Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




hediye çekilişi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hediye çekilişi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mayıs 2016 Pazar

"2 Balık 1 Kedi" 4 Yaşında / Hediye Kitap :)

Blog açarken aklımdan neler geçiyordu pek hatırlamıyorum ama iyi ki açmışım bu hesabı :)
İnsan ilk yazılarında kendini uzay boşluğunda asılı kalmış minik astreoid gibi hissediyor: "Kimse var mıııı? Huuuu?!!" Nasıl bir yerdeyim ve burada başka kimler var diye nereye bakacağımı bile bilmiyordum."Kahvenin yanında" biraz sohbet eder giderim diyordum, zamanla "2 Balık 1 Kedi" olduk, yaklaşık 1,5 yıldır "1 kedi" aramızda olmasa da blogun ismini değiştirmedim.
İlk yazıdan sonra tarzım zaman içerisinde epey değişti.
Blogdan tanıdığım insanlar epey arttı, bazılarıyla yüz yüze tanıştık, canım Yasemen , tatlı Aslı, kitap kurdum Nurşen Abla:)
Blog yazmak ve blog vesilesiyle tanıştığım insanlar bana çok şey kattı.
Burada kendime ait bir "ağaç ev"im var gibi hissediyorum.
Bazen canım sıkkınken tırmanıyorum bu ağaca bazen de acayip neşeliyken.
Tam olarak neden yazdığımı ben de bilemesem de okuduğum kitaplar hakkında yorum yazmaktan da geri duramıyorum.
 "günün mutluluk sebepleri"ni aramak, bulmak, fark etmek beni hep gülümsetti.
Merak edip sevdiğim yazarların,çizerlerin kapısını çaldım ve biraz sohbet ettik, buraya yazdım.
Bu yazı ile beraber 560. yazımı yayınlayacağım.
Güzel bir hediye ile blogumun yeni yaşını kutlamak istedim.


Bu minnak hediyeler için yapmanız gereken tek şey, 15 Mayıs'a kadar "Blogumu neden okuyorsunuz?" sorusuna cevap vermek ve çekilişe katılmak :)

Herkese bol şans ve yeniden teşekkürler, (özellikle de blogun şablonunu yapan Sevgi ve Header'ı yapan Özlem sana :)
İyi ki varsın canım blog!

*Renkli rüzgar gülü Elif'in olduğu için, onu gönderemeyeceğim :)

Devamını oku »

18 Kasım 2014 Salı

1 Kitap 1 Mektup : Delal Arya: Pera Günlükleri & Yedi Denizlerde :)

Daha önce Delal Arya'dan bahsetmiştim. (şurada ve burada) Kitaplarını merak ediyordum ancak henüz okumamıştım sevgili arkadaşım bana imzalı getirmişti tüm kitapları. Elifle ilk günlerimizdi ve ben büyüük bir heyecanla bu maceraya atılmıştım. Lakin aklımda yine bir dolu soru vardı. Sevgili Delal Arya da beni kırmayıp sorularımı "1 Kitap 1 Mektup" etkinliğinde yanıtladı, çok teşekkür ederim kendisine :)
Kaynak: burada
Öncelikle “Pera Günlükleri” ve “Yedi Denizlerde” serisi kaç kitapta bitecek; bunu çok merak ediyorum, heyecandan kalbim pır pır okudum çünkü. (Ve yeni kitaplarla ne zaman buluşacağız?)
Pera Günlükleri 6 kitap, Yedi Denizlerde 5 kitap olacak.

Kitapta yer alan hikayenin ne kadarı gerçek ne kadarı hayal ürünü? Acaba bu kısmı biz mi doldurmalıyız?
Büyük kısmı hayal ürünü. Ama hayali kuran kişinin o hayal hakkında bir şeyler biliyor olması lazım. Yedi Denizlerde’yi, çocukken gemilerde dolaşırken kurduğum hayallerden yola çıkarak yazdım.

Her kitapta bir önceki hikayenin minik bir hatırlatması yer alıyor. Seri kitaplarda bu biraz gerekli oluyor sanki değil mi?
Evet. Çünkü olay örgüsü birbirine eklemlenerek büyüyor. Dolayısıyla okuyucuya önceden olanları hatırlatmak gerekiyor.

“Pera Günlükleri” sahiden de 1 kurt ile mi başladı?
Hayır. Pera Günlükleri bir arkeolojik kazı evinde dinlenmek için yattığım ranzanın ikinci katında uzanmış yağmuru izlerken başladı. Bir otelin önünde durmuş zili çalmaya korkan iki tane çocuk gördüm önce. Ellerinde bavulları, yepyeni bir hayata başlıyorlardı. Kurt bambaşka bir hikaye. O benim İstanbul’umun koruyucu ruhu.

Belki saçma olacak ama “Renda” siz misiniz :)
Renda biraz benim, biraz da benim gibi çocukken gemilerle dolaşan ablam. evet. Ama o daha çok benim bu dünyaya uygun gördüğüm çocuk tipi. Bütün dünyası bir gemi olan, ama o gemiyle tüm dünyayı dolaşan, cesur, meraklı, heyecanlı, kafası özgür çalışan bir kız. Dünyanın bir ruhu olsa o Renda gibi olurdu diye düşünüyorum.

Pera Günlükleri ve Yedi Denizlerde film olarak çekilsin ister miydiniz? (Buna çok uygun bir hikaye çünkü)
Kitaplarımın filme çekilmesini isterim.

“Yedi Denizlerde” serisi gemi yolculuğunda yazıldı sanırım. Hikayenin başlangıcı o gemi yolculuğu muydu yoksa?
Serinin ikinci kitabını İspanya’dan Afrika’nın Gine Körfezi’ne inen bir konteynır gemisinde yazdım. Ama hikayenin asıl ilham kaynağı çocukken babamın kaptanlık yaptığı yük gemilerindeki seyahatlerim. Yük gemileri benim için uzayda dolaşan gezegenlere benziyor ve ben kendimi bildim bileli hep bir gemide yaşama hayali kurmuşumdur. Dünya bir gemiyle dolaşarak yaşanacak bir yer, çünkü keşfedecek karalar olduğu kadar denizler de var.

Karakterlerin isimleri çok güzel. Bu isimler mitoloji kaynaklı mı?
Renda ismini şu anda ikinci kaptanlık yapan ama çok yakında süvari olacak genç bir kadın zabitten alıyor. Lusin ve Ran ise benim arkadaşlarımın isimleri.

Aklınızda olan başka hikayeler de var mı?
Evet. Ormanların derinliklerinde geçen, daha masalsı bir hikaye üzerinde çalışıyorum.

