Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




genç edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
genç edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2016 Pazar

Her İhtimale Karşı / Meg Rosoff

                                      "Ya kader, seni kaçtığın için kovalıyorsa?" Okumak istediğim kitaplar gruplanmış bir şekilde masamın üzerinde beklerken Züleyha'nın okuduğu son kitaba karşı kayıtsız kalamadım. Kitabın kapağı,konusu ve en çok da daha önce karşıma çıkmayışı cazip geldi bana. Neticede kimse kaderinden kaçamaz öyle değil mi? Yoksa onu biraz da olsun yavaşlatabilir mi? Belki de minik bir anlaşma ile kaderiyle oyun oynayabilir. Kitap 15 yaşındaki David Case'in 1 yaşındaki kardeşi Charlie'yi pencereden düşmekten (aslında o sadece uçmak istiyordu) son anda kurtarması ile başlıyor. Muhtelemen David'in zihninde bazı şeylerin 'öncesi' de var ama biz onlara tanık olmuyoruz. "İki...
Devamını oku »

8 Mayıs 2016 Pazar

Gökyüzü Çocukları / Katherine Rundell

Domingo Yayınları'nın son dönemde çıkan kitaplarını seviyorum. Henüz bloga yazamamış olsam da "Mucizeleri Saymak" beni çok etkilemişti. Geçen hafta bitirdiğim "Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu" kitabının içindeki hüzün ise bana fazla geldi.Çakma Anne'yi tüm annelere tavsiye ederim. Kültür olarak farklı olsak da 'rahatlatıcı' ögeler barındıran neşeli bir kitap. Banu'nun yazısından sonra "Gökyüzü Çocukları"nı iyice merak ettim ve bu sıcak çikolatayı ben de içmeliyim diye düşünüp kitabıma başladım. Her ne kadar yaptığım listelere pek uyamasam da Nöstlingerli Steinhöfelli bu ay için biraz daha Alman Edebiyatı okuma niyetim vardı ama Rundell'in kitabının ilk cümlesinden sonra kitabı bırakamayacağımı anladım: "İlk doğum gününün sabahında bir bebek, Manş Denizi'nin ortasında, yüzen bir...
Devamını oku »

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Farklı / Andreas Steinhöfel

Geçen hafta kafam çok dağınıktı ve sanki bir güç beni derin karanlık bir kuyuya çekiyor gibi hissettim. Can sıkkınlığı da değil bunun adı, sanki bir girdap. Birkaç sayfa okuduğum "Farklı"ya bayılmış ancak kitaba tam olarak odaklanamamıştım ki her şeyi bir kenara bırakıp kitabı bitirdim. İçinde olduğum girdapta meğerse Steinhöfel'in parmağı varmış. Kitabı bitirdiğimde ben de "Farklı"ydım. Okuduğum gün kitap bana çok iyi geldi ve bu yaz için Steinhöfel'in kafasının içindeki hayal gücü kıvrımlarına 3 gece 4 gün tam pansiyon tatil rezervasyonumu yaptırdım. Okumadığım (başladım ama bitiremedim) sadece Çat Kapı kitabı kaldı, sevmediğim kitabı zaten olmadı. Farklı'dan Akça sayesinde haberim oldu, internetten sipariş verip kargoyu bekleyemeyeceğimi biliyordum, söz konusu Riko ve Oskar serisinin...
Devamını oku »

1 Nisan 2016 Cuma

Var Mısın Yok Musun / Guido Sgardoli

Üniversitedeyken bir yıl boyunca Veteriner Fakültesinin içindeki yurtta kaldığım için oda arkadaşlarım ve yurttaki arkadaşlarım veterinerdi. Bazılarının ilk senesiydi ve at, eşek, inek vb'nin  tüm kemiklerinin Latincesini ezberlemeye çalışıyorlardı. En zor dersleri anatomiydi, şanslılarsa (ben değil tabii ki, kokusu fenaydı) kemik bulup odaya getirir ve yerinde inceleme yaparlardı. Tıp Fakültesi zor bir bölüm ama bana veteriner olmak daha da zor gelir tüm bu sebeplerle. Hayvanları sevmeyeyine pek denk gelmedim ama tüm hayvanları (istisnasız) böğrüne basmak isteyeni ile oda arkadaşı olmak da oldukça eğlenceli oldu aslında. Şimdi neler yapıyordur bilmiyorum, en son haber aldığımda tropik hayvanlarla ilgili doktora tezi yazıyordu Almanya'da. Sgardoli'nin hayat hikayesini okuyunca...
Devamını oku »

11 Şubat 2016 Perşembe

Özgürlük Hapishanesi /Michael Ende

Canım mektup arkadaşım Şirin'e bir mektubumda, "unutamadığın, çok sevdiğin kitaplar neler?" diye sormuştum, o da cevaben "Özgürlük Hapishanesi" demişti. Notlarıma ekledim ama baskısı olmayan bir kitap olunca çok da üzerine düş(e)medim. Şirin'in bir sonraki mektubunun içinden (ya da tam tersi) bu kitap çıkınca çok şaşırdım ve çok da sevindim. Ende, herkesin bildiği/tanıdığı/sevdiği Momo'nun yazarı. Elimde henüz okumadığım birkaç Ende kitabı da var ama Özgürlük Hapishanesini duymamıştım. Kapaktaki görsel ilgimi çekti; ancak hemen okumadım. Doğru zaman, kendiliğinden geldi :) İçinde farklı hikayeler olan kitapların bir yerde bağlanmasına alışkınım ve bu tarzı da severim. Bu kitapta ise 8 farklı hikaye var ve benim gördüğüm kadarıyla ortak bir yerde de buluşmuyorlar, tek bir şey dışında......
Devamını oku »

2 Şubat 2016 Salı

Gazeteci Çocuk / Vince Vawter

Ortaokulda Gönül Öğretmenden sonra Türkçe dersimize giren öğretmenimizin adını hatırlayamasam da onu pek de sevmediğimi anımsıyorum. Bize bir şeyler katacak bilgileri paylaşmaktan ziyade tek derdinin müfredata uygun hareket etmek olduğunu, dersteki gecikmelere de sinir olduğunu davranışlarından anlayabiliyorduk. Sözlüye kalkınca biraz geç konuşan bir arkadaşımızın bir gün üzerine gitti ve ondan hızlı konuşmasını istedi. Şok olduğumu ve çok utandığımı anımsıyorum. 4 yıldır aynı sınıfta olduğumuz arkadaşımıza kimse şimdiye kadar incitici bir imada bulunmamıştı ve bu talep ile tüm sınıfın tepesine çıkıp buz gibi soğuk suyu boşaltmış oldu yeni öğretmen. Bir arkadaşımız da ayağa kalkıp "siz de 'r'leri söyleyemiyorsunuz ama biz size bir şey demiyoruz" dedi. Aynı soğuk su bu kez öğretmenin...
Devamını oku »

7 Kasım 2015 Cumartesi

Hayallerimin Kitapçısı

Kitapları çok seven hemen herkesin hayalidir sanırım bir gün bir kitapçı sahibi olmak. Sıcak bir atmosferde elinde kahve kupası gelen gidenle sohbet edip kitap okumak... Kare'de çalışmamış olsaydım belki daha romantik cümleler kurabilirdim ama biraz işin içine girince romantizm ışıkları anında sönüyor ne yazık ki. Belki de bu yüzden benim hayalim bir kitapçı değil de bir kütüphane. "Çocuk kütüphanesi" hatta :) Hani mesajlar yanlış gitmesin sevgili evrene :) Bu kitabı geçtiğimiz haftalarda Yağmurda gördüm ve çok merak ettim. (Gamze, senin de tavsiye ettiğini düşünmüştüm ama yanlış hatırlamışım) Bir süredir gece kitabı olarak uykudan önce okuyorum bu kitabı. İlk sayfalarda çok zorlandım. Hikayenin içine bir türlü giremedim çünkü ortada bir hikaye göremedim :) Sonra anlatım tarzına...
Devamını oku »

4 Ağustos 2015 Salı

Yıldızkız gibi "Özgür" Hissetmek

"Özgür olmak" ve "özgür "hissetmek"
Yıldızkız'ı okuduğumdan beri aklımda olan ifadeler (sorgulamalar)
Kitap yorumumu fark ettim ki kısa yazmışım, sanırım heyecandan.
Burada yazacaklarım ise kitabı okuduktan sonra kitabın bende bıraktığı izleri, düşünceleri.
İkinci kitabı bitirir bitirmez yorumumu yazdığım için ilk kitaptan bahsetmemişim, yazık.
İlk kitabın oldukça etkileyici taraflarını atlamışım.
Bunlardan bence en önemlisi "yıldızkız hissiyatı"
Hani nasıl desem...
Çevrendeki insanlar hakkında ne düşünür ya da ne konuşur acaba diye düşünmeden gerçekten içinden geldiği gibi davranabilmek.
Kişisel gelişim evresinin üst basamaklarından biri olsa gerek.
Hoşlandığı çocuk Leo bu "özgür" hallerden biraz utanıp sıkılmaya başlayınca Yıldızkız sevdiği çocuk için "Susan" olmaya karar verir. Herkes gibi etiketi olan markalı kıyafetler giyer, makyaj yapar ancak çoğunlukla omzunda gezdirdiği sıçanı (fare değil) Tarçın'ı evde bırakır. Yardıma ihtiyacı olan insanları görmezden gelir, alışveriş merkezinde küçük çocuklar bulup sevinsin diye yere düşürdüğü (attığı) bozuk paraları unutmaya başlar ve "sıradan" birine dönüşür.
Tabii ki bu da çözüm getirmez ve neyse ki kısa sürede tekrardan  "Yıldızkız" olur. Zaten Archie de onun bu halini sevmemişti, ben de hem kızmış hem de ağlamıştım.
Karakterlerin değişimleri beni hep çok etkiler. İyi de olsa kötü de olsa bu değişimin satır aralarını okumayı severim. Aklıma ilk olarak hala hakkında yazı yazamadığım Mucizeleri Saymak kitabındaki sosyal hizmetler uzmanı çocuk geldi. Adını hatırlayamadım şimdi ama o kadar kendime benzetmiştim ki uyuşukluğunu :) Neyse kitabın sonunda totosunu kaldırmaya başlamıştı. Oh be :)
Yıldızkız zaman zaman "azize mi olmak istiyorsun" sorularına maruz kalsa ve buna üzülse de aslında  onun tek yaptığı şey, kendi gibi olmak.
Archie'nin ofisinde olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir "iş yeri ofisi" var ve burada doğum günü olan insanlar için kart hazırlıyor.
Bulunduğu kasaba hakkında bu kadar çok bilgiye ise gazetede kimsenin okumadığı "ölüm ilanları/haberler" köşesinden ulaşıyor.
Biri yakınını kaybettiğinde ona çiçek gönderiyor ama asla hiçbir yere ismini yazmıyor. Hatta "neden yazayım ki?" diyor. "önemli olan onun mutlu olmuş olması  değil mi?"
Yazılan hiçbir satır, diyalog, anlatım yapmacık ya da uydurma gibi gelmiyor.
Bu kitabı okurken de sonrasında da "peki ben, ben ne yapıyorum" diye kendime sordum.
Çevremdeki insanları sebepli/sebepsiz mutlu etmeye çalışıyor muyum? Belki bazen.
Kendim için bunu yapıyor muyum? "Günün mutluluk sebepleri"ile biraz farkındalığım arttı denebilir.
Bu kitapla beraber "neden yapmıyorum ki" diye aklıma gelen bir şey hatta en önemli şey de gün doğumlarını kaçırmamak oldu. Bunun için daha sakin bir yere gitmeyi bekliyorum sanırım. Malum şu anki şehir hayatından değil gün doğumunu binaların yüksekliğinden güneşi göremeyeceğiz. Ama neyse ki gün batımını görebiliyorum. Aklıma yıllar önce Nemrutta izlediğim gün doğumu geliyor hep. Gecenin bir vakti titreyerek yaptığımız tırmanıştan sonra güneşin sanki üzerimize doğuşunu izlemiştik. Harikaydı. Bence enerjisi çok yüksek bir olay güneşin doğuşu. Batışta biraz hüzün de var ne de olsa ama onun da fotoğraf kalitesi için rengi harika oluyor.
Yıldızkız'ın toplamda 20 çakıltaşı ve bir adet mutluluk vagonu var. Vagonun içine mutlu oldukça bir taş koyuyor, mutsuzken de bir taşı vagondan çıkarıyor. Bu fikir çok hoşuma gitti. Kendime bir vagon yapmaya karar verdim. Bakalım yapabilirsem paylaşırım burada da.
Çok sevdiğim bir bölümden alıntı yapacaktım lakin tüm sayfa olunca fotoğrafını çektim, kolaya kaçmak böyle bir şey olsa gerek :)

Bir de insanlar için kart hazırlamak demişken sayılır mı bilmiyorum ama ben de son iki yıldır sevdiğim insanlara el yapımı kartlar gönderiyorum yılbaşında. Hatta bu sene için de çok heyecanlıyım daha Ağustosta olmamıza rağmen :)
Eskiden kendimi daha "özgür" hissederdim sanırım. Bir sorumluluğum yoktu belki de. İş hayatı, evlilik ve Elifli hayatta "ha" deyince yapamadığım şeyleri görebiliyorum. Belki önemli olan "yapabildiklerime" odaklanmaktır. Çok klasik bir laf ama doğrusu da bu değil mi? Avucumun içinde olmayan çikolatalar için ağladığımda elime ne geçiyor ki? (Bu örnek de tam yanımda olan m&m's pakedi için :)

Yıldızkız deyince aklıma biraz çakıl taşı biraz gün doğumu ve bolca mutluluk gelecek :)



Devamını oku »

2 Ağustos 2015 Pazar

Yıldızkız ve Yıldızlı Sevgi

Bazı kitaplara torpil yaptığımı hissediyorum. Bu iki kitap da onlardan, okurken torpil yapmayı sevdiklerimden. Bazı yerlerde daha yavaş bazı yerlerde de daha hızlı okuyup kitabı -bence- tam olarak içime sindirebildim. Banu yazdığından beri aklımdaydı ancak "baskısı olmayan" kitaplardan oldukları için birazcık peşlerine düşmem gerekti. Kafamdaki üçlemeden sonra araya giren kitaplar beni çok da mutlu etmemişti,sanırım aradığım böyle bir tatmış. Devam niteliğinde gibi dursalar da aslında bambaşka bir anlatımları var. Hatta neden bilmiyorum, üçüncü kitap beklentisine bile girdim. İkinci kitabın anlatım dili daha çok hoşuma gitti çünkü Yıldızkız'ın bakış açısını birinci kitapta çokça merak etmiştim. Kitabın konusundan da unutmazsam bahsedeyim ama öncelikle beni en çok etkileyen yerleri...
Devamını oku »

25 Mart 2015 Çarşamba

Çöplük

Kitap siparişlerim geldiğinde resmen kendimle mücadele veriyorum ya da kitaplar kendi arasında tartışıyor bilmiyorum, "önce beni okuyacak", "haayııır, beni" şeklinde sesler duyuyorum :) kendimce bir liste yapıyorum ve sonra okuyacaklarımı kitaplıktaki "sonra okunacaklar" rafına diziyorum keyifli oluyor. Çöplük de onlardan biriydi hatta elimde gayet de güzel bir kitabım vardı bile. Kitaplıktan geçerken "oku beniii" diye seslendiğini hep duymazdan geldim. Ama baktım olmuyor pes ettim. Kitap resmen beni mıknatıs gibi kendine çekti. yazarın diline, zekasına, kurgu gücüne, hayal dünyasına hayran kaldım. Zihnimde o kadar net görüntüler oluşmuştu ki tam da o günlerde filminin olduğunu öğrendim. henüz izlemedim, hem merak ediyorum hem de "acaba kitap tadında mı bıraksam" diyorum. Kitabın...
Devamını oku »

13 Şubat 2015 Cuma

Enginar Kalpler

Bu kitap, kesinlikle sonraya bırakılacak, bir ara yazarım diyebileceğim bir kitap değil. Bu kitabı okumadan önce "güzel kitapları filme çekseler keşke" dediğim çok olmuştur. (sevmeyeceğimi bile bile) Ama bu kitabı okurken ve kitap bittikten sonra nedense şunu hissettim: "Yooo hayır, bu kitabı filme çekmesinler, bu haliyle kalsın" Uzun zamandır güzel bir film izlemedim ve şaşılacak derecede bunun eksikliğini de hissetmedim. Fark ettim ki bu ara okuduğum kitaplar -evet ikisinin de yeri ayrı ama- beni öyle doldurmuş ki. Bazı kitaplar için "iyi, güzel, hoş, okuyun" yazıyorum ama bu kitap için ne desem bilmiyorum. Sanki ne yazsam eksik kalacak. En son bu hissi Hayalperest ile yaşamıştım. Ondan da çok etkilenmiştim. Enginar Kalpler kitabını muhtemelen BDK'da görüp listeme almıştım, geçen...
Devamını oku »