Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




elif minicik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elif minicik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Avusturya-Mattighofen Tatili :)

En son "neredeyim" demiştim ve ortadan kaybolmuştum :)
Londrada değildim, Avustralyada ise hiç değildim.
Avusturya'nın Mattighofen isminde minnnacık bir kasabasında tatile gittik, "hala" tatiline.
Daha önce yurtdışına çıkmadığım için neler yaşarız, Elif durur mu uyur mu bir dolu soru vardı.
Oradayken de döndüğümüzde de şunu dedik:"İyi ki gitmişiz"
Yurtdışının benim gördüğüm kısmı gayet "normal"di yani çok acayip vurulduğum bir şey olmadı.
Ya da oldu mu yoksa?
Dur şimdi kafam karıştı yazarken :)
Etrafın yemmmyeşil olması, yolların düzenli/temiz olması, insanların saygılı olması gibi gibi şeyleri sayarsak -ki sanırım yurtdışına giden herkes hele ki Avrupaya gitmişse böyle hissetmiştir- dengeler değişiyor.
Elif küçük olduğundan aklımızda delice gezme planları yoktu. Sahiden de amacımız Elifin halasını ziyaret etmek ve kuzenleriyle bolca vakit geçirmesine imkan sağlamaktı.
Öyle de oldu.
Sağolsun fırtına "violet" seviyesine çıktı ve 2 gün sirenler çaldı "dikkat edin" diye.
Biz de dikkat ettik.
Ama en çok Elifin uyku saatlerine dikkat ettik diyebilirim :)
Bu oldukça kısıtlayıcı gibi görünse de aslında tam olarak değil. Saatlerini bilince çocuğun huysuz değil de mutlu gezmesi bence daha mühim.
2 yaşından 17 yaşına kadar bir dolu çocukla kaynaştı Elif. Kuzenleri, onların kuzenleri, arkadaşları vs derken bazı günler ortam kreş gibiydi ama Elif o kadar mutluydu ki...
Sanırım onu peşimize takıp uzak yollara gezmeye gitsek bu kadar mutlu olmazdı.
Neden? Çünkü arabayı sevmiyor.
Arabada Elifi oyalama timi vardı resmen :)
Evi otel olarak kullanan ve insanlarla temastan pek de haz etmeyen "kedi" isimli kediyi Elif pat pat emekleyerek kovaladı. Kedinin en son şu tercih arasında kaldığını gördüm: a)arkadan gelen tanımadığım bir minik var ama sanki beni mıncıracak gibi duruyor b) hava çok soğuk, dışarı çıkarsam çok üşüyeceğim. ne yapsam diye baktı baktı ama tercihini b şıkkından yana kullandı :) halbuki Elif ne sevinmişti onu gördüğüne.
Pretzel isimli simitlerinden bolca yedik, önce tuzlarını temizledik sonra bıraktık, bizden çok Elif sevmiş gibiydi.
Yazmayı unuttum ama bizim ek-gıda diye bir şeyimiz pek kalmadı, Elif -yüzde 95 oranında- biz ne yersek ondan yiyor. (kuruyemiş vb. hariç)
Elif orada azı dişlerinden 2 tanesini çıkarmaya karar verdiğini önceden söylese daha iyi olurdu tabii :)
Yukarıdaki bölümü yaklaşık 1 ay önce yazmışım...iyi ki yazmışım çünkü şimdi okuyunca ne dedim biliyor musunuz?
"Aaa biz bunları mı yaşamışız?"
Ve şimdi defotoğraflara baktım... ne güzel eğlenmişiz :) Mattighofen'e en yakın turtistik yer Salzburgmuş ama biz oraya da gitmedik daha önce yazdığım sebeplerden,Viyana zaten 3 saat mesafedeydi.
Bu küçük tatlı kasabadaki tüm kitapçıları doyasıya gezdim(zaten sayısı pek azdı :) Bolca tuzlu simitlerinden yedim, insanların sıraya girme konusundaki saygılı davranışlarını hayretle izledim, o çok meşhur şahane İngilizcemle de alışveriş yaptım :)
Elife sürprüz bir doğum günü partisi yaptı halası, o da çok keyifliydi.
Kısacası güzel, dolu dolu, biraz gezmeli çokça sakin ve dinlenmeli, keyifli bir tatil oldu bizim için.
Avusturyaya gideceklere verebileceğim tek tavsiye; simitlerinden yiyin gari! :)



Gelelim Elif konusuna;
Uçakta kendisini önce tanıttı, "merhaba ben elif, çeşitli ulaşım araçlarında ağlamam ile ünlüyümdür" dedi. Bir müddet sonra da kucağımda uyudu. İniş ve kalkışlarda yutkunmasına dikkat ettim. Avusturyada uyku saatlerinin çoğuna uyduk, ona göre hareket ettik diyebilirim. Bir dolu çocukla haşır neşir oldu ve anladık ki Elif sosyal bir çocuk ve bize bir bağımlılığı yok-muş.Bebekli tatilin kısıtlayıcı yönleri tabii ki var ama bir bebeğin olması tatile çıkmak için engel de değilmiş gibi geldi bize ki orada diş krizleri de yaşadık.
1 ay önce yazsam belki daha detay yazardım ama şimdilik aklımda bunlar kalmış, ne yapayım :) Balık mıyım neyim ya :)
Devamını oku »

9 Mart 2015 Pazartesi

11. Ay :)

Yavaş yavaş 1 yılın muhasebesini yapmaya başlayacağım sanırım ama o işi önümüzdeki aya bırakayım. Çünkü henüz Elif'in 1. yaşı dolmadı.
Geçtiğimiz 1 ayın en önemli gelişmesi Ayça'nın aramıza katılması oldu. Elif'in de anne tarafından bir kuzeni var yani artık. Bence ileride çok yakın iki arkadaş olacaklar, öyle hissediyorum.
Geçtiğimiz ay gittiğimiz doktor kontrolü ve geniz eti şüphesinden sonra KBB doktoruna gittik ve hiç öyle bir şey olmadığını ve alerji ilacına gerek olmadığını söyledi ki biz sadece 3 gün vermiştik bu ilacı. Elif'i gözlemledim ve içime sinmeyen birşeyler olduğunu anladım, ilacı o yüzden kestik. Peki Elif neden hala çoğunlukla ağzından nefes alıyor sorusunun cevabı ise yok. Takip edelim dedi KBB doktoru, peki dedik çıktık. O kadar.
Bu ay daha da özgürleşti sanki Elif, emeklemesi hızlandı, bir yere tutunup ayağa kalması ve koltuklar arasında yürümesi gelişme gösterdi. Bizim elimizden tutunup yürümüyor. Açıkçası hangi ayda neler yapıyor bebekler ortalama olarak son aylarda takibini bıraktım. Elif mutlu ve iyi görünüyor çok şükür. Yapmadıklarına değil de yaptıklarına odaklanmak daha iyi geliyor bana.
Bir de ısrarla ben bir şeyler öğretmek istemiyorum. Neden böyle hissediyorum onu bilmiyorum. Sanki kendisi keşfederse daha kıymetli olacak gibi geliyor. Kitapların içinde geçen cümlelerden ve benim canlandırmalarımdan sonra ayının ve arının burnu ile kendi burnunu keşfetti. Parmağıyla burnunu göstermesi oldukça neşeli oluyor bizim için.
Dil gelişimi bu ay atak yaptı diyebilirim. dede, mama, baba, anni gibi kelimelere meme, bi (bir), bej (beş), ditti/gitti, bitti, gel, al gibi yeni kelimeler eklendi. Favorisi de "beybi" yani bebek :) Minik hayvanlara ve kendince bazı nesenelere "be(y)bi" diyor.
Kelimeleri yerinde söylemesi en büyük gelişim bence. "ha-di" diyor o komik oluyor :) Bir şey gittiğinde ya da bittiğinde gitti-bitti diyor, o da neşeli.
Remzi Kitabevinin resimli ansiklopedisini almıştık, onu çok sevdi. Oradaki kelimeleri sorduğumuzda gösterme gibi bir durumu yok. Kendince isimler söyleyip onlara gülüyor. En çok da çocuklara "bebi" demeyi seviyor.
Öpücük atması bence en güzeli hem de biz bir şey demeden. Hele ki sabahları ve her yürüyüşten sonra beni ya omzumdan ya da yanağımdan öpüyor. O ara eriyorum tabii ki :)
Elif'e doğum günü için hazırladığım tek ve en özel şey "anı kutusu". İleride daha da anlam kazanacak sanırım bu kutu.
Salıncağı, parkı, çocukları, sosyalleşmeyi, iletişim kurmayı çok seviyor. Yoldan geçenleri çeviriyor seslenerek.
Sevdiği yemeklerde değişiklikler oldu. Bence hala tam olarak rayına oturmadı yani anlayamadı neyi sevip sevmediğini. Ya da tam tersi; gurmelikte oldukça ilerledi ve hangi yemeği nasıl pişerse sevdiğini keşfetti. Mesela patatesi öyle sade çok sevmedi de fırında baharatlı olunca yiyip yuttu. Baharatları genelde kullandığım için o da alıştı. Tadını en çok bildiği ise kekik elbette ki çünkü benim favori baharatım kendisi :) Kaşık ve çatal aldık, önüne de koyuyoruz ama sanki eliyle yemesi daha keyifli. ben de olsam öyle yapardım. Bu konuda ısrarcı olmak mı gerekiyor bilmiyorum ama kendi yemeğini kendisinin yemesi benim/bizim için şimdilik yeterli.
Su içmesi konusunda büyük bir atılım oldu. Önceden sadece yemeklerden sonra kahve fincanı ile ben içiriyordum çünkü biberonu bilmediği için alıştırma bardaklarını da plastiğinden dolayı reddetmişti. Fincandan suyu içiyordu ama işi bitince oyuna geçip fincanı elimden kapıyordu :) Şimdi susadığında "buu" diye su istiyor ve önceden sevmediği alıştırma bardağından suyunu içmeye başladı. Dışarıda özellikle büyük kolaylık oldu bizim için. Fincan yine devam tabii.
Uyku konusunda yine tam olarak 2 ileri 1 geri hatta bazen 3 geri 1 ileri yaşantımız aynen devam etti. Bu durum oldukça yorucu ama uyku eğitimi denilen şeyi de farklı kitaplar ve danışmanlarla uygulamaya çalıştığımıza göre kendi adıma "ödevimi yaptım" diyebilirim. Yani tüm derslere katıldım, ödevlerimi yaptım, tekrar yaptım, arkadaşlarımla(karabalıkla) çalışma yaptım ancak sınavdan geçemedim. Çünkü "hoca"nın sordukları kitapta yazmıyordu ve benim günlük annelik tecrübem bu soruyu yanıtlamaya yetmiyordu. O yüzden de "ah vah" demeyeceğim burada. Nasılsa kendi içimde bunu bolca diyorum :)
Elif bolca gıdıklanıyordu ki beni de gıdıklamayı keşfettiğinden beri evde gülücük bombası atılmış gibi oluyoruz. boynumun altından gıdıklıyor bir de sıpa.
En sevdiği oyun hala kaçma-kovalamaca... Kaçarken arkasına dönüp bakıyor tabii ki geliyor muyuz acaba diye.
Salıncak keyfi güzel oluyor. Sığsam hemen yanına ben de sallanacağım ama o renkli minik salıncaklara sığamıyorum :/
Evdeki kitaplar çoğunlukla yerde  ve dağınık bir şekilde duruyor. Sayfaları yırtmasına -elimden geldiğince- izin vermemeye çalışsam da bazen mümkün olmuyor. kitap ve dergilerin sayfalarını çevirmeyi ise çok seviyor.
Ben telefondayken Elif de sesini duyurmaya çalışıyor, o yüzden de karşı taraf muhtemelen benim ne dediğimi duyamamış oluyor.
Havaların ısınmasıyla birlikte daha da çok dışarıda olalım gibi bir planım var, umarım gerçekleştirebiliriz.
Bu ay sanki 1. yaşın gölgesinde kaldı gibi :)
Yaş günü ile ilgili muhtemelen bir şey yazmayacağım ama aylık gelişimleri  -sanıyorum ki- yazmaya devam ederim.
"Çocuklar çabuk büyüyor" dediklerinde ne demek istediklerini yavaş yavaş da olsa anlamaya başladım. İlk 6 ay çok çabuk geçmedi belki ama 6-11 ay arası sahiden de hızlıydı.
Aklımda bir dolu yazı var ancak o kadar bölüntülü oturuyorum ki bilgisayar başına, taslaklarım iyice kabardı.

