Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




5 Temmuz 2013 Cuma

"1 Kitap 1 Mektup" Etkinliğinde Bu Kez Konuğumuz; ÇAĞLA ENES: Tatlı Bir Yüzücüyle Keyifli Bir Sohbet & Sofie'nin Dünyası :)

Bu yazı  da zorlandığım yazılardan biri oldu çünkü Çağla benim kuzenim.
Teknik ve biyolojik olarak kuzen çocuğu olsa da yaşlarımız yakın olduğundan (14-28) bence biz kuzen sayılmalıyız :) 
Çağla neredeyse doğduğundan beri anne ve babasının desteği ve azmi ile yüzüyor.
Sıklıkla antrenman yapıyor ve emek sarf ediyor.
Geçen ay yapılan Kaş-Meis maratonunda da bu emeklerin karşılığını aldı ve Çağla 1. oldu :)
Biz de yakından tanık olduğumuz spor faaliyetleri/yüzme sürecine dair Çağla ile keyifli bir sohbet yaptık.
Sonucu hemen söyleyeyim; çocuğunuzu en az 1 spora yönlendiriniz :)
Gelelim sohbetimize;
Sevgili Çağla,
Küçüklüğünden beri yüzdüğünü, antrenmanlar arası koştuğunu, yüzmeyi çok sevdiğini, yarışlara katıldığını biliyorum ama bugün senden “yüzme” konusunda daha detaylı bilgiler öğrenmeye niyetim var :) Başlayalım o zaman :)


Çağla ve Kahve :)
Yüzmeye kaç yaşında ve nasıl başladın, seni kim yönlendirdi?
Kuzenlerim yüzücü, dayım da antrenörüm. Küçükken onlar antrenmana giderken ben de onlarla havuza gelir ve onları izlerdim. Bu sayede yüzmeyle tanışmış oldum. Onların yönlendirmeleriyle de yüzmeye başladım ve çok sevdim. Bunların ben kaç yaşımdayken gerçekleştiğini bilmiyorum ama sekiz yaşımdayken takımla beraber çalışmaya başladığımı hatırlıyorum.

Kaç yıldır yüzüyorsun?
On dört yaşımda olduğumu düşünürsek tam altı yıl olmuş.

Haftada kaç gün yüzüyorsun? Kaç antrenman yapıyorsun?
Sezon arası tatillerimiz dışında haftanın her günü yüzüyorum. Yakında önemli bir yarış varsa ve sezon ortasındaysak bazı günler çift antrenman yapıyorum. Çift antrenman yaptığım zamanlarda haftada on iki antrenmanım oluyor.

Antrenmanlara yetişmek, bazen sabahın köründe uyanmak zor olmuyor mu?
İlk başlarda tabii ki alışmak ve zamanında kalkmak zor oluyor ama alışıyorsun. Ama sonuçta bu benim sorumluluğum ve bunu isteyerek ve severek yapıyorum.



Sporcu beslenmesi diye bir şey uyguluyor musun? Ya da yediğine içtiğine dikkat ediyor musun?
Tabii ki uyguluyorum. Bunu hem sağlığım hem de performansım için yapıyorum. Çünkü antrenmanlarda harcadığım enerjiyi sağlayabilmem için bazı şeyleri daha çok yemem ya da daha az yemem gerekiyor. Aynı şekilde vücudumun antrenmanlardan kötü etkilenmemesi için de yeme içmeme dikkat etmem gerekiyor.

Sence yüzme zor bir spor mu, neden?
Yüzmenin zor bir spor olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğer sporlara göre daha çok kondisyon ve çalışma gerektiriyor. Bir sporda iyi yerlere gelebilmek için örneğin beş antrenman yapman gerekiyorsa yüzmede on antrenman yapman gerekiyor. Bireysel bir spor olmasının da zorlukları da var. Çünkü tek başına yarışıyorsun ve asıl o mücadeleyi kendinle veriyorsun. Bu büyük ölçüde de özgüven gerektiriyor.

