Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Elifin kreş günlüğü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elifin kreş günlüğü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Nisan 2016 Cumartesi

Elif 2 Yaşında :)

Bu yazıyı kısmet olursa Elif'in doğum gününde yani 9 Nisan'da yayınlayacağım ama şimdiden notlarımı almaya başlayayım ve bunu da belirteyim istedim. (Doğum hikayemiz de şöyleydi)
24 Mart:
Geçen yazımı okudum şimdi, 4 koca ay mı geçmiş dedim, vay be!
Elif'in kreş günlüğünde ve gelişiminde bir hayli değişiklik oldu tabii ki.
Yine belirli başlıklar altında yazayım, biraz daha derli toplu olsun:
Yeme-İçme:
Bu konuda ne desem kararsızım. Evde yemediği birçok şeyi kreşte severek yediğini duyduğum için sanırım rahatım. Evde zaten kreşteki kadar düzenli bir yemek menümüz yok. Temel prensip şu: "Aç kalmasın yeter" Bir de şu var: "Yemek bulamıyorlarsa kahvaltı yesinler" :) Tamam her zaman bunu uygulamıyorum ama her gün de çorbası, salatası olan bir yemek sofrası kurmuyorum. Ana yemek ve yanında bir şey daha varsa oldukça yeterli bence.
En sevdiği yiyecekler: yoğurt (bebekliğinden beri değişmedi), pilav, mercimek/nohut/kurufasülye gibi kurular, çikolata (sınırları her zaman zorlasa da ne kadar ve ne yiyeceğine biz karar veriyoruz.), BAL (çok acayip seviyor), ekmek, pilav, makarna, et, domates, kaşar peyniri, AYRAN (onsuz napar bilmem :P), mantı, içli köfte (bir Adanalı gibi eliyle yer :), çorba (ekmeğini batırıp yer, öğretmeni göstermiş)
Bazen çok sevip bazen yüzüne bakmadıkları: yumurta :), salatalık, ıspanak (günündeyse yer yoksa yemez)
Hiç sevmedikleri (hala) : zeytin, biber, beyaz peynir, sebzelerin bir çoğu hele ki kabak


Uyku:
Kızımın hakkını yemeyelim şimdi. Allah'a çok şükür 2 ileri 1 geri olsak da gelişme var. Karabalık der ki: "+1 her zaman 0'dan büyüktür." Buna odaklanmaya çalışıyoruz. Çocuk doktorunun önerisiyle her zaman bir adet mide koruyucu veriyoruz. 3 ay bitmek üzere. Bariz bir şekilde iyileşme var diyemem ama +1'e de odaklanmak lazım. Sabretmek, şükretmek lazım.
Uykuya geçişlerde daha az ağlamaya başladı, şu cümleyi benim 2 kulak + karabalığın 2 kulağı = 4 kulak duyduk: "uyku var" Vay anasını dedik, şaka yapıyor sandık hatta. Bunu söyleyince gidip kendisi uyumadı ama olsun inkar da etmedi :)
Hala ayağımızda veya kucağımızda sallayarak uyuyor, gece uyanınca da -hele bazen çok ağlıyorsa- kucağımızda kalıyor. Bu dönem beni biraz rahatlatan şey, Elif'in baba düşkünlüğünün tavan yapmış olması oldu. (bundan yine bahsedeyim) Uyku tulumlarını giymeye/giydirmeye alıştı. Nanalar (uyku oyuncağı) hala bizimle. Ben de çok seviyorum onları zaten :)
Gündüz uykuları kreşte maşallah gayet düzenli iken hafta sonu evde hala 30 veya 45 olmadı 60. dakikada uyanıyor ve her seferinde geri uyutuyoruz.
Arabada veya şu hiç binmediği bebek arabasında zaten uyumadığı için hafta sonumuz hala Elif'in uyku saatlerine göre ayarlı. (Arabada uyumayan bebek nasıl olur biz de görmüş olduk)
31 Mart Güncelleme: Doğum gününden önceki 1 hafta 10 günlük süreç bize sahiden büyüme dönemi gibi geliyor, Elif gece ısrarla uyanıyor ve çokça ağlıyor, ayın 9'u geçince sonraki hafta biraz daha az ağlıyor. Sanırım böyle böyle büyüyecek. Uzun zamandır ertelediğimiz bir kararı uygulamaya alacağız sanırım sonunda: yeniden park yatağı kurma ve ayağımızda vs sallamadan yatağına alıştırmaya çalıştırma. (şimdi yazınca hayal gibi geldi ama önce biz inanır ve kararlı olursak sanki olur bu iş)

Kreş:
Bu dönemde milyon kere öğretmenine şükran borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Kreş konusunda eskisi kadar "harika" diyemesem de öğretmen, psikolog, hemşire, yardımcı öğretmen, İngilizce öğretmeni ve kapıdaki abinin sıcakkanlı ve samimi davranışları olmasa hayatımız zorlaşırdı. Çocuğunu güvenerek bir yere bırakabilme lüksü diye bir şey de varmış. Öğretmenini çok seviyor ama yeni yeni keşfettiğimiz bir şey daha oldu: yardımcı öğretmen Elif'i çok aşırı seviyor. Sanırım aralarında kan bağı olsa, yeğeni olsa bu kadar severdi. Ona da çok şükür diyeyim.
Kreşteki psikologun yumuşak hali ve hep çözüm bulmaya yönelik sakin tavırları bizi olumlu etkiliyor. Ayaküstü konuşmalarda bile bize söylediği öneriler gerçekten işe yarıyor. Bunun en önemli sebebi çocuklarla devamlı iç içe olması.Odasına kapanıp "neydi sorun" demiyor. Yaptığı toplantılarda çocuklar hakkında konuşurken velilerden şunları hep duyuyoruz: "Benim çocuğumu benden daha iyi tanıyorsunuz" Mahçubiyetle gülümsüyor ve işini severek yaptığını söylüyor. Hemşire ile bazen aynı dili konuşamasak da çocuklar için ne kadar kaygılandığını ve onlar iyi olsun diye elinden gelenin fazlasını yaptığını görebiliyoruz. (bazen bence fazla kaygılanıyor ama olsun :) Elif'in öğretmenini ben zaten aileden biri gibi görüyorum. Her ne kadar kreş dışında görüşmemiz hiç olmamış olsa da Elif'in ananesi konumunda :)
Arkadaşlarını ısırmaya çok şükür devam etmiyor derken yeni numaralarını öğrendik kızımızın. Arkadaşlarına kafa atıyor :/ Evde de sinirlendiğinde yaptığı bir davranış zaten ama kendinden küçük bebelere bunu kıskançlıktan yapması üzücü bir durum.
Elif kreşte maşallah yaralama faaliyetlerinin dışında oldukça sosyal, uyumlu ve dışa dönük bir çocuk olarak tanımlanıyor.

Dil Gelişimi:
Bunun fazlasıyla çocuğa göre değişen bir gelişim özelliği olduğunu çocuklarla karşılaştıkça gözlemledik. Kıyas yapmak bence de yanlış çünkü ortada bir yarış yok. Erken konuşanların madalyayı kaptığı bir ortam da yok. Sadece bazıları kendini daha rahat ifade ederken bazıları biraz yavaş belki sadece kendince doğru zamanda konuşuyor.
Elif'i de dil gelişiminde tam ortalarda görüyoruz. Ne bülbül gibi şakıyor ne de sadece susuyor.
Yeni yeni açılıyor diyebiliriz.
En sevdiği ifade de: "Omaj" yani "Olmaz!"
Papağan gibi bizim söylediğimiz her şeyi tekrar etmeye çalışması eğlenceli oluyor aslında.
Arabadaki "Baba dikkat et" de buradan geliyor.
"Kutu kutu pense, elmamı yerse" şarkısını güzel söylüyor.
Bana anne/annem/ esla/esoooş diye sesleniyor.
Kelimeleri tek tek güzel söylüyor. Cümleler de şöyle: "Anne bak gri araba" veya "Benim dedim sana!", "O benim", "Hayır dedim!" "Sen git, baba gel", "Burun aktı", "Bunu aç/kapa", "Anne ağladı" (garibim yavrum, annen ağlak bir bünyeye sahip, napacan)
29 mart Güncelleme: Elif son günlerde artan bir hızla konuşmaya başladı. "Montu as" ile montunu veriyor, "Annee benii bulamaaaz" diye saklanmaç oynuyor, geçen gün de "hadi kahve yap" diye misafirliğe gittiğimiz arkadaşımıza çıkıştı :)
7 Nisan Güncelleme: Bizim kız konuşmaya başladı! İki haftada bir haller oldu bıdığa, kreşte kıskandığı minik yavruya "Senin annen gelmedi, benim annem geldi" dediğine göre dil çözülmüş demek sanki :)
9 Nisan: "İyi ki doğdu Eliif" şarkısını söylüyor :)

