Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




31 Ocak 2015 Cumartesi

Kıpır Kıpır :)

Bizim evde yerinde dur(a)mayan bir minik var, bildiniz mi?
İşte onun kitabı çıktı :)
Yani teknik olarak Elif'ten önce basılmış bu kitap ama olsun bence yine de Elif için yazılmış.
Yerinde duramayan bir kız Melisa, içi de kendi gibi kıpır kıpır hele ki ayakları.
Kız kardeşi Belinda ise tam bir balerin. Aslında Melisa da dans ediyor ama "Bir..iki..üç"ten sonra hep dördüncü adımı da atıyor çünkü piyanodan çıkan notalar ona "kıpır kıpır olmak iyidir" diyor.
O kadar güzel bir hikaye ki bu ara sık sık bu kitabı okuyorum. Pardon, okuyoruz. Hala tam alışamadım kitaplarımı paylaşmaya. Elif'in kitaplığında aslında bu kitaplar yani ben sadece ödünç alıyorum ama bazen geri vermem uzun sürüyor :)

Bale öğretmenleri Mina Öğretmen, Belinda'yı çok beğeniyor, Melisa'ya ise "ah zıpır, ayakların yine kıpır kıpır" diyor. Hikayenin başında pek sevmemiştim bu öğretmeni ama sonunda çok sevdim.
Balerinler ne renk giyer? Beyaz, pembe değil mi? Ama Melisa bu renklerle sıkılıyor ne yapsın. Kırmızı, yeşil ve mor olanlarından seçiyor kendisi için çünkü onlar çok havalı. Dersten önce Belinda'ya güzel bir topuz yapılıyor ve o tıpkı bir kuğuya benziyor. Melisa'nın yerinde duramayan saçlarını toplayabilmek içinse babası deriiiiin bir nefes alıyor.
Melisa'dan sonra en çok muzır gülüşlü Metronom Amca'yı sevdim. Ve bu kitap ne zaman okusam bana kendimi iyi hatta süper iyi hatta kalkıp dans etmek isteyecek kadar neşeli hissettiriyor.
Bir de biliyor musunuz  evdeki Kıpır Kıpır'ın annesi de uzuuun yıllar önce bale yapmış. Bak sen. İlkokulda 3 sene hem de. Gel gör ki şu anki tipinden bunu anlayabilen olmazmış :) Bale yapanların esnekliği, estetikliği, narinliği, zarifliğinden eser yokmuş çünkü bu annede. Kim bilir belki o da sınıfın zıpırıydı :)
Yaptığım işi de çok ciddi alırım :)
* Bu kitabı sepetinize hemen atın, bence çok sevecek ve kitabın sonunda yerinde duramayan ayaklarınıza "merhaba" diyeceksiniz...Benden söylemesi :)
Künye:
Kıpır Kıpır
Özgün Adı: Naughty Toes
Yazan: Ann Bonville
Resimleyen: Teresa Murfin
Çeviren: Tanay Burcu Ural Kopan
Yaş grubu: 3+
Marsık Yayıncılık, 2014, 24 sayfa, karton kapak

Bu da benim yorumum :)

Devamını oku »

30 Ocak 2015 Cuma

Bir Zamanlar: Seramik :)

Fotoğraflar arasında kaybolmuşken yaklaşık 3 sene öncesine ait seramik çalışmalarımın fotoğraflarını buldum, yaşasın :)
O dönem iyice takılmıştım "seramikle uğraşmak istiyorummm" diye, kurs araştırdım ama aklıma yatan bir yer bulamadım. Olanlar da çok uzaktı, kendimi tanıyorsam gitmezdim 1 kereden sonra.
Derken bizim apartmanın üst katına seramik hocası taşındı ve ev-atölye olarak kullandı orayı. Yaşasın :) çalışma saatlerimiz oldukça esnekti, sohbetimiz boldu ve keyifliydi.
Yaptığım çalışmaların birçoğu kırılıp geldiği için boyama şansım olmadı :/ Bazıları evde ama hangi parça nereye ait bakmam lazım...
Bunlar aslında yaptığım işlerin küçük bir kısmı, daha da neler vardı ama fotoğraflarını çekmemişim :/ İçinde hava bırakmamış olsaydım belki patlamazlardı bilmiyorum ama toprakla çamurla uğraşmak beni pamuk gibi yapmıştı o dönem, hatırlıyorum.
Favorim...

mumluk olacaktı :)



güzel bir ağaç tablo olacaktı :)

Lokum :)

Tangüüüül, bu tuhaf kadını da senin için yapmıştım :))
Ne güzel kalemlikler yapmıştım bir de... Ne yapalım, kısmet.
Hatırlamak bile mutluluk verdi bana :)

Devamını oku »

29 Ocak 2015 Perşembe

Elif(l)e Kitap Okumak :)

Elif'ten önce bir bebeğe ne zaman kitap okunur, nasıl okumalı, ne yapmalı hiç bilmiyordum. Çocuk kitaplarını sadece kendim için okuyordum. Okul öncesi kitapları okurken hayallere dalıyordum ve okumaktan büyük zevk alıyordum. Hele ki o çizimleri... İnsanlar ne kadar güzel bakıyor/düşünüyor diyordum. Şimdi de öyle düşünüyorum elbette ama Elif'e kitap okurken bir müddet sonra fark ettim ki aslında Elifle beraber okuyoruz kitapları.
Etrafında her zaman kitaplar oluyordu daha minikken. Şimdilerde de kitaplığına tırmanıyor :) üst katına da kendisinin erişebileceği yükseklikte iki katlı minik bir kitaplık aldık odasına, duvara da tabii ki monteledik. Şu ara en büyük zevki alt raftakileri bana vermek, üst raftakileri de tek tek aşağı indirmek ve bunu yaparken eğlenmek :) sonra da oturup birlikte kitapları karıştırıyoruz. Lakin Elif her zaman -doğal olarak- durduğu yerde durmuyor. "Aman ya anne şimdi de kitabın sırası mı" modundaysa genelde ısrar etmiyorum. Ama bazen benim kitap okuyasım oluyor. ben de "sen takıl, ben sesli okuyacağım bu kitabı" diyorum. Eğer yumuşak bir kıvamındaysa kucağıma oturtuyorum ve çok uzun olmayan, bol resimli bir hikayeyi baştan sona canlandırarak okuyorum. Bazen de kitabını alıp yanıma geliyor ve önüme koyup "ah" diyor. "Aç ve oku" demek bu :) Favori kitapları bile var. Onları da başka bir yazıda paylaşayım.
Arada düşünüyorum da acaba Elif kitaba olan ilgisinden çok benim yerde yuvarlanan, koşan, zıplayan halimle mi ilgileniyor? Anneme sorsanız benim müthiş bir tiyatro yeteneğim var. Bilmiyor ki bu yeteneğimi-varsa yani- Elif'in koliği sırasında kazandım. Arabada onu oyalamak için yaptığım animatörlüğün haddi hesabı yoktu ki :) Şimdilerde de durum pek farklı değil, Elif açık ve net ki arabada olmayı sevmiyor. Mama sandalyesinde boş oturmayı da sevmiyor. Oturduysa önüne hemen yemek gelecek, doyduysa hemen kalkacak, 2 dakikası bile kıymetli kızımın. Sandalyede oturup vaktini mi harcasın etrafta gezinip keşfe çıkmak varken. Bak şimdi :)) Dolayısıyla Ali Baba'nın Çiftliğindeki tümmm hayvanlara sevgilerimi gönderiyorum çünkü Elif sadece o şarkıyla dikkatini uzun tutabiliyor. Yakında "mö" derse şaşırmayacağız yani. Bir de ses vermeyen hayvanlar var; onları sevmiyorum. Örümcek mesela ya da salyangoz. Hani çiftlik ya tüm hayvanlar var tabii :)
Kısacası son 10 ayda içimdeki gizil gücü, "canlandırma" yeteneğimi keşfettim. Bu da kitaplara yansıdı. Şu an kendi okuduğum kitapları da efekt vermeden okuyamıyorum, o kötü oldu :))
Elif'i mutlaka kitabın içine katıyorum. "Banyo" yapılıyorsa kafasına şampuan sürüyorum gibi mıncırıyorum onu. Kucaklamamız gerektiğinde "canıım canıııım" diye birbirimize sarılıyoruz. Yani ben sarılıyorum, Elif de önceleri "ne yapıyorsun deli kadın" bakışı atıyordu, şimdilerde alıştı. geçenlerde sırtıma pışpış bile yaptı :)
Dışarıda yürüyüşe gittiğimizde de yanımda mutlaka bir kitap oluyor. 1-2 sayfa bile olsa bir şeyler okuyorum.
Kısacası Elif gün içerisinde oyun zamanı, uyku zamanı, yürüyüş zamanı diye düşünecek olursak ortalama 4-5 sefer kitapla haşır neşir oluyor. Bunların dışında keyfi iyi, oyuncaklarıyla kendisi oynuyorsa yüksek sesle kendi okuduğum kitabı okuyorum.
Tüm bunları tek ve yegane bir amaç için yapıyorum: kitap okuyabilmek (kendime)
Yani Elif bu kitap oku(n)ma kısmında yardımcı karakter de haberi yok.
Şuşu'yu okurken ""Bugün Şuşu'nun doğumgünüymüüüüüş" dediğimde hala "yaşasııın" nidasıyla kollarını kaldırıyor :)
Tüm çocuklara kitap okunmalı mı? Ne zaman ve ne tür kitaplar okunmalı? Bilmiyorum. Ben sadece içimden geldiği gibi davranıyorum.