Yüzerken aklından neler geçiyor ya da ne hissediyorsun?
Yarış yüzerken sadece yarışı düşünüyorum. Yorgunluğumu düşünmeyip kendimi biraz daha zorlamaya çalışıyorum. Antrenmanlarda ise yüzdüğüme göre düşüncelerim de değişiyor. Örneğin uzun mesafe yüzüyorsam tempomu ve nefesimi ayarladıktan sonra içimden şarkı söylüyorum, o gün yaptıklarımı falan düşünüyorum.


Çağla ve Kahve :)
Yüzmüyor olsaydın hangi sporu tercih ederdin?
Voleybolu tercih ederdim gibi geliyor. Çünkü solak olmam ve boyum bana büyük bir avantaj sağlardı.

Gelelim yarışlara… Birlikte antrenman yaptığın arkadaşların da yarışlarda rakibin olabiliyor sanırım. Bu biraz garip oluyor mu ya da birbirinize kızma/küsme durumlarınız oluyor mu :)
Bence bu garip bir olay değil. Yüzme bireysel bir spor olduğundan takım arkadaşlarınla rakip olman fazlasıyla normal. Yarışa girip çıktıkça buna da alışıyorsun. Zaten depar taşına çıktığında öyle bir psikoloji içerisinde oluyorsun ki yanındaki kardeşin bile olsan tanımazsın ve gerçek bir sporcuysan tanımaman gerekir :) Kızma küsme olayları da olmuyor değil. ( ne kadar olmaması gereken bir şey olsa da ). Böyle davrananlar sporun bir kuralı olan kazanmayı ve kaybetmeyi öğrenememiş kişiler.

Hangi stilde yüzmeyi daha çok seviyorsun? Ya da öyle bir tercih yapma şansınız var mı?
Bir yüzücü her stili yüzmeyi bilir ve yüzer. Ama hangi stilde daha iyiyse yarışlarda çoğunlukla o sitili yüzer. Kendi tercihine göre değil. Ama en iyi yüzdüğün stil en sevdiğin stil oluyor zaten :)

Yarışlarda uzun mesafe yüzmek mi daha zor kısa mesafe mi?
Bu yüzücüden yüzücüye göre değişir. Bazı yüzücüler kısa mesafeci bazıları da uzun mesafecidir. Yani kimisi kısa mesafeyi kimisi uzun mesafeyi daha kolay yüzer. Ben uzun mesafeciyim ve uzun mesafeyi daha rahat yüzüyorum.

Kaş-Meis maratonuna ilk defa mı katılıyorsun? 
Evet ilk kez katıldım.

Geçtiğimiz ay yapılan Kaş- Meis maratonunda 1. oldun :) Bu sonuca şaşırdın mı, sevindin mi ya da neler hissettin?
Kendimden böyle bir sonuç beklemiyordum. Açıkçası oldukça şaşırdım. Ama tabii ki sevindim de. Uzun zamandır ağır bir şekilde antrenman yapıyordum ve bu antrenmanların hakkını almak beni mutlu etti.


Kaş-Meis Maratonu :)
Maraton süreci ne zaman/nasıl başlıyor? Kimler katılabiliyor?
Maraton tam olarak ne zaman başladı hatırlamıyorum :) Ama sabah sekiz ya da dokuzdu. İlk olarak bütün maratona katılacak olan bütün sporcular belirli bir yerde toplandı. Sonra görevli hakemler bütün sporcuların kollarına numaralarını yazdılar. Herkes teknelere bindi ve teknelerle Meis adasına doğru yol almaya başladık. Adada bizlere vazelin ve güneş kremi sürmemiz için biraz zaman verildi ( vazelin suda üşümememize yarıyor ). Sonra hepimiz oradaki marinadan denize girdik ve start verilmesini bekledik. Start verilmeden önce de hepimize rotamızı ayarlayabilmemiz için nereye yüzeceğimize dair bilgi verildi. Sonra start verildi ve yarış başladı :) Ve bu yarışa on beş yaş ve üzerindeki insanlar katılabiliyor. Ama en küçük olarak ben 14 yaşındayken veli izni ile katılarak 15-19 yaş kategorisinde yüzdüm. Yaş dışında bildiğim kadarıyla başka bir sınırlama da yok.