Aktiviteler:
Kreşte tam olarak neler yaptıklarını bilmiyoruz. Öğretmeniyle konuşuyoruz, günlük/haftalık bir not kağıdı alıyoruz ama ben TAM olarak tüm gün neler yaptıklarını bilmiyorum. Bu durum beni biraz rahatsız etse de "büyüdü, kreşe gidiyor, her an yanında olamam ve her şeyini bilemem" düşüncesine de alışmaya başladım. 14 ay boyunca her an dipdibeydik ama şu an değiliz. Kreşi görmeye giden iki arkadaşımızdan Elif'in maşallah gayet iyi olduğu, mutlu olduğunu duyduk. Zaten bir çocuk içeriden gayet keyifli çıkıyorsa ve bizi gördüğünde "beni burda niye bıraktınız" hüznüne sahip değilse bence iyi gidiyordur.(belki biraz daha öğretmeninden TAM olarak neler yaptıklarını öğrenebilirim. Müdaheleci olmak adına değil ama gerçekten neler yapıyor merak ediyorum.) (güncelleme: sordum, öğrendim, rahatladım)
Renkleri güzel öğrendi(miş). Bunun bir kısmı kreşe aitse kalan kısmı kesinlikle benim arabadayken Elif'i oyalama çabalarıma ait. "Bak kırmızı araba" deyip arkasından uydurma şarkı olan "Kırmızı araba, yeşil araba, seni çok seviyoruz ... Öğretmen" e geçiyorum. Beni arabada görenler, 1. sabrıma hayran oluyor, 2. bir çocuğu kısıtlı imkanlarla oyalabilecek kadar ana okulu öğretmeni yeterliliğimde olduğumu düşünüyor. teşekkür ederim ama beni Elif bu hale getirdi (olumlu anlamda) Yoksa ben sakince dışarıyı izleyen, arabaların plakalarını okuyan ve trafikte stres olan biriydim. Elifle sabah ve akşam yaptığımız 25'er dakikalık yolculukların sonunda (hele ki bebekliğinde arabada tutan kolik sancılarını da sayarsak) şunu anladım: Bir çocuğun dikkat süresi oldukça kısa ancak onu oyalabilecek bir milyon şey yaratılabilir ve kafamdan uydurduğum her şarkının izleyici onayından geçmesi gerekmiyor, Elif sevsin yeter. Bu yüzden de her durum için bir şarkı yazabiliyorum. "Benzinci amcaa, benzinci amcaa, benzinin var mı, gazın da var mı?" şeklinde giden arabesk şarkılarla çok eğleniyoruz. İçimde bir animatör ruhun yattığını ben de bilmiyordum. Sağol kızım :)
29 Mart Güncelleme: Renkler demişken, Elif'in en sevdiği renk mavi yazmayı unutmuşum. İlk öğrendiği renkler de mavi, mor, gri,pembe, kahverengi, turuncu idi. Sarı, yeşil ve kırmızı sonradan geldi. Siyah ve beyazda hala kararsız.

Genel Durum:
28 Mart:
Elif'in kreşteki hallerini bize anlattıklarında çoğunlukla şaşırıyoruz. Evde de kendini yere atıp ağlar, inatlaşır (2 yaş için çok normal değil mi zaten) ancak kreşteki kadar uyumlu değil. Muhtemelen arkadaş ortamının ve güven duygusunun da etkisi var bunda.
Geçen gün olsaydı daha farklı yazardım ama Elif geçtiğimiz hafta sonu bizi şaşırttı. Normalde gelen misafirlere karşı ya da misafirliğe gittiğimizde en az 20 dakika babasının kucağından inmezdi sonra da ortam çok kalabalık değilse ortama alışırdı ancak geçen hafta sonu Elif çok daha erken bir şekilde ortama uyum sağladı, "hadi kahve yap" diye ev sahibine attığı çalımı ise hala aklımda :)
Kalabalığı gerçekten sevmiyor. Bu açıdan bize çekmiş. Ben de hiç sevmem ve çok gerilirim.
Kedi, köpek, kuş genel anlamda çok seviyor ancak her köpek veya her kedi de onu cezbetmiyor. (kahveden çok korkuyor mesela)
En sevdiği hayvanlar: kedi, zürafa, kuş, fil
İnşallah niyetimiz Elif'i 3 yaşını doldurunca jimnastiğe vermek. Babasıyla pek güzel salsa hareketleri yapıyor, müzik başlayınca yerinde duramıyor.

31 Mart:
Elif'in en sevdiği iki arkadaşı: Ahmet Yasir ve Mehmet Efe. Kreşte ise sanırım Kerem Ateş. Bu ara bize "Ateş şurup" ve "Ateş araba", "Araba benimm, Elif ona hıııı"(kızmış) gibi hikayeler anlatıyor. Öğretmenine sordum, hayal dünyasında yazıyor sanki dedi :) Yakında kreş dedikodularını da Eliften duyarız sanırım.
Aile bireylerini çoğunlukla sadece fotoğraflarından tanıyor, albüm bakmaya bayılıyor.
Açık ara en sevdiği kişi anane ve Ayça. Bir de kendini Ayçayla kıyasladığı durumlar var, onlar da komik. İnşallah haftaya belki annem ve teyzem gelecek, şimdiden heyecanlıyım, onlarla kahve içebileceğim ve çalışma odama çekilip sakince mektuplarımı yazabileceğim anları hayal ediyorum :)

4 Nisan:
Yehuu, annem ve teyzem geldi dün akşam. Elif durup durup onlara sarılıyor, ah keşke aynı şehirde olabilseymişiz dediğimiz an'lar...
Hafta sonu karabalık poşedin düğümünü açamayınca, Elif "baba makas al" dedi, biz şok. Sanırım iyice dillendi bu bıdık :)

7 Nisan: Elif'in Ateş'e kızma halleri devam ediyor: "Ateş, olmaz dedim, araba benim, nana benim"
Bir diğer önemli gelişme de Elif'in son 2 haftadır odada biz olmadan takılmaya başlaması.İlk gün şok olduk. Evde sanki Elif uyuyormuşçasına bir sessizlik, şunu dediğimi hatırlıyorum: "tüm duvarları boyayabilir ve tüm kitaplarını da yırtabilir, şu an bu sessizliğin tadını çıkartacağım." (fonda kaynayan çubuk makarnanın sesi vardı yine de)O günden beri sıklıkla yaşamaya başladık bunu. Tehlike içermeyen yaramazlıklar yapması açıkçası rahatsız etmiyor, o yüzden hemen kitabımı açıyorum. Hatta geçen gün ev nasıl pis göründüyse gözüme (pamukçuklar uçarak evden kaçmaya teşebbüs ediyordu aslında, bıraksam ev kendi kendine bile temizlenirdi :P ) Elifle tüm evi temizleme cesareti gösterdim. Salonda o da yardım etti zaten ama sonrasında çaktırmadan tüydü yanımdan. Odasında resim yaptı arada yanıma gelip bir şeyler mırıldandı arada da kucak istedi. Azimle o temizliği bitirdim, süpürgenin uçan pamukçukları hüp diye içine çekişini izledim.
Bir süredir vardı ama biz çok farkında değildik sanırım, annem gelince iyice anlaşıldı ki Elif bizimle evcilik oynuyormuş :) Annemin ona aldığı fırın,ocak,musluk vs içeren mutfak seti ile off ne yemekler yapıyor. Bir de yemek sonu mutlaka Türk Kahvesi ile bitiyor, ona çok gülüyoruz :)

8 Nisan: Bugün çok duygusalım, dokunsan ağlayacağım. Elif'in fotoğraflarına bolca bakınca "vay be" dedim, maşallah neler yaşamışız :) Onlardan da yukarıdaki fotoğrafları oluşturdum. Üsttekiler biraz daha eskice, en son fotoda son halleri var. Mum üflediği fotoğraf ise geçen günden. Mum üflemeyi her çocuk gibi Elif de çok seviyor, annem ve teyzem de ona pasta almışlar, bu pastadan kaç kez mum üfledi bir düşünün!
Büyüdüğünde blog duruyor olur mu bilmiyorum ama ben en sona şu satırlarımı yazayım:
"Sarı papatyam, sen olmasan biz iki balık sığ sularda kendi halimizde tıngır mıngır sallanır, biraz kitap biraz film biraz konser takılırdık; sen gelince kendimizi bir anda okyanusta bulduk :) Önce ne olduğumuzu biraz şaşırdık ama zamanla okyanusun tadına vardık. 'balıklar gözleri açık uyurmuş' derler, biz de ona adapte olduk. İyi ki geldin hayatımıza, tatlı zottiriğimiz bizim"

9 Nisan: İçim Kıpır Kıpır, İYİ Kİ DOĞDUN ELİİİİF :)

Devamını oku »

10 Aralık 2015 Perşembe

Elif'in Kreş Günlüğü 6: Büyüyor/ 20 Aylık :)

