Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




elif minicik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elif minicik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2014 Pazartesi

Kurtarıcı Müzik: Mahna Mahna :)

Evde televizyon olmadığından (bunu da 1 milyon kere söylemiş olabilirim) Elif'in görsel izleme konusunda eksiği var. Yani misafirlikte bir yerde denk gelip de televizyon görürse "bu ne kiiii" diye etrafına bakınıyor. Biz de tv'yi kapatıyoruz. Hele ki şu aylarda çok gereksiz geliyor bana. Eğitici-öğretici bebek kanalları da varmış ve çocuklar şarkı, sayılar, yeme-içme kültürü vb. şeyleri oradan öğreniyorlarmış diye duydum. Laf atmak istemem elbette ama  2 yaş altı bir çocuğun fazla bir görsel izlenceye maruz kalmasını şahsen doğru bulmuyorum. Bu da bir annelik tarzı/tercihi olsun.
Birkaç ay önce BDK'da şu yazıyı okurken videoyu da açtım tabii, Elif de yanımdaydı o ara. Başladı gülmeye :) "Aaa çok komikmiş değil mi?" falan derken zaman geçti tabii aradan.
Arabada Elif'i durdurmakta çok zorlanıyorum. Yani ciddi anlamda animatörlük yapıyorum. O havuz kenarındakiler az yoruluyordur benden. Arabada yolculuğu mu sevmiyor, koltuğuna mı alışamadı bilmiyorum. Doğduğundan beri o koltukta yani yeni bir şey değil aslında. Bize diyorlar ki "ohh şimdi arabada uyur" Durum bizde pek öyle değil. Hani belki sonunda uyuyor (uzun yolda) ama uyuyana kadar da ağlama krizleri eksik olmuyor. Geçen akşam da misafirlikten dönerken bu video geldi aklıma, izlettim, sustu ve gülmeye başladı. Daha sonraki birkaç sefer daha ağladığında bu videoyu izlettim ve işe yaradı. Demek ki anneler boşa değil nefes almak için çocuğa reklam açıp rahatlıyor :) Kimseyi yadırgamam, büyük de konuşmam ya da konuşmamaya çalışırım çünkü söylediklerini yutma ihtimalin var bu durumda.
Neyse konuyu yine çok uzattım. Bana masum gelen ve çok sevdiğim Muppetlardan siz de zor an'larda faydalanmak isterseniz diye paylaşayım dedim. Abartmamak gerek elbette ki. Ve cidden zor zamanları tespit etmeli ki etkisi azalmasın :) Annelik biraz kurnaz olmayı da gerektiriyor-du değil mi?
Teşekkürler BDK; seviyoruz sizi :)



Devamını oku »

9 Kasım 2014 Pazar

7. Ay :)

Bu ay nasıl geçti, cidden anlamadım.
En son Uşak'ta babaannelerin yanındaydık, bayram vardı...
Aradan 1 ay geçtiğine inanmakta zorlanıyorum.
Hala ek gıdayla ilgili yazımı yazamamışım onu fark ettim çünkü link verecektim ama aklıma geldi de henüz yazmadım ki :) kafamdakilere link verebilirim, ulaşabilirseniz :)
Ah teknoloji..sen ne hallere soktun bizi. Ya da biz kendimizi soktuk bilmiyorum.
Elimizde cep telefonu, kucağımızda laptop, karşımızda radyo (tv yok ya hava atayım radyoyla :P )
7. Ay diyordum değil mi?
Teknolojiyi bu işe nasıl bağladım ben bile kaçırdım.
Bu ayın ennn büyük gelişmesi kuşkusuz ek gıda sürecimiz oldu. Uzun uzun bahsedip yazacağım diğer yazıdan ipucu vermeyeyim ya da dayanamazsam aralarda yazabilirim de :)
Korktuğum kadar olmadı, onu diyebilirim. Ne kadar korkmuşsam artık. Hani bir patatesi havucu kabağı haşlamak ne kadar gözümde büyümüşse... Asıl yemek işleri sanırım 8. aydan hatta 10. aydan sonra başlayacak yani benim "marifetlerim" o zaman ortaya dökülecek. O zamana kadar... Yok yok daha fazla diğer yazımı sabote etmeyeceğim :) Nokta.
Detaylandırsam da çok anlatamayacağım bir diğer durum da: Uyku! Ta ta ta taaa... Bir şeyleri çözdük diyemesem de çok fazla yol kat ettik. İşin püf noktası yani olayın çıkış noktası Elif'in hiç bir şeye alışmamış olmasından kaynaklanıyor. Yani emerek, sallanarak, ayakta, arabada vb. bir rutini olmadı hiç. Kolikten dolayı salllanarak uyuduğu gerçeği de bir masalmış, başrolde de anne balık ve kara balık olarak biz iki şaşkın balık varmışız. Meğerse çocuğum şöyle ağlıyormuş: "Yeteeeer, sallamayın beniiii, ay bi duruuuuun, bak başım döndü haa, inmek istiyorum bu trenden" gibi. Elif'i çok iyi gözlemlediğimi ve hareketlerini çok iyi yorumladığımı zannederdim. Hiç alakası yokmuş. Çocuğu sallamayı bıraktık, çocuk rahatladı resmen. Çok acayip bir düzende değiliz belki ama uyku-uyanma-yeme-içme-gezme-tekrar uyuma konusunda Tracy ablanın haklı olduğu yerler varmış. Onun "yatır-kaldır"" yöntemini uygulamadık esasen. Kim West'e uzaktan selam verip daha çok Elif'i gözlemledik.  İstenilen kıvamda mı? Değil belki ama önceki düzensizliğimizi hatırlayıp elimizdekine şükretmesini de bilelim. Söz konusu bebek/çocuk olunca ahkam kesmemeyi öğreniyor insan. Yani "biz hallettik bu işi" hiç demiyorum/diyemiyorum. Henüz dişi vb. şeyleri görmedik çünkü. Durumumuzda iyileştirme yaptık diyebiliyorum o kadar.
Bütün bebekler bu aylarda sırt üstü yatırdığınız gibi yüz üstü oluyorlar değil mi? Elif'i tersten giydirmeye alıştık da alt değişiminde hala acemiyiz. Tersten alt değiştirebilmek için farklı bir bez tasarımı yapsalar ne harika olur değil mi? Endüstriyel tasarım mı ilgilenir bu işle? Sesimi duyan olur belki? "Elif bir dur" demekten helak olup yeni yöntemler geliştiriyorum. Eline oyuncak da versem göz kontağı da kursam illa o en uzaktaki nesneye ulaşmaya çabalıyor. Geçen gün babası değiştiriyordu altını, bana geldiğinde de ağzı kanıyordu. Samimiyetle söyleyeyim, korktum çünkü ilk defa böyle bir şey gördüm. Ama ikisi de gülüyordu. Babası gayet sakin "pişik kremini ağzına sokmuştu da, sanırım damağını çizdi, bir şey yok" deyince Elif de gülünce ben de sakinledim.
Bir de bu ay Elif'in elinde -cidden nereden geldiğini anlamadığım- ağzı açık çengelli iğne buldum! Ve ona batmamış olması, yutmamış olması tam bir mucize. Bunun için çok ama çok şükrettim.
Geçen aylarda saçlarımın biteceğinden korktuğumu söylemiştim sanırım. Kullandığım şampuan işe yaradı ve minik kahküllerim çıktı :) Soran olursa isim de verebilirim.
Elifle her gün öğleden sonra dışarıda yürüyüş yapıyoruz ve bu ikimize de iyi geliyor. Bazen 1 saat bazense 20 dakika ama ortalaması 30 dakika oluyor bu temiz havanın. Markete uğramışsak Elif bakışlarıyla etrafındakilere laf atıyor, "naber" şeklinde :)
Bu ay tanıştığımız ve hiç sevmediğimiz diğer gelişme de kabızlık oldu. Ek gıdaya başladık ve Elif kabız oldu :/ Çok sevimsiz bir durum. Resmen kendi tuvaletimi yaparken suçluluk duydum çocuğum yapamıyor diye. Tam olarak geçmedi bile ama zeytinyağı içiyor, su tüketimi arttı, kayısıyı kaynatıp bazen suyunu bazen posasını ezip veriyorum, poposuna zeytinyağı ya da bepanten sürüyorum ve bolca karın ovalama, bisiklet sürme hareketi yapıyorum,armut yediriyorum. Başka ne yapılır onu da bilmiyorum birkaç sefer yarım doz fitil de vermek zorunda kaldık. Önerisi olan varsa yazsın lütfen :) Tecrübeli anneler bence doktordan daha iyi tavsiye veriyor.
Bu ay Elif'in odasını iyice değiştirdik ve gereksiz şeyleri odasından çıkarttık. Ortada kooocaman bir alan kaldı oynaması için. Bu oyun alanı benim hamileliğimden beri hayalimdi. Kocaman dediysem tabii odanın büyüklüğü kadar kocaman :) Hayalinizde bir salon canlanmasın. Şimdilik bize yetiyor bu kadarı da.
Evde Elifle olmak sahiden çok keyifli. Bazen de yorucu haliyle ama tecrübeli anneler içlerinden "sen hele bir dur, yürüyünce göreceksin yorulmayı" diyorlardır. Doğrudur, inanırım.
Emekleme diyemem ama Elifte kendini geri geri atma hamleleri var. Yani emeklediğinde ileri değil de geri gidecek önce sanırım :)

Elif'i yanımdayken bile çok özlüyorum, geceleri bazen onun kokusu sinmiş gündüz kıyafetine sarılarak uyuyorum. Başka bir durum olsa "delilik" denebilir ama sanırım "annelik" bu.
7 ay nasıl geçti derseniz, sahiden de (bazen) tuvalete bile gitmeye vakit bulamayacak kadar yoğun; ancak ayaklarım yere basmayacak kadar da mutluy(d)um.
Tüm bu güzellikler için hep şükrediyorum.
Bakalım bizi 8. ayda neler bekliyor.
Devamını oku »

7 Kasım 2014 Cuma

3 Kafa : Hamile, Loğusa ve Acemi Anne :)

Bu yazıları aslında Biricik Dünyam için yazmıştım ve orada yayınlanmıştı, blogumda da olsun istedim. Biraz uzun olacak belki ama hepsini bir araya topladım.
İnsanın hayatına bir bebek girince önceden ne hissediyormuşum ben kısmını hatırlamakta zorlanıyor sanki. Şimdilik bu 3 kafa var zihnimde, öncesi biraz flu :)