Sen bu maratona katılmaya nasıl karar verdin?
Kuzenlerim  her sene bu maratonlara katılıyorlar. Geçen sene onları izlemeye ben de gitmiştim. Onları izlerken bunun eğlenceli bir şey olduğunu ve yapabileceğim bir şey olduğunu düşündüm. Sonraki sene ben de katılırım diye düşündüm.

Yüzmeye başlamak için sence kaç yaş daha uygun?
Küçük yaşta kurslara gitmekle bir başlangıç yapılabilir. Ama profesyonel yüzücülüğe başlamak için sekiz ya da dokuz yaş bence en uygun yaş.

Sadece amatör olarak yüzmek isteyen ama yaşının çok ilerlediğini düşünenlere tavsiyen var mı? Su gerçekten  ne yaparsak yapalım- bizi kaldırır mı :)
Onlara yüzmeye devam edin derim. Amatör olarak yüzmek istiyorlarsa hiçbir yaş geç değildir. Ama profesyonel olarak yüzmek belirli bir yaştan sonra gerçekleştirilmesi gerçekten çok zor bir durum. Bu arada suyun biz ne yaparsak yapalım bizi kaldıracağını sanmıyorum :)

Asıl bomba soruyu sona saklamıştık; havuzda ya da denizde boğulan birini görsen (mesela beni :) hemen suya atlayıp kurtarır mısın :)
Tabii ki kurtarmaya çalışırım. Ama ben birinin boğulduğunu görene ya da fark edene kadar çoktan başkaları onu kurtarır bile :)

Biraz da genel sorulara geçelim:
Dinlerken acayip mutlu olduğun şarkı/şarkıcılar var mı?
Michael Jackson ve Bruno Mars dinlerken çok zevk aldığım şarkıcılar ve onları dinlerken gerçekten mutlu oluyorum.
Unutamadığın bir çocuk kitabı ya da kitap var mı?
Isabel Allende’nin "Canavarlar Kenti" adlı kitabını gerçekten severek okumuştum. Hayatımda okurken en çok eğlendiğim kitaplardan biriydi. Aynı zamanda Jostein Gaarder’in "Sofie’nin Dünyası" adlı kitabı da beni çok etkileyen kitaplardan biriydi.
Yüzmeden sonra en çok keyif aldığın aktivite/spor/hobi hangisi?
Sanırım kitap okumak ve arkadaşlarımla vakit geçirmek. Çünkü yalnız kalmayı hiç sevmem ve hep yanımda birileri olsun isterim.

Bizim için keyifli bir sohbet oldu; teşekkürler Çağla …Sana bol yüzmeli, çokça kitaplı, Kahve’li günler dileriz :)

Ben teşekkür ederim; size de Lokum'lu günler :)
* Bazı yazılar kaymış, fark ettik, düzeltemedik, belki yakında düzeltebiliriz :)
                                                                            ***
"1 Kitap 1 Mektup" etkinliğinde 2. konuğumuz sevgili Çağla oldu. Yüzme ile ilgili meğerse ne çok sorumuz varmış. Küçük yaşta en az 1 spor ile tanışmalı ve bu tanışıklık ister hobi ister profesyonel olarak devam ettirilmeli -bizce-. Zira kuzenler bir araya gelince maş. boy konusunda "senin oralarda havalar nasıl?" esprilerine maruz kalabiliyorsunuz :)

26 Temmuz 2013 tarihine kadar "En sevdiğiniz yüzme mekanı (deniz/havuz/koy) neresi?" (böyle bir yer yoksa onu da yazabilirsiniz :)  sorusunu yanıtlayarak bu yazının altına yorum bırakanlar arasında yapacağımız çekilişle 1 kişiye Çağla'nın seçimiyle "Sofie'nin Dünyası" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.


