Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




31 Mart 2013 Pazar

Televizyonsuz Bir Yaşam Mümkün :)

Bizim evde televizyon yok :) Çok da mutluyuz :) Ama bu hikaye nasıl başladı önce oraya gidelim..
Daha önce söylemişimdir belki televizyonlu bir evde büyüdüm..( sanki aksi mümkünmüş gibi) :) Pazar günleri "Bizimkiler"i büyük bir heyecanla bekler, ailecek izlerdik.. Perihan Abla, Fiko (Süper Baba), Hababam Sınıfı,"Bana bir masal anlat baba.." hep o zamanlardan yadigar benim için.. Onları da hep sevgiyle hatırlıyorum..
Sonrasında da yani üniversite/yurt/ev hayatı vb. televizyon hayatımda hep vardı..Ve ben hep olacağını düşünüyordum.. Ta ki..."televizyonsuz bir yaşam mümkün" diyebilene kadar..
Yıllarca televizyon izlemiş biri olarak, niyetim televizyon izleyenleri eleştirmek ve hatta küçümsemek hiç değil .. Sadece; belki bir yerlerde bizim gibi televizyonun kendilerini hapsettiğini fark eden ve bu diyardan çıkmak isteyip de cesaret edemeyenler vardır;kim bilir :)
Televizyonun olmadığı bir evde yapılabilir sınırsız yaşam mecrasından birkaç örnek;
- Elektrik gidince sohbete başlarız ya hani, bu kez ışıklar yanıyor ve aslında başka şeyler de yapabiliyorken SOHBET edebiliriz :)
- Muhteşem ev oyunları var;Jenga,Tabu,Tombala vs..
- Hayallere dalmak için vesile olan dünya'lar var mesela;
- Hızlıca yaptığımız/yediğimiz yemekleri daha keyifli hale getirmek de olabilir :)

- Ya da güzel bir film eşliğinde yenen patlamış mısır:)
- Ne kadaaaar zamandır ertelediğimiz hobilerimize vakit ayırabilir hatta sevdiklerimize armağan edebiliriz :)
Bu seneki doğum günü hediyemiz :)
- Benim yeni yeni keşfedip, eşime benden daha düzgün yaptığı için sinir olduğum malum ORİGAMİ var :)
- Ve de en sona sakladığım, aslında hiçbir şeyin ikamesi olmayan ama evde mutlulukla yapabileceğimiz çok önemli başka bir şey de var :)
Çocuk Kitaplarımın bir-Can- kısmı :)
Aslında tüm bu saydığım aktivitelerin dışında kendimi daha özgür hissetmem de var.. Çünkü kim ne dersin desin, evlerde baş köşelere konan Tv, çok da sadece "haber" ve "belgesel" izlemek için olmayabiliyor..
Ben kendimi hipnotize olmuş hissediyorum çoğunlukla..
Kanallar arası gezerken iradem dışında takılıp kaldığım yerler var-dı..
Şimdiyse kendi seçimlerim var :)
Unutmadan, sevimli ve tatlı bir "Lokum" da bu hayata hemen adapte olmanızda birebir..
Google'la Yoga yapıyor :)

Bu arada "Nerdesin Fiko?" 
"Sen olsaydın izler miydik HIMYM,Big Bang Teori ya da Shameless.." :)

HERKESE,  KEYİFLİ VAKİTLER, BOL KİTAPLAR, ÇOKÇA MISIR PATLATMALAR, HOŞÇA SOHBETLER DİLERİM :)
Devamını oku »

28 Mart 2013 Perşembe

Bir Fotoğraf ve Hikayesi- Delianne :)

Bazı fotoğrafların da tıpkı "Miguel" gibi bir sihri vardır ve sizi içine çeker, bazen hapseder hatta ama kötü anlamda değil. "Biraz sen düşün bunu" demek ister sadece. Zaten de istediğiniz budur ve kalorifer önündeki minderin rahatlığında kedi kıvrımlarıyla kıvrılıverirsiniz önüne; getireceklerine..
Daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum,okulda fotoğraf derslerimiz de vardı, ben de birkaç tane almıştım, işin güzelliği karanlık odaydı elbette, orada kaybolmak ve gerçekten ışık oyunlarıyla bir şeyler üretmek.. Sonrasında da devam etti fotoğraf sevdam ama ne kadar seversem  seveyim bir o kadar üşengeçtim ya evdeki makine de uzun zamandır çıkamadı kılıfından..
Arada güzel fotoğraflara baktıkça iç geçirdim ama hep "meşgul"düm :)
http://deli-anne.com/'da da "Deli Anne" fotoğraflar yayınlıyor, bazılarında içim eriyor bazılarında kalbim kalıyor kimisinde de alttaki fotoğrafta olduğu gibi beni alıp götürüyor, gezdiriyor :)
Öncelikle unutmadan, sevgili Deli Anne'ye fotoğrafını kullanmama izin verdiği için teşekkürler :)


Kaynak: http://deli-anne.com/?p=16454
Bir fotoğraf neler anlatır ya da bu fotoğraf bana neler fısıldadı oradan başlamalıyım;

"Düş alemine davet etti beni kalpleri ki hiç de "sonradan eklenmiş gibi" değil de aslında "hep orada" varmış gibiydi. Tatlısına kavuşmak isteyen bir çatal vardı ama sanki biraz ters mi duruyordu ya da itirazı mı vardı bir şeylere? Azıcık da olsa yemek istediğim havuçlu kek, nasıl da davetkar duruyor değil mi? Kahvelerden içilmiş mi yoksa hep mi böyle az eksik gelirmiş kahveleri, bilemem ama soldakinin rengi ve sağdakinin köpüğü karışmış benim çay kaşığıma :) Uzaklarda bir cep telefonu da var; 'düşü kes gerçek hayata dön' der gibi ama uzak duruyor benden. Alelade yerleştirilmiş bir konser afişi var önümde, gitsem mi kararsızım; belki kahve yardım eder kararıma. Ama en çok da sona sakladığım o gizemli "kadın ve erkek" var karede.Onları görünce çekiliyorum aradan ve onların samimi sohbetine 1 havuçlu kek ve kahve eşlik etsin istiyorum; ben onları içeriye davet ediyorum..." :)

***Işık ve gölge oyunları mıydı yoksa başlı başına "kahramanları" mıydı beni çeken bu fotoğrafta hiç bilmiyorum ama hep eşlik etti o harika kahve kokusu..
Gitmek istedim, gezmek istedim neresi olduğunu düşünmeden, hatta dans etmek bile istedim ki o da daha önce de sohbetime eşlik eden şarkıdan;
Daha neler neler yazasım var da; girişte demiştim ya bir "sihir" var diye, bozmak istemem onu... Fotoğrafla ilgili abarttığımı düşünenleri de - ki varsa böyle birileri- kahve içmeye davet edebilirim(kalpli) :)

HERKESE DÜŞ DİYARINDA KEYİFLİ GEZMELER, LEZZETLİ KAHVELER, BOL HAVUÇLU KEKLER DİLERİM :)
Devamını oku »

Günün Şarkısı: Somebody To Love- Saint Privat :)

Güne güzel bir şarkıyla başlayalım, hazır dün de müzik muhabbeti yapmışken :)


HERKESE GÜZEL GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

26 Mart 2013 Salı

Kütüphane'de Var Bir "Koku" :)

Kütüphaneleri oldum olası severim; neden çünkü içinde kitaplar var :)
Kütüphaneleri de kendi içinde "kitaplara dokunabildiklerimiz" ve "kitaplara dokunamadıklarımız" olarak 2'ye ayırıyorum..
Kitaplara dokunamadıklarımızı hiç ama hiç sevmiyorum ama yine de okuma salonları güzelse onlar da kalbime giriveriyor..
Kitaplara dokunabildiklerimizden de kalbimi orada bırakarak ayrılıyorum.
Ayın 16'sında - doğum günümden 1 gün önce- bir cumartesi etkinliği olarak Karlar Kraliçesi ile tanıştıktan sonra oldukça merkezde bir yerde olan bir kütüphaneye gittim. Okuma salonunun kafe havası beni biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da hedefim çocuk kitaplığına bakmak olduğundan çok üstelemedim.
Öncelikle, yazıda bahsedeceğim kütüphanelerin isimlerini özel sebeplerden ötürü vermek istemediğimi ama ilgilenenler olursa mail atmaları halinde onlarla paylaşabileceğimi belirtmek isterim :)
Unutmadan bu yazının yazıldığı haftaya denk gelen ve Mart ayının son haftası olarak kutlanan KÜTÜPHANELER HAFTASI'nı da kutlayayım..