Devamını oku »

28 Ocak 2015 Çarşamba

Çizimler (Çocuk Kitapları)

Bu ara sevdiğim çocuk kitaplarından çizim yapmaya çalışıyorum kendime eğlence niyetine. Eğlenirken de çok şey öğreniyorum aslında, yeni anladım. Her çizerin tarzı farklı, noktası virgülü hissiyatı her şeyi farklı ve bunu yeniden yorumlamak da cidden hem zor hem keyifli.
Çizdikçe instagrama koyup "bu kitabı ilk hatırlayan"a minik bir hediyem olacak yazıyorum. Ki, yalan değil :) kısa bir süre sonra minik bir kitap ayracı gönderiyorum o kişiye.
Bunlardan biri de Eric'ti, belki bir ara hikayesini buraya da yazarım.


Diğerini ise bilen olmadı. Belki ben çok benzetemedim ama soldaki resim aslında kitabın kapağı :) Demek ki bilen/gören olmamış bu kitabı, henüz.
Yorum olarak kitabın ismini yazan olursa minik bir kitap ayracı gönderebilirim.
Yalnız bu kitap ayracı işi gözünüzde büyümesin, oldukça basit el emeği, benim çizimlerimden oluşan kağıt/kartondan oluşma bir şey :)

Keçeli ve kuru kalemlerimi çok seviyorum. Keşke tüm günüm onlarla birlikte geçse diyeceğim ama o zaman da Elifle olan vaktimden çalmış olurum, onu da istemem. Zaten Elif uyuduğunda ve acil olan tüm işleri yaptığımda bazen 20 bazense 40 dakika benim oluyor, özel oluyor. An'ların tadını çıkartmak lazım :)
* İnstagram hesabım: 2balik, oradan da diğer resimleri görebilirsiniz. Hesabım kapalı, sadece "gerçek" kişilerle iletişim kurabilmek için. Reklamcılar, "takipçi sayısını arttırmak isteyenler", yolunu şaşıranlara hesabımı açmıyorum.
Devamını oku »

23 Ocak 2015 Cuma

Dost Mu Düşman Mı?

- Birinin dost mu düşman mı olduğu nasıl anlaşılır? diye sordu Zackarina.
- Vallahi, yemek gibi, dedi Kumkurdu. Tadına bakmak gerekir.
- Olmaz ki, dedi Zackarina. İnsanların tadına bakılmaz ki.
- Öyle, ama gözlerinin içine bakabilirsin, dedi Kumkurdu. O zaman her şey anlaşılır.
***
Ah be Kumkurdu, keşke her şey öyle basit olsa. İnsanlar gözlerindeki dostluğu/düşmanlığı da gizleyebiliyor artık, biliyor musun? "Yok yok ben o kadar saf biri değilim" diyorsun. Yine de 5463. kez aynı hatayı yapabiliyorsun. Muhtemelen Zackarina benden daha şanslı. En azından hala çocuk ve o çocuk masumiyetini kaybetmeden insanların gözlerinin içine bakacak cesareti var. Bu, güzel bir şey olsa gerek...
Toslamadan önce ben ve en sevdiğim yazar
* Bu yazı da böyle olsun, burada dursun, yine çok güvendiğim birilerine safça yaklaşacak olursam önce Kumkurdu'nun yanında alacağım soluğu, ilk tavsiyesine uyup belki de insanların tadına bakmayı hatırlarım...


Devamını oku »

21 Ocak 2015 Çarşamba

"Kitaplık Kurdu" ve "Hamilelik Günlüğü" :)

Ne zamandır aklımda olan bir şeydi, sonunda bugün yaptım ve başka mecralarda paylaştığım yazılarıma link verdim.
"Kitaplık Kurdu" ile sevgili Leylak Dalı ile tanıştım, çocuk kitapları hakkında yazayım dedim ve sağolsun bana "Perşembeleri senin o halde" dediler :) İlk başta düzenliydim aslında ama sonlara doğru yazıların arası seyrekleşti, derken site kapandı :/ Oradaki yazılarıma link verdim, okumak isteyen olursa.
Bir diğeri de hamilelik günlüğüm. Onun için biraz geç kaldım biliyorum ama sevgili Tanla beni her hafta nazımla sözümle baş üstünde ağırladı, ona da yeniden teşekkür edeyim.
İkisi de sağ tarafta "iletişim" kısmının hemen altında.
Görselleri büyütemedim, ben bu blog işini hala neden tam kıvıramadım anlayamıyorum :)
* Burcu, sen beni "bilgisayar mühendisi" zannetmiştin ya, bu görsellerden sonra bilgisayarla hiç alakam olmadığını anlamışsındır sanırım.
** Görsellerin nasıl büyütüleceğini bilen varsa söylesin :) Lokum yavrum gariban kaldı oracıkta...
Mutlu geceler herkese

10 numara kitap ve 100 numara Lokum :)

Devamını oku »

3 "Tatlı" Kişi ve Hediye Kitap

Geçtiğimiz haftalarda "takas kitap" etkinliği düzenlemiştim.
Katılım o kadar çok oldu ki ne yapacağımı şaşırdım :)
Çekilişe gerek kalmadı çünkü 3 kişiydik.
"Tatlı" olanlarsa diğer iki kişi böyle bir etkinliğe katıldıkları için, ben değilim yani :)
Arzu ve Edanın blogları da şahane, okumak isterseniz; şurada ve buradalar
Kısacası biz sessiz sedasız kendi aramızda listelediğimiz kitapları takas ederken benim elimde yine-hala- kitaplar kaldı.
Hani olur da "aa ben önceki yazıyı görmemiştim, şu kitabı çok isterim" diyen olursa ona da seve seve gönderirim.
Karışıklık olmasın diye yorum yazanlardan değil de mail yazanlardan ilk olanları seçeceğim, daha adil olur sanırım.
Son katılım: 25 Ocak Pazar.
Katılan olmazsa bu kitaplar kütüphane yolcusu, yani "takas" değil; "hediye" kitap olarak düşünün bu kitapları.
Kargoyu alıcı ödemeli göndereceğim, ilk defa :/ Umarım ayıp olmaz... O durumun da kusuruna bakmayın olur mu?


Devamını oku »

Günün Sürprizi : Elif, Bir Dolap Kitap'ta :)

Geçen yazımda "sürpriz" bir şeyden bahsedince bir ara Avustralya lafı da geçmişti de heyecanlanmıştım.
Biz -henüz- Avustralya'ya gidemedik ama Elif, Bir Dolap Kitap'a gitti :)
Söyleyebileceğim çok şey var ama en güzeli özü: Teşekkürler BDK ve tüm çekmeceler :)
Yazıyı buradan okuyabilirsiniz.
İşte sürpriz buydu :)


Devamını oku »

