Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




film&dizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film&dizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mart 2017 Çarşamba

Barfi / Hidden Figures / Benim Abla :)

Herkese Merhaba,
Bu kez oldukça farklı bir yazı yazmak istedim.
Bugün tamamlayıp yayınlayabilirsem de çok mutlu olacağım :)
Son dönemde izlediğim 2 filmden ve "Benim Abla"nın kim olduğundan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle BARFİ...
Yaklaşık 10-15 gün önce ilk yarısını izlediğimiz filmin ikinci yarısını da dün gece izledik ve zaten ilk bölümünden beri aklımda olan Barfi sinema tarihi belleğime iyice kazındı :)
Hint filmlerine özel ilgisi olan biri değilim ama Aamir Khan'ı çok severim ve bu filmi de canım karabalık bulduğu için heyecanla izledik.
Sinemalar.com'da yer alan özeti okuyunca şaşırdım açıkçası çünkü Barfi çok da seçim yapmak zorunda kaldığı bir durum yaşamıyor bence. Sadece olaylar ve gelişmeler bu yönde oluyor.

"Barfi hem işitme hemde konuşma özürlü bir gençtir. Shuriti Adında genç Bir kıza aşıktır Fakat Shuritinin ailesi onun normal Bir erkekle evlenip iyi bir mutlu hayat kurmasından yanadır. Barfi bu umutsuz aşkdan yorulmuş yepyeni bir hayata başlamıştır. Bu arada Jhilmil adında yeni bir sevgilisi de olmuştur. Fakat polis tarafından da aranmaktadır tam bu dönemde tekrar karşısına çıkan Shuriti bütün dengelerini alt üst etmiştir. Artık Barfi bir seçim yapmak zorundadır."

Fragmanını da izlemediğim için açıkçası konunun nasıl ilerleyeceği ile ilgili bir fikrim yoktu ve beni meğerse bol sürprizli bir aşk hikayesi bekliyormuş :) (ya da benim şaşırasım varmış)
Asıl oğlan Ranbir Kapoor'un sadece mimikleri ile oynadığı bu filmde kendisini bir an gerçekten sağır-dilsiz sandım desem yalan olmaz. Oyunculuğuna ve enerjisine şapka çıkarttım.
Otizmli kız rolünde olan Priyanka Chopra ise meğerse güzellik yarışmalarında dereceleri olan biriymiş. Bu filmde ise duygu geçişlerini ve otizmli birinin hareketlerini "ille de güzel görünmeliyim" çabası olmadan vermişti, bu hoşuma gitti. Bizde olsa gerçekten "güzellik gösterme çabası" ön planda olurdu diye düşünmeden edemedim. 
Aşk üçgenindeki diğer ablanın oyunculuğu ve rolü çok da mühim değil :)
En sevdiğim sahnelerden birini de çektim ayrıca:


BARFİ bana hayatta ne olursa olsun gülümsemeyi, pes etmemeyi, aşkın dilinin sessizlikte konuşmak olduğunu ve iki ayrı dünyadan insanın anlaşması için kendi dillerini yaratabileceklerini (ışık oyunları gibi) gösterdi.
Kısacası bu filmi, oyuncuları ve sahnelerini sevdim.
Charlie Chaplin göndermeleri harikaydı...

GİZLİ SAYILAR filmine ise (şöyle bir hava atma emojisi geliyor buraya :P) sinemada izledim. Hem de yalnız! Hem de patlamış mısır bile aldım. Yaşasın :) Sinemada film izlemeyi çok sevdiğimi söylemiş miydim? Gizli Sayılar filmine "acaba içinde çok mu matematik vardır ki?" diye bir çekince ile yaklaştım. Zannedersin filmde bana üç bilinmeyenli denklem soracaklar ahahaha. Hani matematik olsa ne? Sonra orjinal isminin "Hidden Figures" olduğunu okuyunca rahatladım.

Kesin izlemelisiniz diyemem çünkü bakış açısı, filmden tatmin olma durumunu çok etkiliyor. Şöyle hafif bir film olsun derseniz tercih edilebilir bir hikayeye sahip. Ama benim filme gitme nedenim başroldeki ablalar :) İçinde mücadele olan ve kadın hakları ile ilgili olan filmleri seviyorum. Ankara Üniversitesi damarım mı kabarıyor nedir :)
Octavia Spencer'ı da ayrıca çok severim, Help filmini de severek izlemiştim.
Bu filmde unutamadığım cümle şu oldu.
En soldaki abla yapılan bir haksızlıktan dolayı şikayet ediyordu ve bizim Octavia Abla 3 numaralı bakışıyla şöyle dedi:
"Şikayet etme, bir şey yap." hatta kulağımda sesi "Dont complain. DO SOMETHİNG!" Sinemadan çıktığımda o lafın bana söylendiğine yemin edebilirdim.
"Do something Esra!"
Ahahaha :)

Ve gelelim 3. konu başlığımıza. Benim ablayı ayrı bir yazıda anlatacaktım ama baktım ki anlatacak çok da bir şeyim yok. Yani var da yok :)
Peki kim bu abla? Nerede yaşar? Ne yer ne içer? Nereden benim ablam oldu? :)
Elifin kreşinin köşesinde hemen her gün karşıma çıkan bu "abla" sabahın erken saatlerinde koşmaya çıkan bir kişi sadece :) Tee son baharda bir gün karabalıkçım görev sebebiyle yanımızda yokken ve Elifi kreşe ben götürdüğümde Elifle birbirlerine uzaktan el sallamışlardı. Sonrasında da bizim arabayı tanıyıp abla el sallamaya devam etti bana :) Ancak arabamız değiştiğinden beri beni tanıyamıyor valla gidip konuşasım var ha. "O benim sadece arabayı değiştik" diye :) Rutin bir şekilde her gün koşuyor, hızlıca yürüyor ve hayretler olsun bisiklete biniyor. Arkadan gerçekten 18 yaşında duruyor ama yüzünde annemden de yaşlı bir ifade var. Belki de emekli bir beden eğitimi öğretmenidir kim bilir :) Dün de onu karla karışık yağmurun altında kocaman şemsiyesi ile görünce dur dedim bir foto çekeyim de bloguma yazayım :)

İsmi aramızda "benim abla" :) Ve ondaki bu azme ayrıca hayranım. Grano'daki kırmızılı kadın gibi olur mu? Benim abla ile sohbet etme imkanını yakalar mıyım? Bilmiyorum.
Sadece bu "hidden figure" leri çok seviyorum.
Ben de mi öyleyim acaba, ne dersiniz? :)

* 17 Martta vizyona girecek olan Kırmızı Kaplumbağa filmi için heyecandan yerimde duramıyorum bu arada iyi mi :)

Devamını oku »

27 Temmuz 2015 Pazartesi

İzleyin Mutlaka: Suits :)

Yabancı diziler arasından aklıma yatan bir dizi bulmak benim için epey güç oluyor.
Favorim hala Friends olsa da yeni dizi önerilerine açığım.
Bir dönem Gilmore Girls izlemiştim, çok sevmiştim. Daha az "kızsal" bir şeyler izleyeyim, içinde bir heyecan olsun ama "vurdu, kırdı" olmasın, başrolde de Harvey abimiz olsun derseniz SUİTS dizisini cidden tavsiye ederim.
Çok oldu ben izleyeli, yeni bölümlerin geldiğini fark edemeyecek kadar uzun zamandır da dizi dünyasında değildim :) Ta ki geçen gün "canım kitap okumak istemiyor, eskiden dizi izlerdik" deyip dizilerin olduğunu sayfayı açana kadar. Suits'in yeni bölüm haberini görünce heyecanlandım tabii.
Çok bölüntülü olsa da yeni bölümleri su gibi içtim.
Hukuk bürosunda geçen bu dizide beni en çok güldüren karakter Louis Litt. Şahane bir oyuncu(luk) bence.
Hani insan bazen kafamı boşaltayım ama boşaltırken de çok saçma bir şey izlemeyeyim ister, bence SUİTS tam bu kategoride yer alıyor.
Bazıları bu diziyi Harvey Specter için izlediğimi söylese de, yoo yok öyle bir şey :)

Görsel Kaynak: buradan
Devamını oku »

4 Mart 2014 Salı

Film Önerisi #6 : Gülen Gözler (Vecihi) :)

Enn sevdiğim Türk filmi desem Gülen Gözler için acaba abartmış olur muyum ya da unuttuğum başka bir film var mıdır bilmiyorum...
Ne zaman izlesem hem çok gülerim hem de sonlara doğru biraz ağlarım ama hep çok keyif alırım.
Bugün yine yeniden izledim bu filmi.
Adile Naşit'in zamanına pek yetişemedim yani onun masalcı teyze hallerine. Onun mimiklerini çok seviyorum, o kadar sıcakkanlı ki.
Bu filmde de 5 tane kızları var Münir Özkul ve Adile Naşit'in. Kızların her birinin de sevdiği/görüştüğü çocuklar var. Elbette ki benim favorim Vecihi yani Şener Şen.
Komik karakter deyince benim aklıma hep o gelir.
Bu filmde de o kadar güzel sahneleri var ki.."Veriyor musun" diye bir kendini sahneye atışı var ki.. Bir de uçakla geçerken elindeki gülü sevdiği kıza atmaya çalışması :)
Kaynak: burada
Sonlarında biraz ağlamış olsam da iyi ki yeniden izlemişim dedim.
Yanında da tabii ki patlamış mısır :)


Aklıma gelmişken o sabun köpüklerini her gördüğümde "ayy akıyor bunlar, durudun şunları" diye ben oturduğum yerden geriliyorum niyeyse.. Elime süpürge alıp yardım edesim geliyor herhalde :)
Bir de annelerinin yani Adile Naşit'in kızlarıyla olan süper diyalogları, "Baksana sen benim gözüme!", "Aa likör mü o, versene bana da!" :))
Kısacası, aile/dostluk/sevgi üzerine bence şahane bir film.
İçinizi sımsıcak yapıyor..
Kaynak: burada
Sizin sevdiğiniz Türk filmleri hangileri?
Turşucular da güzeldi sahi değil mi?

Devamını oku »

3 Mart 2014 Pazartesi

Film Önerisi #5 : Frozen :)

Hani bazen boş vaktiniz vardır ve bir film izlemek istersiniz hatta mümkünse 1 animasyon...
İşte tam o an'lara denk gelebilecek, fazlası pek olmasa da patlamış mısırın yanında çok sırıtmayacak bir film.
Frozen:
Konusuna;
"Maceracı ve iyi kalpli bir kız olan Anna, kız kardeşi Prenses Elsa'yı bulup yaşadığı krallığa sonsuz kış getiren laneti sona erdirmesini sağlayarak, şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar verir. Masalsı bir yolculuğa çıkan Anna'nın yol arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff ve sadık Ren geyiği Sven'dir. Ayrıca Olaf adlı bir başka yol arkadaşları daha olur. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkar. Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir. " demiş sinemalar.com
Kaynak: burada
Troller ve Anna karakterinin küçüklüğü filmdeki en tatlı an'lardı.
Kardan adam da bana bir o kadar itici geldi,bir ara "erise ya bu" dediğim bile oldu, evet kötüyüm :)

Devamını oku »

23 Aralık 2013 Pazartesi

Film Önerisi #4: Dirty Dancing :)

Eski bir film aslında. Başka birçok filme de referans olmuş özellikle de dans ile ilgili filmlere. (Bkz:2. film önerisi :)
Biz hayretler olsun ki yeni izledik.
Bir Carlos Sauro değil belki ama keyifli bir film.
Ben en çok kızın babasına "ama sen de beni hayal kırıklığına uğrattın baba" sahnesini sevdim yani orada duygulandım. Gerisi de sizin izlencenize kalsın :)
Fragmanı:

Konusu: 
Bir yaz kampında dans öğretmenliği yapan Johnny Castle, iş dışında kalan vakitlerinde de diğer dansçılarla dans etmektedir. Baby olarak tanınan genç bir kız Johnny'e aşık olur ve onun hem sevgilisi hem de dans partneri olur.
80'li yılların önemli filmlerinden biri sayılabilecek yapım, 1988'de en iyi şarkı dalında Oscar ödülünü 'The Time of My Life' şarkısıyla kazanmış.


İşin içinde nostalji, dans, ilk aşk olunca seyrinin kötü olması pek mümkün değil hele ki başroldeki ablanın o şaşkın halleriyle :)
Müzikleri de oldukça güzel..


HERKESE İYİ SEYİRLER :)
Devamını oku »

17 Aralık 2013 Salı

Film Önerisi #3: Sense And Sensibility /Aşk ve Yaşam

Kadrosu kuvvetli bir filmi görünce hele ki eski zamanlarda geçiyorsa izlememek için pek bir neden kalmıyor.
Film seçmek bazen zor olsa da izlenebilir, iyi filmler kendini tee uzaktan belli ediyor :)
Bu filmi de geçen akşam öyle merakla, heyecanla genel anlamda da gülümseyerek izledik.
Klasik bir tarzda ilerleyen romantik komedilerden farklıydı.
Albayın(Alan Rickman) oyunculuğunu çok sevdim, duygu durumunu çok iyi veriyordu. ("Yazııık adama bak nasıl da seviyormuş meğerse kızı" gibi tepkilerim olmuş olabilir :)
Neticede hoş bir seyir, güzel manzaralar için "Sense and Sensibility" izlenebilir.
Fragmanı:

Konusu:
Mr.Dashwood yasalar gereği mirasını ilk karısından olan oğluna bırakmak zorundadır. Oğlundan ikinci karısı ve ondan olan kızlarına destek olmasını rica eder. Fakat oğlunun karısı bunun gerçekleşmesini engellemek için elini yapar. Biri tamamen duygularıyla, diğeri de sadece mantığıyla hareket eden iki kızkardeş, 19.yüzyılın erkek egemen ve ahlakçı dünyasında bir de ekonomik sorunlarla başetmek zorunda kalırlar. Tüm toplumsal ve ekonomik baskılara rağmen mantık ve duygu aşkla birleştiğinde, bu iki kızkardeşe güç verecek, onlara mutluluğun kapılarını açacaktır.


HERKESE İYİ SEYİRLER :) - KESTANENİZİ UNUTMAYIN SAKIN - 
Devamını oku »

3 Aralık 2013 Salı

Film Önerisi #2 : Gönül Avcısı/ L'arnacoeur

Kocaman bir kap mısır patlatıp film izledikten sonra onları burada paylaşmamak yazık olurdu aslında. Eskiden "film, sinemada izlenir" diye düşünürdüm. O zamanlar bir ayağım Kızılırmak sinemasındaydı, sanat filmlerini izliyordum;"light" filmlerle işim olmazdı :) Hayat işte... Şu an evde ayaklarımı uzatarak ve eskisine göre oldukça "light" filmler izlemeyi seviyorum. Nejat Hoca görse muhtemelen çok kızardı bu duruma; arkadaş sürekli de hayatı sorgulayıcı filmler izlenmiyor ki. İnsan bazen giriş, gelişme, sonuç da istiyor. Ya da sadece keyifli vakit geçirmek. Üniversite zamanında aldığım sinema derslerine ihanet ediyorum gibi gelse de bazen "Film Önerisi" grubunda oldukça "light" filmler bulacaksınız, benden söylemesi. Sonra Haneke yok muydu demeyin :)
Kaynak: burada
Geçen gün tesadüfen denk geldik bu filme. Fransız filmlerini ve Vanessa ablayı sevdiğim için ben hemen "aaa süper hemen izleyelim" dedim tabii :) Keyifli bir vakit geçirmek için ideal bir film. Öyle suratınıza tokat, hayat sorgulaması, sürpriz bir son beklemeyin.
Patlamış mısırın yanına çok yakışan bir film bence, konusu da:

"Alex ve kız kardeşi ve eşi mutsuz olan çiftlerin ilişkilerini bozan bir şirket yaratmışlardır. Zengin bir çiçekçi adam kendilerini kızının evlenmesine engel olmaları için kiralar.Sorun Alex ' in bunu sadece 10 gün içinde yapması gerekmektedir.çünkü görevi çok karmaşık çift kesinlikle birbirlerine mükemmel ve aşık gibi görünür..."

Fragmanı da:


HERKESE KEYİFLİ SEYİRLER :)

Devamını oku »

2 Temmuz 2013 Salı

Film Önerisi #1 : Hırçın Sevgilim

Blogda bu kadar çok şeyden bahsetmişken filmlerden şimdiye kadar bahsetmemiş olmamızı garipsedim.
Bu garipliğe de bir yerden "dur!" demek için "film önerileri" ile başlayalım diye düşündük.
Geçenlerde izlemiştik bu filmi; "Hırçın Sevgilim" 2001 yapımı Kore filmi.

Kaynak: burada
Konusu;
"Kyun-woo bir akşam evine dönerken metroda güzel bir kıza rastlar. Ne var ki kız kör kütük sarhoştur ve ayakta bile duramamaktadır. Kız trenin önüne düşmekten kurtaran Kyun-woo, bindikleri trende de kıza destek olmaya çalışır.
Trendeki diğer yolcular baygın olduğu için onu taşıyan Kyun-woo'nun kızın erkek arkadaşı olduğunu düşünürler, bu nedenle çocuk da kızı bırakıp gidemez. Bu karar insanın da hayatında bir dönüm noktası olacaktır.
Ho-sik Kim'in internette yayınladığı kendi anılarına dayanan hikayelerinin kitap haline getirilen aynı isimli romanından uyarlanan film, Günye Kore'nin en iyi romantik-komedilerinden biri olarak kabul ediliyor."


Yaklaşık 2,5 saat süren film gerçekten patlamış mısırla birlikte keyifle izlenebilir bir film.
Çoğunlukla da güldürdüğünü söyleyebilirim.
Kızın hırçın halleri ve çocuğun kızın bu hallerine karşı verdiği tepkiler çok eğlenceli.
Aralarında sevgi, aşk, arkadaşlık bağının kurulması, sağlamlaşması ve hikayenin sonu oldukça sürükleyici ve heyecanlı.
Özellikle de hafta sonu şöyle ayaklarımı uzatayım, keyifli de bir film izleyeyim diyorsanız bizden tavsiyedir "Hırçın Sevgilim" :)

Fragman olarak da şöyle bir video bulduk :



Devamını oku »

9 Mayıs 2012 Çarşamba

How I Met Your Mother

Bir hikayeyi tersinden ne kadar uzun süre dinleyebilirsiniz bilmiyorum, şahsen ben çok da sabırlı biri olmadığımı düşündüğümden bu soruya cevap verirken oldukça cimri davranırdım..ancak, bazı hikayeler de var ki kaçtıkça kovalayasınız geliyor,işte onlardan biri HIMYM..


 "Annenizle nasıl tanıştım?" gibi komik bir çeviri yapsam da kendi içimde o hep "HIM" olarak kalacak hayatımızda. Şu sıralar 7.sezonun son bölümlerine yaklaşmaktayız ve hala "anne"yi görmedik, tanışmadık ya da işte biz öyle düşünüyoruz.. 7 sezon yani 7 sene boyunca ki yaklaşık 23 dakikalık bölümlerden oluşmakta her bir bölüm oldukça keyifli zamanlar geçirdik. tam bir "kah güldük kah üzüldük" olayı :) üzüldüğümüz an'larda bile güldük aslında :) nasıl oldu bilmiyorum.. kısaca başroldeki oyunculardan söz edecek olursak;

- TED MOSBY: hikayenin anlatıcısı, 2 çocuk babası ama "anne" henüz yok, daimi mimar, duygusal bünye
- ROBİN SCHERBATSKY: daimi Kanadalı, babasının "erkek" kızı, muhabir ve spiker, güzel gülüş
- BARNEY STİNSON: daimi çapkın (ki şu sıralar "sevgilisi" var hadi bakalım), ne iş yaptığı bilinmeyen, takım elbise düşkünü
- MARSHALL ERİKSEN : Lily düşkünü, daimi avukat ama çevreci, tokatçı
- LİLY ALDRİN: anne olmak üzere, anaokulu örtmeni, anaç, grubun toparlayanı, Marshall'ın hayatı

Aralarındaki diyaloglardan, olayların akışına, senaryoya kadar hepsinden ben şahsen çok keyif alıyorum.. Ama tabii ki bir "işte benim adamım" karakterim de var; o da TED MOSBY :) nedir bu duygusallıııık ? :)

TED MOSBY
Özendiğim bir diğer şey de aralarında ne olursa olsun dostluklarının bozulmaması, kafede buluşmaları ve kötü zamanlarında hep birbirlerinin hayatlarında olmaları.. 


Aranızda izleyen varsa yorumlarınızı alabilir miyim? nedir, kimdir, kimi seversiniz,sevmezsiniz, neden, ne olsun vs. :)
*Foto kaynak: google/deviantart
Devamını oku »