Bu kahve de benden tüm uykusuz annelere gelsin :)

Devamını oku »

13 Şubat 2015 Cuma

Kedi mi Diş mi :)

Buraya "normal" yazılar yazıyorum diye işler de "normal" gidiyor sanmayın :)
Aslında çok şükür gayet normal (Elif tarafında) ancak bizim tarafta azıcık yamuk.
Yani biz yamulduk, daha doğrusu belim tutmaz oldu ben iyice yamuldum :)
Bu çizim de 3 hafta önceden. Bu ara çizim yapamıyorum çünkü vaktim pek az hem de dinlenmek için sadece uzanmak istiyorum, oturmak değil.
Daha önce "tipik bir anne hastalığı" dediğim bel ağrısı oldukça şiddetlendi, dün yanma ve bacaklarımda ağrı hissettim. Bir doktora gitme vakti gelmiş mi bilmiyorum. Doktor olan arkadaşlar alınmasın ama doktorlara çok sinir oluyorum. Olayı detaylıca anlayıp dinlemeden hemen yaz ilacı gönder hastayı yüzüne bile bakma... Bu nasıl bir iş böyle! Tenzih ederek konuşuyorum tabii ki, oldukça ilgili olanları da var ama ben ona pek denk gelmedim :/
Elif'in "diş mi geniz eti mi yoksa büyüme atağı mı nedir bilmiyoruz ama kısa sürede geçse iyi olur" evresindeyiz :)
Biliyorum bu da geçer, Elif büyür, belim düzelir. Sonra Elif yürümeye koşmaya başlar, ohooo bizi neler bekliyor neler.
Bazen karamsarlığa düşüyorum- ki bunda kapalı havanın ve salıncağa binemememizin de etkisi var, yani o salıncakları az daha büyük yapsalar ben de sığardım :) - ama sonra Elif gelip bir sarılıyor ya da hiç ummadığım bir hareket yapıyor, sanki her şey siliniyor. Bel ağrısı hariç :) o yerleşti sanki :/


Keşke daha güzel çizebilsem, mesela Elif'i sakalsız çizmeyi öğrensem :) Beyhan'dan ders mi alsam ki :)
Bu ara en büyük heyecanım yeğenime kavuşmak... İnşallah kavuşmaya az kaldı, kalbim pır pır.
Herkese mutlu cumalar ve güzel tatiller, Annelik Sohbetlerini özleyenlere de güzel haberlerim var.
Devamını oku »

9 Şubat 2015 Pazartesi

10. ay :)

Her ay bu cümleyi kurmazsam olmaz: "Vay be maşallah bize, 10 ayı devirdik" :) Bize diyorum, Elif tek başına büyüyor sanmayın; biz Eliften daha çok büyüyoruz. Hatta -yine yazayım- mart ayında 30 oluyorum, yaşasın :)
10. ayda da yenilikler, değişiklikler, güzellikler oldu çok şükür. "Uyku?" Biri uykuyu mu sordu? Yok ben duymadım, bence Elif de duymamıştır.
Bu ay için "diş ayı" diyebiliriz. Bolca diş çıkardı Elif. Kimi zaman huysuzlaştı kiminde mızıldandı bazen ağladı bazen durgunlaştı ama neticede dişlerini çıkardı, oh :)
gelelim kötü habere; beni ısırmaya başladı. Babasını ya da bir başkasını ısırmıyor ancak benim ellerim kollarım Elif'in diş dövmeleriyle dolu. Tadım mı güzel babasına kıyamıyor mu bilmiyorum. O kadar iştahlı yaklaşıyor ki yanıma, bazen korkuyorum :) Pek geri çevirmek istemedim açıkçası-canım yansa da- bugünleri geri gelmeyecek diye. Bu ara Elifle alakalı bir şeyler kafama takıldığında aklıma bunu getiriyorum: "Bu günler geri gelmeyecek"
Geçen ay Elif emeklemeye başlamıştı, bu ay ise bolca tırmanıyor ve kısa kısa sıralanıyor. Tırmanmasını teşvik eden şey ise kitaplıkta düzgün düzgün kendi halinde duran kitaplar. Vay o kitaplar niye öyle duruyor diyerek onları genelde 3er 5er yere indiriyor. Şu aşamada sadece gülüyoruz, onu engellemek aklımın ucundan geçmedi. Keşfetmezse nasıl eğlenecek ya da belki öğrenecek? "Öğrenmek" demişken fark ediyorum ki ben ona bir şeyler öğretmiyorum. Öğretmeli miyim onu da bilmiyorum gerçi. Beraber olmak sanırım ikimize de yetiyor. Aklıma gelmişken ve unutmadan Banu'nun şu yazısını okumanızı tavsiye ederim. Bir de sevgili Pelin "kaliteli zaman" hakkında bir şeyler yazmış, bu yazıyı da çok sevdim. Lafı uzatmış olmayayım ama bazen beni bile strese sokuyor çocuğuyla devamlı etkinlik yapan anneler. Okurken ben sıkılıyorum. Yanlış yapıyorlar demiyorum yani ortada bir doğru/yanlış meselesi yok ama insan "bu koşturmaca neden" diye de sorgulamıyor değil. Banyosu, tırnak kesmesi, yemek vakti, kitap okunması, yürüyüşler, salıncakta sallanma yeterli değil mi? Kime göre neye göre :) Bu konu uzar gider ama benim böyle devamlı etkinlik yapacak ne yüreğim var ne de isteğim. Güzel oyunlar elbette ki oynanır (hatta bu konuda da yazacaklarım var) ama bunun devamlı devamlı olması gerekli mi? Bence değil. Azıcık da sıkılsınlar yahu :)
Bu fotoğraftaki ana temayı bulun :)
Elif son 3-4 gündür öpücük atıyor. Bunu nereden kimden gördü de hafızasına kaydetti, bilmiyorum. Gerçekten bu bebeler ne görseler kapıyorlar demek ki. Hem iyi hem kötü :) İlk olarak bir sabah uyandı ve babasını öptü. Neaaay??!! Anne kişisi dururken hem de. Neyse dedim, ikinci olayım. Ama o da ne? İkinci olarak tavşanını öptü. Bak sen... Sonra sonra beni de durup durup öpmeye başladı da barıştık :) Bu ara hemen her şeyi öpüyor, o komik oldu: yediği köfteyi, vişneyi, oyuncaklarını, sevdiği kitapları (hepsini değil), ve benim terliklerimi...
Doğduğu günden beri-hatta daha öncesinden de- bizi anladığını düşünüyorduk ama son günlerde bizi anladığından iyice emin olduk, bu da mutluluk verici elbette ki. "Hayır"ı da anlıyor ancak sadece işine gelirse yapıyor sıpa. Şu ara "hayır" dediğim tek şey, kendisini mama sandalyesinden kaldırmaya yönelik ve hatta aşağı sarkmaya yönelik yaptığı hamleler.
Son 10-15 gündür de sahte ağlamayı öğrendi. Ay ne komik oluyor, babasıyla ben çok gülüyoruz. Uzman kişilere göre bu davranışına da gülmememiz mi gerekiyordu, bilmiyorum ama cidden komik oluyor.
İyice "minik gurme" oldu bu ay. Bazı yiyeceklere bakıp "bunu mu verdin sen bana?" bakışı atıyor. "Elif bunu çok sever" dediğim şeyleri yemediği oluyor, orada da bakış şöyle "sevdiysek hep yiyecek değiliz herhalde!" Ben de ortaya karışık bir şeyler hazırlamaya çalışıyorum. Çoğunlukla aynı tencereden yiyoruz. Çok uyanığım ya ona göre ayarlıyorum. Yemeklerin salçasını az koyarım ben, bir de tuzu cidden hep unuturdum, şimdi aklıma bile gelmiyor. Gerekirse biz tabağımızda tuz ekliyoruz yemeğe. En sevdiği yiyecekler: mandalina, yoğurt ekmek, bamya, köfte, siyez bulguru, baharatlı patates (sadesi eh işte), sebzeli makarna (Makarna Lütfen sağolsun), üzüm olsa yerdi :)
Su içme konusu hala meşakkatli. Doktora sordum, günde 4-5 çiş yapıyorsa yeterli sıvı alıyor demektir dedi. Onu da yapıyor ancak kahve fincanın su içmeyi tam kavrayamadı. Bazen çok güze içiyor bazen ağzında tutup yere püskürüp gülüyor bazen de fincanı kapıp ellerini içinde yıkıyor :) Alıştırma bardaklarına hiç alışamadı. O kısım da öyle. Yemeklerden sonra veriyordum sadece ama şimdi hareketlendiğine göre arada da vermeliyim sanki değil mi? (Keşke unutmasam :/ )
Bir bebek  yemek sofrasına dahil olmalı dediklerinde tam kavrayamamışım ne yazdığını. Elif şu ara biz sohbet ederken gülüyorsak kendisi de bize bakıp kahkaha atıyor, yiyeceklerimizden yemek istiyor kısacası her şeyimize ortak :) Keyifli oldu bu durum maşallah diyeyim.
Geçtiğimiz günlerde -rutin olmayan- doktor kontrolüne gittik. Elif bir süredir ağzından nefes alıyordu. O da "erken geniz eti büyümesi" dedi ve alerji şurubunun bu durumu engelleyeceğini söyledi. İnternette araştırmadım açıkçası, ciddi bir şey midir, alerji şurubu çözüm müdür sanırım yaşadıkça göreceğiz. Bu konuda bilgisi olan var mı, buradan sormuş olayım.
Önümüzdeki günlerde kuzen Ayça ile inşallah tanışacağız, çok heyecanlıyız. "Acaba nasıl bir teyze olacağım?" diyip duruyorum ben de. keşke aynı şehirde olsaydık... Salıncakta sallardım ben onu ve booolllca kitap okurdum :) Sağlıkla kavuşalım da gerisi teferruat...
1 yaşına 2 ay kaldı, şimdiden "kutlamalar nerede, nasıl" mesajları almaya başladık ki bu durum beni korkutmuyor değil. Ben de mi tuhaflık var diye kendimi sorguladım. Evet var, yani "tuhaflık" kısmı doğru :) Ancak Elif'in 1. yaşını büyük bir organizasyonla kutlamayacağımızı henüz kimseye diyemedik. anane ve babaannegiller bu duruma çok üzülecekler biliyorum ama anne-baba-Elif ve ev yapımı bir pasta ile birkaç balon ile kutlamak daha keyifli değil mi? Elif'e 1. yaş günü için kıyafet almak isteseydim bu kesinlikle bir mandalina olurdu :) (mandalinayı çok sevdiği için) Kıyafeti kendim dikebilseydim okuduğumuz kitap kahramanlarından birini dikerdim. Tütü dediğimiz şey nedir, nasıl giydirilir, ne yapılır ben bilmiyorum. Elif'in lacivert pantolonlu fotoğrafını gören biri kızımı erkek sandı. Ben de "haklısınız, Elif zaten erkek gibidir" dedim :) Elbise giydirebilsem daha "kız" olacak sanırım. Evin içindeyken en rahat ne varsa -doğal olarak- onu giyiyor, dışarıda da öyle. yani salıncakta sallanırken bilmiyorum gerek var mı elbiseye. yapabilen anneleri takdir ediyorum ancak ben bu kombin vs. işlerini beceremiyorum. Kendim de öyleyim. Geçen gün markete gittiğimizde benim eşofmanın bir cebi dışarıdaydı çünkü o cep henüz kurumamıştı ama ben o eşofmanımı giymek istiyordum çünkü onunla rahattım. Böyleyken böyle :)
Kelime hazinesinde "dede,baba,annee, mama, ditti (gitti)" var bu ara.
En çok da çorabını çıkarıp ya da mama sandalyesinden yemeklerini aşağı atıp yüzünde şaşırmış muzip ifadeyle "ditti" demeyi seviyor.
Bir de gel-gel, alkış yapmayı seviyor. Babası eve girdiği anda da iki eliyle büyük bir coşkuyla ona el sallayıp "babuu, babaa" diyerek ona doğru gidiyor. Ben de "olleey" diyorum tabii. "Esoş için dinlenme vakti" demek bu çünkü. (İnstagramda "Gökçe Yavaş" isimli çizerin bununla ilgili çok güzel bir görseli var, önce izin alayım, olur derse buraya eklerim, tammm bizi anlatıyor yani evde tüm gün bebesiyle olup baba kişisi gelince "olleey" diyenler :)
Park maceralarımızdan biraz olsun şurada bahsetmiştim , her bebek gibi Elif de parkı çok seviyor. Maşallah mı diyeyim ne diyeyim bilmiyorum ama çok çok sosyal bir bebek. Bizimle ilgisi olmadığını söylemiş miydim? :)
Elif'in kitaplığı genişlemeye devam ediyor, bu da beni çok mutlu ediyor. Doğum gününde büyükler hediye almak isterler ya işte onlara "hediye almayın, kitap alın" diyelim biz en iyisi :) Araya kendi kitaplarımdan da sıkıştırsam anlarlar mı acaba? Son okuduğum "Kıyıya Vuran Kız" kitabını çok sevdim, Elif uyuduğunda niyetim çizimlerine başlamak... Yaşasın bir şeyler üretmek.(Bu kitabın son 50 sayfasını Elif de heyecanla dinledi :)
*Bu ay neler yaptığımızı daha önce burada da biraz yazmıştım, okumak isterseniz.
** Bir daha olmamasını dileyerek bu ay ilk defa Elif'in düştüğünü de yazayım. O kadar alakasız bir düşüş ki resmen Allah korudu diyebilirim. Normalde biraz daha "olabilir böyle şeyler" diyebilen biriyken bu düşüşü beni çok etkiledi, Eliften çok ağladım :) O da sustu ve bana sarıldı "ben iyiyim" diye...
Kitaplı, salıncaklı, bol dişli, az uykulu, çok maceralı, keşfetmeli, tırmanmalı, yemeli-içmeli bir ay oldu, çok şükür ne diyeyim...
Yine bir sürprizim var ama bu kez ne olduğunu yazayım :) "1 Kitap 1 Mektup" etkinliği çok tatlı biriyle geri dönüyor. Harika bir kitap hediyesiyle hem de...


Devamını oku »

6 Şubat 2015 Cuma

Hoş geldin "Park Anneleri" :)

Çok devrik bir başlık yazdığımı biliyorum, içimden böyle yazmak geldi.
Hayatımın hiçbir döneminde çok girişken biri olmadım hatta inanılmaz çekingendim, hala da öyleyim. Yazarken mesajlarda, maillerde ne kadar "rahat"sam, konuşurken de o kadar kasılır sıkılırım. O yüzden de biriyle buluşacağım zaman biraz gergin olurum. Oysa şimdi her şey değişti. Sağolsun Elif tüm düzenimi alt üst etti. Sokakta arabasıyla yürürken sanki "bu mahalle benim, heey amca nasılsın, oo teyze sizi de uzun zamandır görmemiştim" havalarında herkese-istisnasız- laf atıyor, millet yolunu çevirip Elif'in yanına geliyor. Çoğunda da konuşmaya başlıyor: "de-de-de, ba-ba-ba" diye ve gülüyor. Böyle olunca da birçok insanla konuşmak zorunda kalıyorum. genelde sadece gülümsüyorum çünkü birçoğu "hiii, bu soğuk havada annen seni dışarı mı çıkarmış" diyor(hava kaç derece bilmiyorum ama az rüzgarlı ve güneşli olsa da bu cümle hiç değişmiyor) Kimseye ayak üstü laf anlatmak, yok şöyle yok böyle demek gelmiyor içimden. Kimseyi kırmıyorum da sadece "yok, üşümüyor" diyorum, geçiyorum. (Eve geldiğimizde çoğunlukla Elif sıcacık oluyor, bense üşümüş oluyorum.)Birkaç haftadır da Elif salıncakta sallanıyor ve haliyle park artık bizim için bambaşka bir hal aldı. Kaç metre olduğunu henüz ölçemedim ama epey uzaktan sevinç nidalarına, çığlıklara, el-kol hareketlerine başlıyor. Hava iyiyse ve az uyuduysa (bu ara hep az uyuyor) mutlaka 2 kere dışarı çıkıyoruz. Bugün de öyle oldu. Öğleden sonra dışarı çıktığımızda Elif'i salıncakta sallarken arka arkaya şu soruları soran bir ablaya sırf Elif'in bol gülücüklü sosyalleşmesi yüzünden maruz kaldım :)
- Kaç yaşında? - Öğlen sıcakta niye çıkarmadın da şimdi soğukta çıkarıyorsun? - Üşümez mi soğuk zeminde? - Kim bakıyor? - Çalışıyor musun, nerede? - iznin ne kadar, ne zaman işe döneceksin? - Sen işe dönünce kim bakacak? Kreş en iyisi... - Emziriyor musun? - Günde kaç kez uyuyor? - hep böyle gülüyor mu? - Eviniz kira mı?........ Abarttığımı sanmayın, kısacık 5 dakikada bana bu sorular soruldu hem de hiç tanımadığım biri tarafından. Tecrübeli anneler bana kıs kıs gülüyorsunuz değil mi? "Bu daha başlangıç esoşçum" diye. ben de işte onu bildiğim için bu yazıyı yazdım ya,korkuyorum dostlar :) Çoğuna gülümseyerek 1-2 kelimeyi aşmayan basit cevaplar verdim. Ama ne cevap vermek isterdim, buraya yazayım da rahatlayayım. Aslında  "Büyüklerle Dalga Geçme Dersleri" nin çok faydası oldu bu cevaplar konusunda ama bunları karşımdakine söyleyebilmeye ne zaman cesaret edebilirim, hiç bilmiyorum.
1. cevap: cevaplamaya istediğim sorudan başlayabilir miyim, yoksa bir sıra tercihiniz var mı?
2. cevap: çantamda kısa özgeçmişimi taşıyorum, onu versem bana soru sormayı bırakır mısınız?
3. cevap: sorularınıza cevap vermeden önce ben de size soru sormak istiyorum: "nerede oturuyorsunuz, eviniz kaç oda kaç salon, kaç çocuğunuz var, yemek-bulaşık işleri hep sizde mi, kocanız ev işlerinde yardımcı oluyor mu, en son hangi kitabı okudunuz, yoksa hep dizi mi izlersiniz, hangi takımı tutuyorsunuz, gs-fb derbisinde kim kazanır, hı kuzum ne dersiniz?
İşte böyle bir şey...
Biliyorum siz benim gibi "saf" simaları pek seviyorsunuz "park annelerimiz" ama ben henüz bu kuşatılmaya hazır değilim-galiba-
Ben ne kadar asosyal biriysem Elif de o kadar sosyal, annelikle beraber bende de bir açılım olur mu acaba?
O değil de, ben çekingem/asosyal/tutuk halimi de seviyor(d)um :)


Devamını oku »

29 Ocak 2015 Perşembe

Elif(l)e Kitap Okumak :)

Elif'ten önce bir bebeğe ne zaman kitap okunur, nasıl okumalı, ne yapmalı hiç bilmiyordum. Çocuk kitaplarını sadece kendim için okuyordum. Okul öncesi kitapları okurken hayallere dalıyordum ve okumaktan büyük zevk alıyordum. Hele ki o çizimleri... İnsanlar ne kadar güzel bakıyor/düşünüyor diyordum. Şimdi de öyle düşünüyorum elbette ama Elif'e kitap okurken bir müddet sonra fark ettim ki aslında Elifle beraber okuyoruz kitapları.
Etrafında her zaman kitaplar oluyordu daha minikken. Şimdilerde de kitaplığına tırmanıyor :) üst katına da kendisinin erişebileceği yükseklikte iki katlı minik bir kitaplık aldık odasına, duvara da tabii ki monteledik. Şu ara en büyük zevki alt raftakileri bana vermek, üst raftakileri de tek tek aşağı indirmek ve bunu yaparken eğlenmek :) sonra da oturup birlikte kitapları karıştırıyoruz. Lakin Elif her zaman -doğal olarak- durduğu yerde durmuyor. "Aman ya anne şimdi de kitabın sırası mı" modundaysa genelde ısrar etmiyorum. Ama bazen benim kitap okuyasım oluyor. ben de "sen takıl, ben sesli okuyacağım bu kitabı" diyorum. Eğer yumuşak bir kıvamındaysa kucağıma oturtuyorum ve çok uzun olmayan, bol resimli bir hikayeyi baştan sona canlandırarak okuyorum. Bazen de kitabını alıp yanıma geliyor ve önüme koyup "ah" diyor. "Aç ve oku" demek bu :) Favori kitapları bile var. Onları da başka bir yazıda paylaşayım.
Arada düşünüyorum da acaba Elif kitaba olan ilgisinden çok benim yerde yuvarlanan, koşan, zıplayan halimle mi ilgileniyor? Anneme sorsanız benim müthiş bir tiyatro yeteneğim var. Bilmiyor ki bu yeteneğimi-varsa yani- Elif'in koliği sırasında kazandım. Arabada onu oyalamak için yaptığım animatörlüğün haddi hesabı yoktu ki :) Şimdilerde de durum pek farklı değil, Elif açık ve net ki arabada olmayı sevmiyor. Mama sandalyesinde boş oturmayı da sevmiyor. Oturduysa önüne hemen yemek gelecek, doyduysa hemen kalkacak, 2 dakikası bile kıymetli kızımın. Sandalyede oturup vaktini mi harcasın etrafta gezinip keşfe çıkmak varken. Bak şimdi :)) Dolayısıyla Ali Baba'nın Çiftliğindeki tümmm hayvanlara sevgilerimi gönderiyorum çünkü Elif sadece o şarkıyla dikkatini uzun tutabiliyor. Yakında "mö" derse şaşırmayacağız yani. Bir de ses vermeyen hayvanlar var; onları sevmiyorum. Örümcek mesela ya da salyangoz. Hani çiftlik ya tüm hayvanlar var tabii :)
Kısacası son 10 ayda içimdeki gizil gücü, "canlandırma" yeteneğimi keşfettim. Bu da kitaplara yansıdı. Şu an kendi okuduğum kitapları da efekt vermeden okuyamıyorum, o kötü oldu :))
Elif'i mutlaka kitabın içine katıyorum. "Banyo" yapılıyorsa kafasına şampuan sürüyorum gibi mıncırıyorum onu. Kucaklamamız gerektiğinde "canıım canıııım" diye birbirimize sarılıyoruz. Yani ben sarılıyorum, Elif de önceleri "ne yapıyorsun deli kadın" bakışı atıyordu, şimdilerde alıştı. geçenlerde sırtıma pışpış bile yaptı :)
Dışarıda yürüyüşe gittiğimizde de yanımda mutlaka bir kitap oluyor. 1-2 sayfa bile olsa bir şeyler okuyorum.
Kısacası Elif gün içerisinde oyun zamanı, uyku zamanı, yürüyüş zamanı diye düşünecek olursak ortalama 4-5 sefer kitapla haşır neşir oluyor. Bunların dışında keyfi iyi, oyuncaklarıyla kendisi oynuyorsa yüksek sesle kendi okuduğum kitabı okuyorum.
Tüm bunları tek ve yegane bir amaç için yapıyorum: kitap okuyabilmek (kendime)
Yani Elif bu kitap oku(n)ma kısmında yardımcı karakter de haberi yok.
Şuşu'yu okurken ""Bugün Şuşu'nun doğumgünüymüüüüüş" dediğimde hala "yaşasııın" nidasıyla kollarını kaldırıyor :)
Tüm çocuklara kitap okunmalı mı? Ne zaman ve ne tür kitaplar okunmalı? Bilmiyorum. Ben sadece içimden geldiği gibi davranıyorum.

Devamını oku »

21 Ocak 2015 Çarşamba

Günün Sürprizi : Elif, Bir Dolap Kitap'ta :)

Geçen yazımda "sürpriz" bir şeyden bahsedince bir ara Avustralya lafı da geçmişti de heyecanlanmıştım.
Biz -henüz- Avustralya'ya gidemedik ama Elif, Bir Dolap Kitap'a gitti :)
Söyleyebileceğim çok şey var ama en güzeli özü: Teşekkürler BDK ve tüm çekmeceler :)
Yazıyı buradan okuyabilirsiniz.
İşte sürpriz buydu :)


Devamını oku »

20 Ocak 2015 Salı

Bu Aralar / Elif

Baktım ki 10. ay yazısına henüz vakit var, ben de bu ara nasılız anlatayım istedim.
Emekleme ve ilk diş galiba Elif için bir dönüm noktasıymış; aradan geçen 1 ayda neler olduğunu anlayamadım bile, büyüdü maşallah :)
Anane geldi/gitti, 10 gün kalmış oldu yanımızda, bu sefer sahiden de dinlenme imkanım oldu hatta arada derede kalmış işlerimi bile hallettim(çekmece yerleştirmek gibi :) Elif'in oyun vakitleri en kolay başkasına devredebildiğimiz zamanlar, yanında biri olsun yeter yani. Beni aramıyor şimdilik, bu da iyi. Hatta geçen gün karşı komşum çok istedi, kıramadım, 5 dakika seveyim dedi; çok içime sinmese de verdim ama aklım onda tabii. Patates soyuyorum  ama bıçakla patates buluşamadan havada elim kayıyor. Neyse gittim almaya ki ne göreyim Elif'e kıyafet almış Diş hediyesi diye meğerse, onu giydirmiş üstüne :) Utandım ya, sağolsun. Benim zottirik de gülüyor :)
Bu ara yine günlük yürüyüşlere devam edebiliyoruz neyse ki. İkimize de iyi geliyor. Elif'i parka götür ve orada oynayan çocukları izlemesini izle... O kadar dikkatli ki bence hafızaya onları da kaydediyor :) Parkta durmayacaksak da durmayalım ama, yani ben durup iki çiçek bir böcek çektim mi mızıldanma başlıyor.
Diş işleri devam. Bazen çok ağlıyor bazen sakin. Kehribar kolye almayı şimdilik hiç düşünmüyorum çünkü o kolyenin Elif ile ömrünün en fazla 5 dakika olacağını biliyorum. Uykudan önce jel sürüyoruz sadece. Bir ara burun akıntısı da olmuştu, o geçti şimdilik. Ama şunu anladık ki bir bebek diş çıkarıyorsa cidden hassas bir dönemden geçiyor ve bolca sevgi/ilgiyi doğal olarak istiyor. O dönemde açıkçası nasıl uyumuş, ne kadar uyumuş, ne olmuş çok da önemsemedim. Kitaplardaki "rahatsızlığı varsa sandalye pozisyonunuzu 3 numaralı konuma getirin, hani odada olun ama yatağın yanına çok yaklaşmayın" laflarına hiç aldırmayarak(okurken bile gülmüştüm bu cümleye) aldım Elifi kucağıma, oh mis gibi de sarıldım. benim için 10 numaralı konum :)
Diş demişken, tüm bebekler dişlerini gıcırdatıyor mu? Aman yarebbim, o ne o? Ben deli oluyorum o sese, sanki içimde bir parça gıdıklanıyor.
Hala nasıl olduğunu anlamasam da ananenin gözlüğü sağlam kaldı, bu bence çok şaşılacak bir şey. Elif'in tüm o "ver o gözlüğü anane bana" diye el atmalarından sağlam kurtardı kendini gözlük, bravo.
Bu ara en sevdiği oyun "al-ver" Eline aldığı her şey için bunu bıkana kadar yapıyor. Aslında keyifli, ben her aldığımda teşekkür ediyorum, gülüyor o da. Bir de uyku oyuncağı tavşanı uyku öncesi alıp veriyor; o komik oluyor çünkü bunu ayakta yapıyor yani elleri dolu ama tavşan ağzında :) Tavşan olmadan ayağa kalkmam diyor sanırım. yedeği var neyse ki tavşanın da arada yıkanıyor... Uyku arkadaşı güzel bir şey bence. Hani yastığa/yorgana sarılıp yatarız ya bence öyle bir şey :)
Elif oturmuyorsa emekliyordur, emeklemiyorsa tırmanıyordur. Bulduğu en ufak yükseltide-ki bu çoğunlukla benim ama pek ufak olduğum söylenemez- heyecanla tırmanıyor ve ayakta durmak istiyor.
"Gel-gel" gibi bir el hareketi var ki çok neşeli. Canı istediğinde yapıyor ama en çok alkış yapmayı seviyor. hele ki ben kitap okurken sevdiği bölümlerde resmen beni alkışlıyor :))
Kitaplar konusunda aklımda başka bir yazı var ama hep ertelendiği için inşallah Elif büyümeden tamamlayabilirim o yazıyı.
Blogum taslaklarla dolu... yazıya başlanmış bitirilmemiş, başlık atılmış ama içi boş, bir sürü yazılmış ama son hali verilmemiş... aynı benim kafam gibi, dağınık kısacası. Ya da bizim ev gibi hehehe :) Geçen günkü çekmece düzeltme işinden acayip ganimet topladım yalnız, kaybettiğimi düşündüğüm şeyler meğer sadece karışmış bir yerlere.
Çok dedim ama yine diyeyim, annemle o kadar zıtız ki... Misal annem şunu yapar(ki çok faydalı aslında) fazla bir şeyleri dolaba/çantaya mı koydu kaldırdı, içinde ne var diye üzerine kağıt yazar. Yani bir daha bir daha açıp bakmazsın acaba bunda ne var diye. Çok güzel değil mi? Bizim de  fazla eşyalarımızı kaldırdığımız birkaç yer var(köşe/çanta gibi) işte oralara bir giren pişman bir girmeyen :) Annem bu duruma nasıl dayanıyor diyordum ki geçenlerde bana çaktırmadan bir dolabı yerleştirirken yakaladım onu. Önceden olsa -anne olmadan az önce- çok kızardım, şimdiyse gülüyorum sadece, ne diyeyim. Onda hep "ya ben seni nasıl yetiştirmişim" hali var ki ısrarla şunu söylüyorum "bu bir mizaç meselesi"... Ama bomba gibi bir "anane olmak" yazısı kapıda, onda çok eğlendim de daha bitiremedim.
Bir önceki yazımda "sürprüz" demiştim de çok neşeli yorumlar olmuştu, bugün-yarın söylyeceğim ama öyle kocaman bir şey değil yani Avustralyaya falan taşınmıyoruz. Ne yoksa taşınıyor muyuz? yani aslında benim için büyük ama insanlık için küçük bir şey. Yani beklenti yüksek olmasın, "aman bre bu buydu" demeyin :)
Elif gittikçe sarışın oluyor bu arada. Benim bebekliğim sarıymış da babaannem "sarı kelle" dermiş bana, sevgiye bak ne içten :)) Elif ilk bakışta hala ben (evet yanaklar ve yüzün yuvarlaklığı ile babaya bu açıdan benzeme şansı yok) ama detaylarda hep baba gizli. Şirinliği benden zottirikliği babadan yani :P
Bu aylarda belli olur mu bilmiyorum ama Elifte solaklık göstergeleri var. Bizim ailede sadece Çağla solak iken karabalığın baba tarafı tamamen solak denebilir-eğer genetikse bu solaklık- Onu da nereden anladınız derseniz, bir şey uzattığımızda önceliği sol oluyor genelde. Bir de yemeğini genelde sol eliyle yiyor. Kaşığı da çorbasını içerken sol eliyle tutuyor diyeyim de tam olsun :) hehehe yok tabii öyle bir şey, kaşık sadece diş kaşıma aracı.
Peki ben nasılım?
İlginç bir soru, hiç düşünmemiştim :)
İyiyim çok şükür, Ayça gelecek inşallah diye heyecanlıyım(1 ay kaldı), Elif her gün yeni bir şey öğrenirken yanında olmaktan mutluyum, çizerken rahatlıyorum, blogla keyifleniyorum, en önemlisi sağlık olsun zaten gerisi boş...

Ne zaman bilgisayara el atsam bilgisayarım açılmıyor gündüzleri, gece kendi kendine resetleniyor sanırım. Ama malum yarınki mesai beni bekler. Düşündüm de işe geç kalma hatta gitmeme lüksümüz bile varken bebişli mesaide tatil bile yok :) yani dur bir hafta sonu geldi,  en azından 7de uyanayım gibi bir incelik hiç yok. Çok fena bu yeni nesil :) Ama maşallah çok da tatlı değiller mi :)
*Fotoğraf yine "çok yazdım, bu görselle azıcık rahatlayalım" amaçlı :)
E ama bak yine aklıma geldi bu sürpriz, Avustralya mı gerçek olacak yoksa yanımıza Mary Poppins mi gelecek, hadi bakalım bekliyoruz :) (evet, kötüyüm kıhkıh)
Devamını oku »

11 Ocak 2015 Pazar

Elif'in Diş Buğdayı :)

Şaka maka Elif'e diş buğdayı yaptık çaktırmadan :)
Ananesi gelince kaynattı buğdayı, nohutu; yanında da renkli leblebi şekeri getirmiş zaten. Hepsini karıştırıp üzerine Uşak usulü susam da ekledik. Aylar önceden Eda'nın Elif için gönderdiği "dişim çıktı" kağıtlarını bulamadığım için kendim yazdım yeniden ve tüm bu oluşumu komşulara dağıttık, onlar da sevindi.

Akşam olup babası gelince de hem fotoğraf çekildik(unutmadan) hem de Elif'e şu meşhur meslek seçimini yaptırdık. Aşçı, Doktor, Ressam, Öğretmen, Mühendis, Yazarlığı temsilen nesneler koyduk önüne bakalım neye doğru emekleyecek diye. Ve videomuzu açtık :) Ben kitaba gideceğinden emindim oysa ki ama hayatında ilk defa görünce resmen koşarak İngiliz anahtarına gitti :) İkinci olarak resim fırçasına üçüncü olarak da "hani belki doktor olurum" diyerek ateş ölçere gitti.. Aklımda müzikle ilgili de bir şey vardı ama onu unutmuşum. Şakası hayali bile güzeldi Elif'in meslek seçimine ortak olmanın. Sonra biraz düşündük Elif ne olmak ister acaba diye? Benim hayalimde bir rock star yatıyormuş meğerse; düşününce fark ettim ama o işin de turnesi çok :)) Kendini mutlu hissedeceği bir mesleği yapmasını çok istediğimize karar verdik. O kadar yani...Tamam peki kabul mühendisliği seçince biraz hayal kırıklığı yaşamış olabilirim :) gönlümde bir yazar ya da bir aşçı vardı galiba. Malum Elif büyüne kadar ben mutfak işlerini ancak çözeceğime göre Elif'in aşçı olması da çok güzel olur doğrusu hehehe :)

Diş şeklinde pasta almadan, çok acayip hazırlıklar yapmadan geçirdik bu süreci de. Darısı 1 yaşına olsun. Temasız dediysek de kutlamayacağız demedik canııım, yine anne-baba-Elif de olsak birkaç balon koyarız herhalde etrafa :P (Bu yazıyı okuyan teyzesi çatladı sanırım :)
Teyzzoşuumuz teee nirelerden bize diş hediyesi göndermiş :)
Eda bakmış ki benden çocuğa hayır yok, kalıcı bir şey yapmayacağım, kendisi bu hediyeyi göndermiş :) Yalnız kağıtlardaki yazım aşırı özenli, onu fark ettiniz mi? Hani bir son dakika işi olduğu neredeyse hiç belli değil :P
Ve gecenin bombası: kaybettiğim kağıtları başka bir şey ararken buldum lakin diş buğdayı geçti, kısmet artık, olmadı 1 yaşında kullanırız çok değişik olur :)
Devamını oku »

9 Ocak 2015 Cuma

9. Ay :)

Veee geldik 3 çeyrek yaşa :)
Maşallah diyeyim de ben yine önceden.
Bu ay sanırım Elif büyüme atağındaydı.
Önce ilk dişi çıktı, 2 gün sonra bir sabah aniden emeklemeye başladı, şu an bize tutunarak ayağa kalkıyor hatta oturmayı pek sevmiyor. Daha dün yeni dişleri de gördük gibi olduk ama onu bir sonraki aya saklayalım.
3-4 gündür anane de yanımızda ama haftaya dönüyor, malum Ayça'nın gelme vakti yaklaşıyor. O da doğumdan önce Elif'i bir daha göreyim diye geldi karda kışta :)
Ankara oldukça soğuk. Karın yağdığı ilk gün yani 5 Ocak'ta Elifle dışarı çıktık, Elif'i kara oturttum ve karla oynadı. O günden beri yani 4 gündür evdeyiz :/ Hava sıcaklığı eksi 17'leri görünce biz de mecbur "kötü kıyafet" lafına takıldık, o kadar dayanıklı kıyafetimiz sahiden de yok. Yerler şu an cam gibi. geçen sene de kar yağmadı diye söylenmiştik :) Benimki söylenme değil aslında mevsimi yaşamak güzel bir şey, sadece uygun kıyafetlerimiz olsa da biz de kara çıksak :) Sürekli evde olunca benim ruhum sıkılıyor, her gün temiz hava ikimize de iyi geliyor çünkü. Birkaç güne kadar normal rutinimize döneriz sanırım.
Bu ayın benim açımdan en güzel gelişmesi çizimlerime devam etmem olduysa karabalık için en güzel gelişme Elif'in "ba-ba" demesi :) Önce "de-de" demişti ki "an-ni"yi hep söylüyor zaten :) Bunların çok bilinçli olduğunu sanmıyorum. Ay gelişimine göre heceleyebilir diye yazıyordu kitapta da ama Elif'in babasına "ba-ba" demesi ve onun verdiği tepki görülmeye değer...
Tüm bebekler gibi Elif de çoraplarını çıkarmayı çok seviyor. Ona kendi aramızda batının en hızlı çorap çıkarıcısı diyoruz :) Hele ki mama sandalyesindeyken... "Pıt" sesinden önce yüzde muzır bir gülüş oluyor, anlıyoruz ki çorabın çıkmasına 1 hamle kalmış.

Elifle oyunlar da daha keyifli oldu tabii haliyle, onunla ilgili de bir yazı var aklımda. Çok matah bir şeyler yaptığımızdan değil de aklımdayken yazayım yoksa unutuyorum. Günün aslında benim için en keyifli anları Elif uyuduğunda değil de onunla oyun oynadığımızda oluyor. Karşıma oturtup bir kitabı canlandırarak okuduğumda gözleri kooocaman olup beni dikkatle dinliyor ya sanırım o an'lar dünyalara bedel. İş mi hava mı soğuk mu hiç umrumda olmuyor. Elmer serisinin ne yazık ki sadece "sayma kitabı"nı bulabildik, diğer kitaplar tükenmiş. Elmer yani fil diye o kadar çok anlattım ki Elif bayıldı :)
İlk yılbaşını yaşadı aslında ama diğer günlerden neredeyse hiç farklı bir şey yapmadığımız için "yeni" bir şeyler olduğunu anlamamış olabilir. Değişik kıyafet de giydirmedik hatta fotoğraf bile çekmeyi unutmuşuz. Ananesinin gönderdiği Noel baba şapkası bile başka odada kalmış :)
Bu ara "acaba bu çocuk ileride bana şunları şunları niye yapmadın anne"der mi diye düşünmeye başladım. Mesela diş buğdayı :) Yapan, yapmak isteyen, yapmaya niyetlenen arkadaşlarım lütfen alınmasın bozulmasın ama ben de fikrimi söyleyeyim. Ya ben üşengeç ve kötü bir anneyim ya da bana böyle şeyler çok gereksiz geliyor. Diş şeklinde pasta sipariş verirken bile kendimi hayal edemiyorum, ne bileyim saçma geliyor. Yapanları da eleştirmiyorum, sadece ben kendim için tuhaf buluyorum böyle şeyleri. Benim "baby shower" hatta kına gecemi bile Eda(kardeşim) ve annem düzenlemişti. Ben sadece katılmıştım :) Her şeye bir etkinlikle bebeklerimizi mi eğlendiriyoruz yoksa kendi egomuzu mu tatmin ediyoruz? Neyse lafı çok uzatmayayım da kimseyi kırmış olmayayım. Ben ilk günlerde buğday haşlayıp kuşlara verdim, Elifle onları izledik. Bugünlerde de annem buradayken buğday ve nohut kaynatıp üzerine renkli şeker ve ceviz koyup komşulara vereceğiz, kalanı da biz yiyeceğiz. Bir de ananenin isteği ve benim de merakım üzerine Elif'in önüne meslek seçimli bir şeyler koyup hangisine gideceğine bakacağız ve güleceğiz :) Benim diş buğdayından anladığım bu kadar. Paylaşmak güzel bir şey :)
*Aklıma gelmişken 1. yaş günü için evde -şeker hamuru olmayan- anne eli değmiş, azıcık yamuk bir pasta yapmaya niyetlendim kendi çapımda. Bunun için tarif öneriniz varsa memnun olurum yazarsanız. "Yorum bırakamıyoruz" diyenler oluyor, buna çok üzülüyorum ama teknik şeylerden sadece bu kadar anlıyorum, siz de mail atın olmazsa ne diyeyim :) (Mail: 2balik1kedi@gmail.com) Yorum ayarlarını kurcaladım ama sorunu bulamadım ki çözümü bulayım :)
Elif kendi kendine ce-e yapıyor eline ne geçerse, çok komik ve tatlı oluyor tabii. Bu oyunu bizim de 5500 defa oynamış olmamızın etkisi var sanırım.
Elif'in odasındaki yamuk kitaplığı çıkardık ve yerine Elif'in boyuna uygun bir kitaplık alıp duvara monte ettik. Amanın ne kadar mutlu oldu. Alt raftan istediği oyuncağı/kitabı alıp oynayabilmesi ne kadar özgürlük kattı hayatına :) Aaa bir de hayatımıza bir ayı katıldı :) Sevgili Çağla ve dayısının (kuzenim) hediyesi; ki bence ayı kesinlikle oyuncakçı dükkanına çoktan geri dönmek istiyor. Hehehe yok yok o da Elif'i sevdi ama bence burnunu daha çok seviyor. Elif ayıya hem gülücüklerle sarılıyor, onu öpüyor; hem kucağına yatırıp onu az pataklıyor; hem de burnunu ısırıp gözlerini oyuyor :) Kısaca ona bayılıyor. Böyle hediyeler geldikçe ben Elif'e kitap dışında neredeyse hiçbir şey almadığımı fark edip utanıyorum. Neyse ki şahane kuzenleri, dayısı, teyzesi, halaları var :)
Emekleme sürecinden de bahsedeyim ama tecrübeli anneler burada tam olarak şu cümleyi kuracaklardır: "O daha ne ki, sen bir de yürüyünce gör"... Muhtemelen daha göreceğim çok şey var neticede sadece 9 aylık bir tecrübem var ama emeklemenin getirdiği özgürlük bile Elif'e yetti. Evin haritasını zihninde çoktan çıkarmış zaten. yaramazlık bölgeleri de kırmızıyla işaretlenmiş ki hiç kaçırılmasın, o derece. Kafasını çok sert çarpmaması için hep anındayım ama arada gözümü burnumu kaşıdığımda illa ki kazalar oluyor minik. Önce bana bakıp tepkimi ölçüyor, "hadi canım yoluna" dersem -ki çoğunlukla bunu diyorum- itiraz etmiyor, bazen de ortalığı yıkıyor tabii çünkü canı tatlı ne yapsın :) çok abartmamaya çalışıyorum severken ki olay ona da büyükmüş gibi gelmesin diye. Dikkatini dağıtma çabalarım genelde sonuç veriyor. Bakıyorum ki kucağıma geldiğinde ağlaması kesilmiş arkamdan işler karıştırıyor :)
Bu ara en büyük hedefi ananenin gözlüğünü kapabilmek... "Gözlüğümü alırsan seni göremem ama Elif" diyor annem devamlı ama onu duyan yok. Rüşvet adı altında anneme yemeğinden bile uzatıyor Elif hatta mandalinasını bile paylaşmaya razı,o derece yani :)
Diş işlerinden dolayı burnu tıkanık ve temizlemeye çalışmaktansa ben cidden iddialıyım bir deveyi hendekten taklalı bile atlatabilirim :) Sanırım diğer bebekler de öyledir, Elif de burnuyla oynanmasından hiiiç ama hiç hoşlanmıyor. Bizde zevkimize sümük toplamıyoruz zaten değil mi :)
Elif'in saçları da gittikçe uzuyor ve daha az kişi onu erkek sanıyor. Küpe vs. taktırmayı düşünmüyorum, bana bebeklerde takı toka gereksiz geliyor. Bebeksen bebeksindir seni adam/kadın gibi giydirmeye de gerek yok. Bazen görüyorum neredeyse bir rujları eksik bebeklerin. Eleştiri olacak ama cidden tuhaf karşılıyorum. bebeksen giyersin tulumunu, çıtçıtlı badini, burnun da akmış olabilir, üzerindeki kıyafette son yediğin yemeğin lekesi de olabilir... Kısaca bebeksindir, ben öyle düşünüyorum :) (Bunun yanında unutmazsam Elif'e arada saç bandı da takıyorum ama 3 saniye içinde onları çıkardığı için o ara yakaladığım fotoğraflar çok kıymetli oluyor. Yani ileride beni niye süslemedin derse, bu yazıyı gösterebilirim ona)
Bu ay da böyle geldi gitti, çok şükür iyiydik iyiyiz. Her ay dönümünde farklılaşıyor rutinlerimiz, bakalım önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor...
Ben yine çizmeye devam :)
Devamını oku »

2 Ocak 2015 Cuma

Bebeği Uyumayan/Çok Ağlayan Anneler İçin 9 Öneri :)

Başlık çok afilli olmuş değil mi :) Öneri derken bu satırları kendime yazıyorum aslında, insan unutabiliyor çünkü. Ben yine de karşımda biri varmış gibi yazayım, tam olsun.

1) İlk adım deriiiiiiin bir nefes alın, hatta şimdi şu an alın o nefesi ve yavaş yavaş verin. Bunun yerine 1'den 10'a kadar da sayabilirsiniz birkaç defa, o da güzel bir yöntem.

2) Kabullen/kıskanma: "benim bebeğim neden ağlıyor, bilmem kiminki hiç ağlamıyor" diyorsun ya da öyle düşünüyorsun, işte bunu kendine yapma. Durumu kabullen ve başkasını kıskanma. (bir de şu var başka bebeklerle 24 saat geçirmeden 'ağlamıyor ki' deme olur mu :)

3) Kendini suçlama/rahat ol: Bebekler annelerin enerjisini öyle güzel hissediyor ki... Gerginseniz o da inatlaşıyor. rahat olduğunuzda pambık gibi oluyor(her zaman olmasa da) benim kendimi suçladığım konular çok oldu Elif ağladığında. hele ki şu meşhur: "bunu yedim, gaz yaptı, vah çocuğum ah çocuğum" hallerinden kurtulmak lazım. insanız ve yemek yemek bizim de hakkımız. Belki o gün canım lahana çekti kimyonsuz :) sadece basit örnek yazdım ama ah biz anneler bence çok fazla suçlayacak şey buluyoruz kendimize, bunu yapmasak hayat daha kolay olacak sanki...

4) Oku, araştır, soruştur. Bu demek değil ki Tracy Ablanın her dediği doğru. Bence hiç değil hatta :) Ama okumak ve bilmek insana öyle güzel ufuklar açıyor ki. Tracy abla sahiden okunabilir.(nasıl okunacağını bir sonraki maddede yazayım) Harvey Krap okunabilir. Ve daha akla yatan başka yazarlar da okunabilir, mesela Ayşe Öner. Piyasada çok güzel bebek bakımı/çocuk eğitimi kitapları var. Okumak da yetmez, çevredeki tecrübeli annelere/ananelere/kayınvalidelere bence şöyle bir sorulmalı, hayat tecrübesinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Her sorduğunu da yapmana gerek yok. Asıl önemli olan bence "annelik içgüdüsü".

5. Her okuduğunu doğru sanma/uygulamaya çalışma. İşte kritik nokta bu. Benim yeni yeni anladığım yer de tam olarak burası. Onu da 80 sayfalık Kim West'in kitabını okuyup Elifte uygulamaya çalışıp, ilk başta işe yarıyor sanıp sonra çuvallayınca ve danışmanlık alınca anladım. Okurken sorgulamak gerek cidden. "Uyku eğitimi" konusunda aklımda başka bir yazı var, kısaca fikrim şudur ki: "Eğitimden ziyade çocuğun kişilik yapısına uygun bir orta yol bulunmalı." Bu ne demek? Kitabı okuduğumda şöyle düşünmüştüm, Elif'i yatağına koyacağız(bir gün) ve o hiç alamadan kendi kendine uyuyacak... Hayali bile güzeldi. Böyle kızgın kumlardan serin sulara atlar gibiydi ilk okuduğumda ve bunu uygulamaya çalıştım ancak Elif'in henüz yüzme bilmediğini unuttum. Çocuğa görelilik burada devreye giriyor. Ve sırf bunu uygulayabilmek için Ferbervari bir şekilde birkaç gün onu-bence- boş yere ağlattığımı da yeri gelmişken itiraf edeyim. "Onun iyiliği için"di oysa ama... Aklıma hep Roakutan isimli cilt ilacı geliyor. Ben o ilacı uzun zaman kullandım sırf iyi bir cilt doktoru verdiği için ve cildimdeki lekeleri/sivilceleri yok etmek için. Yan etkisi o kadar çok olan bir ilaç ki - bilen bilir- ortada neredeyse benden eser kalmadı, bu arada cildim düzeldi mi? Doktorun itirafı: "100 hastadan 98'inde etkili ama siz 2 kişiden birisiniz." Ha?! Nasıl? O kadar yan etkiyi boşa çektim yani? E benim cildim de öyle kalsaydı. (nereden nereye yazdım yalnız, şu an fark ettim, biri beni durdurmazsa yani şu an dikkatimi dağıtacak bir şey olmazsa devam edeceğim sanki) Derken karabalık içeri "çok tatlı benim kızım" diyerek girdi, dikkat de kalmadı tabii :) Kızına aşık babalar :)

6. Mutlaka destek alın. gerekirse bu desteği parayla alın. Bunu yazdığıma ben de inanamadım ama öyle. Yani illa bebekle ilgilenecek biri demek değil bu. Bir evin ne kadar işi olduğunu sanırım herkes az çok biliyordur. İşte o biri -tercihimiz gönüllü biri olması- temizlik yapsa, arada yemek yapsa ne güzel olur değil mi :) Bir de ütü yapsa var ya ben ona limonlu haşhaşlı kurabiyemden bile yaparım :) Ailelerimizden farklı şehirlerde yaşadığımız için biz daha gık demeden bize koli gönderiyorlar sağolsunlar. geçen gün anneme "Elif de mandalinayı çok sevdi", kayınvalideme de "Elif senin yaptığın peyniri çok sevdi" deme gafletinde bulundum. İkisi de "ooo, hemen gönderelim yeniden" dediler :) Elif sevdi diyerek kendimize de bir şeyler istesek aslında, şu an aklıma geldi :) Neyse ki kestaneler de bize geliyor :)
Bize yakın oturan kız arkadaşım da yok, evimiz merkezden uzak olduğundan karşıdaki dağlardan ancak yardım isterim :) Bir de kuzenler var ama onlar da uzak... kısacası biz her yere ve herkese uzaktayız şu an. Sistemimizi de mecburen ona göre kurduk. herkesin yaşam şekli farklı, bunları göz önünde bulundurup plan yapmak gerek. Bir de yeri gelmişken "eşinizden yardım isteyin" yazmayacağım bile. Bence "yardım" başka birinden istenecek bir şey. Annelik neyse -tamam aynı şey değil ama- babalık da o. (sağolasın karabalık, evet evet Elif seni daha çok seviyor zaten tam da bu yüzden :P )

7. blog açın, hobi bulun. Blogunuzun illa ki 1520 takipçisi olması, yüzlerce yorum bırakılması, 150369 kez tıklanmış olması gerekmiyor. havaya yazın, suya yazın, kuşa yazın siz de. Bu ara sağolsun çok sevdiğim insanlar yorum bırakıyor da kendi kendime konuşmadığımı anlıyorum, blogun ilk zamanlarında kendim çalıp söylüyordum ama mutluydum(şimdi de öyleyim ve yeri gelmişken -1 yazı yazıp çıktığım şu ara yorumlara cevap veremediğim için acayip mahçubum, ennn kısa zamanda yorumlara cevap yazacağım, çok teşekkürler anlayışınız için.)
"Benim yeteneğim yok ki" diyen birini duyarsam kolundan sarsarak Kızılaydaki Erdoğan Düğmeye götürüp kendisini içeri kilitlemeyi planlıyorum. önemli olan yetenek değil ki... Güzel vakit geçirme, bir amacının olması, hayata farklı bir açıdan bakma... Bir dolu malzemeyle insan -hatta evdeki atık malzemelerden daha bile iyi olur- neler neler yapmaz ki?  Biliyorum bu cümleme kızanlar olacak ama kendinizi televizyona hapsetmeyin olur mu? O sizin vakit-geçiriciniz değil vakit-çalıcınız... radyo açın ve dans edin çok daha keyif alacaksınız, garanti :)

8. her gün 1 saat kendinize ayıracağınız an'lar yaratın. Kolik varken kitaplardan bu satırları okuduğumda gözlerimden ateş çıkıyordu. Ne 1 saati yahu, tuvalete gitsem o da iyi diyordum ki banyo... o çok büyük bir lükstü. İşte o ara Ankaradan çıkan o koku için belediyeyi suçlamayın, kaynak bizzat benim :) kısacası neler yaşandığını ben de biliyorum. Gün gelir 15 dakika olur gün gelir 45 dakika. Ancak o an sadece boş duvara baksanız da çamaşır makinesinde asılmayı bekleyen çamaşırları düşünmeyin olur mu? (bu kesinlikle ben) Yalnız ocakta yemek varsa alarmı kurun yoksa yanıyor (çok tecrübeliyim bu konuda)

9. anneliğin ve her anının tadını çıkarın. bu günler bir daha gelmeyecek :) Bu kadar basit. Bu belki de ilk satırda yazmalıydı. İnsan bazen olayın içindeyken detayları göremez ya işte o an olabildiğince yükselmek ve olaya o açıdan bakabilmek lazım. Mesela "şu an uyumasa ne olur?" Dünyanın sonu gelmez sanki, o an uyuması gerekiyordur bebişin ama uyumuyordur. inatlaşmak da yersizdir...
Bir de bolca sarılmak ve sevgimizi söylemek insana kendini çok iyi hissettiriyor ve tabii şükretmek de. Bu ara Elif'i -neye benzediğini bilmesem de- deniz börülcem diye seviyorum, o da gülüyor. Eğlenceli bir şeyler bulup o an'ı dağıtmalı aslında çünkü bu günler bir daha gelmeyecek.

Bu satırları 9 aylık -oldukça nanik- bir tecrübeyle yazıyorum ve yazdığım çoğu şeyi kendim de yap(a)mıyorum ama yapmaya çalışıyorum, kendime hatırlatıyorum, unutursam diye de işte buraya yazıyorum.
Hani belki bir yerlerde acayip uykusuz kalmış bir anne vardır, bu satırlara denk düşer ve bu yazı yüzünde bir gülümse bırakır, kim bilir :)
Az daha yatmazsam uykusuzluğun alasını ben yaşayacağım, haberim yok :)
herkese mutlu günler & Bol güneşler (kar Ankarada yalan oldu ya hani)

Kaynek. Bu siteyi mutlaka ziyaret edin...

Devamını oku »

15 Aralık 2014 Pazartesi

Elif'in Ek Gıdaya Geçiş Süreci ve Kendisi :)

Bu yazıda hem ek gıda sürecini hem de "ek gıda"dan benim ne anladığımı anlatmaya çalışacağım.
Bu yazıyı okuyarak kendinize bir çizelge oluşturmayın yalnız olur mu? Yani yönlendirme amaçlı bir yazı değil. "Bizimki güzeldi, siz de böyle yapın" yazısı hiç değil. "Ben denedim, Elif denedi, biz denedik" gibi bir şey bu ek gıda serüveni.
Elif 5 ay 1 haftalıkken çok fena ishal olduğunda doktor (ben bebek olsam üzerine kusardım,olan) kesin senin sütünden kaynaklanıyor, hemen yoğurda pirinç unlu mamaya başla, sütünü analiz ettir diyerek beni bunalıma sokmuştu. Ben de inat ettim ki sütümden kaynaklı olsa 1 gecede olmazdı diye. Tartıştık ve doktor değiştirdik. Ne hikmetse diğer doktorun yaptırdığı tahlilde enfeksiyon çıktı ve 2. doktor ishalin benim sütümden kaynaklanmadığına beni ikna etti. (burada çok sağlam bir şekilde doktorlara iyi dileklerimi iletesim var ama bu yazının yeri burası değil...) Ve Elif 5 ay 1 haftalıkken ishal olduğu için yoğurda azar azar başladı. İshal geçince bıraktık.
6 aylık olduğunda bayramdı ve Uşaktaydık, orada Elif'in eline simit, mandalina, salatalık, biber ne bulduysam verdim :)
Mama sandalyesini 5 aylıkken almıştık İKEA'dan ve önüne sadece oyuncaklar, biberler koyarak bizimle yemek masasına oturmasını teşvik etmiştim(k). yemesen de burada dur, diyerek. Yoğurdu önüne o kadar çok koyduk ki Elif'in yüzü, saçı, dolaplar bembeyaz olarak kaldırdık. Sonuç : Çok eğlendik. O kadar kir ne oldu? Yıkandı ve geçti :)
6 ay 1 haftalıkken meyve püresi ve sebze püresi denilen şeylerin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bence bunu daha açıklayıcı yazmalılar :) "Acemi anneler için ek gıda serüveni" diye bir kitap yok mesela piyasada. Ben mi yazsam acaba :) İnsanların kafası daha da karışsın sonra değil mi :)
Yaklaşık 1 ay öncesinden "O Tabak Bitecek mi?" kitabını okumuştum ama bence eksik yönleri vardı. Çorbayı içirmek gibi. Yani çorba dediğimiz şeyin amacı zaten sulu olmasıdır, onu bir şeylere banarak vermenin esprisini ben anlayamadım.
Kabak, patates ve havuçla derin bir aşk yaşayacaktık ki... Elif kabız oldu. E hani ishaldin sen yavrum :) Patates, muz vs. kestik. Armuda dadandık, bolca zeytinyağı verdik. O da 3 haftalık bir seyir gösterdi ve vücut şuna alıştı "artık sadece anne sütü yok, katı şeyler de bünyeye giriyor, dışkılamayı ona göre yapalım" :)
Aslında bu yazının ilk cümlesi şu olmalıydı: "O ne koku, o..." Cidden ufacık bir bebekten çıkan yüksek volümlü ağlama sesine alışmışken minicik yavrudan çıkan şeyin kokusuna hala alışamadık :) O nasıl bir koku öyle. Acaba kakasını yapmış mıdır diye düşünmemize gerek bile kalmadı :)
Buralar parantezdi tabii, gelelim meyve-sebze işlerine. Yapmaya çalışıp da yapamadığım önemli bir konu da 3 gün kuralı oldu. İlk başlarda ne olduğunu ve nasıl uygulayacağımı anlamadım. Anladığımda "ne gerek var böyle bir şeye" dedim. Aslında biraz yanlış bir düşünce olduğunu fark ettiğimdeyse kaçıncı günde olduğumuzu unuttum. Bu kısımlarda tam bir "çakma anne" olduğumu itiraf etmeliyim.
Elif'i yedirmeye çalışmak bana zor gelmeye başladı ve BLW'nin asıl keşfini bulduğumu hissettim: "Yemek yemeye çalışan anne/babalar çocukları serbest bırakıyor" Olay bu kadar basit. Buharda pişirdiğim uzun ince kabak, brokoli, havucu neredeyse ilk günden beri eline veriyorum. Ortaya da yoğurdu döküyorum. Ve ne kadar yediğine pek bakmıyorum. Yani kendimce bakıyorum ama kaç cc derseniz... İşte orası da kafamı karıştıran bir diğer konu. Tek bildiğim 1 su bardağının 250 ml. olduğu. Elif'e verdiğim yiyecekleri cc'ye göre ölçmüyorum. Turuncu kaseden mi yedi, cezvede ne kadar vardı göz kararı ona bakıyorum. Bu da benim 2. handikapım sanırım.
1.'si çok unutkanım, 2.'si çok dalgınım, 3.'sü çok üşengecim. Bunları da iyi bir şeymiş gibi söylemiyorum. Sadece bu üçlü birleşince ortaya "Al çocuğum bunları pişirdim, istediğin kadarın ye, istediğin kadar da etrafı batır" gibi bir şey çıkıyor. Elif'e kaşıkla bir şeyleri yedirmektense sonrasında kirlenen etrafı temizlemek bana daha rahat geliyor. Bu işte bir terslik var sanki ama tam bulamadım.

Peki Elif önüne koyduklarımı yiyor mu?
Bazen evet bazen hayır.
Tercihleri ve öncelikleri var.
Muhallebiyi birkaç denedim ama sevmeyince bıraktım mesela.
Havuca tepkiliydi, yeni alıştı.
Favorileri yeşiller: kabak, brokoli, ıspanak, bezelye gibi.
Benim 3. handikapım da ay gelişimine pek de bakmadan yiyecekleri vermek oldu. 8. ayı beklemeden verdiğim çok şey oldu, 3 gün kuralını da uygulamadım. Yani ben ek gıda serüveni hakkında bir kitap yazacak olsam "anneleri yanlış yönlendirmek" suçundan ifade vermeye bile çağrılabilirim :)
Tek güzel tarafı rahat olmam oldu. Ben rahat, Elif rahat. Ama bence bu durumda mayanın ve benim şu duamın etkisi büyük: "Allahım, uyku konusunda çok gıdıklandık, yemek konusunda gıdıklanmayalım, Elif bana çekmiş olsun, iştahı çok olsun." Amin :) İştahı çok mudur bilmiyorum çünkü karşılaştırma yapamıyorum ama bence istediği şeyi kendine yetecek kadar yiyor. Yani mühim olan da bu değil midir? Bilsem aynı duayı uyku için de yapardım :) Şimdilerde başladım zaten, duaların gücüne de kalpten bir şeyleri istemeye de çok inanırım.
Hiç sormuyorsunuz, yoğurdu nasıl mayaladın diye? Sanırım herkes bunu biliyordur ancak biz 2 saf kara balık olarak bunu bilmiyorduk. Bir dolu denemeden sonra baktık ki olmuyor AOÇ'nin 2 günde bozulan yoğurdunu verdik Elif'e ve hiç de "amanııın yavruma katkılı şeyler veriyorum" demedim. neden bilmiyorum. AOÇ zaten yeterince güven veriyor bana ve "katkı" konusunda çok aşırı olmak istemediğime karar verdim.(bunu da daha sonra açayım) Tam o ara bize bir hediye çeki geldi ve bununla ne yapsak ki derken kendimizi yoğurt makinesi almış bulduk. İlk başlarda onu da beceremedik, hep ekşi mayaladık ama yılmadık. Sonunda evde yoğurt mayalamayı başardık. yehuuuu :)
Gelelim blender konusuna. Bu ara her yerde "amman yiyecekleri blenderdan geçirip vermeyin" diyordu. ben yine de denemek istedim. Yaklaşık olarak 4 ya da 5 sefer denedim. Baktım ki ortada ne sebze ne de özü kalıyor hatta ortaya çıkan menüyü benim bile canım çekmiyor, blenderı bıraktım. Buharda pişirip ya da az suda haşlayıp çatalla ezmeye başladım. Ama öyle yapınca da benim yedirmem gerekiyordu. Bundan da hoşlanmadım. Bilmiyorum neden, Elif kendi kendine yiyebilecekken onu kaşıkla beslemek bana gereksiz geliyor. Biraz abartılı bir cümle mi kurdum bilmiyorum. Şimdilerde çok sulu olmamak kaydıyla çorbasını ben kaşıkla veriyorum. Diğer şeyleri de yiyebileceği boyutta, kıvamda önüne bırakıyorum ve yanından ayrılmıyorum. Yalnız o yemeğini yerken gözümü de dikmiyorum. Mesela kahvaltı, peynir(süt kesiği), yumurta sarısı, yeşil zeytin önünde oluyor. Mandalina suyunu demir ilacından sonra kaşıkla veriyorum. Pekmezini yine kaşıkla veriyorum. Verdiklerimin hepsini yiyor diyemem, zaten o yedikçe önüne bir şeyler koyuyorum. Yemek istediği halde parmaklarıyla alamadığı yiyecekleri de kaşıkla kendim veriyorum, mutlu oluyor :)Birkaç defa omlet denedim, sevdi aslında ama bence ayrı ayrı yemeye alışması daha önemli. Bir ara meyvesini de yoğurtlu veriyordum. Şimdilerde her şeyi ayrı veriyorum.
Meyveler konusunda kafam biraz karışık. Cam rendede rendeleyip püre halinde kaşıkla veriyordum ki... "Sebzeleri yiyor da meyveleri neden yemesin" diyerek buna da bir ara verdim. Yalnız tüm meyveler bu kategoriye girmiyor. Bunun en güzel örneği üzüm. Yeşil zeytin gibi mercimekten büyük nohuttan az küçük boyutta kesip önüne koyuyorum. Kafamı çevirdiğimde üzümlerin yerinde yeller esiyor :) (Bağırsaklarını fazla çalıştırmış yalnız, ona dikkat etmem lazım) Muzu çok sevmedi sanırım. Ne şekilde verdiysem biraz boyun büktü. Elinden kaymasa rahat yiyecek belki ama o kayganlık onu rahatsız etti, onu anladım. Elma ve armut bana sert geliyor, onları püre olarak yediriyorum. Nar ve vişneyi de denemek istiyorum. Narı sanırım suyunu sıkıp yoğurda karıştırarak vermek daha iyi olacak.
Meyveler/sebzeler/blw/ ek gıda konusunda biiir dolu güzel yorum bekliyorum :)
Peyniri de şöyle yapıyorum: Süt kaynarken içine 3-4 yemek kaşığı yoğurt(suyu) ekliyorum, o da kesilmiş oluyor. Sonra onu süzüyorum. 1 litre sütten 200 gr. civarında peynir çıkıyormuş, onu da gördük :) Minik poşetlere koyup buzluğa atıyorum, böylece daha taze kalıyor.
Daldan dala gibi oldu ancak, 4. handikap ise SARMISAK... Bizim eve hiç girmedi bu yiyecek :) Şimdilerde girecek mi girmeli mi konusunu düşünüyorum. Hayatım boyunca yemedim ve eksikliğini hissetmedim. Çok faydalı bir doğal antibiyotik olduğunu duydum ancak benim onu yiyebilmem için cidden beynimin uyuşmuş olması, ne yaptığımı bilmiyor olmam falan lazım :) Kısacası tazesi mi yoksa minik beyaz hali mi verilir, nasıl verilir, neden verilir bir bebeğe bilen biri yazsın olur mu :)
Tüm suç annemde bence. O, o kadar çok sevmese ve bana hamileyken devamlı yemese bence ben bu kadar tiksinmezdim :) Soğan için de benzer hisler besliyorum ama çaktırmıyorum yani 1-2 yıldır eve soğan giriyor, kendisini yemeklere bütün olarak ekleyip yemek pişince de direk atıyorum. Elif içinse rendeleyip yiyeceği şeylere koyuyorum. Annelikten benim anladığım bu yani, o soğanı da bana ellettin ya Elif :)
Aynı şey siyah zeytin için de geçerli. Benim görmeye bile tahammülüm yok kendisini ama galiba Elif için evde bulunması gerekiyor değil mi? Bir de ben zeytin ağacını çok severim, ironiye bak...
Son doktor kontrolümüzde doktorla aynı kafada olduğumuzu görmek beni rahatlattı. 1 yaşına kadar 3 şey yasak: bal, süt ve yumurta beyazı dedi. (Üçlemeye buradan sevgilerimi göndereyim :) Sizinle karşılıklı kuru fasülye turşu yiyebilir, yiyecekleri önüne koyun kendisi yesin dedi. Bunu genç bir doktor söylese BLW diyor derdim :) Ama bu tontiş amcanın BLW'den haberinin olduğunu sanmıyorum, olsa olsa aklın yolu birdir diyebilirim :)
Hassas olduğum 2 konu var: tuz ve şeker. Bu konuda katıyım. Hele ki 1 yaşından önce tuzla ve şekerle tanışmasını çok doğru bulmuyorum. Şeker dediğimiz şey zaten meyvelerde bolca var, öyle değil mi?
Mama sandalyesindeyken Elif'in altına mutlaka büyük bir poşet seriyorum(boyacıların kullandığı tipte olanları keserek kullanıyoruz), yemek yiyeceği zaman önünde oyuncak bulundurmuyorum, sadece yiyecek ve -şimdilerde dişini kaşımak için kullandığı- kaşığı var. mızıldanıyorsa, kendince o yemek bitmişse 1 kere daha soruyorum ve cevabı netse hiç uzatmadan oradan kaldırıyorum. Mümkünse bizimle aynı saatlerde yemek masasında olup yemeğini yemesini önemsiyorum ancak uyku saati gelmişse bu durumdan vazgeçiyoruz. Son zamanlarda tükürmeyi öğrendi ve bu cidden fena oldu. İlk başta gülüyorduk ki sanırım bu onu daha da cesaretlendirdi. Bir ara "hayır" dedim ancak böyle dersem benimle inatlaşıyor. Dikkatini dağıtıp şarkı söylüyorum, arada dans figürleri yapıyorum, bazen unutuyor tükürmeyi. Yiyecekleri sevmediğini sanmıştık ama baktık ki yeni bir şey keşfediyor: tükürmek :) Sanırım bu onun için önemli bir şey,o yüzden de çok müdahale etmiyoruz.
Şu konuda da rahatız: her şeyi sevmek/yemek zorunda değil. Biz de her şeyi seven/yiyen bir çift değiliz ve bunun eksikliğini de yaşamadık. Evimize hiç girmediği halde Elif'e bamya verdik mesela, sevmiş görünüyordu. Yani önyargısız olmak lazım sanırım. O değil de Elif sarmısağı çok severse işte o zaman yandık :)
Blogdaki yazıları okuyunca yemek yapmak hatta aşure pişirmekle ilgili ne kadar marifetli(!) olduğumu anlamışsınızdır; sanırım tam da bu sebepten daha hamileyken endişelenmiştim, ek gıdaya geçtiğimizde Elif aç kalacak diye :) Çok değişik şeyler yap(a)mıyorum belki ama iyi niyetliyim ve öğrenmeye çalışıyorum. Sanırım bu da iyi bir şey. Ne de olsa kızını pizzayla ek gıdaya başlatmış bir zihniyetle kuzenim :))
Aklıma takılan diğer konuları da buraya yazayım:
1. Baharatlar: Ben azar azar yediği şeylerin içine koymaya başladım ama baharatların nasıl bir kullanımı olmalı, bilen var mı? Mesela kıyma haşladığımda içine kimyon, kekik koyuyorum. Başka nerelerde nasıl kullanılır baharatlar?
2. Yemeklerin saklanması: Genelde günlük pişirmeye çalışıyorum ama bazen de çok yapıp süt saklama poşetleriyle buzluğa atıyorum. (Lansinoh bu konuda iyi çünkü çift kilidi var) Onun dışında cam kavanozlarım var. Anne gazetesi Pelin Avent'in saklama kaplarını tavsiye etmişti ama henüz almadım. Siz yemekleri nerelerde saklıyorsunuz?
3. Dışarıda yemek yemek: Biz dışarıda  yemek yemeyi seven bir çift değiliz. Yani  baş başa mum ışığında bir restorantta yemek yiyelim desek kesin benim uykum gelir, karabalık da sıkılır. Özel günlerde bile bence en güzeli evde ev yemeğidir :) Mesela bizim için yılbaşı demek balık yemek demektir :) Yani dışarısı için çok da endişelenmeme gerek yok ama yine de illa ki Elif'in yemek saatinde dışarıda olduğumuz oluyor/olacak. 1-2 kez deneyimledik ki mama sandalyeleri inanılmaz pis. Değil ki önüne yiyecek koymak Elif'in kolunu değdirmesi beni/bizi eğreti etti. Anane babaanneye mama sandalyesi itinayla taşınıyor çünkü kendisi İKEA, sök yapıştır yerleştir bir model :) Ev ziyaretiyse de yere oturtup yedirmek mantıklı/makul. Ama açıkçası bu konu benim için biraz havada. Önerisi olan varsa lütfen yazsın. Ya da biz süreci yaşayıp görelim.
4. Su: Elif sağolsun biberon almadığından sıvı bir şeyler tüketme konusunda kafası karışık. Sadece İkea'nın alıştırma bardağını sevdi, onda da illa kendisi tutacak ve bolca etrafı sulayacak :) Ya da bildiğimiz kahve fincanlarıyla/bardakla içiriyorum. Sabahları mandalina suyunu kaşıkla veriyorum. Suyu pek içmiyor böyle olunca da. Bu konuda fikri/önerisi olan var mı?
Bu ara kafama takılan diğer bir konu da yiyecekleri Elif'in yiyebileceği boyuta nasıl getirmeli konusu. "Parmak yiyecekler" bu konuda on numara ancak her şey de "parmak" olmuyor :) Sanırım onu da zamanla öğreneceğim. Güzel tarifler buldukça burada paylaşayım.
Çıtır Kabak :)
Tarif demişken; bana teee ilk günlerde kendi özel tariflerini gönderen canım arkadaşlarım Ayşe ve Pelin'e apayrı teşekkür. Pelin'in ayrıca blogunda harika tarifler var. Sağlıklı yaşam konusunda seni örnek alayım diyorum Pelin ama hep tökezliyorum. Kefiri evde yapmak nedir arkadaşım, hep kötü örnek bunlar :)
Onun dışında Makarna Lütfen ürünleri bir harika, Özge'nin Oltası'nın tarifleri çok güzel. Gurme Bebek'i zaten duymayan kalmamıştır :) İnstagramda bir de bebeksofrası, eymeninmenüsü, aşçıanne'yi takip ediyorum.
"Hayatta yapmam" dediğim şeyler olmasa da "şartları zorlayarak yapmamayı tercih edeceğim şeyler" var:
- Kavanozdaki püremsi/mamamsı şeylerden yedirmek. Hiç almadım ve hatta o reyona bile bakmadım ama uzaktan görünüşleri pek acayipti.
- Kutu meyve suları (Acayip nefret ediyorum onlardan, biz hiç almıyoruz ve mümkünse Elif de hiç tanışmasın isterim.)
- Elif'e zorla bir şeyler yedirmeye çalışmak... Dediğim gibi büyük konuşmamak lazım. İştahı kesilir, can sıkılır, düzeni bozulur da "aç kaldı benim bebem" diye peşinde dolanırsam bu yazdıklarımı okurum sonra. (Umarım öyle bir şey olmaz)

Elif'in üzeri gün içerisinde birkaç kez değişiyor (ıslanmışsa), sadece lekeliyse değiştirmiyorum çünkü akşam giydiği pijaması her daim temiz oluyor (olabildiğince)
Adanaya gittiğimizde bizimkiler Elif'in yeme şekline, etrafın kirlenmesine, benim rahat tavırlarıma inanamadı. Hatta kuzenim eline kaşığı alıp Elif'in önüne dökülenleri "aç kaldın yavruum" deyip yedirmeye bile çalıştı, kayıtlarda var :) Şunu fark ettim ki temizlenmeyen hiçbir kir, leke, pas yok. Çıkmayanlar da Elif'ten bize anı olur, ileride güleriz. Üst bodylerinden zaten 5'er 10'ar alıyorum ki kirlendiklerinde içim yanmasın :) Ve ben hala annelerin neden bebek kıyafetlerine çok para verdiklerini anlayamıyorum. (zenginlik haricinde)
Ek gıda sürecinden başlayıp nerelere gelmişim :)
Elif'e bebe bisküvisi yaptım, gidip onları güzel bir kaba koymam lazım. Tarifleri de başka bir yazıda vereyim yoksa bu yazı bitmeyecek :)
* Son soru: Elif'in eline çatalı ne zaman vermeliyim? Çatal da almadım gerçi Elif'e hala :)
**1 seferde oturdum yazdım sanıp yanılmayın, bu yazıyı da 2568 defa başına oturarak bitirdim. Ama bitirdim :) Yaşasın "y" time :)





Devamını oku »

10 Aralık 2014 Çarşamba

8. Ay :)

Maşallah bize, 8 aylık olduk, evet hepimiz toptan yani ev'cek yaşadık bu 8 ayı :)
Geriye dönüp baktığımda hep güzel şeyler var aklımda.
Kolik şimdilik bizi büyüten, birbirimizi daha iyi tanımamıza vesile olan bir nevi gıdıklayıcı olarak kaldı. O zamanlar öyle demiyordum ama değil mi? Ah kolik vah kolik diyordum :) Onu da sadece yaşayanlar bilir deyip konuyu kapatıyorum.
Bu ay büyüme atağı döneminde olmadığımızı düşünüyorum ancak Elif her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyor, sanırım bunun adı "öğrenme atağı" :)
Emeklemek için çaba sarf ediyor ancak bir yerden sonra durup"ne yapacaktım ben" diyor sanki.
Önüne neşeli bir şeyler koyup onu teşvik ediyoruz ama açıkçası şu ara emeklememesi benim için bir kriter değil. O kadar hızlı hareket ediyor ki ona yetişmekte zorlanıyorum. Alt değiştirmek durumunda kaldığımda neredeyse havada yakalayıp altını bağlıyorum :) Bence 1 deveyi daha rahat hendekten atlatabilirim.
Elif, "Yaşasıııın" denilince kollarını kaldırıyor, canı isterse "de-de ve an-ni" diyor, tel sarar ve bay-bayları taklit ediyor, alkış yapmaya çalışıyor ve bolca kıhhh diye boğazından ses çıkarıyor. Tüm bunları canı isterse yapıyor yalnız, biz istediğimizde (pek) değil :)
Oyunlar ve oyuncaklarıyla ilgili de bir yazı var aklımda ama ben önce şu ek gıda işini bir yazsam daha süper olacak. Kimsenin beklediği falan yok ama Elif'in hayatında önemli bir geçiş aşaması, bunu kayıt altına almazsam olmaz.
Bu ayki önemli bir gelişme de, doktor değişimimiz oldu. Evet, yine! Geçen ay aile hekimine gidip sadece boy-kilosuna baktırmıştık o kadar. Bu ay işyerinden arkadaşların tavsiyesiyle başka bir doktora gittik, kendisi amca çıktı :) tam bir doktor amca tipi var, hani utanmasam elini öperdim :) tamam kabul çok yaşlı değil ama öyle bir tipi var. Akın akın hasta geliyor ve herkes çok memnun ancak bu durum bizi sevindirmiyor. Çünkü oldukça az bir vakitte sorularımızı sorabildik, bu da biraz yetersiz geldi. Hayalimizdeki çocuk doktoruna belki 250-300 tl gibi bir ücret bayılarak kavuşabilirdik ancak çocuğun rutin kontrolleri için böylesi bir para bana/bize gereksiz geliyor. Elif'in kan değerlerine bakıldı ve demiri düşük çıktı. Bunda benim demir hapını düzenli vermememin de payı var, suçluyum kabul ediyorum. Sadece 3 haftadır düzenli veriyorum. Şimdi de sabahları açken veriyorum, üzerine de kaşıkla mandalina suyu...oh mis :)
Bir ara "diş mi geliyor kiii" dedik ama ne gelen var ne de giden. Onun da sırası var demek ki :)
Elif'in doğumu da 40+4te olduğuna göre, diğer gelişmelerin de yavaştan olması normal sanırım.
Bu ay uyku konusunda yine yepyeni bir şey yaptık. Geçen ayki "iyileştirme süreci"mizin nerelerinde yanlış yaptığımızı öğrenmek için danışmanlık aldık. Tam da buradan ve bu tatlı kişiden. 1 saatlik görüşmeden fazla bir ümidimiz yoktu açıkçası ama öncesinde gönderdiğimiz Elif'in 3 günlük güncesi ve 10 sayfalık analizi neticesinde çok yol kat ettik. Meğerse ben çocuğu boşa zorluyormuşum yahu :) Daha doğrusu fazla başı boş bırakmışım. Biraz daha müdahaleli olabilirsiniz, hepimiz insanız, bebeğinizi ağlatmayın lütfen diyerek içimize su serpti  Gülüm Hanım. O değil de, kitapları pek de okumadığı halde daha doğru yapan kara balıkmış :) Demek ki neymiş kitaplar temel kaynak değilmiş,(neler öğrendik vol.1) Danışmanlık almamızın faydası kitapta yazan şeyleri kendimize uyarlamamızın daha kolay olması oldu. Yani biz hala uyku eğitimi vermedik, önce onu söyleyeyim de :)
* Önemli anekdot: Uyku konusunda yine yazmayı düşünüyorum ancak gözlemlerim şunu söylüyor, eğer böyle bir niyetiniz varsa 8. ay gelmeden bunu halletmeye çalışın yoksa bu sıpalar yatağa koyduğun gibi oturup sana da gülümseyerek olayı ne kadar hafife aldığını gösteriyor :))
Ben en başından beri Elif'in kendi odasında ve kendi yatağında uyumasının çok önemli olduğunu düşündüm. Bu bilginin kitaplarla hiç ilgisi yok. Tamamen gözlemlerle ilgili bir şey. Kendimde ve çevremdeki çocuklu ailelerde gördüğüm bazı noktalar beni bu şekilde düşündürmüştü. Yani ben bunları düşünürken Elif portakalda c vitami bile değildi. Doğumdan sonra da hep uygun an'ı bekledik,odalarımızı ayırmak için. 5. ay bunun için doğru bir zamandı ama bence şartlar iyiyse 3-4. aylarda da bu yaşanabilir.
"Uykusuzluk mu, o ne ki?" diyeceğimiz zamanları da iple çekiyoruz. Şunu düşündüm geçenlerde bazı şeyler mayayla da ilgili. Yani Elif'in mayasında uykuya rahat dalmak, ağlamamak, sabırlı olmak falan yok. Bu sanırım kişilik özelliği (kandır kendini esoş kandır :) Benzer bir şey yemeyen çocuklar için de geçerli olabilir. Yani her duruma uyarlanabilir. "Benim çocuğum niye uyumuyor, uykuya rahat geçemiyor" kısmını sorgulamaktan vazgeçtim (sayılır). Elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum. Kendi sınırlarımı zorlayacak kadar sabırlı oldum, inatlaşmadım, gözlemledim, uyku harici zamanlarında temiz hava almasına (kendim çok üşüsem bile) dikkat ettim, boş zamanlarında güldük eğlendik oynadık kitap okuduk... Kısacası kendi içimizde bir EASY oluşturduk. Şu an bu satırları yazdığıma göre "Y" yi de arada yapabiliyorum. Bunu yapmam şart. Elif uyuduğunda onun yemeğinin hazırlığı, etrafın toplanması, kendi ihtiyaçlarım derken bir bakıyorum cidden kendime vakit ayıramamışım. Kısaca blog, benim "Y" alanım :) Burada olmayı seviyorum.
Elif ve uyku oyuncağı (Rossman'dan aldık) ayrılmaz bir ikili oldular yatakta :) Uyku oyuncağının ne kadar iyi ve gerekli bir şey olduğunu kendimden biliyorum. Tabii o zamanlar işlevinin o olduğunu bilmiyordum. Ben küçükken en sevdiğim oyuncaklarımı yanıma dizer, her birini tek tek öper ve sırayla birine sarılarak uyurdum. Uzun yıllar bu böyle devam etti. Sonra yataktaki oyuncak sayısını teke düşürdüm ve hep ona sarılarak uyudum. Uyurken korkuyordum çünkü ama o zamanlar bunun sebebini bulamamıştık. Karanlıkta, yalnız uyuyamazdım(hala da uyuyamam), Edd isimli ördeğim bana güç verirdi. Hayalimde kurduğum canavarlarla onun savaşacağını düşünürdüm :) Şimdi yazınca komik gibi geliyor ama bir çocuğun dünyası için o zamanlar hiç de komik değildi. Dolayısıyla Elif'in kendi odasında ve kendi yatağında ve kendi kendine uyuyabilmesini çok önemsiyorum. Yani bu "ben bale yapmak istedim, yapamadım, çocuğum yapsın" gibi bir şey değil. Bence değil. Uyku alışkanlığının sağlıklı bir süreçte ilerlemesi kendi kişisel gelişimi açısından da son derece önemli. Mesela birlikte uyumak konusunda benim/bizim biraz katı bir çizgimiz var. Yine benzer sebeplerden, kendi tecrübelerimden yola çıkarak bunu -kendi annelik görüşüme göre- doğru bulmuyorum. (Şimdilik diyelim ve büyük konuşmayalım) Yani asla yapmam demem, bence çok da romantik bir şey :) Sabahları Elif'i yanımıza alıp birlikte kıkırdıyoruz, ki bu çok güzel. Ama ben cidden uzun vadeli aynı yatağı paylaşma kısmında çok tereddütlüyüm. "Büyüdüğü halde anne-babasının yanında yatmaya çalışan birini gördün mü sen?" diyenlere de cevabım: "evet, gördüm." Sanırım biraz da bu yüzden Elif'in bağımsızlığını önemsiyorum. Yemek işinde de öyle aslında. Bak hala yazamadım ama Elif yemek konusunda da "bitti" demişse, 1 kere daha soruyorum. Yine "bitti" diyorsa; olay(yemek) bitmiştir ve ne kadar yediğinin/yemediğinin önemi yoktur benim için. Böyle yazınca da kendimi kötü hissettim :) Halbuki elimde kaşık peşinde koşmalıydım. Ya da ben yine büyük konuşmayayım da, gün gelir o da olursa bu yazdıklarıma toptan dil çıkartırım :)

Bu ay neyi anladım: "Ben Elifle evde tek başıma daha rahatım" :) Açık ve net. 1 hafta annem ve teyzem geldi, gitti. 2 gün sonra babaanne ve dede geldi,1 hafta kalıp döndüler. "Oh mis" mi dediniz? Yanıldınız :) Evet yemek konusunda çok iyi oldu, hop hazır yemek :) Ancak... Lakin... Ve fakat... :) Anladım ki ben Elifle tek daha rahatım. Bana da yaranılmıyor sanırım. Bir de anane de babaanne de öyle çok karışan tipler değil. Tamam belki anane elinde yelekle geziyor olabilir :) Ama kimse şunu ver, şunu verme gibisinden iki laf etmedi, haklarını yiyemem. Ama ama ama... Yorulsam da bazen aç da kalsam hatta tuvalete son anda bile yetişsem, ben Elifle tek başıma daha rahatım. Kendime göre bir düzenim var ve kimseye hesap vermiyorum :) Bu ay bunu anladım...
Elif'in fotoğraflarını cep telefonu haricinde, fotoğraf makinemle de çekmeye başladım, bunda Özlemle olan sohbetimizin payı büyük, teşekkürler Özlem :) Yere yatarak fotoğraf çekmeyi ve Nikon'larda yer alan (Canon'da kapı gıcırtısı gibi olan :P ) deklanşöre basınca çıkan "çıkırt" sesini duymayı özlemişim :) Elif de maşallah poz vermeyi seviyor. Bir de bu ay ilk vesikalığını çektirdik, çok sevdik.
Ek gıda işinden kabaca bahsedecek olursam, ne blw ne de "kaşıkla kendin yedir" yöntemi tek başına aklıma yatmadı. İkisinin de bana göre artıları eksileri var. Ben de ortaya karışık bir şey yaptım. Zaten temizliğe titizliğe çok önem veren biri olmadığımdan kendi kendine yemesi, yerken etrafı da şenlendirmesi vs. bana zor gelmedi. Tek zorluk biberon da almadığından suyunu içirmeye çalışırken yaşanıyor. Fincandan/bardaktan içiriyorum. Alıştırma bardaklarından sadece İKEA'nınkini sevdi, ucuzcu benim çocuğum :)
Bu ay gündüz uykularında bizi rahatlatan şey Elif'in odasının perdelerini değiştirmemiz oldu. Normal beyaz perdeler vardı eskiden, şimdi ise pembe bir fon ve cicili bicili (kedili yani :) tülü var. Beyaz perdeye göre çok daha fazla karanlık yapıyor, iyi oldu sahiden.
Ben size Elif'in meşhur olduğunu söylemiş miydim peki? Geçen gün alt komşumuzun çalıştığı yere gittik bir iş için. Bizi görünce şaşırdı çünkü yanımızdaki bebek yani bizim zottirik Elif ağlamıyordu. Adamın şok olduğu yetmedi, meğerse iş arkadaşları da şu meşhur çok ağlayan bebeği tanıyorlarmış :), onlar da inanamadı. Çünkü Elif ortası olan bir bebek değil. Ya güler ya ağlar :) Ağladığını görmeyen biri için Elif son derece güler yüzlü ve sosyaldir, markete gireriz herkese laf atar "ahh" diye :) Ama komşumuz bunu ilk defa gördü. Ve meğerse Elif orada "çok ağlayan meşhur bebek"miş. Herkes neden çok ağladığını sordu :) Ben tepki olarak: (onların da 3 çocuğu var,en küçük olan da çok ağlıyor) "E sizin Ahmet de çok ağlıyor ama" dedim. Karabalık da "e azaldı ama ağlaması öyle demeyin" dedi :) Elif'in neden gün ışımadan uyandığını ve çok ağladığını sordular :) Dedim ya çocuğum meşhur oldu diye. Ben de "o sorunun cevabını biz de arıyoruz" dedim.
Yazacak çok şeyim var aslında ama yarın için şöööyle bir Adana yiyelim diyoruz, e onun için de malum Adanaya gitmek lazım :) Hemmen uyumazsam yarınki araba içi animatörlüğüm sekteye uğrayabilir. Bilen bilir ki, arabada durmayan ve hep ağlayan çocuk insana her şeyi yaptırabilir. Hatta inanmayacaksınız ama bugün arabayı ben kullandım. Tamam mesafe 5 dakikalıktı ama olsun, Elif bu ağlamalarla devam ederse şoför koltuğu benim, ona göre :)
* Oldukça üzüldüğüm bir şeyi de paylaşayım sizinle. Yeni yıl için kart gönderdim demiştim ya hani; işte meğerse onları gönderememişiz :/ Karabalığın işi çokmuş ve fırsat bulamamış. Ne yapalım biz de yarın Adanadan göndeririz :) Ne komik değil mi? Neyse ben gülmedim, üzüldüm ama ne yapalım. Gecikme için kusura bakmayın artık.
** Çift çizgi haberinin paylaşılmasıyla ilgili harika bir video paylaştı Eda, bence siz de izleyin, ben çok sevdim bu videoyu :) Hatta Eda'nın blogunu çok sevdim.

Aklımda çok neşeli yazılar var ki sormayın.
İlk sırada ek gıda süreci var, o kesin :)
Annelik sohbetlerinde çok tatlı anneler var, 1 Kitap 1 Mektup etkinliği de Sakar Cadı Vini ile devam edecek :) Kısacası "y" alfabemizdeki güzel harflerden biri :)


Devamını oku »

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ben Hamileyken :)

Geçen gün aklıma geldi. Ben hamileyken nasıldım, neler hissederdim ne yapardım diye.
İlk madde kesinlikle şu olmalı: "Çok saftım" :) Safmışım yani, şimdi daha iyi anlıyorum.
Aklımda neler varmış ortaya döküyorum hepsini. Katılmak isteyen olursa "ben hamileyken" diye başlayan bir şeyler yazabilirsiniz.
1) Çok saftım. (O kadar yeter, bu cümleyi daha da açmamam lazım :)
2) Normal doğum yapacağıma o kadar çok inanıyordum ki kitaplardaki sezaryen bölümlerini atlıyordum :) Son ay annem de bizim yanımıza gelince notlarımdan anneme ve karabalığa ders vermiştim. Şu an yanlarında birinin doğum sancısı ya da suyu gelse ne yapacaklarını biliyorlar :)
3) 40. haftayı kesin göremeyecektim. 37den sonra Elif her an gelebilirdi, hatta balık burcu olsa ne iyi olurdu :)
4) Beni arayıp "nasılsın" demeyenlere de sinir olurdum, çok arayıp da beni bunaltanlara da... Evet ortası yok :)
5) Kadın doğum doktorum kesinlikle erkek olmalıydı çünkü kadınlar duygusal olurdu (herkes ben sanki)... Bir de ne alaka değil mi? Duygusalsa doğum anında oturup ağlayacak mı yani :)
6) Aldığımız kıyafetlerin eksik olduğundan çok korkmuştum. Günde kaç kere üst değiştirilir ve bebek ne giyer hiçbir fikrim yoktu. "çıtçıtlı badi" çoook sonradan öğrendiğimiz bir terimdi. (icat edeni buradan öpebilirim.)
7) Doğumdan sonra hayatımız çok da acayip değişmez sanıyordum. Ay bak bu maddeyi yazarken bile kahkaha atacaktım ama Elif uyuyor o yüzden sadece gülümsedim :) Biz çok gezici bir çift değiliz aslında, daha çok evcimeniz. Şimdi de öyleyiz, yani eğer bunu düşündüysem mantık olarak doğru hareket etmişim :)
8) Her şeye rahatlıkla yetişebilirim sanıyordum. Temizlik, Elifle vakit geçirme, uyuma, banyo, yemek vs. Sanırım günün 24 saat olduğunu ve bunun 6 saatinde uyumam gerektiğini unutmuşum o ara :)
9) Bence en bomba madde bu... Bebekler nasıl uyur/uyutulur bilmediğimden, yatağına koyunca kendi kendine uykuya dalıverir sanıyordum. Vay be ne hayalmiş :) İnancım bu kadar sağlamken Elif nasıl bu kadar uykudan uzak doğdu bilmiyorum.
10) Elifle beraberken her şey laylaylom olur, ohooo kızıma çok da rahat bakabilirim diyordum. Öyle de oldu aslında ama en ufak bir hastalık, can sıkıntısı, moralsizlik halinde sistemimiz çöküyor. O yüzden sağolsun karabalık bana çok iyi bakıyor :)
11) Bebekler doğduktan kısa bir süre sonra onlarla resim yapılabilir, saklambaç oynanabilir sanıyordum :) Bir de ben "gelişim psikolojisi" dersi aldım. Hoca beni bu bilgilerimle geçirmiş demek... Zihnimde hep Elif doğacak, az sonra büyüyecek ve biz beraber yürüyüş yapacağız, resim yapacağız, kitap okuyacağız vs. vardı. Kitap kısmını şimdilik tutturduk ama gerisine hala biraz var :)
12) Emzik konusunda kararsızdım. Zor bırakan çocukları duyduğum için korkmuştu gözüm. İlk aylarda vermeye çalıştım ve Elif 1-2 defa aldı(hatta emzikli bir pozu bile var) ancak sonra resmen itti, almadı. Ben de ısrar etmedim. Alıştırma bardağının bile plastik uçlusuna alışamadı o yüzden. İlla bardaktan içecek sıpa.
13)"Hayatta ne kucağımda ne de ayağımda sallamam" cümlesini kuran ve aylarca bebesini sallayan hatta en azından buna alışsın diye dua eden kişi kimmiş duydunuz mu? Aaa bildiniz, benim :)
14) Çok acayip titiz olmak istememekle genlerimdeki kodlar arasında sıkışıp kalacağımı düşünüyordum. Hiç öyle olmadı. Sokakta oyuncağı yere düşen bebeye itinayla o oyuncak yerden alınıp verildi. (öncesinde ıslak olmasına rağmen) Bu durum beni rahatsız etmeyince haneme artıları ekledim.
15) Ultra süper şahane bir "Elif geliyoooor" partisi yaptık, kardeşim sağolsun :) Çok sevdiğim insanlar katıldı, ne kadar şiştiğimden falan konuşmuştuk hatırlıyorum. (hafta 37) "Nasılsa daha da şişmem" deyip gülmüştüm, 40+4'te doğum yapınca gerçekten şişmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmiş oldum.
Bezli pastayı çekme çabalarımı kuzenim yakalamış :)
16) Kızıma hiiiç kimselerde olmayan bir isim koyarız sanıyordum :) O şekilde "özel" olacaktı belki de ama sonra anladım ki onu özel yapan isminin tekliği değil, kalbinin tekliği olacak :) Elif ismini birlikte belirledik gibi olsa da aslında Elif benim çok sevdiğim bir isim.
17) Ben hamileyken...hep hamile kalacağımı sanıyordum :) Cidden. Böyle deyince inanması güç geliyor belki ama öyle hissediyordum.
18) İşyerine o kadaaaaar sinir oluyordum ki (sigara içenler, yüzüme duman üfleyenler, bile bile canımı sıkanlar) göbeğime bakmayıp birine çok fena kızmaktan korkuyordum. Olan masum yavruma olacaktı tabii, o yüzden sinirimi içimde tuttum.(sanki o daha az zararlı gibi)
19) O kadar çok ve ritimli yürüyordum ki sancılarımın yürüyüş sırasında geleceğini düşünüyordum. Ama heyhat bana sadece yalancıları geldi, doğum sancılarının yakınından bile geçmedim.
20) Sezaryen olursam çok ama çok üzüleceğimi sanıyordum. Bir acayip gülerek girdim ameliyathaneye ve sersemlemiş ama mutlu çıktım. Kızıma kavuşmuştum ya gerisi amma da boştu...
21)Doğumdan sonra, hamilelik öncesi zihnime geri döneceğimi sanıyordum. Bilmiyordum ki loğusalık bambaşka bir deneyim ve bundan sonra hayatımda hep inşallah Elif olacak ve zihnimde hep o olacak.
22) O kadar çok kitap okudum ki "hehey çok acayip hazırım her şeye, haydi sorun sorun bir şeyler" diyerek etrafta geziniyordum. Kitap okumak ve bilgilenmek güzel ama ben sadece kitapta yazanların gerçek olduğunu sanmıştım. Aralarda geçen "her çocuk farklıdır" kısımlarını da atlamışım demek ki :) Doğum ve sonrasında hiçbir şeye hazır olmadığını, zaten yaşamadan öyle bir şey olamayacağını anladım.
23) Ben hamileyken... sadece ben hamileyim sanıyordum :) Bilmiyordum ki yüzyıllardır milyarlarca kadın doğum yaptı, yapıyor ve yapacak. İnsan kendini özel mi hissetmek istiyor acaba, şimdi yazarken aklıma geldi. Belki de.
24) Çok acayip tiksindiğim 3 şeyi: ceviz, zeytin ve tarhana çorbasını bir daha kesinlikle yiyemem, içemem sanıyordum. Şimdi oh löpür löpür yiyorum :)
25) Bir ara -sonlara doğru- Elif'in gelmek istememesine takılmıştım. Yahu bu çocuk niye sevmedi buraları diye amma üzülmüştüm. Beklesek acaba 42nin sonunda kendi doğar mıydı bilmiyorum ama riske edebileceğim bir durumum kalmamıştı, Elif'in hareketleri zayıflamıştı ve anladık ki (doğduğunda) kakasını yapmış ama yutmamıştı. (Hiç Elifte kakasını yutacak göz var mı ya :)
26) Karabalığın benden çok sonra Elif'i kucağına alabileceğini, altını değiştirebileceğini sanıyordum. Hiç öyle olmadı. Meğer idmanlıymış kendisi, ilk hafta ben dikişlerden dolayı pek eğilemezken hep o değiştirdi altını :)
27) Karabalıktan, iyi baba olur sanıyordum, yanılmışım... Maşallah ultra süper şahane 10 numara bir baba oldu kendisi :)
28) Doğuma girerken çok korkarım ve kesin ağlarım diyordum. Hiç öyle olmadı. Oturdum Elif'e kitap okudum doktoru beklerken. Demek ki sakinlik/heyecanlılık hormonları bende ters çalışıyor. Ya da endorfin miktarı durumları karıştırıyor.
29) Son aylarda yediğim hurmalar bir işe yarar ve oksitosin salgılarım sanıyordum. Resmen yediğimle kaldım hepsini :) Neyse ki sevdiğim bir meyve.
30) Elif de babası gibi siyah ve gür saçlı olur sanıyordum ya da daha çok diliyordum diyeyim. Kendisi siyah saçlı doğup şimdilerde sarıya terfi etti hem de ince telli. Bakalım daha ne kadar değişecek. Babasına daha çok benzer diye düşünmüştüm ama cidden benim küçüklüğüme benziyor(fotoğraflar yalan söylemez değil mi)
31) Lokum... Lokum hep bizimle olacak diye düşünüyordum. Bebek ve kıl/tüy ilişkisiyle ilgili sayısız yorum dinledik ama bence biz halledebilirdik. Ya da ben öyle sandım :/
32) Elif ek gıdaya geçtiğinde aç kalabilir diye düşünmüştüm, neyse ki aç kalmadı yavrum. İçimden hamarat bir anne modeli çıktı. Bir de ek gıdayla ilgili olan yazımı yazabilsem çok güzel olacak :)
33) Hamilelik günlüğümde kendi kendime taıkılırım sanmıştım, yazdıklarıma bir dolu güzel yorum geldi, buradan Tanla sana yeniden sevgilerimi gönderiyorum :)
*Doğum konusunda bence harika bir yazı yazmış Pelin, okumanızı tavsiye ederim.

Ben hamileyken cidden saftım/safmışım. Belki de her hamile gibi. İnsan o kadar çok hayal kuruyor ki. Neredeyse hangi üniversiteye gider, ileride nasıl bir meslek seçer onu bile düşünüyorsunuz ve bundan mutluluk duyuyorsunuz.
Bu yazıyı okuyan hamiş dostları umarım yanlış yönlendirecek bir şey yazmamışımdır.
Şimdi aklıma geldikçe o halim, "sanki ben, ben değildim" diyorum. Gerçi önceki halimi de pek hatırlamıyorum. Demek ki özünde aynı kalan "ben"e zamanla bir dolu ekleme/değişiklik yapılabiliyormuş.
Ben hamileyken de böyleymişim kısaca :)

Devamını oku »