Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




31 Mart 2013 Pazar

Televizyonsuz Bir Yaşam Mümkün :)

Bizim evde televizyon yok :) Çok da mutluyuz :) Ama bu hikaye nasıl başladı önce oraya gidelim..
Daha önce söylemişimdir belki televizyonlu bir evde büyüdüm..( sanki aksi mümkünmüş gibi) :) Pazar günleri "Bizimkiler"i büyük bir heyecanla bekler, ailecek izlerdik.. Perihan Abla, Fiko (Süper Baba), Hababam Sınıfı,"Bana bir masal anlat baba.." hep o zamanlardan yadigar benim için.. Onları da hep sevgiyle hatırlıyorum..
Sonrasında da yani üniversite/yurt/ev hayatı vb. televizyon hayatımda hep vardı..Ve ben hep olacağını düşünüyordum.. Ta ki..."televizyonsuz bir yaşam mümkün" diyebilene kadar..
Yıllarca televizyon izlemiş biri olarak, niyetim televizyon izleyenleri eleştirmek ve hatta küçümsemek hiç değil .. Sadece; belki bir yerlerde bizim gibi televizyonun kendilerini hapsettiğini fark eden ve bu diyardan çıkmak isteyip de cesaret edemeyenler vardır;kim bilir :)
Televizyonun olmadığı bir evde yapılabilir sınırsız yaşam mecrasından birkaç örnek;
- Elektrik gidince sohbete başlarız ya hani, bu kez ışıklar yanıyor ve aslında başka şeyler de yapabiliyorken SOHBET edebiliriz :)
- Muhteşem ev oyunları var;Jenga,Tabu,Tombala vs..
- Hayallere dalmak için vesile olan dünya'lar var mesela;
- Hızlıca yaptığımız/yediğimiz yemekleri daha keyifli hale getirmek de olabilir :)

- Ya da güzel bir film eşliğinde yenen patlamış mısır:)
- Ne kadaaaar zamandır ertelediğimiz hobilerimize vakit ayırabilir hatta sevdiklerimize armağan edebiliriz :)
Bu seneki doğum günü hediyemiz :)
- Benim yeni yeni keşfedip, eşime benden daha düzgün yaptığı için sinir olduğum malum ORİGAMİ var :)
- Ve de en sona sakladığım, aslında hiçbir şeyin ikamesi olmayan ama evde mutlulukla yapabileceğimiz çok önemli başka bir şey de var :)
Çocuk Kitaplarımın bir-Can- kısmı :)
Aslında tüm bu saydığım aktivitelerin dışında kendimi daha özgür hissetmem de var.. Çünkü kim ne dersin desin, evlerde baş köşelere konan Tv, çok da sadece "haber" ve "belgesel" izlemek için olmayabiliyor..
Ben kendimi hipnotize olmuş hissediyorum çoğunlukla..
Kanallar arası gezerken iradem dışında takılıp kaldığım yerler var-dı..
Şimdiyse kendi seçimlerim var :)
Unutmadan, sevimli ve tatlı bir "Lokum" da bu hayata hemen adapte olmanızda birebir..
Google'la Yoga yapıyor :)

Bu arada "Nerdesin Fiko?" 
"Sen olsaydın izler miydik HIMYM,Big Bang Teori ya da Shameless.." :)

HERKESE,  KEYİFLİ VAKİTLER, BOL KİTAPLAR, ÇOKÇA MISIR PATLATMALAR, HOŞÇA SOHBETLER DİLERİM :)
Devamını oku »

28 Mart 2013 Perşembe

Bir Fotoğraf ve Hikayesi- Delianne :)

Bazı fotoğrafların da tıpkı "Miguel" gibi bir sihri vardır ve sizi içine çeker, bazen hapseder hatta ama kötü anlamda değil. "Biraz sen düşün bunu" demek ister sadece. Zaten de istediğiniz budur ve kalorifer önündeki minderin rahatlığında kedi kıvrımlarıyla kıvrılıverirsiniz önüne; getireceklerine..
Daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum,okulda fotoğraf derslerimiz de vardı, ben de birkaç tane almıştım, işin güzelliği karanlık odaydı elbette, orada kaybolmak ve gerçekten ışık oyunlarıyla bir şeyler üretmek.. Sonrasında da devam etti fotoğraf sevdam ama ne kadar seversem  seveyim bir o kadar üşengeçtim ya evdeki makine de uzun zamandır çıkamadı kılıfından..
Arada güzel fotoğraflara baktıkça iç geçirdim ama hep "meşgul"düm :)
http://deli-anne.com/'da da "Deli Anne" fotoğraflar yayınlıyor, bazılarında içim eriyor bazılarında kalbim kalıyor kimisinde de alttaki fotoğrafta olduğu gibi beni alıp götürüyor, gezdiriyor :)
Öncelikle unutmadan, sevgili Deli Anne'ye fotoğrafını kullanmama izin verdiği için teşekkürler :)


Kaynak: http://deli-anne.com/?p=16454
Bir fotoğraf neler anlatır ya da bu fotoğraf bana neler fısıldadı oradan başlamalıyım;

"Düş alemine davet etti beni kalpleri ki hiç de "sonradan eklenmiş gibi" değil de aslında "hep orada" varmış gibiydi. Tatlısına kavuşmak isteyen bir çatal vardı ama sanki biraz ters mi duruyordu ya da itirazı mı vardı bir şeylere? Azıcık da olsa yemek istediğim havuçlu kek, nasıl da davetkar duruyor değil mi? Kahvelerden içilmiş mi yoksa hep mi böyle az eksik gelirmiş kahveleri, bilemem ama soldakinin rengi ve sağdakinin köpüğü karışmış benim çay kaşığıma :) Uzaklarda bir cep telefonu da var; 'düşü kes gerçek hayata dön' der gibi ama uzak duruyor benden. Alelade yerleştirilmiş bir konser afişi var önümde, gitsem mi kararsızım; belki kahve yardım eder kararıma. Ama en çok da sona sakladığım o gizemli "kadın ve erkek" var karede.Onları görünce çekiliyorum aradan ve onların samimi sohbetine 1 havuçlu kek ve kahve eşlik etsin istiyorum; ben onları içeriye davet ediyorum..." :)

***Işık ve gölge oyunları mıydı yoksa başlı başına "kahramanları" mıydı beni çeken bu fotoğrafta hiç bilmiyorum ama hep eşlik etti o harika kahve kokusu..
Gitmek istedim, gezmek istedim neresi olduğunu düşünmeden, hatta dans etmek bile istedim ki o da daha önce de sohbetime eşlik eden şarkıdan;
Daha neler neler yazasım var da; girişte demiştim ya bir "sihir" var diye, bozmak istemem onu... Fotoğrafla ilgili abarttığımı düşünenleri de - ki varsa böyle birileri- kahve içmeye davet edebilirim(kalpli) :)

HERKESE DÜŞ DİYARINDA KEYİFLİ GEZMELER, LEZZETLİ KAHVELER, BOL HAVUÇLU KEKLER DİLERİM :)
Devamını oku »

Günün Şarkısı: Somebody To Love- Saint Privat :)

Güne güzel bir şarkıyla başlayalım, hazır dün de müzik muhabbeti yapmışken :)


HERKESE GÜZEL GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

26 Mart 2013 Salı

Kütüphane'de Var Bir "Koku" :)

Kütüphaneleri oldum olası severim; neden çünkü içinde kitaplar var :)
Kütüphaneleri de kendi içinde "kitaplara dokunabildiklerimiz" ve "kitaplara dokunamadıklarımız" olarak 2'ye ayırıyorum..
Kitaplara dokunamadıklarımızı hiç ama hiç sevmiyorum ama yine de okuma salonları güzelse onlar da kalbime giriveriyor..
Kitaplara dokunabildiklerimizden de kalbimi orada bırakarak ayrılıyorum.
Ayın 16'sında - doğum günümden 1 gün önce- bir cumartesi etkinliği olarak Karlar Kraliçesi ile tanıştıktan sonra oldukça merkezde bir yerde olan bir kütüphaneye gittim. Okuma salonunun kafe havası beni biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da hedefim çocuk kitaplığına bakmak olduğundan çok üstelemedim.
Öncelikle, yazıda bahsedeceğim kütüphanelerin isimlerini özel sebeplerden ötürü vermek istemediğimi ama ilgilenenler olursa mail atmaları halinde onlarla paylaşabileceğimi belirtmek isterim :)
Unutmadan bu yazının yazıldığı haftaya denk gelen ve Mart ayının son haftası olarak kutlanan KÜTÜPHANELER HAFTASI'nı da kutlayayım..

Gelelim, kütüphanelerle ilgili genel görüş ve önerilerime;
- Kütüphanelerde mümkünse sadece kitap seven kişiler çalışmalı diye düşünüyorum. Hani bir şekilde kütüphanede iş bulmuş kişilerle muhatap olunca okuma ve kütüphane sevginize - hele ki yaşınız küçükse- dem vurulabilir..
- Kitaplara dokunalım; onları sevelim, paylaşalım değil mi ama :)
- Kitaplara saygılı davranmayı "yazılarla" değil de "hareketlerimizle" belli etsek daha verimli olmaz mı?
- Kütüphaneler "buluşup sohbet etme" yeri değil de "kitap okuma" yeri aslında :) Sadece hatırlatayım dedim :)
- Aslında belki de en başta söylemem gerekirdi; kütüphaneler 7 gün 24 saat açık olsa keşke.. Hele ki Pazar günleri kapalı olmalarını anlayamıyorum. Evet, çalışanların da tatile ihtiyaçları var ama orası kütüphane!!! Belki özel bir mesai/vardiya uygulaması ile düzenlenebilir :)
- Aynı anda 1 kitap değil de en az 3 kitap verilmesini destekliyorum..
- Tamamen ücretsiz olmalarına çok katılmıyorum, kişi az da olsa belli bir meblağ ödediğinde sahip olduğu "şeye" daha çok değer veriyor diye düşünüyorum, yanlış mı düşünüyorum acaba?
- Kütüphanelerin sayısı da arttırılmalı ama tabii ki sadece nicelik olarak değil, nitelik de beraberinde :)
Fark ettim ki çok fazla -meli/-malı kullanmışım ki bu yazının niyeti bu değildi :)
Kütüphaneleri ben neden çok seviyorum peki?
İçlerinde kitap olmasının dışında (ve aslında içinde) kitaplardan taşan dünyalar olduğunu düşünüyorum atmosferinde.. Yerinde duramayan çocuklar gibi taşmış oradan; ama hepsi bir arada olduğundan bir kütüphaneye girdiğinizde aldığınız kokuya karışıyor. (biraz karışık anlattım sanki ama anladınız beni umarım :)
Bir laf var hani; "hiçbir gemi, sizi bir kitap kadar uzaklara götüremez." diye.. Ne kadar da doğru..
Geriye de çeşitli kütüphanelerden çektiğim fotolara bakmak kalsın; (fotodaki kişiler umarım izinsiz çektiğim için kızmazlar..)



Gelelim benim favorime; etrafta kimse yokmuşçasına okuduğu kitaba bu kadar dalan birini daha şimdiye kadar görmedim..
Ne okuduğunu göremedim ama Jules Verne olduğundan şüpheleniyorum :)

Öğle arası kütüphaneye gitmemişsem herhangi bir kafe bana kütüphane oluyor :)

 Kütüphane işin belki sadece "mekansal" boyutu ama asıl amaç elbette ki kitap okumaksa her yer "kütüphane" :) Sadece kitapçılardan farklı olarak o "koku" beni sanırım asıl cezbeden :)
***Unutmadan; kitapları her ne kadar yazarak/çizerek/notlar alarak kullansak da (ben:) kütüphanedeki kitapları başkalarının da okumak isteyebileceğini düşünerek kitaplara daha daha dikkatli davranalım :)

HERKESE KİTAP KOKULU, BOL BAHARLI, SARI GÜNEŞLİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »

21 Mart 2013 Perşembe

Karlar Kraliçesi ile Tanıştım :)

Buraya bir şeyler yazacağımı hatırlamış ama ne yazacağımı unutmuştum ki bir önceki yazımda konunun geçen hafta Cumartesi etkinlikleri olduğunu hatırlayınca.. Karlar Kraliçesi ile tanışmamı anlatmadan geçmeyeyim dedim..
Cumartesi neredeyse tüm gün boş olduğumu bildiğimden faydalı bir şeylerle günümü doldurmak istedim.. Ne de olsa ertesi gün doğum günümdü :)
Ben de Devlet Tiyatrolarının Çocuk oyunu olan Karlar Kraliçesini izlemeye gittim.
İyi ki de gitmişim, malum Kraliçe ile tanışmışım :)
Tanışıklığımız ayrıca bana verilen (2 lira karşılığında verilen:) oyun tanıtım kitapçığı ve de içinden çıkan inanılmaz güzellikteki kullanmaya kıyamayacağınız kitap ayıracı ile taçlandı..

Karlar Kraliçesi hepimizin yakından tanıdığı Andersen'in ünlü bir masalı..
Kitabını okuduğumu hatırlamıyorum ama sanki filmini izlemiştim.. Ama adını hatırlamıyorum :)
Konusu; devlet tiyatrolarına göre "Gerda ve Kai bir İskandinav şehrinde, Büyük anneleri ile bir tavan arasında yaşayan iki yakın arkadaştır. Karlar Kraliçesi, Kai’a büyü yaparak kaçırır ve onu Kuzey Kutbu’ndaki buzdan sarayına götürür. Oyun, cesur Gerda’nın arkadaşını kurtarmak için çıktığı yolculuğu anlatır. Gerda, bu tehlikeli yolculukta kimi zaman ona yardım eden iyi kalpli kimi zaman da onu engellemeye çalışan kötü niyetli kişilerle ve hayvanlarla karşılaşır. Ama arkadaşına olan sevgisi sayesinde, sonunda Kraliçe’nin sarayına ulaşır ve …  "
Kaynak: http://www.cicicee.com/cocuk-haber.aspx?sayfaId=22062
Bana göre konusu ise; dostluk/arkadaşlık/sevgi/koşulsuz sevgi vb. temaları kapsıyor.. Kraliçe rolündeki oyuncu rolünü o kadar iyi oynamış ki seyirciyi selamlamak için sahneye çıktığında ona dil çıkaran çocuklar vardı :)Gerda  rolündeki oyuncuyu da çokça sevdik.. Moo adlı geyik de pek sevimliydi..
Oyunun en çok hoşuma giden yeri de sanırım çok sık aralıklarla seyircilerin arasına karışmaları oldu..
Benim gibi dikkati çabuk dağılan çocukları kendine getirdi diyebilirim :)
7 yaş ve üzeri için uygun görülmüş bu eser.. Belki 5 ve 6 yaşlar da izleyebilir. (çünkü salonda 7 yaş altı olduğuna emin olduğum çocuklar gördüm..)
Detaylı bilgi için buraya bakabilirsiniz
Hani bunları anlattım da ben ne öğrendim?
Gerda'nın şartlar ne olursa olsun arkadaşından, onu kurtarmaktan vazgeçmemesi..
"Sevgi" sözcüğünün kraliçeyi eritmesi..
Ben kimin için ya da kimler için böyle bir yolculuğa çıkabilirdim?
O da bende kalsın ama değil mi canım :)

HERKESE BOL GÜNEŞLER, KOŞULSUZ SEVGİLER :)
Devamını oku »

18 Mart 2013 Pazartesi

Bir Yaş Daha Almanın Mutluluğu :)

Pazar günü yani ayın 17sinde doğum günümdü, bir yaş daha "yaşlandım" demek istemediğim gibi bir yaş daha aldım diyorum :)
Ayın 16'sında kendimle başbaşa süpeeer bir gün geçirdikten sonra (detayları sonraki yazılarımda yazacağım) 17sine eşimin sürpriziyle başladık, çok mutlu oldum :)
En güzel pasta, yenen ilk pasta sanırım :)
Yaşlanmaktan değil de olgunlaşmaktan diyelim, doğum günüm için beklentilerimin de değiştiğini gördüm..Kalabalıklardan değil de sade bir ortamdan, yapaylıktan değil de kendi sürecini yaşayabilen, sohbet ortamı olan, keyifli bir ortamdaydık, evdeydik :)
En keyifli kısmı sanırım benim ilk defa yaptığım mozaik pasta, yenilerde yapmaya başladığım patetes kekim ve kısırım oldu, yapım süresinde bayağı bir eğlendik :)-kuzen m'ye mozaik pasta tarifi için de teşekkürler.
Hatırlanmak, önemsenmek gerçekten güzel duygular. Kimileri aradı, kimisi mesaj attı, kimi sosyal paylaşım sitelerinden mesaj gönderdi.. Kimini de ben yüreğimde hissettim.
Velhasıl; hatırlanmak güzel şey-di :)
Aldığım hediyeleri çokçe sevdim, mutlu oldum.
Kısaca, ben doğdum..
Bir yaş daha almanın hüznünde hiç değil gayet de mutluluğundayım :)
Bugün de eşimin doğum günü olduğunu söylemiş miydim?
Bizde doğum günleri başladı mı 2 gün 2 gece kutlanır o yüzden :)
Mutluluğuma ortak olan herkese teşekkürler,
Cumartesi maceralarımı da unutmadan yakın zamanda yazmayı düşünüyorum :)

HERKESE HUZURLA BAŞLADIĞI BİR HAFTA, KEYİFLE DEVAM EDEN HAFTA ORTALARI VE  BOL GÜNEŞLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

15 Mart 2013 Cuma

Bir Sihrin Adı; Miguel :)

Bazı kitaplar vardır, ya geç kaldığınızı düşünürsünüz ya "niye benim aklıma gelmedi" diye hayıflanırsınız ya da okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalırsınız..Başka başka seçenekler de olsa elbette benim için Miguel "okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalınacak" bir kitap.
Neden mi?
Tanışma hikayemizle başlıyor sanırım bu bağ.. Bir sosyal paylaşım sitesinde -daha önce bahsettiğim- BDK'nın  kitabın kapağıyla ilgili bir fotoğraf görmüştüm. -Yaklaşık 2 ay önce- Çokça ilgimi çekti ancak o, orada kaldı. Gün boyu "Miguel" diye gezdiğim de doğrudur bu arada :)
Kaynak: BDK
BDK'nın radyo programlarını canlı olarak pek fazla dinleyemiyordum, ancak uzun zamandır yoklardı ve bir radyo programıyla geri döneceklerini söyleyince dinlemek için radyonun sesini açtım. (1950'lerde bir film sahnesi gibi oldu, hani ben zaten çevirmeli düğmesi olan radyonun hep yanı başındaymışım da hatta ortam da siyah beyaz olsun, sesini açmışım gibi :)
Radyonun konuğu Miguel idi..
Aklıma takılan olta bu kez beni cidden yakalamıştı ve yarışmaya katıldım ancak kazanamadım kitabı..
Günlerden de Pazar'dı ve benim dışarı çıkmak hele hele AVM'ye gitmek gibi bir isteğim yokken kendimizi bir AVM'de Miguel'i alırken bulduk, ki bu da kitabın ironisi olsun-benim adıma :)
Hala kitaba giriş yapamamış olmam, aslında bu detaylarda gizli..
Unutmadan kitabın yazarının Alfredo Gomez Cerda olduğunu ve pek güzel resimleri de Javier Zabala'nın çizdiğini belirteyim. Yayınevi de İletişim.. Kaç yaş için uygun derseniz de; ben pek yaş gruplamasından hoşlanmasam da sanki 8 ya da 9 artı diyesim var :) belki de 7 yeterlidir ama uzman değilim, hoş görün :)
Kitap toplamda 7 gün içerisinde geçiyor ve ayrı bölümler halinde anlatıldığı için benim önerim kitabı bir solukta okumaktan ziyade sindirerek okumak için bölümler arası ufak molalar vermeniz.(ben öyle okudum :)
Arka kapakta da yazdığı üzere "herkesinki gibi sıradan bir hayatı olan bir çocuk"tan bahsediyor kitap.. Sıradanlığı da şehir hayatında olmasından ve AVM'lere yabancı olmamasından, video oyunlarına çokça tanıdık olmasından geçiyor.
                                                                       ***
Çevresinde "neler olup bittiğini" bilmeyen / göremeyen / duymayan birine bunları "göstermenin" yolu ne ola ki?
Ben sadece kitabın sihri kaçmasın diye çok detay vermemeye çalışacağım ancak, bu "gösterme" olayını kitabı okumadan bir düşünün derim.. Ben okuduktan sonra düşündüm, aklıma Miguel'inki kadar etkili bir yol gelmedi.. Bu yöntemi Miguel bulmuş da değil bu arada..
Ama hani yaşadıkları neticesinde "empati" yapabilen bir çocuğa dönüşmesi de oldukça etkileyici..
Daha ilk sayfadan bir şeylerin değişeceğini bize anlatan, Miguel'in "steril" ortamına tezat biriyle tanışması ve ardından başına gelenler..Sadece yiyecek ve kitap hırsızlığı yapan bu adam karşısında Miguel'in çikolata hikayesi ve okuduğu 2,5 kitap da hoş bir hava katıyor ilk bölüme.
Kaynak: Benim kitabım :)
Kitabın içinde çokça yeri geçen şiire de yer vermeden Miguel anlatılmaz sanırım;
" Her gün dışarı çıkan bir çocuk vardı
Ve baktığı ilk şeyde
Dönüşüverirdi o nesneye.."
Kitaptaki yardımcı "oyuncu"lar da bir o kadar keyifliydi; Casilda, Loren, Chuiqi,Mario,Afrika, Akerdeon...
Sanırım Mario ve Afrika bambaşka yerlere götürecek okuyanları.
Kitabı benim için unutulmaz yapacak olansa ilk sayfadan itibaren aklıma getirdiği Kafka'nın-Dönüşüm'ü, kendi çocukluğum ve şehir hayatında kendi "görmediklerim/duymadıklarım"...
Ara ara benim de başım dönüp, etrafımda beyaz bulutlar gördüğümde ben de mi bir yerlere gidiyorum sahi :)
Döndüğümde haber vereyim :)

Herkese KOOOOCAMAN MUTLU, BOL GÜNEŞLİ, ÇOK KAHKAHALI HAFTA SONLARI :)

Kaynak: https://addons.opera.com/tr/themes/details/sunny/

Devamını oku »

14 Mart 2013 Perşembe

Sevgili Mart; Sana Söyleyeceklerim Daha Bitmedi :)

Geçen yazımın üzerinden bir hayli zaman geçti ; hatta o kadar ki aklımdan geçenleri yazdım diye düşündüğümden olsa gerek, sanki hep buralardaymışım gibi hissettim :)
Mörfi Amca, bu 2 hafta en çok seni andım herhalde biliyor musun :)
1 Marttaki süper enerjik :) yazımın üzerine o akşam hasta oldum, hatta eve giderken boğazım ağrımaya başlayınca gülümsedim çokça.. nitekim o pek kıymetli hafta sonu boyunca yattım.. sonraki hafta rapor almak zorunda kaldım, evet o çok sevdiğim iş yerinden uzaklaşmak ne kadar dokundu bilemezsin, bunu bilen patronlar "sen özlemişsindir" diye işleri eve gönderdi, evden iş yaptım, daha süper oldu :)
adaçayına yapılan ballı, limonlu karışımları hatta bitki çaylarıyla yapılabilen bir dolu karışımı yeniden keşfettim, güzel oldu..
daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama midemdeki bir süredir devam eden kıvılcımlar meksika dalgasına dönüşeli beridir endoskopi korkulu rüyam olmuştu, geçen günlerde "bir bayılıp bir ayılarak" onu da yaptırmış oldum, şikayeti olan herkese şiddetle tavsiye ederim, korkulacak bir şey yok-muş..
Neticesi daha süper oldu; ben kesin asitlerle ilgili bir şey diyordum (uzmanım ya) eşim de yok seninki tamamen psikolojik diyordu hatta iddiaya bile girdik, nesine hatırlamıyorum, kesin halley'inedir :) sonuç; mide kapağım gevşekmiş-gevşemiş.. "O ne ki?" dedim ben tabii.. Hani reflü, gastrit, ülser duymuştuk da gevşeklik neydi? Doktorumuz biraz "doktor"du hani kimse kızmasın da kendi diliyle anlattı, benim anladığım da şu oldu; "Az yemek ye.."
Zaten almış başını giden kilolara süper çözüm, terbiye midemden geldi..
"Ben önceden nasıl yiyormuşum ki" dedim hatta.. Porsiyonları küçültünce aradaki farkı anladım :)
Akşam 7'den sonra yemek yeme.. Hmmmmmm... İyi de ben zaten akşam 6 da eve geliyorum, eşim hazırlamamışsa yemeği ya da evde yemek yoksa yemek zaten 7de hazır oluyor :) -Hala bu konuda evdeki kediyi eğitmemiş olmama hayıflanıyorum :) - Neyse çok katı kurallar olmasa da kendime daha bir çeki düzen vermek için kolları sıvadım, işleri rayına oturtmaya başladım diyebilirim..
Bak unutmadan 4 yasaklı var; alkol, sigara,kahve, çay.. Aralarında "kahve" zaten en çok dikkatimi çeken oldu. Kahve mi??? Hani kahveyi su gibi içmiyorum tamam ama "Bir Türk kahvem geldi" de derim yani :)
Onu da yavaş yavaş oturtacağımı düşünüyorum..
Ama bak sigaraya bir şey diyemem..
Onu bırakamam dedim doktora..
Bırakacaksın dedi..
Yok dedim, yanlış anladınız, ben bıraksam, o beni bırakmaz..
Ben içici değilim..
Ben sadece pasif içiciyim..
Bahsetmiştim sanırım işyerimde içiliyor pofur pofur..
Ona bulduğum çözümleri de bir sonraki yazıma saklıyorum, baya eğlenceliler çünkü -bence- :)
Kaynak: http://www.fit4females.com/blog/2013/03/06/march-break-kids-camp-hamilton-stoney-creek/
Sevgili Mart;
İşte sana söyleceklerim daha bitmedi..
Birkaç güne kadar doğum günüm var..
Belki asıl söyleyeceklerimi ona saklıyorumdur..(ya da sadece gizem yaratmak için mi kurdum bu cümleyi?) :)

Yazımı bitirmeden;
Midesiyle ilgili sıkıntısı olanlara tavsiyem;
Ege'nin kalbinden toplanmış bulursanız ne ala, bulamazsanız da kekik çayı süper geliyor o asitlere :)

Ya sizin Mart ayınız nasıl geçiyor, malum uzun bir ay bu :)
Herkese kocaman güzel günler dilerim :)

Birkaç güne kadar- bu da göreceli olur aslında- beni çokça etkileyen bir kitapla geri döneceğim.. O zamana kadar çokça kitaplı, bol ayıraçlı günler dilerim :)
Devamını oku »

1 Mart 2013 Cuma

Mart Geldi Holey Holeeey :)

Kedi miyim neyim, mart'ın geldiğine niye bu kadar seviniyorum?
Bu sene tam olarak kendini göstermese de kış, "mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktır"sa da kimi zaman :) Mart demek benim için ilk bahar demek.. Bu ay doğum günüm de olmuş olması pek fena olmadı tabii :)
Ertesi gün de eşimin doğum günü,ona da holey holey :)
Cemrelerin tamamı düşmüş diyemeyeceğim, kaç tane varlar bilmiyorum ama sanki radyoda son cemre toprağa 5 martta düşecek falan diye duydum..
bir de bu ay saatleri de değiştiriyoruz ya, ileri mi geri mi bak onu da hatırlayamadım ama o da bu ay değişiyor yani iş yerinden çıkınca hava kararmış olmayacak, yuppiisisii :)
Mart gelince bahar gelmiş gibi hissediyorum sanırım..
Sadece ben böyle düşünmüyorum herhalde, toprak, ağaçlar, çiçekler de öyle düşünüyor olacak ki bahar gelmiş gibi davranıyorlar :) doğum günümde kar yağdığına da şahit oldum ama orası ayrı :)

Japonya'daki kiraz çiçeklerine de buradan selam, sevgi,öpücük :)

Kaynak: http://blog.tatil.com/sakura-buyusu/

HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER, KİTAP OKUMALI HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »