Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




27 Şubat 2013 Çarşamba

Kahvenin Yanında Ne Gider; Sohbet Mesela :)

Bu bloga giriş cümlem buydu sanırım. "Kahvenin yanında" da neler gitmez ki aslında değil mi?
Bu arada son günlerde midemdeki asit güzelliğinin katkılarıyla kahve içemiyor olmam da bir ironi midir ya da annemin Türk kahvesi bağımlısı olması(bu da literatüre geçsin, böyle bir bağımlılık da var :) Ama en çok da "sohbet" yakışır kahvenin yanına sanki.. İşte öyle bir sohbet olsun bu da.Bir yerden gelmesi ya da bir yerlere gitmesi gerekmesin , önemli olan yol'un kendisi olsun :)
Zaten evcimen bir yapım olduğunu daha önce söylemiştim sanırım ama bu aralar -nedense- evde daha çok vakit geçirmek istiyorum. İş-ev arası kendimi başka başka gönderdiğimden falan değil aslında ama hani kafan çok doludur ve yapacakların /yapmak istediklerin hep evdedir-ya.. Tabii bunda işyerinde "olmadıkolağanüstü"* sıkılmanın da (*Clarice Bean'e sevgilerle :) etkisi yok mudur? Vardır elbet.. Olmaz mı?
Tam şu sırada Joy Fm'de çalmaya başlayan şarkı da eşlik etsin bize;

Doya Doya itiraf edersem belki kendime de iyi gelir; sevmiyoruuuuum bu işi, işyerini, insanları, saygısızlıkları, sigara içilmesini, otorite kurmaya çalışmalarını, arkandan iş çevirmeye kalkmalarını, küçücük olayları kocaman yapıp canını sıkmalarını, servise binmeyi, servisteki gereksiz muhabbetleri, serviste hala sigara kokmasını, doğru düzgün çay bile içememeyi, aslında kimseye güvenememeyi, kimseyle sır paylaşamamayı, sohbet edecek güvenilir birilerinin olmamasını, bugün söylediklerinin yarın önüne gelmesini, efendi görünmeyi, alttan almak zorunda olmayı, sorun çıkmasın diye hep "evet" demeyi, kendimi ifade edememeyi, iş boyu saatime bakıp iç geçirmeyi, havaya bakıp "dışarıda olmak vardı" demeyi...............................
Sevdiklerimi de yazayım;
Kendimce doya doya yaşadığım öğle aralarını, her gün aklıma eseni yemeyi, aklıma esen yere yürümeyi/oturmayı, bazen sadece yürümekse bazen sadece oturmayı kitap okumayı ya da öylece boş bakıp düşünmeyi..
Sanırım sadece öğle aralarını seviyorum :) O da büyük bir nimet benim için aslında, kıymetini de hep bilmeye çalışıyorum.
Bazen düşünüyorum, sorun nerde, diye.. Ki bu da saçma geliyor bazen, nerdeyse nerde, sanki elimde sihirli değnek var, onu düzelteceğim :)
Ama çoğu zaman "suç"luyu da başkası saymıyorum, kendime bakıyorum. Ki ben bunu çok fazla yapıyorum.. Kendimi "normal" bulmuyorum bir defa. O neyse artık, onu da bilmiyorum. Yalnız bu topluma "uygun" elbise olmadığımı biliyorum; çünkü ben ya taşıyorum ya da eksik kalıyorum.. Sanılmasın ki depresyonda falanım :) Değilim de öylece düşünüyorum ve ben sanırım yazdıkça rahatlıyorum :) "Uygun" olmadığım için de çokça şükredip mutlu oluyorum, bu bir nimet benim gözümde, belki satranç tahtasıdır önümüzde oynanan ve biz de o gerçekten "yukardan bakabileniz"dir, olamaz mı? İnsanlara yukarıdan bakmak, küçük görmek anlamında değil elbette bu, sadece parçaya bütünden bakabilmek ya da tam tersi :) "Uygun" olmayanlar anlamıştır ki zaten beni..
İşimi o zaman neden değişirmiyorum, mu? Bana bunu mu sordunuz? Hala sormadınızsa da sorun lütfen,bu soru çok hoşuma gidiyor, beni kendime getiriyor,silkeliyor,çamaşır ipinde az biraz havalandırıyor,velhasıl bu soru çok hoşuma gidiyor :) Belki bir gün cevap bile veririm .
Kafam dağınık ve unutkanım falan demiştim önceki yazılarda sanırım, hatırlayan olursa, işte bu yazı da şöyle başlamıştı değil mi, "evde olsak ne güzel olurdu" :)
İşte buraya diğer bir şarkı eşlik etsin, daha önce de yer vermiştim;

Evde olsam ne yapardım?
Öncelikle;
-Pijamalar giyilir,
-Sevgiliye öpücük kondurulur :)
- Evdeki zıpır kedi uyuyorsa daha az, uyumuyorsa daha çok sevilir :)
- Mutfakta demleme bir bitki çayı ve ona eşlik edecek incir,badem,ceviz hazırlanır
- Çalışma odasına gidilir ve "burası niye hep dağınık" diye iç geçirilir :)
- Yanı başımdaki kütüphanedeki kitaplar sevilir,
- Masadaki okunmayı bekleyen kitaplara üzülen bir ifadeyle bakılır
- Ruh halime göre kütüphaneden bir kitap seçilir
- Ayaklar itinayla uzatılır, geriye yaslanılır
- Kitaba gömülünür
- Evdeki Lokum'un kendini "ben de burdayım" demesiyle kendine gelinir
- Hava güzelse dışarıda koşturan çocuklara ve güneşe bakılır,
- Apar topar giyinilir
- Bisikletimin olmamasına hayıflanılır :(
- İtinayla Koşulur ,zıplanır, dışarda güneşlenilir :)
Eğer eve gidince benim mutfakta yiğidime mantı açacağımı, birikmiş çamaşıra el atacağımı, ütüye göz ucuyla bakacağımı düşünenler varsa... Yok, ben onlardan değilim :) Henüz olmadım :)

Not: Umarım çok depresif bir yazı olmamıştır, olduysa da olmuştur, yapacak da bir şey yoktur, bu da böyle olsundur :)

HERKESE BOL GÜNEŞLİ, ŞEN KAHKAHALI, KEYİFLİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »

22 Şubat 2013 Cuma

"Annem Gibi Olma.." Sendromu :)