Kaynak: burada
* Bu çekiliş haberini kendi blogunda/facebook ve twitter hesabında duyurmak zorunlu değil; sadece gönüllüdür :)
**Sevgili Çağla, son sözümüz sana; iyi ki varsın, tatlı sohbetin için teşekkürler :)


HERKESE KENDİ DENİZ KOKUSUNDA MUTLU GÜNLER, SOFİE İLE  TANIŞMA İMKANI DİLERİZ :)

Devamını oku »

4 Temmuz 2013 Perşembe

KOFİ VEYA BAĞIŞLAMA SANATI :)

"Daha önce, kızdığınız birini bağışladınız mı?
Bağışladığınızı fark edebildiniz mi?
Öfkelendiğiniz/kızdığınız kişinin yüzü gözünüzün önünde canlandığında kalbiniz size ne söyledi?"
        Bu ve benzeri cümleleri düşünüyorum birkaç gündür, sebebi de BDK'deki radyo programı oldu.. Klasik bir pazar günü değildi çünkü evde değildim ama programı dinledim ve koşarak uzaklaştım mekandan, en yakın kitapçı bulabilmek için..
      BDK 1 hafta sonra çekilişle armağan ediyormuş falan hiç bekleyemeyecektim çünkü radyodaki çekilişte de adımı duyamamıştım :)Koşuyordum hani en son kitapçıya doğru, işte neyse aldım kitabı, arkadaşımla buluştuk, kuzenler bir araya geldik oldu  mu akşam :) Hayır madem öyle niye koştum :) Bu kitabı da sevdiğim kitaplarda olduğu gibi uzun uzun okudum,notlar aldım, üzerinde düşündüm, bazı yerleri tekrar okudum, ilk okuduğumda anlamadığımı fark ettim falan :) Neticede sevme duygusunun dışında hatta ondan çok daha fazla şeyler buldum kitapta kendim için..
      Bu kitabın bir de şöyle bir anısı var; (daha önce de söylediğim gibi her kitabın en az 1 hikayesi olmalı :) kimselere okuduğum/notlar aldığım kitabımı vermem; gerekirse hediye ederim dediğim günün ertesi günü bu kitabı kendi ellerimle servis arkadaşıma emanet verdim(!) Hakkında hemen yazı yazmak istiyordum ama o bana kitabı ne kadar geç getirebilirdi ki :) Sadece 2 ay sonra :) ( bahsettiğim arkadaşımın bu yazıyı görme ihtimali yok ama olur da denk gelirse kitabıma iyi baktığı için, kitabı geç getirmesine az kızdığımı buradan söyleyebilirim.)
      Başka okuyanlar ne bulur bilmiyorum ama ben bir süredir kendim için kayıp olan halkanın 1 tanesini bulduğumu hissettim..Daha kaç halka vardır bilmiyorum; denk gelir miyiz onlara ya da ne zaman onu da bilmiyorum ama elimde şu an "bağışlama sanatı" var; onu biliyorum..BDK Banu demiş ki; Küçük Prens'in gergedan olarak döndüğünü söyleyenler bile varmış.. Olabilir..Buna şaşırmam doğrusu.
Kaynak: BDK
       Uzun bir girişten sonra kitabın konusundan da bahsetsem fena olmayacak sanırım.
"Kofi öfkelidir. Yüzüne fazla ışık saçan aya, rüzgara, bulutlara, güneşe ve çevresindeki bütün hayvanlara öfke duyar. Ta ki, bir gün büyükbabası gelip, birlikte denize gitmelerini önerinceye kadar..." 
      Var olan bir şeylerin değişeceğini, şimdiye kadar olan düzenin bozulacağının ama aynı zamanda "tamir edilebileceğinin" ifadesi aslında bu öneri. Can Çocuk tarafından yayınlanan bu kitabı "öğretici, sıcak ve çağdaş bir masal" olarak tanımlamış yayınevi.
      Kahramanımız Kofi'nin hemen her şeye duyduğu öfke ile tanışırız önce. Sebebi kendisidir bu açık. Yalnız, "sebep neden kendisidir" ve "bağışlamak mümkün müdür"?
Yolculuk ve değişim hikayelerini hep sevmişimdir.
Yollar uzadıkça ve yolda yaşananlarla birlikte biz de aynı kalmayız.
Hele ki ulaşmaya çalıştığımız bir "yer" varsa; bu, duruma daha da heyecan katar. Aklıma "Balık" geldi ama onu başka zamana bırakıyorum.
                                                                      ***
     Kofi'nin en yakın arkadaşı (Antros) gün gelir ezeli düşmanı olur ve Kofi onun öfkesini içinde taşımaya, bu öfkeyi daha da büyütmeye karar verdiği sırada karşısına büyük baba Meru çıkar ve ona denize gitmeyi teklif eder.
Bu kitap en yalın haliyle Kofi ve Meru'nun denize doğru aldıkları yolun hikayesidir.
Ama  hikaye bu kadar yalın değildir. İyi ki de değildir; çünkü bizi de bu yolculuğa davet eder.
Bu kitapta o kadar çok şey var ki; aklıma Momo'nun geldiği bütün düşleri yürekten emerek alan "düş höpürdeticileri", hayatının en önemli gününe yani yaşadığı güne hazırlanan bir gergedan ve burnunuzu yakan denizin tuz kokusu...
Kitaptan: 
* "Büyük arzuların zamanı vardır", diye yanıtladı Meru usulca.
* "Düşün, bir sonraki dolunayda öleceksin. Öncesinde mutlaka yapmak istediğin şey nedir?"
*- Doğru yoldan söz ediyoruz, en hızlı gidilebilecek olandan değil.
-Peki, doğru olan hangisi? diye sordu Kofi sinirlenerek.
-Kendi yolun tabii.
-Hah, şimdi anladım. Peki, kendi yolumu nasıl bulacağım acaba?
-O yolda yürüyerek. Önceden yok ki o yol. …
* " Ne kadar yavaş, o kadar yoğun yaşanır" ("Ne kadar yavaş, o kadar hızlı"*)
* "Büyük mücadele, kendinle savaşmayı bırakmak anlamına gelir."
* " Eğer rakibin oradaysa ve gerçekten de sana karşı mücadele ediyorsa öfkenin bir anlamı vardır! Kendini savunabilmek için ona ihtiyaç duyarsın. Ama eğer düşmanın sadece kafanda varsa o zaman öfkeni kendine yöneltmiş olursun..."
* "Artık nefret duymadığında, o zaman kendi kendini bağışlamışsındır." (sanırım en sevdiklerimden biri bu cümle)
* "Bağışlamak, kendi yüreğini incitmekten vazgeçmek demektir. Daha fazlası değil."
"Bir parça geriye hareket edildiğinde, bazen sadece ilerlenir." 
"Öfke senin yüreğini yaralıyor, onunkini değil."
     Bağışlamanın gerçekten bir sanat olduğunu düşünüyorum ben de artık. Size (isteyerek/istemeyerek) kötülük yapmış, sizi üzmüş, zarar vermiş birine "seni affediyorum" diyebilmek ne kadar zor. Hele ki bu kişi kendinizse...
     Çok sevdiğim bir kitapla ilgili yazı yazarken bazen zorlanıyorum bazen saçmalıyorum bazen de "aman eksik bir şey bırakmayayım" telaşına kapılıyorum.
Sanırım unutuyorum; her kitabın en az 1 hikayesi olduğunu.
Çünkü bu benim hikayem.
Eksik bir şeyler yazamam çünkü sizdeki hikayeyi -henüz- bilmiyorum...

