Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




30 Temmuz 2014 Çarşamba

Anne(lik) Sohbetleri : Aslı (Love and Smile) & Kubilay :)

Annelik sohbetlerinde bu kez enerjisine hayran olduğum ve blogumuzun sıkı takipçisi Aslı var. Minik bambam Kubilayla çok çok eğleniyorlar görüyorum/okuyorum blogundan. 
Aslı hep güleryüzlü biri... Bakalım annelik sohbetlerinde bize neler anlatmış; oğluyla nelere gülüp nasıl vakit geçiriyorlarmış :) 

Merhaba Aslı,
Öncelikle annelik maceran nasıl başladı?

Annelik maceram planlı karar vererek başladı :) Ama karar vermekle olmuyormuş kısmet işte…Anne olmayı istediğimde maalesef bazı tatsızlıklar yaşadım..İlk hamileliğim daha başında düşükle sonlandı. İkinci hamileliğim ise 9 haftalıkken son buldu. Kubilay’a hamileliğimde de hem kan sulandırıcı iğne hem de corasprin alarak kontrollü tamamladım.


Kısaca doğum hikayeni anlatabilir misin? Kubilay’ı ilk kucağına aldığında neler hissettin?
Doğumum sezeryanla gerçekleşti. Planlıydı. Epidural olucaktım. Yani Kubilay’ı kucağıma almak görmek istiyordum Fakat tam ameliyata başlanıcakken vazgeçildi ve tamamen uyutulmama karar verildi. Bu yüzden şaşkınlıkla doğuma girdim diyebilirim. Hazır değildim tamamen uyumaya..Fakat küçük bile olsa risk olduğu için kan sulandırıcı iğneler sebebiyle itiraz hakkım olmadı tabi :) Kubilay’ ı odama getirdiler. Sezaryendan dolayı aptal gibiydim,uyuşuktum, miniminnacıktı. Oda kalabalıktı. Kendimde değildim. Meme verme çabalarım falan tuhaf bir histi. Kendimde olmayı çok isterdim onu ilk gördüğümde…



İlk günlerde zorlandın mı; yanında birileri var mıydı?
Rahattım ona karşı.. yani kucaklamaktı, üstünü giydirmekti,alt değiştirmekdi vs.. Göbek düşmesi konusundan tırsıyordum bişi olur mu diye..Sünneti 8-9 günlükken yaptırmıştık. Endişelenmiştim bişi olur mu diye.. Yanımda hep eşim ve annem vardı çok şükür.  Bazen bir korku geliyordu napıcam nasıl yapıcam gibi… bazen gelen gidenden daralıyordum, bazen niye kimse gelmiyor diye üzülüyordum. Duygularım çok inişli çıkışlıydı. Kolay ağlıyordum. Merak ettim o zamanı bloguma o günlere gittim demişim ki Kubilay 1,5 aylıkken falan “ iyiyim, iyiyiz … uykusuzluktan , yorgunluktan,ara ara zırlamaktan , gazdan, kusmuktan, çevremdekilerin istemeden bir sürü yorum ve sıkıcı öğütlerinden, göğüs uçlarımın acısından, 3-5 işi bi arada yapmaktan, ..bahsetmeyeceğim…çünkü önemli olan bıdığım, bambamım ( hamileyken beni çok tekmelediği çok hareketli olduğu için bambam diyordum ona ) sağlıklı, sütüm bol, sağlığım iyi, eşim çok ilgili ve becerikli… daha ne isteyeyim..diğerleri zamanla güzelleşecek, düzelecek…..”   :) zaman geçtikçe unutuluyor bazı şeyler…


Sence gerçekten büyükşehirde çocuk büyütmek zor mu?
Bence zor. Çünkü yakınlarınla mesafeler şartları zorluyor ve kendini yalnız hissedebiliyorsun. Ve büyükşehir pahalı. Her istediğini istediğin zaman yapmak hep maddiyata bağlı oluyor. Büyükşehir bir kaos. Ve sen kaosta evladını koruma içgüdüsüyle pek çok yorulabiliyor, kaygılanabiliyorsun.

Kubilay bildiğim kadarıyla kreşe gidiyor. Kaç aylıkken başlattın kreşe; kreşten memnun musun? Ve kreşe karar verirken nelere dikkat ettin?
Kubilay 20-21 aylıkken yarım gün başladı kreşe.. O zamana kadar canım annem baktı ona çok şükür. 2 yaşında da tam gün başladı tatlı oğlum kreşe. Kreşin eve yakın olması benim için çok önemliydi. Çünkü babasının veya benim getirip götürmemimizi istiyordum. Çok kreş gezmedim çünkü hassasım çok takarım diye kendimden çekindim. Sanırım 4-5 kreşe gittim. Benim için görüştüğüm yöneticinin verdiği enerji önemliydi. Temizlik önemliydi. İçeriye girdiğimde, gezdiğimdeki hissettiğim enerji çok önemliydi. Atatürkçü bir yer olması çok önemliydi. Benim için ne dil öğretmesi ne satranç dersi vs bunlar muhim değil. Sevgi şefkat dolu bir ekip olması önemli. Çünkü en kıymetlimi emanet edicem sevgi saygı çok önemli. Görüştüğüm yerde de bunu hissettim. Umarım yanılmam ve hep böyle iyi gider.


Kubilayla beraber günleriniz nasıl geçiyor? Hangi kitapları okuyorsunuz?
Ben çocuk ruhlu bir kadın olduğum için :) Kubilay’ la çok eğleniyoruz. Manyak manyak şarkılar, oyunlar , kılık değiştirmeler, hayvan sesleri, salona çadır kurmalar... Çok gülüyoruz beraber.
Eşimle ollabildiğince hayata ortak büyütüyoruz. Yemek yaparken, çamaşır asarken vs. yardım alıyoruz ondan.
İlk kitabı 3 domuzcuktu…Şimdi parçası yok ortada o ayrı .Onu pek sevmişti…Evde birçok kitap var. Merakli Minik dergisini aldık en son çok hoşumuza gitti. Kırmızı Traktör diye bir kitabı var onu epey sevdi. Arı maya var. Güle güle kakalar var. Charlie ve Lola’ yı defalardır okuyoruz…


Tuvalet eğitimi/uyku eğitimi verdin mi?
Tuvalet eğitimine tam olarak başlamadım ama adaptördü hikayelerdi etiket yapıştırmacaydı alıştırma  dönemindeyim. Geceleri bez takmıyor..Sabahları çişini yapıyor tuvalete..kreşe bezli gidiyor.. kafası karışık oğlumun bir bezli bir bezsiz :) ama tam olarak eğitim inşallah Ramazan bayramı tatilinde düşünüyorum. Blogumda yazacağım son durumu inşallah hayırlısıyla :)
Uyku olayını ise sıkça konuşarak, iknayla, şarkıyla halletmeye çalışıyorum. Maalesef hep ben uyutuyorum. Her akşam aynı saatlerde uyumasına önem veriyoruz eşimle. Babasını öpüyor iyi geceler diliyor yatağına gidiyoruz. Biraz kucağımda duruyor ve sonra yatağına koyuyorum yanında oturup şarkı söylüyorum.bazen elini tutmamı istiyor bazen istemiyor.. dönüp duruyor ve sonra uyuyor. Artık yavaş yavaş odadan çıka çıka yalnız yatmasını öğretmeliyim sanırım.. ve bir de babası uykuya götürse süper olacak :) hep anne hep anne olmaz ki değil mi :)

Annelik/bebek bakımı hakkında hangi kaynaklardan faydalandın?
En çok annemden ve anne olan dostlarımdan faydalandım. Nette fazla okumamaya çaba gösterdim çünkü hassas olduğum için detaylara takabilirdim. Haluk Yavuzer’ in kitabını ara ara okudum. Ayşe Öner’ in kitabı çok güzeldi, resimli falan.

“İyi ki şunları yapmışım” dediğin şeyler neler?
İyi ki hamileyken defter tutmuşum, iyi ki çok fotoğraf video çekmişim, iyi ki hep hamileyken ve bebekken güzel sakin müzikler dinlemiş dinletmişim, iyi ki gece gündüz kavramını hemen öğretmişim düzenli saatte yatırmışım, iyi ki şeker tuz çikolatayı tüm etrafın gereksiz bulaşmalarına rağmen geç vermişim, iyi ki çok öpmüş çok sarılmış çok güldürmüşüm oğlumu…


Sence bir kadın ne zaman “anne” olur?
Bence bir kadın….“ Anne “ olmayı çok istediği zaman ve bir çocuğu kendi doğursun yada doğurmasın anne gibi şefkatle kucaklayabildiği onu kendinden çok düşünebildiği zaman, "anne" olur.

Bildiğim kadarıyla çalışıyorsun. Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
Çalışmamayı isterdim. Çünkü özgür olma duygusu çok çok kıymetli. Ben coşku dolu olduğum için sürekli kafamda faaliyetler, planlar var. Tabi çalışınca zaman kısıtlı oluyor. Çalışmasaydım daha dolu dolu yaşardım oğlumla,eşimle… ama çok şükür yine de iyi bir işim var. 16. Yıla girdim aynı işyerinde. Çok şükür bugüne…

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Ölüm, hastalık denen olguyu unutmamalarını… şükretmelerini.. yok yoğurdu döktü yok örtüyü çekti yok yere kakasını yaptı gibi durumlar yüzünden bağırıp kızmamalarını isterim. Bir zamanlar bizler de miniciktik belki çok kırıldık belki çok korktuk.. çok seviyoruz çocuklarımızı ama saygı göstermiyoruz küçükler diye.. Saygı gösterelim onlara…

Katıldığın için çok teşekkürler.
Ben çok çok teşekkür ederim. Senin gibi beğendiğim bir blog yazarının bloguna konuk olmak beni çok mutlu etti..