Gelelim, kütüphanelerle ilgili genel görüş ve önerilerime;
- Kütüphanelerde mümkünse sadece kitap seven kişiler çalışmalı diye düşünüyorum. Hani bir şekilde kütüphanede iş bulmuş kişilerle muhatap olunca okuma ve kütüphane sevginize - hele ki yaşınız küçükse- dem vurulabilir..
- Kitaplara dokunalım; onları sevelim, paylaşalım değil mi ama :)
- Kitaplara saygılı davranmayı "yazılarla" değil de "hareketlerimizle" belli etsek daha verimli olmaz mı?
- Kütüphaneler "buluşup sohbet etme" yeri değil de "kitap okuma" yeri aslında :) Sadece hatırlatayım dedim :)
- Aslında belki de en başta söylemem gerekirdi; kütüphaneler 7 gün 24 saat açık olsa keşke.. Hele ki Pazar günleri kapalı olmalarını anlayamıyorum. Evet, çalışanların da tatile ihtiyaçları var ama orası kütüphane!!! Belki özel bir mesai/vardiya uygulaması ile düzenlenebilir :)
- Aynı anda 1 kitap değil de en az 3 kitap verilmesini destekliyorum..
- Tamamen ücretsiz olmalarına çok katılmıyorum, kişi az da olsa belli bir meblağ ödediğinde sahip olduğu "şeye" daha çok değer veriyor diye düşünüyorum, yanlış mı düşünüyorum acaba?
- Kütüphanelerin sayısı da arttırılmalı ama tabii ki sadece nicelik olarak değil, nitelik de beraberinde :)
Fark ettim ki çok fazla -meli/-malı kullanmışım ki bu yazının niyeti bu değildi :)
Kütüphaneleri ben neden çok seviyorum peki?
İçlerinde kitap olmasının dışında (ve aslında içinde) kitaplardan taşan dünyalar olduğunu düşünüyorum atmosferinde.. Yerinde duramayan çocuklar gibi taşmış oradan; ama hepsi bir arada olduğundan bir kütüphaneye girdiğinizde aldığınız kokuya karışıyor. (biraz karışık anlattım sanki ama anladınız beni umarım :)
Bir laf var hani; "hiçbir gemi, sizi bir kitap kadar uzaklara götüremez." diye.. Ne kadar da doğru..
Geriye de çeşitli kütüphanelerden çektiğim fotolara bakmak kalsın; (fotodaki kişiler umarım izinsiz çektiğim için kızmazlar..)



Gelelim benim favorime; etrafta kimse yokmuşçasına okuduğu kitaba bu kadar dalan birini daha şimdiye kadar görmedim..
Ne okuduğunu göremedim ama Jules Verne olduğundan şüpheleniyorum :)

Öğle arası kütüphaneye gitmemişsem herhangi bir kafe bana kütüphane oluyor :)

 Kütüphane işin belki sadece "mekansal" boyutu ama asıl amaç elbette ki kitap okumaksa her yer "kütüphane" :) Sadece kitapçılardan farklı olarak o "koku" beni sanırım asıl cezbeden :)
***Unutmadan; kitapları her ne kadar yazarak/çizerek/notlar alarak kullansak da (ben:) kütüphanedeki kitapları başkalarının da okumak isteyebileceğini düşünerek kitaplara daha daha dikkatli davranalım :)

HERKESE KİTAP KOKULU, BOL BAHARLI, SARI GÜNEŞLİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »

21 Mart 2013 Perşembe

Karlar Kraliçesi ile Tanıştım :)

Buraya bir şeyler yazacağımı hatırlamış ama ne yazacağımı unutmuştum ki bir önceki yazımda konunun geçen hafta Cumartesi etkinlikleri olduğunu hatırlayınca.. Karlar Kraliçesi ile tanışmamı anlatmadan geçmeyeyim dedim..
Cumartesi neredeyse tüm gün boş olduğumu bildiğimden faydalı bir şeylerle günümü doldurmak istedim.. Ne de olsa ertesi gün doğum günümdü :)
Ben de Devlet Tiyatrolarının Çocuk oyunu olan Karlar Kraliçesini izlemeye gittim.
İyi ki de gitmişim, malum Kraliçe ile tanışmışım :)
Tanışıklığımız ayrıca bana verilen (2 lira karşılığında verilen:) oyun tanıtım kitapçığı ve de içinden çıkan inanılmaz güzellikteki kullanmaya kıyamayacağınız kitap ayıracı ile taçlandı..

Karlar Kraliçesi hepimizin yakından tanıdığı Andersen'in ünlü bir masalı..
Kitabını okuduğumu hatırlamıyorum ama sanki filmini izlemiştim.. Ama adını hatırlamıyorum :)
Konusu; devlet tiyatrolarına göre "Gerda ve Kai bir İskandinav şehrinde, Büyük anneleri ile bir tavan arasında yaşayan iki yakın arkadaştır. Karlar Kraliçesi, Kai’a büyü yaparak kaçırır ve onu Kuzey Kutbu’ndaki buzdan sarayına götürür. Oyun, cesur Gerda’nın arkadaşını kurtarmak için çıktığı yolculuğu anlatır. Gerda, bu tehlikeli yolculukta kimi zaman ona yardım eden iyi kalpli kimi zaman da onu engellemeye çalışan kötü niyetli kişilerle ve hayvanlarla karşılaşır. Ama arkadaşına olan sevgisi sayesinde, sonunda Kraliçe’nin sarayına ulaşır ve …  "
Kaynak: http://www.cicicee.com/cocuk-haber.aspx?sayfaId=22062
Bana göre konusu ise; dostluk/arkadaşlık/sevgi/koşulsuz sevgi vb. temaları kapsıyor.. Kraliçe rolündeki oyuncu rolünü o kadar iyi oynamış ki seyirciyi selamlamak için sahneye çıktığında ona dil çıkaran çocuklar vardı :)Gerda  rolündeki oyuncuyu da çokça sevdik.. Moo adlı geyik de pek sevimliydi..
Oyunun en çok hoşuma giden yeri de sanırım çok sık aralıklarla seyircilerin arasına karışmaları oldu..
Benim gibi dikkati çabuk dağılan çocukları kendine getirdi diyebilirim :)
7 yaş ve üzeri için uygun görülmüş bu eser.. Belki 5 ve 6 yaşlar da izleyebilir. (çünkü salonda 7 yaş altı olduğuna emin olduğum çocuklar gördüm..)
Detaylı bilgi için buraya bakabilirsiniz
Hani bunları anlattım da ben ne öğrendim?
Gerda'nın şartlar ne olursa olsun arkadaşından, onu kurtarmaktan vazgeçmemesi..
"Sevgi" sözcüğünün kraliçeyi eritmesi..
Ben kimin için ya da kimler için böyle bir yolculuğa çıkabilirdim?
O da bende kalsın ama değil mi canım :)

HERKESE BOL GÜNEŞLER, KOŞULSUZ SEVGİLER :)
Devamını oku »

18 Mart 2013 Pazartesi

Bir Yaş Daha Almanın Mutluluğu :)

Pazar günü yani ayın 17sinde doğum günümdü, bir yaş daha "yaşlandım" demek istemediğim gibi bir yaş daha aldım diyorum :)
Ayın 16'sında kendimle başbaşa süpeeer bir gün geçirdikten sonra (detayları sonraki yazılarımda yazacağım) 17sine eşimin sürpriziyle başladık, çok mutlu oldum :)
En güzel pasta, yenen ilk pasta sanırım :)
Yaşlanmaktan değil de olgunlaşmaktan diyelim, doğum günüm için beklentilerimin de değiştiğini gördüm..Kalabalıklardan değil de sade bir ortamdan, yapaylıktan değil de kendi sürecini yaşayabilen, sohbet ortamı olan, keyifli bir ortamdaydık, evdeydik :)
En keyifli kısmı sanırım benim ilk defa yaptığım mozaik pasta, yenilerde yapmaya başladığım patetes kekim ve kısırım oldu, yapım süresinde bayağı bir eğlendik :)-kuzen m'ye mozaik pasta tarifi için de teşekkürler.
Hatırlanmak, önemsenmek gerçekten güzel duygular. Kimileri aradı, kimisi mesaj attı, kimi sosyal paylaşım sitelerinden mesaj gönderdi.. Kimini de ben yüreğimde hissettim.
Velhasıl; hatırlanmak güzel şey-di :)
Aldığım hediyeleri çokçe sevdim, mutlu oldum.
Kısaca, ben doğdum..
Bir yaş daha almanın hüznünde hiç değil gayet de mutluluğundayım :)
Bugün de eşimin doğum günü olduğunu söylemiş miydim?
Bizde doğum günleri başladı mı 2 gün 2 gece kutlanır o yüzden :)
Mutluluğuma ortak olan herkese teşekkürler,
Cumartesi maceralarımı da unutmadan yakın zamanda yazmayı düşünüyorum :)

HERKESE HUZURLA BAŞLADIĞI BİR HAFTA, KEYİFLE DEVAM EDEN HAFTA ORTALARI VE  BOL GÜNEŞLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

15 Mart 2013 Cuma

Bir Sihrin Adı; Miguel :)

Bazı kitaplar vardır, ya geç kaldığınızı düşünürsünüz ya "niye benim aklıma gelmedi" diye hayıflanırsınız ya da okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalırsınız..Başka başka seçenekler de olsa elbette benim için Miguel "okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalınacak" bir kitap.
Neden mi?
Tanışma hikayemizle başlıyor sanırım bu bağ.. Bir sosyal paylaşım sitesinde -daha önce bahsettiğim- BDK'nın  kitabın kapağıyla ilgili bir fotoğraf görmüştüm. -Yaklaşık 2 ay önce- Çokça ilgimi çekti ancak o, orada kaldı. Gün boyu "Miguel" diye gezdiğim de doğrudur bu arada :)
Kaynak: BDK
BDK'nın radyo programlarını canlı olarak pek fazla dinleyemiyordum, ancak uzun zamandır yoklardı ve bir radyo programıyla geri döneceklerini söyleyince dinlemek için radyonun sesini açtım. (1950'lerde bir film sahnesi gibi oldu, hani ben zaten çevirmeli düğmesi olan radyonun hep yanı başındaymışım da hatta ortam da siyah beyaz olsun, sesini açmışım gibi :)
Radyonun konuğu Miguel idi..
Aklıma takılan olta bu kez beni cidden yakalamıştı ve yarışmaya katıldım ancak kazanamadım kitabı..
Günlerden de Pazar'dı ve benim dışarı çıkmak hele hele AVM'ye gitmek gibi bir isteğim yokken kendimizi bir AVM'de Miguel'i alırken bulduk, ki bu da kitabın ironisi olsun-benim adıma :)
Hala kitaba giriş yapamamış olmam, aslında bu detaylarda gizli..
Unutmadan kitabın yazarının Alfredo Gomez Cerda olduğunu ve pek güzel resimleri de Javier Zabala'nın çizdiğini belirteyim. Yayınevi de İletişim.. Kaç yaş için uygun derseniz de; ben pek yaş gruplamasından hoşlanmasam da sanki 8 ya da 9 artı diyesim var :) belki de 7 yeterlidir ama uzman değilim, hoş görün :)
Kitap toplamda 7 gün içerisinde geçiyor ve ayrı bölümler halinde anlatıldığı için benim önerim kitabı bir solukta okumaktan ziyade sindirerek okumak için bölümler arası ufak molalar vermeniz.(ben öyle okudum :)
Arka kapakta da yazdığı üzere "herkesinki gibi sıradan bir hayatı olan bir çocuk"tan bahsediyor kitap.. Sıradanlığı da şehir hayatında olmasından ve AVM'lere yabancı olmamasından, video oyunlarına çokça tanıdık olmasından geçiyor.
                                                                       ***
Çevresinde "neler olup bittiğini" bilmeyen / göremeyen / duymayan birine bunları "göstermenin" yolu ne ola ki?
Ben sadece kitabın sihri kaçmasın diye çok detay vermemeye çalışacağım ancak, bu "gösterme" olayını kitabı okumadan bir düşünün derim.. Ben okuduktan sonra düşündüm, aklıma Miguel'inki kadar etkili bir yol gelmedi.. Bu yöntemi Miguel bulmuş da değil bu arada..
Ama hani yaşadıkları neticesinde "empati" yapabilen bir çocuğa dönüşmesi de oldukça etkileyici..
Daha ilk sayfadan bir şeylerin değişeceğini bize anlatan, Miguel'in "steril" ortamına tezat biriyle tanışması ve ardından başına gelenler..Sadece yiyecek ve kitap hırsızlığı yapan bu adam karşısında Miguel'in çikolata hikayesi ve okuduğu 2,5 kitap da hoş bir hava katıyor ilk bölüme.
Kaynak: Benim kitabım :)
Kitabın içinde çokça yeri geçen şiire de yer vermeden Miguel anlatılmaz sanırım;
" Her gün dışarı çıkan bir çocuk vardı
Ve baktığı ilk şeyde
Dönüşüverirdi o nesneye.."
Kitaptaki yardımcı "oyuncu"lar da bir o kadar keyifliydi; Casilda, Loren, Chuiqi,Mario,Afrika, Akerdeon...
Sanırım Mario ve Afrika bambaşka yerlere götürecek okuyanları.
Kitabı benim için unutulmaz yapacak olansa ilk sayfadan itibaren aklıma getirdiği Kafka'nın-Dönüşüm'ü, kendi çocukluğum ve şehir hayatında kendi "görmediklerim/duymadıklarım"...
Ara ara benim de başım dönüp, etrafımda beyaz bulutlar gördüğümde ben de mi bir yerlere gidiyorum sahi :)
Döndüğümde haber vereyim :)

Herkese KOOOOCAMAN MUTLU, BOL GÜNEŞLİ, ÇOK KAHKAHALI HAFTA SONLARI :)

Kaynak: https://addons.opera.com/tr/themes/details/sunny/

Devamını oku »

14 Mart 2013 Perşembe

Sevgili Mart; Sana Söyleyeceklerim Daha Bitmedi :)

Geçen yazımın üzerinden bir hayli zaman geçti ; hatta o kadar ki aklımdan geçenleri yazdım diye düşündüğümden olsa gerek, sanki hep buralardaymışım gibi hissettim :)
Mörfi Amca, bu 2 hafta en çok seni andım herhalde biliyor musun :)
1 Marttaki süper enerjik :) yazımın üzerine o akşam hasta oldum, hatta eve giderken boğazım ağrımaya başlayınca gülümsedim çokça.. nitekim o pek kıymetli hafta sonu boyunca yattım.. sonraki hafta rapor almak zorunda kaldım, evet o çok sevdiğim iş yerinden uzaklaşmak ne kadar dokundu bilemezsin, bunu bilen patronlar "sen özlemişsindir" diye işleri eve gönderdi, evden iş yaptım, daha süper oldu :)
adaçayına yapılan ballı, limonlu karışımları hatta bitki çaylarıyla yapılabilen bir dolu karışımı yeniden keşfettim, güzel oldu..
daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama midemdeki bir süredir devam eden kıvılcımlar meksika dalgasına dönüşeli beridir endoskopi korkulu rüyam olmuştu, geçen günlerde "bir bayılıp bir ayılarak" onu da yaptırmış oldum, şikayeti olan herkese şiddetle tavsiye ederim, korkulacak bir şey yok-muş..
Neticesi daha süper oldu; ben kesin asitlerle ilgili bir şey diyordum (uzmanım ya) eşim de yok seninki tamamen psikolojik diyordu hatta iddiaya bile girdik, nesine hatırlamıyorum, kesin halley'inedir :) sonuç; mide kapağım gevşekmiş-gevşemiş.. "O ne ki?" dedim ben tabii.. Hani reflü, gastrit, ülser duymuştuk da gevşeklik neydi? Doktorumuz biraz "doktor"du hani kimse kızmasın da kendi diliyle anlattı, benim anladığım da şu oldu; "Az yemek ye.."
Zaten almış başını giden kilolara süper çözüm, terbiye midemden geldi..
"Ben önceden nasıl yiyormuşum ki" dedim hatta.. Porsiyonları küçültünce aradaki farkı anladım :)
Akşam 7'den sonra yemek yeme.. Hmmmmmm... İyi de ben zaten akşam 6 da eve geliyorum, eşim hazırlamamışsa yemeği ya da evde yemek yoksa yemek zaten 7de hazır oluyor :) -Hala bu konuda evdeki kediyi eğitmemiş olmama hayıflanıyorum :) - Neyse çok katı kurallar olmasa da kendime daha bir çeki düzen vermek için kolları sıvadım, işleri rayına oturtmaya başladım diyebilirim..
Bak unutmadan 4 yasaklı var; alkol, sigara,kahve, çay.. Aralarında "kahve" zaten en çok dikkatimi çeken oldu. Kahve mi??? Hani kahveyi su gibi içmiyorum tamam ama "Bir Türk kahvem geldi" de derim yani :)
Onu da yavaş yavaş oturtacağımı düşünüyorum..
Ama bak sigaraya bir şey diyemem..
Onu bırakamam dedim doktora..
Bırakacaksın dedi..
Yok dedim, yanlış anladınız, ben bıraksam, o beni bırakmaz..
Ben içici değilim..
Ben sadece pasif içiciyim..
Bahsetmiştim sanırım işyerimde içiliyor pofur pofur..
Ona bulduğum çözümleri de bir sonraki yazıma saklıyorum, baya eğlenceliler çünkü -bence- :)
Kaynak: http://www.fit4females.com/blog/2013/03/06/march-break-kids-camp-hamilton-stoney-creek/
Sevgili Mart;
İşte sana söyleceklerim daha bitmedi..
Birkaç güne kadar doğum günüm var..
Belki asıl söyleyeceklerimi ona saklıyorumdur..(ya da sadece gizem yaratmak için mi kurdum bu cümleyi?) :)

Yazımı bitirmeden;
Midesiyle ilgili sıkıntısı olanlara tavsiyem;
Ege'nin kalbinden toplanmış bulursanız ne ala, bulamazsanız da kekik çayı süper geliyor o asitlere :)

Ya sizin Mart ayınız nasıl geçiyor, malum uzun bir ay bu :)
Herkese kocaman güzel günler dilerim :)

Birkaç güne kadar- bu da göreceli olur aslında- beni çokça etkileyen bir kitapla geri döneceğim.. O zamana kadar çokça kitaplı, bol ayıraçlı günler dilerim :)
Devamını oku »

1 Mart 2013 Cuma

Mart Geldi Holey Holeeey :)

Kedi miyim neyim, mart'ın geldiğine niye bu kadar seviniyorum?
Bu sene tam olarak kendini göstermese de kış, "mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktır"sa da kimi zaman :) Mart demek benim için ilk bahar demek.. Bu ay doğum günüm de olmuş olması pek fena olmadı tabii :)
Ertesi gün de eşimin doğum günü,ona da holey holey :)
Cemrelerin tamamı düşmüş diyemeyeceğim, kaç tane varlar bilmiyorum ama sanki radyoda son cemre toprağa 5 martta düşecek falan diye duydum..
bir de bu ay saatleri de değiştiriyoruz ya, ileri mi geri mi bak onu da hatırlayamadım ama o da bu ay değişiyor yani iş yerinden çıkınca hava kararmış olmayacak, yuppiisisii :)
Mart gelince bahar gelmiş gibi hissediyorum sanırım..
Sadece ben böyle düşünmüyorum herhalde, toprak, ağaçlar, çiçekler de öyle düşünüyor olacak ki bahar gelmiş gibi davranıyorlar :) doğum günümde kar yağdığına da şahit oldum ama orası ayrı :)

Japonya'daki kiraz çiçeklerine de buradan selam, sevgi,öpücük :)

Kaynak: http://blog.tatil.com/sakura-buyusu/

HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER, KİTAP OKUMALI HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

27 Şubat 2013 Çarşamba

Kahvenin Yanında Ne Gider; Sohbet Mesela :)

Bu bloga giriş cümlem buydu sanırım. "Kahvenin yanında" da neler gitmez ki aslında değil mi?
Bu arada son günlerde midemdeki asit güzelliğinin katkılarıyla kahve içemiyor olmam da bir ironi midir ya da annemin Türk kahvesi bağımlısı olması(bu da literatüre geçsin, böyle bir bağımlılık da var :) Ama en çok da "sohbet" yakışır kahvenin yanına sanki.. İşte öyle bir sohbet olsun bu da.Bir yerden gelmesi ya da bir yerlere gitmesi gerekmesin , önemli olan yol'un kendisi olsun :)
Zaten evcimen bir yapım olduğunu daha önce söylemiştim sanırım ama bu aralar -nedense- evde daha çok vakit geçirmek istiyorum. İş-ev arası kendimi başka başka gönderdiğimden falan değil aslında ama hani kafan çok doludur ve yapacakların /yapmak istediklerin hep evdedir-ya.. Tabii bunda işyerinde "olmadıkolağanüstü"* sıkılmanın da (*Clarice Bean'e sevgilerle :) etkisi yok mudur? Vardır elbet.. Olmaz mı?
Tam şu sırada Joy Fm'de çalmaya başlayan şarkı da eşlik etsin bize;

Doya Doya itiraf edersem belki kendime de iyi gelir; sevmiyoruuuuum bu işi, işyerini, insanları, saygısızlıkları, sigara içilmesini, otorite kurmaya çalışmalarını, arkandan iş çevirmeye kalkmalarını, küçücük olayları kocaman yapıp canını sıkmalarını, servise binmeyi, servisteki gereksiz muhabbetleri, serviste hala sigara kokmasını, doğru düzgün çay bile içememeyi, aslında kimseye güvenememeyi, kimseyle sır paylaşamamayı, sohbet edecek güvenilir birilerinin olmamasını, bugün söylediklerinin yarın önüne gelmesini, efendi görünmeyi, alttan almak zorunda olmayı, sorun çıkmasın diye hep "evet" demeyi, kendimi ifade edememeyi, iş boyu saatime bakıp iç geçirmeyi, havaya bakıp "dışarıda olmak vardı" demeyi...............................
Sevdiklerimi de yazayım;
Kendimce doya doya yaşadığım öğle aralarını, her gün aklıma eseni yemeyi, aklıma esen yere yürümeyi/oturmayı, bazen sadece yürümekse bazen sadece oturmayı kitap okumayı ya da öylece boş bakıp düşünmeyi..
Sanırım sadece öğle aralarını seviyorum :) O da büyük bir nimet benim için aslında, kıymetini de hep bilmeye çalışıyorum.
Bazen düşünüyorum, sorun nerde, diye.. Ki bu da saçma geliyor bazen, nerdeyse nerde, sanki elimde sihirli değnek var, onu düzelteceğim :)
Ama çoğu zaman "suç"luyu da başkası saymıyorum, kendime bakıyorum. Ki ben bunu çok fazla yapıyorum.. Kendimi "normal" bulmuyorum bir defa. O neyse artık, onu da bilmiyorum. Yalnız bu topluma "uygun" elbise olmadığımı biliyorum; çünkü ben ya taşıyorum ya da eksik kalıyorum.. Sanılmasın ki depresyonda falanım :) Değilim de öylece düşünüyorum ve ben sanırım yazdıkça rahatlıyorum :) "Uygun" olmadığım için de çokça şükredip mutlu oluyorum, bu bir nimet benim gözümde, belki satranç tahtasıdır önümüzde oynanan ve biz de o gerçekten "yukardan bakabileniz"dir, olamaz mı? İnsanlara yukarıdan bakmak, küçük görmek anlamında değil elbette bu, sadece parçaya bütünden bakabilmek ya da tam tersi :) "Uygun" olmayanlar anlamıştır ki zaten beni..
İşimi o zaman neden değişirmiyorum, mu? Bana bunu mu sordunuz? Hala sormadınızsa da sorun lütfen,bu soru çok hoşuma gidiyor, beni kendime getiriyor,silkeliyor,çamaşır ipinde az biraz havalandırıyor,velhasıl bu soru çok hoşuma gidiyor :) Belki bir gün cevap bile veririm .
Kafam dağınık ve unutkanım falan demiştim önceki yazılarda sanırım, hatırlayan olursa, işte bu yazı da şöyle başlamıştı değil mi, "evde olsak ne güzel olurdu" :)
İşte buraya diğer bir şarkı eşlik etsin, daha önce de yer vermiştim;

Evde olsam ne yapardım?
Öncelikle;
-Pijamalar giyilir,
-Sevgiliye öpücük kondurulur :)
- Evdeki zıpır kedi uyuyorsa daha az, uyumuyorsa daha çok sevilir :)
- Mutfakta demleme bir bitki çayı ve ona eşlik edecek incir,badem,ceviz hazırlanır
- Çalışma odasına gidilir ve "burası niye hep dağınık" diye iç geçirilir :)
- Yanı başımdaki kütüphanedeki kitaplar sevilir,
- Masadaki okunmayı bekleyen kitaplara üzülen bir ifadeyle bakılır
- Ruh halime göre kütüphaneden bir kitap seçilir
- Ayaklar itinayla uzatılır, geriye yaslanılır
- Kitaba gömülünür
- Evdeki Lokum'un kendini "ben de burdayım" demesiyle kendine gelinir
- Hava güzelse dışarıda koşturan çocuklara ve güneşe bakılır,
- Apar topar giyinilir
- Bisikletimin olmamasına hayıflanılır :(
- İtinayla Koşulur ,zıplanır, dışarda güneşlenilir :)
Eğer eve gidince benim mutfakta yiğidime mantı açacağımı, birikmiş çamaşıra el atacağımı, ütüye göz ucuyla bakacağımı düşünenler varsa... Yok, ben onlardan değilim :) Henüz olmadım :)

Not: Umarım çok depresif bir yazı olmamıştır, olduysa da olmuştur, yapacak da bir şey yoktur, bu da böyle olsundur :)

HERKESE BOL GÜNEŞLİ, ŞEN KAHKAHALI, KEYİFLİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »

22 Şubat 2013 Cuma

"Annem Gibi Olma.." Sendromu :)

Böyle bir sendrom yoksa da literatüre ben ekliyorum, var mı itirazı olan?
Anne-kız ilişkisi bence en az baba-kız ilişkisi kadar karmaşık, neden mi?
Kıskançlık, karşı gelme, yoğun ve derin sevgi, itiraz, özenme, dalga geçme ve sonra dalga geçtiği şeyi kendin yapmaya kadar giden uzuuuun bir yolu var.. İşte o yolun sonunda gördüm kendimi de ondan bu yazıyı yazmak istedim herhalde..
Bu arada burçlarla ilgili bir yazı var aklımda ama onu yazmadan önce oldukça önemli bir not düşeyim; benim annem çok tipik bir Başak burcu.. hatta Başak Burcunun özelliklerinin yanına annemin fotosunu koysalar bu kadar benzeyebilir, kendi de gurur duyar zaten Başak'lığından -ki nitekim Başak burcunun başat özelliği değil midir "gurur" :) Son derece kurallı,nizamlı,intizamlı,çerçeveli,düzenli vb. özelliklerle niteleyebilirim onun Başak'lığını.. bu arada hazır yazıya yeni başlamışken söyleyeyim bu bir herhangi bir bucu yüceltme/küçültme yazısı olmamakla birlikte "ne kötü/iyi annem var benim" yazısı da değil.. Bu sadece yukarıda bahsettiğim yol ve bazı kavşaklar hakkında..
Bir Başak'la en iyi kim anlaşır bilmiyorum ama Bir Balık'ın bu konuda epey zorlandığını söyleyebilirim.. Ha evet o benim, bir balık.. Diğer söylemiyle "alık" :) Ben de "gurur" duyarım alık'lığımla pardon Balık'lığımla ama anneminki gibi değil sanırım..
Eşyasını bulamayan evlada verilen "Nerde bıraktıysan oradadır" cümlesi bizim evde tam da benim odamdan çıkmıştır ama patente falan başvurmadım :)
İnanılmaz karşı cephelerde geçen büyüme/olgunluk/erginlik/hayattaki amacım ne/ben ne yapıyorum dönemlerimde hep "o benim annem" ve "anne sevgisi"ne dayandım, epey zorlandım ama dayandım..
Sonrası sanki daha kolay oldu, üniversiteyle ayrıldık zaten, yaklaşık 10 yıldır da -ara ara aynı evde kalmalarımız dışında- pek "çatışma" ortamında değiliz.. (bu arada ben de 57 falan değil henüz 27 yaşındayım..) Yalnız bu yaşıma pek çok şey taşıdığımdan olsa gerek ara ara yazdıklarıma "ukala be bu" yorumlarınıza -ki kimse henüz böyle bir yorum yapmadı ama olsun gün gelir yaparsa- maruz kalmam da olası :)
Kaynak: http://www.stampotique.com/stamp/people/2089.html
Bu kadar basit bir yazı nasıl bu kadar karmaşık bir hal aldı'nın cevabı da aynen düşündüğüm gibi yazmamdan olsa gerek kafa doluluğu/unutkanlık/dikkat eksikliği belirtilerini de taşıdı.. Buraya kadar gelip yazıyı hala okuyanlara da helal olsun diyorum :)
Gelelim "annem gibi olma" sendromuna.. Ben ki... düzensiz/dağınık/aklı 15.000km. havada bir insanken "yaşım kemale mi erdi" (bak yine yaptım 57 yaş geyiğini) yoksa "evlendim bana bir haller mi oldu" bilemiyorum kendince garip bir düzen geldi bana.. Sakın yanlış anlaşılmasın bu düzenin ve altı çizilsin lütfen; "Kendince " ve "garip" ... Anneme göreyse elbette yiyeceğim kaç fırın ekmeklerin yanında yollarda alacağım kavşaklarda var ama olsun.. En azından kaybettiklerimi nerede bulabileceğime dair bir düşünce metodu geliştirdim.. "Onu en son nerde görmüştüm/çıkarmıştım" gibi.. Unutmamak için aldığım notları unutan bir bünyeyim demiştim ya-demediysem de unutmuşumdur şimdi diyyeim- ona da bir çözüm; birkaç yere birden yaz ve okları takip et :)
"Annem gibi" olmaya başladığımın en büyük kanıtı da okuduğu gazeteye akşamları başıyla selam veren annemin kızı olarak işyerinden sonra yenen yemeklerin üzerine okuduğum kitapların rüyalarıma girmesi,kafamın düşmesi.. "İkimiz de tavuk gibi erkenden uyuyoruz be biz.." sendromu da başlıktakinin bir alt kolu olarak kaydedilsin.. :)
daha diyeceklerim olmasına ve fakat şu an yazmayı unutmama rağmen umarım demek istediklerimi anlatabilmişimdir..
Özetle; kızlar bir yaştan sonra- tüm itirazlarına rağmen- annelerine benzemeye başlar, sonra da bildiğin aynısı olup çıkarlar..
Ha nedir, annem merhametli/yardımsever ve hatırşinastır, bak ben de öyleyim, yavrusuyum sadece :)
Annemin bu yazıyı görme ihtimali falan yok ama olur da denk gelir görürse falan ilişkimizi sadece "çatışma" olarak yaşadığımı düşünmesin ama değil mi, hakkını da vereyim yani :)
Aranızda böyle sendromu olanlar var mı, baba-oğlan da olur :)
Tüm sessiz okuyucularıma da buradan selam,sevgi,öpücükler :)
Kaynak: http://mlpfanart.wikia.com/wiki/File:Nyx_and_Twilight_Sparkle_Mother_and_Daughter_by_Madmax.png
HERKESE KOCAMAN MUTLU HAFTA SONLARI, KAYISI KIVAMINDA YUMURTALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

14 Şubat 2013 Perşembe

Neler Öğrendim-27 :)

Başlığa aldanıp da daha önceki 26 yazı nerde demeyin çünkü yok :)
27 sadece yaş durumunu gösteriyor, "neler öğrendim" başlığı da 27 yaşına kadar "öğrenmiş" olduklarımı.. Ara ara, cümle cümle aklıma geliyor da bir araya getirmeye üşeniyordum..
Öncelikle şunu söylemeliyim ki; kaç yaşındaydım tam hatırlamıyorum ama hayat bana en büyük ders olarak büyük konuşmamayı yoksa o konuştuklarını bir güzel yiyebileceğini öğretti :)
Şimdi konu başlıklarıyla devam edebilirim;
---Sağlık:
* Bu hususta herhalde ne söylesem boş, sağlığım için ne kadar şükretsem az kalır..
* Ağrı kesicilerden iyi anladığımı, bünyeye hangisini alırsam alayım placebo olduğunu öğrendim :)
* Cilt sorunlarıyla ilgili çevremdeki hemen herkesin (yeni tanıştığım özellikle) uzman olduğunu ve fikir yürütebildiğini...
* Çocukken gidilen diş doktorunun- ne kadar iyi olursa olsun- en fazla 25 yaşına kadar idare edebilecek diş bakımı yaptığını, gerisi için yeni bir doktor bulmam gerektiğini...
* "Benim başıma gelmez" demenin ne kadar büyük bir inkar olduğunu...
Kaynak: http://www.science2health.org/wp-content/uploads/2012/09/healthy-living-woman.jpg

--- Aile & Eş:
* Çocuklukta yaşanılanların hiç ama hiç ama hiç ama hiç unutulmadığını, iyisiyle kötüsüyle hep hatırlandığını..
* Kız çocukları için babanın, erkek çocukları için de annenin ne kadar önemli olduğunu..
* Birinin yok'luğuna "alışma"nın sadece "zaman"la mümkün olduğunu...
* Aile söz konusuysa kolun kırılıp yenin içeride kalması gerektiğini..
* Kız kardeşin deli de manyak da uçarı kaçarı da olsa iyi bir şey olduğunu, ona her zaman güvenebileceğini..
* Çekirdek aile olmanın ne kadar keyifli olduğunu..
* Sana her gün sevgiyle bakan biri için şükretmek gerektiğini..
* Aileyle geçirilen güzel -şimdiki adıyla "kaliteli" zamanların hafızaya mutlak kazınmak gerektiğini..
* "Yeni" ailenin de "eski"si gibi olabileceğini..
Kaynak:http://www.whywesuffer.com/wp-content/uploads/2012/12/WWS-Family.jpg

--- Dostluk & Arkadaşlık:
* Bugün "canım arkadaşım" dediklerinin yarın adını bile hatırlamayabileceğini..
* Arkadaşlarına %100 güvenmemen gerektiğini,
* Günümüz şartlarında (teknoloji/dünyanın küçülmesi-insanların uzaklaşması üçgeni) "dost" kelimesinin anlamında da revizyon yapılması gerektiğini
* Erkeklerin kızlardan daha iyi arkadaş olduklarını..
* Arkadaşlarının doğum gününde onları aramanın onları kocaman mutlu ettiğini..
* Arkadaşlıkta yaş farkının hiç de önemli olmadığını..
* İş yerinden gerçek arkadaş bulunamayacağını (her şeyi paylaşmak sıkıntı olabiliyor)
Kaynak:http://3.bp.blogspot.com/-OTce6SSjOM8/TgykinE26gI/AAAAAAAAA30/mQZNaQxAKzg/s1600/friends02.jpg
--- İş & Güç:
* Okumak istediğim üniversitenin /bölümün henüz açılmadığını...Yani öyle bir bölüm öyle bir okul yok :) Belki ben kurarım ilerde :P
* Ne iş yaparsan yap iyi yapman gerektiğini..
* Sadece Para için sevmediğin bir işte çalışmaman gerektiğini

--- Kültür & Edebiyat & Kitap:
* Her zaman "geç" kalınabilecek bir kitap olduğunu..
* "Başucu" kitaplarının zamanla değişebildiğini..
* Herkesin sevebileceği en az 1 kitabın mutlaka olduğunu..
* "Kitap okumaya zamanım yok" cümlesinin kooooocaaaaamaaaaaan bir yalan olduğunu, beyaz mı bilemem tabii :)

--- Spor & Hobi :
* Küçük yaşta bir çocuğa MUTLAKA bir spor & hobi edindirmek gerektiği
* Bazı sporlara başlamak için -cidden- geç olunabileceği..
* Hobilerin "şıpsevdilik"le yürütülemeyeceğini..en az 1 tanesinin sıklıkla en az 1 sene sürüdürülmesinin bünyeye fayda sağlayacağını..