Sahi, siz bugün kızdığınız kişiyi - kendiniz olsa bile- affetmeye hazır mısınız?

HERKESE KOFİ VE (VEYA DEĞİL!) BAĞIŞLAMA SANATI İLE TANIŞMA İMKANI DİLERİM :)
* "Bir Kitap Lütfen"in "Kofi" hakkındaki yazısını da okumak isteyebilirsiniz.

Künye:Kofi veya Bağışlama Sanatı
Özgün Adı: Yofi oder die Kunst des Verzeihens
Yazan:Oliver Bantle
Çeviren: Saliha Nazlı Kaya
Yaş grubu: 9+
Can Çocuk, 2000, 112 sayfa
Devamını oku »

3 Temmuz 2013 Çarşamba

İlaç Etkisi Yaratan Kedi; Lokum :)

Bu blogda mümkün olduğunca olumsuz, negatif, kötü (hepsi aynı kapıya çıkıyor zaten :) bilgiler/haberler vermekten kaçındık ancak ara ara kişisel deneyimleri paylaşmanın zararlı değil de faydalı olduğunu düşünüyoruz.
Bunlardan biri de "baş ağrısı" ya da "migren"le ilgili kendi notlarım/aklıma gelenler hatta biraz da dertleşmeler olacak :)
Baş ağrısının ne demek olduğunu gerçekten sadece yaşayan bilir. 
En olmadık zamanda sizi yakalar ve -bazen- tüketmeden de bırakmaz.
Kendi deneyimlerimden yola çıkarak birkaç kesişim kümesi oluşturdum:
- Baş ağrısını düşman olarak görüp, kılıçları kuşanıp mücadele vermeye çalışmayın. Bu "oyun"da kazanan ya da kaybeden yok.
- Gereksiz yere ilaç almaktan kaçınmak gerektiği gibi "ben ilaç almam" diyerek kendinize işkence etmeyin.(ben ettim siz etmeyin)
- Çantanızda/cüzdanınızda mutlaka en az 1 adet ağrı kesici bulundurun. (ilaç ismi özellikle yanlış yönlendirmek istemediğimden vermeyeceğim)
- Sizi rahatsız eden ortamlarda bulunmak için ısrar etmeyin.(aşırı gürültülü, kalabalık, havasız vb.)
- Önceden kestirebildiğiniz tipte bir baş ağrınız varsa (auralı) tetikleyicileri ya da işaretleri görmezden gelmeye çalışmayın.
- Mide sıkıntılarıyla baş ağrıları paralel  ilerleyenler varsa benim gibi, size daha da çok kolaylıklar diliyorum. Merak etmeyin ama sabrın sonu selamet. Tek yapmanız gereken vücudunuzun dilini çözmek; neyi seviyor/neyi sevmiyor gibi :)
- Karanlık ve sessiz bir ortamda rahat ediyorsanız - ortam ne kadar alakasız da olsa- bu ortamı yaratmaya çalışın.( işyerinde yani kapalı mekanda güneş gözlüğünü -bazen- işte bu yüzden takıyorum :)
- Mide sıkıntıları ve baş ağrıları gibi sorunlara "ilaç" etkisi yaratan bir diğer "etken" de evdeki huzurlu kediniz :) Bunu Lokum'a kıyak geçmek için söylemiyorum ama sağ olsun benim üzerimde emeği çok :)
- Stres tipi baş ağrısında da birine kızdığınız için başınız ağrıyorsa daha da sinirlenmenin sadece size zararı olduğunu, 3. şahıslara hiçbir fayda/zarar sağlamadığını unutmayın
- Bazı yiyecekler de tetikleyici olabiliyor; mesela ben çikolata ve dondurmayı (neyse ki ikisini de çok sevmem; evet çikolata ve dondurma sevmeyen insanlar da mevcut bu hayatta :) unuttum diyebilirim..
- Bir yiyecek; yedikten sonraki ilk yarım saatte kendini hissettiriyorsa ve bunu birkaç sefer deneyimlediyseniz o yiyeceğe bir süre ara vermenizi tavsiye edebilirim.
- Zaten genelde zararlı yiyeceklerde (fast food gibi) hassasiyet olabiliyor; o yüzden en fazla kilo verirsiniz, sağlıklı beslenmeye başlarsınız :)
- Yapabiliyorsanız en güzeli tatlı ve derin bir uyku
- Uzun süredir ciddi baş ağrıları çekiyorsanız bence bir doktora danışın ki doğru tetkik ve tedavi uygulayabilesiniz.
Yazınca belki insanın hayatını çok kısıtlayan/zorlaştıran bir konuymuş gibi geldi bana da.
Evet aslında kesinlikle öyle...
En olmadık hatta en gülümsemeniz gereken zamanlarda bile içinizden küfrettirebiliyor.
Ancak en başta da söylediğim gibi mücadeleye gerek yok.
Hem gerçekten "pozitif düşünelim pozitif şeyler yaşayalım" :)

Kaynak: burada
HERKESE SAĞLIKLI, CHARLİE'NİN ÇİKOLATA FABRİKASI KIVAMINDA ÇİKOLATALI, BALLI KAYMAKLI ENFES LEZİZ GÜNLER DİLERİZ :)
* BİR DE "DENİZ" OLSUN İÇİNDE :)
Devamını oku »

2 Temmuz 2013 Salı

Kitap Kapakları: Merak mı Metot mu :)


Eskiden ciltliymiş kitaplar ve kapaklarında da kitabın ve yazarın adından başka pek bir şey olmuyormuş; ki bu da bence hoş bir gizem katıyormuş :)
Ama şimdi - hele ki bir kitapçıda gezinirken- kitabın adından sonra hatta bazen önce kitabı bize çeken itici güç,kitabın kapağı oluyor.
Bazen kitapla ilgili ipuçları verdiği bile söylenebilir.
Görsellik önemli elbette ancak kitabın konusunun da önüne geçmemeli.. Mi?
Edebiyatla ilgili birkaç sitede 2012'nin en iyi kitap kapaklarıyla ilgili bir yazı görünce aklıma geldi bu satırlar.
Benim aklımı çelen görselleri de paylaşmak istedim.
Sonra düşündüm; sahi benim şimdiye kadar sevdiğim kitap kapaklarından hangileri vardı diye?
Çok şaşıracaksınız, hatırlayamadım :)
Kitaplığım da yanı başımda değil ki şöyle bir kopya çekeyim :)
Bakalım siz en çok hangilerini seveceksiniz?
* Haberler ve görseller www.koltukname.com ve www.edebiyathaber.com adreslerinden alınmıştır, teşekkürler. Detaylı bilgi için; buraya ve buraya bakabilirsiniz...

Sanırım en çok bunu sevdim :)



* 2011'in seçilen kitap kapaklarına bakmak isterseniz de bu linke tıklayabilirsiniz
**Aslında google görsellerden aratınca da çok keyifli kitap kapakları ile karşılaşıyorsunuz ancak çok detaylı bakmadığım için diğerlerine haksızlık olmasın diye onlardan eklemedim :)

Peki sizin var mı hatırladığınız, sevdiğiniz, unutamadığınız kitap kapağı ya da görseli?
Devamını oku »

Film Önerisi #1 : Hırçın Sevgilim

Blogda bu kadar çok şeyden bahsetmişken filmlerden şimdiye kadar bahsetmemiş olmamızı garipsedim.
Bu garipliğe de bir yerden "dur!" demek için "film önerileri" ile başlayalım diye düşündük.
Geçenlerde izlemiştik bu filmi; "Hırçın Sevgilim" 2001 yapımı Kore filmi.

Kaynak: burada
Konusu;
"Kyun-woo bir akşam evine dönerken metroda güzel bir kıza rastlar. Ne var ki kız kör kütük sarhoştur ve ayakta bile duramamaktadır. Kız trenin önüne düşmekten kurtaran Kyun-woo, bindikleri trende de kıza destek olmaya çalışır.
Trendeki diğer yolcular baygın olduğu için onu taşıyan Kyun-woo'nun kızın erkek arkadaşı olduğunu düşünürler, bu nedenle çocuk da kızı bırakıp gidemez. Bu karar insanın da hayatında bir dönüm noktası olacaktır.
Ho-sik Kim'in internette yayınladığı kendi anılarına dayanan hikayelerinin kitap haline getirilen aynı isimli romanından uyarlanan film, Günye Kore'nin en iyi romantik-komedilerinden biri olarak kabul ediliyor."


Yaklaşık 2,5 saat süren film gerçekten patlamış mısırla birlikte keyifle izlenebilir bir film.
Çoğunlukla da güldürdüğünü söyleyebilirim.
Kızın hırçın halleri ve çocuğun kızın bu hallerine karşı verdiği tepkiler çok eğlenceli.
Aralarında sevgi, aşk, arkadaşlık bağının kurulması, sağlamlaşması ve hikayenin sonu oldukça sürükleyici ve heyecanlı.
Özellikle de hafta sonu şöyle ayaklarımı uzatayım, keyifli de bir film izleyeyim diyorsanız bizden tavsiyedir "Hırçın Sevgilim" :)

Fragman olarak da şöyle bir video bulduk :



Devamını oku »

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Temmuz'da :)

Fatih Akın filmi gibi oldu başlık; izleyemeyenler için de kesin tavsiye ederim.
Daha önce söylemiştim sanırım yeni bir ay bazen yeni bir yıl gibi yeni başlangıçlar yaratabiliyor.
Bende henüz bu yönde bir gelişme olmamış olması, olmayacağı anlamına gelmiyor değil mi?
Plan yapmadan bir şeyleri devam ettirme derdindeydim bir ara; sonra baktım yapamıyorum, etrafa küçük notlar almaya başlamışım.
Akılda tutmanın yerini deftere not alma almış; "çantan niye hep ağır" diyenler bilmiyorlar tabii benim çantamda şu an bile irili ufaklı 4 defter olduğunu ve hatta yeri geldiğinde onların da yetmediğini :)
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki bu yazının bir sonu ya da ulaşmaya çalıştığı bir amaç yok; sadece "Temmuz'da" aklımda neler varmış, yazarak görmek istedim :)
Buraya yazacaklarım vaat değil de kendime hatırlatma diyelim..
- Kitaplarıma daha daha daha yoğunlaşma
- Kitap okurken aldığım notları kaybetmeme mesela
- Notlarımı blogda paylaşma
- Dün öğrendiğim ve çok şükür patlatmadığım düdüklü tencere ile yemek yapmaya devam :) Sırada kuru fasülye var. (insanlar yaz aylarında yaş sebzelere geçiyor olabilir, biz de geriden takip edelim :)
- Ankara'daki Ali Dayı Çocuk Kütüphanesini ziyaret (merak ediyorum çokça)
- Midem beni madem iyiden iyiye rahatsız ediyor, ben de mide kapakçığımı gevşetmeye devam edeyim diyorum; çok gevşerse ameliyatla daraltırız demişti doktor (gelsin çaylar gitsin kahveler :)
- Blogdaki etkinlikleri arttırabilirizzzzzzz (sürpriiiiiiz :)
- "Kaç yaşında spora başlamalıydım, yoksa geç mi kaldım? Şimdiki gençler ne yapıyor" sorularına cevap verebilecek birkaç görüşme ayarlamaya çalışıyorum
- Çok keyifli bir blogda/sitede kendi halimde çocuk kitaplarıyla ilgili fikirlerimi ama en çok da duygularımı paylaşmayı planlıyorum (teşekkürler Leylak Dalı :)
- Tatil planı yapıyoruz ama Lokum'u bavula sığdıramıyoruz; önerisi olan var mı? :)
- Yok yok şaka tabii ki, Lokum'un keyfi hiç kaçmadan ancak bizi özleyerek geçireceği günler de gelecek umarım ama tatile daha var : (
- Deniiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiizzzzz
- Denizi her gün gören insanlara sesleniyorum: ne kadar şanslı olduğunuzdan haberiniz var mı??? var mı?
- Ramazan ayı geliyor, pideler çıkıyor, evler bereketleniyor :)
- Hala bisikletle ilgili planlarımı hayata geçirmedim; bu konuda bir şeyler yapmak lazım..
- Sesli kitaplardan alıp, serviste dedikodu dinlemek yerine kitap dinleyebilirim..
- Tuz Gölü'nde süper fotoğraflar çekebilmek için ayaklar tuza  batmalı :)
Kaynak: burada
Temmuz'da deyince aklıma bunlar geldi..
Plan demeyelim de kendime küçük notlar diyelim..
Bu arada iddiada kaybettiğim közde mısırı da unutmadım; iddia sahibine duyurulur :)

HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER, DENİZDE KEYİFLER, KÖZDE MISIRLAR :)
* Unutmadan, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramınız kutlu olsun :)
Devamını oku »