Aslı'nın tavsiyelerine aynen katılıyorum. Uygulayabilir miyim tabii büyük de konuşmamak lazım ama Elif'in kusmuklarının evin her yerinde olması ve bundan mutluluk duymamız bizim için önemli bir ilk adım olsa gerek... Bilmiyorum tabii "sınır" ne olmalı ama çocuk; çocukluğunu doyasıya yaşamalı sanki. 
Ne dersiniz?
* Bir sonraki sohbetimizde çılgın bir anne ve kızı mı var :))
Devamını oku »

25 Temmuz 2014 Cuma

1 Kitap 1 Mektup'ta Kılkuyruk Popi'ye Prenses Tacını Veren Özlem Korçak var :)

Özlemle tanıştığımızda Mira henüz annesinin karnındaydı. Çok fazla konuşma imkanımız olmamıştı ama Özlem'in on parmağında 15 marifet birden taşıdığını hissetmiştim :) Derken "Kılkuyruk Popi" kitabı yayınlandı ve ben bu kitabın şarkısını her gün söylemeye başladım; mutlu oldum.
1 Kitap 1 Mektup etkinliğinde bu kez hem illüstratör hem de annelik sohbeti bir arada oldu; bence çok da güzel oldu:

Özlem Merhaba;
Bildiğim kadarıyla sen hem doktoralı bir mühendis hem tiyatro oyuncusu/yönetmeni hem fotoğrafçı hem çocuk kitapları çizeri hem müzisyen hem de annesin :) Atladığım bir şey var mı bilmiyorum ama hepsini bir arada nasıl yürütüyorsun?
Sanat benim hayatımda hep yanımda yürüyen bir yol arkadaşı oldu aslında, bana bir nefes alma alanı yarattı. Öncelikle müzik ve resim girdi ufak yaşlarda hayatıma. Müzisyenim diyemem zaten, ama şarkı çalıp söylemeyi çok seviyorum. Müziksiz bir hayat düşünemiyorum bile. Resim hep vardı ama son 5 seneki kadar ön plana çıkmamıştı. Tiyatro ve fotoğrafla baya geç tanıştım 1999 gibi üniversite yıllarında. Tiyatro ve fotoğraf hayata karşı alternatif yollar olabileceğini öğretti, çok güzel dostlar kazandırdı bana.O gün bugündür hepsi dönem dönem artar veya azalır bende. Aynı anda yapmaya çalışmıyorum çünkü hepsi ciddi emek gerektiren şeyler.

Zaman zaman bu aktivitelerin/hobilerin birbirinin önüne geçtiği oluyor mu? Sanırım en önde annelik geliyor olsa gerek :)
Aslında bu sorunun cevabını yukarıda verdim sanırım. Ama tiyatronun herzaman ayrı bir yeri var bende. Bu yüzden de en çok emeği tiyatroya verdim sanırım. Annelik herşeyden önce geldiği için onu bu gruba dahil etmiyorum :) Mira doğduğundan beri onun zamanından çalmadan idare etmeye çalıştım veya onu da dahil ettim hep. Tiyatro çalışmalarımızın çoğuna geldi, resimi beraber yapıyoruz zaten hatta ondan baya fikir alıyorumJ Ona da gitar ve fotoğraf makinesi aldık.


Bir günün nasıl geçiyor?
Son 7 aydır Londra da yaşıyoruz.Hayatımızda kısa süreli olarak zamanı yavaşlattık :) Öyle diyoruz çünkü Ankara ‘da çok hızlı ve zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadan sürekli oradan oraya koşturuyorduk. Burada daha organik ve minimal bir yaşam alanı tanımladık. Tv yok, araba yok, bisiklet kullanıyoruz, uzun yürüyüşler yapıp etraftaki sesleri dinliyoruz :) Sabah 9 gibi Mirayı okula bırakıp mutlaka biraz yürüyorum, sabahları hava tertemiz oluyor burada. Sonra eve gelip çalışıyorum. Evde olmaya ve evden çalışmaya biraz zor alıştım ama şuan problem yok. Mirayı okuldan aldıktan sonra bir programımız var, serbest oyun saatinden sonra mutlaka dışardayız. Gününe göre park, kütüphane, müze, aktivite, tiyatro geziyoruz. Akşam 9.30 da Mira yatağa ben çizime :)

 “Annelik” kısmında en çok keyif aldığın ve en çok zorlandığın şeyler neler?
Eşim de ben de Mira ile beraber büyümeye çalışıyoruz.
Annelik başlı başına bir komedi filmi gibi benim için. Bebek büyütmenin her anı çok eğlenceli. Hayatınızda sınır kalmıyor, gorklar, pırtlar en başa yerleşiyor, kakaya şarkılar besteliyorsunuz. Bebekle beraber herşeyi en baştan siz de öğreniyosunuz. Bu acemilik de tam bir durum komedisi yaratıyor, tabi bazen traji komik :)
Ama en çok, ortak sevdiğimiz şarkıları çalıp söylemeyi seviyorum tüm aile olarak, bir de hep beraber bisiklete binmeyi :) Mira bebekken zorlandığım şeyler olmuştu, ama şuan hatırlamıyorum bile. En çok Miranınçabucak büyümesinde zorlanıyorum. Bir de hayatı tanımaya çalışırken sorduğu bazı sorularda zorlanıyorum. Dünyanın adaletsizliğini ve savaşları anlatmak zor geliyor.

Bir süredir Londradasınız. Orada nelere vakit ayırabiliyorsun? Çok yağmurlu olduğu için genelde evde misiniz yoksa Mira ile Londra sokaklarını mı keşfediyorsunuz?
Biz pek yağmur çamur takmayan bir aileyiz. Hatta özellikle Mira yağmur birikintilerinde zıplamak için yağmurda çıkmayı daha çok seviyor. Yağmuru takarsanız hiç dışarı çıkamazsınız zaten burada. Sürekli dışarıda yeni keşifler yapıyoruz. Yeni yerler ve yeni kültürler keşfediyoruz. Çocuk öncelikli bir şehir olduğu için şanslıyız.
Londra da istediğiniz her türlü etkinliğe kolay olmasa da bir şekilde ulaşabiliyorsunuz. Hatta ücretsiz çok fazla etkinlik var. Biz de etkinlik kovalıyoruz. Mira ile burada en çok kütüphane sömürüyoruz :) Çocuk kitapları ortak ilgi alanımız olduğu için eve baya kitap getirip inceleme ve piyasayı tanıma fırsatım oluyor. Çocuk tiyatro oyunlarına gidiyoruz bol bol. Parklar ve müzeler yetiyor zaten.
Bende kendi adıma çizim alanında eğitimler alıp kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Mira’ya kaç yaşından beri kitap okuyorsun? Neler okuyorsun? Favori kitaplarınız hangisi?
Miraya anne karnında okumaya başladım aslında. O zamanlar çok fikrim yoktu çocuk kitaplarının nasıl zengin bir dünya olduğundan. Araştırdıkça, okudukça, tam da ortasında buldum kendimizi. İtiraf etmeliyim ki bir yerden sonra kendim için çocuk kitabı alıp Mira ile paylaştım :) Kitap almadan önce mutlaka hikayesini okurum ve ne anlattığına dikkat ederim. Ama önce bizi çeken şey resimlemeleridir. Aslında bir sürü favori kitaplarımız var ama bu sıralarda Sakar Cadı Vini serisi Mira’nın en sevdiği, binden fazla kez okumuşuzdur. Ayrıca OliverJeffers “How to Catch a Star”, “LostandFound” ve aslında tüm kitapları da diyebilirim hastasıyız. Hugless Douglas serisine bayılıyoruz (David Melling’ le tanışma fırsatım da oldu burada). Julia Donaldson’lar, Koyun Russel, Memo ve Ay, Pezzetino, İyi Kapli Küçük Tavşan…of o kadar çok var ki aslında sayamadım burada, hepsinin yeri ayrı :)


Amanııııın, bunu çok sevdim :)
Sence bir çocuğa/bebeğe ne zamandan itibaren kitap okunmalı?
Bebekle kitap nekadar erken tanışırsa okadar iyi bence, sadece okunmamalı yırtılmasından korkmadan eline verilmeli, sayfalarını koklamalı,kağıdını hissetmeli bir tadına bakmalı, resimlerine dokunmalı…

Bir dolu güzel hobin var biliyorum ama bunlar sadece hobi mi yoksa profesyonel olarak yaptığın işler mi?
Aslında sanırım hobiden bir tık ötede hepsi. Tiyatroyu Tiyatro Kulübesi olarak yapıyoruz. 2004 yılında Tiyatro Kulübesi’sini kurduk. Üniversitede Tiyagamm topluluğunda olup mezun olan arkadaşlarla çalışan tiyatrosu olarak derdimizi tiyatro aracılığıyla anlatmaya çalışıyoruz. Ast, Nazım Kültür Evi, Tiyatro Tempo gibi sahnelerde ve birçok festivalde sahne alıyoruz. Londra’ ya gelmeden önce bir arkadaşımla düğün, doğum ve anı fotoğrafçılığı yapıyorduk, şimdi burada zamanım olmasa da daha çok sokak fotoğrafçılığına yöneldim. Müziği genelde eş dost ortamında ve tiyatro sahnesinde yapıyorum. Ama hepsi bir yana artık serbest çizerim diyebiliyorum :)

Çocuk kitaplarına resim yapma fikri nasıl oluştu? Hangi kitapları resimledin?
Mira doğduğunda evde vakit geçirecek daha fazla zamanım olmuştu. Ufak ufak ona çizimler yapmaya başladım. Oyun araçları veya onunla bir anımızı çiziyordum. Bazılarını bloğumda yayınlıyordum. Sonra birgün bir e-book yaptım “İyi uykular Momo” diye. Mira ile uyku rutinimizi anlatan bir kitaptı. O zamanlar kendine Momo diyordu :) Bloguma koydum bu kitabı bayağı ilgi gördü. Sonra çok yakın ve çok yetenekli arkadaşım Salim Keskingöz (o da çocuk oyunları yazıyordu, ödül almıştı o dönem ve yeni bebeği olmuştu) neden denemiyoruz dedi. O günden sonra o yazmaya ben çizmeye başladım. Ben genelde soyut resimler yaptığım için öncesinde kitap resimlemesi konusunda baya çalışmam gerekti. Beraber Kılkuyruk Popi’yi yaptık. Elma Yayınevi’yle yollarımız kesişti ve Kılkuyruk Popi “Güzellik Tacı” ve “Uykusuz Hergece” kitapları 2012 gibi basıldı. Salim’ le çok eski dostuz birbirimiz çok iyi yönlendiriyoruz. Daha çok güzel projelerimiz var. Sonra ben Ferrin İlbay Yalnız’ın yazdığı Kayıp Madalyonun Peşinde kitabını çizdim, yine Elma Yayınevi’nden piyasaya çıktı.

Sevdiğin çizer/illüstratörler kimler?
Son dönemde Oliver Jeffers ve Shaun Tan hastasıyım. Rob Scotten gibi komik karakterler çizmeyi seviyorum mesela. Eva Montanari'yi çok yaratıcı buluyorum.Ayşe İnan Alican’ı çok beğeniyorum. (biz de biz de :)  Ben tarz olarak biraz gerçek dışı bakış açılarını ve komik karakterleri seviyorum.

Biraz da fotoğraf konusunda bir şeyler sormak istiyorum. Hangi makineyi kaç yıldır kullanıyorsun? Benim gibi fotoğraf çekmeyi çok seven ama uzun ara vermiş birine ne tavsiye edersin :)
Benim makine biraz eskidi aslında artık, Canon 40D kullanıyorum ben, en çok kullandığım lensler 70-200mm f2,8 ve 50 mm. Makinen sürekli yanında olsun en çok bunu tavsiye ederim. Makinen yanındaysa mutlaka çekersin çünkü. Her şeyi çek, özellikle de bebeğini. O anları gerçekten ölümsüzleştirmek gerekiyor.

Salimle beraber yazar çizer buluşmalarında çocuklarla buluşuyoruz fırsat buldukça. Bu buluşmalarda bizden hatıralarında bir şarkı kalsın istedik. Salim yazdı ben besteledim ve Popi’nin şarkısı çıktı ortaya.

Londra ve Türkiye’yi –biliyorum saçma olacak ama- kıyaslayacak olsan özellikle parklar/bahçeler/aktiviteler/sanat/müzeler neler söylersin? Tabii bir de hava durumu :)
Londra bu kadar etnik grubun mutlu mutlu bir arada yaşadığı bu dünyadan olmayan uzay gibi  bir yer. Çok fazla olanak var bir kere dediğin gibi parklar/bahçeler/aktiviteler/sanat/müzeler ne ararsanız mutlaka ulaşırsınız. Yine de kıyaslamayı çok sevmiyorum. Burada Türkiye’yi çok özlüyorum. Eminim dönünce de Londra’dan özleyeceğim çok şey olacak. Hava durumuna hiç girmeyelim. Yazın ortasında burada üşürken Türkiye’de denize girenlerin olduğu fikri bizi travmaya sokuyor :)

Çocuk kitaplarının resimlenmesi süreci nasıl oluyor? Önüne bir metin geldiğinde karakterleri nasıl belirliyorsun?
Öncelikle hikayeyi bol bol okurum. Ana karakteri gözümde bir canlandırıp kağıtta eskizler yapıyorum. Abartılı mimik kullanmayı çok seviyorum karakterde. Hikayedeki karakterin duygu değişimlerinin denemelerini yaparım. Sonra hikayeyi sayfalara bölüp kaba bir eskiz storyboard oluşturmaya çalışıyorum kağıtta yine. Bunlardan sonra artık ped de çiziyorum. Her çizdiğimi mutlaka eşime ve Mira’ya sorarım onlardan tiyolar alırım.

Çizimlerini yaparken hangi programı kullanıyorsun?
Genellikle AdobePhoshop kullanıyorum. Bir de CoralPainter.

Annelik ve diğer tüm aktiviteleri nasıl bir arada yetiştiriyorsun? Zamanı çok iyi kullandığını sanıyorum.
Genelde geç yatarım ve programlı olmaya çalışıyorum. Gece çalışmak daha keyifli geliyor. Tabi her zaman beceremiyorum sıkışınca. O dönemlerde eşim çok yardımcı ve tabi annelerden yardım alıyoruz. Destekçim çok; çok şanslıyım bu konuda.

Çizim yaparken belli bir rutinin var mı? İçecek ya da müzik gibi?
Çok bir rutinim yok aslında. Ama mutlaka çay veya kahve alırım yanıma. Müzik fonda sürekli var zaten :)

Şu an üzerinde çalıştığın proje var mı? Kısaca anlatabilir misin? (Tabii ki sürprizi kaçmadan)
“Annesini Arayan Minik Rondi” diye ödüllü bir hikayenin çizimine çalışıyorum. Salim’le beraber çok güzel projelerimiz var.

Türkiye’den en çok neleri özlüyorsun?
Etsiz çiğ köfte, Aspava bir de Ankara simidi :) Tabi ki ailemi ve dostları, uzun süren dost sohbetlerini. Burada en çok bunların yokluğundan zorlanıyoruz. Bu yüzden de çok konuştum sanırım :)

Etkinliğimize katıldığın için çok teşekkürler; Mira’ya biiiir dolu öpücükler :)
Asıl ben çok teşekkür ediyorum. Mira da ben de kocaman sevgiler yolluyoruz taa uzaklardan…www.miraninsandali.com ’a ve www.ozlemkorcak.com'a da bekliyorum.

* Kılkyruk Popi hakkında benim daha önce yazdığım yazıyı okumak isterseniz; buraya bakabilirsiniz.

Özlem'in anlattıklarından sonra Londra'ya giden ilk uçağa atlayıp çocuk kütüphanelerine çadır kurasım geldi ama bizi Elifle alırlar mıydı bilmiyorum. Neyse ben şimdilik Ankara simidimin tadını çıkararak kitaplarımı Elif'e okumaya devam edeyim :)


8 Ağustos 2014* tarihine kadar "Kılkuyruk Popi için yazacağınız iki satırlık (daha çok da olabilir) şarkı sözünü"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. (Kılkuyruk Popi/Ne de sevimli gibi) Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kılkuyruk Popi" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))

HERKESE KENDİ GÜZELLİK TACIYLA MUSMUTLU GÜNLER DİLERİZ :)
Devamını oku »

24 Temmuz 2014 Perşembe

Kitap Okuma Rutini (#bugünneokuduk)

Elif'in hayatında kitapların olmasını çok istediğim için ona hamileliğimden beri kitap okuyorum. Ona ilk aldığım kitap YKY'nin Kış Masalları kitabıydı; kış geldi geçti biz kitabı bitirdik. Derken bahar geldi; Bahar Masallarını okumaya başladık. Henüz bitirmedik ama sanki kış masalları daha mı güzeldi ne :)
Doğuma girerken de Elif'e "Başka Bir Anne"yi okumuştum; onun yeri bizde çok özel.
Doğumla beraber kitap okuma rutinimiz epey aksadı çünkü Elif uyuduğunda ben de uyuyordum. Elif uyanıkken de fırsat olmuyordu. 2. ay biterken ona sabahları  kendi kitaplığımdaki kitaplardan okumaya başladım. Ertesi gün de okudum. Bir sonraki gün de okudum...Ve bu böyle devam etti. Neden bilmiyorum; okuduklarımızı "#bugünneokuduk" etiketiyle paylaştım instagramda ve fark ettim ki bizim gibi bebeğiyle kitap okuyan anneler oldukça fazla. Bu çok hoşuma gitti. Yeni kitaplar öğrendim, yeni insanlarla tanıştım.
Bana en çok "ne zamandır bebeğinize kitap okuyorsunuz?" sorusu geldi; "Elif ne tepki veriyor" dendi.
Tracy Ablanın rutininden biraz uzakta olsak da bizim de kendi içimizde bir rutinimiz var elbette :) 
Genelde sabahları, karnımızı doyurduktan sonra uykuya geçmeden önce boş vaktimiz oluyor. (nasıl? biri uyku mu dedi; hem de Elifle uykuyu aynı cümlede mi kullandı? şaşkın biridir o ya :) Kütüphaneye birlikte gidip "günün kitabı"nı seçiyoruz. Elif genelde ana kucağında oluyor bazen de oyun alanında. Kitabı mutlaka ona göstererek okuyorum. Okurken çoook uzun cümleleri kısaltıyorum. Mutlaka ve mutlaka canlandırma ve abartma yapıyorum. "Koooocamaaaan bir evmiş" gibi...Dikkati dağıldı ya da sıkıldıysa hikayeyi ben kısaca toparlayıp bitiriyorum. 
Kitaplığımızda bizi bir müddet daha götürecek kadar kitap var. Peki ya sonra? İkinci,üçüncü,onbeşinci tekrarlara başlarız :) Yeni kitap almayı zaten her kitapsever gibi ben de seviyorum. Ah bir de güncel kütüphanelerimiz olsa... Çocuk kütüphanesi hele ki :)
Bir ara "çocuk kitapçısı" mı açsaydık demiştim ama düşününce hemen vazgeçtim. Kitaplarla-çocuklarla ilişkimin "satış" kısmında olmasını pek istemiyorum. İstanbul'da olan ve benim tee buradan takip ettiğim çocuk kitapçıları da sürekli atölye çalışmaları yapıyor. Bu güzel bir şey ama benim çekingen tarzım buna yatkın değil. En güzeli "çocuk kütüphanesi" :) İçindeki her şeyin ücretsiz olarak kullanılabildiği, kitap okuma saatlerinin olduğu vs. 
Nereden nereye uçtum.. Biri beni durdursun :)
Geçenlerde BDK Yıldıray şöyle bir yorum yapmıştı: " çocukların ne okuduğunun önemi yok;yeter ki sizi de bir şeyler okurken görsünler. bu bir broşür de olabilir dergi de." Katılıyorum. (Yıldıray, umarım söylediğini doğru hatırlıyorumdur :)
Hangi yaşta hangi kitapların okunduğunu ben kalın çizgilerle çizmiyorum.
Sadece biraz daha nitelikli kitapları tercih ediyorum.
Bunlar neler derseniz de BDK'nın listesine bir göz atın derim.(ve elbette Dünyalı dergiye de)
Benim  sevdiğim bir şeyi başkası sevmek zorunda da değil ayrıca.
Ben Ayşegüle (ilkokul anılarıma gitmek lazım) -henüz okumadım ama kitabevinde inceledim- Cemile'ye, bir şeylerin "süper" gösterilmesine, çocuğa "yatmadan önce dişlerini fırçalamalısın"lı cümlelerin kurulmasına da dayanamıyorum. O kitap anında kapanıyor.
Çocuk kitabı dediğin, bence, hayatın içinden olmalı. Çocuklar okulu da asmalı, yaramazlık da yapmalı, keşfederken başını derde de sokmalı (Clementine gibi). Yoksa herhalde tek tip bireyler olur çıkarız.
Bebeğine/çocuğuna kitap okumak isteyen anne/babalara tavsiyem öncelikle kendileri iyi birer okuyucu olsunlar. İlla herkes klasikleri okumak zorunda değil. Sevdiğiniz bir tarzda okuyun. Ve lütfen kimse vaktim yok demesin olur mu :) İstense -yani kitap bir acayip heyecanlıysa- tuvalette geçirilen 5 dakikalarda bile okunabilir.Ben de Elifi slingde uyutmaya çalışırken sallanarak okuyorum :) Benim için de yeni bir tarz :)
Kitabevlerini gezin, kitabı koklayın, sevin,okşayın. Ben öyle yapıyorum :) Çocuğunuzun kitabı sizin gibi sayfaları yırtmadan kemirmeden okumasını beklemeyin, ona böyle bir şey yaparsa da kızmayın. Hepsi birer yaşanmışlık olacak.
Bir de benden tavsiye, birlikte kitap okuduğunuz an'ları saklayabilmek için video/fotoğraf çekin :) Yanlarına da tarih atın.
Bunu her gün yapmak zorunda değilsiniz aslında. Fırsat buldukça...
Bizim rutinimiz şimdilik böyle. Biliyorum ki ilerde farklı rutinler eklenecek hayatımıza. Son çıkan bir kitap eve geldiğinde "ilk kim okuyacak" yarışı olacak  mesela :) (evet evet olsun)