HAMİLE KAFASI
Şimdi anlıyorum ki “hamile kafası” diye bir şey sahiden varmış. İçindeyken görememişim. Her şey o çift çizgiyi görmemle başlamıştı. Hem bu kadar çok isteyip hem de bu kadar çok şaşırmak da neyin nesiydi?
Eşim hamileliğimi duyup beni havalara uçurduğunda (gerçek anlamda) kızmıştım ona; mercimek boyutundaki yavruma bir şey olmasın diye :) “Analık” dedikleri hemen mi gelip yapışıyordu insanın üstüne, beynine, zihnine, karnına. Aklıma ilk gelen de “Bugün hiç su içmedim.” olmuştu. Sonrasında da arka arkaya içtiğim sular bana gece yol, su, elektrik olarak dönmüştü.
Hamilelik haberini aldığım günün tam da ertesi gün tatile çıkıyorduk. Hiçbir yerde rezervasyonumuz -her zamanki gibi- yoktu ama yoksa bu tatili ertelese miydik? “Yok canııım ben öyle pimpirikli hamile olmam” hallerini en fazla 3 gün sürdürebildim. Bulantılardan dünya dönerken kendimi ancak pansiyon odasında bulmuştum çünkü.
İnsanlara nasıl söylenir? Kaçıncı hafta beklenir? İkili tarama nedir ki? Çubuk krakerle hiç bu kadar samimi bir ilişkim olmamıştı derken 2. trimester geldi.
Hayat “O-la-la!” olacaktı. Oldu mu peki? Bilmiyorum, ama, denizi görememek çok içimde kaldı.
Bir de”Alışverişe geç mi kaldııııım!” derken, 34. haftada hastane çantasını ancak toparlamıştık :)
Her gün yürüdüm, yürüdükçe büyüdüm ve yanımda daimi arkadaşım mandalinam vardı.
Bazen çok kırıldım, beni arayıp da “Nasılsın?” bile demeyenlere, bazen de kendim kapattım telefonu. Sahi, demiştim değil mi, “hamile kafası” diye bir şey olduğunu?
Daha 36. haftada başlayan “E daha doğurmadın mı ki…”leri toplayıp, karşıma alıp, var gücümle “DAHA DURUUUN, 40 HAFTA ZATEN HAMİLELİİİK!” demek isteyecek ama edebimden sus pus oturup “Yok ya bekliyoruz” diyecektim. (Edep mi dedim? Onun adı çekingenlik/pısırıklık olmasın?) Elif 41. Haftada doğarak “Anne sen 40 hafta mı demiştin? Ben 1 arttırıp onu 41 yapıyorum” diyecekti.
Hamile kişisi duyduğu en ufak bir bilgiyi kooocaman yapıp kafasında uzun bir müddet taşıyabilen kişidir aslında. O yüzdendirki hamileyken kulaklarımız iyi duymamaya başlar :)
Çevresindeki herkesin –istisnasız- “Şunu ye, bunu yeme, şunu yap, oraya gitme, amuda kalkma, parende at” diye fikir yürütebildiği bir dönem hamilelik. O yüzden de “annelik sabrı” hamileyken şişmeye başlıyor. Sanırım bir yerde patlamıyor ama gittikçe genişliyor.
“Spor yapın, yüzün, bol kitap okuyun, kuru meyve yiyin” gibi tavsiyeler vermek isterdim bu satırları okuyan hamişlere ama içimden sadece şu geliyor: yazın, günlük tutun, yavrunuzla konuşun.
Hamile kafasının içinde o kadar çok kuş vardır ki… Kimisi bülbül gibi şakır, kimi de serçe gibi gezer durur. Ama bu kafanın “boş” kalmasına kimse müsaade etmez; en başta da kendimiz müsaade etmeyiz. Hep bir “acaba”dır gider. Doktor “Her şey yolunda” dese bile “Acaba bir şey var da bize mi söylemiyor?” diye düşünmüşlüğüm bile oldu. Hiç pimpirikli olmayan insanların bile bu dönemde çeşitli evhamlara kapıldıklarını gördüm. Ben sadece onlardan biriydim.
Sanırım unutulmaması gereken en önemli şey; hamileliğin her anının doyasıya tadının çıkarılması, çünkü bebekli hayat çok keyifli olsa da 9 ayın nasıl geçirildiği lohusalığı ve sonrasını bir hayli etkiliyor. Hamile kafasına da endişelerden uzak rengarenk hayaller çok yakışıyor :)
Bir de insan hamileyken vakit hiç geçmiyor zannediyor. “Ohooo! 9 ay mı? Daha çok varmış.” deniliyor. Ya da söz konusu olan bebeğin ihtiyaçlarıysa vakit hiç yetmiyor :) Kısacası “Zaman Çok ve Zaman Yok” diyen Brigitte Labbe’ye sevgilerimizi gönderiyoruz.
Geçen gün 36. haftasındaki hamiş dostuma sordum: “Hazır mısın?” diye. Cevabını çok merak ediyordum. “Sanırım hazır olmak diye bir şey yok. Bebeğimi kucağıma almadan anlayamam başıma gelecekleri…” dedi. Gerçekten katılıyorum.
Okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz tecrübeler, araştırdığımız konular bize sadece bir yol gösterir; yolun kendisiyse ancak o ilk “ıngaaaa” ile yürünmeye başlanır.
İşte tam orada “hamile kafası” çıkar; yerine “lohusa kafası” gelir. Belki de o daha da eğlencelidir :)

LOĞUSA KAFASI
Doğumumu sağlıkla yaptığım ve kızıma kavuştuğum için çok mutluydum. Fiziksel olarak hamile kafasından çıkmış ama hala kendime gelememiştim. İşte o ara kafamda gördüm bu şapkayı: lohusa kafası…
İlk hafta o kadar laylaylom geçti ki “lohusalık neymiş” dedim. Sonraki 5 hafta ise deriiiin bir depresif hale büründüm. Sanki bir türlü mutlu olamıyordum. Bebeğime kavuşmuştum, mutlu olmam gerekirdi ama cidden değildim. Hissettiğim şey daha çok şaşkınlıktı. “Benim sorumluluğumda olacak bir canlı mıııı?” Bunu düşünmek için biraz geç kalmıştım tabii. “Ben yapamam, tek başıma bakamam”larla eşimin başının etini yedim. İkimizin ailesi de başka şehirlerde ve uzun süreli gelme imkanları yok. “Ne yapacağım ben!” diye karalar bağladım. Bu yakarışım boşuna değildi. Gerçekten kızım Elif’i doğru düzgün tutamıyordum bile.
En önemlisi de önümü göremiyordum. İçim daralıyordu, dışarı çıkıp durmadan koşmak istiyordum. Bir seferinde ev ahalisi beni cidden dışarı gönderdi hatta. “Evde durma, çık” diye.
“Ben kendime çok çektirdim bu dönemde, siz yapmayın” demem. Diyemem. Çünkü lohusalık olmasa hamilelikle anneliği bağlayan köprü de ortadan kalkar.  Bu geçiş dönemi olmasa her şey daha sert yaşanabilir. Bebeğin kırkının çıkması bu yüzden önemli sanırım. Ben tam olarak kırkıncı günde şiddetli bir ishal yaşadım ve sanırım içimde ne varsa (hem gerçek hem mecazi olarak) attım. Sonunda o kadar rahatladım ki…
O dönemde çok korktuğumu hatırlıyorum. Yapamam, edememlere, “Elif nasıl? İyi mi? Şu mu? Bu mu?” halleri de eklenmişti. Bildiğim kadarıyla, ben böyle biri değildim. Değiştim ben diye düşündüm. Eşime ve evdekilere sardım. Her hareketleri bana battı. “Nasılsın?” diye arayanlara kızdım, aramayanlara kırıldım. Bak şimdi yazınca daha iyi anladım ki uzak durulması gereken bir dönemimdeymişim :) Neyse ki yanımdakiler bol sabırlı insanlardı da beni hep alttan aldılar.
Lohusalık için en güzel tavsiye, yanınızda nazınızı çekecek birilerinin olması ve bolca uyku. Ben bunları yaşayabildiğim için şanslıyım. Bu satırları muhtemelen görmezler ama aileme de teşekkür edeyim unutmadan.
İnsanın önünü görememesi o kadar kötü bir şeymiş ki… İşsiz kaldığım dönemde bile kendimi öyle çaresiz hissetmemiştim. Şimdi geriye dönüp baktığımda da hem “Ne salakmışım” hem de “İyi ki yaşamışım o günleri” diyorum. Sanırım pişmişliğim oradan geliyor.
Lohusalık dönemi benim için yaklaşık 6 haftaydı. Haydi uzatalım dersek 8 hafta… Yani 2 ayda bu süreci tamamladığımı ve yenilendiğimi düşünüyorum. Acele etmemek lazımmış, sabırlı olmak, zamana bırakmak, olayları akışıyla yaşamak lazımmış. O an görememişim. Bunu görebilen kaç kişi vardır bilmiyorum ama insanın bazen dibi de görmesi gerektiğini düşünürüm hep. Dipten yükselme insanı daha güçlü yapıyor sanki.
Lohusalık tamamen kişisel bir tecrübe, tıpkı hamilelik gibi. Bu satırları okuyan hamilelerin korkmasını istemem. Ben bu şekilde yaşadım diye siz de böyle yaşayacaksınız anlamına gelmiyor. Sadece şunu demek istedim: Lohusalığı kötü yaşadım ama sonunda ışığı yakaladım.:)
Kolik belki de benim daha sağlıklı düşünmemi engellemiştir, onu da bilmiyorum. Ya da kişisel olarak halledemediğim bazı şeyler o zaman zarfında önüme gelmiştir ve bocalamışımdır. Bu da normal, neticede insanım. Kadınım ve anneyim. Hem de en acemisinden…
Sevgili lohusalar, sizlere minik tavsiyeler: Her gün dışarı çıkın, içinizdekileri içinize atmayın :) Bol su için, uyuyun. Evi toplamaya çalışmayın. Bebeğinizle ve eşinizle ne kadar mutlu günler yaşayacağınızı hayal edin. Hayatınızın bir döneminde de kontrol sizde olmasın; ne olmuş yani…
Sıradaki yazım acemi anne kafası üzerine olacak. İşte asıl eğlence orada başlıyor…
Herkese mutlu günler,

ACEMİ ANNE KAFASI
Bu yazıyı kafamda tasarlarken fark ettim ki aslında “acemi anne kafası” belki de hiç geçmeyecek bir şey. Yani 1 yaş, 3 yaş, daha sonra ilkokul ve hatta üniversite zamanlarına da gelse çocuğumuz biz hep “acemi anne” olacağız. Bir şeyleri yeni tadıp lezzetine ancak o zaman karar verebileceğiz.
Elif henüz 7 aylık olmak üzereyken benim tecrübelerim elbette ki bolca gaz, kusmuk, çiş, kaka vb. şeylerle sınırlı. Ama zihnimde bunlardan çok daha fazlası var.
Acemi annelik öyle bir şey ki daha hamilelikten başlıyor, sizi azıcık endişeli görenler: “İlk bebeğin mi?” deyiveriyor. Bu soruya çok kızardım ama  şimdi fark ediyorum ki ikinci çocukların hamilelik süreçlerinde bile anneler çok daha rahat. Yani insanlar boşa değil “İlk bebeğin mi?” diye soruyor. Doğum olduğu günlerde de benzer şeyleri işittim. Elif’i kollarımda tutmakta zorlanıyordum. Minicikti çünkü :)
Lohusalık zamanlarını yeniden yazmayacağım, bir önceki yazımda ishale varana kadar her şeyi detaylıca anlatmıştım zaten. İşte ne zaman ki lohusalık bitti, bize yardımcı olmak üzere gelen annelerimiz kendi evlerine gitti ve biz baş başa kaldık, işte o zaman benim “acemi annelik günlükleri”m yazılmaya başlandı.
Bebekler keşke kullanma kılavuzlarıyla gelse değil mi? Şurasına basarsan şu olur, orasını kurcalarsan bu çıkar falan gibi… Yok yok o kadarı da çok sıkıcı olurdu. Her şey yaşanma süreciyle güzel aslında da biz onu yaşarken fark edemiyoruz. Bazen çok uykusuz kalıyoruz, bazen aç, bazen de çaresiz… Neticede biz de insanız ve bu durum bizim için de yeni, hatta yepyeni! Hamileyken patiğini okşayıp hayallere dalmaya benzemediği zamanlar oluyor ilk günlerin, hatta haftaların. Aslında belki tüm bu yaşadıklarımıza az daha yukarıdan bakabilsek her şey hem daha net hem de daha güzel görünecek. Bazen öyle anlar oluyor ki, kendini çaresiz hissediyorsun. Çünkü bilmediğin bir durum/duygu var ve bundan ötürü kötü hissediyorsun. O kısır döngüdeki zinciri bir yerde kırmak gerek, en güzel çözüm bu.
Acemi annenin kafası doludur demem yetersiz kalır, çünkü o kafa hep dopdoludur. Hemen hemen herkes sütünü sorar, “Yarıyor mu, yeterli mi?” Bu sorularda bile oldukça yüksek dozda bir sorgulama var. “Sana ne benim sütümden!” diyebilmek lazım bazılarına. “Kızımla benim aramda olan bir şey bu” da tatminkar bir cevap bence. İlk günlerde yanında birileri varsa “Onlar gidince ne yapacağım ben” halleri düşünülür. Ben çok düşünmüştüm ve kendimi yapamayacağıma sebepleriyle beraber ikna etmiştim. Bu oyunu Elif bozdu. Şimdi iyi ki de baş başa kalmışız diyorum. Bir şeyleri “çok iyi” yaptığımdan hatta “iyi” yaptığımdan bile değil sadece “yapabilmiş olmak” bile kendimi harika hissettiriyor. Elif’le beraber öğrendiğim ilk şeylerden biri de o yüzden “kendine güvenmek” oldu.
Yemek yapma konusunda çok kötü olduğum için Elif henüz 2 aylıkken bile “6 aylıkken ek gıdaya başladığımda ne veririm çocuğa?” deyip duruyordum. Sanki o an yaşadığımız kolikle baş etmek daha kolaymış gibi :) 6 ay geldi ve hatta birkaç gün sonra geçip yerini 7 aya bırakacak ve ilginçtir Elif aç kalmadı. Yani tamam bazen beni panik yaptırdığı için yumurtasını sıcak verdim (ağladı), eline verdiğim biberin tadına bakmayı unuttum. Neyse ki ona verdiğim değil, tesadüf kendi elimdeki zehir acıymış, kulaklarımdan alev çıktı. Ona vermiş olsaydım ne olurdu bilmiyorum.  Yoğurdun kıvamını tutturamayınca hazır ama görece daha çabuk sürede bozulan yoğurt da yedi. Ama yaptım, hallettim, becerdim bir şekilde… Bence önemli olan da bu. Yani bu his.
Çünkü dediğim gibi bu “kafa” belki de hiç çıkmayacak. Diş süreci, tuvalet süreci, yürümesi, kalkması, düşmesi, tutunması, 2 yaş halleri vs. Hep bir yerlerden sırıtacak bize. Yanımızda birileri olsa ona dayanmak isterdim muhtemelen, dayanırdım da, sırtını eskitirdim hatta. Ama şimdi durum farklı. Aklıma hep eşimin bana söylediği laf geliyor. Birkaç ay önce ben hastalandığımda annemi çağırmak istemiştim, “yapamam” diye düşünmüştüm çünkü. Eşim de bana dedi ki “Sen şu an ihtiyacın olduğu için anneni çağırıyorsun ve o hasta da olsa gelir. Ama şimdi anne olan sensin ve kızının  sana ihtiyacı var.” Bu laftan sonra bana bir iyileşme hali geldi. Tabii ki yanımızda birileri olması kötü bir şey değil ama bunu “ihtiyaçtan” değil de “keyiften” yapmak daha güzel sanırım. O yüzden de geçenlerde annemi arayıp “Elif sizi özledi, sevmeye gelin” dedim.
Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama annemde de “acemi anneanne kafası” var ve sanırım o da bu kafadan son derece memnun :)