Böyle bir sendrom yoksa da literatüre ben ekliyorum, var mı itirazı olan?
Anne-kız ilişkisi bence en az baba-kız ilişkisi kadar karmaşık, neden mi?
Kıskançlık, karşı gelme, yoğun ve derin sevgi, itiraz, özenme, dalga geçme ve sonra dalga geçtiği şeyi kendin yapmaya kadar giden uzuuuun bir yolu var.. İşte o yolun sonunda gördüm kendimi de ondan bu yazıyı yazmak istedim herhalde..
Bu arada burçlarla ilgili bir yazı var aklımda ama onu yazmadan önce oldukça önemli bir not düşeyim; benim annem çok tipik bir Başak burcu.. hatta Başak Burcunun özelliklerinin yanına annemin fotosunu koysalar bu kadar benzeyebilir, kendi de gurur duyar zaten Başak'lığından -ki nitekim Başak burcunun başat özelliği değil midir "gurur" :) Son derece kurallı,nizamlı,intizamlı,çerçeveli,düzenli vb. özelliklerle niteleyebilirim onun Başak'lığını.. bu arada hazır yazıya yeni başlamışken söyleyeyim bu bir herhangi bir bucu yüceltme/küçültme yazısı olmamakla birlikte "ne kötü/iyi annem var benim" yazısı da değil.. Bu sadece yukarıda bahsettiğim yol ve bazı kavşaklar hakkında..
Bir Başak'la en iyi kim anlaşır bilmiyorum ama Bir Balık'ın bu konuda epey zorlandığını söyleyebilirim.. Ha evet o benim, bir balık.. Diğer söylemiyle "alık" :) Ben de "gurur" duyarım alık'lığımla pardon Balık'lığımla ama anneminki gibi değil sanırım..
Eşyasını bulamayan evlada verilen "Nerde bıraktıysan oradadır" cümlesi bizim evde tam da benim odamdan çıkmıştır ama patente falan başvurmadım :)
İnanılmaz karşı cephelerde geçen büyüme/olgunluk/erginlik/hayattaki amacım ne/ben ne yapıyorum dönemlerimde hep "o benim annem" ve "anne sevgisi"ne dayandım, epey zorlandım ama dayandım..
Sonrası sanki daha kolay oldu, üniversiteyle ayrıldık zaten, yaklaşık 10 yıldır da -ara ara aynı evde kalmalarımız dışında- pek "çatışma" ortamında değiliz.. (bu arada ben de 57 falan değil henüz 27 yaşındayım..) Yalnız bu yaşıma pek çok şey taşıdığımdan olsa gerek ara ara yazdıklarıma "ukala be bu" yorumlarınıza -ki kimse henüz böyle bir yorum yapmadı ama olsun gün gelir yaparsa- maruz kalmam da olası :)
Kaynak: http://www.stampotique.com/stamp/people/2089.html
Bu kadar basit bir yazı nasıl bu kadar karmaşık bir hal aldı'nın cevabı da aynen düşündüğüm gibi yazmamdan olsa gerek kafa doluluğu/unutkanlık/dikkat eksikliği belirtilerini de taşıdı.. Buraya kadar gelip yazıyı hala okuyanlara da helal olsun diyorum :)
Gelelim "annem gibi olma" sendromuna.. Ben ki... düzensiz/dağınık/aklı 15.000km. havada bir insanken "yaşım kemale mi erdi" (bak yine yaptım 57 yaş geyiğini) yoksa "evlendim bana bir haller mi oldu" bilemiyorum kendince garip bir düzen geldi bana.. Sakın yanlış anlaşılmasın bu düzenin ve altı çizilsin lütfen; "Kendince " ve "garip" ... Anneme göreyse elbette yiyeceğim kaç fırın ekmeklerin yanında yollarda alacağım kavşaklarda var ama olsun.. En azından kaybettiklerimi nerede bulabileceğime dair bir düşünce metodu geliştirdim.. "Onu en son nerde görmüştüm/çıkarmıştım" gibi.. Unutmamak için aldığım notları unutan bir bünyeyim demiştim ya-demediysem de unutmuşumdur şimdi diyyeim- ona da bir çözüm; birkaç yere birden yaz ve okları takip et :)
"Annem gibi" olmaya başladığımın en büyük kanıtı da okuduğu gazeteye akşamları başıyla selam veren annemin kızı olarak işyerinden sonra yenen yemeklerin üzerine okuduğum kitapların rüyalarıma girmesi,kafamın düşmesi.. "İkimiz de tavuk gibi erkenden uyuyoruz be biz.." sendromu da başlıktakinin bir alt kolu olarak kaydedilsin.. :)
daha diyeceklerim olmasına ve fakat şu an yazmayı unutmama rağmen umarım demek istediklerimi anlatabilmişimdir..
Özetle; kızlar bir yaştan sonra- tüm itirazlarına rağmen- annelerine benzemeye başlar, sonra da bildiğin aynısı olup çıkarlar..
Ha nedir, annem merhametli/yardımsever ve hatırşinastır, bak ben de öyleyim, yavrusuyum sadece :)
Annemin bu yazıyı görme ihtimali falan yok ama olur da denk gelir görürse falan ilişkimizi sadece "çatışma" olarak yaşadığımı düşünmesin ama değil mi, hakkını da vereyim yani :)
Aranızda böyle sendromu olanlar var mı, baba-oğlan da olur :)
Tüm sessiz okuyucularıma da buradan selam,sevgi,öpücükler :)
Kaynak: http://mlpfanart.wikia.com/wiki/File:Nyx_and_Twilight_Sparkle_Mother_and_Daughter_by_Madmax.png
HERKESE KOCAMAN MUTLU HAFTA SONLARI, KAYISI KIVAMINDA YUMURTALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

14 Şubat 2013 Perşembe

Neler Öğrendim-27 :)

