Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




2 Mayıs 2013 Perşembe

Tam 10

Sayılar hayatımızda bazen çok önemsiz bir yere sahiptir, gün gelir unutulur, hatırlanmaz..
Ama bazen de yıllar geçse de üstünden aklımızdan çıkmaz..
Başta doğum günümüz belki..
Okul numaralarımız, sevdiklerimiz için önemli günler, eve giden otobüsün numarası vb. Mesela ben, matematiğim kötü olduğu halde (olmayan bir şey nasıl kötü olur bilemem ama:) okul numaram 144 olduğu için  12'nin karesini hep bilirim :)
Unutkanımdır ama gereksiz detayları kolay kolay zihnimden çıkaramam..
Şimdi hiç görüşmediğim arkadaşlarımın doğum günlerini hatırlamam gibi :)
Bu kadar alakasız bir yazı girişi yapmamın sebebi sanırım çok da duygusal bir giriş istemiyor olmam, biraz sonra anlatacağım "tam 10!" ile ilgili..
* Baştan söyleyeyim havalardan sulardan ya da benim gibi her daim gözyaşını pınarında saklayanlar okumasın bu yazıyı.
Benim için tam 10 yıl oldu, "baba" demeyeli..
Annemden bu kadar bahsetmişken babamdan bahsetmemek haksızlık olurdu diye düşündüm ..
Küçükken düştüğümde "anne" diye değil de "baba" diye ağlarmışım, öyle diyorlar..
Uzun bir süre hakkında konuşmak istemediğim bir konuydu bu.
Yokmuş gibi davranınca sanki acı da mı daha az hissediliyor-du bilmiyorum..
Şimdi büyüdüğüm için mi olgunlaştığım için mi yoksa gerçekten zaman acımasız ve etkisini mi hafifletiyor bilmiyorum ama hakkında az da olsa konuşabiliyor, yorum yapabiliyorum..
***
Unutamadığım bir anım babamla ilgili;
Yazlıktayız. Bundan belki 16-17 sene önce.. Babam balık çok sevdiği için ve sadece Pazarları evde olduğundan balık almışız, denize karşı balkonda yiyeceğiz. Ancak birden yağmur bastırıyor hem de bayağı şiddetli. Annemle kardeşim içeri kaçıyorlar. Ben babama bakıyorum; ne yapacak diye. "Yağmurda balık yediğini hiç unutmazsın" diyor bana, sakince yemeğini yemeğe çalışarak. Ben de gitmiyorum hiçbir yere ve yağmurda balık yiyorum, yıllar sonra da ne o balığı ne o yağmuru ne de babamı unutmayarak..

**
Sevdiklerimizin kıymetini, kaybedince anlarmışız ya..
Ben kaybetmeden de anlamış mıydım bilmiyorum ama babamla son telefon görüşmemizde (son olmadığını bilmeden) hayatımızda ilk defa birbirimize "seni seviyorum" demiştik :)

Kimseye kendi hayatıyla ilgili ahkam kesecek değilim buradan, sadece basit bir hatırlatma;
Sevdiğiniz insanlara "iyi ki varsın", "seni seviyorum" demek inanın hiç zor değil :)

HERKESE SEVDİKLERİYLE AN'IN TADINI ÇIKARABİLECEĞİ HOŞ VAKİTLER, BOL DENİZLER-ÇOK BALIKLAR :)
Kaynak: burada

Devamını oku »

29 Nisan 2013 Pazartesi

Yaşayan Müze ve Beypazarı :)

