Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Film Önerisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film Önerisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2017 Perşembe

Ghost in The Shell / Rumuz Goncagül :)

Birbirinden bu kadar farklı konuları aynı başlık altında toplamayı nasıl başardım bilmiyorum.
Hepsini ayrı ayrı da yazabilirdim aslında ama birleştirmek istedim.
Öncelik Kabuktaki Hayalet filminde.
Yine fragmanını izlediğimden beri merak ettiğim bir filmdi. Ne yazık ki animesini izlememiştim ki üniversite zamanında anime sever bir arkadaşımın "anime buluşmaları"na katılıp boş gözlerle onları dinlemişliğim var. "Ghost in the shell" o zamandan beri hafızamda :)
Öyle hasta ve kötü bir günde izledik ki filmi, şartlar öyle gelişmişti ve ben geri adım atmadım. İyi ki atmamışım. Tek izlesem belki korkardım. Korkacak bir şey olduğundan değil de en ufak bir ani gelişen sahnede hoplayan ve hiç tanımadığı bir insanın (One Missed Call filminde sene 2008, hala neden izlediğimi bilmediğim korku filmi, ıyy) koluna yapışacak kadar heyecanlı bir tip olduğumdan olabilir :)
Ghost ne the shell, fragmanı ile bende oluşturduğu dünyayı veremedi ama sanırım bana çok daha farklı ve özel bir şey hissettirdi: Sen neredesin ve ruhun nerede? Scarlett Ablayı zaten severim ama filmde rol için "yeterince" robot-insan olmadığını düşündüm. Sorun oyunculuk da değil, yönetmenin o rolü işleyişindeki eksiklik hatta belki senaryoda eksik kalan bir şeyler. Olayın bilim-kurgu-macera kısmı da epey ortalama. Kısacası "ortalama" bir film, genele bakarsanız. Ancak işin "felsefesi" noktasında bende epey farklı noktalara dokundu. Kabuğum nerede, kabuğumdaki hayalet nerede ve BEN neredeyim. Gibi gibi...
Filmden çıkınca da kahve kazandım. Nasıl mı?
Karabalıkla girdiğimiz iddiayı kazandığım için.
"Scarlett Abla ve Woody Allen da birlikte epey film yaptılar." dedim. Film üstadı (!) koca kişisi "Ne alakası var, en fazla bir filmde beraberdirler." dedi. Ben de "En az 3 film hatta sayabilirim." dememe rağmen, sonuç Grano'da filtre kahve iddiasına döndü. Ve elbette ki Google Amca da beni yanıltmadı ve ben o kahveyi kazandım. Hani filmleri izlemesem bile sinema konusunda benimle iddiaya girmesen mi canım karabalıkçım :)


Geçtiğimiz günlerde de RUMUZ GONCAGÜL oyununa gittik. Aslında niyetimiz Carmen'i izlemekti operada ama bilet yoktu. Annem de sağolsun Elife bakınca, attık kendimizi Şinasi'ye :) Oyun kötü ise yarıda çıkıp biraz eğlenip eve öyle geçeriz diyorduk ki (iyi çakallık :P ) oyun bence gerçekten iyi çıktı. Şöyle ki inanılmaz güldük. Canlı performansta bu kadar gülebilmek de insana ayrı bir haz veriyor açıkçası...Benim tiyatrodan beklentim de bu kadar. İyi oyunculuk ve keyif alma. Onun haricinde "sanatsal" kısmını çok da yorumlayabilecek potansiyelim yok :) Bu da bana yetiyor.

Vee gelelim diğer konuya diyecektim ki...
Onu burada ayırdım ve "Bugün" başlığına ekledim.
Buyrun oradan devam edelim.
Sanatsal aktivite sayfamız şimdilik burada bitti.
Annem de iki gün sonra gideceğine göre sezonu kapatmış sayılır mıyız bilmiyorum.
Belki ben müzik ve film festivalleri için kaçamak yaparım.
Bekleyin beni festivaller :)
Devamını oku »

21 Mart 2017 Salı

Film: Kırmızı Kaplumbağa

2017 yoksa benim sinemada film izlemeye döndüğüm bir yıl mı olacak?
Durup durup kendimi sinemalar.com'da film seçerken buluyorum :) Son dönemde evde film izlemeyi beceremediğimizi ve bunu pek de sevmediğimizi fark ettim. En büyük sebebi de evimizin bu kış mevsim normallerinin üzerinde soğukta kalmasıydı :( Dolayısıyla bazı oturma alanları hep soğukta kaldı ve evimizin gece 12den önce uyuduğu pek görülmeyen miniğinin durumu da eklenince evde ayaklarını uzatıp film izlemek çok da keyifli olmadı. Tam burada aklıma Yağmur'a gittiğimizde evdeki iki bıdığın şekilden şekle girerek izledikleri Ponyo geldi. Yani aradığım şey büyük ekran mı bilmiyorum çünkü sinemada büyük ekranda film izlemeyi seviyorum gerçekten. Bir de karanlık elbette :) Sinemadaki mısırı çok sevemiyorum ama çok tuzlu ve yağlı oluyor. Ben evde yağsız ve tuzsuz patlatıyorum daha leziz geliyor nedense. (Bu işte bir tuhaflık var ama :)
Neyse gelelim Kırmızı Kaplumbağa filmine...


Filmin afişini birkaç ay önce görmüş ve neden bilmiyorum vurulmuştum. İzleyecektim o kesin de sinemada olur muydu bilmiyordum. Sonra fragmanını izledim ve tamam dedim, tam benim tarzım bir film. Altyazı dergisinde yönetmenin söyleşisini ve Kırmızı Kaplumbağa filminin sessiz değil ama diyalogsuz olduğunu okuyunca daha da meraklandım. Kısacası bu filme gitmem şart olmuştu. Çok fazla yerde gösterimde olmadığından bize en yakın sinema salonunda da sadece gündüz 11 seansında oynadığından 19 Mart Pazar günü (ki film aslında benim doğum günüm olan 17 Martta vizyona girdi, kalpçikler :) için biletimi bir gün önceden aldım ve kapıdaki görevlinin bile haberi yokken (Abla bu salonun önünde neden bekliyorsun ki, en erken seans 12.40ta?) kocaman salonda tek başıma filmi izlemek için yerime oturdum. Bir taraftan da korkuyorum acaba tek olduğum için filmi oynatmazlarsa diye. O ara aklıma Donnie Darka gelmesin mi? Hani şu sinemada yanında kafasını çevirdiğinde gördüğü kocaman tavşan vardı hatırladınız mı? Neyse tam o ara ben bunları düşünürken yaşlı bir çift girdi içeri ve ön çaprazıma oturdular. Teyze bana dönüp "Seni tek bırakmaz istemedik." demesin mi? Canım teyzem dedim :)
Filmin konusuna geçeyim, ilk sahnede yüreğim sıkışmadı desem yalan olur. Okyanusun ortasında azgın dalgalar ile boğuşan ve hayatta kalmaya çalışan bir adam ile sahne başlıyor. Öncesi nedir o adam orada neden durmaktadır bilmiyoruz. Sadece minik bir kayık var arada sahneye giren, ben balıkçı olabileceğini düşünmüştüm o yüzden. Ve sonrasında bu adam ıssız bir adaya düşer. Acaba kendine sığınmak için bir "mekan" mı yapacak diye düşündüm ama yanıldım. Adamın tek derdi adadan bir an evvel ayrılmak oldu. Bunun için kendine tam 3 sefer sal yaptı (sallar da gittikçe büyüdü) ve her seferinde Kırmızı Kaplumbağa tarafından gidişi engellendi. (Buralarda aklıma Tom Hanks'in Cast Away filmi geldi ama o filmde de resmen kargo şirketinin reklamı kokuyordu :(
Kırmızı Kaplumbağa'ya izleyici olarak biz de biraz kızarken adamın bu "engellenme" karşısında gösterdiği öfke ve öfkenin neticesi ise bende de hem şaşkınlık yarattı hem de hüzün.




Film işte ondan sonra başladı diyebiliriz. Detay tabii ki vermeyeceğim. Ne yazsam spoiler olabilir diye konuyu burada kesiyorum ama ben filmin sonunda bir hüzün olmamasına rağmen (nereden baktığın da önemli tabii) epey ağladım. Filmin başında kızdığım kırmızı kaplumbağaya sarılasım geldi.
Filmdeki sadelik, renk kullanımı, detaylar, ay'ın halleri, doğa karşısında insanın halleri, annenin çocuğuna yaklaşımı ve YENGEÇLER... Hepsini ayrı ayrı çok sevdim.
Diyalogsuz bir film bu kadar mı çok şey anlatır...
Bu filmi izleme şansınız olmazsa yönetmenin "Father And Daughter" isimli Oscar da almış kısa filmini izlemenizi öneririm. KK'den önce izlemiştim ben ve orada da sonunu çok sevmiştim. Ve yönetmenin Altyazı Dergisine verdiği röportajda söylediği şu cümle çok hoşuma gitti.


Canım kırmızı kaplumbağa,
İyi ki tanıdım seni...

* Hala izlemediyseniz Fransız animasyonu Belleville'de Randevu filmini izleyin, onu da sinemada izlemiştim. Yaşasın :)
Devamını oku »

15 Mart 2017 Çarşamba

Barfi / Hidden Figures / Benim Abla :)

Herkese Merhaba,
Bu kez oldukça farklı bir yazı yazmak istedim.
Bugün tamamlayıp yayınlayabilirsem de çok mutlu olacağım :)
Son dönemde izlediğim 2 filmden ve "Benim Abla"nın kim olduğundan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle BARFİ...
Yaklaşık 10-15 gün önce ilk yarısını izlediğimiz filmin ikinci yarısını da dün gece izledik ve zaten ilk bölümünden beri aklımda olan Barfi sinema tarihi belleğime iyice kazındı :)
Hint filmlerine özel ilgisi olan biri değilim ama Aamir Khan'ı çok severim ve bu filmi de canım karabalık bulduğu için heyecanla izledik.
Sinemalar.com'da yer alan özeti okuyunca şaşırdım açıkçası çünkü Barfi çok da seçim yapmak zorunda kaldığı bir durum yaşamıyor bence. Sadece olaylar ve gelişmeler bu yönde oluyor.

"Barfi hem işitme hemde konuşma özürlü bir gençtir. Shuriti Adında genç Bir kıza aşıktır Fakat Shuritinin ailesi onun normal Bir erkekle evlenip iyi bir mutlu hayat kurmasından yanadır. Barfi bu umutsuz aşkdan yorulmuş yepyeni bir hayata başlamıştır. Bu arada Jhilmil adında yeni bir sevgilisi de olmuştur. Fakat polis tarafından da aranmaktadır tam bu dönemde tekrar karşısına çıkan Shuriti bütün dengelerini alt üst etmiştir. Artık Barfi bir seçim yapmak zorundadır."

Fragmanını da izlemediğim için açıkçası konunun nasıl ilerleyeceği ile ilgili bir fikrim yoktu ve beni meğerse bol sürprizli bir aşk hikayesi bekliyormuş :) (ya da benim şaşırasım varmış)
Asıl oğlan Ranbir Kapoor'un sadece mimikleri ile oynadığı bu filmde kendisini bir an gerçekten sağır-dilsiz sandım desem yalan olmaz. Oyunculuğuna ve enerjisine şapka çıkarttım.
Otizmli kız rolünde olan Priyanka Chopra ise meğerse güzellik yarışmalarında dereceleri olan biriymiş. Bu filmde ise duygu geçişlerini ve otizmli birinin hareketlerini "ille de güzel görünmeliyim" çabası olmadan vermişti, bu hoşuma gitti. Bizde olsa gerçekten "güzellik gösterme çabası" ön planda olurdu diye düşünmeden edemedim. 
Aşk üçgenindeki diğer ablanın oyunculuğu ve rolü çok da mühim değil :)
En sevdiğim sahnelerden birini de çektim ayrıca:


BARFİ bana hayatta ne olursa olsun gülümsemeyi, pes etmemeyi, aşkın dilinin sessizlikte konuşmak olduğunu ve iki ayrı dünyadan insanın anlaşması için kendi dillerini yaratabileceklerini (ışık oyunları gibi) gösterdi.
Kısacası bu filmi, oyuncuları ve sahnelerini sevdim.
Charlie Chaplin göndermeleri harikaydı...

GİZLİ SAYILAR filmine ise (şöyle bir hava atma emojisi geliyor buraya :P) sinemada izledim. Hem de yalnız! Hem de patlamış mısır bile aldım. Yaşasın :) Sinemada film izlemeyi çok sevdiğimi söylemiş miydim? Gizli Sayılar filmine "acaba içinde çok mu matematik vardır ki?" diye bir çekince ile yaklaştım. Zannedersin filmde bana üç bilinmeyenli denklem soracaklar ahahaha. Hani matematik olsa ne? Sonra orjinal isminin "Hidden Figures" olduğunu okuyunca rahatladım.

Kesin izlemelisiniz diyemem çünkü bakış açısı, filmden tatmin olma durumunu çok etkiliyor. Şöyle hafif bir film olsun derseniz tercih edilebilir bir hikayeye sahip. Ama benim filme gitme nedenim başroldeki ablalar :) İçinde mücadele olan ve kadın hakları ile ilgili olan filmleri seviyorum. Ankara Üniversitesi damarım mı kabarıyor nedir :)
Octavia Spencer'ı da ayrıca çok severim, Help filmini de severek izlemiştim.
Bu filmde unutamadığım cümle şu oldu.
En soldaki abla yapılan bir haksızlıktan dolayı şikayet ediyordu ve bizim Octavia Abla 3 numaralı bakışıyla şöyle dedi:
"Şikayet etme, bir şey yap." hatta kulağımda sesi "Dont complain. DO SOMETHİNG!" Sinemadan çıktığımda o lafın bana söylendiğine yemin edebilirdim.
"Do something Esra!"
Ahahaha :)

Ve gelelim 3. konu başlığımıza. Benim ablayı ayrı bir yazıda anlatacaktım ama baktım ki anlatacak çok da bir şeyim yok. Yani var da yok :)
Peki kim bu abla? Nerede yaşar? Ne yer ne içer? Nereden benim ablam oldu? :)
Elifin kreşinin köşesinde hemen her gün karşıma çıkan bu "abla" sabahın erken saatlerinde koşmaya çıkan bir kişi sadece :) Tee son baharda bir gün karabalıkçım görev sebebiyle yanımızda yokken ve Elifi kreşe ben götürdüğümde Elifle birbirlerine uzaktan el sallamışlardı. Sonrasında da bizim arabayı tanıyıp abla el sallamaya devam etti bana :) Ancak arabamız değiştiğinden beri beni tanıyamıyor valla gidip konuşasım var ha. "O benim sadece arabayı değiştik" diye :) Rutin bir şekilde her gün koşuyor, hızlıca yürüyor ve hayretler olsun bisiklete biniyor. Arkadan gerçekten 18 yaşında duruyor ama yüzünde annemden de yaşlı bir ifade var. Belki de emekli bir beden eğitimi öğretmenidir kim bilir :) Dün de onu karla karışık yağmurun altında kocaman şemsiyesi ile görünce dur dedim bir foto çekeyim de bloguma yazayım :)

İsmi aramızda "benim abla" :) Ve ondaki bu azme ayrıca hayranım. Grano'daki kırmızılı kadın gibi olur mu? Benim abla ile sohbet etme imkanını yakalar mıyım? Bilmiyorum.
Sadece bu "hidden figure" leri çok seviyorum.
Ben de mi öyleyim acaba, ne dersiniz? :)

* 17 Martta vizyona girecek olan Kırmızı Kaplumbağa filmi için heyecandan yerimde duramıyorum bu arada iyi mi :)

Devamını oku »

1 Aralık 2016 Perşembe

Film / Kaptan Fantastik

Uzun zamandır hiç bu kadar kararlı olmamıştım film izlemek için.
"Ama"ları bir kenara koyup kendime yiyecek içecek bir şeyler hazırlayıp son dönem arkadaşların tavsiyesi "Kaptan Fantastik"i izledim dün gece.
Kısa da olsa yazayım aklımda kalanları.
Beklentim yüksek olduğu için film beni inanılmaz derecede etkilemedi hatta benim için "izlenebilir" kategorisinde kaldı sadece diyebilirim.
Konu iyi seçilmiş ancak kurguda kararsız kalınmış ve "nasıl versek biz bunu" krizleri ile baş edilememiş gibi gördüm.
Bunu örtbas edebilmek için de ani çıkışlarla "bunu da anlatmadan geçmeyelim" denmiş ve bu hava benim için oldukça yüzeysel kaldı.
Beklentim, evde eğitim gören çocuklar ve sistem hakkında bilgi sahibi olabilmekti.
Fragmanını izlememiş sadece filmin konusunu okumuştum.
Başroldeki Baba'yı normalde severim ancak bu rolde pek ısınamadım. (asıl amaç da buysa başarılı olmuş denebilir)
Evde eğitim verebilmek için farklı bir yol çizmiş Baba ve Anne, ıssız bir ormana yerleşmişler ve çocukları hem fiziksel hem de bilişsel anlamda pek güzel eğitmişler.
Bir sebeple insan içine çıktıklarında ise ne yapacaklarını bilemez halleri oldukça normal.
Annesi intihar ettiğinde babaya sinirlenen çocuğun tepkileri konuyu her iki bakış açısından görebilmemizi sağlarken "diğer taraf" yani çocukların kuzenlerinin "ekran bağımlısı" halleriyle verilmek istenen mesajlar fazla göz çıkarıcı olduğundan beni rahatsız etti.
Mesaj kaygılarının olduğunu ve bunu "haydi 2 saatimiz var, hepsini verelim" halini koklamak hoşuma gitmedi.
Bunun yanı sıra babanın kızı ile Lolita'yı tartıştığı kısa bölüm ve en küçük çocuğa cinselliği anlattığı bölümler evet oldukça gerçekçiydi.
İnsan Hakları Beyannamesi hakkında kendi fikrini belirten 8 yaşındaki tatlı çocuğun bıçaklarla ve kemiklerle dolu ağaç evini beyanname sahnesinden daha çok sevdim.


"Okulsuz Büyümek" kitabından sonra "evde eğitim"vb. konularda ben de daha çok okuma yapmak ve film izlemek istiyorum ancak bunun "mesaj kaygılı" olmamasını tercih edeceğim :)

Filmin sonunda bir "orta yol" beklerken aslında günümüz şartlarına neredeyse uyumlanmış bir son, filmin en başındaki geyiğin kalbini çıkarıp erkekliğe adım atan sahneyle pek uyuşmadı.
Dönüşümün de tutarlı ve anlamlı olanını seviyorum ben demek ki :)

Benim yorumum da böyle.
Filmi seven arkadaşların yorumlarını da dinlemeyi çok isterim elbette
Sırada ne var bilmiyorum, ben yine bu kadar kararlı olana kadar uzun zaman geçmez umarım :)
Devamını oku »

4 Mart 2014 Salı

Film Önerisi #6 : Gülen Gözler (Vecihi) :)

Enn sevdiğim Türk filmi desem Gülen Gözler için acaba abartmış olur muyum ya da unuttuğum başka bir film var mıdır bilmiyorum...
Ne zaman izlesem hem çok gülerim hem de sonlara doğru biraz ağlarım ama hep çok keyif alırım.
Bugün yine yeniden izledim bu filmi.
Adile Naşit'in zamanına pek yetişemedim yani onun masalcı teyze hallerine. Onun mimiklerini çok seviyorum, o kadar sıcakkanlı ki.
Bu filmde de 5 tane kızları var Münir Özkul ve Adile Naşit'in. Kızların her birinin de sevdiği/görüştüğü çocuklar var. Elbette ki benim favorim Vecihi yani Şener Şen.
Komik karakter deyince benim aklıma hep o gelir.
Bu filmde de o kadar güzel sahneleri var ki.."Veriyor musun" diye bir kendini sahneye atışı var ki.. Bir de uçakla geçerken elindeki gülü sevdiği kıza atmaya çalışması :)
Kaynak: burada
Sonlarında biraz ağlamış olsam da iyi ki yeniden izlemişim dedim.
Yanında da tabii ki patlamış mısır :)


Aklıma gelmişken o sabun köpüklerini her gördüğümde "ayy akıyor bunlar, durudun şunları" diye ben oturduğum yerden geriliyorum niyeyse.. Elime süpürge alıp yardım edesim geliyor herhalde :)
Bir de annelerinin yani Adile Naşit'in kızlarıyla olan süper diyalogları, "Baksana sen benim gözüme!", "Aa likör mü o, versene bana da!" :))
Kısacası, aile/dostluk/sevgi üzerine bence şahane bir film.
İçinizi sımsıcak yapıyor..
Kaynak: burada
Sizin sevdiğiniz Türk filmleri hangileri?
Turşucular da güzeldi sahi değil mi?

Devamını oku »

3 Mart 2014 Pazartesi

Film Önerisi #5 : Frozen :)

Hani bazen boş vaktiniz vardır ve bir film izlemek istersiniz hatta mümkünse 1 animasyon...
İşte tam o an'lara denk gelebilecek, fazlası pek olmasa da patlamış mısırın yanında çok sırıtmayacak bir film.
Frozen:
Konusuna;
"Maceracı ve iyi kalpli bir kız olan Anna, kız kardeşi Prenses Elsa'yı bulup yaşadığı krallığa sonsuz kış getiren laneti sona erdirmesini sağlayarak, şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar verir. Masalsı bir yolculuğa çıkan Anna'nın yol arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff ve sadık Ren geyiği Sven'dir. Ayrıca Olaf adlı bir başka yol arkadaşları daha olur. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkar. Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir. " demiş sinemalar.com
Kaynak: burada
Troller ve Anna karakterinin küçüklüğü filmdeki en tatlı an'lardı.
Kardan adam da bana bir o kadar itici geldi,bir ara "erise ya bu" dediğim bile oldu, evet kötüyüm :)

Devamını oku »

23 Aralık 2013 Pazartesi

Film Önerisi #4: Dirty Dancing :)

Eski bir film aslında. Başka birçok filme de referans olmuş özellikle de dans ile ilgili filmlere. (Bkz:2. film önerisi :)
Biz hayretler olsun ki yeni izledik.
Bir Carlos Sauro değil belki ama keyifli bir film.
Ben en çok kızın babasına "ama sen de beni hayal kırıklığına uğrattın baba" sahnesini sevdim yani orada duygulandım. Gerisi de sizin izlencenize kalsın :)
Fragmanı:

Konusu: 
Bir yaz kampında dans öğretmenliği yapan Johnny Castle, iş dışında kalan vakitlerinde de diğer dansçılarla dans etmektedir. Baby olarak tanınan genç bir kız Johnny'e aşık olur ve onun hem sevgilisi hem de dans partneri olur.
80'li yılların önemli filmlerinden biri sayılabilecek yapım, 1988'de en iyi şarkı dalında Oscar ödülünü 'The Time of My Life' şarkısıyla kazanmış.


İşin içinde nostalji, dans, ilk aşk olunca seyrinin kötü olması pek mümkün değil hele ki başroldeki ablanın o şaşkın halleriyle :)
Müzikleri de oldukça güzel..


HERKESE İYİ SEYİRLER :)
Devamını oku »

17 Aralık 2013 Salı

Film Önerisi #3: Sense And Sensibility /Aşk ve Yaşam

Kadrosu kuvvetli bir filmi görünce hele ki eski zamanlarda geçiyorsa izlememek için pek bir neden kalmıyor.
Film seçmek bazen zor olsa da izlenebilir, iyi filmler kendini tee uzaktan belli ediyor :)
Bu filmi de geçen akşam öyle merakla, heyecanla genel anlamda da gülümseyerek izledik.
Klasik bir tarzda ilerleyen romantik komedilerden farklıydı.
Albayın(Alan Rickman) oyunculuğunu çok sevdim, duygu durumunu çok iyi veriyordu. ("Yazııık adama bak nasıl da seviyormuş meğerse kızı" gibi tepkilerim olmuş olabilir :)
Neticede hoş bir seyir, güzel manzaralar için "Sense and Sensibility" izlenebilir.
Fragmanı:

Konusu:
Mr.Dashwood yasalar gereği mirasını ilk karısından olan oğluna bırakmak zorundadır. Oğlundan ikinci karısı ve ondan olan kızlarına destek olmasını rica eder. Fakat oğlunun karısı bunun gerçekleşmesini engellemek için elini yapar. Biri tamamen duygularıyla, diğeri de sadece mantığıyla hareket eden iki kızkardeş, 19.yüzyılın erkek egemen ve ahlakçı dünyasında bir de ekonomik sorunlarla başetmek zorunda kalırlar. Tüm toplumsal ve ekonomik baskılara rağmen mantık ve duygu aşkla birleştiğinde, bu iki kızkardeşe güç verecek, onlara mutluluğun kapılarını açacaktır.


HERKESE İYİ SEYİRLER :) - KESTANENİZİ UNUTMAYIN SAKIN - 
Devamını oku »

3 Aralık 2013 Salı

Film Önerisi #2 : Gönül Avcısı/ L'arnacoeur

Kocaman bir kap mısır patlatıp film izledikten sonra onları burada paylaşmamak yazık olurdu aslında. Eskiden "film, sinemada izlenir" diye düşünürdüm. O zamanlar bir ayağım Kızılırmak sinemasındaydı, sanat filmlerini izliyordum;"light" filmlerle işim olmazdı :) Hayat işte... Şu an evde ayaklarımı uzatarak ve eskisine göre oldukça "light" filmler izlemeyi seviyorum. Nejat Hoca görse muhtemelen çok kızardı bu duruma; arkadaş sürekli de hayatı sorgulayıcı filmler izlenmiyor ki. İnsan bazen giriş, gelişme, sonuç da istiyor. Ya da sadece keyifli vakit geçirmek. Üniversite zamanında aldığım sinema derslerine ihanet ediyorum gibi gelse de bazen "Film Önerisi" grubunda oldukça "light" filmler bulacaksınız, benden söylemesi. Sonra Haneke yok muydu demeyin :)
Kaynak: burada
Geçen gün tesadüfen denk geldik bu filme. Fransız filmlerini ve Vanessa ablayı sevdiğim için ben hemen "aaa süper hemen izleyelim" dedim tabii :) Keyifli bir vakit geçirmek için ideal bir film. Öyle suratınıza tokat, hayat sorgulaması, sürpriz bir son beklemeyin.
Patlamış mısırın yanına çok yakışan bir film bence, konusu da:

"Alex ve kız kardeşi ve eşi mutsuz olan çiftlerin ilişkilerini bozan bir şirket yaratmışlardır. Zengin bir çiçekçi adam kendilerini kızının evlenmesine engel olmaları için kiralar.Sorun Alex ' in bunu sadece 10 gün içinde yapması gerekmektedir.çünkü görevi çok karmaşık çift kesinlikle birbirlerine mükemmel ve aşık gibi görünür..."

Fragmanı da:


HERKESE KEYİFLİ SEYİRLER :)

Devamını oku »

2 Temmuz 2013 Salı

Film Önerisi #1 : Hırçın Sevgilim

Blogda bu kadar çok şeyden bahsetmişken filmlerden şimdiye kadar bahsetmemiş olmamızı garipsedim.
Bu garipliğe de bir yerden "dur!" demek için "film önerileri" ile başlayalım diye düşündük.
Geçenlerde izlemiştik bu filmi; "Hırçın Sevgilim" 2001 yapımı Kore filmi.

Kaynak: burada
Konusu;
"Kyun-woo bir akşam evine dönerken metroda güzel bir kıza rastlar. Ne var ki kız kör kütük sarhoştur ve ayakta bile duramamaktadır. Kız trenin önüne düşmekten kurtaran Kyun-woo, bindikleri trende de kıza destek olmaya çalışır.
Trendeki diğer yolcular baygın olduğu için onu taşıyan Kyun-woo'nun kızın erkek arkadaşı olduğunu düşünürler, bu nedenle çocuk da kızı bırakıp gidemez. Bu karar insanın da hayatında bir dönüm noktası olacaktır.
Ho-sik Kim'in internette yayınladığı kendi anılarına dayanan hikayelerinin kitap haline getirilen aynı isimli romanından uyarlanan film, Günye Kore'nin en iyi romantik-komedilerinden biri olarak kabul ediliyor."


Yaklaşık 2,5 saat süren film gerçekten patlamış mısırla birlikte keyifle izlenebilir bir film.
Çoğunlukla da güldürdüğünü söyleyebilirim.
Kızın hırçın halleri ve çocuğun kızın bu hallerine karşı verdiği tepkiler çok eğlenceli.
Aralarında sevgi, aşk, arkadaşlık bağının kurulması, sağlamlaşması ve hikayenin sonu oldukça sürükleyici ve heyecanlı.
Özellikle de hafta sonu şöyle ayaklarımı uzatayım, keyifli de bir film izleyeyim diyorsanız bizden tavsiyedir "Hırçın Sevgilim" :)

Fragman olarak da şöyle bir video bulduk :



Devamını oku »