Sahi, sizin çocuğunuzla kitap okuma rutinleriniz neler? Birlikte neler okuyorsunuz, kitapları nereden seçiyorsunuz?
HERKESE CLEMENTİNE TADINDA; NEŞELİ /KİTAPLI GÜNLER :)
Devamını oku »

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Anne(lik) Sohbetleri : Kitana & Çağan :)

Çağan,tatlı minik bir balık. Annesi kusura bakmazsa onların hikayesine Çağan'dan başlayacağım :) Ben bu ana-oğulu tesadüfen instagramdan tanıdım. "bir balık kokusu alıyorum" dedim ve kokuyu takip ettim. Yol beni gülüşünü sevdiğim Çağan'ın annesi Kitana'ya götürdü;az sohbet ettik onunla da. Balıklar nasılmış;bir de Kitana'dan dinleyelim:
Kitana Merhaba,
Öncelikle annelik maceran nasıl başladı?
Aslında ben bebek sahibi olmaya meraklı biri değildim ve öyle de kalacakmışım gibi geliyordu. Evlat edinme fikri daha yakındı ancak hormonların da bir sabrı varmış. Hormonların dürtmesi ve eşimin de istemesi ile bebek sahibi olmaya karar verdik. Hamilelik öncesi sağlık kontrolleri sırasında tedavi olmamı gerektiren bir diş problemim çıktı. 9 ay kadar planlarımızı askıya aldık, tedavi bitince çok şükür o dünyanın en güzel çift çizgisini çok beklemeden görebildik:)

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın? Çağan’ı kucağına ilk aldığında neler hissettin?
Kendimi doğuma çok iyi hazırladığımı düşünüyorum, hem okuyarak, hem fiziksel hem de zihinsel olarak. Hatta kendimden beklemeyeceğim bir performanstı diyebilirim. Herşeyin pozitif olacağına inandım, öyle de oldu. 38+3'de bir gece tuvalet ihtiyacım için kalktığımda kananam olduğunu gördüm, sabaha karşı hastaneye gittik, doğum sürecinin başladığını söylediler.  Hiç ağrım yoktu, suni sancı serumu takıldı -suni sancı istemediğim bir ilaçtı fakat aldım- ve 3 saat içinde doğum yaptım.  Doktorum ve ebeler çok güzel bir doğum olduğunu söylediler. Öğlen minik balığım kucağımdaydı, ilk an boşlukta gibiydim, havada asılı kaldım ve sanki zaman durdu, bana verilen mucizeye inanamadım. Anne olduğuma, Çağan'ın benim oğlum olduğuna hala inanamadığım oluyor:) Doğum hikayem pozitif bir hikaye, yazmayı başardım da gözden geçirmeyi başarabilirsem blogumda da yayınlayacağım inşallah:)

İlk günler nasıl geçti? Yanında birileri var mıydı?
Ailelerimizle farklı şehirlerde yaşıyoruz, annemle babam doğumdan bir hafta önce gelmişlerdi. Annem doğum sonrası 2.5 ay yanımdaydı, kayınvalidem bir ara gelip gitti. Lohusalık yardımsız atlatılması çok zor bir dönem, ben de sağolsun annemin desteği ile adapte olabildim yeni hayatıma. O süreçte evde fazla insan ve hatta ilk 3 ay yatılı misafir olmamalı diye düşünüyorum. İlk dönemlerde meme ucu yaraları ile çok boğuştum, her emzirmede gözlerimden yaşlar iniyordu, süt kanallarım tıkandı, Çağan gaz sancısı çekiyordu ve ben ona gaz yapmasın diye çoğu besini diyetimden elediğim için vücut direncim düşmüştü derken o sıkıntılı dönemde misafirlerle ilgilenecek gücüm yoktu.

Çağan bir süredir bakıcı ile sanırım. Bakıcı konusunda karar vermek zor oldu mu? Bakıcı ablayı seçerken nelere dikkat etmiştin?
Çağan 1 yaşına gelip kendisini biraz biraz ifade etmeye başlayana kadar bakıcıya bırakmak istemedik, şanslıydık ben işe başladıktan sonra birkaç ay anneanesi baktı. Bakıcımızı aramaya başladıktan uzun süre sonra bulabildik, umutsuzluğa kapılmak üzereydim. Tanıdıklarımız aracılığı ile bulalım istedik, iletişimde başarılı, daha önce çocuk bakmış, tempoya ayak uydurabilecek yaşta, mümkünse kendisi de çocuk sahibi, titiz, kurallarımıza bağlı kalacak ve Çağan'la frekansları tutacak biri olsun istedik. Daha karmaşık ve zor olacak derken o zamana kadar yabancılara gitmeyen Çağan ilk görüşmede kucağına oturup 40 yıldır tanışıyorlarmış gibi sıcak davranınca, biz de ısınınca şimdiki teyzemiz ile anlaştık. İki taraf  için de 10 gün deneme süreci verdik, annem, hem günlük düzene alıştırmak hem de gözlem yapmak için bakıcı ile kaldıktan ve hepimizin içi rahat ettikten sonra gitti.

Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
Çoğu çalışan anneye göre şanslıyım, 8.5 ay oğlumla evdeydim. İşe başlama zamanım  geldiğinde evde olmaktan bunaldığımı farkettim, iş hayatına alışkın bir bünye için ev hayatı dozaşımına girmişti:) İşteki ilk dönemler oğlumdan ayrılmak da zordu ama süt izinlerimle yarım gün yine evde olarak  yeni düzene kolay adapte oldum. Çağan her sabah arkamdan ağladığında, keyifsiz olduğunda, yeni bir şey öğrendiğinde/yaptığında, onu uyurken seyrettiğimde onunla daha fazla zaman geçirmek istediğim oluyor. Ben de bir çalışan anne çocuğuydum ve annem, anneliğini model aldığım bir kadın. Onu düşünüp güç alarak, evde olduğum süreleri oğlumla en güzel şekilde geçirmeye çalışarak devam ediyorum.

Çağan minik bir balık; sence burcunun özelliklerini taşıyor mu?
Hassas, duyarlı, sakin oluşu ile şimdilik taşıyor gibi:)

Uyku eğitimi verdin mi? Blogunda okuduğum kadarıyla güzel bir uyku arkadaşınız olmuş J
Hamileliğim sürecinde uyku işine kafayı takmıştım, uykusuz anne olmayacaktım:) Doğduktan sonra hiç sallamadık Çağan'ı,  memede de uyutmadım, şşş-pat  ve devamında  yatır/kaldır metotlarını uyguladım. Tam alıştı derken başa döndüğümü düşündüğüm çok oldu, ama istikrarlı olunca sonuç aldık.  6 . ayda odasını ayırdım. Yine 6. aydan sonra gece beslenmesini kesince gece uykuları da kesintisiz oldu, 8. ayda da  en son 23.00 sıraları verdiğim rüya öğününü kaldırdım, böylece akşam 19.30-20.00(yaz saati uygulaması 20.30) civarı yatma saati ve sabah 06.00 uyanma saati sabitlendi. Evet, gün bizim için 06.00'da başlıyor:)
 4. ayında ona bir uyku arkadaşı kuzucuk aldım, başlarda ilgilenmese de şimdilerde aralarından su sızmıyor. Kendi kendine oturmaya ve kalkmaya başladığı dönemde de zorlandık, uyku zamanı yatırdığımda ayağa kalkıp uykuya direnip kuzusunu yere fırlatıyordu, beşiğinde dolaşıyordu, o dönemde Ferberimsi bir yol izledim, yatırıp odadan çıktım, ilgilenmedim.  2-3 gün içinde eski düzene döndük, kuzu ile konuşarak, şarkı söyleyerek, yuvarlanarak uyumaya devam:)

  Katı gıdaya geçişte neler yapmıştın, ne zaman geçmiştin hatırlıyor musun?
5.5 aylıkken sütüm azalmaya başlamıştı, ne yapsam arttıramıyordum, yaz aylarıydı, Çağan'ın bezi tüm gün neredeyse kuruya yakın oluyordu. Kilo alımı da azalınca ek gıdalara başladık, o sıralar uzun süre kabızlık da olmuştu (anne olunca böyle kakadır gazdır ne rahat konuşuluyormuş:)) kayısı, armut, yoğurt, tarhana çorbası ile giriş yapmıştık. Kahvaltı aşamasına geldiğimizde evde bebe bisküvileri yapıyordum, onları un haline getirip seyahatlerde yanıma alıyordum, anne sütü, ceviz ve kuru meyvelerle karıştırıp muhallebimsi birşeyler yapıp veriyordum. Onun için yeni tarifler deniyordum.

Anne olmadan önceki halini hatırlıyor musun? O dönemden neleri özlüyorsun? (varsa tabii)
Hatırlamıyorum, bilmiyorum, sanki Çağan hep bizimleymiş gibi :)

Annelik konusunda en çok hangi konularda zorlandın?
Konu annelikse herkes kendinde akıl verme ve eleştirme hakkı görüyor. Yapıcı ve yardımcı olanlar elbette ki deneyimsiz anneler için faydalı olacaktır ama yersiz eleştiriler ve hatta yargılamalar ters tepiyor, yorucu oluyor. Uyku eğitimi ve rutin oturtma sırasında bu açıdan zorlanmıştım.
Emzirme dönemi de beni hatırı sayılır şekilde zorladı, o acıyı çekerken keyfine hiç varamıyordum, çok şükür ki geçti o günler,  inşallah 2 yaşa kadar anne sütüne devam:)

Doğum günü temanızı ben çok sevmiştim; susam sokağı ve kurabiye canavarı vardı. Orada da yazmışsın aslında 1. Yaş gününde bebekler ne olduğunu pek anlamıyor. Bu organizasyonları biz kendimiz için mi yapıyoruz yoksa :)
Doğumgünlerini önemserim, oğlumunki olunca daha bir ayrı tabii ki:) Onun için -şimdilik- anlamasa da bir kutlama yapmak istedim, ilerde fotoğraflara bakıp oun için özel bir partinin yapıldığını görünce mutlu olacağını düşündüm. Temalı partiler ve hazırlıkları çok keyifli, bu açıdan hazırlıklara yardım eden kurtarıcı ekiple biraz daha fazla eğlenmiş olabiliriz :)

Bebek bakımı konusunda en çok hangi kitaplardan faydalandın?
Tracy Hogg Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler, Sinem Olcay Kademoğlu Merhaba Bebek, Ayşe Öner Hamilelik Doğum ve Bebek Bakımı faydalandığım başlıca kitaplar. Bunun yanında okuduğum çok kaynak var, hepsini okuyup harmanlayıp bize uygun bir yol bulmaya çalıştım

 Çağanla beraber okuduğunuz kitaplar/yaptığınız aktiviteler neler?
Daha çok montessori aktivitelerine benzer oyunlar oynuyoruz, sulu oyunlar, dans etmek, şarkı söylemek, evdeki objelerle müzik yapmak en sevdiklerimiz.İnstagram da @mavibebeğim hesabında İnci Hanım güzel oyunlar paylaşıyor, ondan da ilham alıyoruz. Kitaplarımızı okumak yerine daha çok parçalıyoruz şu aralar :(

Ve son olarak; anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Öncelikle doğuma iyi hazırlansınlar, negatif hiçbir hikayeyi dinlemesinler, bol bol dinlensinler:)
Annelik sürekli kendini güncellemeyi, araştırmayı, okumayı gerektiriyor. Mesela, daha dün anne sütü 6 ay dondurucuda kalabiliyor deniyorken bugün bilim insanları 3(3 saat oda ısısı, 3 gün buzdolabı, 3 ay dondurucu)  kuralından bahsediyor. Artık pirinç unlu mamalar vermiyoruz bebeklerimize, şekerden mümkün olduğunca uzak tutuyoruz. Bebeklerin kendi kendilerine uykuya dalabileceğini biliyoruz.  Demek istediğim, kulaktan dolma bilgilerle annelik yapılmamalı, bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir çağdayız, kısacası herkese bilinçli anne olmayı tavsiye ediyorum:)

"Bilinçli anne"olma konusu benim de en öncelikli tavsiyem. "E biz nasıl büyümüşüz" mantığından çıkalım artık. Bir çocuğun ihtiyacı sadece fiziksel değil;yedirdim içirdim uyuttum tamam artık,dememeliyiz. Bunu "ultra süpersonik çocuklar" yetiştirmek için yapalım demiyorum. Farkında olmak, okumayı-gezmeyi-keşfetmeyi sevmek vb. bir çocuğun gelişiminde oldukça büyük öneme sahip. Kitana, seni takipteyim  ve katıldığın için çok teşekkürler :)

* Bir sonraki hikayede kim bilir belki de bir "bambam" vardır :))





Devamını oku »

22 Temmuz 2014 Salı

Koliği Biz Nasıl Gıdıklıyoruz :)

Daha önce koliğin bizi gıdıkladığından bahsetmiştim. Ve cidden "biz nasıl baş ediyoruz" kısmını yazacak yüreğim yoktu. Sonra aklıma geldi belki bu satırları okuyan birine faydam dokunur diye koliği bizim nasıl gıdıkladığımızdan bahsedeyim istedim. Yani bizim de elimiz armut toplamıyor herhalde :)
İlk ve en önemlisi doğru teşhis.
Bebeğiniz sadece huzursuz mu huysuz mu yoksa kolik mi?
Bence her birine farklı "tedavi"ler uygulanmalı ama önemli olan bebeğinizi sakinleştirmekse gerisi teferruat :)
Bir de ana-baba kişisinin boooolca sabırlı olabilmesi gerekiyor en en en başta.
Beni tanıyanlar bir acayip sabırsız olduğumu bilir. Ben de kendimi öyle bilir(d)im. Şimdiyse kendi içimde ciddi seviyeler atladım. Şimdiye kadar Elif ağladığında benim de ağladığım iki elimin parmakları kadardır; o da olsun yani değil mi :) Ama sanırım hayatım boyunca hiç unutamayacağım an'lardan örnek verecek olursam:
2 tane birbirinden şahane -ne 3'ü 5 saati bulan, aşan- kolikli, çığlıklı, gözü yaşlı ağlamalar. (bak yazarken gözümün dolması tamamen tesadüf :/
Bir tane -az önce gülücük atan bebeğin- açık alanda (Ahlatlıbel) mekanı inletecek kadar ağlamaya başlayıp benim onu kaptığım gibi arabaya gitmem ve giderken o "cool" şapkam  ve gözlüğüm eşliğinde kimsenin ne halde olduğumu görmemesi ve zorunlu uğranan market alışverişinde (ki o ara sakin gibiydi) yine birden başlayıp benim açık alanda kucağımda Elifi sakinleştirmeye çalışırken hüngür hüngür ağlamam :) eve geldiğimizde pamuktuk ve baktım da o gün dolunay varmış meğersem..
Aslında kendi tavsiyelerime başlamadan daha önceki yazımda da belirttiğim sevgili Burçin Çobanoğlu'nun kolikle ilgili oldukça derleyici yazısını bir kez daha yineleyeyim. Bence mutlaka okuyun.

Kolik Gıdıklama:
1. Anne kişisine sürekli olarak "bu dönemin geçici olduğu" hatırlatılmalıdır; zira o bunu unutabilir hatta hiç ümit vermeyebilir.
2. Anne kişisine her türlü yemek/içme vb. destek yanında "aa ağlama sütün azalır"dan ziyade "ağla yavrum ağla, için açılır"denmelidir!
3. Harvep Krap'ın "Mahallenin En Mutlu Bebeği" kitabı itinayla okunur; akla yatan yerler uygulanır.
4. Sesi yüksek çıkan bir saç kurutma makinesi ile arkadaş olunur:) Youtube'da yer alan videolar bir müddet sonra vız gelip tırıs gidiyor çünkü.
5. Anne-baba kişisine lojistik destek şart. Gerek çamaşır gerekse yemek konusunda mümkünse destek alınmalı.
6. Ağlayan tüm bebekler kulaklarına "Şşştttt" dendiğinde susuyorlar.(tabii o anlık :)
7. Sling harika bir icat; mutlaka edinin ve kullanın.
8. Emzik alması iyi bir şey diyorlardı ama Elif çok kısa bir süre aldı; şimdi mümkün değil almıyor; ben de ısrar etmiyorum(sonra bir de bıraktırma işi var çünkü biliyorum.)
9. Sallama/sallanma bence en etkili yöntemlerden biri.
10. Araba yolculuğu bizde bazen işe yaradı. Çoğunlukla işe yaramadı.
11. Açık havada yürüyüş de pek nadir işe yarayanlardan ama denenebilir.
12. Ana kucağı şart! Tabii bence :) Hamilelik dönemimde çokça araştırıp "acaba gerek yok mu ki" ya kadar uzanan hallerimden eser yok şimdi. Biz nereye ana kucağı oraya :) Titreşimli olması en azından 5 dakika nefes almak isteyen ana-babaya tavsiye edilir. Ben Elif'in titreşimde olmasından hiç hoşlanmıyorum ama bazen sadece 5 dakikalığına titreşimi açıp, yüzümü yıkayıp gelmişliğim de var.
13. Acı elma yağı bebişin topuklarına ve karnına masaj olarak yapılabilir; bence hoşuna gidecektir.
14. Doktorun önerdiği gaz damlaları (ben bir işe yaradığını hiç düşünmüyorum ama hala kullanıyoruz; sürü psikolojisi mi acaba bilmiyorum)
15. Yüksek ses çıkaran aletler. Ve tabii evde çığıran bir anane :) (annem Elifin sesini bastırmak için şarkıları-öğretmenliğin verdiği bir edayla- oldukça yüksek sesle söylüyordu. Elif de "anane bu ses ne ya" der gibi bakıyordu :)
Bu davul harikalar yarattı; 10 dakika ama olsun :)
Tüm bu saydıklarım bazı günler işe yarayıp bazı günlerse aslında hiç işe yaramayan ve denenen uygulamalar. Elbette ki her bebek farklı. Ve bu yöntemler koliği geçirmeyi vadetmiyor yanlış anlaşılmasın :) Koliğin geçmesi sadece ve sadece zamanla/midenin olgunlaşmasıyla alakalı bence. Bunlar sadece gıdıklama ve aileyi rahatlatma yöntemleri.
Bir de akşam saatlerinde kesinlikle misafir kabul etmeyin derim. Çok yakınınızdır o ayrı; hani halinizi anlar. Ama bir de "aa bu kucağa mı alışmış" diye densiz konuşacak birisi olursa çok samimiyetle Elifi kucağına verip "al bakalım, sen kucağında tutmadan nasıl sakinleştirebiliyorsan öyle yap" diyesim var-dı.
Unutmadan;siz ne kadar kararlı/kendinden emin iseniz o kadar iyi oluyor. Siz koyverdiğinizde bebişler maş. çok hassas ve bunu hemen anlıyor..
Çok şükür Elif 3,5 aylık oldu-amanııın zaman ne çabuk ilerliyor-geçti mi geçmedi mi neler oldu azaldı mı kolik inşallah 4. ay yazımızda yazalım :)
Kolikle ilgili farklı önerisi/sorusu olan lütfen yorum bıraksın olur mu; bu tarz bilgiler çok kıymetli oluyor.

HERKESE AZ GAZLI, BOL GÜLÜNCÜKLÜ MUTLU GÜNLER :)

Devamını oku »

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Anne(lik) Sohbetleri: Pelin (Anne Gazetesi) & Ege

Pelin'i ilk olarak Blogcu Anne'deki gebelik günlüğünden tanıdım; çok sevdim. Derken "1 Kitap 1 Mektup" etkinliğinde "21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi" kitabını kazandı ve biz haberleşmeye başladık. "Ege nasıl, Elif ne yapıyor" derken yüzyüze hiç görüşmediğimiz bu tatlı anneyle dost olduk :) Sağlıklı yemeklere düşkünlüğü ve hazırlama çabukluğu ile bende şaşkınlıklar yarattı.Hayata karşı pozitifliği ile "imdaaat" dediğim zamanlarda "yalnız değilsin esoşçum" demesi bile yetti :)
Sadece bunu bilmek bile güzelken; birinin size kendinizi iyi hissettirmesi de ayrı bir keyif.
Ege taptaze 1 yaşını kutlamış bir delikanlı :) Hem yaşını kutlayalım hem de güzel bir sohbet yapalım istedim:


Pelin Merhaba,
Öncelikle annelik maceran nasıl başladı?
Merhaba Esra. Annelik maceram çok şükür kolay başladı. Gebelikten söz ediyorum elbette, bebeğimiz bizi hiç bekletmeden geldi. Çok uğraşmış, çok beklemiş, bir sürü zor aşamadan geçmiş, tedaviler olmuş öyle çok insan duyuyorum ki, çok şükür diyorum. Üstelik 34 yaşındaydım ben evlendiğimizde, riskli gruba girmek üzereydim yani.

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın? Ege’yi kucağına ilk aldığında neler hissettin?
Ben gebelikten önce bile “normal doğum yapabilirim ben canım, acı eşiğim yüksek ben dayanırım bişey olmaz” diye düşünen bir insandım. Ama kısmet, sezaryen oldum. Kesinlikle bir şey için zorlamamalı, kendini şartlamamalı insan, onu çok hissettim ben gebeyken. Ablam da doktor ve anne olduğu için beni hep o şekilde yönlendirdi. Normal doğum yapacağım diye kendini zorlama, hayal kırıklığına uğrama, o anda ne iyi olacaksa doktorun senin için onu yapar dedi hep. Ben de son ana kadar bekledim, “ne zaman, nasıl doğuracaksın?” diye her sorana, “Ege ne zaman ve nasıl gelmek isterse” diye cevap verdim hep.
Sonunda sezaryene karar verdi doktorum, sol kalçamdaki ameliyatlarımdan ötürü normal doğumda çok büyük risk olur, bu riski alamayız dedi. Ben de itiraz etmedim. Tam 39+0’da geldi Ege. O kadar ama o kadar çok heyecanlandım ki, sanırım hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım! Bir yandan gözlerimde yaşlar, diğer yandan ağzımda kocaman bir gülüş (32 dişim görülmüştür herhalde!), bebeğimi kucağıma aldığımdaki kadar çok mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum. Bu çok bambaşka bir duyguymuş. Allah isteyen herkese nasip etsin inşallah.

İlk günler nasıl geçti? İzmir’in yaz sıcağından çok etkilendin(iz) mi?
Sezaryen oldum ama açıkçası çok güzel geçti. İlk günden itibaren ayaklandığım için Ege’yi emzirdim, altını değiştirdim, kucağımda pışpışladım… Annemle ablam yanımdaydılar. Onlar bana baktı, ben de bebeğime. İnsanın yardımcısı olunca lohusalık daha rahat geçiyor. Çok şanslıyım bu konuda.
Ege 15 Temmuz doğumlu. Yazın göbeği yani, İzmir’in en en sıcak olduğu zamanlar. Doktordan da aldığımız onayla bir pencere açık olmak kaydıyla sürekli klima açıktı bizim evde. Üzerine üflemediği sürece klimayı açın dedi doktor zaten, çünkü pişik ya da isilik olmaması gerekiyor dedi, biz de sözünü dinledik. O 45 derece sıcakta bebeği kat kat kıyafetler, çoraplar battaniyelerle boğmadık açıkçası. Bu konuda annem dahil olmak üzere çevredeki büyüklerden gelen tüm baskılara direndim.  Bir çıtçıtlı badi ile geçirdi günlerini Ege.

Ege, bildiğim kadarıyla gündüzleri bakıcı ablasıyla beraber ve gayet de iyi anlaşıyorlar. Bakıcı konusunda karar vermek zor oldu mu? Bakıcı ablayı seçerken nelere dikkat etmiştin?
Evet doğrusu o süreç çok zordu. Ben tüm analık izinlerini birleştirip toplu kullandım, üzerine biriktirdiğim yıllık izinlerimi aldım ve 6 ay Ege’nin yanında olabildim. Şirketimizde ücretsiz izne pek sıcak bakmıyorlar açıkçası. Sonuçta özel sektör. O yüzden kalabileceğimin en fazlasını kaldım oğlumun yanında. Ama mecburen ayrılık günü gelecekti. Ben yokken bebeğime benim kadar iyi kimse bakamaz bunu biliyorum ama yine de ona gözü gibi bakacak, benim isteklerimi uygulayacak birini aradım. Kriterlerim arasında hareketli biri olması ilk sıradaydı, çünkü bugünlerin geleceğini biliyordum, Ege şu anda bir saniye durmuyor sürekli yürütülmek istiyor ve biz de o uyanık olduğu süre boyunca onun peşinden ayrılamıyoruz. “Ay belim, yok sırtım, aman fıtığım” demeyecek, şişman ve yaşlı olmayan biri lazım bu kadar küçük bebeğe bakmak için.Bebeklerin gelişimi oyunla oluyor, sürekli oyun oynatabilecek, yaratıcı ve bundan sıkılmayacak biri lazım. Bir de “ben kaç çocuk büyüttüm biliyon mu sen, ohoo sen gelirken biz dönüyodukçocuk öyle değil böyle büyütülür” ukalalığı yapmayacak birini istedim. Yaşı büyük olan ve çok deneyimli bakıcılarda böyle bir sorun olabiliyor maalesef genelde. Neyseki karşıma tam da istediğim gibi biri çıktı, bakıcımız 27 yaşında, taze evli, çocukları çook seven bir abla. Ege’yi kendi çocuğu gibi seviyor. Ben ne istersem, ne dersem tamam diyor ve istediğim gibi yapıyor. Telefonda anında mesajlaşma uygulamalarının birinden sık sık yazışıyoruz her gelişmeyi bana haber veriyor. Ege bütün gün ne zaman ne yapıyor biliyor oluyorum. Ayrıca fotoğrafını veya videosunu da çekip gönderiyor. Benim de içim rahat ediyor.

- En sevdiğim yönlerinden biri de gayet sağlıklı beslenmen. Ege doğduktan sonra mı daha dikkatli oldun besin seçimi konusunda?
Teşekkür ederim JAslında ben kendimi bildim bileli sağlıklı beslenme konusunda dikkat ederim. Annem hipertansiyon  hastası olduğundan bizim evde yemekler hep sağlıklı pişerdi. Ben de 5 yaşından beri alerjik sinüzit ve rinit hastasıyım. Alerjim olan besin ise ne biliyor musun, katkı maddeleri! Çocukken bir sakız bile çiğneyemedim o yüzden. Kaldı ki şeker, çikolata, hazır bisküvi, cips, kola hatta pamuk şeker! Bir çocuk için çok zor dayanması ama bu sebeple mecburen sağlıklı gıdalar yemiş oldum çocukluktan beri.
Ege’ye hamile olduğumu anladığım anda da zaten dikkat ettiğim beslenmeme daha çok dikkat eder oldum. Yani tabii ki çok katı değilim hiçbir zaman, arada benim de kola içtiğim çikolata yediğim oluyor, veya hazır kızarmış tavuk  ya da kızartma yapabiliyorum evde. Ama mesela en son ne zaman cips yedim hiç hatırlamıyorum. Kendimi zorlayarak yapmıyorum ama bunu, sağlıksız olduğunu öğrendiğim bişeyden tiksinme geliyor, canım istemiyor yemeyi-içmeyi. Mesela çok ilginç, gebelikten önce her kadın gibi en sevdiğim şeylerden biriydi xxtella yemek falan, ama gebelikte çikolatadan bile midem bulanıyordu, 9 aydan fazla çikolata yiyemedim.
Benim düşüncem, eğer bir şeyi evde yapabiliyorsam neden katkı maddeli olarak dışardan alayım? Bu mottoyla yaşıyoruz karı-koca.

Katı gıdaya geçiş maceranız nasıl olmuştu? Bizimle birkaç minik tarif paylaşır mısın?
Katı gıdaya yoğurtla başladık. Ege zaten bizim elimizde gördüğü her şeye sarkıyordu, illa alıp ağzına götürmek istiyordu. Bunu bilinçli yapmıyordu elbette, sadece diş kaşımak için ya da refleksten. Ama yine de altıncı aydan önce hiçbir şey vermedim, sonra da hep onun yiyebileceği, vücuduna uygun gıdaları verdim, yoğurt, sebze ve meyve püreleri gibi. Kimi anneler kendi yemeklerine ekmek banıp veriyorlar ama ben bunu doğru bulmuyorum. Özellikle 1 yaşından önce böbrekleri henüz tamamen gelişimlerini tamamlamadığı için tuzla tanışması sakıncalı. Bizim yemeklerimizde de tuz, salça, bebeğin bünyesinin kaldıramayacağı ne varsa mevcut. Tabii her anne kendi bebeği için doğru kararı kendi verir. Bu benim tercihim.
Mesela ilk zamanlarında Ege’ye sıkça yaptığım bir tarif, havuç, patates ve balkabağını az bulgurla çok az suda pişirdikten sonra tel süzgeçten geçirip 1 tatlı kaşığı has zeytinyağı ekleyerek veriyordum. Turuncu çorba diyordum buna, kıvamı bayağı katı olacak ama, çorba gibi olmasın ki boşuna minik midesi suyla dolmasın dimi?

Uyku eğitimi verdin mi?
Ağlatarak vermedim ama Ege hazır olduğunda yumuşak formüllerle bunu başardık. Aslına bakarsan ben kıyamıyordum eğitim vermeye, Ege kucağımda, emzirirken uyuyordu hep. Bu da benim çook hoşuma gidiyordu. “Daha ne kadar böyle uyuyacak ki?” diye düşünüp erteliyordum eğitim işini (şimdi iyi ki öyle düşünmüşüm diyorum). Ama bir gün Ege emerken uyumadı. Kucağımda pışpışladım, ayakta dolaştım, salladım uyumadı. 1 saat uğraştım. Sonunda yıldım ve yatağına bırakıp odasından çıktım. Açlıktan gözüm dönmüştü, biraz yemek yedim, döndüğümde uyumuştu. Kendi kendine uyuma macerası böyle başladı. Sonrasında da Uyku Meleği’nin kitabını okumuştum, oradaki kuralları yumuşatarak ve Ege’ye ve bana uyarlayarak uyguladım. Ege neredeyse 3 aydır kendi kendine uyuyor.

- Hem iş hem ev hem bebek J Kendine vakit ayırabiliyor musun?
Gerçekten zor bir kombinasyon. Hele de benim gibi sabah 7 akşam 7 çalışanlar için. Şehir değiştiriyorum, o yüzden ha deyince 1 saatlik falan izin alamıyorum. Ya yarım gün/tam gün, ya da hiç. Bu da beni zorluyor. İşim çok yoğun ve stresli. Ama Ege doğduğundan beri kendime işi ve insanları daha az dert etmeye başladım. Stres olmuyorum desem yalan olur ama daha az stres olmaya başladım. Çünkü artık biliyorum, hayatta en önemli şey bebeğim ve sağlığımız. Kalan herşey geçici.
Eve gelince Ege uyuyana kadar tek işim o. Oyun oynuyoruz, yürüyoruz. Yaz geldiğinden beri hava geç karardığı için erken uyumak istemiyor genelde dokuzu buluyor uyuması. O yüzden çoğu akşam dışarı çıkıyoruz. Ya sahile gidip köpeklerle oynuyoruz, ya da parka gidip salıncak ve kaydırakta oynuyoruz, bazen de arkadaş edinmeye çalışıyoruz.
Eve dönünce yemeğini yediriyorum ve banyo günüyse yıkıyorum. Ege su dolu küvette oynamaya bayılıyor. Bir süre kendi kendine oynaması için bırakıyorum. Çırpınıyor etrafa su sıçratıyor ve bundan çok keyif alıyor. Sonra kurulayıp kremleyip yatırıyorum. Genelde 21.00-21.30’u buluyor bunlar. O saatten sonra yemek yiyorum (işte sağlıksız yaptığım bir şey J ) Açıkçası blog yazmaya bile çok zor zaman buluyorum. Ertesi günün yemeği, Ege’ye yoğurt-kefir yapılması gerekiyorsa onlar, ekmeği, bisküvisi bitmişse onlar (genelde bunları çok yapıp buzluğa atıyorum 1 hafta-10 gün yetiyor) derken koltuğa oturur oturmaz sızıyorum. E haftasonu da Ege’yle dolu dolu geçtiği için kendime pek zaman ayıramıyorum. Ama şu sıralar şikayetçi değilim, nasıl olsa bu da bir dönem, Ege büyüyünce bugünleri özleyeceğim. O zaman o arkadaşlarıyla oynamak isteyip beni istemediğinde ben de kendime bolca vakit ayırabilirim diye düşünüyorum.

Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
Bu soruya kesinlikle evet diye cevap vereceğim. Eğer yarım gün çalıştığım ya da evime en fazla 20 dk’lık veya tek vesaitle ulaşabileceğim kadar yakın bir işte çalışıyor olsaydım çalışmak isterdim. Ama evden 12 saat ayrı ve çok uzakta olmak hem fiziken hem mental olarak çok yoruyor beni. Ne kadar değer? Bilemiyorum. Sırf maddi sebeplerden ötürü çalışıyorum açıkçası. Ege’ye daha iyi bir gelecek sunabilmek adına.

Annelik konusunda en çok hangi konularda zorlandın?
Aslında öyle “ööffpöff” dediğim pek bir şey olmadı. Çünkü bu yaşıma kadar örnek aldığım anneleri çok iyi gözlemlemiştim ve bir gün anne olursam başıma nelerin geleceğini çok iyi biliyordum (emzirme, yaralar, uykusuzluk, kolik işkencesi, yemek yedirememe vs daha neler neler). Bir de kendimi bildim bileli çocukları çook ama çok severim, uzaktan sevmek değil ama, yeğenime, kuzenime çok bakmışlığım vardır. Saatlerce oyun oynamaktan sıkılmam.
Bu sorunun cevabı belki de ne kadar hazırlıklı olduğunla alakalı. Gebelikte bulduğum pek çok kaynağı okudum, uzman görüşlerini, makaleleri, anne tecrübelerini yani blogları, kim neler yaşamış neler yapmış, başımıza öyle bir şey gelirse ne yapabiliriz gibi pek çok şeyi hatmettim. Daha Ege doğmadan mesela kolik nedir, neler yapılabilir, nasıl başa çıkılır, ne aşamaya kadar gaz sancısıdır nereden sonra kolik denir falan biliyordum. Gece saat başı uyanmayı beklediğimden 2 saat uyursam hoşuma gidiyordu aferin oğluma annesini tam 2 saat kesintisiz uyuttu diye seviniyordum.
En zorlandığım konu deyince aklıma 11 aydır bilfiil uğraştığım şey geliyor, o da anne sütü. İlk günden beri emdi Ege çok şükür ama benim sütüm çok azdı damla damla geliyordu ve yetmedi. O sütü artırmak için nasıl uğraştığımı bir ben bilirim bir Allah. Kanallarım sanırım yapısal olarak çok dar, tam 8 kere süt kanalları tıkanması yaşadım çok acılıydı ama neyseki hiç biri mastit aşamasına gelmedi, Ege’nin emmesi ve çokça sağmam kanalları açtı hep. Ege 11 aylıktı ben hala süt artırıcı besinler yiyor içiyordum her gün 3-4 litre su içiyordum, sürekli aklım sütümdeydi. Bebeğime yetebilecek miyim endişesi, belki de en çok yoran.

İzmir; çocuk büyütmek için gayet uygun/ferah bir yere benziyor. Ev dışında ne gibi aktiviteleriniz oluyor Ege’yle?
Daha “çocuk” aşamasına gelemediğimiz için bilemiyorum, aktiviteler açısından ne durumda İzmir. Şimdilik diğer şehirlerden sadece havanın yaz-kış güzel olması konusunda bir farkı olmadı. Ama tabii ki bu da yadsınamaz bir güzellik çünkü Ege çok az hasta oldu havalar iyi olduğu için.
Kış boyunca hafta içi hep evde olduğu için haftasonu mutlaka dışarı çıkardık Ege’yi. Hiç avm’ye kapalı ve kalabalık alanlara götürmedim açıkçası. Hep sahilde gezdik, Foça’ya, İnciraltı’na gittik ya da akrabalara ziyaretlere gittik. Şimdilerde ise haftaiçi akşamları da mutlaka sahile ya da parka çıkıyoruz az önce dediğim gibi. Güzel bir sandalet aldık Ege’ye, artık çimenlerde kendisi yürümek istiyor çünkü.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
İnsan başına neler geleceğini bilince, hazırlıklı olunca hem daha az korkuyor, hem de bildiği için kendine daha çok güveniyor, güvenli olunca daha soğukkanlı oluyor ve daha rahat çözümler bulabiliyor. Lohusalık sendromunu böylece daha kolay atlatabiliyor. Mesela ben lohusalık sendromunda yaşanan hissiyatın bir hormondan ileri geldiğini okuduğumda çok şaşırmış, bunu az da olsa azaltabilmenin yolunun “balık yemekten” geçtiğini öğrendiğimden lohusalıkta sık sık balık yemiştim. Etkisi oldu mu olmadı mı bilmiyorum ama en azından psikolojik olarak “balık yedim, kendimi iyi hissedeceğim” diye şartlanmışımdır, o yüzden de iyi hissetmiş olabilirim. Sebebi önemli değil ama bunu bilmek bile rahatlatmıştı beni.
O yüzden gebelikte çok okusunlar, çevrelerindeki arkadaşlarından dinlesinler, annelerine sorsunlar, artık kime neye ulaşabiliyorlarsa. Ama birden çok kaynağa ulaşsınlar. Ben öyle çok rahat ettim. O yüzden bunu tavsiye edebilirim.
Çok teşekkür ederim benim gibi geveze bir anneyi bloğunda ağırladığın için J

Aaaa ben teşekkür ederim asıl :) Keşke imkan olsa ve bu sohbetleri yüzyüze yapabilsek :) Ama yine de bu haliyle bile çok mutlu oldum. Bu röportajda da en çok "an'ı yaşayalım, nasılsa bugünleri bir daha yaşayamayacağız" felsefesini çok sevdim.
* Kim bilir belki bir sonraki röportajda minik bir balık olur :)

Devamını oku »

17 Temmuz 2014 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri : Şaziye(morkalemlik) & Barbaros Kaan :)

Şaziye-mor kalemlik- benim bir süredir sosyal medyadan(blogundan ve instagram hesabından) takip ettiğim tatlı mı tatlı bir anne. Çokça kitap okuması ve çektiği fotoğraflar/kompozisyonu bende hep merak uyandırmıştı. İkinci sohbeti onunla yapmak istedim. Oldukça samimi olarak verdiği yanıtlar için çok teşekkür ederim ve dayanamayıp -evet bebekler öpülmez ama- Barbaros'a koooocaman bir öpücük göndereyim :)


Öncelikle, anne olma maceran/hikayen nasıl başladı?
Hiç beklemediğim bir anda testte çift çubuk görüp şok olmamla başladı aslında. Bir çocuğum olmalı mı olmamalı mı bunun kesin kararını verememiştim üstelik. Anne-bebek  bloglarına rast gelip biraz okuduğumda özenirdim sorgulardım kendimi o kadar. Sürpriz bir hamilelik olmasaydı karar veremezdim, çünkü dünyanın iyi bir yer olmadığını düşünüyorum çoğu kez. Yani yaşamadığımızı hayatta kalmaya çalıştığımızı savunurum hep. Bir çocuğum olursa benim gibi yaşamasını istemezdim. Haftanın altı günü çalış, eve yorgun gel, sabah dinlenmeden hop yine iş, hayat bu olmamalı. İnsanın hayal kurmaya bile mecali olmuyor.

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın?
Yukarıda bahsettiğim sebepten ben hamileliğimi de hamile gibi yaşamadım. Tüm hamilelik boyunca bir canlı doğuracağımı aklım, mantığım, duygum almadı. Bu gerçek. Hiçbir şey hissedemedim. Bu arada ben dört yıldır falan depresyon hastasıyım(kaygı, duygu bozukluğu ) Dolayısıyla hamileliğimde ilaç kullanamadığım için depresyonum da beni çok zorladı. Bir canlı hayata getirecek olmayı düşündükçe kafayı yiyordum, onun başına gelme ihtimali olan şeyler, yaşayacağı her kötü şeyin benim onu doğurma kararımın bir sonucu olduğunu düşünmek. Kendimi bu yüzden çok suçladım. Çok ağladım bir çok şeye, yok yere. Evet tüm hamileler duygu dalgalanmaları yaşıyor ama benimkisi depresyon kaynaklı idi tüm kötü duyguları uçlarda yaşıyor ve hissediyordum. pozitif düşünmek gibi, kendini başka şeylere yönlendirmek gibi şeylerle geçmiyordu. İlaç almalıydım ki sağlıklı bir insan gibi düşüneyim bu da mümkün değildi.  Bunun aksine vücudum da hiç bu kadar dinç olmamıştı, hayatımda uykumu iyi almış olarak daha önce hiç kalkmamıştım. Depresyon harici hiç sağlık sorunu yaşamadım midem bile bulanmadı diyebilirim.
Doğum hikayeme gelirsek;
Benim hikayem Barbaros’u kucağıma almamla başladı. Çünkü ancak onu kanlı canlı görmek beni buna inandırdı. Gerçekti ve sağlıklı idi. Gördüğümde hüngür hüngür ağladım, neden bilmiyorum kendimi tutamadım ve bir süre durduramadım.  Canlıydı, gerçekti, çaresizdi ve ben ne yapacaktım?  Ben aldığım sorumlulukları gözümde çok büyütürüm ve insanoğlunun bu dünyadaki alabileceği en büyük sorumluluktu bir çocuk. Ben bu kadar korkak iken buna nasıl cesaret edebilmiştim. Ona ne verebilirdim.

İlk günler nasıldı; yanında birileri var mıydı?
Olmaz mı? Doğum öncesi bile kendi annem vardı. Doğum sonrası buna kayınvalidem de eklendi. Türk ailesi olur da 40 ı çıkana kadar bırakırlar mı lohusayı. Neyse ki benim kırkımı beklemediler. J Şimdiki aklım olsa asla kimseyi istemem yanımda, eşime yıllık iznini, olmadı ücretsiz izin aldırırdım. Ki ben depresyonluydum ve daha ilk günlerde bir atak geçirdim. Yataktan kalkamadım, bebeğimle ilgilenemedim; çünkü görmek sesini duymak istemedim. Ve maalesef beyin kimyasının duygu ve düşünceleri etkilediğini, bedene de vurduğunu büyüklere anlatmaya çalıştık dilimiz döndüğünce ama maalesef pek anladıklarını söyleyemem. Tabi bu bize  külfet olarak geri döndü. Haaa bir de eşim ; gerçek lohusa depresyonuna o girdi işte , çocuğu pek elletmek istemedi, büyüklerin yapmak istediklerine tüm yüksek sesiyle karşı geldi, sürekli eleştirdi. Haklıydı ama J “Sarı ört sarılık olmasın”lar “giydir bebeği üşüyordur”lar(ev 25C) kısacası evde gelenek ve bilimsel veriler savaş halindeydi ve ben kimseyle değil kendimle uğraşıyordum.
Barbaros Kaan çok güçlü bir isim. Ailede denizci mi var yoksa J
Ailede denizci yok ama deniz aşığı, yelkenli ile dünya turuna çıkmayı hayal eden bir eşim var dolayısıyla Barbaros ismini o koydu.

Barbarosu kucağına ilk aldığında neler hissettin?
Bu soruyu yukarıda açıklamış bulundum, ama kısaca çaresiz, güçsüz hissettim, onu dünyaya getirmek ile ona en büyük kötülüğü yaptığımı düşünmüştüm. Hüngür hüngür de bir süre ağladım.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah baba işe giderken kalkıyoruz genelde, o gittikten sonra kahvaltı yapıyoruz, balkona çıkıyoruz, oyuncakları ile neredeyse hiç oynamıyor, tencere, tava, kepçe, mandal vb.gibi ev eşyaları ile vakit geçiriyor. Kaptan kaba bir şeyler aktarıyor bazen, kitaplardaki resimleri parmağı ile gösteriyor,ismini söylüyorum, konuşmaya çalışıyorum. Parka çıkmaya çalışıyoruz her gün. Yemek, uyku, bir şeylerle oyalanma şeklinde devrediyor genelde.
“annelik baki” yazından çok etkilenmiştim ben. Annelik sahiden de çalışma hayatının önünde olmalı mı sence? (doğru mu anlamışım)
Aslında bu ne için ve hangi duygu ile çalıştığına bağlı biraz insanın. Sizi çok tatmin eden, severek çalıştığınız, topluma faydalı olduğunuz bir işiniz vardır, işinizden vazgeçmekte zorlanırsınız. Ama şükür ki, ben böyle bir zor karar vermek zorunda kalmadım. İşimi ve mesleğimi sevmiyordum yaptığım işi de en donanımsız insan bile kısa sürede öğrenir ve yapardı. Benim işten çıkmam toplum için bir kayıp olmadı. Haa öyle bir işte çalışsaydım da benim kararım yine işten çıkmak olurdu, çünkü açık olmam gerekirse ailelerimiz dahil çocuk yetiştirme konusunda güvenebileceğimiz insan yoktu.  Bundan maalesef 40 içinde emin olduk. Çünkü bizim doğrularımıza saygı göstermekten ise kendi doğrularını bize kabul ettirmeye çalıştılar ve onlara emanet ettiğimizde bizim istediğimiz gibi değil kendi doğruları ile yetiştireceklerdi. Güvenen işine devam eder ve bunda bir sakınca görmeyebilir. Her ailenin dinamikleri farklı dolayısıyla kararları da.

Barbaros büyüdükçe birlikte geçirdiğiniz zamanda/yaptığınız aktivitelerde ne gibi değişiklikler oldu?
Geçmiş zamanı unuttum desem, kucağımda bol bol gezdirdiğimi hatırlıyorum bir yerde durmuyordu ve etrafı tanıtmaya çalıştığımı, bazen de nadirdir kendi okuduğum kitabı sesli okurdum sakin durursa.
Katı gıdaya geçiş sanırım biraz gerilerde kaldı. O süreç nasıldı, hatırlıyor musun?
Meyve ve yoğurtta pek sıkıntı yoktu da kahvaltı bulamacı, çorba ve hele de o sebze püresinde zorlanmıştık. Yılmadan teklif edilmeli belli aralıklarla bu hafta yemezse haftaya hepsini bitirebiliyor. Bir yaşından sonra daha kolay oldu, şimdi sebze hariç her şeyi yiyor ve iştahlı.

Uyku eğitimi verdin mi?
Verdim diyebilirim; o da şöyle aylarına göre uyanık kalma istatistikleri var, o zaman dilimlerine dikkat ettim, kaçta uyandığına baktım, 1.5 saat uyanık kalma süresi varsa süresi dolunca uyutmaya götürdüm, kucağımda salladım, ağladığı da oluyordu, direndiği de ama kısa sürede uyuyordu. Bir rutinimiz vardı kısacası, hemen hemen hep aynı saatlerde uyuyordu çünkü ama itirazsız uykular yedi- dokuz ay arası düzene girdi tamamen. Şimdi şimdi yine gündüz uykularına direnç göstermeye başladı (17 aylık) 9 aydan itibaren sallamıyorum birlikte sarılıp yatıyoruz. Geceleri de bizimle uyuyor.

 Çok okuyan/araştıran bir annesin. Bebek bakımıyla ilgili tavsiye ettiğin kitaplar neler?
Okuduklarım arasında beni en çok etkileyen Adem Güneş’in Doğal Ebeveynlik kitabı oldu, Tracy hogg ‘dan faydalandım, Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir ilk aklıma gelenler, çocuk gelişim kitaplarını açıkçası birkaç aydır el attım onun haricinde Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler kitabı hep elimin altında idi gerek gördükçe baktım, başım sıkıştıkça da.

Kahveli/kitaplı fotoğraf kompozisyonunu ne zaman görsem çok mutlu oluyorum. (kendim o keyfi yaşıyormuşum gibi oluyorumJ )Kitap okumaya nasıl vakit ayırıyorsun demeyeceğim;çünkü insan istediği zaman vakti kendisi yaratabiliyor. Peki okuma rutinin var mı? Notlar, müzik vs?
Gündüzleri oğlumla birlikte uyuduğumdan genellikle, geceleri geç saatlere kadar takılıyorum, genelde okuduğum saatler oluyor bunlar. Rutinim Kitabın yanında kalem, kağıt, veya defter olmazsa olmaz, mutlaka da kahve. Not almayı çok severim, plan yapmayı, romanlarda bile karakterleri, bağlantılarını yazarım mutlaka bir kağıda.

Çok eğlenceli bir ajandan var sanırım. Burayı günlük gibi mi kullanıyorsun? (scrapbooking sanırım adı) malzemelerini nereden alıyorsun?
Ajandalarım var evet farklı amaçlara hizmet eden, scrapbooking denemelerim de oldu ama hiç birinde süreklilik arz eden olmadı, düzenli ve istikrarlı değilimdir pek. Heves ederim hevesim geçince ara verir aklıma gelince devam ederim. Desenli kağıtları internette free printable olanlarından faydalanıyorum ve pinretestten.

Barbarosla beraber neler okuyorsunuz?
Genellikle tubitak kitaplarını, meraklı minik dergisini,  adımadım setinin aktivite kitaplarını… maalesef artık okumama izin vermiyor, sürekli parmağıyla resimleri gösterip ııhh! Diyor. Ve sürekli sayfa çeviriyor. Resimlerle ilgili konuşuyoruz diyebilirim.

Annelikte en çok hangi konularda zorlandın?
İlk üç ay zorlandım çok, gazdan ağlaması, canının yandığını görüp çaresiz kalmak, bölük-börçük uykuları. Ama ben onun hayatımda olmasından çok zorlandım, bencil bir insanım ben alanıma girildiğinde rahatsız olanlardanım, onun da tüm vaktimi alıp beni alt üst etmesi zorladı beni. Keyfimden vazgeçip kendimi unutmam, kendimi anneliğe alıştırmam, durumu kabul etmem 6-7 ayımı aldı. Artık kendime zaman ayıramadığımda, yapamadığım işler olduğunda gerilmiyorum.
Unutmadan değinmek istediğim bir nokta; Ben oğlumu sadece birkaç gün emzirebildim ve maalesef formül süt(mama) ile beslenmek zorunda kaldım. Bu beni en çok üzen konudur, her çocuk anne sütünü hak eder, maalesef benim oğlum bu konuda şanssızdı, başka seçeneğim olmamasına rağmen bu bende büyük bir vicdan azabıdır. Sağlık problemimden dolayı ilaca başlamam ile sütü kesmem gerekti. Bu da beni inanılmaz üzdü, ama mutlu bir annenin formül sütten daha fazla fayda getireceğine inandığımızdan böyle bir seçim yapmak zorunda kaldık. Eşim de bu konuda benim yanımda olmuştur ki çok zor bir karardı.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Çok iyi düşünün derim, hayatınızı çocuğunuza göre doğmadan düzenleyin derim, mümkünse yeni doğanla birkaç gün geçirin derim. Hayalleriniz varsa bunu çocuk doğurmadan gerçekleştirin derim en azından deneyin derim.
Sonra da bunları yapamasanız bile siz o çocuğu doğurduğunuzda çok mutlu olacaksınız ve ona bu dünyadaki herkesten daha çok sevecekseniz derim. Artık siz eski siz olmayacaksınız ve kalbiniz, canınız kendi bedeninizde değil başka bir bedende var alacak derim.

O tavsiyelere ben de katılıyorum :) Samimi röportajın için de ayrıca teşekkür ederim. Dayanamayıp Barbarosu bir kere de öpeceğim yalnız :))
** Bir sonraki röportaj da sanki gazete haberleri mi var ne :)



Devamını oku »