Başlığa aldanıp da daha önceki 26 yazı nerde demeyin çünkü yok :)
27 sadece yaş durumunu gösteriyor, "neler öğrendim" başlığı da 27 yaşına kadar "öğrenmiş" olduklarımı.. Ara ara, cümle cümle aklıma geliyor da bir araya getirmeye üşeniyordum..
Öncelikle şunu söylemeliyim ki; kaç yaşındaydım tam hatırlamıyorum ama hayat bana en büyük ders olarak büyük konuşmamayı yoksa o konuştuklarını bir güzel yiyebileceğini öğretti :)
Şimdi konu başlıklarıyla devam edebilirim;
---Sağlık:
* Bu hususta herhalde ne söylesem boş, sağlığım için ne kadar şükretsem az kalır..
* Ağrı kesicilerden iyi anladığımı, bünyeye hangisini alırsam alayım placebo olduğunu öğrendim :)
* Cilt sorunlarıyla ilgili çevremdeki hemen herkesin (yeni tanıştığım özellikle) uzman olduğunu ve fikir yürütebildiğini...
* Çocukken gidilen diş doktorunun- ne kadar iyi olursa olsun- en fazla 25 yaşına kadar idare edebilecek diş bakımı yaptığını, gerisi için yeni bir doktor bulmam gerektiğini...
* "Benim başıma gelmez" demenin ne kadar büyük bir inkar olduğunu...
Kaynak: http://www.science2health.org/wp-content/uploads/2012/09/healthy-living-woman.jpg

--- Aile & Eş:
* Çocuklukta yaşanılanların hiç ama hiç ama hiç ama hiç unutulmadığını, iyisiyle kötüsüyle hep hatırlandığını..
* Kız çocukları için babanın, erkek çocukları için de annenin ne kadar önemli olduğunu..
* Birinin yok'luğuna "alışma"nın sadece "zaman"la mümkün olduğunu...
* Aile söz konusuysa kolun kırılıp yenin içeride kalması gerektiğini..
* Kız kardeşin deli de manyak da uçarı kaçarı da olsa iyi bir şey olduğunu, ona her zaman güvenebileceğini..
* Çekirdek aile olmanın ne kadar keyifli olduğunu..
* Sana her gün sevgiyle bakan biri için şükretmek gerektiğini..
* Aileyle geçirilen güzel -şimdiki adıyla "kaliteli" zamanların hafızaya mutlak kazınmak gerektiğini..
* "Yeni" ailenin de "eski"si gibi olabileceğini..
Kaynak:http://www.whywesuffer.com/wp-content/uploads/2012/12/WWS-Family.jpg

--- Dostluk & Arkadaşlık:
* Bugün "canım arkadaşım" dediklerinin yarın adını bile hatırlamayabileceğini..
* Arkadaşlarına %100 güvenmemen gerektiğini,
* Günümüz şartlarında (teknoloji/dünyanın küçülmesi-insanların uzaklaşması üçgeni) "dost" kelimesinin anlamında da revizyon yapılması gerektiğini
* Erkeklerin kızlardan daha iyi arkadaş olduklarını..
* Arkadaşlarının doğum gününde onları aramanın onları kocaman mutlu ettiğini..
* Arkadaşlıkta yaş farkının hiç de önemli olmadığını..
* İş yerinden gerçek arkadaş bulunamayacağını (her şeyi paylaşmak sıkıntı olabiliyor)
Kaynak:http://3.bp.blogspot.com/-OTce6SSjOM8/TgykinE26gI/AAAAAAAAA30/mQZNaQxAKzg/s1600/friends02.jpg
--- İş & Güç:
* Okumak istediğim üniversitenin /bölümün henüz açılmadığını...Yani öyle bir bölüm öyle bir okul yok :) Belki ben kurarım ilerde :P
* Ne iş yaparsan yap iyi yapman gerektiğini..
* Sadece Para için sevmediğin bir işte çalışmaman gerektiğini

--- Kültür & Edebiyat & Kitap:
* Her zaman "geç" kalınabilecek bir kitap olduğunu..
* "Başucu" kitaplarının zamanla değişebildiğini..
* Herkesin sevebileceği en az 1 kitabın mutlaka olduğunu..
* "Kitap okumaya zamanım yok" cümlesinin kooooocaaaaamaaaaaan bir yalan olduğunu, beyaz mı bilemem tabii :)

--- Spor & Hobi :
* Küçük yaşta bir çocuğa MUTLAKA bir spor & hobi edindirmek gerektiği
* Bazı sporlara başlamak için -cidden- geç olunabileceği..
* Hobilerin "şıpsevdilik"le yürütülemeyeceğini..en az 1 tanesinin sıklıkla en az 1 sene sürüdürülmesinin bünyeye fayda sağlayacağını..

--- Kısaca Ben:
* İnsanlara "hayır" dememenin bünyede frekansı değiştirilmiş ve düzgün bir kanal bulunamayan radyo yayınına benzediğini..
* Sulugözlü olmanın çok da kötü bir şey olmadığını..
* Cildimdeki beneklerin bir müddet sonra "allık" gibi algılandığını :)
* Hayatta aslında hiçbir şeye geç kalmadığımı sadece her zamanki gibi acele ettiğimi...
* Unutmamak için alınan notların da unutulduğu bir yaşamda unutmamanın pek de mümkün olmadığını, Kayıp Balık Nemo'daki Doris gibi "Unuttum, konu neydi" diyebilmenin normal olduğunu :)
* Anaokuluna gitmemenin sakıncalarını hala yaşadığımı ve 5,5 yaşın ilkokul için çokça erken olduğunu, oyun oynamak isterken hiçbir çocuğun matematik öğrenmek istemeyeceğini..
* Hazır matematik demişken ,bunu yazmasam olmaz, "Ben matematikten anlamıyorum" cümlesinin yıllaaaar içinde "Ben matematiği anlamak istemiyorum"dan çıktığını ve cebelleşmenin boşa olduğunu..
* Kedilerle ilgili olarak da; peluşuna dahi dokunamayan bünyenin şu an evde canlısıyla tepeye sıçramalı yaşadığını..
Kaynak: http://blogblush.com.br/wp-content/uploads/2011/09/procurando-nemo-doris_hg-20091008.jpg
Nerdeeen nereye geldim, neleri yazdım, bazılarını yine unuttum, muhtemelen de aklıma geldikçe yazarım :)
Kendimce öğrenmişim yine bir şeyler, aferin bak bana :)
Kendiyle ilgili "öğrendik"lerini paylaşmak isteyen olursa yorumlara beklerim :)


Devamını oku »

6 Şubat 2013 Çarşamba

İşini Severek Yapmak / Sevdiğin İşi Yapmak :)

Bahsettiğim "iş" sadece işyerindeki "iş"ler değil aslında.. Herhangi bir işi severek yapmaktan bahsediyorum ..mesela balkon yıkamak, çamaşırları sermek, hediye paketlemek, yürüyüş yapmak, uçurtma uçurmak vs..
Bu konuya nerden geldim önce oradan başlayayım;
Bu hafta izinliyim-yani işe gitmiyorum- ancak işlerimi evden de yapabilmek koşuluyla izin aldığım ve evde ilgilenmem gereken misafirlerim de olduğundan öncelikle hangisini ne zaman ne ara yapacağımı şaşırmış durumdaydım ki kendime basit bir çizelge oluşturdum..
Güne kendime vakit ayırarak başlayacaktım ki bunun en güzel yolu da kulağımda joy fm ile yürüyüş yapmaktı.. sonra kahvaltı, istenirse duş, misafirlerle ilgilenme,işyeri işleri vs. diye gidiyordu.. yalnız, yapmak istemediğim işler söz konusu olunca uykumun geldiğini, sık tuvalete gittiğimi, nefeslerimin değiştiğini fak ettim..
Halbuki ben olmayan bisikletime binmek dere tepe düz gitmek istiyordum :) hava dışarıda bahar havası olunca insan böyle hayallere dalıyor tabii. sonra yapmaktan keyif aldığım işleri düşündüm.. neskafe eşliğinde kitap okumak mesela.. hiç bitmesin istiyordum.. tüm bunlara "iş" demek ne kadar doğru orasını bilemem tabii ama sevdiğin işi yapmak ne kadar da mühimmiş arkadaş, en çok da bünyeye iyi geliyor :)