Elif maşallah 20 aylık oldu, 4 ay sonra 2 yaşını dolduracak inşallah.
Geçen seneki çok kalabalık (!) doğum gününden sonra bu sene neler yaparız bilmiyorum :)
Onu da şimdiden düşünmeyeyim değil mi?
Elif'in kreş günlüğü ve 20. ay yazısını birleştirdim aslında, aklımdakilerin ortak noktası "Elif" nasılsa.
Elif'in kreşinden çok şükür ki hala memnunuz. "Kreş memnuniyeti" ne demektir ki? "Eğitim" demek saçma ama orada neler yaptığını tam olarak bilmiyorum. Yapılan aktivitelerden örnekler gösteriliyor bize ama şimdilik eve götüremiyoruz, ara dönemde dosyasında bir bütün olarak vereceklermiş, onu merak ediyorum.
Aradan geçen 5 ayda kayıt için gerekli hiçbir evrağı vermemiş olmamız ve zaten bunun farkında bile olmayışımız ise tam bizlik. "Aaa vermedik mi? ""Hıı, ne lazımdı ki?" :)
Kreşte benim en sevdiğim şey, samimiyet. Hislerimde çok yanılmam genellikle, o yüzden insanların ve ortamın bana ne hissettirdiğine odaklanıyorum. Öğretmenini çok seviyoruz evcek. Bunu söyleyince karabalık gülüyor ama keşke benim de öğretmenim olsa (geçmiş zaman eki yok yani bu cümlede, şimdiki zaman eki var :) Yardımcı öğretmenlerini de Elif çok seviyor çünkü eline hemen her gün aydede/yıldız/kalp çiziyor ve saçlarını değişik şekillerde topluyor. Elif daha çoook küçükken de tarzımızın aynı olmadığını anlamıştım zaten, bence Elif süsü seven bir kız olacak. Kafasına geçirdiği bantlardan, sabahları kıyafetine göre ayakkabı seçmesinden belli. (sadece 2 ayakkabısı olmasına rağmen :)

Aydede demişken, sebebini tam bilmiyorum ama Elif tam bir "aydede" hayranı. O kadar güzel "ay-dede" diyor ve gökyüzünde onu arıyor ki. Bu aralar gökyüzü hep bulutlu, aydedenin evine uyumaya gittiğini öğrenmek Elifte hayal kırıklığı yaratıyor.
Öğretmenler Günü, bizim için oldukça özel geçti, öğretmeni yıllaaaar sonra da Elifi unutmasın diye ikisinin fotoğrafının çıktısını alıp yanına da Uçan Sınıf'ı ekledik. O akşam Elifi aldığımızda verdiği duygusal tepkiden hediyemizi sevmiş olduğunu anlamak, bizi de çok mutlu etti.
Bir ara bu huyundan vazgeçer gibi olmuştu ama Elif arkadaşlarını hala ısırmaya devam ediyor. Sınıflarında Eliften başka ısıran bir çocuk da yok, evde de biz Elifi ısırmıyoruz :) (Yasemen, senden öğrendi bu çocuk ısırmayı :P Kendinden büyük ya da küçük fark etmeksizin çocukları itekliyormuş da! Tüm bu hareketler kendini savunma içinse, sınıfındaki çocuklar Eliften korunmak için ne yapıyor meraktayım (sormadım) Bir de minik Azra var, onu ısırmasına hele hiç dayanamıyorum, o kadar güler yüzlü ve tatlı ki...
Her sabah çok istekli bir şekilde kapıdan içeri girmeyebiliyor ama bizim ne kadar kararlı olduğumuzu görünce strateji değiştiriyor.
Saat 17.30da arkadaşlarının ailesi gelip sınıftaki çocuklar azalmaya başlayınca canının sıkıldığını söylüyor öğretmeni ama bizi kapıda görünce koşarak sarıldığını görmedim. Kreşten biz çıkarmasak,orada takılmaya devam edecek gibi bir hali var. İlla birine gidecekse,o kişi ben olmuyorum tabii :) "Annem mi? Babam varken hem de"(Elif'in iç sesi)  :)
Kreşteki yemek listesini çok beğeniyorum hatta gün sonunda kalan yemeklerden bize sarıp verseler (ücreti karşılığı) kesinlikle alırız. Bunu sorsam tuhaf olabilir diye sormuyorum ama belki bir gün sorarım.
Şimdilik kreşten haberler bu kadar.
Diyecektim ki aklıma geçen haftalarda yapılan seminer geldi.
Kreşteki çocuk psikologu abla (muhtemelen benden küçük) "sınır ve kural koyma" isimli bir seminer verdi bize. Aldığım notlar, genel olarak hemen her yerde okuyabileceğimiz şeyler aslında. Aklımda kalan en önemli cümle ise : "Kurallar ve sınırlar, bebeklerin kendilerini güvende hissettirir." Bir de sonunda psikolog şu cümleyi kurdu ki, onu daha da çok sevdim: "Size ideal olanı anlattım evet ama bunları her an yapmak oldukça zor. Sadece aklınızın bir köşesinde olsun ve anlattıklarımın 1/5'ini dahi yapsanız bence gayet yeterli." :)
Geleyim Elif ne kadar büyüdü, neler oluyor hallerine:
Konuşmalar:
Anne (18 Aylıkken başladı :),baba(ikinci kelime), dede(ilk kelimesi), anane (bir de bunun şarkılı anaane versiyonu var), hala, te (teyze), ayciş / ay-ç(d)a (ayça), ali, ede (eda), apla (abla), a-bi (abi),
ayrı(a)n (ayran), mama, bu (su), patitis (patates), bilav (pilav), ayı, bil(fil), pişi pişi (kedi), hav hav (köpek), ku (kuş), akka (ayakkabı), mini mini (mahna mahna şarkısı), pe-çe-te (en düzgün söylediği kelime :), a-baba (araba), Nü (Nur), oto (otobüs), ka (kamyon), süt (süt), ay-dede (Elif aydedeye aşık bence, her yerde onu arıyor), nana (uyku oyuncaklarının adı), dit (git), gırger (çubuk kraker), alma (elma), tek (kek), bu (bu, ne? anlamında), bi da (bir daha), önlük (yemek yerken taktırmaz ama kek vs yiyecekse kendi takıyor :), geldi, a-cıdı (acıdı, bir yerini acıttıysa gelip öptürüyor babasına -nadiren de bana :P )
Cümleler daha çok: "Süt bitti, anane gitti, a-baba geldi" şeklinde. "bitti" ve "gitti" sanırım hem favorisi hem de rahat söyleyebildiği bir şey. bir de babası yanımıza geldiğinde bana dönüp "anne dit(git)" diyor :)
Papağan gibi oldu ve hemen her şeyi taklit ettiği bir dönem, videoya çekip kaydetmeye çalışıyoruz anı olsun diye.
Yeme / İçme:
Elif konusunda kendimi takdir ettiğim tek konu bu sanırım :) Yemesine içmesine pek karışmamak, yediğini içtiğini saymamak, nasıl yediğine karışmamak. Bunu içsel olarak yapabildiğim için hiç zorluk çekmedim maşallah. Elif'in yanaklarını görenler "e yiyor tabii rahatsın" diyor ama hiç alakası yok. Kreşte biraz daha düzenli yiyor olsa da evde çoğunlukla sebze yemiyor (yedikleri, o da canı isterse: ıspanak, taze fasülye) "Bilav bilav" diye çırpınıyor çorbadan hemen sonra. "Bilav" yoksa evde yoğurt ekmeğe talim çocuk :) Çorbasını 16 aydan beri zaten kendisi içiyor ki öncesinde içememesinin sebebi çok basit: ben çorba yapmıyordum ki. (Yazınca kötü oldum, neden yapmıyordum acaba, yapsaymışım dedim şu an :/ ) Çorbanın dibini kaseyi eline alıp sıyırması, ekmeğini çorbaya banması, kaşığıyla çenesinden akanları toplaması hep kreşin etkisi, biz sadece bakıyoruz "aa ne güzelmiş/komikmiş" diye.
Sevdiği yiyecekler: yoğurt, kraker, ekmek, yumurta(genelde beyazı), balık (genelde yer), patitis elbette ki
Hiç sevmedikleri: Sebzelerin birçoğu, peynir(kaşarı bazen yiyor), zeytin, biber (babası kılıklı)
Uyku Düzeni:
Nasıl? Kim? Uyku mu? "I-ıh" Elife soruyorum, "Uykun geldi mi? Uyuyalım mı?"
O ara beni ısırmadıysa cevap belli, kaşlar çatılmış "ı-ıhhh" bir de "dit(git)" diye beni kovalıyor.
Kreşte maşallah yatağına konduğunda uyuyor-muş. (yok, hiç gıcık olmadım :P )
Evde hala ayakta sallıyoruz. Yaklaşık 3 aydır yer yatağında yatıyor. Bu niye daha önce aklıma gelmemiş ki dedim :) Bazı geceler "kabul günümüz" oluyor ve o gecelerde Elif hiç durmadan ağlıyor, ağlıyor ve ağlıyor :/ Maşallah diyeyim kesintisiz uyumaya yakın olduğu günler&geceler de oluyor ama :) Bu konuda dertlenmeyi bıraktım diyemem ama azalttım. Hala arada çok darlanabiliyorum, sorguluyorum "neden" diye. Sağlığına şükredip yoluma bakamıyorum çünkü çok uykusuz oluyorum ve işin aslı önümü falan göremiyorum. Karabalık sağolsun kızına bu kadar düşkün olmasa ve her gece Elife ben baksam ne yapardım bilmiyorum. Bünyesi bana göre daha dayanıklı uykusuzluğa, buna da bir bin şükür diyeyim (Esen sen geldin aklıma :)
Daha geç uyutuyoruz artık. En erken uyuduğu saat 22.30-23.00 arası. En geç de 24.00. Gece "zaten" uyandığını göz önüne alırsak bence kaçta uyuduğun da pek önemli değil esasen :)
Güvercin kitabından daha önce bahsetmiştim ama o günlerde kitabı yeni aldığım için Elifteki etkisini yazamamıştım. "Güvercin" bizim evin olmazsa olmazı, uykudan önce okunan son kitap. Temel mantık şu: "Güvercin BİLE uyuduysa, e hadi bari ben de uyuyabilirim" "Gu" yani güvercinin tüm replikleri ezberde, "nee" cümlesi ise Elifin favorisi. Dede'nin ona bir görev vermesi ve sonunda teşekkür etmesi Elifi çok mutlu ediyor.
Neler Yapıyoruz:
Bu başlık, benim en zayıf olduğum alan. Kreşte yapıyorlar nasılsa'nın tembel haliyim :) Yazın genelde parkta bahçedeydik iyiydi. Şimdi akşamları hava oldukça karanlık, soğuk oluyor ve midemiz de iyice boş oluyor, eve giriyoruz hemen.
Yemek sonrası Elif uyuyana kadar -yaklaşık 3-4 saat- "serbest" takılıyoruz. Elifin favorisi çoraplarını çıkarıp aralarında kalan pamukları çıkarmak, araba oynamak, kitaplarını hızlıca kitaplıktan indirmek(neyse sonra toplamayı kabul ediyor, dikey pek koyamıyor ama kitapları yatay olarak sıralıyor), yeni aldığımız masa ve sandalyesinde vakit geçirmek, babayla güreş, salondaki eşyaların üzerine çıkıp yere atlamak, annenin açıksa çanta ve cüzdanını muzip bir gülümsemeyle karıştırmak...
Aktivite demişken... Bu konuda çok kötüyüm, çok tembelim :( Bir yerde okumuştum, aynı renkteki eşyaları bir arada görmesiyle ilgili. Bir gün aklıma geldi ve hadi elif mavi bir şeyler seçelim dedim. İşin içinde oyun varsa elimi tutar. El yıkamaya gidiyorsak benden kaçar. Elif için bir şey ifade etti mi bilmiyorum ama mavi bir poşet de varmış meğerse, onun içine koyup çıkardık, hoşuna gitti.
Sosyal medyada gördüğüm anneler, tam bir aktivite uzmanı. (bu konuda biraz doluyum ama bu yazıda değinmeyeceğim) Elife baktığımda ise zaten tabağındaki yemeği babasının tabağına kaşığıyla koyuyor, çamaşırlarını sepetten makineye de dolduruyor, oradan oraya kendince aktarıyor, ellerini kendisi yıkadığı için suyla da arası iyi, kalemi ve boyamayı da seviyor. Daha ne olsun diyip kendimi savunacağım neredeyse ama yok, aldığım kitapları okumanın ve uygulamanın zamanı geldi. "Aktivite uzmanı anne"olamam ama en azından "bir şeyler" yapabilirim. İşin aslı zıt kavramlar, eşleştirmeler, renkler, sayılar öğrenmesi değil benim derdim, birlikte keyifli (kaliteli değil) vakit geçirelim, gülelim, eğlenelim yeter.
Elifin odasının ilk ve tek süsü geçen hafta yaptığımız baykuşlar :)
Bu yaş grubu çocuklar nasıl oluyor bilmiyorum, okumadım. Elif, biz ne yaparsak aynısını yapmaya çalışan (gözüme kalem sürerken görmüştü, kalemi gözüne soktu :/ ), istediği bir şey olmayınca anında carlayıp kendini yere atan, babasına sahiden çok düşkün, ikinci sıraya da ananesini koyan, ben nerelerdeyim acaba :), kime neyi yaptırabileceğini çok iyi bilen, yeme-içmesi kendine göre 'yeterli', yeni bir şeyler keşfetmeye oldukça meraklı, 'tehlikeli' kavramını yavaş yavaş öğrenen (elimde sıcak bir şey varsa ve ben bu 'sıcak' dememe rağmen istiyorsa onu eline veriyorum-kitaptan okuduğum bir şey değil, yaşayarak öğrenmesi daha kalıcı olur diye düşündüğümden), yürümeye başladığından beri bebek arabasına kesinlikle binmeyen, dişlerini fırçalamayı oyun gibi gören, saçlarına üst üste bant takan, kakasını bazen önceden bazen de yapınca "kaka bitti" diye söyleyen, çok şükür ki keyifli, oldukça da inatçı bir çocuk.
Öğretmeninin deyişiyle "2 yaş halleri"ni yaşamaya başlaşımız. Hıı, iyi :)
 Kitap demişken de bir hızla okuduğum tüm "çocuk büyütme" kitapları şimdi rafta :) Herkese göre bir şey düşünmekten yorulduğum bir anda bırakmıştım, zamanının geldiğini hissettiğimde belki yine okurum, şimdilik bize göre takılıyoruz.
                                                                                     ***
Bu yazıyı hazırlamıştım ama ben yayınlayana kadar tabii vakit geçti, Elif de dün gece ilk defa olarak kustu :( Allah başka rahatsızlık vermesin ama aklım hep onda kaldı, kreşte de mutsuzmuş ve öğretmenine sarılıyormuş (bence onu ananesi gibi görüyor).
İnşallah gece anne baba moral desteği ve yemekleri ile birlikte iyice toparlar.
Çok özledim kuzumu, sarı papatyamı...
Devamını oku »

19 Ekim 2015 Pazartesi

Elif'in Kreş Günlüğü- 5

Bir önceki yazımı okudum şimdi, yine gülümsedim. İleride inşallah fikrim değişmezse çok şükür kreş hayatımız iyi gidiyor. Kreşi biz de seviyoruz. Hatta daha bu sabah "keşke ben de en azından bir yıl kreşe/anaokuluna gitseymişim" dedim. Beni de alsalar içeri, gireceğim sanırım :) Anaokuluna gittiğim ilk gün şişmanca bir kız beni köşeye sıkıştırmıştı, ondan korktum ve "oraya bir daha gitmem" dedim. Ve gitmedim. Anneme bu konuda hala kızıyorum. Sanki her dediğimi yaparmış gibi :) Gel bir konuş benimle, sebepleri, çözümleri, zorlukların üzerine gidilmesi vs hakkında. Şimdi bile zorluk görünce kaçışımda belki o ilk günün etkisi var :) (Abarttım evet)
Bence en güzel okul, çocuğun kendini mutlu hissettiği ve senin de anne baba olarak çocuğunu güvenle bırakabildiğin okul.
Kreşte bu ara en çok şarkı öğreniyorlar. Elif'in hareketlerinden "değiştir"şeklinde şarkıları biz de öğrenip söylüyoruz. Favoriler "anneni seviyorsan alkışla", "bak postacı geliyor", "ali babanın çiftliği", "otobüs gider döne döne" , mini mini bir kuş"ve "baby finger" Her birinin anlatımı farklı Elif açısından. alkış yapıyor, el sallıyor, minik kuşu camdan getiriyor, "baba-pişi" diyor, baş parmağını oynatıyor vs.
Geçen hafta uzaktan gördüğümüz bir öğretmen gelip bizimle konuştu. "Hi, I'm İrem Teacher." ile başlayan diyaloglar öğretmen açısından İngilizce, bizim tarafımızdan da Türkçe devam etti çünkü biz ne olduğunu anlamadık. Ben bu okulda İngilizce öğretildiğini bilmiyordum çünkü sormamıştım, böyle bir şeye gerek yoktu. Meğerse haftalardır ana öğretmenlerin dışında bir adet İngilizce öğretmeni varmış ve gün boyu onlarla berabermiş. "Baby finger"ı da o öğretmiş sanırım. İsminin "İrem" olduğunu duymasam tarzı ve aksanıyla yabancı biri zannederdim. Biz ısrarla Türkçe konuşunca -ne olduğunu anlayamadığımızdan- "Çocukların yanında Türkçe konuşamam" dedi. Biz de "hııııı" dedik :)
İngilizce konusunda -ileride fikrim değişir mi bilmiyorum- ben biraz daha farklı düşünüyorum. Özellikle küçük yaş gruplarında okulun yani kreşin amacının "mutluluk" ve "oyun" olması sanki yeterli. Çocuğa devamlı bir şeyler öğretmeye çalışmak (şarkılar hariç) gereksiz geliyor bana. Ama bir taraftan kızı 2 yaşında olan bir baba görüyoruz. Parkta da devamlı karşılaştığımız için diyalogları çok net duyuyoruz. "Salıncak ne renk?" diyor. "Mavi" değil de "Blue" yanıtını istiyor mesela. Eleştirmek midir bunun adı bilmiyorum ama sanki çocuk orada sadece salıncağa binse, yeterli değil mi? (ya da belki de ben sadece o an gördüklerimden dolayı adamcağızı yargılıyorum :)
Uşak-köy
Geçen ay yazmayı unutmuşum, hemşire emekliye ayrıldı. O kadar üzüldük ki. Nasıl desem, ben bu kadar güler yüzlü ve işini aşkla yapan başka bir hemşireye daha önce hiç denk gelmemiştim. Çocuklara resmen annelik yapıyordu. Onun yerine gelen hemşireye alışmaya çalışıyoruz hala.
Bu ara en yeni gelişme Elif'in saltanatının bitmiş olması :) 14,5 aylıkken başlamıştı ve en küçük oydu kreşte. Şimdi ise iki minik daha geldi. 13 aylık olan kız 2 ay erken doğduğu için, 12 aylık olan çocuğun da annesi vefat ettiği için özel durumları var. Elif de onları kıskanıp kendini yere atıyormuş. "Bırakın atsın, öğrenir zamanla" dedik ama zaten kime diyorum... Öğretmeni maşallah o kadar iyi biri ki. Aralarındaki dengeyi çok güzel kuruyor ve eminim Elif konuşmaya başladığında arkadaşlarını eve de getirmek isteyecek. Öğretmeninde en çok sevdiğim şey de pozitif ve çözüm odaklı olması. Uyku konusunda yaşadıklarımızda "İnanın bu da geçiyor, bir de şunu deneyebilirsiniz eğer isterseniz" gibi öneriler getiriyor. Birçok konuda böyle olunca, ben de ona danışıyorum ve hepsinde de haklı çıkıyor. Kendisi benim de öğretmenim gibi :) Sağduyulu ve asla kesin kurallarla bizi boğmuyor. Bir şeyin çocuğa göre olması ve ailenin otoritesi hususlarında çok güzel denge sağlıyor. İki tane kızı var, üniversitede okuyan. Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum ama onun enerjisi bende yok, onu biliyorum. Onu görmek beni mutlu ediyor. Sanırım Elif'i de öyle :) (Çok şükür ve maşallah diyeyim)
Bir de unutmadan ve utanarak şunu yazayım: yemekler o kadar güzel görünüyor ki(isimlerinden) karabalıkla hep şunu konuşuyoruz; gitsek bizi de yedirirler mi :) Elif evde yaptığı birçok yemek yememe hareketini (eskiden yapmıyordu pek) kreşte nadiren yaptığından, gönlümüz rahat. "Tavuk suyuna çorba" yapacağım diye çok kasmıyorum kendimi işin açığı, evde ne varsa onu yiyor Elif de.
İnşallah günlerimiz hep böyle güzel geçer, Elif'i okula erken vermenin vicdan azabını hafifletmiş oluruz...