20 Ocak 2015 Salı

Bu Aralar / Elif

Baktım ki 10. ay yazısına henüz vakit var, ben de bu ara nasılız anlatayım istedim.
Emekleme ve ilk diş galiba Elif için bir dönüm noktasıymış; aradan geçen 1 ayda neler olduğunu anlayamadım bile, büyüdü maşallah :)
Anane geldi/gitti, 10 gün kalmış oldu yanımızda, bu sefer sahiden de dinlenme imkanım oldu hatta arada derede kalmış işlerimi bile hallettim(çekmece yerleştirmek gibi :) Elif'in oyun vakitleri en kolay başkasına devredebildiğimiz zamanlar, yanında biri olsun yeter yani. Beni aramıyor şimdilik, bu da iyi. Hatta geçen gün karşı komşum çok istedi, kıramadım, 5 dakika seveyim dedi; çok içime sinmese de verdim ama aklım onda tabii. Patates soyuyorum  ama bıçakla patates buluşamadan havada elim kayıyor. Neyse gittim almaya ki ne göreyim Elif'e kıyafet almış Diş hediyesi diye meğerse, onu giydirmiş üstüne :) Utandım ya, sağolsun. Benim zottirik de gülüyor :)
Bu ara yine günlük yürüyüşlere devam edebiliyoruz neyse ki. İkimize de iyi geliyor. Elif'i parka götür ve orada oynayan çocukları izlemesini izle... O kadar dikkatli ki bence hafızaya onları da kaydediyor :) Parkta durmayacaksak da durmayalım ama, yani ben durup iki çiçek bir böcek çektim mi mızıldanma başlıyor.
Diş işleri devam. Bazen çok ağlıyor bazen sakin. Kehribar kolye almayı şimdilik hiç düşünmüyorum çünkü o kolyenin Elif ile ömrünün en fazla 5 dakika olacağını biliyorum. Uykudan önce jel sürüyoruz sadece. Bir ara burun akıntısı da olmuştu, o geçti şimdilik. Ama şunu anladık ki bir bebek diş çıkarıyorsa cidden hassas bir dönemden geçiyor ve bolca sevgi/ilgiyi doğal olarak istiyor. O dönemde açıkçası nasıl uyumuş, ne kadar uyumuş, ne olmuş çok da önemsemedim. Kitaplardaki "rahatsızlığı varsa sandalye pozisyonunuzu 3 numaralı konuma getirin, hani odada olun ama yatağın yanına çok yaklaşmayın" laflarına hiç aldırmayarak(okurken bile gülmüştüm bu cümleye) aldım Elifi kucağıma, oh mis gibi de sarıldım. benim için 10 numaralı konum :)
Diş demişken, tüm bebekler dişlerini gıcırdatıyor mu? Aman yarebbim, o ne o? Ben deli oluyorum o sese, sanki içimde bir parça gıdıklanıyor.
Hala nasıl olduğunu anlamasam da ananenin gözlüğü sağlam kaldı, bu bence çok şaşılacak bir şey. Elif'in tüm o "ver o gözlüğü anane bana" diye el atmalarından sağlam kurtardı kendini gözlük, bravo.
Bu ara en sevdiği oyun "al-ver" Eline aldığı her şey için bunu bıkana kadar yapıyor. Aslında keyifli, ben her aldığımda teşekkür ediyorum, gülüyor o da. Bir de uyku oyuncağı tavşanı uyku öncesi alıp veriyor; o komik oluyor çünkü bunu ayakta yapıyor yani elleri dolu ama tavşan ağzında :) Tavşan olmadan ayağa kalkmam diyor sanırım. yedeği var neyse ki tavşanın da arada yıkanıyor... Uyku arkadaşı güzel bir şey bence. Hani yastığa/yorgana sarılıp yatarız ya bence öyle bir şey :)
Elif oturmuyorsa emekliyordur, emeklemiyorsa tırmanıyordur. Bulduğu en ufak yükseltide-ki bu çoğunlukla benim ama pek ufak olduğum söylenemez- heyecanla tırmanıyor ve ayakta durmak istiyor.
"Gel-gel" gibi bir el hareketi var ki çok neşeli. Canı istediğinde yapıyor ama en çok alkış yapmayı seviyor. hele ki ben kitap okurken sevdiği bölümlerde resmen beni alkışlıyor :))
Kitaplar konusunda aklımda başka bir yazı var ama hep ertelendiği için inşallah Elif büyümeden tamamlayabilirim o yazıyı.
Blogum taslaklarla dolu... yazıya başlanmış bitirilmemiş, başlık atılmış ama içi boş, bir sürü yazılmış ama son hali verilmemiş... aynı benim kafam gibi, dağınık kısacası. Ya da bizim ev gibi hehehe :) Geçen günkü çekmece düzeltme işinden acayip ganimet topladım yalnız, kaybettiğimi düşündüğüm şeyler meğer sadece karışmış bir yerlere.
Çok dedim ama yine diyeyim, annemle o kadar zıtız ki... Misal annem şunu yapar(ki çok faydalı aslında) fazla bir şeyleri dolaba/çantaya mı koydu kaldırdı, içinde ne var diye üzerine kağıt yazar. Yani bir daha bir daha açıp bakmazsın acaba bunda ne var diye. Çok güzel değil mi? Bizim de  fazla eşyalarımızı kaldırdığımız birkaç yer var(köşe/çanta gibi) işte oralara bir giren pişman bir girmeyen :) Annem bu duruma nasıl dayanıyor diyordum ki geçenlerde bana çaktırmadan bir dolabı yerleştirirken yakaladım onu. Önceden olsa -anne olmadan az önce- çok kızardım, şimdiyse gülüyorum sadece, ne diyeyim. Onda hep "ya ben seni nasıl yetiştirmişim" hali var ki ısrarla şunu söylüyorum "bu bir mizaç meselesi"... Ama bomba gibi bir "anane olmak" yazısı kapıda, onda çok eğlendim de daha bitiremedim.
Bir önceki yazımda "sürprüz" demiştim de çok neşeli yorumlar olmuştu, bugün-yarın söylyeceğim ama öyle kocaman bir şey değil yani Avustralyaya falan taşınmıyoruz. Ne yoksa taşınıyor muyuz? yani aslında benim için büyük ama insanlık için küçük bir şey. Yani beklenti yüksek olmasın, "aman bre bu buydu" demeyin :)
Elif gittikçe sarışın oluyor bu arada. Benim bebekliğim sarıymış da babaannem "sarı kelle" dermiş bana, sevgiye bak ne içten :)) Elif ilk bakışta hala ben (evet yanaklar ve yüzün yuvarlaklığı ile babaya bu açıdan benzeme şansı yok) ama detaylarda hep baba gizli. Şirinliği benden zottirikliği babadan yani :P
Bu aylarda belli olur mu bilmiyorum ama Elifte solaklık göstergeleri var. Bizim ailede sadece Çağla solak iken karabalığın baba tarafı tamamen solak denebilir-eğer genetikse bu solaklık- Onu da nereden anladınız derseniz, bir şey uzattığımızda önceliği sol oluyor genelde. Bir de yemeğini genelde sol eliyle yiyor. Kaşığı da çorbasını içerken sol eliyle tutuyor diyeyim de tam olsun :) hehehe yok tabii öyle bir şey, kaşık sadece diş kaşıma aracı.
Peki ben nasılım?
İlginç bir soru, hiç düşünmemiştim :)
İyiyim çok şükür, Ayça gelecek inşallah diye heyecanlıyım(1 ay kaldı), Elif her gün yeni bir şey öğrenirken yanında olmaktan mutluyum, çizerken rahatlıyorum, blogla keyifleniyorum, en önemlisi sağlık olsun zaten gerisi boş...

Ne zaman bilgisayara el atsam bilgisayarım açılmıyor gündüzleri, gece kendi kendine resetleniyor sanırım. Ama malum yarınki mesai beni bekler. Düşündüm de işe geç kalma hatta gitmeme lüksümüz bile varken bebişli mesaide tatil bile yok :) yani dur bir hafta sonu geldi,  en azından 7de uyanayım gibi bir incelik hiç yok. Çok fena bu yeni nesil :) Ama maşallah çok da tatlı değiller mi :)
*Fotoğraf yine "çok yazdım, bu görselle azıcık rahatlayalım" amaçlı :)
E ama bak yine aklıma geldi bu sürpriz, Avustralya mı gerçek olacak yoksa yanımıza Mary Poppins mi gelecek, hadi bakalım bekliyoruz :) (evet, kötüyüm kıhkıh)
Devamını oku »

19 Ocak 2015 Pazartesi

Üçleme: Lokum, Elif ve Kahve

Geçen gün Lokum'u görmeye öhöm pardon kuzenimizi görmeye gittik :) Lokum'un tazecik evinde bir tane de tatlı köpek,kahve olduğunu söylemiş miydim? Başlarda "burası benim evim" olayı yaşanmış galiba ama şu ara "çok acayip iyi" olmasa da iyi anlaşıyorlar.
Önce Lokum'u anlatayım, üst kattaki odada kaloriferin üzerinde yatıyordu, ben gidince -bence- heyecanladı, öpüşüp koklaştık. Onu hep terk etmişiz gibi geliyor ve yeni evi bizim evden daha iyi olsa da kendimi ona karşı suçlu hissediyorum. Sanki alsam gelsem eve ne güzel olur diyorum bir taraftan.Ama diğer taraftan da...falan filan işte.
Gelelim Elif ve Kahve'ye. Bu arada bir gün öncesinde parktayken yanımıza sokak köpeği görünümlü büyük-siyah bir köpek gelmişti, Elif de korkup ağlamıştı, meğerse köpeğin sahibi varmış ve köpek hamileymiş de bebeklerin yanına gidiyormuş. Sahibi neden bunu Elif ağlayınca tee uzaklardan söyledi acaba? Ben de o yüzden kahveyle nasıl anlaşırlar acaba diye meraktaydım. Köpeklerden korkmam ama çok haşır neşir de olmam hani yüzümü yalatamam yani :) Kahve ve Elif sonuç itibariyle müthiş bir ikili oldular bence, ne dersin Tangül? Kahve Elif'in yüzünü yalayacakken yakalandı; Elif de Kahve'nin burnunu ısıracakken :) Bir de Kahve'nin yerinde hiç durmayan kuyruğuyla Elif yüzüne 4-5 darbe aldı hehehe, o an'lar çok komikti. Karabalığın korumacı bir baba olduğu/olacağı da tescillendi. Benim de çoocuunu aç bırakan, altını temizlemeyen ana olduğum bir kez daha gözlerden kaçmadı. Elif'e yemek yedirmeyi unutmuş, çayımı içiyordum :)
Amaaaa en eğlenceli vakitler Kahve'nin kurabiyelerini yedirirken yaşandı. Tangül, Kahve'ye kurabiye verirken Elif de atıldı ve yiyememesine çok bozuldu. Ağzından içeri girmek üzere olanları neredeyse Kahve kapıyordu. Ya nasıl eğlendik anlatamam. İleride bu videoyu görüp Elif de eğlenir mi bilmiyorum tabii ama Kahve'nin oyun ipiyle çekiştirmeleri bizi epey güldürdü.
Çocuklar kesinlikle hayvanlarla bir arada olmalı, onu bir kez daha anladık. Lokum karabalığa hiç pas vermedi :/ ve Elif'e de hiç bulaşmadan ortadan kayboldu :/
Köpek ve bebek cidden kedi ve bebeğe göre daha kolay görünüyor ama tabii en başta köpek beslemenin tüm  sorumluluklarını kabul etmek gerekiyor.
Biz de bir acayip üşengeç iki balık olduğumuza göre en güzeli kendimize kahveli bir köpek bulalım. Ama bir dakika, kuzenler neye yarar köpeklerini paylaşmadıkça :))
Kısacası Tangül, biz size sık sık geliriz artık, sen zencefilli kurabiyeleri hazırla :)

Palyaço çoraplar :)
* Anane gitti :/ İyiydik aslında ama tarzımız da farklı olduğu için komik diyaloglar da yaşanmıyor değildi.
-Elif'in ellerini yemekten önce yıkadın mı?
- Yoo, ben sonra yıkıyorum.
(Annemden "sana hiçbir şey öğretememişim" bakışı gelir :)
Bunları da derleyip bir yazıda yazayım, anane olmak süpper bir şey bence.
** Bu hafta içinde çok acayip bir sürprizim olabilir bu arada..hadi bakalım.
Herkese mutlu geceler, Elif diş sürecinde ve bugün aşı oldu = Yarına duble enerjiye ihtiyacım var :)
Devamını oku »

15 Ocak 2015 Perşembe

"Bazen Sadece" / Çizim

Hani insan bazen "farklı" hisseder ya...
Bu çizim de Oliver ve Olivia'ya gelsin :)


Devamını oku »

14 Ocak 2015 Çarşamba

Bazen Sadece...

Yorgunsundur,
Uykusuzsundur,
Yine yorgunsundur,
Ama mutlusundur :)
Bazen öyledir...

Aklın tatildedir...
Bazen de
Özlüyorsundur,
Hasret çekiyorsundur,
Burnunda tütüyordur,
İşte o çok tüylüdür...


* Dişler, uyku, özlem...derken biraz yoruldum sanırım, şurada kıvrılmadan önce içimi döktüysem gidebilirim :)
Herkese mutlu geceler...
Devamını oku »

12 Ocak 2015 Pazartesi

Sosyal Medya Ebeveynliği

Aklımda ne yazılar var ve benim yatma saatim geldi-geçiyor, bak yine buralardayım :)
İnanılmaz rahatsız olduğum bir konu var, azıcık içimi döküp kaçacağım.
Konumuz "sosyal medya ebeveynliği"... Bu tanımlamayı da -ismini vermeyeyim- bir arkadaştan duymuştum, bu yazıyı okursa ona selamlarımı göndermiş olayım.
Neredeyse böyle bir meslek oldu, farkında mısınız?
geçen gün hiç üşenmedim ve hep ertelediğim "temizlik" işini yaptım, instagram ve twitterda gördüğümde beni rahatsız eden ya da tanımadığım/hayatını da merak etmediğim kim varsa sildim, rahatladım. Oh be :)
bebeğinin kaka yaparkenki videosunu yükleyeni gördükten sonra "yeter artıııık" demiş de olabilirim. Çocuklarımızı seviyoruz ve onlarla ilgili paylaşımlarda bulunmak da hoş bir şey, ona da katılıyorum ancak onlar da birey ve bir özel alanı hak ediyorlar sanki. Çok merak ederek takip ettiğim anneler var ki itiraf ediyorum, çocuklarını görünce daha da mutlu oluyorum. Aklıma ilk gelen de Damla'nın Can'ı ve Esen'in Ali Deniz'i ile Nehir'i :) Bayılıyorum onlara ve maşallah diyerek sevgilerimi gönderiyorum.
Burada yazacaklarımsa bambaşka şeyler...
Kafama takılan konu neden çocuklarımız üzerinden bir "pazarlama" halindeyiz? Anneler neden sadece kendi çocuğunun annesi olmuyor da instagram annesi yok twitter annesi yok bilmem neyin annesi oluyor? Bunu sanırım hiçbir zaman anlayamayacağım. Bana kırılan olmaz umarım yani kırıcı bir şey yazmamaya çalıştım ama... Hesabımı temizledikten sonra sanıyorum ki kurtuldum hepsinden, yok illa bir yerlerde karşıma çıkıyorlar. İnternette herhangi bir konu araştırınca ilk sıralarda karşımıza çıkan ve her konuyu sadece kendileri bilen anneler var ya; işte o grubu ben anlayamıyorum diyordum ki aslında anlayamadığım şey onları her hareketlerinde alkışlayan takipçileri. Yani bir insanın bazı hareketleri iyidir bazıları kötüdür, olabilir... Ancak bu malum annelerin her hareketleri güzel, iyi, makul; ne yapsalar bir olay. Sanki çocuğuyla kahve içmeye gitse "ayyy kahveyi nerede içiyorsunuz, kahvesi ne markaymış peki organik mi?" bıdı bıdılarıyla yorum yazacaklar. Her şeylerini nereden aldıklarını merak ediyoruz. Gözümüzde kooocaman yapıp sanki o anneler insan değilmiş gibi davranıyoruz.
Bir de bunun "baba" versiyonu var ki bence o daha da fena.
Bu insanlara "kanaat önderi" sıfatını veren elbette ki takipçileri.
Benim de "aa ne güzel yapmış" dediğim insanlar var ve burada da aklıma ilk Mutlu eller-semi gelir(sevgilerimi gönderiyorum)
Bu kadar da "siz ne yapıyorsanuz biz de aynısını yapmalıyız" haline gerek yok be güzel kardeşim.
Herkesin ebeveynliği kendine olsun.
Bir de çocuklar üzerinden kariyer yapmak nereye kadar devam edecek bilmiyorum. ilk örnekler nitelik açısından oldukça doyurucu ancak arkadan gelenlerde de şunu gözlemledim: "benim şu kadar aylık çocuğum var, siz bize ürünlerinizden gönderin, bizi her türlü etkinliğe davet de edin, ben de takipçilerime sizi öveyim"...
Bozulacak ekip beni takip etmediği için daha rahat yazdım tabii :)
Bir de şu "takip" lafına alternatif bulmalı, yoksa birbirimizi takipleşmeden bayılacağız :)

Bilmiyorum ki sizler ne düşünüyorsunuz... Konu sadece annelik de değil, başka bir yazıyı da kitap blogları için yazayım, içimde kurt falan kalmasın hem değil mi?
Herkese bol uykulu geceler :)
Bir ara Beypazarında çekmiştim bu çiçekleri :) 
Çok dertlendim ya bari fotoğraf neşeli olsun :)
Devamını oku »

11 Ocak 2015 Pazar

Elif'in Diş Buğdayı :)

Şaka maka Elif'e diş buğdayı yaptık çaktırmadan :)
Ananesi gelince kaynattı buğdayı, nohutu; yanında da renkli leblebi şekeri getirmiş zaten. Hepsini karıştırıp üzerine Uşak usulü susam da ekledik. Aylar önceden Eda'nın Elif için gönderdiği "dişim çıktı" kağıtlarını bulamadığım için kendim yazdım yeniden ve tüm bu oluşumu komşulara dağıttık, onlar da sevindi.

Akşam olup babası gelince de hem fotoğraf çekildik(unutmadan) hem de Elif'e şu meşhur meslek seçimini yaptırdık. Aşçı, Doktor, Ressam, Öğretmen, Mühendis, Yazarlığı temsilen nesneler koyduk önüne bakalım neye doğru emekleyecek diye. Ve videomuzu açtık :) Ben kitaba gideceğinden emindim oysa ki ama hayatında ilk defa görünce resmen koşarak İngiliz anahtarına gitti :) İkinci olarak resim fırçasına üçüncü olarak da "hani belki doktor olurum" diyerek ateş ölçere gitti.. Aklımda müzikle ilgili de bir şey vardı ama onu unutmuşum. Şakası hayali bile güzeldi Elif'in meslek seçimine ortak olmanın. Sonra biraz düşündük Elif ne olmak ister acaba diye? Benim hayalimde bir rock star yatıyormuş meğerse; düşününce fark ettim ama o işin de turnesi çok :)) Kendini mutlu hissedeceği bir mesleği yapmasını çok istediğimize karar verdik. O kadar yani...Tamam peki kabul mühendisliği seçince biraz hayal kırıklığı yaşamış olabilirim :) gönlümde bir yazar ya da bir aşçı vardı galiba. Malum Elif büyüne kadar ben mutfak işlerini ancak çözeceğime göre Elif'in aşçı olması da çok güzel olur doğrusu hehehe :)

Diş şeklinde pasta almadan, çok acayip hazırlıklar yapmadan geçirdik bu süreci de. Darısı 1 yaşına olsun. Temasız dediysek de kutlamayacağız demedik canııım, yine anne-baba-Elif de olsak birkaç balon koyarız herhalde etrafa :P (Bu yazıyı okuyan teyzesi çatladı sanırım :)
Teyzzoşuumuz teee nirelerden bize diş hediyesi göndermiş :)
Eda bakmış ki benden çocuğa hayır yok, kalıcı bir şey yapmayacağım, kendisi bu hediyeyi göndermiş :) Yalnız kağıtlardaki yazım aşırı özenli, onu fark ettiniz mi? Hani bir son dakika işi olduğu neredeyse hiç belli değil :P
Ve gecenin bombası: kaybettiğim kağıtları başka bir şey ararken buldum lakin diş buğdayı geçti, kısmet artık, olmadı 1 yaşında kullanırız çok değişik olur :)
Devamını oku »

9 Ocak 2015 Cuma

9. Ay :)

Veee geldik 3 çeyrek yaşa :)
Maşallah diyeyim de ben yine önceden.
Bu ay sanırım Elif büyüme atağındaydı.
Önce ilk dişi çıktı, 2 gün sonra bir sabah aniden emeklemeye başladı, şu an bize tutunarak ayağa kalkıyor hatta oturmayı pek sevmiyor. Daha dün yeni dişleri de gördük gibi olduk ama onu bir sonraki aya saklayalım.
3-4 gündür anane de yanımızda ama haftaya dönüyor, malum Ayça'nın gelme vakti yaklaşıyor. O da doğumdan önce Elif'i bir daha göreyim diye geldi karda kışta :)
Ankara oldukça soğuk. Karın yağdığı ilk gün yani 5 Ocak'ta Elifle dışarı çıktık, Elif'i kara oturttum ve karla oynadı. O günden beri yani 4 gündür evdeyiz :/ Hava sıcaklığı eksi 17'leri görünce biz de mecbur "kötü kıyafet" lafına takıldık, o kadar dayanıklı kıyafetimiz sahiden de yok. Yerler şu an cam gibi. geçen sene de kar yağmadı diye söylenmiştik :) Benimki söylenme değil aslında mevsimi yaşamak güzel bir şey, sadece uygun kıyafetlerimiz olsa da biz de kara çıksak :) Sürekli evde olunca benim ruhum sıkılıyor, her gün temiz hava ikimize de iyi geliyor çünkü. Birkaç güne kadar normal rutinimize döneriz sanırım.
Bu ayın benim açımdan en güzel gelişmesi çizimlerime devam etmem olduysa karabalık için en güzel gelişme Elif'in "ba-ba" demesi :) Önce "de-de" demişti ki "an-ni"yi hep söylüyor zaten :) Bunların çok bilinçli olduğunu sanmıyorum. Ay gelişimine göre heceleyebilir diye yazıyordu kitapta da ama Elif'in babasına "ba-ba" demesi ve onun verdiği tepki görülmeye değer...
Tüm bebekler gibi Elif de çoraplarını çıkarmayı çok seviyor. Ona kendi aramızda batının en hızlı çorap çıkarıcısı diyoruz :) Hele ki mama sandalyesindeyken... "Pıt" sesinden önce yüzde muzır bir gülüş oluyor, anlıyoruz ki çorabın çıkmasına 1 hamle kalmış.

Elifle oyunlar da daha keyifli oldu tabii haliyle, onunla ilgili de bir yazı var aklımda. Çok matah bir şeyler yaptığımızdan değil de aklımdayken yazayım yoksa unutuyorum. Günün aslında benim için en keyifli anları Elif uyuduğunda değil de onunla oyun oynadığımızda oluyor. Karşıma oturtup bir kitabı canlandırarak okuduğumda gözleri kooocaman olup beni dikkatle dinliyor ya sanırım o an'lar dünyalara bedel. İş mi hava mı soğuk mu hiç umrumda olmuyor. Elmer serisinin ne yazık ki sadece "sayma kitabı"nı bulabildik, diğer kitaplar tükenmiş. Elmer yani fil diye o kadar çok anlattım ki Elif bayıldı :)
İlk yılbaşını yaşadı aslında ama diğer günlerden neredeyse hiç farklı bir şey yapmadığımız için "yeni" bir şeyler olduğunu anlamamış olabilir. Değişik kıyafet de giydirmedik hatta fotoğraf bile çekmeyi unutmuşuz. Ananesinin gönderdiği Noel baba şapkası bile başka odada kalmış :)
Bu ara "acaba bu çocuk ileride bana şunları şunları niye yapmadın anne"der mi diye düşünmeye başladım. Mesela diş buğdayı :) Yapan, yapmak isteyen, yapmaya niyetlenen arkadaşlarım lütfen alınmasın bozulmasın ama ben de fikrimi söyleyeyim. Ya ben üşengeç ve kötü bir anneyim ya da bana böyle şeyler çok gereksiz geliyor. Diş şeklinde pasta sipariş verirken bile kendimi hayal edemiyorum, ne bileyim saçma geliyor. Yapanları da eleştirmiyorum, sadece ben kendim için tuhaf buluyorum böyle şeyleri. Benim "baby shower" hatta kına gecemi bile Eda(kardeşim) ve annem düzenlemişti. Ben sadece katılmıştım :) Her şeye bir etkinlikle bebeklerimizi mi eğlendiriyoruz yoksa kendi egomuzu mu tatmin ediyoruz? Neyse lafı çok uzatmayayım da kimseyi kırmış olmayayım. Ben ilk günlerde buğday haşlayıp kuşlara verdim, Elifle onları izledik. Bugünlerde de annem buradayken buğday ve nohut kaynatıp üzerine renkli şeker ve ceviz koyup komşulara vereceğiz, kalanı da biz yiyeceğiz. Bir de ananenin isteği ve benim de merakım üzerine Elif'in önüne meslek seçimli bir şeyler koyup hangisine gideceğine bakacağız ve güleceğiz :) Benim diş buğdayından anladığım bu kadar. Paylaşmak güzel bir şey :)
*Aklıma gelmişken 1. yaş günü için evde -şeker hamuru olmayan- anne eli değmiş, azıcık yamuk bir pasta yapmaya niyetlendim kendi çapımda. Bunun için tarif öneriniz varsa memnun olurum yazarsanız. "Yorum bırakamıyoruz" diyenler oluyor, buna çok üzülüyorum ama teknik şeylerden sadece bu kadar anlıyorum, siz de mail atın olmazsa ne diyeyim :) (Mail: 2balik1kedi@gmail.com) Yorum ayarlarını kurcaladım ama sorunu bulamadım ki çözümü bulayım :)
Elif kendi kendine ce-e yapıyor eline ne geçerse, çok komik ve tatlı oluyor tabii. Bu oyunu bizim de 5500 defa oynamış olmamızın etkisi var sanırım.
Elif'in odasındaki yamuk kitaplığı çıkardık ve yerine Elif'in boyuna uygun bir kitaplık alıp duvara monte ettik. Amanın ne kadar mutlu oldu. Alt raftan istediği oyuncağı/kitabı alıp oynayabilmesi ne kadar özgürlük kattı hayatına :) Aaa bir de hayatımıza bir ayı katıldı :) Sevgili Çağla ve dayısının (kuzenim) hediyesi; ki bence ayı kesinlikle oyuncakçı dükkanına çoktan geri dönmek istiyor. Hehehe yok yok o da Elif'i sevdi ama bence burnunu daha çok seviyor. Elif ayıya hem gülücüklerle sarılıyor, onu öpüyor; hem kucağına yatırıp onu az pataklıyor; hem de burnunu ısırıp gözlerini oyuyor :) Kısaca ona bayılıyor. Böyle hediyeler geldikçe ben Elif'e kitap dışında neredeyse hiçbir şey almadığımı fark edip utanıyorum. Neyse ki şahane kuzenleri, dayısı, teyzesi, halaları var :)
Emekleme sürecinden de bahsedeyim ama tecrübeli anneler burada tam olarak şu cümleyi kuracaklardır: "O daha ne ki, sen bir de yürüyünce gör"... Muhtemelen daha göreceğim çok şey var neticede sadece 9 aylık bir tecrübem var ama emeklemenin getirdiği özgürlük bile Elif'e yetti. Evin haritasını zihninde çoktan çıkarmış zaten. yaramazlık bölgeleri de kırmızıyla işaretlenmiş ki hiç kaçırılmasın, o derece. Kafasını çok sert çarpmaması için hep anındayım ama arada gözümü burnumu kaşıdığımda illa ki kazalar oluyor minik. Önce bana bakıp tepkimi ölçüyor, "hadi canım yoluna" dersem -ki çoğunlukla bunu diyorum- itiraz etmiyor, bazen de ortalığı yıkıyor tabii çünkü canı tatlı ne yapsın :) çok abartmamaya çalışıyorum severken ki olay ona da büyükmüş gibi gelmesin diye. Dikkatini dağıtma çabalarım genelde sonuç veriyor. Bakıyorum ki kucağıma geldiğinde ağlaması kesilmiş arkamdan işler karıştırıyor :)
Bu ara en büyük hedefi ananenin gözlüğünü kapabilmek... "Gözlüğümü alırsan seni göremem ama Elif" diyor annem devamlı ama onu duyan yok. Rüşvet adı altında anneme yemeğinden bile uzatıyor Elif hatta mandalinasını bile paylaşmaya razı,o derece yani :)
Diş işlerinden dolayı burnu tıkanık ve temizlemeye çalışmaktansa ben cidden iddialıyım bir deveyi hendekten taklalı bile atlatabilirim :) Sanırım diğer bebekler de öyledir, Elif de burnuyla oynanmasından hiiiç ama hiç hoşlanmıyor. Bizde zevkimize sümük toplamıyoruz zaten değil mi :)
Elif'in saçları da gittikçe uzuyor ve daha az kişi onu erkek sanıyor. Küpe vs. taktırmayı düşünmüyorum, bana bebeklerde takı toka gereksiz geliyor. Bebeksen bebeksindir seni adam/kadın gibi giydirmeye de gerek yok. Bazen görüyorum neredeyse bir rujları eksik bebeklerin. Eleştiri olacak ama cidden tuhaf karşılıyorum. bebeksen giyersin tulumunu, çıtçıtlı badini, burnun da akmış olabilir, üzerindeki kıyafette son yediğin yemeğin lekesi de olabilir... Kısaca bebeksindir, ben öyle düşünüyorum :) (Bunun yanında unutmazsam Elif'e arada saç bandı da takıyorum ama 3 saniye içinde onları çıkardığı için o ara yakaladığım fotoğraflar çok kıymetli oluyor. Yani ileride beni niye süslemedin derse, bu yazıyı gösterebilirim ona)
Bu ay da böyle geldi gitti, çok şükür iyiydik iyiyiz. Her ay dönümünde farklılaşıyor rutinlerimiz, bakalım önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor...
Ben yine çizmeye devam :)
Devamını oku »

5 Ocak 2015 Pazartesi

Balık Ailesi :)

Başlığa bakınca sanki kendimizi yazacakmışız gibi hissettim :)
Sadece 1 çizim ekleyip çıkacağım esasen.
Az önce çizdim ve çok sevdim, paylaşmazsam olmazdı,kesin çatlardım.
Balık Ailesi gururla sunar:

Çok tırıvırı bir şey aslında ama beni hem oyaladı hem de mutlu etti, daha ne olsun :)
Mutlu günler herkese
Devamını oku »

2 Ocak 2015 Cuma

Bebeği Uyumayan/Çok Ağlayan Anneler İçin 9 Öneri :)

Başlık çok afilli olmuş değil mi :) Öneri derken bu satırları kendime yazıyorum aslında, insan unutabiliyor çünkü. Ben yine de karşımda biri varmış gibi yazayım, tam olsun.

1) İlk adım deriiiiiiin bir nefes alın, hatta şimdi şu an alın o nefesi ve yavaş yavaş verin. Bunun yerine 1'den 10'a kadar da sayabilirsiniz birkaç defa, o da güzel bir yöntem.

2) Kabullen/kıskanma: "benim bebeğim neden ağlıyor, bilmem kiminki hiç ağlamıyor" diyorsun ya da öyle düşünüyorsun, işte bunu kendine yapma. Durumu kabullen ve başkasını kıskanma. (bir de şu var başka bebeklerle 24 saat geçirmeden 'ağlamıyor ki' deme olur mu :)

3) Kendini suçlama/rahat ol: Bebekler annelerin enerjisini öyle güzel hissediyor ki... Gerginseniz o da inatlaşıyor. rahat olduğunuzda pambık gibi oluyor(her zaman olmasa da) benim kendimi suçladığım konular çok oldu Elif ağladığında. hele ki şu meşhur: "bunu yedim, gaz yaptı, vah çocuğum ah çocuğum" hallerinden kurtulmak lazım. insanız ve yemek yemek bizim de hakkımız. Belki o gün canım lahana çekti kimyonsuz :) sadece basit örnek yazdım ama ah biz anneler bence çok fazla suçlayacak şey buluyoruz kendimize, bunu yapmasak hayat daha kolay olacak sanki...

4) Oku, araştır, soruştur. Bu demek değil ki Tracy Ablanın her dediği doğru. Bence hiç değil hatta :) Ama okumak ve bilmek insana öyle güzel ufuklar açıyor ki. Tracy abla sahiden okunabilir.(nasıl okunacağını bir sonraki maddede yazayım) Harvey Krap okunabilir. Ve daha akla yatan başka yazarlar da okunabilir, mesela Ayşe Öner. Piyasada çok güzel bebek bakımı/çocuk eğitimi kitapları var. Okumak da yetmez, çevredeki tecrübeli annelere/ananelere/kayınvalidelere bence şöyle bir sorulmalı, hayat tecrübesinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Her sorduğunu da yapmana gerek yok. Asıl önemli olan bence "annelik içgüdüsü".

5. Her okuduğunu doğru sanma/uygulamaya çalışma. İşte kritik nokta bu. Benim yeni yeni anladığım yer de tam olarak burası. Onu da 80 sayfalık Kim West'in kitabını okuyup Elifte uygulamaya çalışıp, ilk başta işe yarıyor sanıp sonra çuvallayınca ve danışmanlık alınca anladım. Okurken sorgulamak gerek cidden. "Uyku eğitimi" konusunda aklımda başka bir yazı var, kısaca fikrim şudur ki: "Eğitimden ziyade çocuğun kişilik yapısına uygun bir orta yol bulunmalı." Bu ne demek? Kitabı okuduğumda şöyle düşünmüştüm, Elif'i yatağına koyacağız(bir gün) ve o hiç alamadan kendi kendine uyuyacak... Hayali bile güzeldi. Böyle kızgın kumlardan serin sulara atlar gibiydi ilk okuduğumda ve bunu uygulamaya çalıştım ancak Elif'in henüz yüzme bilmediğini unuttum. Çocuğa görelilik burada devreye giriyor. Ve sırf bunu uygulayabilmek için Ferbervari bir şekilde birkaç gün onu-bence- boş yere ağlattığımı da yeri gelmişken itiraf edeyim. "Onun iyiliği için"di oysa ama... Aklıma hep Roakutan isimli cilt ilacı geliyor. Ben o ilacı uzun zaman kullandım sırf iyi bir cilt doktoru verdiği için ve cildimdeki lekeleri/sivilceleri yok etmek için. Yan etkisi o kadar çok olan bir ilaç ki - bilen bilir- ortada neredeyse benden eser kalmadı, bu arada cildim düzeldi mi? Doktorun itirafı: "100 hastadan 98'inde etkili ama siz 2 kişiden birisiniz." Ha?! Nasıl? O kadar yan etkiyi boşa çektim yani? E benim cildim de öyle kalsaydı. (nereden nereye yazdım yalnız, şu an fark ettim, biri beni durdurmazsa yani şu an dikkatimi dağıtacak bir şey olmazsa devam edeceğim sanki) Derken karabalık içeri "çok tatlı benim kızım" diyerek girdi, dikkat de kalmadı tabii :) Kızına aşık babalar :)

6. Mutlaka destek alın. gerekirse bu desteği parayla alın. Bunu yazdığıma ben de inanamadım ama öyle. Yani illa bebekle ilgilenecek biri demek değil bu. Bir evin ne kadar işi olduğunu sanırım herkes az çok biliyordur. İşte o biri -tercihimiz gönüllü biri olması- temizlik yapsa, arada yemek yapsa ne güzel olur değil mi :) Bir de ütü yapsa var ya ben ona limonlu haşhaşlı kurabiyemden bile yaparım :) Ailelerimizden farklı şehirlerde yaşadığımız için biz daha gık demeden bize koli gönderiyorlar sağolsunlar. geçen gün anneme "Elif de mandalinayı çok sevdi", kayınvalideme de "Elif senin yaptığın peyniri çok sevdi" deme gafletinde bulundum. İkisi de "ooo, hemen gönderelim yeniden" dediler :) Elif sevdi diyerek kendimize de bir şeyler istesek aslında, şu an aklıma geldi :) Neyse ki kestaneler de bize geliyor :)
Bize yakın oturan kız arkadaşım da yok, evimiz merkezden uzak olduğundan karşıdaki dağlardan ancak yardım isterim :) Bir de kuzenler var ama onlar da uzak... kısacası biz her yere ve herkese uzaktayız şu an. Sistemimizi de mecburen ona göre kurduk. herkesin yaşam şekli farklı, bunları göz önünde bulundurup plan yapmak gerek. Bir de yeri gelmişken "eşinizden yardım isteyin" yazmayacağım bile. Bence "yardım" başka birinden istenecek bir şey. Annelik neyse -tamam aynı şey değil ama- babalık da o. (sağolasın karabalık, evet evet Elif seni daha çok seviyor zaten tam da bu yüzden :P )

7. blog açın, hobi bulun. Blogunuzun illa ki 1520 takipçisi olması, yüzlerce yorum bırakılması, 150369 kez tıklanmış olması gerekmiyor. havaya yazın, suya yazın, kuşa yazın siz de. Bu ara sağolsun çok sevdiğim insanlar yorum bırakıyor da kendi kendime konuşmadığımı anlıyorum, blogun ilk zamanlarında kendim çalıp söylüyordum ama mutluydum(şimdi de öyleyim ve yeri gelmişken -1 yazı yazıp çıktığım şu ara yorumlara cevap veremediğim için acayip mahçubum, ennn kısa zamanda yorumlara cevap yazacağım, çok teşekkürler anlayışınız için.)
"Benim yeteneğim yok ki" diyen birini duyarsam kolundan sarsarak Kızılaydaki Erdoğan Düğmeye götürüp kendisini içeri kilitlemeyi planlıyorum. önemli olan yetenek değil ki... Güzel vakit geçirme, bir amacının olması, hayata farklı bir açıdan bakma... Bir dolu malzemeyle insan -hatta evdeki atık malzemelerden daha bile iyi olur- neler neler yapmaz ki?  Biliyorum bu cümleme kızanlar olacak ama kendinizi televizyona hapsetmeyin olur mu? O sizin vakit-geçiriciniz değil vakit-çalıcınız... radyo açın ve dans edin çok daha keyif alacaksınız, garanti :)

8. her gün 1 saat kendinize ayıracağınız an'lar yaratın. Kolik varken kitaplardan bu satırları okuduğumda gözlerimden ateş çıkıyordu. Ne 1 saati yahu, tuvalete gitsem o da iyi diyordum ki banyo... o çok büyük bir lükstü. İşte o ara Ankaradan çıkan o koku için belediyeyi suçlamayın, kaynak bizzat benim :) kısacası neler yaşandığını ben de biliyorum. Gün gelir 15 dakika olur gün gelir 45 dakika. Ancak o an sadece boş duvara baksanız da çamaşır makinesinde asılmayı bekleyen çamaşırları düşünmeyin olur mu? (bu kesinlikle ben) Yalnız ocakta yemek varsa alarmı kurun yoksa yanıyor (çok tecrübeliyim bu konuda)

9. anneliğin ve her anının tadını çıkarın. bu günler bir daha gelmeyecek :) Bu kadar basit. Bu belki de ilk satırda yazmalıydı. İnsan bazen olayın içindeyken detayları göremez ya işte o an olabildiğince yükselmek ve olaya o açıdan bakabilmek lazım. Mesela "şu an uyumasa ne olur?" Dünyanın sonu gelmez sanki, o an uyuması gerekiyordur bebişin ama uyumuyordur. inatlaşmak da yersizdir...
Bir de bolca sarılmak ve sevgimizi söylemek insana kendini çok iyi hissettiriyor ve tabii şükretmek de. Bu ara Elif'i -neye benzediğini bilmesem de- deniz börülcem diye seviyorum, o da gülüyor. Eğlenceli bir şeyler bulup o an'ı dağıtmalı aslında çünkü bu günler bir daha gelmeyecek.

Bu satırları 9 aylık -oldukça nanik- bir tecrübeyle yazıyorum ve yazdığım çoğu şeyi kendim de yap(a)mıyorum ama yapmaya çalışıyorum, kendime hatırlatıyorum, unutursam diye de işte buraya yazıyorum.
Hani belki bir yerlerde acayip uykusuz kalmış bir anne vardır, bu satırlara denk düşer ve bu yazı yüzünde bir gülümse bırakır, kim bilir :)
Az daha yatmazsam uykusuzluğun alasını ben yaşayacağım, haberim yok :)
herkese mutlu günler & Bol güneşler (kar Ankarada yalan oldu ya hani)

Kaynek. Bu siteyi mutlaka ziyaret edin...

Devamını oku »

1 Ocak 2015 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri: Eda & Ayça :)

İki insan düşünün; biri beyaz diğeri siyah, biri al biri mor(ben), biri düzenli/titiz/temiz/aceleci ötekisi dağınık/pasaklı/her şeyi son dakikaya bırakan(ben).
Zihninizde canlanan bu iki insanın şimdi de kardeş olduklarını düşünün. (biraz zor olacak ama)
İşte bu resimdeki iki insan Eda ve ben :)
Benim doğduğum gün Eda güneşi siyah çizmiş ve anneme "ne zaman gidecek bu bebek" demiş. Evet bu cümle kayıtlarda var. Küçükken kedi-köpek kadar kavga ettiğimiz (ki lokum ve kahve bu tezi çürütüyorlardır sanırım) ancak büyüyünce de ayrılamadığımız, birbirimizi çokça özlediğimiz iki kardeş oluverdik. (Kardeşler arası kavga nasıl biter'in cevabı: büyüdüklerinde ve birbirlerini özlediklerinde :) Ankara'ya ilk gelen o oldu, birkaç yıl sonra da ben geldim zaten. Derken Eda -ki hep istediği bir şeydi- öğretmen oldu ve şehir şehir gezdi, ben hala Ankaradaydım bu arada.
Ve evlendi de şimdi de Ayça'sını bekliyor.
O kısım çok önemli değil de ben -inşallah- teyze oluyorum teyze :)) Heyooo :)
Her gün konuşuyoruz ama kişinin iç dünyası da konuşarak anlaşılmıyor ki; ancak yazmak lazım.
O yüzden de ilkini Niloyla yaptığımız-hamileyken- annelik sohbetinin ikincisini de Edoşla yapayım ve güzel bir anı olsun istedim.

Edooooş, canım kardeşim, taze anne adayı, Elif’in teyzoşu, Ayça’nın anası… Nasıl geçiyor hamilelik? Maşallah 31. Haftayı da tamamladın, kaldı inşallah son 10 hafta.
Herkese merhabalarrrr
Canım kardeşimmm, öncelikle beni de bloguna konuk ettiğin için teşekkür ediyorum… Maşallah 31 haftamız bitti, 32nin içindeyiz J Genel olarak hamilelik iyi gidiyor diyebilirim. Son 9 haftaya girmiş durumdayım ve tabi heyecanda artıyor giderek. Çevremde bir çok hamile ve doğum yapmış arkadaşım var, tabi ki de herkesin hikayesi farklı,eminim benimki de hepsinden farklı olacak ,tek dileğim Ayça’nın sağlıkla dünyaya gelmesi.

Annelik maceran nasıl başladı?
Benim annelik maceram her zaman benimle yaşayan bir şeydi aslında . Belki de öğretmen olmanın verdiği bir duygudur bilemiyorum ama her zaman çocuk istemişimdir. Kısmet işte, hayatta her şey kader diyorum. 2014’ün 2 Haziranında evlendim ve kızımı çağırdım. O da beni hiç üzmeden hemen geliverdi J Erkek de olsa sevecektim elbette ama gönlümde yatan hep kız çocuk sahibi olmaktı.  Ve böylelikle annelik maceram başlamış oldu , sonsuz kere şükür… 

Aklından/kalbinden geçen bir doğum an’ı, şekli var mı? Ya da sadece Ayça’ya sağlıkla kavuşayım yeter mi diyorsun?
Bu son haftalara gelene kadar doğum anımı hiç düşünmemiştim, her sorana da bebeğim nasıl gelmek isterse dedim, hala da öyle diyorum. Gerçekten de ben neyi nasıl hayal edersem edeyim karar Ayça’nın. O nasıl gelmek isterse ben ona uyum sağlamak durumunda olacağım biliyorum. Tek isteğim sağlıkla dünyaya gelmesi. Benim içimden geçen az ağrılı , hiç demiyorum, epidural normal doğum ama tabi her şey kısmet. Şu ana dek hala ters duruştayız ama belli olmaz dönebilir dedi doktorumuz. Başı sürekli kalbimin altında , ne de olsa kalbimin attığı yegane varlık O artık. Yani tam da olması gereken yerde aslında. Tabi doğum zamanı normale dönerse de fena olmaz hani J

Çocuk bakım kitaplarından hangilerini okudun, neler aklına yattı?
Çocuk bakım kitaplarından okuduklarım oldu. Sizlerle de paylaşayım; örneğin , benim en çok keyif alarak okuduklarım arasında Ayşe Öner’in kitabı var, sonra Sinem Olcay Kademoğlu’nun “merhaba bebek” kitabı gerçekten çok faydalı. Bir klasik olan “Bebeğinizi beklerken sizi neler bekler”, “Bebeğinizin ilk yılında sizi neler bekler?” ve “30’lu ve 40’lı yaşlarda gebelik (Dr. Elif Ilgaz Aydınlar-Doç. Dr. Arda Lembet) kitaplarının bana çok faydası oldu ve severek okudum. Ama sadece 1 kez okumakla olmuyor, size önemli gelen yerleri altını çizerek birkaç kere okumakta fayda var. Bir de TracyHogg’un meşhur kitabını okumaya başladım fakat henüz bitmedi. Gerçekten çok faydalı ve yol gösterici bir kitap olmuş. Bu kitaplarda hangi aylarda neler yapılması gerektiği ayrıntılı bir şekilde anlatılmış, üç aşağı beş yukarı hemen hemen aynı bilgiler ama tabi sonuçta bu bilgiler ışığında her anne kendi yolunu bebeğine göre çizmeli diye düşünüyorum.

Sence annelik kitaplardan öğrenilebilir mi yoksa içgüdüsel mi yaşanılır? Sen hangi kitapları okudun, aklına neler yatmıştı?
Kitaplarda gerçekten çok faydalı bilgiler var,insana yol gösteriyor ama ben biliyorum ki asıl yol gösterecek olan kişi kızım. Her bebek kendi alanında büyüyor , bu sebepten kitaplarda okunan bilgiler ışığında kendi içgüdümüzle ve bebeğin beklentileri doğrultusunda bir şeyler yapmak en doğrusu geliyor bana. Sonuçta annelik içgüdüsel bir durum ama bunun yanında çoğu şeyi de bebeğinizle tecrübe edip öğreniyorsunuz. Yani sizde olan şeylere her gün yenisi ekleniyor. Hatta bence bu her çocukta farklı tecrübe olarak karşımıza çıkabiliyor. Çünkü aynı anne babadan bile olsa her çocuğun alanı ve tarzı çok farklı….
Ayça yerine Çakıl verelim :)
Ayça’nın hareketlerini ilk hissettiğin an’ı hatırlıyor musun, ne düşünmüştün, aklından neler geçmişti “içimde bir kelebek mi var acaba” demiş miydin :)
Ayça’nın hareketlerini ilk hissettiğim an 18. Haftama denk geliyor. İnsan bazı şeyleri sonradan net hatırlayamıyor, o sebepten ben hamile günlüğü tutuyorum. (Bu fikri de senden almıştım zaten  )Hangi tarihte ne olmuş önemli benim için. Aslında 16-17. Haftalarda da ufak kıpırdanmalar vardı sanki ama 18 ve sonrası çok netti. Artık içimde yeni bir yaşam kaynağım vardı ve gün geçtikçe büyüyordu.  Gerçekten de içinizde kelebekler uçuşuyor hissine kapılıyorsunuz, hatta ufaktan bir gıdıklanma ve huylanma bile olabiliyor . Şimdilerde ise çoğunlukla beni uyutmayan ya da uykumdan uyandıran tekmelere maruz kaldığım düşünülürse o zamanların tadını çıkartamamışım. Ama benim güzel kızım her tekmeye her acıya değer ..

Benim tanıdığım Edoş uykuya çok düşkündür :) Bebişli hayatta uykunun yeri pek az(gözünü korkutmayayım da :P ) ne düşünüyorsun bu konuda?
Senin tanıdığın ve benim bildiğim Edoş uykuya düşkündür evet. Yemek olmasa aramam ama uykusuz tam huysuz oluyorum. Uykusuz gün ve gecelerin beni beklediğini de şimdiden görebiliyorum ve bunun için yapabileceğim bir şey yok. Keşke uyku depolanabilen bir şey olsaydı diyorum hep ama o zor günlerin de geçeceğini ve kızımın uykusunun düzene gireceğini bildiğim için (tabi bu süre ne kadar kısa olursa o kadar iyi, bunun için de dua ediyorum ) bir şekilde atlatmayı umut ediyorum.
Yapalak Ayşe :)
Ayça’nın hangi özellikleri sana benzesin istersin? (Fiziksel ve kişilik olarak)
Ayça’nın özellikle bana benzesin istediğim bir özelliğini sormuşsun. Benim gibi kendine güveni tam olsun isterim, hayatta ne istediğini bilsin ve o doğrultuda hareket etsin isterim ve en az benim kadar dürüst olsun isterim. Boyu benden biraz daha uzun olabilirse iyi olur tabi J Tez canlılığı bana çok benzemesin ama bazen sıkıntılı olabiliyor. Bir de hayatta istediği şeylerin arkasından koşsun, onlar için savaşsın, dışa dönük, atak, hakkını arayan bir kız olursa mutlu olurum.

Vurucu soruyu sona sakladım; bir araya geldiklerinde Elif Ayça’yı azıcık sever diye korkun oluyor mu :)
Teyzoşum Elif’im ve minik kızım Ayça muhtemel bu yaz bir araya gelirler diye düşünüyorum. O tarihte Ayça henüz 5-6 aylık ve Elifte 1,5 yaşında  olacağından durumlar ne gösterir bilemiyorum ama tabi çocuk sonuçta her daim dikkatli olmak lazım. Elifişkomun elinden Ayçanın tüy saçlarını toplamamak adına baş başa bırakmamakta fayda var diye düşünüyorum J

“Asla yapmam” dediğin bir şey var mı? (Emzik, sallamak vs. gibi) (Bence varsa da “asla” deme :)
Bebekle ilgili “asla yapmam” dediğim bir şey yok. Yapmamaya çalışacağım dediklerim var ama bu konuda ne kadar başarılı olurum inan ki bilemiyorum. Tüm bunlar Ayça’ya bağlı sonuçta. Örneğin asla emzik kullanmam demiyorum, 4. Ya da 5. Aya kadar kullanmayı düşünüyorum hatta, uykuya daha rahat geçmesi adına. Sallamayı çok istemiyorum, hatta sallanmayı bilmesin diye yatağını, ana kucağını bile sallanmayanlardan aldık ama tabi her konuda olduğu üzere bu konuda da “asla” diyemiyorum. Beni yönlendirecek olan kişinin kim olduğu belli, tek dileğim beni çok yormaması J

Annelik sohbetlerini okuyunca gözünü korkutan bir şeyler oldu mu bebekli hayata dair?
Genel olarak internette bloglara yazılan annelik sohbetleri çok hoşuma gidiyor, okuyorum bol bol.Farklı hikayeler duymak güzel. Edindiğim izlenim şu yönde; anne olmak hayatta karşılaşılan en büyük farklılık ve gerçekten büyük bir sorumluluk ve zorluk ama bebeğinizin bir gülümsemesi hepsinin üstünü kapatıyor diyorlar. Bunu da inşallah 2 ay sonra bende tadacağım. Gözüm elbette korkuyor, çünkü daha önce hiç tatmadığım bilmediğim ve dönüşü olmayan bir yol bu ama bir yandan da içimde sürekli beni dürten ve yaşadığımı her gün defalarca hissettiren o varlığın kucağımda ve kollarımda olacağı düşüncesi tüm korkuları bir anda siliveriyor. Annelik böyle bir şey demek ki; canından can verince, o can senin canın oluyor, zaten başka bir şeyde düşünemiyorsun.

Hamile yogası sence faydalı bir şey mi? Yogayı doğumdan sonra da yapmak ister misin?
Hamile yogasını kesinlikle sağlığı yerinde olan her hamileye öneriyorum. Sadece gidecekleri kursu iyice araştırsınlar. Artık hemen herkes hamile yogası yaptırıyorum diyebiliyor ama bu konuda dikkatli olmak lazım. Referanslar ve alınan sertifikalar önemli, birde başlamadan önce kursun yapılacağı ortamı ve enerjisini görmek, hissetmek önemli. İçinize sinen doğru kişiyle ve doğru ortamda yapılan yoga hem size hem bebeğe çok faydalı. Özellikle normal doğum için çok büyük katkıları var. Doğumdan sonrasında yogaya devam etmek isterim tabi. Bu da doğumun nasıl olacağına bağlı olarak değişiyor. Normal doğumdan 6 hafta sonra yogaya başlayabilirken, sezaryenden ancak 6 ay sonra yogaya başlanabiliyor. Daha önceden de yoga yapmış biri olarak kesinlikle tavsiye edeceğim bir etkinlik.

Benim tanıdığım Edoş’un tüm hazırlıkları tamamdır ve hiçbir şeyi son an’a bırakmaz (bazen cidden kardeş olduğumuza inanamıyorum :) ama ben yine de sorayım, Ayça’nın odası, doğum çantası  ne durumda? Teyzoşumun her şeyi hazır mı :)
Yapı gereği ve tez canlılığımdan olsa gerek, konu ne olursa olsun bir hazırlık gerektiriyorsa çok önceden hazırlamayı seviyorum. Son dakika işleri pek bana göre değil. Eee tabi konu hayatımın en değerli kişisi  Ayça Hanım olunca insan daha bir zevkle, daha bir heyecanla hazırlıyor istediklerini. Ayça’nın çoğu eşyası ve benimkiler, özellikle kıyafet,oyun parkı, benim hamile kıyafetlerim  gibi şeyler, canım kardeşimden ve bi tanecik Elifimden hazır geldiği için hazıra konmuş oldum ve bu konuda da çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Senin benden 1 sene önce doğum yapmış olman ve bu konudaki tecrübelerinin bana çok faydası oldu. Ayça’nın odası ve hazırlıklarının çoğu tamam aslında. İyice son zamanlara yaklaşmadan hazırlıkları tamamlamakta fayda var diye düşündüm, çünkü ne zaman ne olacağı belirsiz. Doğumda yapılacak sunumlardan, hastane odası süslemesine, hastanede giyileceklerden lohusa terliği ve tacına kadar her şey tamam. Hatta 31 haftanın bitmesiyle doğum çantalarımızı bile hazırladık, tabi anneannemizin desteğiyle J Yaptığım hazırlıkların bir kısmını paylaşayım tabi sizlerle de…





Anne olmayı düşünen/isteyen/planlayanlara neler tavsiye edersin?
Son olarak anne olmayı isteyen, düşünen  ya da planlayan adaylara diyebileceğim şey ; siz isteyin, zamanı gelince oluyor, her şey zamanında güzel ve elinizde fırsat varsa asla ertelemeyin. Bebek yapmak için en doğru zaman diye bir şey hiç yok, zaten O sizin için en doğru zamanda geliyor. O sebepten şunu da yapayım, bunu da bitireyim gibi koşullu cümleler olmasın hayatınızda. Ve eğer hamile kaldıysanız, isteyerek ya da sürpriz olarak , bunun tadını çıkartın. Özellikle yaşayacağınız o 40 haftanın her gününün tadını çıkartın. Çünkü bu yaşanan gerçek bir mucize ve bu mucizeyi hayatınızda kaç sefer deneyimleyebilirsiniz ki, bunu düşünün… Bir bebek insanın hayatında bir çok düşünceyi ve duyguyu değiştirebiliyormuş, ben bunu yaşadım. Biz ,sonsuz kere şükür, sorunsuz 31 hafta tamamladık. Dileğim 40 haftayı sağlıkla bitirip, biricik kızıma sağlıklı bir şekilde kavuşmak. İsteyen herkesin bu mucizeyi tatması dileğiyle…. Sağlıcakla….


Sadece hazırlıklarla bile başım döndü :) Biz Elif için cam şişelere şeker koyup kapatmıştık da annemin içine sinmedi,onlara tül takmıştı...
Elif'in yatağı ve dolabı yaklaşık 37 haftalıkken ancak hazır olmuştu :)
Elif'e ilk elbisesini üniversiteden arkadaşım Çidoş gönderdi, gerisi de hediye geldi; ben sadece geçenlerde 1 tane civcivli elbise aldım. (Filiz aklıma sen geldin şu an, tüllü tütülü bir şey nasıl giydirilir onu da bilmiyorum)
Kısacası Edoş, senden öğreneceğim çok şey var. Ankaradan gitmeseydin iyiydi; Ayça'ya ne kitaplar okurdum ben. Neyse artık ananeden şarkılar öğrenir,o da güzel :) 
İyi ki varsın bu arada, unutmadan diyeyim de. Bir de ben doğduğumda güneşi siyah çizdiğini unuttum sanma ama sen de iyi ki doğmuş ve benim kardeşim olmuşsun. (cümledeki anlatım bozukluğu benim Edaya abla değil, kardeş dememden ileri geliyor :)
Ayça'yı merak ve heyecanla bekliyoruz.
Ama en çok Elif bekliyor.
Ayça lafı geçtiğinde yüzündeki muzır ifade çok şey anlatıyor, ne yani kuzenine azıcık fıstık da yapmasın mı kızım :)
Seni çok seviyorum Edoş, iyi ki katıldın bu sohbete ve inanıyorum ki harika müthiş bir anne olacaksın... 
* Üst fotoğraftaki Edoş'un yanındaki de hayatında oldukça sınırlı sayıda elbise giyen birine ait, kim tanımıyorum tabii :)
** Fotoğrafları ve yazıyı bile bir düzende, imlada gönderen kardeş de can'dır ayrıca. Ha bir de onu yy sonra yayınlayan öteki kardeşse -mazeretim var ama Elif emekliyor :P - neyse o da öyle biridir işte :)




Devamını oku »