Devamını oku »

26 Ekim 2014 Pazar

Yan Gelip Yatıyorum :)

Bu ara çok sık duyduğum bir laf var: "İşi özlemişsindir, evde sıkılmışsındır"
Yoooo.
Hatta daha açık ifade edeyim: "Hiç alakası yok."
Severek yapmadığım bir işim olduğundan işimle ilgili bir şeyler yazdığım her yazıda bahsetmişimdir. Bunu hiç aksatmam :) İşini severek yapanlara da sevdiği işi yapanlara da gıpta etmişimdir.
Elif'in en en en gıdıklayıcı hallerinde bile aklımın ucundan bile geçmedi, işe dönmek.
Şimdi de ücretsiz izindeyim, evdeyim.
Yoruluyorum, koşturuyorum, büyüyorum.
Ama çok şükür ki gayet de mutluyum.
Bu, şu demek de değil ama:
Geçen gün bekar bir erkek arkadaşım aradı(işyerinden), "nasılsın, işler nasıl" vs. dedim. Bana" biz çok yoruluyoruz burada, sen oh evde yan gel yat bakalım." dedi.
!!!
Pardon ???
"Yatmak" derken???
Kötü niyetli olmadığını bildiğimden gülüp geçtim ama biliyorum ki birçok erkek arkadaşım için ben evde dinleniyorum, ohh yan gelip yatıyorum vs. (çalışma ortamımda neyse ki çok fazla kız yok)
Aslında dinleniyorum sahiden.
Yani kafamda hiç olmadığı kadar "akşama ne pişirsem, Elif'e şimdi ne yedirsem, azıcık vaktim var ütü mü yapsam yoksa 1 kahve mi içsem"ler dönüyor. Ama işyerinin o bunaltıcı işlerini düşünmüyorum.
Ve (maş. diyeyim) huzurluyum.
Fiziksel yorgunluğum cidden var ama sahi yeni annelere soralım bakalım, hangisi poposunun üzerinde oturabiliyor ki?
Yani yakınmaya gerek yok.
Hani arada boşalmak için çok yakınımıza dert yanabiliriz ama sonunda da ekleriz: "Çoook tatlı benim kızım" falan diye :)
Bir de bu bir yarış değil; "Kim daha çok yoruluyor?"
Bugün düşündüm ki ben Elif'ten önce hiçbir şey yapmıyormuşum.
Yani yapıyor gibi görünüp kendimi kandırıyormuşum.
Vaktim biii doluyken bahanelerim daha çokmuş.
Az kitap, az blog yazma, az yemek yapma.
"Çok" diyebileceğim pek bir şey de yok hani.
"Gezdik dolu dolu" da diyemem.
E ben / biz ne yapıyormuşuz yahu dedim.
"Çalışmayan anne" / "Çalışan anne" de litaretürden silinmesi gereken kavramlar bence.
Ben cidden çevremde "çalışmayan" kadın görmedim. "anne" olunmasına da gerek yok.
Önemli olan kişi nerede mutluysa orada olmalı, onu devam ettirmeli.
Sadece bebek bakımı, yemek, çamaşır döngüsü de kişiyi elbette ki tatmin etmiyor.
Bir şeyler yapmalı.
Bir şeyler üretmeli.
Ama ne?
Bence blog yazmalı :) Yani benim yöntemim bu.
Ya da ...
İşte orayı herkes kendi tamamlamalı.
Bana "yan gelip yatıyorsun" diyen arkadaşıma 1 günlük yer değişimi teklif ettim. Elif'i de gördü, biliyor. "Sen iyi idare ediyorsun aslında" falan diye geveledi.
Şu "bazı" erkekleri  acıkmış, altına yapmış, uykusu gelmiş bir bebeyle 1 saat bırakıp çıkasım var.
Sonuç ne olur-du dersiniz?
:))

Devamını oku »

23 Ekim 2014 Perşembe

Elifle Birlikte Büyüyoruz :)

Elifle beraber eve ilk geldiğimizde her şey gözümde koooocamaaaan görünmüştü. Hele ki sezaryen dikişlerimin acısının hiç geçmeyeceğini, hep benimle kalıp bana doğumun bir "ameliyat" olduğunu hatırlatacağını sanmıştım. Evet hem saf hem de salak olduğumun göstergelerinden biri. Ya da sadece "acemi anne" diyip durumu hafifletelim.
Emzirmek, alt değiştirmek, uyumak, yemek yemek (yapmak bile değil, nasılsa başkası yapıyor) vs.  hep bir döngüdeydi ama ben o döngünün neresindeydim; işte onu bulamıyordum. Belki de bu kadar ısrarla aramasam daha iyi olacaktı :)
bebek sahibi olmayı düşünürken hep hayalimiz minik bir çekirdek aileydi yani öyle çok kalabalıklar içinde çocuk büyütmeye ne hevesliydik ne de zaten öyle bir ortamımız vardı.  Demiştim değil mi, biz sakin mizaçlıyız diye? Ve ailelerimizin de başka şehirlerde olması bu zemini iyice hazırladı.
Alabildiğim kadar ücretsiz izin alıp bebemi kendim büyütmek istiyordum, hamurla uğraşmayı çok severim (oyun olanıyla bu arada, pişip de yeneniyle pek aram olmadı henüz :) ve hep bu hamuru ben yoğurmak istiyorum dedim. Ne anane ne de babaanne benim aklımdakini yapamazdı. Yani aklımdakini ben bile zor yapıyorum çünkü aklımdaki çoğu zaman Elif'e uymuyor ben de yedek planlarıma geçiyorum.
2,5 ay boyunca yanımızda hep annelerden biri oldu. Zaten kolikten dolayı sanırım yanımızda kimse olmasa çok daha zor bir dönem geçirirdik. Ya da bilmiyorum.
Sonra herkes evine gitti, karabalık zaten işteydi.
Kaldık mı Elifle başbaşa.
O bana bakıyor, ben ona. İlk gün oldukça sakin geçti. "Kolaymış bu iş yeaaa" dediğimi hatırlıyorum :) Sonraki haftalar -ben ki yemek yemeden duramam- yemek yemeden yatağa serilmeyle geçti diyebilirim. Şimdi fark ediyorum ki bir dolu şeyi yanlış yapmışım yani şimdiki aklıma göre "yanlış"; ama o, o zaman "doğru"ydu. Demek ki bugün yaşadıklarımıza da gün gelip "şurasında yanlış yapmışım" diyebilirim. Mümkün.
Ek gıda-ki hakkında söyleyecek çok sözüm var- cidden bambaşka bir yön çizdi. Evimiz ve mutfağımız şenlendi diyebilirim.
Bugün Elif'e döndüm dedim ki "Elif sen iyi ki gelmişsin, resmen birlikte büyüyoruz, çok teşekkürler canım kızım" Güldü o da :)
Evinin düzeni, yemeği, temizliği, alışverişi, misafiri, ağırlaması vs. oturmuş bir kadın olsaydım belki bambaşka yaklaşırdım bu işe. Elif'i kendi tarafıma çekmeye çalışırdım. Bilmiyorum. "Doğrusu bu" derdim belki. Şimdiyse -hem iyi hem kötü olarak- ortada "doğru" yok. Sadece yaşadıklarımız var.
Yoğurdu mayalamayı yeni öğrenmeye çalışıyorum. Püre ne demek, nasıl yapılır bunlar yeni kavramlar benim/bizim için. "Mutfağı ve yemek pişirmeyi çok sevmem. Uzuuun saatler de orada kalamam." diyordum ki Elif'i mama sandalyesine oturtup bir şeyler hazırlamanın ve aynı zamanda da onu eğlendirmek için dans etmenin ne tatlı ne keyifli olduğunu anladım. Elif büyüdükçe bu yazdıklarım da evrim geçirecek biliyorum ama şimdilik olan bu. Yani bugünün doğrusu bu.
Zaten en mantıklısı da o değil mi?
Bugünü yaşıyorsak bugün'ün doğrularıyla mutlu olmak lazım.
Geçen gün düşündüm "ah ya şunu keşke şöyle yapsaydım" dedim.
Kime ne fayda tabii.
Bugünlerde iyice anladım ki ben cidden Elifle birlikte büyüyorum.
Bir taraftan da yepyeni şeyler keşfediyorum.
Güzel bir duygu.
Hatta bana güldüğünde aramızda ortak bir dil oluşmaya başladığını bile hissediyorum :)
Kalabalıklar içinde olmak sanırım bizim mizacımızda yok.
Evde kendi halimizde sessizce takılmayı seviyoruz.
Ama dışarı çıkıp açık havada yürümeyi de seviyoruz :)
Yürürken de oyuncaklarımızı hiiiç bırakmayız :)
*Şimdiki görüşüm: Çocuk kesinlikle sosyalleşmeli...Ancak, 1 elden ve mümkünse anne eliyle büyümeli :) Ya da "anne eli değmiş" biri tarafından :)
Devamını oku »

15 Ekim 2014 Çarşamba

6. ay : Yarım yaş :)