Devamını oku »

18 Eylül 2015 Cuma

Elif'in Kreş Günlüğü-4

Elif'in kreş günlüğünde nerede kalmıştık diye şöyle bir baktım da... Zaman ne kadar hızlı geçiyor, hala inanamıyorum. "Aa bunları mı yaşamışız" diye okudum desem, inanır mısınız?
Tamam belki bunda balık olmamın da etkisi vardır ama :)
Yaklaşık 10 gün sonra Elif'i kreşe vereli 3 ay olacak ve hala yeni duyanlar da olduğu için "17 aylık bebeği kreşe mi verdin, hiii" tepkileri alıyorum. Ben de yüzsüzüm ya "yok, 17 aylıkken vermedim, 14.5 aylıkken vermiştim. Yani daha da kötüyüm" deyip sırıtıyorum :) İşte tam da bu sırıtabilme kapasitemi de azar azar kullanıyorum ki tükenmesin,tükenirse depom boşalır.
Kreşe başladığından beri Elif sanki daha hızlı büyüyor ya da ben gün içerisinde onu göremediğim için böyle algılıyorum. Konuşma becerisi arttı. Mesela "anne" demeye başladı :) İş yerinde sanırım herkese bunu söyledim. "Anne diyor Elif" diye. Sebebi çok açık, neredeyse doğduğundan beri ısrarla "baba" diyen çocuğun 17 ay sonunda bir zahmet beni "mama" ve "meme" kıvamından çıkartıp "annelik" statüsüne eklemiş olması. Heyooo. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu da şöyle anlatayım. Anneme uzun yıllar çoğunlukla ismiyle hitap edip "gönülcüğüm" dedim. O da başlarda bir şey dememiş olsa da otoriter kişiliği daha fazla dayanamayıp onu gıdıkladı ve "bana siz anne demeyecekseniz kim diyecek" demeye başladı. Bunun ne kadar önemli olduğunu Elif "anne" demeye başladığında anladım. "Anne oldum yahu" dedim, birkaç gün önce :)
Elif için 1. yaş yazısı hazırlayamamıştım, o yüzden 18 aylık (1,5 yaş) yazısı var aklımda, orada söylediği kelimeleri toparlayacağım ki hatıra kalsın :)
Elif normalde yemediği şeyleri kreşten sonra yemeye de başladı. Misal domates. Şu ara evde mis gibi Ayaş domateslerini çatalına koyup yiyen, domateslerin suyunu "hüüüppp" diye çeken bir bıdık var.
Çatal demişken, Elif'e ısrarla "elinle yiyebilirsin" dememe rağmen (kötüyüm) Elif ısrarla her şeyi çatal kaşıkla yemeye çalışıyor. Hatta bıçakla ekmeğine susamlı karışımdan sürüyor (Uşak usulü bir şey)
Buraya yazmaya fırsatım olmadı ama kreşteki en büyük gelişme Elif'in tüm sınıf arkadaşlarına saat yapma arzusu oldu. Hatta bir anane "yiyip bitircek benim torunumu kızınız" diye bizi azarladı ki öncesinde ben kendim gidip özür dilemiştim. Ailevi sorunları varmış o yüzden anane hassasmış, öğrendik, çocuklar kreşten ayrıldı, Amerikaya gittiler bile. Halbuki Elif onları çok seviyordu. Belki fazla(!) seviyordu, bilmiyorum. Bu gelişmenin ertesi günü bir çocuk Elif'i itmiş, o da yere düşmüş ve alnının üstü morarmış. Elif'i almaya gittiğimizde kaşının üzerini görüp "hiiii, kahramanlık madalyası almışsın, yaşasııın" diye sevindiğimizi görünce öğretmeni "emin misiniz" dedi. Kendini çok kötü hissetmiş belli ki ama biz çok sevindik. Ben kendi adıma hayatı öğrenmeye başladığı için sevindim. (ısırılabilir, düşebilir, yaralanabilir) Babası da "çocuk oyun oynuyor, olacak tabii bunlar" diye sevindi. Zaten bir sonraki gün içeriden iki çocuk da kollarında pansuman ile çıktılar. Bilin bakalım kim ısırmış onları? Ailelerden yine özür diledik, çoğu neyse ki anlayışlı ve gülüyor. Ancak bazılarının tepkilerini ben anlayamıyorum.
Bu dönem de böyle galiba, biraz ısırmalı bir dönemden geçiyoruz.
Kreşe giderken ve kreş dönüşleri yani arabada geçirdiğimiz vakitler pek neşeli oluyor. Elif şarkı söylenmesini çok seviyor, ancak konuşamadığı için hangi şarkıyı istediğini anlamam vakit alabiliyor :)
İnşallah böyle devam eder, 3 aylık kreş sürecinde doğru bir öğretmen ve kreş seçiminde bulunduğumuzu düşünüyoruz. Ay grubu olarak Elif hala tek başına öğretmeniyle ama aktiviteler, yemek vs. hep ondan 6-8 ay büyük olan bebeklerle oluyor. Toplu çekilen fotoğraflarda Elif onların yanında ufacık kalıyor.
Bazı günler "iyi oldu bu kreş işi" diyorum, bazı günler "kızımı niye bırakıyorum ki" diyorum.
Hayat böyle geçiyor, Elif büyüyor, hepsi için çok şükür...


