Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




guido sgardoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
guido sgardoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Nisan 2016 Çarşamba

Böcekler İçin İlkyardım Merkezi / Doğabilimci Profesörün Heyecanlı Yolculuğu / Guido Sgardoli

4 yıllık blog hayatımın en uzun başlığını sanırım az önce yazdım. İki kitaptan bir arada bahsetmesem olmayacaktı, ben de tek bir yazıda tatlı Camilla ve veteriner babası hakkında düşüncelerimi yazayım istedim.
İlk kitap benim için biraz hayal kırıklığı oldu açıkçası, hatta Goodreads puanım 5 üzerinden 3. İçimden de diyorum "Sgardoli Abi sen ne yaptın böyle?" Neyse ki ikinci kitapta beklediğim toparlamayı yaşadım.
Her iki kitabın YKY tarafından basıldığını baskı kalitesinin güzel olduğunu ancak ilk kitabın redaksiyon işleminin sanki biraz özensizce olduğunu hissettim.
Sgardoli ile şu kitap ile tanışmıştım, "Var Mısın Yok Musun" ile devam etmiştim, bu iki kitap da biraz çerez oldu :)
Goodreadste yazarın başka kitaplarını da gördüm, umarım yakında çevirileri olur. Pegasus Yayınlarından çıkan bir seri kitap daha var ama onlar hayvanat bahçesinde geçiyor sanırım. Ben de bu tarz hikayeleri okuyamıyorum. Belki bambaşka bir şey anlatıyordur bilmiyorum ama hayvanların bir yere kapatılması ile ilgili olan hikayeler en başta itiyor beni.
Gelelim böcekbilimci tatlı Camilla'ya :)
İlk kitapta hikayeyi çok zayıf buldum oysa ki arka kapağı okuyunca baya meraklanmıştım:
"Böcekler çok küçük ve çirkindir. Herkes acımadan onları ezmekte ya da üstlerine zehirli ilaçlar sıkmaktadır. Ama onların da yaşamaya hakkı vardır! Ve bir anneye..."
Veteriner Dario Pistolazzi bir gün hayvanların takıntılı sahipleri yüzünden işinden çok bunalır ve işine ara vermek ister. Annesini küçük yaşta kaybeden Camilla'nın ise en büyük merakı tatlı böceklerdir ve bu böceklerin yardıma ihtiyacı vardır.
Sevimli bir hikaye ancak zayıf bir kurgu olunca okurken çok keyif almadım.
İkinci kitapta ise arayı kapattım ve Doğabilimci Profesör ile maceradan maceraya atıldım. Bazı yerlerdeki abartılı durumları yadırgamadım hatta okurken çok eğlendim.
İlk kitapta özellikle böceklerin dünyasına yakından bakınca onlardan pek de hoşlanmadığım zamanları düşünüp kendimden utandım. Zarar vermeyi elbette istemem ama evde amansız karşılaştığım minik misafirleri daha mutlu olacakları doğaya bırakmaktan da geri duramam. Keşke Camilla gibi olabilseydim, o zaman dün yolda rastladığım solucandan biraz daha dans dersleri alabilirdim :)
Çocukların kıkırdayarak okuyacaklarını tahmin ediyorum özellikle de Yarabandı'nın azmine hayran kalacaklardır.
Ve bir gün Sgardoli Abi ile tanışıp onunla çocuk kitapları, böcekler, hayvanlar, İtalya hakkında sohbet sohbet edebilmeyi diliyorum :)




Böcekler İçin İlkyardım Merkezi
Özgün Adı:Pronto Soccorso Insetti
Yazan: Guido Sgardoli
Resimleyen: Andrea Rivola
Çeviren: Yelda Gürlek 
Yaş grubu: 9+
YKY, 2014, 149 sayfa, karton kapak

Doğabilimci Profesörün Heyecanlı Yolculuğu
Özgün Adı:Lucillo Visberghi di Colle Ombreggiato naturalista 
Yazan: Guido Sgardoli
Resimleyen: Andrea Rivola
Çeviren: Yelda Gürlek 
Yaş grubu: 9+
YKY, 2015, 131 sayfa, karton kapak


Devamını oku »

1 Nisan 2016 Cuma

Var Mısın Yok Musun / Guido Sgardoli

Üniversitedeyken bir yıl boyunca Veteriner Fakültesinin içindeki yurtta kaldığım için oda arkadaşlarım ve yurttaki arkadaşlarım veterinerdi. Bazılarının ilk senesiydi ve at, eşek, inek vb'nin  tüm kemiklerinin Latincesini ezberlemeye çalışıyorlardı. En zor dersleri anatomiydi, şanslılarsa (ben değil tabii ki, kokusu fenaydı) kemik bulup odaya getirir ve yerinde inceleme yaparlardı. Tıp Fakültesi zor bir bölüm ama bana veteriner olmak daha da zor gelir tüm bu sebeplerle. Hayvanları sevmeyeyine pek denk gelmedim ama tüm hayvanları (istisnasız) böğrüne basmak isteyeni ile oda arkadaşı olmak da oldukça eğlenceli oldu aslında. Şimdi neler yapıyordur bilmiyorum, en son haber aldığımda tropik hayvanlarla ilgili doktora tezi yazıyordu Almanya'da. Sgardoli'nin hayat hikayesini okuyunca ve aslında veteriner olduğunu duyunca aklıma o yıllar ve oda arkadaşım Burcu geliyor.
Sgardoli'nin şimdiye kadar sadece 2 kitabını okumuş olsam da kendisini çok sevdim ve hiçbir kitabında hayal kırıklığı yaşamayacağımı hissettim, ikincisi de hikayelerinde hayvanları ele alış şekli çok hoşuma gitti. ("Böcekler İçin İlk Yardım Merkezi" kitabına dün gece başladım, bu yorumlarımı 3 kitaba genelleyebiliriz :)
"Dünyanın En Acayip Hayvanı"aslında Sgardoli'ye başlamak için pek doğru bir kitap değil, nicelik olarak pek bir şey vaat etmiyor, sadece 48  sayfa. O yüzden de ikinci kitap olarak gençlik romanını seçtim. Napoli Romanlarından hemen sonra okumam ise güzel denk geldi.
Napoli Romanlarında Lenu ve Lila vardı, iki kız arkadaş ve hikaye çoğunlukla Napoli'de geçiyordu.
"Var Mısın Yok Musun" kitabında ise Franz ve Gabri isminde 16 yaşında iki genç var ve hikaye Bologna'da başlasa da İtalya haritasını açıp merakla "neredeler" dedirtecek kadar yolda geçiyor :)

Kitap benim için yine çok verimli bir okuma sağladı. İçinde güzel alıntılar, altı çizilesi cümleler ve yer yer öyle komik sahneler/ifadeler var ki gerçekten kahkaha attım. Elif olsa "ne oldu anne" derdi :) (Ağlayınca veya çok gülünce merak edip soruyor)
İlk alıntı ile başlayayım:
"Arkadaş, hakkında bildikleri hoşuna gitmese de, seninle ilgili her şeyi bilendir." / Elbert Green Hubbard
Kitap boyunca iki arkadaşın yolda başlarına gelenleri okusak da aslında bu bir 'arkadaşlığın yolculuğu' hikayesi. Yaşananların onları zaman zaman Thorn Endeksi ile sıkıştırması veya bocce oynar gibi yuvarlaması mümkün olabiliyor.
Nasıl'ını anlatmadan önce iki karakterden biraz bahsedeyim:
Franz, yüzmeyi (tam 70 tur) ve matematiği çok seven biraz da içine kapanık bir çocuk. Baba Aristide de yalnızca ak ve kara düşünebilen bir adam ve anne de 'on' / 'off' konumunda evden dışarı çıkmadan dondurulmuş gıdalarla hayatını yaşayan bir kadın olarak resmedilmiş. (günümüz ebeveynlerine güzel göndermeler var)
Gabri ise Franco'nun tam zıttı. Ya da onların deyimiyle: toplandıklarında doksan dereceye ulaşarak birbirini bütünleyen açılar gibiyiz; farklı ancak aynı yöne akan.
Spiga Ailesi bol hayvanlı bol çocuklu bir aile, onlardan biri de bizim Gabri.
Gabri, Napoli Romanlarındaki Lila'ya çok benziyor. Başına buyruk ve Franz'ı peşinden sürüklüyor.
Arkadaşlık ilişkilerinde bu kadar dengesiz bir ilişki normalde beni rahatsız eder ama Franz (ve tabii Lenu) zaten buna gönüllü görünüyor.
Bir gün Gabri'nin aklına şahane bir fikir gelir, Jack Kerouac'ın 'Yolda' kitabındaki iki arkadaş gibi Franzla yola çıkmalı ve yalnız başlarına seyahat etmelidirler.
Kitap tam da bu yolculuğu anlatıyor.
Okurken çoğu yerde ben de Franz gibi geri dönmeyi hatta Matilde'nin ananesinin evinde yaşlılarla beraber kalmayı düşündüm ancak Gabri'nin iteklemesiyle varılacak nokta olan Trasimero Gölü'ne bir şekilde varmayı başardım(k).
Yolda başlarına neler geldiğini yazmayayım ama o kadar çok"pişmiş tavuğun başına gelmeyecek" şeyler oluyor ki onlar adına üzülmüyor, çoğu yerde kahkahaları patlatıveriyorsunuz :)
"Üç kaz, bir kız, iki kader kurbanı ve bir köpek: roman konusu olabilecek iyi bir malzeme" 

Var Mısın Yok Musun, özellikle iki konuda oldukça etkileyiciydi:
1. Arkadaşlık.
2. "İçeride olmak":
"Her birimiz için, az ya da çok uzak, az ya da çok gizemli bir 'içerisi' olduğunu düşünüyorum."

Sgardoli'nin oldukça akıcı bir dili var ve bu kitapla beraber İtalya hakkında yepyeni şeyler öğrendim. Bunda kesinlikle çevirinin ve çevirmen Nilüfer Uğur Dalay'ın başarısı var. (Bloga henüz yazamadım ama Kuyruklu Yıldız Eken Adam'ı okurken de benzer şeyler hissetmiştim.)

Bataklığın kaygan kumlarında başlayan bu arkadaşlık, yolculukla beraber bir imtihandan geçer, acaba bu iki arkadaşı bir arada tutmayı İbej Bebekleri başarabilecek midir?

Son zamanlarda nasıl ve neden bu kadar çok kitaba gömüldüğümü düşündüğümde cevabı bulamamıştım. (hayattan koptum biraz) meğer cevap da bu kitaptaymış:
" Kimi zaman, bizi çevreleyen gerçeklik hoşumuza gitmiyorsa, kitap her derdimize deva olabilir." 

Bu hikayeyi Türk bir yazardan okusaydık bence Matilde yeniden sahneye çıkar, Gabri'nin çalışma hayatıyla ilgili söyledikleri biraz daha yumuşak anlatılır ve hikayenin sonu illa ki arkadaşlık vurgusuyla biterdi.
Öz eleştiri yapmak gerekirse yabancı yazarların konulara daha rahat yaklaşmalarını seviyorum. Andersen Ödüllü Sgardoli'nin peşini bırakmaya da niyetim yok :) Umarım ON8 Yayınevi Sgardoli ile bizi buluşturmaya devam eder.



Var Mısın Yok Musun
Özgün Adı: O sei dentro o sei fuori
Yazan: Guido Sgardoli
Çeviren: Nilüfer Uğur Dalay 
Yaş grubu: 12+
ON8 Kitap, 2011, 253 sayfa, karton kapak


Devamını oku »

8 Mart 2016 Salı

Özgürlük Saatleri /Dünyanın En Acayip Hayvanı / Guido Sgardoli

Dünkü yazıdan sonra kendimi maşallah çok daha iyi hissetmeye başladım.
Belki bu değişimin içinde olmak hoşuma gitti, bilmiyorum.
"yeni kitap almayacağım" sözümü yutalı çok oldu ve bir daha böyle bir söz vermemek için kendime söz verdim :)
Kitaptan bahsetmeden önce bugünden bahsetmem lazım, yoksa bu yazı eksik kalır.
Geçenlerde internet üzerinden kitap siparişim için sitede biraz dolanırken dikkatimi bir kapak çekti. Kitapçıda olsam kitabı elime alıp detaylıca incelerdim ancak öyle bir şansım olmayınca kitabı sepetime attım hemen. (tüketim toplumu olmanın bu yönünü gerçekten sevmiyorum. ama bazen de iyi oluyor. bu konuda kararsızım)
Siparişim büyük bir kutuda gelince çok heyecanlandım (unutkan ben). Sanırım en çok merak ettiğim kitaplardan biriydi "Dünyanın En Acayip Hayvanı". Kapaktaki kızın tek gözünü kırpmış, dili dışarıda hali beni resmen yaramazlığa davet ediyordu. Öğlen hemen okuyayım diye çantama attım.
Sabah iş yerime geldiğimde de şunu fark etmiştim: telefonum karabalıkla beraber gitti.
Hiç üzülmedim aksine bana bir rahatlama geldi.
Sanki tutsakmışım da bunun farkında değilmişim gibi.
Sorun şu ki whatsuptan haberleştiğim insanlar vardı. (1 gün haber alamazlarsa polise gidecekler sanki :P ) Aklıma hemen Feride geldi, bugün kargoya gidecek ve benden haber bekliyor, amanın. Neyse ki mail diye bir iletişim aracı var. Sabahtan niyetim öğle arası için simit ayran eşliğinde piknik-yürüyüş-kitap okuma aktivitesi vardı .
Öğlen iş yerinden çıktığımda değişik hissettim.

- Etkinlik detayları için Selcen'i arayacağım.
- Telefonum yok!

- Aa ne güzel bir ağaç, fotoğrafını çekeyim.
- Telefonum yok!

- Saat kaç oldu ki, işe geç kalmayayım.
- Telefonum yok! Saatim zaten yok!

İyi o zaman, dedim. Yoluna devam et, günün tadını çıkar, saati de unut. (erkenden dönmüşüm zaten peh :)

İşte bundan sonra keyifle kitabıma gömüldüm. (simit de Yasemen canın çekmesin ama fırından yeni çıkmıştı :)
Bu ara "Televizyona Düşen Çocuk Gip" okuyorum- ki araya kitap almaktan bitiremedim onu da- bir de ne göreyim Sgardoli de İtalyanmış. Bak şu işe! (ckk anladın sen onu :)
Kitaba başlamadan önce mutlaka yazarın özgeçmişini okurum. Sgardoli'nin veteriner olması bir hayli ilgimi çekti. "Hayvanlara duyduğu sevgiyi, sözcüklere ve onların oluşturdukları biçimlere olan tutkusuyla bütünleştirdi. Okumanın kendisine yetmediği zamanlarda da yazmaya koyuldu." Bu cümle çok hoşuma gitti. Yazarın dünyasını daha da araştırmalıyım diye notumu aldım ve ithaftaki "Gerçek Miriam'a" notuyla kitaba başladım. Kısacık resimli bir hikayeyi öğle arasının keyif zamanına bırakmakla ne kadar doğru bir şey yapmış olduğumu da anladım. (hatta sırf bunun için kendime yeniden sipariş listesi hazırlıyorum, bitirince paylaşabilirim, 1 solukta okunabilir çocuk kitapları diye)
"Dünyanın En Acayip Hayvanı" son sayfasına kadar heyecan ve merak dozunu hiç kaybetmeden ilerliyor. Miriam'ı zaten çok sevdim. Annesinin kardeşini emzirdiği bölümün resimlenmesini de açıkçası takdir ettim. (her ne kadar bu paylaşımın özel olduğunu düşünsem de bazı tabuları da yıkmak gerek)
Kitap, gecenin bir vakti iki atın çektiği bir arabayla şehir meydanına gelen adamın hikayesi ile başlıyor. Şehir meydanına ertesi gün sarı mavi çizgili koca bir çadır kuruyor ve içeride "Dünyanın En Acayip Hayvanı"nı sergiliyor.
Yalnız bu işte bir tuhaflık var çünkü bu sergiye insanlar birer birer girebiliyor ve dışarı çıkan herkes bu acayip hayvanı farklı tanımlıyor.
Kitabın bu bölümleri oldukça neşeli, her cümleden sonra kendimi tahmin yaparken buldum:
- Afrikadan mıymış? Fil mi?
- Kocaman mıymış? Ne olabilir ki?
- Eczacı da mı görmemiş? Çatlayacağım, ne ki bu hayvan?

Kitabın sonu ve Miriam'ın Dünyanın En Acayip Hayvanı'nı görme çabası bence gerçekten çok güzeldi. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle işe döndüm. Telefon yanımda olsa o an'ı blogumla paylaşabilirdim. Ama bu hali de çok güzel oldu çünkü o an "asla unutmaman gereken"ler bölümüne kaydedildi. "Sil Baştan" filminde bir karakter olsaydım, bu bölümü de korumaya alırdım  :)
Kitabı 7-8 yaşlarında bir çocuğun gözüyle yeniden okumaya çalıştım (ne kadar başarabildim tabii bilmiyorum) ve o haliyle de kitabı çok sevdim. İkinci okumada yine heyecanlandım :)
Yazarın diğer kitaplarını farkında olmadan sepetime atmış ama son anda vazgeçmişim. Şimdi bekle  bakalım Esoş diğer kargoyu :)
Hatta şu an aklıma geldi, ben bir yazar okuması yapayım Sgardoli'den, off ne heyecanlandım şimdi, kargo falan bekleyemeden ilk kitapçıya koşasım geldi.
Haydi sonra görüşürüz!
:)

Dünyanın En Acayip Hayvanı 
Özgün Adı: La piu straordinaria bestia del mondo
Yazan: Guıdo Sgardoli
Resimleyen: Roberto Lauciello
Çeviren: Filiz Özdem
Yaş grubu: 7+
YKY, 2016, 48 sayfa, karton kapak


Devamını oku »