Ankara bozkırının yakınlarında öyle çok fazla gidilecek görülecek yer olmasa da Ankaralılar bu yönden yaratıcı,çeşitli yeşil alanlar anında piknik kıvamına dönüştürülmüş, mangalda etler pişmeye hazırdır :)
Değişiklik olsun diye biz de 5 kişi düştük Beypazarı yollarına..
Beypazarını duymayan yoktur sanırım hani şu süper sodası olan :)
Benim -yanlış hesaplamadıysam- 6. gidişim falan olduğundan benim için değişiklikten öteydi aslında ama yanılmışım..
Daha önce gitmediğim 2 müzeye  gittim. Ve çokça beğendim.
Birincisi Türk Hamam Müzesi idi.. Ki orada hiç fotoğraf çekmemiş olmam da bir başka acı :( Neyse ki internet sitesinde bolca kaynak var: http://www.turkhamammuzesi.com
İkincisi ise Yaşayan Müze..
Müze deyince kimisi kaçar kimisi sıkılır..
Bu müzede kaçmaya da sıkılmaya da fırsat kalmıyor :) O kadar keyifli vakit geçiriliyor ki..
Sitenin adresi; http://www.yasayanmuze.net
Yaşayan Müze “İşitirim, unuturum; görürüm, hatırlarım; yaparım, öğrenirim.” felsefesini kendine ilke edinmiş, çok da iyi yapmış..
"Dolap çevirmek" deyiminden ıhlamur ağacından baskı yapmaya, ebru yapımından gölge oyununa ve dokumacılığa kadar pek çok yaşayan kültür var müzede..
Çalışanların Türk Halk Biliminde okuyan öğrenciler olması ve drama konusundaki başarıları bizleri müzeye ve yaptıkları işe daha da hayran bıraktı ..
Bu yazıyı okumazlar/görmezler belki ama çok teşekkürler hepsine..
Ama en çok da işlerini severek yaptıkları bizi de bu güzel tiyatronun içine aldıkları için :)
Gelelim fotoğraflara;


Gölge oyunu çok güzeldi çünkü bizden bir arkadaş da katılmıştı, sağdaki Hacıvat soldaki ablaya takılıyordu :)


Dokumayı bizim de yapabileceğimizi söylediler ama açıkçası ben ablanın emeği araya gitmesin diye cesaret edemedim :)



Bu dükkan o kadar güzeldi ki çıkasım gelmedi.. Tahta oyuncak yapıyorlardı.. Biz de 1 tane aldık elbette..
Ve bahçesinde çay/kahve keyfi :)

Fotoğraflara çerçeve/kolaj yapayım istedim ama olmadı.. Onları beklersem de bu yazının tarihi çook uzayacaktı..
Beypazarı ile ilgili akla ilk gelen yerlerden olan İnözü Vadisi, Hıdırlık Tepesi, Havuçlu Meydanı(bunu ben uydurdum), gümüşçüleri, Beypazarı kurusu, Beypazarı Sodası (fabrikası) neresi varsa gittik ama hiçbiri Yaşayan Müze kadar yaşamadı içimde ..
Yolunuz Beypazarından geçerse bir uğrayın derim, kapılarını çalın, bakalım sizi nasıl ağırlayacaklar :)
* Dr. Sema Demir'e ve ekibine ayrıca teşekkürler..



Devamını oku »

"Eyvah Annem!" :)

Anneler ve kızları arasındaki ilişkiden bu yazımda kısaca bahsetmişim.
Ama önceki yazıya gitmeye üşenenler için kısa bir hatırlatma yapacak olursam; ben ne kadar unutkan, savurgan, düzensiz bir Balık burcu isem annem de bir o kadar düzenli, prensipli ve tertipli bir Başak burcu ama daha da önemlisi 41 yıl çalışmış bir öğretmen emeklisi :)
Yazıya burada üç nokta koysam bence okuyanlar gerisini kendisi getirebilir ama hani içimde kalmasın aklımdakiler :)
Her kadında var mıdır bilmiyorum ama bende eve annem gelmeden önce bir çeki-düzen-tertip verme ihtiyacı oluyor hem de son safhada :)
Beni yadırgayacağından falan değil çünkü beni tanıyor artık ama hani ne bileyim "eyvah, annem geliyor" durumu yaşanmıyor da değil içimde bir yerlerde..
Önceden daha sık gelirdi şimdi kendini daha farklı gezmelere verdi o yüzden de seyreltti gelmelerini..
Lokumu çoook seviyor ama napalım tüylerinden pek hoşlanmıyor..
Hoş, bazen benim de gözüme çok geliyorlar arada kırpasım geliyor kuzuyu ama o da öyle mutlu öyle güzel :)
Yine aylardır görüşmediğimiz için mutluyum bu buluşma için, heyecanlıyım ama "ne yemek yapsam ki?"ler de dönmüyor değil kafamda..
Ama neydi, plan yapmak yoktu artık :)
Annemin şimdiden dönüş günü/saati ve döndüğünde yapacaklar bile hazırken benim plan yapmamaya alışmam bir hayli güç olacak, ne dersiniz?
Annelik de "hayırlı evlat olmak" da zor sanırım ama neyse ki yolları sevgiden geçiyor :)
Kaynak: burada
HERKESE SEVDİKLERİYLE MUTLU, HUZURLU,KOCAMAN DOLU DOLU HAFTALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

27 Nisan 2013 Cumartesi

Kedi Fobisi ve Lokum'la Tanışma Hikayemiz :)

Fobisi olan var mıdır bu yazıyı okuyanlar arasında ama benim uzuuuuuun uzuuuuun yıllar yani yaklaşık 20 sene etrafımdakiler için bile azaba dönen bir kedi fobim vardı :)
Şimdi bunu gülerek anlatsam da o zamanlar hayatımı kabusa çeviriyordu çünkü biliyorsunuz ki kediler her yerde :)
Benim kedi fobim, peluş kediye dahi dokunamamak, çöpün yanından geçememek(içinden kedi fırlayabiliyor), yolda yürürken kedi görmüşsem çığlık atarak oradan uzaklaşmak ve yanımdakilerin kolunu morartmak şeklindeydi. Yazınca daha iyi anladım ki ben fena bir vakaymışım :)
Elbette ki çocukluğuma dönecek olursak cevabı bir ayna gibi uzanır karşımızda ..
3 yaşlarında falandım,ailecek yürüyüş yaptığımız bir yerde ben mola vermiş bir yere oturmuştum,yanıma kedi gelmiş ve ben fark etmemişim. kedi o an bana hiçbir şey yapmadı ama aniden gördüğüm için onu,ikimiz de korktuk birbirimizden. ve ben korkuyu kedi ile bağdaştırmanın ilk düğümünü atmış oldum.sonra, ortaokuldayım, kafamda pizza kutusu çöpün yanından geçiyorum, çöpün içinden bir kedi üzerime atlamasın mı !! O atlasın ben de ikinci düğümü atayım :)
Üniversitedeyken arkadaşlarla ev tutmuştuk, her şey güzeldi yalnız bir sorun vardı; apartmanın tüm katları dolaşan siyah ve hareketli bir kedisi vardı ve biz onunla karanlıkta başbaşa kalmak zorunda idik,elektirik gidince. İyi ki bayılmamışım da çığlığıma komşular çıkmıştı,beni kediden kurtardılar :)
Derken gel zaman git zaman benim için hiçbir tehlike arz etmeyen masum bakışlı kedilerden bile korkar olmuştum..
Sonra bir gün hayatımın bu şekilde ne kadar zor olduğunu fark ettim.
Bahar gelir yaz gelir ben dışarıda bile oturamam kedi gelir diye hep içeride oturuyorum kafelerde..
Ve ben psikologa gittim,iyi ki de gitmişim..
Görüşmelerimizden sonra ilk olarak ses de çıkaran minik bir peluş kedi aldık,ona dokunma anımı hala hatırlıyorum.. sonra onu çantamda falan taşıdım.
yoldaki kedilere süt/yoğurt bırakıp kaçmaya başladım :)
bir gün tamamen kendiliğimden oldukça sakin ve yumuşak duran bir kediye; mekan da ayasofyanın tuvalet girişi :) bayağı yaklaştım yani elimi uzatsam dokunacaktım ama yapamadım..
veeeee sonunda kendime dokunabileceğim bir garfield buldum, gittiğim bir kursun kedisiydi ve sadece kaloriferde takılıyordu. ondan bana zarar gelmeyeceğini anlayınca önce dürtmek sonra da başını okşamak maksadıyla dokundum.
YUPPPPİİİİİİİ :)
Bir kaç veterinere gidip durumumu anlattım ve sahipsiz bir kediyi eve almak istediğimi söyledim ama şartlarım vardı.
Alışamazsam geri verecektim ve dünya tatlısı,yumuşak ve oyun sevmeyen bir kedi istiyordum.
Gel zaman git zaman Lokum'la karşılaştık.


Zaten ilk gördüğüm anda küçük Emrah bakışından zararsız olduğunu anlamıştım.
Kucağıma vermek istediler;yok artık dedim daha değil..
Ve kısırlaşma ameliyatından sonra eve geldi Lokum.
İlk gün çok korktu durmadan su içti ve kustu,saklandı.
Ben de doğal olarak ağlayarak yapamayacağımı ve evde bir kedi istemediğimi söyledim..
Kalorifer önündeki minderde otururken usulcacık geldi kucağıma Lokum ve yerleşti.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan uyudu öyle :)
Zaten tüyleri de kooocaman olduğundan pofuduk bir şeydi.
Eve geldiğinde 6 aylıktı, şimdi 3 yaşını doldurmak üzere.
Nerdeeeeen nereyeeee..
Okuldan arkadaşlarım telefonda söyleyince inanmıyorlardı evde kedimin olduğuna, kucağımda fotoğraflarıyla gönderince bile inanamayanlar oldu desem yeridir :)
Bu satırları yazarken bir ara su almaya kalkmıştım,geldiğimde Lokum yerimi kapmıştı-her zamanki gibi-sonra onu kaldırınca anladım ki oturduğum minderi ısıtmış, sağolsun :)
Lokumun maceraları bitmez,ben daha da uzatmayayım :)
Lokumun kendini anlattığı blogu : lokumunbiyiklari.blogspot.com burada beni çekiştirip duruyordu :) çok çekiştirmesin diye onu da bu bloga dahil ettik.
Hani arada "Çilli" diye çekiştirdiği kişi benim yani, şaşırmayın.
Onun bakış açısı beni çooook güldürüyor,paylaşmak da hoşuma gidiyor..

*Kedi fobisi olup da bu yazıyı okuyanlara tavsiyem; vazgeçmeyin :)
** Yavru kediden korkarken sokak köpeklerinin arasına karışabiliyordum, evet işte ben öyle manyağım :)

HERKESE BOL PATİLİ, KEYİFLİ BIYIKLI GÜLÜMSEMELER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »

26 Nisan 2013 Cuma

"Türkiye Posterleri" Basılmaya Hazır :)

Blog dünyası kocaman bir deniz derya haliyle de birçok bilgiye erişme imkanı oluyor. Normal şartlar altında denk gelme ihtimalimin düşük olduğu haber/aktivite/olay/kişi/konu/site vb. ne varsa  takip ettiğim bloglarda okuduğumda ve bilgilendiğimde bir mutlu oluyorum ki sormayın :)
Bugün de öyle oldu, birkaç blogda hoş haberlere rastladım ama en çok da Mutlu Eller'in burada paylaştığı bilgi beni cezbetti.
Neden sanırım algıda seçicilik..
Bu aralar (yazıdaki yorumumda da belirttiğim gibi) eve bir şeyler alalım asalım peşindeyiz. Kardeşimin yaptığı resimlerle salon baya doldu ama hala aklımız resimlerde/fotoğraflarda.
Hele ki eğlenceli ve değişik tarzda poster/afiş imkanı varsa :)
İşte bunu düşünmüş Emrah Yücel ve şirketi bizler için ve elbette Türkiye'nin tanıtımı için Türkiye'yi anlatan hoş afişler tasarlamışlar. Emrah Yücel Kim derseniz; buraya tıklayabilir veya bir Kill Bill afişi açabilirsiniz :)
Tamamen ücretsiz olan ve istediğiniz boyutta (küçük, orta, büyük) bilgisayarınıza kaydetme imkanı sunan bu amme hizmeti için çooookça teşekkürler, Mutlu Eller'e de paylaşımından ötürü sevgiler :)
Gelelim siteye;
http://www.turkiyeposterleri.com/posterler adresinde "Bu nedir?" diyenler için hoş bir açıklama da var;