Devamını oku »

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Elif'in Kreş Günlüğü -3

Son yazıdan beri değişen şeyler oldu tabii ki.
"Ben kızımı geri istiyorum"dan sonraki gün kreşte kaldım ve uzaktan Elifi gözlemledim. Maşallah gayet de mutluydu. İçime su serpildi, keyfim yerine geldi.
Ertesi haftanın başında Elifin 2 yaşındaki iki çocuğu ısırdığını öğrendik. Bu da olabilir... Yarın Elif de ısırılabilir neticede.
Öğretmeni Elifin cesaretine hayran kaldığını kaydırak, salıncak, oyun alanı gibi şeylerde arkasına bakmadan her şeyi kendi yapmaya çalıştığını söyledi. O da güzel.
Kreşten beri normalde hiç yemediği muz ve domatesi yemeye, süt içmeye başladı. Şaşırdık. Öğretmeni "daha çok şaşıracaksınız" dedi :)
Ve geçen hafta hafif burun akıntısıyla başlayan ve yaklaşık 4 gün yoğun olarak ateşli geçen günlerden sonra anladım ki 16 aylık bir bebeği evde tek başına eylemek gittikçe zorlaşmış. Belki hasta olmasının da etkisiyle birkaç gün bir hayli zor geçti. Bu süreçte "ee çocuk büyütmek kolay değil" laflarını duyduk. Gülümsedim sadece ama inanın insan sadece "seni anlıyorum" cümlesini duymak istiyor o kadar. Geçici olduğunu ve durumumuza şükretmemiz gerektiğini biliyoruz zaten. Sadece o an, yani tam olarak "o an"larda, insan kendini yorgun, halsiz, uykusuz(belki çaresiz) hissettiğinde "seni anlıyorum", "çok yakında geçecek bu günler" cümlesi duymak kadar iç ferahlatıcı bir şey olamaz.
Elif son 1 aydır ciddi şekilde ağlama krizi, inatlaşma hareketleri gösteriyor. Kreşteki psikolog bunun gelişiminin bir parçası olduğunu söylüyor. Gerçekten bir sebep varsa önemseyin ama yoksa olayı sıradanlaştırın, dikkatini dağıtın diyor.
Kreş maşallah şimdilik iyi gidiyor. Doktoru, hemşiresi, psikologu ve öğretmeni bize güven veriyor, Elif de mutlulukla gidiyor kreşe.
İnşallah böyle devam eder.
Elifle daha az vakit geçirdiğim için üzüldüğüm zamanlarda aklıma "evde olsak, daha çok vakit geçirsek ama ben ona bu kadar sabırlı davranamasam" gibi zıt bir düşünce getiriyorum. Vicdan azabım oldukça hafifliyor.
Beni/bizi çok özlediğini görebiliyorum. Hatta dün iş yerinden biri "kreşe gitmesinin ve sizinle vakit geçirememesinin hüznünü ömür boyu yaşayacak" deyip kalbimin ortasına derin bir çizgi çekip yutkunmama sebep olsa da yaşadığımız olayın iyi taraflarına odaklanmaya ve bu durumdan keyif almaya çabalıyorum.
Kolay olmuyor ama deniyorum...

Bu şekil bir ağaç mı yoksa bir geyik mi :)



Devamını oku »

30 Temmuz 2015 Perşembe

Elif'in Kreş Günlüğü-2


Elif kreşte 7. haftasını bitiriyor yanlış hesaplamadıysam tabii ben :)
İlk yazıdan sonra neler değişti?
Ben kendi içimde bir takım aydınlanmalar yaşadım. Aslında ilk yazıda da bunu belirtmiştim. Yani hayalimdeki şey şuydu: ben işe dönmüyorum, evimizi yine de taşıyoruz daha merkezde bir yere, Elif haftada birkaç gün 2-3 saatlik oyun grubuna katılıyor, ben işe dönmüyorum. "İş" kısmını iki kere yazmış olmam da tesadüf değil bence. Sizce?
İlk 4-5 hafta boyunca itiraf etmem gerekirse çok rahatlamış hissettim. Çünkü fazla fazla bir aradaydık, molamız yoktu ve ikimiz için de değişik bir ortam iyi olacaktı. Oldu. Ama bu süre bitti. Şimdi ben kızımı geri istiyorum.
Elifin kreşte keyifli vakit geçirdiğini henüz konuşamasa da hareketlerinden anlayabiliyoruz. Araba park ederken bile kreşi görüp kollarını kaldırıyor "yaşasıın" şeklinde :)
Kreşe gidene kadar da bir şey yedirmiyoruz ki orada kahvaltısını daha güzel yapsın diye. Arabada şarkı, türkü, oyalama, dikkat dağıtma gibi şeylere zaten alışkınım.
Yalnız akşamları ben biraz kötü oluyorum. Bu ara özellikle Elifi almamız 6'yı geçe oluyor. Öğretmeni de geliş saatinizi biliyor, mümkünse 17.30da gelin dedi ama biz buna uyamıyoruz :/ Hatta geçen gün 18.20 gibi aldık, Elif iyiydi de ben ağladım iyi mi :/ Sabahları bırakırken etkilenmesin diye hemen bırakıp çıkıyoruz, durumu anlayamıyoruz işe yetişme telaşından. Öğleden sonra bende karıncalanma başlıyor zaten. Hep bir gidip görsem halim var, uzaktan tabii. Öğretmeni Elifin maşallah sınıfta en küçük olmasına rağmen gayet sosyal, uyumlu olduğunu söyledi. Ondan büyüklerle arasında 6-8 ay var. Akşamları bize koşuşundan bizi özlemiş olduğunu hissediyorum. Ama öğretmeniyle de çok gülerek ayrılıyorlar. El sallama, öpücük seansları oluyor :)
Sonrasında "vicdan" konuşmaya başlıyor: "Elif çok küçük değil mi?", "Acaba biraz daha evde dursa olmaz mıydı?" diye.
Elifin evde durabilmesinin benim gözümde tek yolu benim de evde durmam. Yani amacım çocuğu -ne olursa olsun- evde tutmak değil, benimle evde durmasıydı. Bakıcı, aile büyükleri -yine büyük konuşmuş olmayayım- seçenek değil bizim için. "İznim varken ben biraz daha baksaydım çocuğuma" cümlesini susturamıyorum. Mücadele etmezsem belki susar, bilmiyorum.
Tabii ki bunda her gün en az 3-5 kere duyduğum "hiii, küçücük çocuk kreşte mi?", "e nasıl bırakıyorsun, ağlamıyor mu?" cümlelerinin de etkisi oluyor. Söylediğim cevap hep aynı: "Biz vicdansız anne babayız". Konu kapanıyor. Bir de insanlar ısrarla Elifin ağladığını duymak istiyor gibi. "Ağlamıyor" deyince tuhaf bakışlar oluyor ve şu cümle geliyor arkasından "evde seninle sıkılmış demek". "Evet, çok sıktım ben çocuğu, tüm gün değil dışarı çıkarmak yatağından bile almıyordum dışarı" diyorum. Susuyorlar.
Neden böylesi bir laf ebeliği mücadelesi var? Gülüp geçtiğim zamanlarda daha çok konuşma hakkı elde ettiklerini düşündüklerinden bu cümlelerin dozu da kaçıyor, daha çok canım sıkılıyor.
Ama illa sıkılıyor sanırım, yazınca daha çok anladım. Hatta yazınca biraz daha rahatladım ki benim için blogun amacı da buydu. Yani buraya yazdıklarımı günlüğüme de yazabilirim-ki bir kısmını yazıyorum zaten- ancak bir etkileşim kuramam. Aslında sen sevgili okur, yorum yazdığında/hayatından bir şeyler paylaştığında/"ben de yaşadım, üzülme geçiyor" dediğinde insanın içine cidden su serpiliyor. Yeri gelmişken teşekkür edeyim :)
Bugünlerde Elifi bir iki saatliğine uzaktan izlemek gibi bir niyetle okuluna gideceğim. Öğretmeni yanlış anlamasın diye önceden sordum, böyle bir niyetim var, ne zaman geleyim dedim. "Bizim için hiç fark etmez, siz ne zaman uygunsanız" dedi. Zaten geçen gün onun yanında ağladığım için durumumu gayet net biliyor.
İlk yazımda demiştim ya, ben bazı şeyleri geç anlarım diye. İşte bu da onlardan biri. "Normal" insanlar ilk aylarda ağlar, sonra durulur. Ben ilk başta "cool" takılırım-neden bilmiyorum- sonra da patlar.
Geçen hafta sevdiğim bir arkadaşıma şu mesajı attığımı hatırlıyorum: "bende bir sorun var sanırım, ben Elifi özlemiyorum". Bu ikisi ne yaman çelişkidir aslında değil mi? O günden bugüne neler mi değişti yani 1 haftada.
Elif son zamanlarda oldukça fazla inat, ağlama krizi, bağırma krizi, gece terörü gibi şeyler yapmaya başladı. O kadar sabrım tükendi ki aylar önce çok bunalıp ona bağırdığım zamanlara döndüm. Bu da çarpı iki vicdan demek ne yazık ki :/ Bu hafta ise gelişim süreçleriyle ilgili bir şeyler okudum ve onu anlamaya çalıştım. Yaşadığı değişiklikler, diş süreçleri, bir anda tüm gün ayrılmamız vs. Hepsi için ona daha fazla sabır göstermeliyim. Bağırarak halledebileceğim bir şey yok. Tek yapmam gereken aslında onu biraz daha anlamaya, dinlemeye çalışmak. Kriz anlarını önceden görüp dikkatini dağıtmak. Bunu yapabilmem için de işe başlamadan önce güzel bir tatile gidebilseydik tam süper olacaktı ama olmadı. Elimizdekilerle yetinmesini ve şükretmeyi de bilmek gerek sanırım. Ben de bolca bir şeyler yazıyorum, çiziyorum, okuyorum. Zihnimi boşaltacak güzel bir fiziksel aktivite arıyorum ki aslında bunun yürüyüş olduğunu da biliyorum ama yap(a)mıyorum.
Kısacası Elifi çok özlüyorum.
Eski hayatımıza dönebilme imkanımız olsa pazarlık yapar, evi değiştirmek şartıyla, bu imkana balıklama atlardım.
Elif 11.5 aylık, Avusturya gezisinden
Bir de ağlayabilmek için tuvalete yetişebilme zorunluluğu olmasa iyi olurdu :/
Devamını oku »