Elif maşallah diyeyim 6 aylık oldu hatta 1 haftası geçti bile.
Hayatımızda ohooo yine bir dolu şey değişti.
Geçen ayın büyük bir kısmında Elif ishaldi. Bizim şu malum- ben bebek olsam üzerine kusardım- doktorumuzla kavga ettik ve yollarımızı ayırdık, oh be çok şükür. Başka bir doktora geçmiş ve ona da "olabilir" demiştik ama (sebeplerini daha sonra yazarım) bugün yine gittik; açıkçası sevmedik, hemen antibiyotiğe başlamak istemesi vb sebepler bizi ondan da soğuttu. Gönlümüze göre biri var aslında ama devlette çalışıyor ve bize bir hayli uzakta. Olmadı ona gidelim diyoruz. Çok tatlı bir kadın bence ve çocuklara bakarken de yüzünde samimi bir gülümseme oluyor :)
Uyku konusundan bahsedeyim: Çook acayip ilerledik. 2 ileri 1 geri şeklinde :) Neticede +1, her zaman 0'dan büyüktür :) Hala gündüzleri ayağımda sallıyorum ve ayağımdan bırakamıyorum, o sayede de biiir dolu kitap okudum. "Aman Allahım, vah tüh" demek istemiyorum. Bu dönem de böyle oldu. "Kolayına geliyor senin" diyenlere de sevgilerimi gönderiyorum, ayaklarım, belim ve malum kaba etlerim ne kadar uyuşuyor haberiniz var mı acaba? Akşamları babasında ama hala sık uyandığından benimle iletişimi son hız devam. Kabul biraz yorucu ama bugünlerini de özleriz gibi geliyor.
Kolik geçti mi? "Hı, nasıl, biri bir şey mi dedi?" :) Bizce 5 saat ağlamayan bebeğin koliği geçmişti aslında. Geceleri uyanıp 1-1,5 saat ağlamasını da "buna da şükür" diye kabullenmiştik. Ta ki bayram tatilindeki doktor tanıdığımız Elif'in ağlamasını duyup "kolik var ya bu bebekte" diyene kadar. Biz de gülüp "vardı da geçti" dedik. Safız demiştim değil mi? "Bu ağlama kolik ama" deyince bizdeki suratın fotoğrafını çekip Elif'in hatıra defterinin arasına koymak istedim. (tabii bu sonradan aklıma geldi.) Önce şunu düşündüm: ""atıyor bu adam" :) Sonra kendisi de konuyu iyi bilip afilli cümleler kurunca "heee" diye sırtımızı yasladık koltuğa. "9 ayı bulabilir geçmesi" dedi. "İyi" dedik, sağlıklı olsun da. Biz o ağlamaların kolik olduğunun farkında bile değiliz. Sonra aklıma geldi de çevremizde başkaları varken Elif ağladığında yanımızdakiler panik oluyor da biz öylece duruyoruz. Bünye alışmış demek ki. İyi bir şey diye demedim bunu hatta belki de kötü bir şey bilmiyorum. Geçen gün Elif elindeki kaşıkla kendi kendini ağlatmayı başarınca benim "amanıın yavrum" diyip ona sarılmamam ve "kendin yaptın ya bunu" diyip gülmem bundan kaynaklı sanırım. Bunu anladık. Sorumsuz anne değil, "fazla uyarana maruz kalmış, tepkisizleşmiş anne"yim. Onu düşündüm.
Sizin çocuklarınız nasıl bilmiyorum ama Elif'i herhangi bir yerde durdurabilmek sahiden çok zor. İddia ediyorum deveyi daha rahat hendekten atlatırım :) Altını değiştirmek başlı başına terleme seansı benim için. Sahiden gün geçtikçe zayıfladım, ah bir de karın-göbek bölgesi gitse tam süper olacak.
Kucağıma çok da almıyorum açıkçası gün içerisinde. Bolca yere atıyorum :) yüzüstü yatırıyorum, kendisi zaten dönüyor geri. Destek minderinde oturup oynuyor. Son haftaların favorisi de mama sandalyesi. İkea'nın mama sandalyesini aldık, iyi ki de onu almışız. Basit, pratik, kullanışlı ve gittiğimiz yere götürebiliyoruz. Portatif olanları da varmış galiba, o konuda bilgim yok. Ek gıda konusu bu ayın konusu değil ama yeri gelmişken söyleyeyim; kendimi bu kadar rahat hissedeceğimi bilmiyordum. Birçok şeyi eline veriyorum ve eliyle kendi üstünü, benim üstümü ve etrafı kirletmesi ve bundan mutluluk duyması beni de mutlu ediyor. Zaten eşyaya kıymet vermezdim şimdi iyice rahatladım(k).
Beypazarından çiçekler :)
Geçtiğimiz ay anane bizimleydi, şahaneydi ama çok yorucu olsa da bu düzene de alışmaya başladım. Uyku konusu rayına oturmadı ve ben Ferber dışındaki uyku eğitimi kitaplarını defalarca okudum, notlar aldım, 6. ayı ve tatil dönüşünü bekledim ama Elif hasta olunca askıya aldık. Beceremezsek danışmanlık almayı da düşünüyoruz açıkçası. Hatta ben kendi adıma kesin düşünüyorum. Bu konuda bilgisi/tecrübesi olan var mı?
Elif'i hala oğlan çocuğu sanmaya devam ediyorlar. Bu da eğlenceli oluyor. Bandana taksam da o kadar sıkılıyor ki bunu gören "aynı anası" diyor. Tamam biraz sıkılganlıgı çok bir insan olabilirim de arada bere de takarım ya ben :) Boğazlı bir şeyleri kesin giyemem ama çok bunalırım. Evet ya düşündüm de Elif bu konuda aynı ben. Ama geri kalan hareketlilik/yaramazlık hallerinin bizimle hiç ilgisi yok. Biz bildiğin saf (b)alıklar olarak hayatımızı sürdürüyoruz.
Bugünlerde bir de şunu fark ettim ki; Elif hayatımıza bir düzen getir-miş. Bazı annelerden bunun tam tersini duyuyorum: "Evim çok düzenliydi, şimdi her yerde oyuncak var" E ne güzel değil mi? Bizimkisi resmen iyileşti. Önceden evimiz ne haldeymiş bak ortaya çıktı :)
Öteki aydan da minik bir bilgi vereyim de tam olsun: Dün ilk defa kendi başıma yoğurt mayaladım. çok heyecanlandım ve sonunda şunu dedim: "çok kolaymış yaa". tabii kıvam tam tutmayınca aldım alımımı :) Deneye yanıla öğreniyoruz işte. Ama cidden Elifle o kadar çok şey öğrendim ki şimdiye kadar bundan sonra hayatıma girecek yeni şeyler için heyecanlanmıyor değilim :)
Ve iyi ki varlar diyip yazımı bitireyim.
Allah isteyen herkese nasip etsin de diyeyim, içimde kalmasın.
Ya sahi, en bombayı unutuyordum:
Kısmetse teyze oluyorum ya ben, heyyyooooo
Elif nasıl mıncıracak kuzenini meraktayım. Acaba ben nasıl bir teyze olacağım onu da meraktayım.
Yani bu ara hem meraklı hem heyecanlıyım. Evde en az hasta da benim, o yüzden kısa çöpü ben çektim, hadi bakalım.
*Lokum'u merak edenlere ultra şahane video ekleyeceğim inş. bloga yeni ev arkadaşları izin verirse tabii :) Kısacası Lokum, özünü bulmuş. Bizimleyken çoğunlukla uyuyan kedi, oynamaktan ve dolanmaktan uyumaya fırsat bulamıyormuş. Mutlu olsun da... Çok çok özlüyorum onu. Gidip görsem çok ağlayacağım diye gidemiyorum. Zaten bu satırlarda da gözüme toz kaçtı :/ Ev kirlenmiş ya ondandır...

Herkese musmutlu günler, harika "annelik sohbetleri" de yolda kısaca "loading" :)

Devamını oku »

13 Ekim 2014 Pazartesi

Elif'in 2. Tatili: İstikamet Babaanne ve Dede :)

Sevgili Blog,
Seni çok özledim. Bir şeyler paylaşmayı, yorumlardaki geri dönüşleri, kısacası yazmayı özledim.
Önceden nasıl imkan bulup da bir şeyler yazıyormuşum hatırlayamıyorum.
Şu ara bilgisayardan o kadar uzaktayım ki.
Bugünlerde Elif hasta ama ben o detayları başka yazıda anlatayım.
Bu yazının içeriğinde babaanne&dede tatili var.
1 haftalık güzel bir tatil yaşadık.
Babaannenin evi müstakil, bahçeli, bol komşulu, parka yakın bir ev.
Elif bolca çiçek kopardı, ısırmaya çalıştı, arıları kovaladı diyebiliriz.
Karabalığın baba tarafından akrabası çok olunca (6 hala 3 amca mesela) gelenler-gidenler ve bizim ziyaret ettiklerimiz toplamı cidden biraz yorucu oldu. Hele ki benim gibi misafir sevmeyen biri için :)
Programımızı çoğunlukla Elif'e göre ayarladık ve hemen hemen her yerde "siz böyle mi büyüdünüz sanki", "siz bebeğe uymayın, o size uysun", "bırakın olduğu yerde uyusun" vb. laflar işittik, hepsine de güldük geçtik. İlk 2 gün saatin ayarlanması konusu biraz sıkıntılı oldu. Elif "yeteeeer" diye ağlayınca, bayağıdır onun bu gür sesinden mahrum kalan dedesi "kızım programı siz Elif'e göre ayarlayın, biz hepsine uyarız" dedi :) Ve o ağlamayı her yerde anlattı :) Halbuki Elif sadece yarım saat-çik "sıkıldım, uykum geldi" ağlaması yapmıştı :)
Ailede en en en çok sevdiğim babaannenin annesi yani büyük anane. Köyde tek yaşıyor ve halinden çok memnun. Çeşmeyi ve yoldan geçenleri gördüğü güzel bir bahçesi var, o da ona yetiyor. Köyde olmanın en güzel tarafı Elif'in yola düşen (acaba nasıl oldu bir sorun) çorabını birinin bulup "Bu çorap sizdendir" diye eve getirmesi oldu :) Ankarada olsak ortada çorap falan kalır mıydı acaba?
Karabalığın kuzen çocuklarından birinin benim okuduğum kitabı görüp sevinmesi de ayrı bir olaydı. Annesi "Aaa Saftirik'i kim okuyor?" dedi. "Ben" dedim. Güldü. "Neden ki?" dedi. "Bilmem, seviyorum" dedim. Bana hep soruyorlar, hep de cevabım aynı oluyor: "Bilmem, seviyorum çocuk kitaplarını."

Elif'in kendinden yaşça büyük(1,5 ve 2,5 yaş) 2 oğlan çocuğunun birinin yanağına diğerinin saçına yapışması ve çocukların Elif'i bir daha gördüklerinde kaçmaları da bu tatilin bombalarındandı.
Elif'in arabasını götürmemiştik; iyi ki de götürmemişiz. Zira sling dediğimiz şey ile çok ama çok rahat ettik. Şehir merkezinde, parkta, köyde, sokakta hep onunlaydım ve her gören çok beğendi. "O çocuk oraya nasıl girdi" falan dediler, eğlendik.
Yanınızda bebek/çocuk varsa sanırım herkes kendini uzman sanabiliyor. "Soğan ver", "yoğurt ver" "su ver", sallama, kucağına sürekli alma vs. biiiii dolu şey duyduk. "He" deyip geçtim ben, kimseye laf anlatacak mecalim yok açıkçası. Bir de en çok şunu duyduk: "Kitapla çocuk büyümez" Kimseye bir şey demediğimiz halde tipimden midir nedir okuduğumu anladılar :) Aslında bu cümleye ben de katılıyorum, sahiden de kitapla bebek büyümez ama kitapsız da büyümez/büyümemeli (bence)
En komik diyalog da dede ile yaşandı. "Anneden gizli" Elif'in eline verilen şeyler var yemesi için. Ben de bir gün dedim ki "Benden gizli bir şey veremeyeceğinizi biliyorsunuz değil mi? Her şeyi kakada görüyorum ben" :)) Dedesi o an tırsıp "ben sadece şunu şunu verdim ama yemedi zaten" dedi. Hehehehe :)
Babaannenin bizim için yaptığı domates suları, turşular, reçeller arabamıza nasıl sığdı bilmiyorum ama ben bağdaş kurarak ancak sığabildim arabaya, baktım da en rahat koltuğundaki Elif'ti :)
Elif'i tüm akrabalar ilk kez gördüğü için "kime benziyor" tartışmaları çok oldu. Kimi babasına kimi de bana benzetti ama ortak kanı şu: "yanaklar anneye benziyor" :) Ne kadar zayıflasam da gitmeyen bu yanakları kızıma miras bıraktığıma sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.
Yoğun ve yorucu geçti aslında ama önemli olan aile bütünlüğünü hissedebilmekti. Elif'i herkes o çok sevdi ki. Sonunda hasta oldu bebem :)
Bebektir neticede hasta da olabilir ama işte anne yüreği o öksürdükçe benim içim cızzz ediyor.
Çok şükür yaklaşık 1 ay süren ishal bitti. O neydi yahu öyle!
Yazdıkça yazasım ve anlatasım var içimde birikenleri ama az daha yatmazsam beni bekleyen mesai yarın hesap sorabilir.
Endoskopi sonucum ve doktor randevum da çarşamba günü.
Umarım her şey yolundadır da doktor "boşa uyutmuşuz seni" der, ben de "eehehehe zaten ilacın hepsini içememiştim oh iyi" falan derim. Yok ya der miyim, bu aramızda bir sır :) Aman doktor duymasın.
*Karabalığın memleketi de Uşak bu arada, tarhanası da cidden güzel ama her gün her gün de içilmez ki arkadaşım :) (Karabalık, sen duyma buraları :)

Neticede uzak da olsak; iyi ki sevdiklerimiz/ailemiz var. Buna şükretmek lazım. Sevildiğini hissetmek gerçekten güzel bir duygu :)
** Annelik sohbetlerimiz birikti, yayınlayamadım kusura bakmayın, hepsini ennn kısa zamanda paylaşacağım. Bu sohbetleri pek sevdim yahu :)
Devamını oku »

12 Eylül 2014 Cuma

5. Ay :)

1 ay daha geçmiş ve ben yine bir önceki ayda söylediklerimi bir güzel yalamış yutmuşum.
İnsan hayatında minik bir zaman dilimi belki ama bebekler için kooocaman bir atılım sanırım.
"Biz artık şunu yapıyoruz; ötekiler geride kaldı yaşasın"ların her zaman eklenerek değişeceğini çok güzel öğrendim. "Onu asla yapmam" dediğim şeylerden bazılarını yaptım. "Düzenimiz artık böyle" dediğimde ters köşe oldum. (Zaten bahsettiğim şey düzensizlikti...) Yani yine kısaca dolu dolu 1 ay geçirdik.