--- Kısaca Ben:
* İnsanlara "hayır" dememenin bünyede frekansı değiştirilmiş ve düzgün bir kanal bulunamayan radyo yayınına benzediğini..
* Sulugözlü olmanın çok da kötü bir şey olmadığını..
* Cildimdeki beneklerin bir müddet sonra "allık" gibi algılandığını :)
* Hayatta aslında hiçbir şeye geç kalmadığımı sadece her zamanki gibi acele ettiğimi...
* Unutmamak için alınan notların da unutulduğu bir yaşamda unutmamanın pek de mümkün olmadığını, Kayıp Balık Nemo'daki Doris gibi "Unuttum, konu neydi" diyebilmenin normal olduğunu :)
* Anaokuluna gitmemenin sakıncalarını hala yaşadığımı ve 5,5 yaşın ilkokul için çokça erken olduğunu, oyun oynamak isterken hiçbir çocuğun matematik öğrenmek istemeyeceğini..
* Hazır matematik demişken ,bunu yazmasam olmaz, "Ben matematikten anlamıyorum" cümlesinin yıllaaaar içinde "Ben matematiği anlamak istemiyorum"dan çıktığını ve cebelleşmenin boşa olduğunu..
* Kedilerle ilgili olarak da; peluşuna dahi dokunamayan bünyenin şu an evde canlısıyla tepeye sıçramalı yaşadığını..
Kaynak: http://blogblush.com.br/wp-content/uploads/2011/09/procurando-nemo-doris_hg-20091008.jpg
Nerdeeen nereye geldim, neleri yazdım, bazılarını yine unuttum, muhtemelen de aklıma geldikçe yazarım :)
Kendimce öğrenmişim yine bir şeyler, aferin bak bana :)
Kendiyle ilgili "öğrendik"lerini paylaşmak isteyen olursa yorumlara beklerim :)


Devamını oku »

6 Şubat 2013 Çarşamba

İşini Severek Yapmak / Sevdiğin İşi Yapmak :)

Bahsettiğim "iş" sadece işyerindeki "iş"ler değil aslında.. Herhangi bir işi severek yapmaktan bahsediyorum ..mesela balkon yıkamak, çamaşırları sermek, hediye paketlemek, yürüyüş yapmak, uçurtma uçurmak vs..
Bu konuya nerden geldim önce oradan başlayayım;
Bu hafta izinliyim-yani işe gitmiyorum- ancak işlerimi evden de yapabilmek koşuluyla izin aldığım ve evde ilgilenmem gereken misafirlerim de olduğundan öncelikle hangisini ne zaman ne ara yapacağımı şaşırmış durumdaydım ki kendime basit bir çizelge oluşturdum..
Güne kendime vakit ayırarak başlayacaktım ki bunun en güzel yolu da kulağımda joy fm ile yürüyüş yapmaktı.. sonra kahvaltı, istenirse duş, misafirlerle ilgilenme,işyeri işleri vs. diye gidiyordu.. yalnız, yapmak istemediğim işler söz konusu olunca uykumun geldiğini, sık tuvalete gittiğimi, nefeslerimin değiştiğini fak ettim..
Halbuki ben olmayan bisikletime binmek dere tepe düz gitmek istiyordum :) hava dışarıda bahar havası olunca insan böyle hayallere dalıyor tabii. sonra yapmaktan keyif aldığım işleri düşündüm.. neskafe eşliğinde kitap okumak mesela.. hiç bitmesin istiyordum.. tüm bunlara "iş" demek ne kadar doğru orasını bilemem tabii ama sevdiğin işi yapmak ne kadar da mühimmiş arkadaş, en çok da bünyeye iyi geliyor :)

HERKESİN SEVDİĞİ İŞİ YAPMASINI, DERE TEPE DÜZ GİTMESİNİ DİLERİM :)

Kaynak: http://www.fotokritik.com/1816421/bisikletli-kiz

Devamını oku »

28 Ocak 2013 Pazartesi

"Kedi Gibi" Olmak İstiyorum :)

Kedilerden yıllarca delice korkan ben, şu an aynı evde bir kediyle yaşıyorum.. Dolayısıyla da önceden sadece "bıyıkları" olduğunu bildiğim kedilerle ilgili son 2 yılda daha çok bilgiye sahibim :)
Geçen haftalar benim için - belki hala kısmen etkili ama azaldı etkisi- oldukça depresif geçti.. Sebebi? Burç işinden anlayanlara "Balık" burcuyum desem, işini "çoook" sevenlere işimi "hiiiiiiç "sevmiyorum desem, doktora maş. hiç uğramayan/ilaç almayanlara da hemen her sabah bir ağrıyla uyandım desem sanırım onlar beni anlar.. Bazen gerçekten ben de (burada cümleye dahil olan -de ekinin sahibi, o kendini biliyor:) şımarıklık yaptığımı düşünsem ve "büyü"mek istesem de her şey her an elimizde olmuyor.. Son zamanlarda kurduğum cümlelerde ortak noktalar fark ettim; evdeki kedime-Lokum- özellikle sabahları "Yer değişelim mi, seni çok kıskanıyorum..." derken buluyorum kendimi..Sonra düşündüm taşındım sabahları işe gitmeyip evde kalmasının dışında da var bir hikmet bu kedilerin yaşam tarzında..
Ben de "Kedi Gibi" olmak istiyorum; neden mi?
LOKUM TATLISI :)
- Rahatlar, stres yapmıyor, kaygılanmıyor ve an'ı yaşıyorlar...işte bu süper.. yetişmesi gereken bir yer yok..şimdi uyuyorsa gerçekten uyuyor..yemek yiyorsa gerçekten yemek yiyor, kafası öyle çok karışık da durmuyor :)
- Sabırlılar; (benimle kıyaslandığında hemen her canlı sabırlıdır herhalde orası ayrı :) yani "av"ına "doğru" zamanda ulaşabilmek için beklediği o süreyi ben bekleyemezdim, beklemezdim.. mesela bende şöyle oluyor; bir nevi "sazan" soyundan gelmiş sayılabileceğimden ve üzerinde uzun süre beklemek istemediğim bir konu ise bir balıklama atlayış bana daha cazip geliyor :)
- Sakinler... Belki dışardaki birçok kedi oyuncudur onu bilemiyorum ama benim kedim sakin.. uykusunu almışsa evde koşturup duruyor ha arada gece uyandırma amaçlı tepeme de çıkıyor orası ayrı ama genel anlamda sakin... şu da var ki ben bunu çok yaşıyorum; insanlar "dış görünüşe" aldanıp benim de "ne kadar sakin" olduğumdan falan bahsediyor... belki gerçekten öyleyim de benim haberim yok, bak o da olabilir ama içimdeki fırtınaları "ne"yle açıklayacağız o zaman?
- unutmamak; bu da benim için can alıcı noktalardan biri... hangi dükkana uğrayacağımı genelde unutmam ama o dükkandan ne alacağımı dükkandayken de hatırlayamam,süper değil mi :)
- sportifler; pilateste bile adı "kedi" olan bir hareket var daha ne diyeyim ki... esneklik/çeviklik ve sakar olmama durumu müthiş..
- kraliçe/prenses edası ve "catwalk" ; bendeki yürüyüş ve duruş daha çok şu imajı veriyor; "evimdeyim, altımda pijama ve terlik var,takılıyorum.." tabii bir de bunun "sahil kenarında yürüyorum" versiyonu da var.. ayaklarım dışa dönük ve sürünerek gidiyor.. evdeki "catwalk" a bakıp ders kapmaya çalışıyorum ama olmuyor.. bir de bu bünyenin dans girişimleri de oldu ama aynalı ortamda kendime bakınca neden kimsenin benimle partner olmak istemediğini anladım, ben daha "walk" kısmını bile düzgün yapamıyordum :)

Bir de "ortak" noktalarımız var elbette ama o da başka yazının konusu olsun, ipucu da "merak" olsun :)

Şimdilik aklıma bunlar geldi.. Sizin de yerinde olmak istediğiniz "biri" var mı, yalnız kalmayayım bak burada :)

HERKESE BOL PATİLİ, KEYİFLİ/HUZURLU/MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

18 Ocak 2013 Cuma

Tam da "Bugün Hayal Kuracaktım" :)

Birkaç gün önce bir kitap okudum daha doğrusu kitabın beni kendine çekişine engel olamadım. Kapağında sevimli kediler vardı,ondan mı? Oturup öyle bir solukta okumadım sanırım toplamı iki soluk falan yaptı :)
İşyerinde çok bunaldığım bir anda kendimi öğle arası kahve keyfi yaparken ve "Bugün Hayal Kuracaktım"ı okurken bulmuştum.. Yazarı Gökçe Ateş Aytuğ'un ilk kitabıymış ve Hayykitap tarafından yayınlanmış.
Kitap, toplamda 2-3 saatte geçmesine rağmen sanki koooocaman bir zaman dilimiymiş gibi geliyor çünkü kahramanımız Aslı'nın başına gelmeyen kalmıyor :)
Aklıma hemen kendi çocukluğum geldi.. Ben de kitaptakı gibi ağaçta kedi görmüş, evden bir koşu çıkmış ve süper kahramanlıkla onu kurtarmış falan değilim ama küçükken böyle "kahramanlıkları" hayal ederdim.Başrolde olsam da olmasam da..Hayal kurmayı çok severdim ama sonra aklım hemen başka yöne kayardı, doğru düzgün hayal de kuramazdım. Ben de çizerdim bir şeyler, hani Mavi'nin Mutluluğu yazısında bahsetmiştim, ben de bir şeyler çiziyorum ama gören "kaç yaş çocuğu çizdi bunu" diyor diye..işte hala o cümle değişmedi,neticede ben hayallerimi çizmek/yazmak gibi bir "iş" edinmiştim :)
Aslı'nın çevresindeki Eren Abi, hele ki Yakup Amca çok hoş sarıp sarmalamışlar Aslı'yı..
Sevindiğinde de üzüldüğünde de hemencecik ağlayan hatta bunu fark etmeden yapan bir kız çocuğu bana hiç de uzak değil :)
Kısaca; "Aslı'nın ağaçtan kedi kurtarma macerası" diyebileceğimiz bu kitabı sadece bu kadar-cık zannedenler hakiki Kars kaşarıyla ketenin tadını kaçıracak :)
Kitapta diğer çokça sevdiğim özellik; Aslı'nın ara ara hayvanlardan bahsetmesi.. Kuşlar, balıklar, filler, sincaplar vs.. Çocuktan sevgi taşıyor sanki ama hiç öyle yapmacık da durmuyor..
Utangaçlıkları, patates parmağı, kurabiyeyi öksürmesi gibi detaylar da çok gerçekçi geldi..
Bu kitabı kimler okumamalı? Başkalarına yardım etme konusunda iç sesini dinlemeyip tedbirli davranan ve bunu çocuklarına da tembih edenler / Sevgisini paylaşmak yerine sımsıkı içinde tutmayı övünç sayan / hayal kurmayı matematik formülünden ayırmayanlar.. Bence siz okumayın bu kitabı, bünyeye dokunmasın :)
Kitapta ara ara eğlenceli çizimler de var;

Başka ne söyleyecektim şu an hakkaten unuttum;
Ama ben tam da "Bugün Hayal Kuracaktım" :)

Herkese mutlu günler :)
Devamını oku »

14 Ocak 2013 Pazartesi

(A)Tipik İnsan Halleri :)

Kimse bir diğerinin aynısı değildir elbette.. Her insan ayrı bir dünya mutlaka, keşfedene.. Keşfetmek isteyene :)
Birkaç gündür aklımda olan bir konuyu yazmak istedim bu kez; insan halleri üzerine..
Bu konuyu ilk fark edişim; başkalarını eleştirirken irkildiğimden oldu; ben kim oluyordum ki onun şu'su bunun bu'su diye içsesimle bile olsa yargıda bulunuyordum.. Sonra dönüp kendime bakınca; benim de çok da "tipik" olmadığıma kanaat getirdim, tıpkı her insan gibi :)
Son günlerde gözüme çarpan örneklerden başlayacak olursam ki bunlar olumlu/olumsuz diyemeyeceğimiz "haller", ismin "yalın" hali gibi diyeceğim ama çok objektif de durmayabilirim,içim gıdıklanıyor bazılarını düşününce napalım :)
Kaynak: www.yahoo.com
- Cümleye "BEN" diye başlayıp, o cümleyi "ben"siz tamamlayamayanlar var..
- İşi düşünce arayıp "seni de sadece işim düşünce arıyorum ama kusura bakma" diyenler var :)
- HAYIR diyemeyenler, kendini olmadık işlerin içinde bulanlar var..
- Tek Başına Yemek Yiyemeyen, bu yüzden de "bazı arkadaşlık"larını hiç bozamayanlar var..
- Sevdiği kıza açılamayanlar, her denemede başarısız olsa da umudunu kaybetmeyenler var..
- Mükemmel olmaya çalışıp, kendini hırpalayanlar ve bu çabada olduğunu hissettirdiğinden başkaları tarafından hırpalananlar var..
- Hayal kurmayı unutanlar var ya da hayal kurmak için "fazlasıyla büyümüş" olduğunu düşünenler..
- İnatla kin tutanlar, dilenen özürlere kulak asmayanlar var..
- Hayatında kötü bir şeyler olmasına alışmış, iyi bir şey olduğunda endişe duyanlar var..
- Her konu hakkında fikir yürütmeye çalışıp "Aa ne kadar bilgili çocuk" diyeceğiniz yerde "bir sus artık" bakışı attıklarımız var..
- Hayatı erteleyen, dünyaya kazık çaktığını / "nasılsa bir gün" yapacağını düşünenler var..
- Sırrınızı paylaştığınızda ısrarla başkasıyla paylaşanlar ve bunun sizin kulağınıza gitmeyeceğinizi düşünenler var..
- Çıkarlarınız çakışınca tanıdığınız insanlar var..hmmm evet tehlikeli bu durum..
- Dedikodu olmadan yaşayamayan /başkasının hayatını öğrenmezse çatlayacaklar var..
- Her şeyini -ama istisnasız her şeyini- annesiyle paylaşanlar var..(sadece kız değil erkekler de var..)
- Araba ve telefon markasıyla kendini ifade edenler var ..
- Espri yaptığınızda alınabileceğinden "espri yaptım" diye ekleme yapmanız gerekenler var..
- İnsana huzur veren, herkesin yanında olmasını istediği kişiler de var..
- Başınıza ne gelirse gelsin arayabileceğiniz/konuşabileceğiniz insanlar da var..
- Sözünüzü kesmeden sizi dinleyenler de var..
- Yüzsüzlükte sınır tanımayan hatta "yüz"süz olduğuna kesin inandıklarımız var..
- Göbek bağı olanlar var; ayrı gezemez hatta ayrı düşünemez haldeler..
- Konuşmasıyla yoranlar kadar rahatlatanlar da var..
- Her şeye negatif yaklaşıp haklı çıktıklarında da övünenler var..
- Başkalarının adına karar verenler var, diğer kişi yorulmasın diye yaptıklarını düşünüyorum :)
- Başkalarının işine burnunu sokanlar var..
- Bedava dayak bulsa kaçırmadan yiyecekler var..
- İş yapmayıp, iş yapanları da kendine düşman görenler var..
- Sigarayı yiyenler ve çevresine de saygı duymayanlar var da var......
- Tüm yaşadığı üzüntülere rağmen bunu belli etmeyenler ve hala şükredenler de var..
- İçindeki çocukla hiç tanışmamış olanlar var..
- Misafirliğe gittiğinde kendini ev sahibi sananlar var..
- Vazgeçilmez olduğunu düşünüp bunu habire test edenler var..
- Koşulsuz yardım edenler de var...

Kaynak: Kardeşim :)
Hasılı kelam... Var da var :)
Dediğim gibi hepsi var hayatımızda.. Eleştirmekti niyetim önce lakin aynaya bakınca eleştirmek yerine "analiz" etmenin daha uygun olacağına karar verdim :) Neden mi?
Ben de yukarıdakilerden bağımsız değilim bence..
Hatta dahası da var ..
- İnsan ilişkilerinde yabani,
- Hayır diyememe konusunda oldukça kendini harcayıcı
- Sulugözlülükte okyanus doldurucu
- Etiketleme konusunda kendimi törpülemeye çalışsam da "etiket seven" bir tarafım
- Önyargılara düşmeden karar alamayışım
- Saman alevinden daha feci parlayıp daha kısa sürede sönen yangınım
- Sabırsızlıkta "yerinde duramayışım" var
.... İyi olduğumu düşündüğüm taraflar da var elbette ama onu da ben söylemeyeyim değil mi :)
Kaynak: deviantart.com
HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

10 Ocak 2013 Perşembe

"Mavi'nin Mutluluğu"yla Mutlu Oldum :)

Akşamları her ne kadar şunu da yapayım bunu da yapayım desem de eve "linç" misali döndüğümde gündüz kurduğum planlardan eser kalmıyor-du sanki..
Ama son zamanlarda değişen bir şey oldu ve o da daha önceki yazımda bahsettiğim gibi spora başladım yani pilatese :) 2. ayın içerisinde olmanın mutluluğunu yaşıyorum :)
Sabahları 6 gibi kalktığım için uykum da erken gelir-di..
Kısacası dün değişik bir şey oldu; yatmadan önce okusam deyip yanıma aldığım kitapların haricinde geçen gün kargoyla bana gelen -verdiğim siparişin fotoğrafını da paylaşayım bir ara- bu kitaba "Mavi'nin Mutluluğu"na elim gitti..
Kitabın varlığından Bir Dolap Kitap sayesinde haberim olmuştu.. Hatta kitap fuarında bak bilsem alırdım diye de tühlenmiştim, sonrasında da kitap eklerinde hep tanıtım bültenini gördüm.
Kitap gittikçe ilgimi çekiyordu..
Sonra dün birden kendimi Mavi'yi okurken Bedri Rahmi'yle tanışırken buldum:

Fotoğrafı düz çeviremedim :(
Gerçekten çokça beğendim hatta yatarken onun mutluluğuyla uyuduğum gibi sabah kalktığımda da hala o gülümsemem devam ediyordu...
Bir sanatçının resimle /çizgiyle çocuklara anlatılması/sevdirilmesi adına ülkemizdeki ilk yapıt olması da son derece önemli..Yazarla ilgili detaylı bilgi için buraya bir tık (Simla Sunay)
Benim aklımda kalanlar:
- Mavi'nin çizimleri ve renkli çizmeyi reddetmesi/siyah beyaz çizimler yapması ve bundan duyduğu mutluluk/fırçayla (uçan kalemle) tanışması :)
- Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun pembe vinci :)
- Çingene boyacı Çebiş :)
- Mavi boyalı kaplumbağa :)
- Eren'in balıklı yazması :)
- Kitabın sonundaki Eyüpoğluna ait eserler :)
Kendi çapımda resim yapsam da - ki boyutu şöyle; görenler kaç yaşında bir çocuk çizdi diyor- olsun ben yine de arada yapıyorum bir şeyler :)
Kitap bana inanılmaz mutluluk verdi ...
Mutluluğun kaynağı tutku mu desem dostluk mu sevgi mi.. Bilmiyorum, tanımlayamadım ama OKUYUN bu kitabı :)
Kitaptan;
Kaynak:  http://www.birdolapkitap.com/wp-content/uploads/2012/11/mavinin-mutlulugu-6.jpg
Kaynak: http://www.birdolapkitap.com/wp-content/uploads/2012/11/mavinin-mutlulugu-1.jpg
Sonra bugün Mavisel Yener'in köşesinde bu kitaba yer vermesi ayrıca bir hoşluk kattı :)
Bedri Rahmi Eyüpoğlu'ndan;
"... Evlerimizin üstü kapalıdır/ Ve bütün şairler gökyüzüne/ Pencereden bakarlar/ Halbuki kuş yuvalarının üstü/ açıktır / Ve kuşlar şiir yazmazlar..."

HERKESE "MAVİ MUTLU" GÜNLER :)
Devamını oku »

8 Ocak 2013 Salı

Karda Ayak İzleri :)

Karın neredeyse hiç yağmadığı bir güney kentinde büyüdüm ben o yüzden 15 tatillerde geldiğimiz Ankara olmasaydı en erken üniversiteye geldiğimde tanırdım herhalde kar'ı :)
Yine de çocukken oynamadığım kar topu savaşları/ kardan adam yapma sevdası içimdedir hep.. 
Yalnız kar yağdığında iş yerinde olmayı sevmediğimi fark ettim..
Evde olmak arada karla oynayıp eve gelip kalorifer yanından sıcak bir şeyler yudumlarken tekrardan kar'ı izlemek sonra kar manzarasında kitap okumak falan :)

Bu sabah iş yerine erken geldiğim ve biraz vaktim de olduğu için ve etrafta kimsenin henüz dokunmadığı kar da bulduğumdan vaktimi değerlendirdim :

Kar'ın hiç ayak basılmamış yüzü :)
Benim ayak izlerim kar'a eşliği, biraz sallanarak yürümüşüm :)
Hoş bir manzara :)
Kar'a ilk dokunuş :) (Eldivenlerim de olsa fena olmazdı:)
Benim favorim :)
Uzaktan görsem belki kuşlar dallara yuva yapmış falan derdim :) Bu ağaç aslında daha da güzel duruyordu ancak bu kadar çekebildim..
Bu akşam - kar devam ederse- niyetim kendimi kara atıp gökyüzünü izlemek, denizde uzanmak gibi :)
Tüm bunların dışında kar'ın çamurunu ya da buz tutmuşunu/ düşme hallerimi sayıyor muyum, hayır, onlar da bende  kalsın, bu güzelliği bozmasın :)
Herkese, kar'ın tadını çıkarabileceği hoş ayak izleri/kar topu eğlenceleri/kardan adamlar dilerim :)


Devamını oku »

3 Ocak 2013 Perşembe

Spor Maceralarım ve Bir Keşif :)

Spor hayatınızda ne kadar var bilmiyorum ama bu yazıyı okuduktan sonra bazı şeylerin size tanıdık geleceğini ve belki de son cümlelerde belirttiğim "kendi spor"unu bulma yolunda attığım adımların ve tökezlemelerin bir şey ifade edeceğini düşünüyorum .. Bence herşeyden önce spor ya da hareket gerçekten kişinin zihnini boşaltmasına ve kendine düşünecek yeni ufuklar açmasına inanılmaz katkı sağlıyor.. Peki ben bunu nasıl anladım; hmmm güzel soru; deneme yanılma pes etme sonra bir daha deneme vs. diyelim :) öyle düzenli spor yapan biri değilim yanlış anlaşılmasın sadece "hani yapsam süper olur"un farkındayım, e bir yerden de başlamak lazım değil mi :)
Kaynak: http://web.deu.edu.tr/sbt/index.php?option=com_content&view=article&id=52&Itemid=74
Sporcu bir aileden gelmiyorum yani genlerimde bir yüzücü ile basketbolcunun kanı dolaşmıyor :) Ama yine de sağolsunlar küçükken beni ve kardeşimi yüzme öğrenelim diye kursa göndermişler.. Ben de o kursu daha çok şöyle anladığımı fark ediyorum; "Yüzme = Suda boğulmayacak kadar dursan yeter" :) Süper stillerle yüzmesem de denize girmekten hoşlanmak kadar denizdeki börtü böcek beni "gıdıklasa" da ara ara su ile maceralar yaşıyorum, geçen yıllarda üniversitenin havuzuna da gitmişliğim su soğuk diye 20 dak. sadece ayaklarımı sallandırmışlığım da yok değil orası ayrı.. yeri gelmişken oradaki bir anımı da anlatayım, havuzun hemen yukarında fitness alanı da var ve ben de iş çıkışında stres atayım diye kendimce yürüyorum/koşuyorum.. sonra dedim ki "ben çok yoruldum su da şimdi soğuktur hiç girmeyeyim.." tabii bu arada havuzda kulaçlarının hızına yetişemediğim bir adam bir o yana bir bu yana gidiyor ben de "vaay ne güzel yüzüyor" diyordum..sonra adam sudan çıktı ve havuzun kenarına oturarak bacaklarını taktı.. iki bacağı da yokmuş meğerse.. çok etkilendim tabii ben bu olaydan.. hemen attım ben de kendimi suya (tabii ısındıktan sonra :)
bu maceradan sonra yürüyüş denemelerim oldu hakkaten iyiydi ama erken kalkmak o dönem zor geliyordu ve hava soğuktu ve benim bahanelerim tükenmezdi :)
sonra inanmayacaksınız ama bu bünye 1,5 ay kadar aikido yaptı.. vaaaay :) aslında bayağı da sevmiştim bu "öğreti"yi ancak son öğrenenlerin dersin en başında herkesin gözü önünde "takla" atması seanslarına sinir olan bünyem "hareketler migrenimi tetikliyor" bahanesini de üretmekte gecikmedi :)
başka bir ara kendimce spor gibi gördüğüm dans aktivitelerine de katıldım, ama ne mümkün, bazılarının elleri kolları ayrı hareket ederken benim odundan hallice bünye sabit durup kıpırdamamakta ısrarcı, ondan da vazgeçtim..
Şimdiyse aradığımı bulduğumu düşünüyorum :)
Hadi maş. ve inş. diyeyim önce de kendime nazar değdirmeyeyim..
PİLATES ...
Kaynak: http://www.sosbeautyclub.com/ (ben buraya gitmiyorum bu arada)
1 ay oldu başlayalı toplamda 7 ders bitti ve ben sadece 1 derse gidemedim.
Normalde inanılmaz kambur duran bir insanken şu an iş yerinde bilgisayar başında bile dik durduğumu fark ettim..
ben asıl; 1 saat boyunca sıkılmadan yapabildiğim bir aktivite bulduğum için heyecanlıyım :)
hocamız yumuşak-sert ama esprili,simge hoca :)
ertesi hafta yataktan "off,amannııın,abooovv" sesleriyle uyansam da yataktan kalkınca kendime geliyorum..
Diyeceğim şudur ki;
"her insanın sevebileceği bir kitap mutlaka vardır" lafını
"her insanın severek yapacağı bir spor da var-mış" olarak değiştiriyorum :)
Şimdilik böyle, ben kaçar,
Herkese mutlu günler :)
Not: özellikle işyeri,bilgisayar, sırt,boyun vs. diyenlere akşama acı çekenlere tavsiye edilir :)
Kaynak: http://www.pilatesbaps.com/index.php (buraya da gitmiyorum)
Benimkisi kendi halinde belediyeye ait bir yer ama hocamız iyi bak hakkını vereyim :)
Önemli NOT: Lojistik desteğiyle tüm bahanelerimi ortadan kaldıran eşime de çooook teşekkür :)


Devamını oku »