10 Temmuz 2015 Cuma

Elif'in Kreş Günlüğü :)

Kreşte yaşananları sanki biliyormuşum gibi bir de buraya afilli bir başlık yazdım ya, tebrik ettim kendimi :)
Elifi kreşe vermeyi düşünürken birkaç anne ile görüşmek bana iyi gelmişti, ben de belki bu satırların birilerine faydası olur diye düşündüm. Hem de Elifin orada neler yaptığını, bizim neler yaptığımızı unutmayalım istedim.
Öncelikle benim işyerine dönmeme hakkım daha çok olduğu için bu kararı almak hiç kolay olmadı. Hatta bu teklif karabalıktan geldiğinde anneliğime hakaret saymıştım bu teklifi, itiraf edeyim :)
Tamam arada çok bunaldığım oluyordu ama ben kat'a ve asla işe dönmeyecek ve Elifi de kimselere bırakmayacaktım. Sonra olayın içinde bir "bırakma" eylemi olmadığı üzerinde konuştuk ki ben yine ikna olmadım. Elife çok bağlı/bağımlı değildim bana göre ama sanırım dışarıdan bakılınca biraz öyleydim. Bir yerde de mecburduk çünkü Ankarada Elifi emanet edip 1-2 saat bir yerlere gidebileceğimiz birileri yoktu. 2 kıvırcık kuzenim eminim seve seve Elif'e bakarlardı ama biz zaten uzaktayız, onlar zaten(bize göre) uzakta, hsonu herkesin işi var gücü var... Bir de Elif sadece oyun zamanlarında bir yerlere bırakılabilecek bir çocuk gibi geliyor bana. Uykusu zaten terelelli, yemeği desen sadece evde yapabilirmişiz gibi geliyor(du). Şöyle ki biz Elif'i mama sandalyesinde hep serbest bıraktık, gün geldi eliyle yedi gün geldi kafasını masaya dayayıp ağzıyla yalandı :) Kimseye zahmet vermek istemedik işin aslı. Bir yerden sonra bizim için ev değişikliği biraz şart oldu. Öyle olunca benim işe dönmem gerekli oldu. Hal böyleyken Elif'i tek başına evde bırakmaya da gönlümüz razı olmadı, bari kreşe gitsin dedik :) Bu tabii işin yumuşatılmış hali. Ama bu karara gelene ve bu kararı uygulayana kadar ohooo neler oldu neler. Aslında yalan atmış olmayayım, çok bir şey olmadı, sadece ben bolca ağladım :( Evi değiştirmek istiyor ancak Eliften ayrılmak istemiyordum. Hayatımda değişiklik olsun istiyor ancak bunun bu kadar büyük çaplı olmasını istemiyordum çünkü hazır değildim bence. Yani şöyle olabilseydi, evi değiştirsek Elifi de haftada birkaç gün birkaç saatliğine birine veya kreşe bıraksak ve benim işe dönmem gerekmese, ben iznimi yarıda kesmezdim. Bizim için mecburen "ya hep ya hiç" oldu her şey. Bu süre zarfında çokça da vazgeçtim ben, "yok, istemiyorum, burada devam edelim" dedim. Dedim ama karabalık bunu yemedi :)
Elif kreşe başlamak için çok küçük değil mi?
Bence çok küçük.
Demek ki hatırlamadığım bir zaman diliminde çocuğunu küçük yaşta kreşe veren birini farkında olmadan kınamışım ve kınadığım şeyi de kendim yapmışım, yaptım. (bu bile geldi yani aklıma)
Karar aşamasındayken 1-2 yer gezdik. 2. yeri sevdik ve olayı sürece bıraktık. Elifi kreşe verme işini de olabildiğince erteledik(birkaç hafta) ama zaman er geç karşımıza çıktı. İşe giderken Elifi bırakacağımız için yolumuzun üzerinde, trafikte bizi zorlamayacak bir yer olmasına dikkat ettik. 3. bir yere daha baktık bu şarta uyan. "Psikolog var mı" diyoruz, "var, iki haftada bir geliyor" dediler. Bir de bahçesi oldukça bakımsızdı ve kapısı da açıktı, arkamıza bakmadan uzaklaştık oradan. 1. baktığımız yeri de sevmiştik ancak uyku odaları bana havasız, kasvetli ve dar gelmişti. 2. baktığımız yer oldukça ferah, temiz, düzenli, hijyenik bir yer. Kreşte devamlı hemşire ve psikolog var(ki bu süreçte çok işimize yaradılar) Bahçesi çok güzel, kum havuzları var, kapıda güvenlik var, çocuklar da hep mutlu görünüyordu. En son gittiğimizde öğretmeniyle de tanıştık, Elif ay grubu içinde tek ve en küçük olacaktı(hala öyle) diğer çocuklarla aralarında 6 ay var, onlar da 6-7 kişi sanırım. Bizim öğretmenimiz S. ise Elif ile birebir ilgilenecekti. Anlaştık, karar verdik, sözleştik, pazartesi gittik.
Dırın dırın...
Evden çıkarken ben zaten gözlerim sulu çıktım.
Ki anneler hep şunu demişti: çocuğa asla yansıtma, onun yanında ağlama...
İlk hafta alışma süreci oldu.
1. gün 1,5 saat kaldı kreşte ve ben bekleme odasında mideme giren kramplar eşliğinde kendimi avutmaya çalıştım. Psikolog iki defa Elifi uzaktan gösterdi, gayet iyi görünüyordu :) O gün orada içtiğim nescafeyi ve okumaya çalıştığım kitabı hiçbir zama unutmayacağım sanırım.
2. gün yine 1,5 saat kaldı. O gün ben aşırı rahattım hatta "oturup kitap okumak ne iy geldi bana"" diye mesaj atmıştım.
Bu arada karabalık kreşteki herkese Elife değil sürece annesi alışacak, bem ondan korkuyorum, çok ağlayabilir demişti. Vay gıcık!
3. gün 2 saat kaldı, öğlen yemeğini de yedi. O gün ben kreşten gıcık kaptım ancak hiçbir düzgün sebep bulamadığım için "enerjimiz tutmadı, öğretmen de pek sevecen değil gibi" diye karabalığı da telaşlandırdım. Oh! :)
4. gün: Yasemenlerle buluştuk ama benim aklım Elifteydi, o gün ne olduğunu anlayamamıştım.
5. gün: kahvaltı-öğlen yemeği-uyku derken saat 3 civarı aldık. Kreşin yakınlarında bir yerde oturdum, bekledim, kurmayayım diye dolanmaya çalıştım, o ara canım Zeynep aradı beni(incirlikurabiye) ne iyi geldi onunla konuşmak :) Bir de üstüne annem arayınca, "hah iyi, rahatım artık" dedim. Çünkü annem başak burcu olup mantıklı insan olunması üzerine doktora tezi yazmış biridir, benim ağlaklığıma da hem kızar hem de beni normal hayata döndürür :)
arada hafta sonu oldu ve babaanneler gelmişti, onlar tabii ki kıyamadılar Elif'e. Pazar günü de elif hastalığını yumurtladı. Ondan da bana geçince;
2. haftanın başı birinci ve ikinci gün evde yattık. İkinci günün sonunda doktora gittik, çok makul biriydi(ilk defa gidiyoruz, bizim çocuk doktoru hikayemiz apayrı bir yazı olur ama düzenli gittiğimiz biri yok, devlet hastanesinde kime denk gelirsek ona derdimizi anlatıyoruz çünkü para verip özele gittiğimizde de aynı mameleyi görüyoruz :) hatta Elifle oynadı (bunu 15 ayda ilk defa bir çocuk doktorunda görüp ben şok oldum, genelde tiksinme ifadesi olanlara denk gelmiştik çünkü) ve dedi ki "dişler patlamış, kreşe başlamış, durumu gayet normal, bol sıvı verin, geçer, ateşi de takip edin" hemen yanı bizim kreş zaten. Gittik ki arkadaşları özlemiş bile zottiriği, "eliiif" diye atıldılar. Biz onlara bulaştırmayalım diye haftayı kapatsak mı diyorduk ki kreş benim durumumu bildiğinden "yarın gönderin siz, burada da bakarız Elif'e, acil bir durumda haberleşiriz" dediler. Aklıma yattı çünkü benim Elife bakacak halim hiç yoktu. Bence en temizi karabalığın izin alıp ikimize bakmasıydı :)
2. hafta 3. gün: Sabah 9 gibi baba-kız çıktılar evden, bende bir şaşkınlık hali, tek başına kahvaltı edebilme lüksü(bunu ayrıca yazacağım) derken bir telefon: kreş arıyor.