HERKESİN SEVDİĞİ İŞİ YAPMASINI, DERE TEPE DÜZ GİTMESİNİ DİLERİM :)

Kaynak: http://www.fotokritik.com/1816421/bisikletli-kiz

Devamını oku »

28 Ocak 2013 Pazartesi

"Kedi Gibi" Olmak İstiyorum :)

Kedilerden yıllarca delice korkan ben, şu an aynı evde bir kediyle yaşıyorum.. Dolayısıyla da önceden sadece "bıyıkları" olduğunu bildiğim kedilerle ilgili son 2 yılda daha çok bilgiye sahibim :)
Geçen haftalar benim için - belki hala kısmen etkili ama azaldı etkisi- oldukça depresif geçti.. Sebebi? Burç işinden anlayanlara "Balık" burcuyum desem, işini "çoook" sevenlere işimi "hiiiiiiç "sevmiyorum desem, doktora maş. hiç uğramayan/ilaç almayanlara da hemen her sabah bir ağrıyla uyandım desem sanırım onlar beni anlar.. Bazen gerçekten ben de (burada cümleye dahil olan -de ekinin sahibi, o kendini biliyor:) şımarıklık yaptığımı düşünsem ve "büyü"mek istesem de her şey her an elimizde olmuyor.. Son zamanlarda kurduğum cümlelerde ortak noktalar fark ettim; evdeki kedime-Lokum- özellikle sabahları "Yer değişelim mi, seni çok kıskanıyorum..." derken buluyorum kendimi..Sonra düşündüm taşındım sabahları işe gitmeyip evde kalmasının dışında da var bir hikmet bu kedilerin yaşam tarzında..
Ben de "Kedi Gibi" olmak istiyorum; neden mi?
LOKUM TATLISI :)
- Rahatlar, stres yapmıyor, kaygılanmıyor ve an'ı yaşıyorlar...işte bu süper.. yetişmesi gereken bir yer yok..şimdi uyuyorsa gerçekten uyuyor..yemek yiyorsa gerçekten yemek yiyor, kafası öyle çok karışık da durmuyor :)
- Sabırlılar; (benimle kıyaslandığında hemen her canlı sabırlıdır herhalde orası ayrı :) yani "av"ına "doğru" zamanda ulaşabilmek için beklediği o süreyi ben bekleyemezdim, beklemezdim.. mesela bende şöyle oluyor; bir nevi "sazan" soyundan gelmiş sayılabileceğimden ve üzerinde uzun süre beklemek istemediğim bir konu ise bir balıklama atlayış bana daha cazip geliyor :)
- Sakinler... Belki dışardaki birçok kedi oyuncudur onu bilemiyorum ama benim kedim sakin.. uykusunu almışsa evde koşturup duruyor ha arada gece uyandırma amaçlı tepeme de çıkıyor orası ayrı ama genel anlamda sakin... şu da var ki ben bunu çok yaşıyorum; insanlar "dış görünüşe" aldanıp benim de "ne kadar sakin" olduğumdan falan bahsediyor... belki gerçekten öyleyim de benim haberim yok, bak o da olabilir ama içimdeki fırtınaları "ne"yle açıklayacağız o zaman?
- unutmamak; bu da benim için can alıcı noktalardan biri... hangi dükkana uğrayacağımı genelde unutmam ama o dükkandan ne alacağımı dükkandayken de hatırlayamam,süper değil mi :)
- sportifler; pilateste bile adı "kedi" olan bir hareket var daha ne diyeyim ki... esneklik/çeviklik ve sakar olmama durumu müthiş..
- kraliçe/prenses edası ve "catwalk" ; bendeki yürüyüş ve duruş daha çok şu imajı veriyor; "evimdeyim, altımda pijama ve terlik var,takılıyorum.." tabii bir de bunun "sahil kenarında yürüyorum" versiyonu da var.. ayaklarım dışa dönük ve sürünerek gidiyor.. evdeki "catwalk" a bakıp ders kapmaya çalışıyorum ama olmuyor.. bir de bu bünyenin dans girişimleri de oldu ama aynalı ortamda kendime bakınca neden kimsenin benimle partner olmak istemediğini anladım, ben daha "walk" kısmını bile düzgün yapamıyordum :)

Bir de "ortak" noktalarımız var elbette ama o da başka yazının konusu olsun, ipucu da "merak" olsun :)

Şimdilik aklıma bunlar geldi.. Sizin de yerinde olmak istediğiniz "biri" var mı, yalnız kalmayayım bak burada :)

HERKESE BOL PATİLİ, KEYİFLİ/HUZURLU/MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

18 Ocak 2013 Cuma

Tam da "Bugün Hayal Kuracaktım" :)

Birkaç gün önce bir kitap okudum daha doğrusu kitabın beni kendine çekişine engel olamadım. Kapağında sevimli kediler vardı,ondan mı? Oturup öyle bir solukta okumadım sanırım toplamı iki soluk falan yaptı :)
İşyerinde çok bunaldığım bir anda kendimi öğle arası kahve keyfi yaparken ve "Bugün Hayal Kuracaktım"ı okurken bulmuştum.. Yazarı Gökçe Ateş Aytuğ'un ilk kitabıymış ve Hayykitap tarafından yayınlanmış.
Kitap, toplamda 2-3 saatte geçmesine rağmen sanki koooocaman bir zaman dilimiymiş gibi geliyor çünkü kahramanımız Aslı'nın başına gelmeyen kalmıyor :)
Aklıma hemen kendi çocukluğum geldi.. Ben de kitaptakı gibi ağaçta kedi görmüş, evden bir koşu çıkmış ve süper kahramanlıkla onu kurtarmış falan değilim ama küçükken böyle "kahramanlıkları" hayal ederdim.Başrolde olsam da olmasam da..Hayal kurmayı çok severdim ama sonra aklım hemen başka yöne kayardı, doğru düzgün hayal de kuramazdım. Ben de çizerdim bir şeyler, hani Mavi'nin Mutluluğu yazısında bahsetmiştim, ben de bir şeyler çiziyorum ama gören "kaç yaş çocuğu çizdi bunu" diyor diye..işte hala o cümle değişmedi,neticede ben hayallerimi çizmek/yazmak gibi bir "iş" edinmiştim :)
Aslı'nın çevresindeki Eren Abi, hele ki Yakup Amca çok hoş sarıp sarmalamışlar Aslı'yı..
Sevindiğinde de üzüldüğünde de hemencecik ağlayan hatta bunu fark etmeden yapan bir kız çocuğu bana hiç de uzak değil :)
Kısaca; "Aslı'nın ağaçtan kedi kurtarma macerası" diyebileceğimiz bu kitabı sadece bu kadar-cık zannedenler hakiki Kars kaşarıyla ketenin tadını kaçıracak :)
Kitapta diğer çokça sevdiğim özellik; Aslı'nın ara ara hayvanlardan bahsetmesi.. Kuşlar, balıklar, filler, sincaplar vs.. Çocuktan sevgi taşıyor sanki ama hiç öyle yapmacık da durmuyor..
Utangaçlıkları, patates parmağı, kurabiyeyi öksürmesi gibi detaylar da çok gerçekçi geldi..
Bu kitabı kimler okumamalı? Başkalarına yardım etme konusunda iç sesini dinlemeyip tedbirli davranan ve bunu çocuklarına da tembih edenler / Sevgisini paylaşmak yerine sımsıkı içinde tutmayı övünç sayan / hayal kurmayı matematik formülünden ayırmayanlar.. Bence siz okumayın bu kitabı, bünyeye dokunmasın :)
Kitapta ara ara eğlenceli çizimler de var;

Başka ne söyleyecektim şu an hakkaten unuttum;
Ama ben tam da "Bugün Hayal Kuracaktım" :)

Herkese mutlu günler :)
Devamını oku »