Fuarlarda belki çocuklarla karşılaşmışsınızdır. Okuyuculardan dönüşler nasıl?
Genelde kitaplarda neleri beğendiklerini soruyorum. Gerçeklere dayanan olağanüstü şeyleri sevdiklerini söylüyorlar. Yani orada bir Pera Palas var gerçekten ve bu çocuk okuyucuyu heyecanlandırıyor.

Sizin sevdiğiniz çocuk kitapları hangileri hatta “keşke ben yazsaydım” dediğiniz hikayeler var mı?
F.H.Burnett’in Gizli Bahçe adlı kitabı.

İtalyancadan çevirdiğiniz çocuk kitapları da var. Çeviri konusunda nelere dikkat etmek gerekiyor daha çok?
Çocuğu heyecanlandıran bir dil tutturmak gerekiyor. Cümle geçişleri hareketli olmalı. Mesela İtalyanca’dan dosdoğru Türkçe’ye çevirdiğinizde çok tıkanık bir anlatım elde ediyorsunuz. Orijinalinde sorun yok, ama Türkçesi biraz durgun oluyor. Onu hareketlendirmeli ve çocuğu sayfaları yiyecek kadar çok heyecanlandırmalısınız.

O kadar büyük bir iştahla okumuştum ki kitapları serinin devamı için neredeyse gün sayıyorum (tam tarihini bilmesem de :) 
*BDK'nın "Pera Günlükleri" ile ilgili radyo yayını dinlemek isteyebilir, Bianet.org'daki ve Radikal'deki röportajları da okumak isteyebilirsiniz.

Sizce "Pera Günlükleri'nde nasıl bir macera yaşanmış olabilir?"   
Aklınıza gelen tüm fikirleri bu yazının altına 7 Aralık 2014 tarihine kadar yorum bırakın.
Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Pera Günlükleri" kitabını (ve 1 mektubu) gönderelim :)

Devamını oku »

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Merhaba DÜNYALI, Biz (de) Dostuz :)

     "Merhaba Dünyalı, biz dostuz" :)
      Çok sevdim bu lafı; birkaç aydır dilime dolandı.
      Sebebi de ayın 1'ini beklemeden -eğer çıkmışsa- koşup aldığım Dünyalı dergi.
      Daha önce derginin ilk sayısından bahsetmiştim. Şimdiye kadar 5 sayı okuduk ve hepsi birbirinden güzeldi. Lakin bir sıkıntısı vardı: çabuk bitiyordu :/ Banu ve Yıldırayla sıkı pazarlık yaptık; dergi 15 günde bir yayınlansın dedik; "ortada Banu ve Yıldıray kalmaz o zaman" dediler; "peki madem" dedik; ayda 1 olmasını kabullendik.
      Bir Dolap Kitap hangi işe girse ben hep heyecanla ve mutlulukla takip ediyorum. Sanki ben de o işin içindeyim gibi hissediyorum. Halbuki yeni işleri konusunda pek ketumlar :)) 
      Dünyalı'nın içinde neler olup bitiyor çok merak etmiştim. "Yayın Yönetmeni" ile bir röportaj ayarlayayım dedim; karşıma yine Yıldıray çıktı :) 
      Daha önce hem Banu hem de Yıldıray kitaplarıyla olan söyleşi ile "1 Kitap 1 Mektup" etkinliğine konuk olmuşlardı. Ve hatta BDK ile nasıl tanıştığımızı ama konuşamadığımızı da yazmıştım. 
      Her ne kadar Yıldıray "onu zaman gösterecek" dese de bence BDK'nın yaptığı en güzel işlerden biri oldu DÜNYALI. Tabii ki sadece onların emeği yok bu dergide. (Tam tanımadıklarım kusura bakmasın ama Beyhan İslam, Ezgi Keleş(gözler Usta'yı arıyor :P, Ege Erim sahiden de dergiye çok yakışmışlar.)
      Ben yine çok konuştum... Biraz susayım ve sorulara geçeyim en iyisi :)
          

     Doğal olarak ilk soru “Dünyalı” derginin nasıl oluştuğu hakkında J Sahi, nerden çıktı dergi fikri ve nasıl gelişti süreç?
Ben Milliyet Çocuk’la büyüdüm. Banu Doğan Kardeş’le büyümüş. İkimiz de çocuk dergisi denince benzer şeyleri düşünüyoruz yani. Gel gör ki bir kitapçı ya da gazetecide satılanlara kıyasla “dergi” denince bizim aklımıza gelen birbirine hiç benzemiyor.  Piyasadaki dergileri ele desen toplam 5 tane çıkartamıyorum iyidir bu diyerek önereceğim. Uzun lafın kısası, piyasadaki dergilerin büyük bölümünün okurlarını ciddiye alan, onlara gerçek içerik sunmayı amaçlayan dergiler olmadığının farkındaydık. Yani bir yerde kendi dergimizi kendimiz yapmak istedik.Ayrıca bunun Bir Dolap Kitap’ın yapması gereken bir iş olduğuna da inanıyorduk. Dolap’ta haftalık bir dijital dergi girişimimiz olmuştu ve tam 16 sayı yapmıştık hatta. Gerçi o çocuklara yönelik değildi ama çocuklarla ilgiliydi. Her neyse, bir çocuk dergisi yapmak fikri öyle ansızın gelmedi aklımıza anlayacağın. Zaten Dünyalı da öyle ha deyince çıkmadı. Önce bir maket hazırladık. Hazırladığımız maket Dünyalı’ya çok benzemiyordu ama olsun, nasıl bir dergi istediğimize dair fikir veriyordu. Sonra bu maketi sunduk. Tudem Yayın Grubu’yla yaptığımız görüşme çok güzel ve özeldi. Herkes Milliyet Çocuk’la şerbetlenmişti, herkes benzer bir dergi yapmak istiyordu. Derken Gezi Direnişi başladı. Onun rüzgârını da arkamıza alıp kolları sıvadık. Derginin ortaya çıkması için birkaç ay aralıksız çalışmamız gerekti. Kabaca, ilk sayıyı en az 5 kere yaptık diyebilirim. Ondan sonrasını biliyorsun zaten.

“Dünyalı” ismi nereden geliyor?
“Dünyalı” ismini Tudem Genel Yayın Yönetmeni İlke Aykanat Çam buldu. Biz dergiye ad bulmak için deli danalar gibi dönenip dururken, o, sakince “Dünyalı olsun,” dedi. İçeriğini, ilkelerini ve hedeflerini göz önüne alınca Dünyalı adı dergiye cuk oturdu. Dünyalı’nın söylediği söz kabaca şu: “Çocuklar da yetişkinler gibi bu dünyada yaşıyor. Bu dünyada ne oluyorsa çocuklara da oluyor. Öyleyse olan biten her şeyden çocuklar da haberdar olmalı.” Hepimiz Dünyalı’yız yani.

      Bir sayının tamamlanması ortalama olarak kaç günde oluyor?
Bu çok zor bir soru. Kesin bir yanıtı yok. Bazı bölümler birkaç günde çıkıyor, bazıları birkaç haftada. Bu noktada Dünyalı’nın asıl dikkat edilmesi gereken özelliği şu: Çizgi öyküler hariç tüm içerik özgün olarak dergi için üretiliyor. Yazar ayrı, çizer ayrı, editör ayrı, grafiker ayrı çalışıyor her bir sayfayı. Sonra bir de matbaa ve dağıtım süreci var. Üstelik tüm bu işler her ay sıfırdan yapılıyor. Sıkışık bir takvim.

      Konulara nasıl karar veriyorsunuz? (en merak ettiğim sorulardan biri de bu)
Konuların bir kısmına gündem karar veriyor. Gündemdeki önemli meseleleri, dolaylı da olsa dergide konu ediyoruz. Bunun yanında merak ettiğimiz bir sürü konu var, onları da içeriğe ekliyoruz yeri geldikçe. Yazarların, çizerlerin ve grafikerimiz Bahar’ın da önerileri oluyor. Eşimizden dostumuzdan da öneriler geliyor. Tudem’de editörler, genel yayın yönetmeni ve biz toplantılar yapıyoruz. Her sayı için aşağı yukarı bir tema, bir yaklaşım belirliyoruz, tüm önerileri ve üretilmiş içerikleri buna göre değerlendirip o sayıyı inşa ediyoruz. Sonra üretim başlıyor.

5    Kaç kişilik bir ekip oluşturuyor dergiyi ve iş bölümü nasıl yapılıyor?
Dergiye emeği geçen, katkı sağlayan çok kişi var. Kaç kişilik bir ekip olduğunu söylemek zor. Yazarından, çizerinden depocusuna kadar onlarca kişi çalışıyor Dünyalı için. İş bölümü de şöyle oluyor: Yapılacak ne iş varsa yapabilen üstleniyor. Böyle söyleyince dağınık bir çalışma yöntemi gibi algılanabilir ama değil elbette. Herkes zaten yapacağı işi biliyor ve gerektiğinde daha fazlasını yapmaktan çekinmiyor.

      Derginin hitap ettiği yaş grubu 7 ve üzeri mi?
Biz yola 8 yaş ve üzeri bir dergi yapmak üzere çıktık. Bu”…ve üzeri” ifadesini çok ciddiye alıyoruz. Daha derginin tek bir satırı bile ortada yokken benimsediğimiz hedeflerden biri dergiyi yetişkinlere de okutmaktı. Geri dönüşlerden bunu başardığımızı anlıyorum. Asıl ilginç olansa 7, 6 ve hatta 5 yaşında okurlarımızın olması. İşte bunu beklemiyorduk. Verdiğimiz maketleri yapıp ya da çıkartmaları yapıştırıp fotoğrafını bize gönderenler arasında 5 yaşında okurlarımız var. Bir arkadaşımın 6 yaşındaki ikizleri her ay bir kere anne babayı oturtup bir güzel okutuyormuş dergiyi.

 “Dünyalı” için “Milliyet Çocuk” dergisinin devamı/mirası diyebilir miyiz?
Eğer dersek haddimizi aşmış oluruz. Milliyet Çocuk bizim için önemli bir rehber çünkü çok önemli kafaların ellerinde yapılmış iyi bir dergi. Abdi İpekçi’nin, Tarık Dursun K.’nın, Ülkü Tamer’in yönettiği; Haldun Taner’in, Aziz Nesin’in, Yalcvaç Ural’ın, Orhan Boran’ın ve daha birçok önemli ya datanınmış kişinin yazdığı bir dergi Milliyet Çocuk. Düşün ki sağlık köşesini Cüneyt Arkın yazıyormuş!Günün birinde birileri benim bugün Milliyet Çocuk’u andığım gibi Dünyalı’yı anarsa iyi bir iş yaptık demektir.

      Okurlardan geri dönüşler nasıl; çocuklardan mektuplar geliyor mu J
Okurlardan geri dönüşler genellikle olumlu yönde. Şimdilik kimseden bir şikâyet gelmedi. Fakat okurlardan mektup az geliyor. O iletişimi sağlayamadık bir türlü. Bu eksikliği gidermenin yollarını arıyoruz.

      Derginin konuları sabit mi yoksa daha da genişletmeyi/arttırmayı düşünüyor musunuz?
Dergide belli konulara ayrılmış köşeler var ve bunların devam etmesini istiyoruz. Derginin içeriğini genişletmek ve geliştirmek için sayfa sayısını artırabilmemiz gerekiyor. Bu da bazı koşullara bağlı. O koşulları sağladığımızda Dünyalı’nın içeriği gelişecek ve çeşitlenecek elbette.

 Gerçekten de hediyesi/posteri olmadan bir dergi satmaz mı?
Satmaz. Çünkü esas olan içerik değil. Bunu sadece okurlar açısından söylemiyorum; çoğu derginin üreticileri için de içerik esas değil. Bu nedenle derginin fark edilmesini ve tercih edilmesini sağlamak başlı başına bir iş. Hedef kitle çocuklar olunca onları kandırmak için Çin işi dandik oyuncuklar ve biraz da JustinBieber posteri devreye giriyor. Dergileri üretenler de biliyor ki, okuma eylemi hedef kitlenin esas ilgi alanını oluşturmuyor. Biz bunu dükkân dükkân dolaşarak araştırdık. Gazetecilerin, kitapçılardaki satış elemanlarının hepsi de (istisnasız hepsi, abartmak için söylemiyorum yani) çocukların dergi seçerken armağanlara bakarak karar verdiklerini söyledi. Yetişkinler kıstası ise, derginin eline verildiği çocuğu ne kadar uzun süre oyalayacağıyla sınırlı çoklukla. Yani önemli olan yetişkinler bir işle uğraşırken, araba kullanırken, uçakla seyahat ederken ya da arkadaşlarıyla laklak ederken çocuğun sorun çıkarmadan uzun süre sessiz sedasız bir kenarda sabit durması.

      Derginin konuları için kaynak taramasını nereden yapıyorsunuz? (sadece internet mi?)
Derginin içerikleri hazırlarken kullandığı kaynaklar çok çeşitli. Doğrudan ulaştığımız, konunun uzmanı kişiler var mesela. Bu kişiler bize doğrudan içerik verebiliyor ya da danışmanlık yapıyor. İyi kullanılırsa internet müthiş bir kaynak. Bloglarda insanlar deneyimlerini paylaşıyor, kaynak gösteriyor. Ayrıca Dünyalı’nın raflar dolusu kaynak kitabı var. İçeriğin nitelikli ve doğru olması için çok çaba harcıyoruz. Örneğin sanat bölümünün yazarı Nihal Elvan Erturan hakkında yazdığı sanatçıya, ona olmazsa temsilcisine, ona olmazsa sergisini düzenleyen galeriye, müzeye ulaşıyor, gereken malzemeyi doğrudan almaya uğraşıyor.

     Önümüzdeki sayılarda bizleri ne sürprizler bekliyor? (hani belki birkaç ipucu verirsinJ
Dergi normal akışına devam ederken bir yandan da yeni yazarlar, yeni çizerler ve yeni içerikler arıyoruz, bazılarıyla çalışıyoruz. Şimdilik bu kadarını söyleyebilirim.

     Derginin satışı belli şehirlerde mi var yoksa tüm Türkiyede “Dünyalı”yı bulabilir miyiz?
Dünyalı, Yay-sat aracılığıyla tüm Türkiye’ye dağıtılıyor. Elbette her dükkâna ulaşmıyor ama her kente ve KKTC’ye ulaşıyor. Ayrıca abone olanlar dergiyi istedikleri adrese getirtebiliyorlar. Eski sayılar da tudem.com adresindeki Dünyalı sekmesinde online olarak satışta.

 Ne kadar harika bir iş yaptığınızın farkında mısınız? J

Bunu hayat gösterecek.
Cedric'e benzettiğim Piko :) Çok neşeli bir karakter
Son sayının Temmuz-Ağustos olarak çıktığını fark etmeyip 1 Ağustosta marketleri, kitapçıları gezip "bu sayı neden gecikti ki" diye düşünüp BDK'ya mesaj atmıştım :) O kısım biraz dalgınlığıma gelmiş olabilir :)
DÜNYALI'yı ben neden seviyorum?
Öncelikle dergi okumayı seviyorum. Üniversitedeyken yıllardır biriktirdiğim Atlas ve NG dergilerini taşınma sebebiyle vermiş olmak hala yaradır içimde. 
Çocuk dergilerini okumayı seviyorum. "Okuma" kısmının özellikle altını çizmek lazım. Piyasadaki içerik yoksunu dergilerden bahsetmiyorum. O yüzden bence Dünyalı büyük bir boşluğu doldurdu. İçerisindeki konuları çok sevdim. Sahiden de bilimi, sanatı, doğayı daha anlaşılabilir ve zevkli kılıyor. Çizimleri bir harika. Yani içerik dolu dolu. Yeni sayıyı elime aldığımda sayfaları önce hızlıca çeviriyorum; bu ay kim ne yazmış diye :) Sonra da yavaş yavaş sindire sindire okuyorum. Yıldıray bana kızacaksın ama çabuk bitiyor bu dergi :)) Bir sonraki ayı beklemek zor oluyor. Ama elbette ki bu kadar yoğun emek olmasa yani alelade yapılsa herhalde haftalık bile çıkar-dı. Yani biz halimizden memnunuz.
Lafı yine uzattım ama "Dünyalı" adının nereden geldiğini okuyunca da çok şaşırdım, hiç o açıdan düşünmemiştim. Ne kadar doğru/güzel bir bakış açısı.
Bak yine aklıma geldi:
 "Merhaba Dünyalı, biz dostuz" :)

4 Eylül 2014* tarihine kadar DÜNYALI hakkında merak ettiğiniz soruları bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 2 kişiye DÜNYALI derginin yeni sayısını (Eylül) göndereceğiz.
* Oldukça güncel ve dinamik yapısıyla Dünyalı derginin web sitesine de bir göz atın derim :)
** Elif aslında dergiye bir mektup göndermek istedi ama sevgili ana-babası çekindi; acaba çekinmeseler miydi :)

Devamını oku »

17 Ağustos 2014 Pazar

Güzellik Tacı'nı Kim Taktı :)

Çekiliş zamanı gelmiş, geçmiş ve benim bundan hiç haberim olmamış.
Resmen utandım...
Umarım katılanlara ayıp olmamıştır. Ve katılan herkese çok teşekkürler...
Ben hemen kazananı açıklayayım;

Sevgili Aslı, adresini bekliyorum. Gecikme için de şimdiden kusura bakma diyeyim :)
* Bir sonraki etkinliğimiz de bu dünyadan birileriyle olacak gibi :)
Devamını oku »

25 Temmuz 2014 Cuma

1 Kitap 1 Mektup'ta Kılkuyruk Popi'ye Prenses Tacını Veren Özlem Korçak var :)

Özlemle tanıştığımızda Mira henüz annesinin karnındaydı. Çok fazla konuşma imkanımız olmamıştı ama Özlem'in on parmağında 15 marifet birden taşıdığını hissetmiştim :) Derken "Kılkuyruk Popi" kitabı yayınlandı ve ben bu kitabın şarkısını her gün söylemeye başladım; mutlu oldum.
1 Kitap 1 Mektup etkinliğinde bu kez hem illüstratör hem de annelik sohbeti bir arada oldu; bence çok da güzel oldu:

Özlem Merhaba;
Bildiğim kadarıyla sen hem doktoralı bir mühendis hem tiyatro oyuncusu/yönetmeni hem fotoğrafçı hem çocuk kitapları çizeri hem müzisyen hem de annesin :) Atladığım bir şey var mı bilmiyorum ama hepsini bir arada nasıl yürütüyorsun?
Sanat benim hayatımda hep yanımda yürüyen bir yol arkadaşı oldu aslında, bana bir nefes alma alanı yarattı. Öncelikle müzik ve resim girdi ufak yaşlarda hayatıma. Müzisyenim diyemem zaten, ama şarkı çalıp söylemeyi çok seviyorum. Müziksiz bir hayat düşünemiyorum bile. Resim hep vardı ama son 5 seneki kadar ön plana çıkmamıştı. Tiyatro ve fotoğrafla baya geç tanıştım 1999 gibi üniversite yıllarında. Tiyatro ve fotoğraf hayata karşı alternatif yollar olabileceğini öğretti, çok güzel dostlar kazandırdı bana.O gün bugündür hepsi dönem dönem artar veya azalır bende. Aynı anda yapmaya çalışmıyorum çünkü hepsi ciddi emek gerektiren şeyler.

Zaman zaman bu aktivitelerin/hobilerin birbirinin önüne geçtiği oluyor mu? Sanırım en önde annelik geliyor olsa gerek :)
Aslında bu sorunun cevabını yukarıda verdim sanırım. Ama tiyatronun herzaman ayrı bir yeri var bende. Bu yüzden de en çok emeği tiyatroya verdim sanırım. Annelik herşeyden önce geldiği için onu bu gruba dahil etmiyorum :) Mira doğduğundan beri onun zamanından çalmadan idare etmeye çalıştım veya onu da dahil ettim hep. Tiyatro çalışmalarımızın çoğuna geldi, resimi beraber yapıyoruz zaten hatta ondan baya fikir alıyorumJ Ona da gitar ve fotoğraf makinesi aldık.


Bir günün nasıl geçiyor?
Son 7 aydır Londra da yaşıyoruz.Hayatımızda kısa süreli olarak zamanı yavaşlattık :) Öyle diyoruz çünkü Ankara ‘da çok hızlı ve zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadan sürekli oradan oraya koşturuyorduk. Burada daha organik ve minimal bir yaşam alanı tanımladık. Tv yok, araba yok, bisiklet kullanıyoruz, uzun yürüyüşler yapıp etraftaki sesleri dinliyoruz :) Sabah 9 gibi Mirayı okula bırakıp mutlaka biraz yürüyorum, sabahları hava tertemiz oluyor burada. Sonra eve gelip çalışıyorum. Evde olmaya ve evden çalışmaya biraz zor alıştım ama şuan problem yok. Mirayı okuldan aldıktan sonra bir programımız var, serbest oyun saatinden sonra mutlaka dışardayız. Gününe göre park, kütüphane, müze, aktivite, tiyatro geziyoruz. Akşam 9.30 da Mira yatağa ben çizime :)

 “Annelik” kısmında en çok keyif aldığın ve en çok zorlandığın şeyler neler?
Eşim de ben de Mira ile beraber büyümeye çalışıyoruz.
Annelik başlı başına bir komedi filmi gibi benim için. Bebek büyütmenin her anı çok eğlenceli. Hayatınızda sınır kalmıyor, gorklar, pırtlar en başa yerleşiyor, kakaya şarkılar besteliyorsunuz. Bebekle beraber herşeyi en baştan siz de öğreniyosunuz. Bu acemilik de tam bir durum komedisi yaratıyor, tabi bazen traji komik :)
Ama en çok, ortak sevdiğimiz şarkıları çalıp söylemeyi seviyorum tüm aile olarak, bir de hep beraber bisiklete binmeyi :) Mira bebekken zorlandığım şeyler olmuştu, ama şuan hatırlamıyorum bile. En çok Miranınçabucak büyümesinde zorlanıyorum. Bir de hayatı tanımaya çalışırken sorduğu bazı sorularda zorlanıyorum. Dünyanın adaletsizliğini ve savaşları anlatmak zor geliyor.

Bir süredir Londradasınız. Orada nelere vakit ayırabiliyorsun? Çok yağmurlu olduğu için genelde evde misiniz yoksa Mira ile Londra sokaklarını mı keşfediyorsunuz?
Biz pek yağmur çamur takmayan bir aileyiz. Hatta özellikle Mira yağmur birikintilerinde zıplamak için yağmurda çıkmayı daha çok seviyor. Yağmuru takarsanız hiç dışarı çıkamazsınız zaten burada. Sürekli dışarıda yeni keşifler yapıyoruz. Yeni yerler ve yeni kültürler keşfediyoruz. Çocuk öncelikli bir şehir olduğu için şanslıyız.
Londra da istediğiniz her türlü etkinliğe kolay olmasa da bir şekilde ulaşabiliyorsunuz. Hatta ücretsiz çok fazla etkinlik var. Biz de etkinlik kovalıyoruz. Mira ile burada en çok kütüphane sömürüyoruz :) Çocuk kitapları ortak ilgi alanımız olduğu için eve baya kitap getirip inceleme ve piyasayı tanıma fırsatım oluyor. Çocuk tiyatro oyunlarına gidiyoruz bol bol. Parklar ve müzeler yetiyor zaten.
Bende kendi adıma çizim alanında eğitimler alıp kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Mira’ya kaç yaşından beri kitap okuyorsun? Neler okuyorsun? Favori kitaplarınız hangisi?
Miraya anne karnında okumaya başladım aslında. O zamanlar çok fikrim yoktu çocuk kitaplarının nasıl zengin bir dünya olduğundan. Araştırdıkça, okudukça, tam da ortasında buldum kendimizi. İtiraf etmeliyim ki bir yerden sonra kendim için çocuk kitabı alıp Mira ile paylaştım :) Kitap almadan önce mutlaka hikayesini okurum ve ne anlattığına dikkat ederim. Ama önce bizi çeken şey resimlemeleridir. Aslında bir sürü favori kitaplarımız var ama bu sıralarda Sakar Cadı Vini serisi Mira’nın en sevdiği, binden fazla kez okumuşuzdur. Ayrıca OliverJeffers “How to Catch a Star”, “LostandFound” ve aslında tüm kitapları da diyebilirim hastasıyız. Hugless Douglas serisine bayılıyoruz (David Melling’ le tanışma fırsatım da oldu burada). Julia Donaldson’lar, Koyun Russel, Memo ve Ay, Pezzetino, İyi Kapli Küçük Tavşan…of o kadar çok var ki aslında sayamadım burada, hepsinin yeri ayrı :)


Amanııııın, bunu çok sevdim :)
Sence bir çocuğa/bebeğe ne zamandan itibaren kitap okunmalı?
Bebekle kitap nekadar erken tanışırsa okadar iyi bence, sadece okunmamalı yırtılmasından korkmadan eline verilmeli, sayfalarını koklamalı,kağıdını hissetmeli bir tadına bakmalı, resimlerine dokunmalı…

Bir dolu güzel hobin var biliyorum ama bunlar sadece hobi mi yoksa profesyonel olarak yaptığın işler mi?
Aslında sanırım hobiden bir tık ötede hepsi. Tiyatroyu Tiyatro Kulübesi olarak yapıyoruz. 2004 yılında Tiyatro Kulübesi’sini kurduk. Üniversitede Tiyagamm topluluğunda olup mezun olan arkadaşlarla çalışan tiyatrosu olarak derdimizi tiyatro aracılığıyla anlatmaya çalışıyoruz. Ast, Nazım Kültür Evi, Tiyatro Tempo gibi sahnelerde ve birçok festivalde sahne alıyoruz. Londra’ ya gelmeden önce bir arkadaşımla düğün, doğum ve anı fotoğrafçılığı yapıyorduk, şimdi burada zamanım olmasa da daha çok sokak fotoğrafçılığına yöneldim. Müziği genelde eş dost ortamında ve tiyatro sahnesinde yapıyorum. Ama hepsi bir yana artık serbest çizerim diyebiliyorum :)

Çocuk kitaplarına resim yapma fikri nasıl oluştu? Hangi kitapları resimledin?
Mira doğduğunda evde vakit geçirecek daha fazla zamanım olmuştu. Ufak ufak ona çizimler yapmaya başladım. Oyun araçları veya onunla bir anımızı çiziyordum. Bazılarını bloğumda yayınlıyordum. Sonra birgün bir e-book yaptım “İyi uykular Momo” diye. Mira ile uyku rutinimizi anlatan bir kitaptı. O zamanlar kendine Momo diyordu :) Bloguma koydum bu kitabı bayağı ilgi gördü. Sonra çok yakın ve çok yetenekli arkadaşım Salim Keskingöz (o da çocuk oyunları yazıyordu, ödül almıştı o dönem ve yeni bebeği olmuştu) neden denemiyoruz dedi. O günden sonra o yazmaya ben çizmeye başladım. Ben genelde soyut resimler yaptığım için öncesinde kitap resimlemesi konusunda baya çalışmam gerekti. Beraber Kılkuyruk Popi’yi yaptık. Elma Yayınevi’yle yollarımız kesişti ve Kılkuyruk Popi “Güzellik Tacı” ve “Uykusuz Hergece” kitapları 2012 gibi basıldı. Salim’ le çok eski dostuz birbirimiz çok iyi yönlendiriyoruz. Daha çok güzel projelerimiz var. Sonra ben Ferrin İlbay Yalnız’ın yazdığı Kayıp Madalyonun Peşinde kitabını çizdim, yine Elma Yayınevi’nden piyasaya çıktı.

Sevdiğin çizer/illüstratörler kimler?
Son dönemde Oliver Jeffers ve Shaun Tan hastasıyım. Rob Scotten gibi komik karakterler çizmeyi seviyorum mesela. Eva Montanari'yi çok yaratıcı buluyorum.Ayşe İnan Alican’ı çok beğeniyorum. (biz de biz de :)  Ben tarz olarak biraz gerçek dışı bakış açılarını ve komik karakterleri seviyorum.

Biraz da fotoğraf konusunda bir şeyler sormak istiyorum. Hangi makineyi kaç yıldır kullanıyorsun? Benim gibi fotoğraf çekmeyi çok seven ama uzun ara vermiş birine ne tavsiye edersin :)
Benim makine biraz eskidi aslında artık, Canon 40D kullanıyorum ben, en çok kullandığım lensler 70-200mm f2,8 ve 50 mm. Makinen sürekli yanında olsun en çok bunu tavsiye ederim. Makinen yanındaysa mutlaka çekersin çünkü. Her şeyi çek, özellikle de bebeğini. O anları gerçekten ölümsüzleştirmek gerekiyor.

Salimle beraber yazar çizer buluşmalarında çocuklarla buluşuyoruz fırsat buldukça. Bu buluşmalarda bizden hatıralarında bir şarkı kalsın istedik. Salim yazdı ben besteledim ve Popi’nin şarkısı çıktı ortaya.

Londra ve Türkiye’yi –biliyorum saçma olacak ama- kıyaslayacak olsan özellikle parklar/bahçeler/aktiviteler/sanat/müzeler neler söylersin? Tabii bir de hava durumu :)
Londra bu kadar etnik grubun mutlu mutlu bir arada yaşadığı bu dünyadan olmayan uzay gibi  bir yer. Çok fazla olanak var bir kere dediğin gibi parklar/bahçeler/aktiviteler/sanat/müzeler ne ararsanız mutlaka ulaşırsınız. Yine de kıyaslamayı çok sevmiyorum. Burada Türkiye’yi çok özlüyorum. Eminim dönünce de Londra’dan özleyeceğim çok şey olacak. Hava durumuna hiç girmeyelim. Yazın ortasında burada üşürken Türkiye’de denize girenlerin olduğu fikri bizi travmaya sokuyor :)

Çocuk kitaplarının resimlenmesi süreci nasıl oluyor? Önüne bir metin geldiğinde karakterleri nasıl belirliyorsun?
Öncelikle hikayeyi bol bol okurum. Ana karakteri gözümde bir canlandırıp kağıtta eskizler yapıyorum. Abartılı mimik kullanmayı çok seviyorum karakterde. Hikayedeki karakterin duygu değişimlerinin denemelerini yaparım. Sonra hikayeyi sayfalara bölüp kaba bir eskiz storyboard oluşturmaya çalışıyorum kağıtta yine. Bunlardan sonra artık ped de çiziyorum. Her çizdiğimi mutlaka eşime ve Mira’ya sorarım onlardan tiyolar alırım.

Çizimlerini yaparken hangi programı kullanıyorsun?
Genellikle AdobePhoshop kullanıyorum. Bir de CoralPainter.

Annelik ve diğer tüm aktiviteleri nasıl bir arada yetiştiriyorsun? Zamanı çok iyi kullandığını sanıyorum.
Genelde geç yatarım ve programlı olmaya çalışıyorum. Gece çalışmak daha keyifli geliyor. Tabi her zaman beceremiyorum sıkışınca. O dönemlerde eşim çok yardımcı ve tabi annelerden yardım alıyoruz. Destekçim çok; çok şanslıyım bu konuda.

Çizim yaparken belli bir rutinin var mı? İçecek ya da müzik gibi?
Çok bir rutinim yok aslında. Ama mutlaka çay veya kahve alırım yanıma. Müzik fonda sürekli var zaten :)

Şu an üzerinde çalıştığın proje var mı? Kısaca anlatabilir misin? (Tabii ki sürprizi kaçmadan)
“Annesini Arayan Minik Rondi” diye ödüllü bir hikayenin çizimine çalışıyorum. Salim’le beraber çok güzel projelerimiz var.

Türkiye’den en çok neleri özlüyorsun?
Etsiz çiğ köfte, Aspava bir de Ankara simidi :) Tabi ki ailemi ve dostları, uzun süren dost sohbetlerini. Burada en çok bunların yokluğundan zorlanıyoruz. Bu yüzden de çok konuştum sanırım :)

Etkinliğimize katıldığın için çok teşekkürler; Mira’ya biiiir dolu öpücükler :)
Asıl ben çok teşekkür ediyorum. Mira da ben de kocaman sevgiler yolluyoruz taa uzaklardan…www.miraninsandali.com ’a ve www.ozlemkorcak.com'a da bekliyorum.

* Kılkyruk Popi hakkında benim daha önce yazdığım yazıyı okumak isterseniz; buraya bakabilirsiniz.

Özlem'in anlattıklarından sonra Londra'ya giden ilk uçağa atlayıp çocuk kütüphanelerine çadır kurasım geldi ama bizi Elifle alırlar mıydı bilmiyorum. Neyse ben şimdilik Ankara simidimin tadını çıkararak kitaplarımı Elif'e okumaya devam edeyim :)


8 Ağustos 2014* tarihine kadar "Kılkuyruk Popi için yazacağınız iki satırlık (daha çok da olabilir) şarkı sözünü"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. (Kılkuyruk Popi/Ne de sevimli gibi) Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kılkuyruk Popi" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))

HERKESE KENDİ GÜZELLİK TACIYLA MUSMUTLU GÜNLER DİLERİZ :)
Devamını oku »

1 Temmuz 2014 Salı

1 Kitap 1 Mektup Etkinliğinde "Şirin Şeyler Üreticisi" Zeinepuu var; Sahi "Benekli Fareyi Gördünüz Mü?" :)

Hediye konusunda inanılmaz bocalarım. Doğum günü mü özel bir gün mü yoksa rastgele bir seçim mi; buradan başlarım. Bazen "ihtiyacı olan bir şeyi alayım" derim ama en güzeli bir şey görüp "işte bunu x çok sevecek" diye sepete atmaktır.
Geçen doğumgünümüzde de -ki neredeyse aynı gün doğmuşuz- özel bir şey olsun ama içinde Elif de olsun dedim. Patik de örebilirdim ama bunu öğrenmem ve yapmam birkaç sene sürerdi; vazgeçtim :)
O ara karşıma Zeinepuu çıktı instagram hesabından. (ismi çok güzel; Miyazaki karakteri gibi "zeynepuuu" diye okuyorum ben :)
Düğün fotoğraflarımızı gönderip "piksel piksel aşk"a mı düşelim derken karşıma o masalsı görüntü çıktı. "Aaa bu aynı Elif" dedim; o daha doğmadan. Ve Zeynep'e mail attım. Ben ona genel bir şablon çizip detayları kendisinin belirlemesini istesem de her aşamayı bana tek tek sordu. Sormana gerek yok;sana güveniyorum dedim. O yine sordu.

Hepimiz için erken doğum günü hediyesi oldu. Zira bizim planlarımıza göre Elif bizim gibi Mart ayında doğacak; kendi halinde 1 balık olacaktı. Böylece "3 balık" olarak hayatımıza devam edecektik. Tabii ki Elifin de kendi planları varmış. "Ben bu balıkları bir hizaya getireyim" demiş olacak ki 9 Nisanda Koç burcu olarak hayatına başladı :)
İşini sevgiyle ve özveriyle yapan insan karşısında saygıyla eğilir; gülümsemesi bol yanaklarından öperim.
İşte Zeynep ve hikayesi:

Sevgili Zeynep; "şirin şeyler üreticisi" olmaya nasıl karar verdin? Bu süreç nasıl gelişti?
Gözlerimi kapatıp bir düşündüm. Nasıl oldu sahiden diye :) 
sevdiğim insanlara ellerimle yaptığım küçük şeyleri hediye etmeyi her zaman çok sevdim. Bu yüzden bambaşka işlerde çalışıyorken bile evimin bir köşesi her zaman kurdelelere, dantellere , iplere , iğnelere , boyalara kısacası hep şirin bir şeylere aitti. 
düşünüp, tasarlayıp en sonu somut hale gelen o küçük şeyleri fotoğraflamaya başladım. 
işte galiba he rşey burada başladı. 
öyle çok sevildi, beğenildi , talep gördü ki ... bir yerden sonra sessiz kalamadım. 
şirin şeyler üretmeye mutlulukla devam ettim :)

Piksel piksel ask temasını yaparken nelere dikkat ediyorsun? Ayrıntılarda kişileri bu kadar güzel resmetmeyi nasıl başarıyorsun ;)
Bu biraz detaycılıkla ilgili sanırım. Günlük hayatımda da böyle miyim ki diye bir soru geçti zihnimden ama , sanmıyorum :)
İşime verdiğim önem , gösterdiğim özen bu ince detaylarda saklı aslında. Bu temada aile panoları , gelin-damat panoları daha çok yer alıyor. Semaları çıkarabilmek için istediğim fotoğrafları incelerken pikselleşiyor bakışlarım sanki , bu detayı kareleştirmek mümkün algısıyla kravat iğnesine kadar detaya inebiliyorum :) 



Son zamanlarda yenidoğanlara yönelik çalışmaların arttı sanırım?
Evet :) Bu da beni çoook mutlu ediyor.
Yine instagramdan tanıdığım , cok sevdiğim fotografçı bir anne ile yaptığım ilk çalışmaydı doğum panosu. Oğlunun odası için aklındaki panoyu anlatmıştı ve bunu kanaviçeleştirmek konusunda bana çok güvendi. Öyle güzel oldu ki ilk doğum panosu , sonra ardı arkası kesilmedi.
boylarını , kilolarını işlerken her çarpıda seviyorum onları parmağımın ucuyla !  :) 


Seni mutlu eden/heyecanlandıran/kalbinde özel bir yeri olan çalışma(lar) var mi ? 
Olmaz mı :)
İlk doğum panom  Zafer Alp , ablamlar için yıldönümlerinde yaptığım Happy House panosu - enişteciğimin dövmesine kadar detaya indiğim doğrudur :) - , Tuva Yayıncılığa ait olan Kanaviçe dergisinin 32. sayısına bir sema tasarlayıp , işlemiştim. Sweet Life panosu da benim için çok özeldir :) , sonra Rengin ve Atakan*ın Just Married panosu ( detayları şimdi düşünürken bile gülümsüyorum .) , Pınar ve Salih için yaptığım çift panolar ve tabiki heyecanla beklenen Elif için Hoşgeldin Elif panosu .. :) Unicornuyla geldi Elif değil mi annesi  :) 
*Valla aynen öyle oldu :P

Bir günün nasıl geçiyor ? 
Çoğu zaman erken uyanıyorum. Erken kahvaltı yapıp güne erkenden başlamak bana çok iyi geliyor.
İşlerin yoğunluğuyla şekilleniyor günüm , evden çalışmak keyifli ve rahat olsa da zorlukları da var . O hiç bitmeyen ve maalesef tüm gün uğraşsan da görünmeyen ev işleri nedeniyle programsız çalışmak mümkün olmuyor. :)
Çok yoğunsam tüm gün evde kanaviçeyle ilgilenebiliyorum ama belli bir saatten sonra elime almamaya özen gösteriyorum.
Pek tatili olan bir iş değil , zaten yarım bir iş yanında durduğunda ' hadi beni eline al'  bakışları atıyor :) 
onun dışında dışarıdaysam bol bol  yürüyerek , mutlaka ağacı , yeşili bol yerlerde vakit geçirmeye çalışarak geçiyorum günümü.


Ürünlerin teslimi ne kadar vaktini alıyor?
İş yoğunluğuna göre değişebiliyor . normal şartlarda 5 gün içinde teslim ediyorum , daha erken ve daha geç teslimat durumları da mümkün olabiliyor. 

Tatildeyken nasıl yapıyorsun? Ya da zaten işinden keyif aldığın için tatile de işini götürüyor musun ;)
Bu biraz tatilde geçireceğim gün sayısı ile alakalı :) kısa bir tatilse tüm mailleşmelerimi yaparım ve  iğne, iplik ve kasnaklarımla da vedalaşırım :) Zira omuzlarım ve boynum buna çok mutlu olabilirler :)
ama beni uzun bir tatil bekliyorsa onları da alırım yanıma. güzel hava kahvaltıları , akşamüzeri pikniklerinde olduğu gibi tatilde de keyifle işlerim ben panolarımı :) 

(bilmedigim icin soruyorum) Yaptığın işin tam olarak adi nedir;kanaviçe mi?
Evet , çarpı işi , kanaviçe gibi isimleri var. 

İlham aldığın kisiler/siteler var mi?
Var tabii ki.
Pinterest özellikle font seçenekleri konusunda oldukça zengin . 
birde Lucky Jackson*ın kasnak işlerine hayranım , henüz o teknikle tanışamasam da onun işlerine iç çekerek bakıyorum :) 

Sanırım seni taklit etmeye çalışanlar da oluyordur değil mi?
Maalesef . 
Bu konu sebebiyle yaşadığım her olay bana insan çeşitliliğini hatırlatıyor . 

Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla kanaviçe haricinde bolca yürüyüş yapıp kahve içip kitap okuyorsun ;)) ne tarz kitapları seviyorsun?
Ah evet ne harika bir gözlem :) 
Kitaplar konusunda kuralsızım diyebilirim. merak ettiğim her kitabı okuyabilirim. şu sıralar turk edebiyatı daha çok ilgimi çekiyor , onun dışında fantastik ve mitolojik romanları seviyorum. 
dünya edebiyatı romanlarında sürekli takip ettiğim ve her kitabını okumaya özen gösterdiğim yazarlarla da kitaplığım şekilleniyor diyebilirim. 
Ba-yıl-dım bu kitaplığa :)
Çalışırken "olmazsa olmaz" bir müziğin bir içeceğin ya da bir rutinin var mı?
Çalışırken iki fincan kahve , bir fincan bitki çayım sanırım rutine dönmüş durumda.
müzik dinliyorsam rock fm ve bana ait bir playlist işimi görüyor.
altyazılı olmamak şartıyla film izlerken de çalışmak beni hızlandırıyor. 


Kanaviçeyle nasıl tanıştın?
Pinterest sağolsun :) 
Her şeye başlama sebebim olan o üç yaka iğnesini orada görmüştüm. "I can do it" mottosuyla yola çıkılan işlerin zamanla nasıl hale geldiğinin güzel bir örneği olabilirim :) 

Benim gibi bu isi hiç bilmeyenlere neler tavsiye edersin/nereden başlanmalı/hangi dükkana gidip ne almalı ;)) (evet konuyu o kadar bilmiyorum ;)
Kanaviçe , aslında seni çok dinlendiren , zihin boşaltma konusunda oldukça başarılı olan bir hobi bence. 
özenen ve başlamaktan çekinen herkesin yapabileceğini düşünüyorum , vakit kaybetmesinler :)
malzemeleri kısaca özetlemem gerekirse ; 
etamin kumaşı , kasnak , iğne ve iplikler. iplik ve kumaş oldukça seçeneği olan iki malzeme. Burada tercihleri ve seçtikleri şema ile de belirlenebilir. 
ben tüm ürünlerimi dmc markasından seçiyorum ve tavsiye ediyorum . 

Kendin için de "piksel piksel ask" tablosu yaptın mı ;)
Evet yaptım :)
Biri yılbaşı , biri yıldönümü temalı iki adet pikselpikselaşk panom var evimde.
ama sanırım bu işe başladıktan yaklaşık bir sene sonra :) 

Taşlar ve güller harika değil mi bu arada :)
Elif için yaptığın tablo;dillere destan oldu.beni tanıyanlar "sen mi yaptın" bile demiyor zaten;"kim yaptı" diyorlar ;)) çok teşekkür ederiz.
Harika bir masal kahramanı oldu sayende Elif. Etkinliğimize katıldığın için teşekkür ederiiiiz ♥

Ben teşekkür ederim :) Bloguna davet ettiğin için ve beni Elif*in masal ablası yaptığın için :) 

*Bonus Soru: En sevdiğin çocuk kitabı hangisi?
Seçemedim aslında :) Çocuk kalbi ve Fedor Amca diyeyim :)

1 Kitap 1 Mektup etkinliği olur da hediye kitap olmaz mı? 
Çocuk kitapları seven birinin kokusunu aramızda kilometreler de olsa alırım :)
Zeytin'in benekli faresi kaybolmuştur ve onu aramaya ormana gider. Orada az önce dedesi ve büyükannesinin anlattığı masallardaki kahramanlarla karşılaşır.

18 Temmuz 2014* tarihine kadar "Zeytin'in benekli faresinin hangi masal kahramanı ile birlikte olabileceğini"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Benekli Faremi Gördünüz mü?" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))
**"Doğru cevap" diye bir şey de yok bu arada; cevap sadece sizin hayalgücünüz :)


HERKESE  PİKSEL PİKSEL AŞK TADINDA KENDİ MASAL KAHRAMANI İLE MUTLU GÜNLER DİLERİZ :)


Devamını oku »

26 Temmuz 2013 Cuma

"1 Kitap 1 Mektup" 2. Çekiliş Sonucu :)

Bir dolu güzel paylaşımdan ve açık ara "Kaş" önerisinden sonra güzel denizler keşfettik.
Kaş-Meis maraton 1. si Çağla kuzenime de -ki şu an tatilde olduğu için ayrıca kıskanıyorum onu- sevgiler ve teşekkürler :)
Katılan herkese çok sevgi bol öpücük :)
Kazanan 1 kişi oldu;
O da Hortumsuz Fil :)
Çekiliş aşamaları da burada;





Sevgili "Hortumsuz Fil"e sevgiler,adresini 2balik1kedi@gmail.com adresine en kısa sürede gönderebilirsen,biz de en kısa sürede 1 Kitap ve 1 Mektup'umuzu ulaştırmaya çalışırız :)

3. ETKİNLİK  SÜRPRİZ BİR İSİMLE YANİ ÇOK ÇOK SEVDİĞİNİZ BİR İSİMLE 
DEVAM EDECEK,AZ SONRA PARDON BAYRAMDAN SONRA :)

*Aklımdaki bir dolu güzel yazı şimdilik kaldı ama HERKESE MUTLU HAFTA SONLARI;ÇIKIN GEZİN,EĞLENİN,HAVANIN TADINI ÇIKARIN :)
Devamını oku »