saat 11de hemşire aradı, "Elifin ateşi 38i geçti, bıraktığınız ilacı verelim mi, gelip almak ister misiniz, burada bakalım mı, ne dersiniz" diye. Bir beş saniye kadar donakaldıktan sonra ağzımdan çıkan şu sözlere ben bile inanamayacaktım: "Siz ilacı verin, izleyin, yarım saate düşer ateş, sonra da uyur; baktınız iyileşmedi yine haberleşelim ama şu an Elifi almayacağız, ben birkaç güne işe başlayacağım ve süreci bu halde bir görelim" Çok kibar ve tecrübeli bir hanım  zaten hemşire, "ilacı sizden habersiz veremem o yüzden aramıştım, nasıl derseniz" dedi. Tabii o an benim içimde bir şeyler koptu mu! "Vay sen ne vicdansız annesin" diye. Çok ağlamadım ama çok üzüldüm. Karabalığa söyledim, şok oldu "hemen gelip alıyoruz demedin yani" diye, "yok" dedim. "senden hiç beklemiyordum bu tepkiyi, iyi yapmışsın" dedi. Akşamüzeri Elifi almaya gitmeden önce tabii ki ben aradım kreşi, öğretmeni durumunu anlattı ve ben çok rahatladım.
4. gün: Ben işe başladım. Hastalığım tam iyileşmeden :/ Gerçi hala burnum aktığına göre beklememem iyi olmuş :)
5. gün: İlk 2 hafta Elifin yastğını götürmüştüm ve Öğretmeni Elifi düzeni bozulmasın diye ayağında sallıyordu ki... Bugün ilk defa yatağında uyuttuğunu söyledi. Ben şok!
3. hafta: Bu hafta da bitti. İletişim kartları sayesinde her gün ne yedi ne yaptı öğrenebiliyoruz. Dün piknik yaptılar mesela :) Ayy ben bir heyecan yap! Yanına hem meyve hem kurabiye verdim iki çeşit.
Psikologun bize demesiyle "siz çok sakin olduğunuz için Elif çabuk kaynaştı"
"Bahsettiğiniz kişi ben miyim?" deyince kız güldü ama ben espri yapmamıştım.
İlk günlerde Elif yolda da bir şeyler atıştırdığı için kreşteki kahvaltıya çok sıcak bakmamış, biz de taktik değiştirdik ve kreşe kadar (zaten 15 dakika) bir şey vermiyoruz. Tabii ki ısrarla "mama mama mama" diyor ve ben ısrarla "mama kreşte" diyorum. Son haftada ise şahane bir çözüm buldum: şarkı söylemek.
İnsanın evladının zayıf noktasını bilmesi kadar güzel bir şey olamaz :) Ali Babanın çiftliği geçerliliğini yitirince "pazara gidelim, 1 elma alalım, pazara gidip 1 elma alıp napalım, happur huppur yiyelim" şeklinde çeşitli meyve-sebze versiyonları olan şarkıyı durmadan söyleyince Elifin neşesi yerine geldi çünkü bazen pazardan nane alıyoruz, kısır yapmak için (şarkı gereği) Hatta bugün pancarı kaynattık, kayısıyı reçel yaptık, soğanı doğrayıp buzluğa attık sonra köftede kullanmak için :) Ona video açsam da susardı belki ama yanlışa yanlış bir uygulamayla son vermek istemedim. Video çocukların susturucu ise bunu cidden oldukça nadir zamanlarda kullanmaya çalışıyoruz. Hani hiç durmadığı zamanlarda mesela. Tv zaten olmadığından işimiz rahat.
Bugünlerde "nasılsın, çok ağlıyorsunuzdur ayrılırken" diye yazan çok kişi oldu. Ki hepsi de canım arkadaşlarım. Ya ben öncesinde çok ağladığım için kendimi iyice hazırladım ya Elifin kreşte bizden öğretmenine gülerek sevinerek gittiğini görüp içim rahatladı ya ben birkaç ay sonra patlayacağım daha olayı idrak edemedim ya da... Ben vicdansız biriyim. Bilmiyorum.
Elifin kreş süreci en çok işyerindeki abi-amcaları rahatsız etti. "15 aylık bebeği kreşe mi verdiniz" tepkisinin farklı tonlamalarda söylendiğini düşünün. İşte ben hepsine " evet verdik, ne kötüyüz değil mi? Bir deneyelim dedik belki Elif ilerde çok güçlü bir çocuk olur"diyorum. Sanırım bana daha da kızıyorlar.
Bir de arada psikolog bizi rahatlatmak için cümle içinde "küçük olduğu için" diyor ya... İşte ben o cümleyle rahatlayamıyor daha da endişeleniyorum :) Hele ilk gün... "Bu hafta alışamazsa üzülmeyin henüz çok küçük" dedi. Evet dedi bunu. O bir saniyede gittim geldim kıza sarılıp ağlamamak için. Tamam neyse ki ağlamadım.
Amma da yazdım ve lafı uzattım değil mi?
Şimdilerde bize verilen kreş çantasından çıkan günlük iletişim kağıdını okumak, çantaya temiz kıyafet koymak bizim evin heyecanı.
Öğretmeni birkaç gündür Elifi benim ona verdiğim hikaye kitaplarını okuyarak kendi yatağında uyutuyor, çok mutlu oluyoruz.
Bu yazıda belki kreş hayatını övmüş gibi oldum, bilmiyorum. Sadece bizim durumumuzda bize en uygun çözüm kreşti ve kreşin olumlu taraflarına odaklanıp kendimi ve Elifi stresten uzak tutmak istiyorum.
Bir de yazmazsam olmaz, Elifi kreşe vermeden bir gün önce babalar günüydü, kuzenimi aradım gününü kutlamak için. "yarın elif kreşe başlayacak böhüüü" de demiş olmalıyım ki bana şunu dedi "sen Amerikada olsaydın ve Elifi daha küçük yaşta kreşe verseydin  daha kötü bir anne olmazdın çünkü orada herkes öyle. Türkiyede anne-babaların çocuklarından kopamıyor olmaları, kreşe daha geç yaşta göndermeleri sen Elifi daha erken gönderdiğin için seni kötü gibi hissettiriyor. Farklı bir ülkede olsan bu vicdan azabını duymayacaktın" dedi. Bu cümle benim aklıma yattı mı, ki zaten aklıma yatacak cümlelere ihtiyacım vardı daha geceden ağlıyordum :/
İşyerimizin çok neşeli bir yer olduğunu söylemiş miydim? Bana şunu diyen oldu: "Hii, kreş mi? Arada baskın yapmalısın oraya, git ve kamera kayıtlarını izle, rehavete kapılmasınlar" Önce şaka yapıyor sandım ama baktım yok değil, gayet ciddi bir yüz ifadesi var. Şaşkınlıktan ben yine gülüvermişim... Cevap bile vermedim.
Kendi anneliğimi arada tartıp biçerken fark ediyorum ki oldukça ortalardayım yani ne çok pimpirikliyim ne de xxl olarak geziniyorum(ki anneme göre öyleyim :P ) Burnu aktığında ya da yemek yerken elimde peçeteyle çocuğu devamlı olarak silmeye/temizlemeye çalışmıyorum, son zamanlarda iştahı eskiye göre oldukça kapandı elimde kaşıkla gezmiyorum, düştüğünde paniklemiyorum(genelde, bazen de aklım çıkıyor) ve devamlı tertemiz giyinmesine dikkat etmiyorum hele ki uyum, kombin vs. bende hiç yok. Sanırım herkes içinden nasıl geliyorsa öyle davranıyor çocuğuna benim de kendi öz mayamda bunlar yokmuş demek ki. Ama aile mayamda var bak hatta annem bana deli oluyor kıhkıhkıh :)
Dün odaya biri -ki gerçekten muhabbetim yok- "esra hanım, başlamışsın hayırlı olsun, çocuğunuzu 15 aylıkken kreşe nasıl verebildiniz?" diyerek girdi gayet de yüksek bir ses tonuyla. "Ya tüh bak nasıl unuttuk sizden izin almayı" diyecektim ama demedim, onun yerine "Biz yeni nesil anne-babayız ve çok vicdansısız,o yüzden zor olmadı" dedim. Adam da bir şey diyemedi. Demek böyle olmak lazımmış, ben yeni yeni anlıyorum. Aklımdan geçen ilk cümleyi söyleyebilecek kıvama da gelirsem yani o kadar pişersem kendimi tebrik edeceğim :)
Sanırım şimdilik bu kadar yazacaklarım. "Aaa bak bunu yazmayı unutmuşum" dediklerimi de ikinci postaya yazarım artık.
3 haftamız aşağı yukarı böyle geçti.
Kreşte olması diğer seçeneklere göre aklıma daha çok yatıyor ancak ne olursa olsun bence imkan varsa sanki 2 yaşına kadar anne-bebiş bir arada olmalı diye düşünüyorum ben de.
Bir de sınıflarında Mira isminde bir kız var, ilk hafta ben de görmüştüm uzaktan, ailevi problemleri varmış ve çocuk hala alışamamış gibi duruyordu Elif başladığında, derken Elifin ona yakınlaşmalarının Miraya da iyi geldiğini duydum, gözlemledim, hani belki de dedim Elifin kreşe başlamasının da vardır bir sebebi...
*Görseli sonra ekleyeyim :)

Devamını oku »