- Elif maşallah diyeyim her bebek gibi kıpır kıpır. Bize çok hareketli geliyor ama muhtemelen sadece Elifi gördüğümüz için böyle düşünüyoruz. Yani yerinde duran bebek yok sanırım.
- Çoraplarını illa ki çıkartıyor. O çorap kesinlikle ayakta durmayacak; onun yeri ağzın içi :)
- Ah o benim sırma saçlarımdan eser yok şimdi :) (arabesk bir şarkıyı mırıldanır gibi oldum) Tamam abartmayayım saçlarım hiçbir zaman kooocaaamaan değildi ama bana yetiyordu; iyiydik yani. Biraz kişiliksizdi. Tarandıktan hemen sonra bile annem "saçlarını tara" derdi çünkü tarandığı anlaşılmazdı, öyle karışık karmaşıktı ama ben seviyordum onları. Ta ki bir çoğunu kafamda değil de yastığımda yerde Elif'in elinde omzumda vs. görene kadar! Bir acayip dökülüyorlar ve yeni çıkanlar beyaz çıkıyor. Bu senenin modası Storm gibi bir şey olmazsa yandım :) Neyse şimdi bir şampuana başladım, 1 hafta oldu, fayda görürsem onu da yazarım.
- Elif son 2 haftadır ishal. Ve genel keyfinin iyi olması + İhmalkarlığımız sebebiyle doktora daha yeni gittik. Ankarada da şahane bir salgın varmış. Ama çok şükür tahlil iyi çıktı. Peki Elif neden ishal? Başka bir çocuk doktoruna daha gittik. Ona göre de Elif ishal değil. Diş mi dedik? Yok. Ben kendimden şüphelendim. Bu ara ayaklarım hiç ama hiç ısınmıyor. Bu sıcaklarda ısınmayacaksa ne zaman ısınır? Ayağımda çorap üstü yün patik var :)
- Şok Şok Şok!!! Elif kendi kendine uyumayı öğrendi... Hahaha yazınca bile güldüm :) İnşallah o da olur bir gün ama geçen aya göre uyku konusunda ilerlediğimiz tek şey Elif'in gündüz uykularının ayağımda sallamaya geçince azıcık iyiye gitmesi. Genelde 30 dakika sonra uyanıyor ama ayağımdan hiç bırakmadığım için uykusu açılmadan yeniden uyutuyorum. (geçen ayki "sanki o daha mı iyi" dediğim ayakta sallamanın ne iyi bir şey olduğunu anladım; sebebi bir sonraki satırda.)
- Veeee bu ayın en en en güzel gelişmesi neredeyse her güne 1 kitap okumuş olmam oldu. Henüz çoğunun yazısını bloga ekleyemedim ama bazılarını zaten unutmam mümkün değil. (Uyandığımda "Ağacın kalbine gidiyorum" dediğime göre...) Elif'e bu ay pek fazla kitap okuyamadım, bolca kukla oynattım ama... Kukla hikayeleri uydurdum ki bence bu daha eğlenceliydi :) Ve Elif nedense tavşanı çok sevdi :)
- Elif ilk defa kahvaltı masasından kendi elleriyle yürüttüğü biberi damakladı :) Dişledi desem olmaz, dişi çıkmadı çünkü.

- Bu ayın en üzücü gelişmesi de, az önce Lokum için yediğim balıktan ayırmam oldu :/ Son aylarda onunla neredeyse hiç ilgilenememiş olmanın verdiği vicdan azabı zaten yeterince oturdu içime.
- Babaanne ve anneanne ziyaretleri evimizde büyük bir neşe ile karşılandı. Sahiden iyi ki var'lar. Bir de minik teyzoş ziyaretimiz oldu :) Keşke her ay olsa... Onun gidişine de alışamadım. Yok ben sahiden ayrılıkların insanı değilim :/ Ah Lokum ah...
- Bebek bakımı ve gelişimiyle ilgili okuduğum satırları azalttım. Gına geldi resmen. "Tatlım yoksa sen hala pijamanla mı geziyorsun" denilmesini de sevemedim. Evet ya evet, bazen akşama kadar pijamamla geziyorum ve mutluyum. Oh!
- Elif ilk mektubunu ananesine yazdı. O da bir hayli duygulandı. Ah şu ananeler :)

- Elif uykuyu hala ve ısrarla sevmiyor. Ama uyuyunca da rahatlıyor. Uyanırken de öyle hafifçe değil de ya deriiiin bir ağlamayla ya da birden gözlerini açıp "ee ne kaçırdım uyurken" bakışıyla açıyor. Uyurken çok da bir şey kaçırmadığına hala inandıramadık.
- Az uykudan ara ara gündüz hülyaları görmeye başladığımı düşünüyorum :)
- Karabalıkla anlaştık bir gün sinemaya gideceğiz. İlk yarıyı ben izleyeceğim, ikinciyi de o izleyecek. Böylece hem tasarruf edeceğiz (tek biletle) hem de birlikte sinemaya gitmiş gibi birbirimize olayları anlatacağız.
- Elif, ilk kez bir düğüne katıldı. 7'de başlayacak düğün için 6.30'da yola çıktık ve düğün salonunu şiddetli yağmurun da etkisiyle 8.30'da bulduk çünkü yolda kaybolduk. Gelin ve damat 8.40ta içeri girince pek keyiflendik doğrusu; hiçbir şey kaçırmamıştık :) İşte o kır düğününde tanıştım bu kurtlu elmalarla.
- Biliyorum ki artık sesim inanılmaz güzel olmasa da Elif'i uyutmada çok işe yarıyor. "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısının "laylay laylay laylay laylay"lı versiyonunu uyduruktan birkaç söyledim, hani nereden aklıma geldiyse, şimdi bu şarkıyla uyuyuyor :)
- Bazen İnişli çıkışlı da olsa Elif'e her baktığımda "iyi ki gelmişsin hayatımıza" diyoruz. Karabalığın Elif ağlarken "çok tatlı ağlamıyor mu" deyişi de bunun kanıtı herhalde. Babalar ve kızları :) Biz de şöyle anası ve kızı olabiliriz:

-Daha geniş yer verene kadar kısaca "Biricik Dünyam" sitesinde konuk yazar oldum diyeyim :) Becerebilir miyim bilmiyorum çünkü bu blog benim kendi yağımda kavrulduğum yer :) Bu güzel anılar için Biricik'e ve tabii ki Tanla'ya çok teşekkürler :) (ilk yazımı okumak isterseniz burada)
- Elif, gözlükten ve gözlüklülerden hoşlanmadığını açıkça belli etti bu ay :)  Çünkü bence kendisi "haydutsporun başkanı" lakabını cidden hak ediyor :)

Bu ay da bu kadarmış yaşadıklarımız. Hala çocuk doktorumuzu sevmeyip neden yola onunla devam ettiğimizi sorguluyoruz. Ve Elif hala ona bir yumruk atmadı, yüzüne kusmadı, eline çiş yapmadı ama onu görünce ağladı ve onun da kafası şişti :) (evet kötü anneyim :)
Önümüzde kısmetse Kurban Bayramı ve babaannee/dedee ziyareti var. Oradan da bolca güzellik biriktireceğimizi düşünüyorum.
*Aslında bir gelişme daha var ama o Elifle doğrudan ilgili değil; onu da başka bir yazıda kutlayayım pardon yazayım :)

Ne dersiniz, Lokum beni/bizi bir nebze olsun affetmiş midir?
Bizi özlüyor mudur?


Devamını oku »

26 Ağustos 2014 Salı

Anne Olunca Anladım :)

En başta annemin kıymetini, değerini, önemini.
Benim/bizim için yaptığı fedakarlıkların ne anlama geldiğini...
Bir süre anneme "Gönül" demiştim de dayanamadı "sen de bana Gönül dersen, bana kim anne diyecek" demişti.
Haklıydı.
Benimki de saygısızlıktan değildi aslında belki samimiyetten.
Şimdi yolda, Adana'dan geliyor.
Birkaç hafta bizimle kalacak.
Daha bayramda beraberdik ama yine özlemişim.
Ben ki üniversitede sadece tatillerde o da sıkılarak memlekete giderdim...
Annemi günlerce aramadığım zamanlar geldi aklıma.
O hep "işin varsa da, bir ara iyiyim de kapat"derdi de ben anlamazdım ne demek istiyordu.
İyiydim ya işte ...
Şimdi anlıyorum.
Bana "bu kadar korkak olma" dediklerinde "daha yeni anne oldum ve Elif benim ilk bebeğim, istediğimi olurum" diyorum.
Temizliği konusunda itiraf edeyim hiçbir titizliğim yok. Her gün banyo yapıyor gerçi ama üstüne kusmuş, altına yapmış; bunlarla gayet eğleniyoruz. Üstü hemen kirlenince de değiştirmiyorum mesela.
Geçen gün giriş kattaki komşu teyze balkondan kolunu uzattı... Oradan alacakmış Elif'i... Hani yok artık :) Nasıl bir anne olurum bilmiyorum ama helikopter kıvamına gelmeden yavrusunu koruyan/kollayan biri olmak isterim. Arada o kadar ince bir çizgi var ki. Onun düşmesine, hata yapmasına da KESİNLİKLE izin vermek lazım. Sanırım bu da zamanla oturacak bir şey. Her hareketimi de şöyle mi böyle mi diye kısıtlayamam.
Bu satırları da Elif'i ayağımda uyutmuşken yazıyorum. "Sen uyurken de güzelsin be yavrum" diyorum ama uykusunu almış boncuk gözleriyle de mutluluk duyuyorum.
Anne olunca kafama dank eden birçok şey var. Daha hoşgörülü oldum belki de, bilmiyorum. Giriş kattaki meraklı teyzeye sinir olsam da torun hasretinden Elif'i her gördüğünde kucağına almak istiyor.
Ya da gıcık olduğum bazı insanları düşünüyorum; onlar da bir annenin evladı, kıymetlisi.
Zaten öyle yaklaşınca kızacak/küsecek pek az şey kalıyor.
Ama bir de inadına inadına kötü konuşanlar var ya... Ne yapsam onlara iyi bakamıyorum. Kötü bakmamak için de iletişimi kesiyorum.
Torunum olunca ne hissederim bilmiyorum çünkü annemin gözlerinde bambaşka bir mutluluk var. Sabah yola çıkmadan konuştuğumuzda sesi çok heyecanlıydı : "Fıstığımı göreceğim" diyordu.
Ben odada yokken Elif'e şunları söylerken buluyorum annemi :" Sen benim mor menekşem, sarı papatyam, kırmızı gülüm, hayat enerjimsin. İçimi açayım seni oraya alayım sonra da fermuarı çekeyim." :)
Torun sevgisi güzel bir şey sanırım.
Anne olunca -her ne kadar normal doğum yapmamış da olsam- doğum an'ının ne mucizevi bir şey olduğunu anladım.

Kendi üzerine bir şey almayıp yavruna alışveriş yapmanın zevkini de anladım. (tamam bu kısım işime bile gelmiş olabilir.) Çok yakın arkadaşlarımızın düğünü var haftaya ve benim de Elif'in de düğüne giyecek bir şeyi yok. Ailemizin  kıyafet/moda/makyaj/tasarım uzmanı kardeşimi aradım, ne alayım nerden alayım diye. "Elif kolay da seninle uğraşırız" dedi. Peki ben ne yaptım? Elif o ara slingde olduğundan deneme şansımın olmadığı önden düğmeli bir elbiseyi aldım :) Ve gerçekten süper oldu. Bana sorarsanız bir bebek her yerde bebektir ve en güzel kıyafeti de tulumdur :) Düğüne de böyle gidebileceğini düşünüyordum ama karabalığın kızını süsleyesi varmış. Neyse kot elbisenin üstünde hafif bir dantelle olayı kapattık. Elif'i görenler o yüzden mi erkek sanıyor ki :) Ben hiç elbise almadım ona. Hediye gelenleri giydirdim. Onlar da küçüldü tabii.
Konu nerden nereye geldi :) Kısacası Elif'e 3 saatte bir şeyler bakıp kendime 10 dakikada elbise almaktan mutluyum :)

Sahi sizin anne olunca anladığınız neler var?

Devamını oku »

24 Ağustos 2014 Pazar

Uyku Kardeş, Ver Elini :)

Elif doğmadan önce bir bebeğin nasıl uyuduğu/uyutulduğu ile ilgili bir şeyler bilmiyordum. Tek bildiğim küçükken kuzenimin çocuklarını arada hamakta sallardım, o kadar.
Ama kitaplar okurken, kendimi bebekli hayata hazırlarken hiç aklıma uykunun sorun olabileceği gelmemişti.
(evet yine bir itiraf)
Beklemediğim yerden soru geldi :)
Çünkü bence bebekleri yatağına koyardın ve onlar uyurdu. Safım ben ya cidden...
İlk 10 gün (Elif 2. gün sarılık olmuştu ve 24 saat hastanede kalmıştık) Elif'i zorla uyandırıyorduk :)) Hahahaha yazınca bile güldüm ya :) İnternette bakmıştık, bebekler nasıl uyandırılır diye. Burnunu falan sıkmıştık, ayak altını gıdıklayıp, altını değiştirmiştik... Ve ben şu cümleyi kurmuştum: "İlerde de uyutmak için çaba harcayacağız ve bugünleri arayacağız değil mi?"
Çok değil 10 gün sonra, mutfağımızda ciddi bir patlamanın yaşanıp apartmanın komple acil tahliyesi ve benim 10 günlük bebem kucağımda şoka girmemle aynı zamanda, hayatımıza kolik diye bir şey girdi.
O ara Elif'i uyutmak gibi bir derdimiz olmadı açıkçası.
Daha çok sakinleştirmeye çalışmak diyelim yaptığımız işin adına.
Elif neredeyse havalara atılsa bile korkmayan ve bundan keyif alan bir bebek.
Kolikten miras bir şekilde de kucakta sallama (hatta aynı zamanda halay başı misali sen de sallanma,koridorda yürüme, saç kurutma mak. açma) gibi bizi şu an oldukça zorlayan bir sürece alışmış olduk.
Yarım saat uyutmakla uğraşırsam ve Elif sadece yarım saat uyumuşsa benim halimi bir düşünün.
O ara tuvalete gidip yiyeceğim yemeklerin altını açabilmişsem çok şükür diyordum.
4. ayın yazısında GeCe'nin yorumu aklıma yatmıştı ve ertesi gün ayakta sallamaya başladım.
Çok komik geliyordum kendime; çünkü ben bebeğimi asla ayağımda sallamayacaktım :) Safım demiştim değil mi?
10 gündür de o şekilde uyumaya/uyutmaya çalışıyorum(z)
Anladım ki -şimdilik- çözüm bu da değil.
Elif sallanmaktan hoşlanıyor diyorum ama bir de bakıyorum sallanmaktan nefret ediyor.
Hatta kaç defa işleri biz mi zorlaştırıyoruz acaba diye sakinken ışığı kısıp, müziği açıp yatağında bıraktık.
Öylece yatağında oyalanan ve belki bir ümit uyur mu diye parmaklarımızı cross yaptığımız anlarda Elif çığırarak ağlamaya başladı.
Kolikten hatıra bir ağlama şekli bu.
Bebeği ağlayanlar lütfen buna üzülmesin.
Bebeğin çığlıklarla çığırması, nefesini tutması, kendini 1 saniyede kızartıp morartması çok daha fena oluyor anne/baba için. Kaç defa "yatakta bir yere mi sıkıştı" diye panikledik. Ama yok. 1 saniye önce uyku arkadaşını seven bebek saniyesinde çığlıklar atıyor. Hayır ne oluyor acaba?
Akşam oldukça rutin bir şekilde banyosu yapılıyor, masajı-o izin verdiği kadar- yapılıyor, pijamalar giyiliyor, sakin ortama gidiliyor, güzel müzik açılıyor, gülüşüp sakinleşiliyor. Ve Elif gözler kıpkırmızı esnemeye başlıyor.
İşte uykusu gelmiş bir bebe diyoruz :)
Ama Elif ısrarla uykuya direniyor.
10 gündür bizde olan babaanne "3 çocuk büyüttüm, 3 torun baktım, böyle bir uyku direnci görmedim, böyle çığlıklar duymadım" diyor :)
Evet bizim kızımız opera sanatçısı olacak zaten, alıştırma yapıyor babaannesi :)
Biliyorum ki bu uyku mücadelesinde yalnız değilim. Bunları yaşayan ilk anne/baba değiliz; sonuncusu da olmayacağız.
Milenyum çocukları madem dokunmatik ekranda işlem yapabilmeyi doğuştan beceriyor...Bravo :) O halde neden kendi kendilerine uyuyamıyorlar arkadaş? Bilgiler mi çok geliyor :)
Elif'e şunu söylerken buldum kendimi "canım kızııım, az sonra seni uyutacağaım. bana izin verir misin, yardımcı olur musun" :)) Elif de güldü tabii...
Uyku direnci çok acayip bir şey.
Gündüz uykularının çoğu 30-45 dakika. O yüzden de ayağımda salladığımda ayağımı çekmiyorum, yanıma su/yiyecek ve kitap alıp yoluma devam ediyorum çünkü 20 dakika sonra da uyanabiliyor. Ve uyandırılırsa çok sinirli oluyor :/ Ben de kendime buradan pay çıkardım ve bu süre zarfında her gün 1 kitap bitirdim.(ortalama 150-200 sayfa)
Daha önce "sanki ayakta sallamak daha mı iyi" diye ablayı terslemiştim. Şimdiyse level atladığımızı düşünüyorum.
İşte hayat böyle bir şey sanırım, ettiğin lafları güzelce yutarsın :)
Sanmayın ki ayakta sallamak kolay ya da Elif seviyor...
Mesela akşamları kesinlikle ayakta sallanmak istemediğini beyan ediyor sıpam. Biz de peki diyoruz.
Sırta pışpışlama, yanına yatırıp birlikte uyuma falan Elif için geçerli değil.
Elif bize şöyle diyor bence "hey siz, minik balıklar, uykum gelmiş olabilir, evet gözlerim kan çanağı ve sürekli esniyorum ama UYUMAYACAĞIIIIIIIM.o kadar KESİN VE NET. bence boşuna uğraşmayın yani tatlılarım"... Cidden bu mesajı her uyku seansında yüzümüze söylüyor.
Bizi parmağında oynattığından şüpheleniyorum.
Dışarı çıkıp arabasına koysak da çoook nadir uyuyor.
Ama sling her zaman işe yarıyor, onu söyleyebilirim.
Acaba diyorum Elif hala anne karnını mı özlüyor. Hani zaten 41. haftada doğmuştu. Hatta "ben gelemeyeceğim anacım, siz gelin beni alıverin" demişti :)
Dolayısıyla benim/bizim uykular da hep bölük pörçük.
Beni kendi uykusuzluğumdan daha çok Elif'i nasıl uyuturum halleri yoruyor, onu fark ettim.
Çünkü ben normalde de hafta sonları 6.30'da kalkan biriy(d)im. Hiç öyle öğlenlere kadar yatmayı sevmem.
Uykuda düzeni severim ve hamileliğim boyunca da 22-23 arası uyuyup 6.30-7.00 arası kalktım.
O halde nedir be güzel yavrum senin uykuya direncin?
O yüzden ne diyoruz?
Uyku kardeş, ver elini...
Ve yanımızdan hiç ayrılma olur mu :)
* Uyku konusunu ben daha çok yazacakmışım gibi bir his var içimde, hadi hayırlısı...
** Uyku eğitimi konusunda da gel-gitlerim var. Öncesinde bana bir "sabır eğitimi" gerekebileceğinden korkuyorum :)

Bu arada sanmayın ki dertliyim.
Tamam uyanıkken de sallanıyor olabilirim ama gerçekten Elifle hayatı çok seviyorum.
Hem o ne öyle aynı saatte yatıp kalkmalar falan, ne monotonmuşum yahu :))
Devamını oku »

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bebekli Hayatta İlk Günler :)

Şimdi şimdi geriye dönüp baktığımda "vaay bee neler yaşamışız" diyorum.
Aniden doğuma girmemiz, loğusa günleri, kolik günleri/geceleri (hala yaşıyoruz ama olsun), "mutlu anne nasıl olurum"halleri...derken annelik sohbetleri :)
Bu ara çevremde bir dolu hamile arkadaşım var.
Onlar adına çok heyecanlıyım.
Kendi hamilelik zamanlarımı hatırlıyorum-neyse ki sadece 4 ay öncesi- "öyle mi böyle mi"derken zaman geçmiş, bugünlere gelmişiz.
Başka bir yazıda da  "ne kolikti be" falan der güleriz inşallah.
Bu süreçte öğrendiğim ilk şey: KESİN VE KATI KURALLAR KOYMA.
Geçen günkü yazımda da demiştim ya "kanaat önderleri" anneler sağolsunlar o kadar "pembe" bir tablo çiziyorlar ki.
İnsan onları okudukça "neden ben yapamayayım ki"diyor.
Ben de doğal doğum yapabilirim.(evet, sonunda madalya veriyorlar)
Ben de sadece anne sütüyle bebemi besleyebilirim.
Ben de ennnn organik besinleri bulabilirim.
Ben de...
Ben de...
Bunun sonu yok.
En güzeli gerçekten de kişinin kendine yönelmesi.
Örnek verecek olursam birilerini kırarım belki diye listeyi genişletmiyorum.
Ama herkesi doktor düşmanı yapmaya da gerek yok.
Onu yapmayın, bunu yemeyin, şuna zaten gerek yok sizi kandırıyorlar vs.
Elbette ki bunlar tercihtir.
Ama görüyorum ki bu çok okunan bloglarda yazanları yapamayınca anne adayları/anneler üzülüyor.
Benim de dertleştiğim, fikir sorduğum çok sevdiğim anneler var ama kimsenin bir başkasını kötü hissettirmeye hakkı yok.
Normalde yazacaklarımı yazıp geçecektim ama kendi arkadaşlarımda da gördüm, evet insanlar o bahsettiğim siteleri çokça okuyor ve çokça hayal kuruyor. bunlar olmayınca da al sana düş kırıklığı.
Bunları ben de yaşadım.
Niyetim kimsenin bloguna "kötü" demek değil.
Asla.
Ama bazı şeyleri de kesin ve katı kurallara koymanın bir getirisi yok.
Hele ki konu hamilelik, doğum, bebek bakımı ise.
(Nasıl dolmuşsam yalnız ben de...)
İşte sevgili anne adayları(bu satırları okuyanınız varsa)
Ne burada ne de başka bir yerde yazılanlar "başat" değil; gerçekten de aradığınız güç içinizde. bilgi de kitaplarda, tecrübelerde ve sezgilerinizde.
Şimdi fark ediyorum ki beni çıkmaza sokan bu katı düşünce sistemim olmuş.
"onu yapmam, bunu vermem" lerle inanın kendimi gereksiz hırpalamışım.
Samimi bir itiraf.
Bunu sadece ben hissetseydim de bu satırları sanırım yazmazdım.
İnsanlar bilgilerini paylaşmış ne güzel; sana zorla "yap/yapma" diyen mi oldu der susardım.
Ama o kadar çok anneden ve anne adayından kendi tecrübelerime benzer şeyler duydum ki;
Azıcık uzatmış olsam da ilk söyleyeceğim şey:
kesin ve katı kurallarla bebeğinizi büyütmeye çalışmayın.
(hani ben yaptım, mutsuz oldum, siz yapmayın...)
- İlk 10 gün zaten bebişler sanırım dünyaya geldiğini henüz anlıyor. O günlerde de anneler ancak toparlanıyor.
"Eve gelir gelmez bebeğimin her şeyiyle ben ilgilendim" demek marifet değil bence. Ortada "en iyi anne kim" yarışması da yok.(benim bildiğim)
Kendinize toparlanmak için zaman tanıyın. Dşkişiniz varsa onları gözünüzde çok büyütmeyin. Ben ilk günlerde sezaryen ağrılarımın kalıcı olacağını düşünmüştüm :)
-Bebişinizle bolca konuşun, sohbet edin, ona espri yapın hatta :) insanın gülmeye çok ihtiyacı oluyor.
- Yardım alıııın :) "onun şusu var, bunun busu var"demeyin...
- Bebişe ve bebişli hayata alışmak için kendinize zaman tanıyın. Ben "yooook, ben yapamicaaaam böhüüüü" dediğimde bana gülen insanlara sinir oluyordum. (Başta da karabalık :) Meğerse o "bir şekilde de olsa" yapacağımı biliyormuş...
- Sanırım bizim handikapımız "zihnimizdeki mükemmel anne"ye uygun hareket etmeye çalışmamızdan geçiyor.
Elif 4 aylık oldu diye unumu elediğimi sanmayın.Daha önümüzde çok yol var. Ek gıdamız, uykuya geçişlerimiz, diş, tuvalet...derken...Bir ömür var neticede :) Öğrenmenin sonu yok yani.
İlk ayların daha zor olmasının sebebi bence "tanış/kaynaş" faslı.
Karşımızdaki miniğe "bebek" değil de "birey" olarak bakarsak daha kolaylaşıyor.
Elif'in o ennn çok ağlayıp sabrımın sınırlarını genişlettiği zamanlarda -aklıma geldikçe- bunu hatırlamaya çalıştım. Elif beni sinir etmek için ağlayan bir bebek değil... Elif, bir sıkıntısı olduğu için kendi dilinde konuşan bir birey :)  Böyle bakınca rahatlıyor insan ama bu aşamaya gelene kadar ben de çok ağladım. (ah kolik :)
Aslında "ah kolik" diyorum ama cidden hep şükrettim bunun için. "Sağlığı yerinde olsun da" dedim. Anneler neler yaşıyor ve gık bile demiyor. Diyemiyor çünkü kendi evladı... O yüzden mi annelik kutsal bilmiyorum ama sahiden kadında bir evrim yaşattığı bir gerçek.
- Günlük tutun :) İçinizden ne geliyorsa onu yazın/çizin...
- Çevremdeki hamişlere de aynı şeyi söylüyorum ne okursanız benden ne duyarsanız duyun ilk günlerden korkmayın. Hani suya balıklama dalarsın da su soğuktur ve yüzeye çıkana kadar/sen suya alışana kadar biraz zaman geçer. İşte o kadar :) Suya yavaş yavaş da girilmiyor ki :) Ben normalde denize yavaş yavaş girenlerdenim, bu sene direk daldım. (tamam önceki su; egeydi, bu seneki akdenizin ılık suyu ama çaktırmayın :)
- Bir de benim yaşadığım en büyük şok, Elif'in -hayalimde canlandırdığım gibi- eve gelir gelmez benimle kitap okuyan, resim yapan, parkta salıncağa binen bir bebek olmamasıydı :)  Sizin bebeğiniz bunları yapabiliyorsa bilemem tabii ama biraz daha "bebeklik hallerine"  odaklanmak lazımmış...

Fark ettim ki benim yazdıklarım da "meli/malı"lı olmuş... :)
Siz bana da bakmayın, iç sesinizi dinleyin yeter :)
Tecrübeli anneler sizden de yorum isteyeceğim ama sadece "pembe" tablo çizmeyin olur mu? Korkutmadan, gerçekçi bir tabloda ilk günler için güzel tavsiyelerinizi bekliyorum :) 
Devamını oku »

9 Ağustos 2014 Cumartesi

4. Ay :)

Her ay hatta her gün değişiyor Elif, büyüyor maşallah :)
E haliyle sesi de gürleşiyor.
Bu ses tınısıyla bence opera sanatçısı olabilir :) Bugünkü doktor kontrolümüzde de doktoru-ben bebek olsam üzerine kusardım olanı- bu maharetinden mahrum bırakmadı yavrum. Odaya girerken bekleme odasında "agucuk bugucuk" yapan aileler çıktığımızda bize dehşetle bakıyordu. Bense gülüyordum, "hee benim kızım da böyle, ne var yani"...
Bekleme salonu demişken...
Tek boş yer kucağında minicik bebesi olan bir anneydi; onun yanına oturdum. "maşallah dedim, kaç günlük" kadın sevinçle "20 günlük" dedi. Bir dolu saçı olan ve hayata geldiğini henüz anlayamamış kara yağız bir oğlan vardı kucağında. Anne acayip yorgundu ve düşünceliydi. Diğer yanındaki anneye gaz damlalarını soruyordu. O an sohbete balıklama dalmak ve gazla ilgili tüm tecrübelerimi aktarmak, benden de taze olan bu anneye sarılmak ve "biliyorum zor ama inan geçiyor, en azından azalıyor" demek istedim. Yapamadım. Bir an duraksadım "aman ben de biliyorum geçeceğini, sen ununu elemişsin tabii" der miydi. Ya da iki satır güzel cümleyle moral bulur muydu diye hala aklımda.
Bu ay "yabani hayattan medeni hayata" da Elifle beraber geçiş yaptım. O nasıl oldu?
Mesela ilk defa bir arkadaşıma yanımda karabalık yokken gittim ve tüm gün orada vakit geçirdim. Arkadaşımın da bebesi vardı; sahi siz de onu tanıyorsunuz :) Çok güzel bir gündü...
Sadece "merhabalaştığım" komşularım bebek hayırlamasına gelmek istediler ve ben evi,"normalde olsa ancak yarım saatte toplardım" seviyesinden "5 dakikada topladım işte ya" seviyesine getirdim. (bir nevi tozlar halı altına süpürüldü ama olsun :) Komşum gelmek istiyoruz deyince bendeki ilk soru: "Ne yersiniz" :)) O kadar alakasızım yani... Aslında ramazan ayında olduğumuzdan oruç musunuz demek istemiştim ama laf ağzımdan öyle çıktı... BDK ile de konuşamamıştım ya; aynı mesele. Yazarken daha rahatım da yüzyüze olunca otomatik tuşuma basılmış gibiyim; "evet"ler ve "hayır"lar ancak çıkıyor; "this is zemin" gibi :) 3 komşu geldiler ve gayet de iyi geçti muhabbet. Hatta geçenlerde de ben ilk defa karşı komşuma geçtim hem de Elifle.
Ve birkaç gün önce de çocuk parkında başka bir komşumu görüp yanına gittim. (normalde kaçardım, maazallah benimle konuşur falan diye :) Onun da iki tane oğlu var. Biraz konuşunca bana "çok yorgun görünüyorsunuz" dedi; işte o an parktaki tozlardan bazıları gözüme kaçmış olabilir :/ Kısacası "yabani" bir insandan "sosyal"liğe ve medeniyete adımlar attım kendi çapımda. Elifle beraber büyüyorum sanırım ben de çünkü onunla çok şey öğreniyorum.
Bu ayın en tatlı gelişmesi elbette ki tatilimiz oldu. "Bebekli tatil"den bir acayip korkuyordum. (nasıl gözümde büyütmüşsem artık) neyse ki gözümde büyüttüğüm kadar olmadı hiç, çok şükür.
Kolik ne durumda diye soracak olursanız... Sormayın :) Arada birbirimizi gıdıklamaya devam ediyoruz ve hakkında neredeyse hiç konuşmuyoruz. Bize koliği görmeye gelenleri de esefle kınıyoruz...
Elif maşallah eline geçen nesneyi bırakmayan,itinayla ağzına götürüp tadına bakan, bolca gülümseyen, muziplikler peşinde koşan, dönme çabalarından mutlu olan tatlı bir bebek oldu bu ay.
ultra şahane yaratıcı "4" pozum :)
Bu ay ilk defa "yenidoğan" olmadığını, "bebek" olduğunu anladık Elif'in... 
Akşam üzerleri daha sık dışarı çıkıp-neredeyse her gün- temiz hava almaya çalışıyoruz. Bu durum onun da hoşuna gidiyor. Dışarıdakiler de bizi tanıdı. "Bugün uyudu/uyumadı" diye takip ediyorlar.(benim derdim uyutmak değil halbuki temiz hava alsın yeter)
Bu ay da "bebeme tek başıma bakabiliyormuşum" halim bana güven verdi. Ama sorun şu ki Elif azıcık ucundan zor bir bebek olduğundan birinin de bana bakmasına çok ihtiyaç duydum. Sanırım önümüzdeki günler anneler dönüşümlü olarak destek olmaya gelecekler. Yaşasın anne yemekleri :)
Baba-kız ilişkisi sahiden farklıymış a dostlar.. Bana ağlayan bebe, babasını kapıda görünce kahkaha atmaya başlamıyor mu... Valla kızasım geliyor ama kızamıyorum. onlar mutlu olsunlar yeter :)
Bugün doktora önceden hazırladığım sorularımı sormaya çalışırken -karabalık o sırada Elif'i sakinleştirmeye çalışıyordu, bense sesimi doktora duyurma çabasındaydım- doktor döndü ve "geçen ay ne yaptıysan bu ay da aynısından yap, yeter" dedi :)) Sanırım kısa kesmek istedi :) Alıştık onun bu hallerine. "Annesi bu kız biraz cazı" da dedi ama ben yine oraları duymadım. "size yapıyor aslında" falan dedim bir de utanmadan :) Doktor en son dayanamayıp Elif''e "kız valla başımı şişirdin ha" dedi. Kızarak demedi ama benim yine de gülesim geldi. Doktoru sevmiyorum ya- niye başka doktora gitmiyoruz değil mi :) - "ohh ya "dedim içimden. Ağlama sesini sevmeyeceksen niye çocuk doktoru olursun ki değil mi?
İnsanlar Elif'i bana değil de babasına çaktırmadan seviyorlar :) Karabalık kızına pek düşkün çünkü :) Neyse ben dengeyi buluyorum sanırım. Görenin kucağına veriveriyorum Elif'i :)
Bir de "asla yapmam deyip de yaptığım ve o lafları bir güzel yuttuğum" neler var,onları not alıyorum. Sanırım yakında paylaşırım. Neler demişim vakti zamanında... Ne safmışım ben yahu :)

HERKESE ELİFTEN-BABASINA ÇAKTIRMADAN- EN BİR TATLI GÜLÜŞLER :)
Devamını oku »

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Anne Olmak-2

*Anne adayları bu yazıyı bebişlerini kucağına alınca okusunlar olur mu;gözleri korkmasın :)
Elif az önce uyudu. Uyudu derken "uyuttum" demek istedim :) Ve her an uyanabilir. Uykuya geçişi zor ve çok çabuk uyanıyor. Az uyku yetiyor desem yetmiyor çünkü gözlerden belli. Kıpkırmızı ve "anne beni uyut" diye bakıyor. Bazen "nerede hata yaptım" diye düşünüyorum. "Benim çocuğum neden yatağına koyduğum gibi kendisi uyumuyor?" İşte asıl hatalı olan bu soru; şimdi daha iyi anlıyorum. Karşılaştırma ve kıyaslama daha 4 aylıkken başlayacaksa yazık yavruma. Evet her bebek farklı; tıpkı her insanın farklı olması gibi. Sanırım bir yerde biz bunu kaçırıyoruz,ya da ben kaçırıyorum diyeyim de kimseyi zan altında bırakmayayım.
"Kitap gibi" bebekler yetiştirmek istiyoruz. Her şey kolay olsun, zorlanmayalım.
Daha önce hiç bu kadar -aynı anda- hem çaresiz hem de aşırı mutlu hissetmemiştim.
Sanırım buna "anne olmak" deniyor.
Daha henüz yolun çok başındayız ve ben çok yorulduğumu hissediyorum. Dün şöyle bir kendime dönüp baktım ve "ne kadar mızmız biri oldun sen" dedim. (bilmeyenler için, evet önceden de mızmız idim ama bu kadar da değildim sanki...) Zorluklarla mücadele etme konusunda fena tökezledim sanırım.
Suçu hep başkalarına atmaya alıştık ya bu kez de "kolik"e atayım ben :) Ama sahiden kolik beni/bizi çok yordu.
Taze anne olmuş her kadının yaşadığı gelgitleri yaşıyorum sanırım; farklı bir şey yok yazacağım.
Ama hep hatırlamak istediğim bir şey var ki o da şükretmek.
Kendimi evet bazen o kadar çaresiz hissdiyorum ki "yetiş anneeee" diyesim geliyor.
Geçen gün karabalık bana çok güzel bir cümle kurdu; yorulduğumda aklıma onu getiriyorum.
(hastalanmıştım ve uzanmak istiyordum ama Elif'e de birinin bakması gerekiyordu ve ben annem mi gelse acaba diye paniklemiştim.) Bana dedi ki " Hani sen ihtiyacın olduğunda anneni çağırıyorsun ve o meşgul de olsa hasta da olsa hemen koşup geliyor ya; işte şimdi sen de annesin ve Elif'in sana ihtiyacı var. Şu an hastasın ama kızınla ilgilenmen gerekiyor." İşte buna benzer bir şey söyledi.
"hııııııı cidden ya sahi ben anne oldum değil mi" dediğim an'lardan biriydi.
İnsan "ha deyince" anne olmuyor bence ya da ben olmadım diyeyim.
Şimdiye kadar en çok zorlandığım konu kolik ve uyku(uykusuzluk değil, Elif'i günde 3487.kere uyutmaya çalışmak) oldu.
Kolik konusunu daha önce yazmıştım zaten; yinelemeyeceğim. Şiddetinde ve sıklığında çok şükür azalma var ama bazen öyle umulmadık an'larda tutuyor ki "ne oldu ki" demekten kendimi alamıyorum. (bize misafirliğe gelip de "e şu meşhur koliği bir de biz görelim" diyen sevgili insanlar; size de ennnn derin sevgilerimi gönderiyorum,sanırım siz anladınız.)
Uyku eğitimi konusunu çok araştırdım. Feber mi Tracy mi West mi :) Bir taraftan da bozulmayın ama bana komik geliyor bir kitaba veya bir yaklaşıma göre bebeği kalıba sokmak. "Doğru" yu arama halidir annelik demişti ya kuzenim, hakikaten öyle. Bizim için doğru olan ne onu bulmaya çalışıyorum.
En güzeli bilinçli ebeveynler olup araştırıp okuyup anladıklarımızı kendimize ve bebeğimize uyarlamak olacak sanırım. "6 aydan önce uyku eğitimi verme" diyor tüm danıştıklarım(çocuk psikologu da dahil). Elif gözüme bazen kocaman gelse de gerçekten minicik bir bebek çünkü henüz 4 aylık... Kokuma ihtiyaç duyması da doğal sanırım.
Ben kucağımda sallayarak uyutuyorum Elif'i. Kolikten bize miras bir sallanma halimiz var.
Kaç aylık oluncaya kadar sallayabilirim bilmiyorum çünkü cidden yorucu bir işlem. Hele ki uyutmak için harcadığım süreden daha kısa sürede uyanıyorsa bebeğim :)
İşte o an "gel Tracy abla da öğret bize şu işi" diyesim geliyor; ona da Allah rahmet eylesin. Kitap yazmasa ne yaparmışız bilmiyorum :)
Geçen gün bir abla bana"aaa kucağa alışmış bu; ayakta salla ona alışsın."dedi.(sanki o daha iyi bir şey :) Onu da bir sefer denedim ama gülmekten yapamadım. Bilmiyorum neden komik geldi. kendime dışarıdan bir gözle baktım, yapamadım. Ki zaten o da zor bir şey. Elbette ki en güzeli bebeğin kendi yatağında ve kendi kendine uyuması yani bunu öğrenmesi. Sanırım bunun için Elif'in bana ihtiyacı var. Benim de ona :)
Yine aynı abla bana "kolların çok açık tabii bu çocuk gazlı olur"derken (ki ayağımda çorap var bu sıcakta çünkü ben kansızlıktan yaz-kış üşüyebilen biriyim) aynı cümlede "Rusların çocuk yetiştirme tarzına bayılıyorum; minicik çocukları atıyorlar soğuk sulara dipçik gibi oluyorlar sonra" dedi. Bu iki cümledeki "anlam kargaşasını" bulunuz :) Ya da sizi yormayayım şu yazıyı okuyun yeter..8Kuzenim göndermiş bana :) Türk anası genlerinden nasıl çıkacaksa dipçik çocuk :P
Okuma-yazma öğretmek gibi düşün diyordu bir yerde; uyumayı öğreteceksin. 2 anne de beni sonsuz destekliyor çünkü belimde kolumda daha şimdiden ağrılar oluştu. Bazen aynaya baktığımda kendimi tanıyamıyorum; bu yorgun bakışlar benim mi diyorum? Bu da bir süreç ve geçecek inanıyorum.
6 aylık olana kadar araştırmaya ve okumaya devam etmeyi planlıyorum. şimdi de saldım çayıra yapmıyorum elbette ki. Uykusu gelmişse hemen kucağıma almayıp yatağına bırakıp güzel bir uyku müziği açıp yatağında oyalanmasını izliyorum bazen de odadan çıkıyorum. Aşırı uykusuz bırakmamaya çalışıyorum; çünkü sonrasında endorfin salgılanıyor ve durum daha da zorlaşıyor. Kendi içinde beslenme-aktivite-uyku rutini kurmaya çalışıyorum. Fark ettiyseniz "your time"yok... O pek nadir oluyor onda da bu satırları yazıyorum ya da yemek yiyorum :) "Felaket uykusu" dedikleri 30-45 dakikalık gündüz uykusu bitmek üzereyken yanında oluyorum ve yeniden uyutmaya çalışıyorum.
Dışarı çıkmalarımız bu ara seyrekleşti; onu da havalara bağlıyorum.
Mutlaka her gün yoğurmaca/banyo/mini masaj gibi aktiviteler yapıyorum.
Yazınca rahatladım biraz :)
Biliyorum bu yorgun günler de geçecek ve Elif ne ara büyüdü diye hüzünleneceğim(z).
Elif'e baktıkça "bu günleri bir daha gelmeyecek,tadını çıkar" diyorum ama bu ara gece uyanmaları  da sıklaştığından olsa gerek hem geceye hem gündüze yetişemiyorum.
Sevgili karabalık, akşam 6.05'ten itibaren bana verdiğin desteğin olmasa hele hiç yapamazdım :) Geceleri de çoğu mızlanmaya sen bakıyorsun ama yine de "iş" annede bitiyor. Sanırım o yüzden annelik kutsal...
Allah isteyen herkese nasip etsin çünkü tarifi olmayan çok güzel bir duygu.
Yorgun olduğumda, çaresiz kaldığımda çok üzülüyorum. Hayalimdeki anne tipi bu değil çünkü. Ama "mükemmel anne" de değil. Evde 4 çeşit yemekli, temizliğini de yapmış, bebeğinin tüm fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamış, your time'ını da yapmış ve hala gülümseyebilen biri varsa (ve bunları her gün yapabilen) inanın takdir ediyorum. Ama o ben değilim :)
Bazen aklıma şu da geliyor; beceremediğim için karalıyorum gibi olmasın ama şimdi uygulanan yöntemlere de 10 yıl sonra "aa ne kadar yanlış yapmışlar, tam tersini yapalım şu an" da denebilir :)
Annelik sanırım biraz da böyle bir şey: iki kalp bir arada :)
Yaşadıklarımı ara ara buraya yazmaya çalışıyorum ki unutmayayım ve ne olursa olsun şükretmeye devam edebileyim. Bu benim için önemli çünkü.
Bu arada annelik sohbetlerinden çok çok çok şey öğrendim. Bir annenin "ak" dediğine diğeri "kara" diyor ama ikisi de mutlu...Bence olayın özü de bu. Çok tatlı annelerle devam ediyor/edecek bu sohbetler; hepsine yeniden teşekkür edeyim.
İç dökme yazısı gibi oldu ama ne yapalım bazen ona da ihtiyaç oluyor.
* Bu yazıyı da okumak isteyebilirsiniz; teşekkürler acemi anne :)

HERKESE MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

3 Ağustos 2014 Pazar

Elifle İlk Tatil; İstikamet Anane :)

Bebekli/çocuklu ilk tatil sanırım her anne babayı biraz düşündürür. Yanımıza ne alsak? Neyi unutursak yandık; neyi unutursak sorun değil...gibi şeylerle bir liste hazırlamıştım uzun zaman önce. Fark ettim ki eksik bir şey kalmamış.Fazla almışım diyebileceğim de neredeyse hiçbir şeyi olmadı. Kendimi tebrik ettim :)
Elif'in ilk tatili olacağı için- şu an için anlamasa da- ona bir liste yapmıştım.
Bakalım tatilimiz nasıl geçmiş:
- İlk durağımız Adana oldu. Bayramda büyükleri ziyaret ettik. Her gittiğimiz yerde en çok "Elif kime benziyor" konusu tartışıldı :) En bomba yorum da kuzenimin minik kızından geldi: "Anne, benim kardeşim de küçükken böyle erkeğe benziyordu değil mi?" :)) Çocukların saf haline bayılıyorum cidden. Evet benim kızımı sahiden erkek zannediyorlar; ne yapalım...
- Yolculuk ilk olarak arabada kolik nasıl olur, onu tecrübe etmemizle başladı. Tüm yol öyle devam etseydi beni en yakın istasyonda indirin anacım derdim :) Neyse ki sadece 1 saat sürdü. Ve "keşke evde olsaydık" dedik. Demek ki neymiş "evde yaşanılan kolik halinden daha kötüsü", "arabada yaşanılan kolik"miş... Vay be :)
- Bizim için bir yolculuk klasiği olarak "Yeni Türkü" :)

- Tatilimiz kısacık olsa da tadını çıkardık diyebilirim. Kısa bir tatile çok program sıkıştırmak ve bunu Elif'e göre ayarlamak biraz yorucu oldu ama ne yapalım.
- Ananemiz her zamanki gibi biz gitmeden tüm siparişleri almıştı :) Anane yemekleri bir harikaydı dostum.
- Adana'ya gitmişken kebap yemesek bizi döverlerdi herhalde... (Unutmadan, Adana dışında bir yerde "adana kebap" yiyorsanız; yediğiniz şeyin sahiden "adana" olduğunu anlamanın ilk yolu tabağınızda bulgur pilavı olup olmadığına bakmaktır. Adana'da yenen adananın yanında bulgur asla verilmez. Bolca meze ve sıcak pide olur.)
- Damdaki çiçekleri sulayamadık ama bolca sevdik. Dedemin biiiii dolu çiçeği var. Onların arasından seçtim bu fotoğraftakileri. Sol üsttekini biz küçükken-bak baya küçüktük ama- kuzenimle koparıp balkondan yoldan geçenlere atar saklanırdık :) Sonra bir gün çok koparmışız demek ki çiçek bildiğin kel kalmıştı da dedem kıyameti koparmıştı... O günden sonra daha azar azar koparmaya başladık. Bu sefer gördüğümde de içimden koparmak ve damdan aşağıdan geçenlere atmak geldi ama yapmadım. Büyüdüm müdür nedir :) Sağ üsttekinden acayip gıcık alıyorum. Benim bütün toplarımı patlattı. Ve inanılmaz uzun ömürlü ve dedem niyeyse çok seviyor. Bu çiçeği ben istemiyorum, topumu patlatıyor demiştim dedeme de beni hiç sallamadı :)

- Kardeşim yani teyzoşumuz yaklaşık 2 ay önce evlendi ve Ankaradan Adanaya taşındı :/ Nikahına da gidememiştik :/ Bu sefer evini ziyaret ettik ve sahiden dağıttık hehehehe :)
- Limon ağacına balkondan söyledik şarkımızı çünkü hava çok sıcaktı :)
- Tatil için yanımızda götürdüğüm birkaç kitabı da okuyamadım. Neredeyse hiç fırsat olmadı; ben de çok zorlamadım illa kitap okuyacağım diye :)
- Elif Adana ve ardından Mersin sıcağı/nemi ile tanıştı. "Yapış yapış olmak" ne demek tüm aile öğrenmiş/hatırlamış olduk. Slinge gerek kalmadı yani. Elifi kucağıma aldığım gibi yapıştık kaldık :)
- Bayramın 2. günü de Mersin'e annemin yazlığına gittik yine annemlerle. Sanırım orası daha güzeldi çünkü balkonumuzun manzarası bir harika :)
- Tantuni yedik tabii ki; ama sevemedik. Ankara'da olanlar için söylüyorum; Beşevlerde Gazi Kitabevinin yanında Mersin Tantuni var(adını yanlış hatırlıyor da olabilirim) işte oradaki göbekli amca sahiden Mersinli(sormuştum) ve bence 10 numara tantuni yapıyor. Tavsiye ederim.
- Veeee deniiiiiiiiz :) Ahh ah ne çok özlemişim denizi. Ayrılmamız yine çok hüzünlü oldu :/
Elif'in denizle tanışması da oldukça eğlenceliydi.(bizim açımızdan) Sabah büyük dalgalar geldi ve bizim tecrübesizliğimizden Elif dalgalarda azıcık yıkandı :) ve dudağı büküp ağladı; sanki şöyle gibiydi: "suyu seviyorum diye siz niye bu kadar abarttınıııızzz..böhüüüü..bu su hem de tuzluymuş böhüüüüü...dalgalar bana niye çarpıyor hem de beni ıslatıyor..böhüüüü" zaten 5-10 dakikalık bir maceraydı ama neyseki hepsini videoya çektik :) Ayaklarını kuma değdirdiğimizde bile yadırgadı sıpam. Ama inanıyorum inş. seneye kumdan kaleler yapacağız... Anane şimdiden salıncak mı alayım ne alayım kuzuma diyor :)
- Bu tatilin en bomba gelişmesi de benim 10 aydır kuaför yüzü görmeyen saçlarımın radikal bir kararla yarısının gitmesi oldu. Şimdi anncak topluyorum ama çok rahatladım; oh be :)
- Dere kenarı gibi bir işletmeye kahvaltıya gittik. Alabalıklar da vardı. Elif onları çok fena süzdü yalnız. "yakalarsam yerim" modundaydı :)
- Annemin öğretmen okulundan inanılmaz kıymetli defteri Elif'in oldu artık. Heyoooooo :)  Şimdiki öğretmenler kızmasın gücenmesin ama o defteri ve verilen emeği gördükçe şimdiki öğretmenliğin "indirme", "copy paste" hallerine bir kez daha hayıflandım. "Kayıp eşya dolabı nasıl yapılır"dan tutun da özel günlere pratik çözümlere ilkyardım konusuna kadar bir ilkokul öğretmeninin baş yardımcısı olabilecek her şey var bu defterde.
-Bici bici yedik ama ben yine bitiremedim.
- Sıkma da yedik. (bilmeyenler için gözlemenin bir değişiği) Favorim peynirli tabii ki.
- Sahil kenarında sarı slingiyle sallanarak yürüyen ve bebesini uyutmaya çalışan birini duyduysanız işte o da benim :)
- Veee tabii ki taş topladık. Hatta orada boyamaya bile başladım. Yalnız yanıma ilk başta poşet almayı unuttuğum için cebime topladım. Siz siz olun beli lastikli eteğin cebine taş koyarken biraz dikkatli olun; yerçekimini falan düşünün :)
- Yanımıza bir dolu meyve, börek, sıkma gibi yolluk veren annem ve teyzem sağolsunlar karıştırmayalım diye içlerine kağıt bile yazmışlar. Annem ben üniversitedeyken de koli gönderdiğinde böyle yapardı; gülerdim. Şimdiyse çok duygulandım,bu kağıtları atasım yok.
Kısaca tatil az geldi; denizle zor vedalaştım :/
Tatilde mutlak suretle Elif'e biz ayak uydurduk. Uyku, beslenme, dinlenme vb. ihtiyaçlarını ayarlayıp düzenleyip öyle yollara düştük. Kaçırdığımız zamanlarda bizi oldukça zorladı çünkü :)
Annemin anlayamadığım "annelik halleri"ni "anne olunca" anladım; onu fark ettim. Ben de onun gözünde hala minik bir bebeğim sanırım :)
Döndüğümüz gün bizi yorucu bir kolik karşılamasaydı sanırım daha da iyi olurdu. O da bu tatilin cilvesi olsun diyelim.
Bir de umarım denize verdiğim "seneye kalmadan yine görüşelim" sözümüzü tutarız...
Seni çooook özleyeceğim deniiiiiiiiiz...

Devamını oku »