"Kapadokya’da bir şarap mahzeniniz mi var... Ya da Bursa’da enfes kebaplar yapan bir lokantanız... Belki de Sultanahmet’te hediyelik eşyalar satan bir dükkanınız... Yani her gün, en az hemşehrileriniz kadar turistle de karşılaşıyorsunuz. Onları; ülkemizin göz kamaştıran güzelliklerini anlatan, dünya standartlarında kaliteye sahip, özenle tasarlanmış posterlerle etkilemek istemez misiniz? İşte bu proje bunun için var! İstanbul’dan İzmir’e, Mardin’den Konya’ya, Şanlıurfa’dan Trabzon’a kadar Türkiye’nin her yerini temsil eden çok özel 54 poster arasından dilediğinizi seçin, hiçbir ücret ödemeden yüksek çözünürlüklü ve baskıya uygun olarak bilgisayarınıza yükleyin, ister kendi yazıcınızla, ister herhangi bir profesyonel baskı merkezinde bastırın ve duvarlarınızı süsleyin."

Gelelim benim sevdiklerime;




Derdimin yeme/içmeyle olması gözlerden kaçmadı değil mi :)
Tez zamanda bu afişlerden çıktı alına ve eve asıla :)

HERKESE UÇAN BALONLARDA KAHVE/KARPUZ KEYFİ DİLERİM VE TABİİ MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

25 Nisan 2013 Perşembe

Plan Yapmadan Nasıl Plan'sız Olabilirim :)

Plansız yaşayamam sanıyordum.
Kendimi bildim bileli yazarak çalışırım; market alışverişi için bile- aylık olanları için özellikle- ihtiyaç listesi oluşturmak fena gelmiyordu.
Ya da tatile gidilecekse yanımıza alacakları sıralamak, bir şeyleri unutmamak için güzel oluyordu.
Tabii bu liste "yapılacaklar listesi"ne ve oradan da planlara uzanınca aylardır diyemeceğim yıllardır dersem de olmaz kısacası kendimi bildim bileli bir şekilde defterlere dönüştü..
Kızların çantalarında illa ki minik de olsa defterleri vardır hani, yok mudur yoksa :)
Neyse benim yanımda da kitaplarla ilgili notlar aldığım bir bloknot ve günlük işlerimi yazdığım küçük mor defterim var.(rengi arada değişiyor tabii)
Yazmak güzel ve daha önce de söylediğim gibi beni rahatlatıyor, mutlu ediyor..
Ancak;
Yazmak ve planları sıralamak bir süredir benim için kendimi kısıtlayıcı bir eyleme dönüşmüş-müş.. Yeni fark ettim.
Eşim (kısaca A. ) neredeyse hiç plan yapmaz ya da kafasında bir şeyler dönüyorsa da bunu eyleme geçirmeden bilme imkanım az oluyor. Onun plansızlığına ve işlerinin maş. diyeyim tıkırında gitmesine hep hayranım zaten ancak ikimiz bir araya gelince derin bir unutma duvarı çıkıyor karşımıza..
Bu duvar direk yutuyor aklımızdakileri, ben de unutmayalım diye yazıyor(d)um.
Bu listelerin üzerini çizdikçe rahatlıyor(d)um ancak çizemediklerim yani planlayıp da yapamadıklarım beni çokça rahatsız ediyor-du.
Hatta geçen gün mor defterimi baştan okuyunca fark ettim ki defter neredeyse sadece yapmak istediğim işler, güçler,planlar,aktivitelerle dolu :)
Fena mı?
Değil elbette ama listeyi yapıyorsan uygulayacaksın ya da rahatsızlık duymayacaksın..
Farkındalık güzel bir şey elbette ama asıl sorun şu ki yazarak düşünmeye alışmışım :)
Plan yapmadan nasıl plansız olunacağını bilen var mı??? Cidden soruyorum..
Kaynak: burada
Hayatı akışına bırakmaya ne kadar katılsam da sanırım çok da yapamıyorum :)
Momo'da kaplumbağa diyor ya "ne kadar yavaş o kadar hızlı" ...
Keşke biri bana da dese bunu; çünkü ben kendime söyleyince çok da inandırıcı olmuyor :)

HERKESE "AN"IN TADINI ÇIKARABİLECEĞİ MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »