Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




22 Nisan 2015 Çarşamba

Günün Mutluluk Sebebi

Blogum taslaklarla dolup taşmaya devam ediyor.
Wordde yazsam da olur yani, nasılsa yayınlamıyorum :)
Paylaşmak istediğim onca şeyi o kadar parça parça yazmak zorunda kalıyorum ki, bütünden kopuyorum sonra (Eksik Parça-Shel :)
Son okuduğum kitap hakkında yazmak istiyorum ama yere yıkılmadan önce uyumam da lazım,
bu sabah gerçekten anlam veremediğim birkaç mesaj aldım, üzüldüm.
neyse ki o ara kitabımı okuyordum.
sonrasında tüm gün düşündüm de sahiden çocuk kitapları olmasa ben ne yapardım dedim :)
Aşağıdaki parağraf da okuduğum kitabın son satırlarından, hangi kitap olduğunu söylemeyeyim:
*selcen sen okuma gerisini

"Sen bir kahraman değilsin, ben de güzel değilim ve büyük olasılıkla sonsuza kadar mutlu yaşayamayacağız." dedi kız. "Ama şu anda yaşıyoruz ve birlikteyiz, her şey yoluna girecek."


Devamını oku »

13 Nisan 2015 Pazartesi

1 Kitap 1 Mektup: Makarna Lütfen!'den Leziz Makarnaların Hikayesi :)

1 Kitap 1 Mektup etkinliğini düzenlemeye başlamadan önce aklımda hep "çocuk kitapları" ile ilgili bir şeyler vardı. Zaman zaman bu alanın birazcık dışına çıktım çünkü merak ettiklerimi muhataplarına sormak/öğrenmek istiyordum. Onlardan biri de "Makarna Lütfen!" markasının kurucusu Tuğba Bayburtluoğluydu. Neden mi? Önce röportajımızı yayınlayayım, altına da aklımdan ve tabii midemden geçenleri ekleyeyim :)

Tuğba Merhaba,
İlk sorum tabii ki leziz makarnaların hakkında olacak. Sırrı muhtemelen çokça sevgi ve bolca emek ama sahiden nasıl bu kadar güzel makarnalar yapıyorsunuz? :)
Çok teşekkürler çok sevindim beğenmenize gerçekten. Bizim makarnaların tadı esasında bizim için ikinci planda. Sebzesi bol olsun diye bir annesel düşüncemiz var. Tatları da güzel oluyor ne mutlu ki, üstüne bal kaymak işte:)

Aklımdaki sorular biraz “Makarna Lütfen”den biraz da annelik üzerinden olunca, yoğun iş temposunda hem bir şeylere yetişmeyi hem de anneliği bir arada nasıl yürüttüğünü merak ediyorum.
Yürüyor gibi gibi yani esasında çok parçalanıyorum. İşin ve anneliğin hakkını veriyorum sanırım ama arada kendime bakamıyorum. Annem hep derdi ne zaman geçti o kadar yıl diye, gerçekten ben de aynı şeyi hissediyorum. Kredi ödemesi ya da saç boyamın dibi gelmese yani böyle her ay ödenecek, ilgilenecek bişiler olmasa herhalde zamanın geçtiğini de anlamayacağım. Kızım uyumlu bir kız. Eşim kaprisli biri değil, yemek varsa yer yoksa yapar yedirir. Herkes biliyor artık ne kadar yoğun olduğumu bir de sanırım, yani anlayış görüyorum.

Annelik maceran nasıl başladı? Doğum hikayeni anlatabilir misin? İlk günlerde hangi konularda zorlanmıştın?
Biz geç bulduk eşimizle birbirimizi, evlendikten sonra yaş da geçmesin diye istedik bir iki sene içinde çocuk sahibi olmak. Ben hayatı boyunca kilolu biri olduğumdan önce zayıfladım biraz, tek zorlandığım konu bu oldu zaten. Kilo almayayım dedim ama kör boğazımı da tutamadım. Gebelik diyabetine kadar tabi, sonra frenledim kendimi. Doğuma yakın preklempsi olunca normal olsun diye diretsem de sezaryena aldılar. Doktoruma çok güveniyordum, sözünden çıkmadım. Sütüm de hemen geldi, zırladım mırladım işte çok ekstrem bir hamilelik ya da doğum değildi. Sadece eşim çok şımarmayayım diye nazıma niyazıma bakmadı. Bende bu ters tepti, adam çocuğu sevmeyecek sandım çok korktum. Sonra sonra anlıyorum ki kendisi de abartmış. Bir daha hamile kalırsam görür o gününü :)

“Makarna Lütfen”inhikayesini sosyal medyadan öğrenmiştim. Sana yine de sormak istiyorum, cidden bu kadar leziz makarnaların bizimle kavuşma sebebi Peri’nin sebze yememesi ama makarnayı çok sevmesi mi oldu? (Öyleyse teşekkürler Peri :)
Yok Peri’den önce babası geliyor efenim. Eşim sebze ırkçısıdır, ıspanağın kavurmasını yer böreğini bile sevmez, semizotu sadece salatada olur, yok efendim karnabahara bozuk patates muamelesi yapar. Ona kerevizdi brokoliydi yedireyim derken iş buralara geldi:)

İnsanlar artık daha bilinçli ve kimse sağlıksız, hazır gıdalarla çocuğunu beslemek istemiyor. Sanırım hepimiz organiğin, tam buğdayın peşindeyiz. Asıl sorun da piyasada “sahte üretici”lerin çok olması galiba. “Organik” adı altında satılan ürünlerde sadece fiyat farkı görüyoruz ama içerik sıfır. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Organik pazarın alıcısı esasında çok araştırmacı ve sorgulayıcı insanlar.  Ben seviniyorum her geçen gün bu benim kafamda insanların artmasına. Ama tabi bir de her sektörün kendine göre kötü insanları var, az paraya çok pahalı mal satıp rant sağlama peşinde olan. Gıda sektöründe de var bu insanlar. Her ay mutlaka bir eposta bir telefon alıyorum “Bizim ürünler çok güzel çok organik kendi köyümüzden kasabamızdan” diye. Bir sertifika bir izin vb. sorduğunuzda fısss ses yok. Bırakın organik sertifikayı daha Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kontrolünde bir üretici filan bile değil. Bir de tonlarca ürün satmış olmanın havasını basıyor. Bu insanlar hep olacak, her zaman olacak. Önemli olan tüketicinin aldanmaması. Organik ürünün üzerinde Bakanlığın logosu oluyor. Etiketinde bir sürü bilgi oluyor. Her sakallıya dede dememek lazım yani kısacası.

Özellikle ek gıda sürecinde annelerin kafası çok karışık oluyor. Eskiler hemen püre/muhallebi/çorba ver diyor, doktorlar belirli yasaklar koyuyor, kitaplarsa “çocuğunuz kendi yesin” diyor. Tam da bu noktada “Makarna Lütfen”in ürünleri hayat kurtarıyor aslında. İçinde besleyici çorbalık karışımlar, tuzsuz köfte harcı, sebzeli makarnalar var. Bu konuda danıştığın doktorlar/anneler oldu mu, oluyor mu? Peri’nin ek gıda ile tanışma sürecinde neler yapmıştın hatırlıyor musun?
Olmaz mı devamlı bir öğrenme-danışma halindeyim. Ek gıda ve çocuk beslenmesi ile Türkiye’de yayınlanmış tüm kitaplara uğraşma çabam daha yeni başladı. Meraklıyımdır, zaten çok da soru geliyor.  Özellikle anne ve çocuk beslenmesi üzerine olan kongreleri kaçırmamaya çalışıyorum.  Çevremdeki tüm çocuk doktoru, diyetisyen, hemşire filan kim varsa sıkıştırıyorum, bunaltıyorum sorularımla.  Bilim gelişiyor. Takip etmek gerek kesinlikle. Peri’nin ek gıda geçişinde ise kendi halinde bir anne idim, bu kadar bilgim yoktu. Ama yine de birkaç badire atlattık mesela kıymaya alerjik reaksiyon verdi, tatildeydik çok korkmuştum. Allahtan bir haftada geçti.

Sosyal medyayı özellikle de instagramı çok etkin ve etkili kullandığını düşünüyorum. “Üretimden kareler” yayınlayıp ürünleri nasıl hazırladığınızı da yayınlıyorsun, sebzeli makarnaları hüpletirken videosu çekilen tatlı bebekleri de :) Belki de işin sırrı “reklam yapmaya ihtiyaç duymamak”tır, samimi olmaktır. Ne dersin?
Tam bir formül veremem ama sanırım samimiyet önemli çok önemli. Yani üzerinde bir reklam ajansının fikir üretip ortaya çıkardığı bir proje değil bizimkisi. Daha önce böyle projelerde bulundum. Meslekte hem üretim hem marka yaratma adına belirli bir tecrübem var. Ama en önemlisi hep müşteri tarafına geçip bakıyorum. Bir eposta yanıtladığımda, bir post yazdığımda dönüp okuyorum sorular soruyorum: Sivri bir tarafı çıkmış mı? Akıcı bir şekilde anlatabilmiş miyim derdimi? Sade yazmış mıyım? Eğlenceli ve bilgi veriyor mu? Ben takipçi olsaydım bunu okur muydum? Bu son sorunun varyasyonları çok önemli. Ben müşteri olsam bu ürünü alır mıydım? Sanırım kılı kırk yaran huysuz bir gıda mühendisi anne olmamın çok önemi var bu soruyu cevaplarken. Bir Türk annesi köfte yaparken illa ki ekmek içi kullanır mesela ama piyasadaki köfte harç firmaları maliyeti arttıracağı için göz ardı ederler. Ben göz ardı etmedim bir de üstüne arttırdım. Her ekmek olmasın kaliteli bir ekmek olsun. Ekşi mayalı tam buğday ekmeğinin galeta unu olsun içinde dedim. 

Akşam eve geldin ama evde çok az malzeme var. Vakit de kısıtlı, evdekiler de aç. Hemen hazırlanabilir tariflerden neler yaparsın böyle bir durumda :)
Makarnaaaa :))) Gerçekten bir tencere makarna pişirirken ben sosunu da hazırlarım salatasını da. Bol domatesli kıymalı bir makarnanın yanında salata ve belki azıcık portakal suyu ne kadar güzel, sade ve besleyici bir öğün değil mi?

Küçük bir şehirde üretici olmak belki körpe kabaklara daha rahat ulaşabilmeni sağlıyordur ama çocuk büyütmek için küçük bir yerde olmak avantaj mı yoksa dezavantaj mı sence?
Çocuğuna bağlı esasında. Eğer ekstrem bir eğitim seçerse sanat gibi spor gibi büyük şehirde olmak lazım. Onun dışında küçük şehir esasında rahat. Biz hem İstanbul’da hem Kırklareli’nde yaşıyor gibiyiz ama çok gidip geliyoruz; Peri yolda büyüyor:)

Birlikte çalıştığınız kadınların da çoğu anne sanırım ve güzel bir ekipsiniz. İşler çok yoğunken çocuğu için izin isteyen bir çalışanına izin verirken ya da belki o an veremezken neler hissediyorsun?
Biz toplam 8 kadınız ve bugün esprisini yaptım, 7 karılı Hürmüz’üm ben diye:))) Bizim ekipte herkesin işi önemli, herkesin işi acildir, başımın etini çok yerler yani. Hani çok klişe olacak belki ama daha iyi iş çıkarmak için ortaya birbirlerine tatlı tatlı takılmayı da ihmal etmezler. İşlerimiz her zaman yoğun, hamdolsun büyüyoruz ama şimdiye kadar hiçbir çalışma arkadaşıma “Hayır işimiz var kalıyorsun” demedim. Çünkü onlar mutlaka ortak çıkarımızı korurlar, işlerini hakkıyla yaparlar ve izin alacaklarsa işlerini bitirdikten sonra alırlar. Hatta bir ablamız bugün biraz rahatsız işe gelmişti. Zorla ben doktora gönderdim. Doktor şaşırmış. Bir arkadaşımız şimdi doğum izninde, o geri gelince ofise minik bir beşik atarız bebişini de alır gelir, beraber çalışırız hayalleri kuruyorum şimdiden.  Biz bir bebek daha yapsak kesin üretimde büyütürüm dizimin dibinde:)))

“Makarna Lütfen” tanındı, sevildi ve daha da gelişiyor. Hayalindeki tepe noktası neresi ya da var mı öyle bir “son”? Yoksa hep üretimin içinde olmak yeterince tatmin edici mi?
Herkes atadan dededen kalma çiftlikten satışa filan başlıyor ya ben işte oraya ulaşabilir miyim görücez. Şu anda kiracıyım üretimhanede. Önümüzdeki 3.5 senede kredim var ödenecek. Belki ondan sonra bir başka krediye girer bir üretimhane yaparız. Her bölümünde ayrı bir şey üretirim. Kocaman bir laboratuarım olur, her şeyin analizini kendim yaparım, kontrol ederim. Organik üretimi kendi organik tarımım ile desteklerim aaahhh hayaller:)))))

Eğer sakıncası yoksa, hangi makarna çeşidinin en çok satın alındığını öğrenebilir miyim?
Karışıklar çok beğeniliyor. Sanırım Cem Yılmaz’ın deyimiyle “everythinglittlelittle in tothemiddle”cıyız gerçekten:))

Sebzeli makarnaları pişirmek için özel bir yöntem var mı? Az suda ve suyunu süzmeden pişirmek yeterli mi?
Az su, kısık ateş ve ilgi. Çok hassas bizim makarnalar, çünkü çok sebze içeriyorlar. Başında beklemek gerekiyor.

Bence alanında çok başarılısın ve örnek alınacak bir hikayen, cesaretin var.“Girişimci anneler”e neler tavsiye edersin diye de sormazsam olmaz o yüzden :)
Estağfurullah çok teşekkür ederim. Ben küçük bir şehirde işsiz kalmasaydım belki bu kadar cesur olamazdım. Başka çarem yoktu gibi geliyor bazen. Ama çok ölçtüm biçtim, çok çok düşündüm her hareket hakkında, çok içime döndüm, çok bilenlere danıştım. İyi ölçüp biçmek gerekiyor kesinlikle.

Yemek yapmayı seven, bilen, bu işten anlayan biri değilim. Ama kızıma sağlıklı bir şeyler yedirebilmenin mutluluğunu sayende yaşıyorum. Güzel ürünlerin, sıcaklığın, samimiyetin, vakit ayırıp bloguma katıldığın için çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim. Kızınızı ve sizi bir güzel öpüyoruz kızımla :)))

Küçükken sorarlardı: "En sevdiğin yemek hangisi?" diye, benim cevabım hiç değişmezdi: "Makarna, makarna, makarna" derdim hep. Sonra üniversiteye geldiğimde su ısıtıcısında makarna pişirebilmeyi öğrendim :) Derken hayatımın vazgeçilmezi bir sos katıldı makarnama: domates. Kısaca "DM" yani "domatesli makarna" Hani bazılarının canı döner, iskender, hamburger çeker; benim canım da hep makarna çeker. 
Makarnayı bu kadar çok sevince "Makarna Lütfen" ile karşılaşmamamız mümkün değildi zaten. Elif'in ek gıdaya başlama sürecinde de kafamda bir dolu soru vardı işin aslı. Çünkü yemek yapmayı sahiden bilen/seven biri değilim. İşte o ara "ruşeym", "sebzeli makarna", "bebek tarhanası" gibi şeylerle tanıştım. Elif de-nedendir bilinmez :P- makarnayı çok seviyor. 
Hal böyle olunca instagram hesabındaki paylaşımlardan sıcaklığını hissettiğim Tuğba Hanımın kapısını çaldım. İtiraf ediyorum ürkerek :) Bu kadar yoğun çalışırken bana vakit ayıramayacağını düşünmüştüm ama sağolsun sorularımı en kısa sürede yanıtladı.
Bu röportajı "sade" olarak da yayınlayabilirdim ama içime sinmedi. Hediye etmek için "everythinglittlelittle in tothemiddle" makarna almıştım ama o da bu etkinlikle uyuşmazdı.
Derken aklıma şahane bir fikir geldi: Makarnayı sevdiren bir kitap!Neden olmasın?
Bu yazıda bahsetmiştim Günışığı Kitaplığının Abur Cubur serisi gerçekten çok güzel.
Sanırım "Çubuk Makarna Düğümü" de "Makarna Lütfen" röportajında hediye etmek için oldukça uygun bir kitap, ne dersiniz?
1 Mayıs 2015 tarihine kadar en sevdiğiniz makarna çeşidini/sosunu yorum olarak yazarak çekilişe katılabilirsiniz.
Herkese bol şans!

Devamını oku »