Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




29 Nisan 2013 Pazartesi

Yaşayan Müze ve Beypazarı :)

Ankara bozkırının yakınlarında öyle çok fazla gidilecek görülecek yer olmasa da Ankaralılar bu yönden yaratıcı,çeşitli yeşil alanlar anında piknik kıvamına dönüştürülmüş, mangalda etler pişmeye hazırdır :)
Değişiklik olsun diye biz de 5 kişi düştük Beypazarı yollarına..
Beypazarını duymayan yoktur sanırım hani şu süper sodası olan :)
Benim -yanlış hesaplamadıysam- 6. gidişim falan olduğundan benim için değişiklikten öteydi aslında ama yanılmışım..
Daha önce gitmediğim 2 müzeye  gittim. Ve çokça beğendim.
Birincisi Türk Hamam Müzesi idi.. Ki orada hiç fotoğraf çekmemiş olmam da bir başka acı :( Neyse ki internet sitesinde bolca kaynak var: http://www.turkhamammuzesi.com
İkincisi ise Yaşayan Müze..
Müze deyince kimisi kaçar kimisi sıkılır..
Bu müzede kaçmaya da sıkılmaya da fırsat kalmıyor :) O kadar keyifli vakit geçiriliyor ki..
Sitenin adresi; http://www.yasayanmuze.net
Yaşayan Müze “İşitirim, unuturum; görürüm, hatırlarım; yaparım, öğrenirim.” felsefesini kendine ilke edinmiş, çok da iyi yapmış..
"Dolap çevirmek" deyiminden ıhlamur ağacından baskı yapmaya, ebru yapımından gölge oyununa ve dokumacılığa kadar pek çok yaşayan kültür var müzede..
Çalışanların Türk Halk Biliminde okuyan öğrenciler olması ve drama konusundaki başarıları bizleri müzeye ve yaptıkları işe daha da hayran bıraktı ..
Bu yazıyı okumazlar/görmezler belki ama çok teşekkürler hepsine..
Ama en çok da işlerini severek yaptıkları bizi de bu güzel tiyatronun içine aldıkları için :)
Gelelim fotoğraflara;


Gölge oyunu çok güzeldi çünkü bizden bir arkadaş da katılmıştı, sağdaki Hacıvat soldaki ablaya takılıyordu :)


Dokumayı bizim de yapabileceğimizi söylediler ama açıkçası ben ablanın emeği araya gitmesin diye cesaret edemedim :)



Bu dükkan o kadar güzeldi ki çıkasım gelmedi.. Tahta oyuncak yapıyorlardı.. Biz de 1 tane aldık elbette..
Ve bahçesinde çay/kahve keyfi :)

Fotoğraflara çerçeve/kolaj yapayım istedim ama olmadı.. Onları beklersem de bu yazının tarihi çook uzayacaktı..
Beypazarı ile ilgili akla ilk gelen yerlerden olan İnözü Vadisi, Hıdırlık Tepesi, Havuçlu Meydanı(bunu ben uydurdum), gümüşçüleri, Beypazarı kurusu, Beypazarı Sodası (fabrikası) neresi varsa gittik ama hiçbiri Yaşayan Müze kadar yaşamadı içimde ..
Yolunuz Beypazarından geçerse bir uğrayın derim, kapılarını çalın, bakalım sizi nasıl ağırlayacaklar :)
* Dr. Sema Demir'e ve ekibine ayrıca teşekkürler..



Devamını oku »

"Eyvah Annem!" :)

Anneler ve kızları arasındaki ilişkiden bu yazımda kısaca bahsetmişim.
Ama önceki yazıya gitmeye üşenenler için kısa bir hatırlatma yapacak olursam; ben ne kadar unutkan, savurgan, düzensiz bir Balık burcu isem annem de bir o kadar düzenli, prensipli ve tertipli bir Başak burcu ama daha da önemlisi 41 yıl çalışmış bir öğretmen emeklisi :)
Yazıya burada üç nokta koysam bence okuyanlar gerisini kendisi getirebilir ama hani içimde kalmasın aklımdakiler :)
Her kadında var mıdır bilmiyorum ama bende eve annem gelmeden önce bir çeki-düzen-tertip verme ihtiyacı oluyor hem de son safhada :)
Beni yadırgayacağından falan değil çünkü beni tanıyor artık ama hani ne bileyim "eyvah, annem geliyor" durumu yaşanmıyor da değil içimde bir yerlerde..
Önceden daha sık gelirdi şimdi kendini daha farklı gezmelere verdi o yüzden de seyreltti gelmelerini..
Lokumu çoook seviyor ama napalım tüylerinden pek hoşlanmıyor..
Hoş, bazen benim de gözüme çok geliyorlar arada kırpasım geliyor kuzuyu ama o da öyle mutlu öyle güzel :)
Yine aylardır görüşmediğimiz için mutluyum bu buluşma için, heyecanlıyım ama "ne yemek yapsam ki?"ler de dönmüyor değil kafamda..
Ama neydi, plan yapmak yoktu artık :)
Annemin şimdiden dönüş günü/saati ve döndüğünde yapacaklar bile hazırken benim plan yapmamaya alışmam bir hayli güç olacak, ne dersiniz?
Annelik de "hayırlı evlat olmak" da zor sanırım ama neyse ki yolları sevgiden geçiyor :)
Kaynak: burada
HERKESE SEVDİKLERİYLE MUTLU, HUZURLU,KOCAMAN DOLU DOLU HAFTALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

27 Nisan 2013 Cumartesi

Kedi Fobisi ve Lokum'la Tanışma Hikayemiz :)

Fobisi olan var mıdır bu yazıyı okuyanlar arasında ama benim uzuuuuuun uzuuuuun yıllar yani yaklaşık 20 sene etrafımdakiler için bile azaba dönen bir kedi fobim vardı :)
Şimdi bunu gülerek anlatsam da o zamanlar hayatımı kabusa çeviriyordu çünkü biliyorsunuz ki kediler her yerde :)
Benim kedi fobim, peluş kediye dahi dokunamamak, çöpün yanından geçememek(içinden kedi fırlayabiliyor), yolda yürürken kedi görmüşsem çığlık atarak oradan uzaklaşmak ve yanımdakilerin kolunu morartmak şeklindeydi. Yazınca daha iyi anladım ki ben fena bir vakaymışım :)
Elbette ki çocukluğuma dönecek olursak cevabı bir ayna gibi uzanır karşımızda ..
3 yaşlarında falandım,ailecek yürüyüş yaptığımız bir yerde ben mola vermiş bir yere oturmuştum,yanıma kedi gelmiş ve ben fark etmemişim. kedi o an bana hiçbir şey yapmadı ama aniden gördüğüm için onu,ikimiz de korktuk birbirimizden. ve ben korkuyu kedi ile bağdaştırmanın ilk düğümünü atmış oldum.sonra, ortaokuldayım, kafamda pizza kutusu çöpün yanından geçiyorum, çöpün içinden bir kedi üzerime atlamasın mı !! O atlasın ben de ikinci düğümü atayım :)
Üniversitedeyken arkadaşlarla ev tutmuştuk, her şey güzeldi yalnız bir sorun vardı; apartmanın tüm katları dolaşan siyah ve hareketli bir kedisi vardı ve biz onunla karanlıkta başbaşa kalmak zorunda idik,elektirik gidince. İyi ki bayılmamışım da çığlığıma komşular çıkmıştı,beni kediden kurtardılar :)
Derken gel zaman git zaman benim için hiçbir tehlike arz etmeyen masum bakışlı kedilerden bile korkar olmuştum..
Sonra bir gün hayatımın bu şekilde ne kadar zor olduğunu fark ettim.
Bahar gelir yaz gelir ben dışarıda bile oturamam kedi gelir diye hep içeride oturuyorum kafelerde..
Ve ben psikologa gittim,iyi ki de gitmişim..
Görüşmelerimizden sonra ilk olarak ses de çıkaran minik bir peluş kedi aldık,ona dokunma anımı hala hatırlıyorum.. sonra onu çantamda falan taşıdım.
yoldaki kedilere süt/yoğurt bırakıp kaçmaya başladım :)
bir gün tamamen kendiliğimden oldukça sakin ve yumuşak duran bir kediye; mekan da ayasofyanın tuvalet girişi :) bayağı yaklaştım yani elimi uzatsam dokunacaktım ama yapamadım..
veeeee sonunda kendime dokunabileceğim bir garfield buldum, gittiğim bir kursun kedisiydi ve sadece kaloriferde takılıyordu. ondan bana zarar gelmeyeceğini anlayınca önce dürtmek sonra da başını okşamak maksadıyla dokundum.
YUPPPPİİİİİİİ :)
Bir kaç veterinere gidip durumumu anlattım ve sahipsiz bir kediyi eve almak istediğimi söyledim ama şartlarım vardı.
Alışamazsam geri verecektim ve dünya tatlısı,yumuşak ve oyun sevmeyen bir kedi istiyordum.
Gel zaman git zaman Lokum'la karşılaştık.


Zaten ilk gördüğüm anda küçük Emrah bakışından zararsız olduğunu anlamıştım.
Kucağıma vermek istediler;yok artık dedim daha değil..
Ve kısırlaşma ameliyatından sonra eve geldi Lokum.
İlk gün çok korktu durmadan su içti ve kustu,saklandı.
Ben de doğal olarak ağlayarak yapamayacağımı ve evde bir kedi istemediğimi söyledim..
Kalorifer önündeki minderde otururken usulcacık geldi kucağıma Lokum ve yerleşti.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan uyudu öyle :)
Zaten tüyleri de kooocaman olduğundan pofuduk bir şeydi.
Eve geldiğinde 6 aylıktı, şimdi 3 yaşını doldurmak üzere.
Nerdeeeeen nereyeeee..
Okuldan arkadaşlarım telefonda söyleyince inanmıyorlardı evde kedimin olduğuna, kucağımda fotoğraflarıyla gönderince bile inanamayanlar oldu desem yeridir :)
Bu satırları yazarken bir ara su almaya kalkmıştım,geldiğimde Lokum yerimi kapmıştı-her zamanki gibi-sonra onu kaldırınca anladım ki oturduğum minderi ısıtmış, sağolsun :)
Lokumun maceraları bitmez,ben daha da uzatmayayım :)
Lokumun kendini anlattığı blogu : lokumunbiyiklari.blogspot.com burada beni çekiştirip duruyordu :) çok çekiştirmesin diye onu da bu bloga dahil ettik.
Hani arada "Çilli" diye çekiştirdiği kişi benim yani, şaşırmayın.
Onun bakış açısı beni çooook güldürüyor,paylaşmak da hoşuma gidiyor..

*Kedi fobisi olup da bu yazıyı okuyanlara tavsiyem; vazgeçmeyin :)
** Yavru kediden korkarken sokak köpeklerinin arasına karışabiliyordum, evet işte ben öyle manyağım :)

HERKESE BOL PATİLİ, KEYİFLİ BIYIKLI GÜLÜMSEMELER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »

26 Nisan 2013 Cuma

"Türkiye Posterleri" Basılmaya Hazır :)

Blog dünyası kocaman bir deniz derya haliyle de birçok bilgiye erişme imkanı oluyor. Normal şartlar altında denk gelme ihtimalimin düşük olduğu haber/aktivite/olay/kişi/konu/site vb. ne varsa  takip ettiğim bloglarda okuduğumda ve bilgilendiğimde bir mutlu oluyorum ki sormayın :)
Bugün de öyle oldu, birkaç blogda hoş haberlere rastladım ama en çok da Mutlu Eller'in burada paylaştığı bilgi beni cezbetti.
Neden sanırım algıda seçicilik..
Bu aralar (yazıdaki yorumumda da belirttiğim gibi) eve bir şeyler alalım asalım peşindeyiz. Kardeşimin yaptığı resimlerle salon baya doldu ama hala aklımız resimlerde/fotoğraflarda.
Hele ki eğlenceli ve değişik tarzda poster/afiş imkanı varsa :)
İşte bunu düşünmüş Emrah Yücel ve şirketi bizler için ve elbette Türkiye'nin tanıtımı için Türkiye'yi anlatan hoş afişler tasarlamışlar. Emrah Yücel Kim derseniz; buraya tıklayabilir veya bir Kill Bill afişi açabilirsiniz :)
Tamamen ücretsiz olan ve istediğiniz boyutta (küçük, orta, büyük) bilgisayarınıza kaydetme imkanı sunan bu amme hizmeti için çooookça teşekkürler, Mutlu Eller'e de paylaşımından ötürü sevgiler :)
Gelelim siteye;
http://www.turkiyeposterleri.com/posterler adresinde "Bu nedir?" diyenler için hoş bir açıklama da var;

"Kapadokya’da bir şarap mahzeniniz mi var... Ya da Bursa’da enfes kebaplar yapan bir lokantanız... Belki de Sultanahmet’te hediyelik eşyalar satan bir dükkanınız... Yani her gün, en az hemşehrileriniz kadar turistle de karşılaşıyorsunuz. Onları; ülkemizin göz kamaştıran güzelliklerini anlatan, dünya standartlarında kaliteye sahip, özenle tasarlanmış posterlerle etkilemek istemez misiniz? İşte bu proje bunun için var! İstanbul’dan İzmir’e, Mardin’den Konya’ya, Şanlıurfa’dan Trabzon’a kadar Türkiye’nin her yerini temsil eden çok özel 54 poster arasından dilediğinizi seçin, hiçbir ücret ödemeden yüksek çözünürlüklü ve baskıya uygun olarak bilgisayarınıza yükleyin, ister kendi yazıcınızla, ister herhangi bir profesyonel baskı merkezinde bastırın ve duvarlarınızı süsleyin."

Gelelim benim sevdiklerime;




Derdimin yeme/içmeyle olması gözlerden kaçmadı değil mi :)
Tez zamanda bu afişlerden çıktı alına ve eve asıla :)

HERKESE UÇAN BALONLARDA KAHVE/KARPUZ KEYFİ DİLERİM VE TABİİ MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

25 Nisan 2013 Perşembe

Plan Yapmadan Nasıl Plan'sız Olabilirim :)

Plansız yaşayamam sanıyordum.
Kendimi bildim bileli yazarak çalışırım; market alışverişi için bile- aylık olanları için özellikle- ihtiyaç listesi oluşturmak fena gelmiyordu.
Ya da tatile gidilecekse yanımıza alacakları sıralamak, bir şeyleri unutmamak için güzel oluyordu.
Tabii bu liste "yapılacaklar listesi"ne ve oradan da planlara uzanınca aylardır diyemeceğim yıllardır dersem de olmaz kısacası kendimi bildim bileli bir şekilde defterlere dönüştü..
Kızların çantalarında illa ki minik de olsa defterleri vardır hani, yok mudur yoksa :)
Neyse benim yanımda da kitaplarla ilgili notlar aldığım bir bloknot ve günlük işlerimi yazdığım küçük mor defterim var.(rengi arada değişiyor tabii)
Yazmak güzel ve daha önce de söylediğim gibi beni rahatlatıyor, mutlu ediyor..
Ancak;
Yazmak ve planları sıralamak bir süredir benim için kendimi kısıtlayıcı bir eyleme dönüşmüş-müş.. Yeni fark ettim.
Eşim (kısaca A. ) neredeyse hiç plan yapmaz ya da kafasında bir şeyler dönüyorsa da bunu eyleme geçirmeden bilme imkanım az oluyor. Onun plansızlığına ve işlerinin maş. diyeyim tıkırında gitmesine hep hayranım zaten ancak ikimiz bir araya gelince derin bir unutma duvarı çıkıyor karşımıza..
Bu duvar direk yutuyor aklımızdakileri, ben de unutmayalım diye yazıyor(d)um.
Bu listelerin üzerini çizdikçe rahatlıyor(d)um ancak çizemediklerim yani planlayıp da yapamadıklarım beni çokça rahatsız ediyor-du.
Hatta geçen gün mor defterimi baştan okuyunca fark ettim ki defter neredeyse sadece yapmak istediğim işler, güçler,planlar,aktivitelerle dolu :)
Fena mı?
Değil elbette ama listeyi yapıyorsan uygulayacaksın ya da rahatsızlık duymayacaksın..
Farkındalık güzel bir şey elbette ama asıl sorun şu ki yazarak düşünmeye alışmışım :)
Plan yapmadan nasıl plansız olunacağını bilen var mı??? Cidden soruyorum..
Kaynak: burada
Hayatı akışına bırakmaya ne kadar katılsam da sanırım çok da yapamıyorum :)
Momo'da kaplumbağa diyor ya "ne kadar yavaş o kadar hızlı" ...
Keşke biri bana da dese bunu; çünkü ben kendime söyleyince çok da inandırıcı olmuyor :)

HERKESE "AN"IN TADINI ÇIKARABİLECEĞİ MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

Bir "Kurt Kadın" Kolay Yetişmiyor :)

Hani insan bazen dalgalıdır tıpkı deniz gibi.
Az önce çarşaf gibiyken az sonra ne olacağını kestiremezsiniz.
Bende de oluyor işte o dalgalar, tıpkı herkes gibi..
Erkeklerin daha çok "regl" dönemi diye kastettikleri bir şeydir belki.
Ama bazen de değil..
İşte böyle zamanlarda kimi zaman nefes almak için camı açtığımda kimi zaman da gökyüzünde ne var ne yok diye başımı yukarı kaldırdığımda karşılaşıyorum onunla; dolunayla..
Uzay, gökyüzü, ay, yıldızlar hepsini çok severim, izlemeyi de keşfetmeyi de üzerilerinde düşünmeyi de..
Hatta Ankara Üniversitesinin Rasathanesinde geçirilen onca vakitten sonra daha da yakınlaştığımızı düşünürüm gökyüzüyle..
Ancak bazen de öyle olur ki hırçınım-en azından bunu fark ediyorum- ama sebebim yok; ki bu beni daha da sinir ediyor..
Birilerine kızacağım ama ortada kızacak bir şeyim yok..
İşte böyle an'larda göz göze geliyoruz Dolunayla..
Ben evde ne kadar "kurt kadın" kıvamında gezsem de "kurt adam" da boş durmuyor elbette o da dolanıyor etrafta :)
Ve sırf kendimizi şartlandırmamak için ayın dördünlerini takip etmekten kaçınsak da yakalıyor bizi bir yerlerden..
Bir tek ben mi böyleyim diye paylaşmak istedim; yok mu başka kurt kadın/adamlar aramızda?
Ve evet, bir kurt kadın kolay yetişmiyor :)
Kaynak: burada
***Bu gece ay tutulması da varmış, hadi hayırlısı :)
Devamını oku »

24 Nisan 2013 Çarşamba

Her 'Doğum' Sancılı mı Geçer?

Hayatımda birkaç defa "doğum" yapmış biri olarak aslında bu sürecin de eylemin de sancılı olduğunu biliyorum/düşünüyorum.
Elbette ki bahsettiğim gerçek anlamıyla bir çocuk dünyaya getirmek değil ama süreç olarak bakılınca sancı olarak düşünülünce; içinden çıkan başka şeyler de bu sürece ortak oluyor.
Hani bazen umutsuz değilsinizdir ama durgunsunuzdur..
Durgunsunuzdur ama mutsuz değilsinizdir.
Az gülüyorsunuzdur çünkü çok düşünüyorsunuzdur.
Şimdiye kadar hem çok düşünüp hem de çok gülmeyi becerememişim,bu anlaşıldı :)
Hani bir şeylerin doğru gitmediğini bilirsiniz ama nasıl gitmesi gerektiğini de kestiremezsiniz.
Kimi yollar çok cesaret gerektirir kimisi içinize sinmez..
Kaynak: burada
Sorgulayan her insan gibi (sanırım makul bir tanımlama girişi) hayatın belli evrelerinde yaşadıklarınızı bünyeye adapte etme durumu vardır. Evet elbise bazen büyük gelir çünkü başkasının kıyafetidir ya da dardır çünkü siz büyümüşsünüzdür..
Ben şu an ikisini de hissediyorum..
"İş" deyip geçememeye, karşımda işsizler ordusu varken "evet benim işim var, sadece şükretmeliyim" diyememeye başladım.
Asıl mesele hissediyorum ki yaptığım işten ziyade üretmeyişim.. Üretmedikçe de o "üretmenin hazzı"ndan mahrum kalışım.
Evet tembelim ve eve gidince -hele ki yemeği yedikten sonra- hayat yeni başlıyor gibi yapamıyor ve bir müddet sonra kıçımı devirip yatıyorum sağ tarafıma ..
Önceleri daha bir telaş vardı, acele etmem lazım, yetişemiyorum diye, sanki arkamdan kovalayan vardı.
Vardı bence ama o da benden başkası değildi :)
Nicedir; ruhuma aykırı da olsa plan yapmamaya, yapılacaklar listesi oluşturmamaya başladım, biraz sabır gerektiğini kavradım sanırım.
Her doğum sancılı mı geçer, bilmiyorum..
Ama benim "doğum"larım sancılı, o yüzden de umutsuz ya da mutsuz değil sadece durgunum/düşünmedeyim..
"Kendi gelende de hayır vardır" lafını sık sık tekrarlamaktayım..
Ve bu sürecin en güzel katkısı da kendimi mutfak işlerine vermiş olmam oldu sanırım..
Mide dostu oldukları ve akşam 7den sonra (ki bu bazen 8 oluyor) bir şey de yiyemediğim için -şimdilik- kilo da yapmıyor..
* Sancısız doğum da olmazdı heralde değil mi, "doğum" olduğunu bile anlamayabilirdim :)
Ne dersin sessiz okuyucu :)

MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

22 Nisan 2013 Pazartesi

Yarın 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan :)

 Bayramları -genelde- severim,
23 Nisanı da severim aslında ama bir anımı anlatmadan da geçmeyeyim..
İlkokulda 2. sınıftayız, sınıf olarak 23 Nisan kutlamaları için stadyumdaki provaları izlemeye gittik.(niye sadece provalar bilmiyorum..)
Ve hani benim 6,5 yaş civarı minyon bedenime göre stadyum koooocamandı :)
Öğretmen tabii kimse gruptan ayrılmasın diye herkese pür dikkat bakıyor. El ele tutuşun, sakın bırakmayın birbirinizi falan diyor..
Ama..
Bu telkinler ben ve arkadaşıma yetmemiş olacak ki biz bir anda kendimizi gruptan bambaşka bir yerde bulduk, kooooocaman stadyumda kaybolmuştuk.
Tam olarak ne düşündüğümü ne hissettiğimi hatırlayamasam da arkadaşıma "nasılsa bizi bulurlar" dediğimi anımsıyorum.
Onlar muhtemelen tüm stadyumu gezdiklerinde biz olduğumuz yerde kalıp yanımızdaki yiyecek-içeceği tüketmiştik..
Ara ara korktuğumuzu da biliyorum; çünkü "Ya bizi hiç bulamazlarsa" falan da demiştik ama ben o ara ne alakaysa -bir garip- "abla" oluvermiştim ,kendimden 1 yaş küçük arkadaşıma..
"Korkma" falan diye telkinde bulunduğumu hatırlıyorum şimdi gülümseyerek..
Hatta..
Anonsta isimlerimizi duyunca da -23 Nisan prova sesleriyle karışık- "Ünlü olduk, karşıda kameraya bizi çekiyorlar, el sallayalım" falan demiştim. Neden böyle bir şey yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok..
Genelde sıçık bir durumla karşılaşmışsak ve yanımdaki benden önce tırsma/bozulma göstermişse ben hemen bir "ablalık" moduna geçiyorum, sakin davranmaya çalışıyorum; bunu sonraki yaşlarda da tecrübe ettim.
Ama fırsat bu fırsat kötü bir olayda ilk korkan/tırsan/bozulan bensem de sonuna kadar bunu devam ettiriyorum, manyak mıyım neyim :)
Neyse gelelim kameralara..
Ben olayı abartmış, "kameralara poz verelim, aaa bak bizi anons ediyorlar, çok ünlü olduk" falan derken kafama yediğim bir tokatla kendime gelmiştim.. Öğretmen bizi bulmuştu, bir hayli kızgındı ve ortada kamera falan da yoktu..
Kaybolduğumuza inanmamıştı çünkü ağlamıyor gülüyorduk :)
Oysaki ben arkadaşımı sakinleştirmeye çalışıyor, "ünlü" olmanın da tadını çıkarıyordum :)
Siz siz olun başınız derde girince olayla dalga geçtikten sonra sizi bulduklarında inandırıcı olması için biraz ağlayın; zira biz hocanın tokadı ve sınıfın alaylarıyla zaten ağlamıştık :)
İşte 23 Nisanlarda aklıma bu yaşadıklarım geliyor..
Unutkan bir Balık olmanın tadı da burada; eğlenceli, rezillik içeren kısaca içinde "duygu" barındıran anı'lar unutulmuyor..
Kaynak: burada

HERKESE AMA EN ÇOK DA ÇOCUKLARA NEŞELİ BAYRAMLAR, RENKLİ BALONLAR, ŞEN KAHKAHALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

19 Nisan 2013 Cuma

Günün Şarkısı : Living in Limbo ve Mutluluk Sebebi :)

Günlerdir kuzen M. ile dinlediğimiz bir şarkıyı paylaşmak istedim bu kez.
Ne anlatıyor bilmiyorum-yine- :) Ama "limbo" "araf" demek-miş.. Belki depresif sözleri var ama ben sevdim :)

Havalar bir açık bir kapalı, güneş bir var bir yokken, elimizde hem şemsiye hem güneş gözlüğü tetikte beklerken ruh halimizin de çok "doğrusal" olması beklenemez sanırım..
Canım ne kadar sıkkın olursa olsun ümitsiz değilim,
"Bir umuttur yaşatan insanı" hem değil mi :)
Bir de aşağıda paylaşacağım fotoğraftaki sevimli kırpığı görüp de gülümsememek mutlu olmamak mümkün mü?
Kaynak: google :)
* HERKESE YEŞİL ÇAYIRLARDA ÇIPLAK AYAKLARIYLA DOYASIYA KOŞABİLECEĞİ VE KARŞISINA ANSIZIN YUKARIDAKİ GİBİ BAKAN KIVIRCIK KIPRIĞIN ÇIKACAĞI, MUTLULUKLARA DOYAMAYACAĞI GÜNEŞLİ GÜNLER, HAFTA SONLARI DİLİYORUM :)
Devamını oku »

18 Nisan 2013 Perşembe

Fırında Patates, Avakado Dip Sos ile Buluşunca :)

Bloga yemek, pasta, kek, börek tarifi vermemiş olmam çok yazık, halbuki ne hamaratımdır :)
Çok alengirli tarifleri sevmesem de son zamanlarda özellikle mide dostu tarifleri denemeye çalışıyorum.
Uzun uzun yıllardır da patates kızartması yapmıyorum, patatesi hep fırınlıyorum.
Aslında bunun ilk sebebi, zannedilenin aksine sağlıktan değil de benim üşengeçliğimden kaynaklanıyordu. Bir işin başında uzun süre duramadığımdan, hemen olsun bitsin dediğimden olsa gerek ocak başında da fazla duramıyorum, içime bir gıdıklanma bir karıncalanma geliyor. İşte o zamanlardan kalma bir alışkanlıktı benim için fırında patates.
-İstediğin kadar patatesi yıka, ister kabuğunu soy istemezsen soyma
- Boyutlarını da ister minnak yap ister elma dilimi yok olmazsa ince uzun
- Yağlı kağıt serdiğin fırın tepsisinin üzerine soyulmuş patatesleri diz(araları ne kadar boş, ne kadar az üst üste yığılmışlarsa kızarmaları o kadar iyi oluyor..)
- Patateslerin üzerine istediğin kadar zeytinyağı, pulbiber, kekik, fesleğen, tatlı biber, tuz, kimyon, nane koy. (bunlar benim sevdiğim baharatlar ama ben azıcık koyuyorum..)
Ellerime -bazen- poşet geçirerek karıştırıyorum ya da kaşıkla harmanlıyorum. (ellerim pek narindir benim :P)
Sonra da fırına ver.
170 derecede 30-35 dak. da pişiyorlar, sonrası mideye :)
Bu benim kurtarıcım zaten.
Bize gelen misafirler de bu patates olayından bıktılar biliyorum ama hapur hupur da yiyorlar :)
Geçenlerde Cafe Nohut'ta avakado dip soslu fırında patates tarifi görünce, dayanamadım onu da yaptım :)


Avakadoyla tanışmama vesile olan bu tarif için Cafe Nohut'a sevgiler ayrıca :)
1 adet avakado alınır, yıkanır, incecik kabuğu itinayla soyulur.
çatal yardımıyla ezilerek yoğurdun içine karıştırılır.
Ne kadar yoğurt derseniz? Damak tadı derim :)
Az bir şey tuz da fena olmuyor.
* Avakado sosu dolapta da olsa fazla dayanmıyor.
** Avakadonun çekirdeğinin tadına bakmaya gerek yok :) Tadı pek acı. (evet, denedim.)

HERKESE AFİYETLER, AZ ŞEKERLER :)

Devamını oku »

17 Nisan 2013 Çarşamba

Teknoloji Özrü ve Bloglovin :)

Blogun yeni yüzü ile "Merhaba" yazısından sonra bu ilk yazım. Blogda yapmak istediğim ama nasıl yapacağımı bilemediğim  ve nette araştırıp bulduğum halde yapamadığım bazı eklentiler, değişiklikler hala sırada beklerken kendimi "Bloglovin" eklerken buldum.
Blogları daha kolaylıkla takip etmemize yarıyormuş :)
Üye sayısı 11 olan bir blog için "Bloglovin" ne kadar gerekli diyordum ama Temmuz ayında galiba zaten bu uygulamaya geçilecekmiş.(ya da ben öyle anladım :)
Belki fark etmezsiniz diye yazmak da istedim, bu blogda da artık bir "Bloglovin" bağlantısı var :)


HERKESE MUTLU PAYLAŞIMLAR :)
Devamını oku »

16 Nisan 2013 Salı

"2 Balık ve 1 Kedi" olduk :)

Blog maceram nasıl başladı hatırlamıyorum ama yaklaşık 1,5 sene oldu bu dünya ile tanışalı.. Seyrek aralıklarla yazıyordum başlarda, ürkektim sanırım :)
Şimdiyse sık aralıklarla yazıyorum, sanırım burada yazdıkça rahatlıyorum, kendimi daha iyi hissediyorum..
Ne kadar okunuyor bu site bilmiyorum :)
Sessiz okuyucularımı da arada da olsa yorum bırakanları da seviyorum, teşekkür ediyorum.
"Kahvenin yanında" demiştim bu bloga en başta, "kahvenin yanında sohbet etmek keyifli olur" diye düşünmüştüm, ki nitekim benim için öyle oldu..
Şimdi ise;
2 Balık ve 1 Kedi olarak karşınızdayım(z).
2 Balık : Ben ve eşim.
1 Kedi : Lokum.

Evde, dışarıda (sokağa çıkmayan bir kedi olsa da biz yokken neler yapıyor bilemiyoruz:) bazen bilgisayar başında bazen de ayaklarımız ve patilerimiz değmişken suya, çimene ya da kar'a yaşadığımız "macera"ları anlatmak özünde paylaşmak niyetimiz :)
O zaman yine yeniden kooooocamaaaan bir MERHABA :)
Devamını oku »

15 Nisan 2013 Pazartesi

El Bebek Gül Bebek :)

Çocuğunuzu pamuklara sararak yetiştirmek ister misiniz? :)
Ben istemem. (yani umarım başarabilirim.)
Ama bir de var ki çocukluğunuz biraz böyle geçmişse bu dürtüden siz de kolay kurtulamıyorsunuz.. Okulda arkadaşlarım "anne gibisin" derlerdi. Kötü bir şey miydi kastettikleri bilmiyorum. Yanımda illa ilaç, yemek, içmek vb. şeyler olurdu. Kalem, kağıt,mendil hep vardı :) Şimdi yazınca bana da bir garip geldi ama hangi kadının çantasında yoktur ki bu saydıklarım?
Lafı çokça dolandırmadan, hafta sonu tanıştığım Kırçiçeği Yayınları imzalı "El Bebek Gül Bebek" kitabından bahsetmek istiyorum aslında.
Kaynak: burada :)
Biraz da kızgınım haliyle, ne kadar da geç yayınlamışlar bu kitabı, bizim anne babalarımız da okusa ne iyi olurmuş diye :)
Metin, kardeşlerinden bir hayli küçük, minik, minnacık bir fare.. (kitapta da yazı şekli böyle olunca ben de küçüklüğü böyle göstermek istedim :) Annesinin de el bebek gül bebek göz ağrısı..
Hiçbir şey yapmasına izin verilmiyor; dışarı çıkmak, oynamak, gezmek vs. yazak. Sürekli evde..
Hatta bir müddet sonra annesi onu pamuklara sarıp sarmalıyor, daha güvenli olsun diye..(Nasıl fikir ama :)
Pamuklar aracılığıyla gün geliyor o da "hayat"la tanışıyor ve çeşitli maceralardan sonra eve dönebiliyor. Annesiyle olan diyalogu ise süper;
"Yaşıyorum Anne..." :)
Bizim ailedeki "prenses" ve "prens" durumlarına çok benzettim bu pamukları..
Çocukları koruyacağınızı düşündüğümüz "yardım"ların aslında onların lehine olmayabileceğini çok da güzel anlatıyor..
Bu yazıdan sonra BDK'nın yazısını okuyunca üzüldüm, güldüm, sevindim çünkü Banu ile neredeyse aynı şeyleri yazmışız, komik olmuş :) Neyse ki onun çocukluğu Metin'inki gibi geçmemiş :) BDK'nın El Bebek Gül Bebek ile ilgili yazısını okumak isterseniz :)
Bu ara kütüphanede okuyorum kitapları, okumasam diyorum daha iyi olacak, zira okuduğum sırada gülmeden - sırıtmadan yapamıyorum :)

HERKESE SERBESTÇE ISLANABİLECEĞİ, ÜŞÜYEBİLECEĞİ, GAGALANABİLECEĞİ, KOVALANABİLECEĞİ, KOŞABİLECEĞİ KISACA HAYATI "HAYAT" GİBİ YAŞAYABİLECEĞİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »

12 Nisan 2013 Cuma

Günün Karikatürü (yine) SemraCan'dan :)

Dünkü yazımda  konuşurken ne kadar heyecanlandığımdan vs. bahsetmiştim, hatta bir de üstüne İngilizce eklenince ortaya çıkan süper sonuçlardan örnekler vermiştim..
İşte bu durumumu özetleyen- geçen haftaya ait- bir karikatürle durumu pekiştireyim dedim;
Kaynak: Penguen-Semracan
HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

11 Nisan 2013 Perşembe

"This is Zemin, Come Here" :)

Ülkemizde İngilizce bilmemek hala çok ayıp karşılanıyor, ben bunu anlayamıyorum.
Anlıyorum da anlamak istemiyorum.
Beynimin demek ki o bölgesinde çeşitli kıvrımlar oluşmamış demek ki İngilizceyle iletişimim hep kısıtlı oldu.
Hazırlık, Anadolu Lisesi, üniversitede gidilen çeşitli kurslar neticesinde doğru yolu "Lost" ile buldum..
Bana inanmayanlar yakın çevreme sorabilirler..Sonunun saçmalığı haricinde oldukça heyecanlı izlerdik, sayesinde İngilizce öğrendim. Türkçe altyazı gelene kadar İngilizce konuşmalarla anlamaya çalışırdım :)
Genel olarak anlıyordum ama -herkes gibi- konuşamıyordum.
Okuduğumu anlıyordum ama - herkes gibi- yazamıyordum :)
Kaynak: burada

Ben normalde Türkçe de olsa birine bir şey anlatırken hele ki sevdiğim biriyle karşılaşmışsam, yeni tanışmışsam, ünlü biriyse (yazar vs.) velhasıl ben, birçok durumda kendimi anlatamam bir acayip heyecanlanırım. O yüzden de yazarım :)
Hatta Tüyap kitap fuarında Feridun Oral'dan imza isterken "Ben bir şey isteyecektim.. imza.. kitap.. kendim için.. yok aslında kedim var.. bir imza.." gibi saçmalamışlığım, Şuşu ve üçtekerinin yazarı Yıldıray Karakiya'dan imza isterken "Ben hani Ankara'dan geldim, mail atmıştım, ben bir imza.." diye gevelemişliğim ve arkasından bana sorulan üçtekere binebilirsiniz fotoğraf için dediğinde "Yok, yok böyle iyi" diye daha da batırmışlığım var. Ama asıl bomba Ayşe İnan Alican'la yaşandı bence.. Karşılaştığımızda ben sanki o beni hep tanırmış  gibi gülüp, "Aa, Ayşe Hanım, nasılsınız, ben esra" demişliğim, onun da şaşkınlıkla "tanışıyor muyuz" demişliği var :)
Kısacası, ben  konuşamam.
Zor konuşurum..
Bir de bunu İngilizce düşünün...
Çok daha bomba cümlelerim de vardı ama şimdi hatırlayamadım..
Bugün olanı da yazmadan geçmeyeyim dedim..
İşyerindeyim, asma kattan asansöre bineceğim, kapı açıldı, 2 tane amca şaşkınlıkla asansörden indiler bavullarıyla falan. Kendi aralarında "burası değil" gibi bir şeyler söylediler.. Parmaklarıyla da "3" yaparak, "üçüncü kata gidecektik, burası kaçıncı kat" dediler.. Ben de hem asansöre geri binsinler istiyorum hem de bulunduğumuz katı söyleyeceğim ama aklıma "asma kat"ın ingilizcesi gelmiyor.Ki zaten de bilmiyordum :)
Ben ne dedim; "This is 'zemin', come here" ..... Come here derken de elimle onları asansöre çekiyorum :)
Neyse bir şekilde bindiler ama ben, adamlar kesin benim çok salak olduğumu düşündüler falan diyordum.(ki bence çok da umursamamışlardı ama olsun..)
İnerken hiç havam bozulmasın diye; "Have a nice day" diye bir diyişim var ki.. Peh :) Sanki asansörde biz hep "have a nice day" dermişiz falan :)
asansörden inince de güldüm kendime..
Öyle pek bir heyecanlı tipim ben.
Balık mıyım alık mıyım neyim :)
* Asma kat ve zemin aynı şey bile değiller ama çaktırmayın :)

O zaman;
HERKESE "HAVE A NİCE DAY"ler, MUTLU GÜNEŞ'LER :)
Devamını oku »

10 Nisan 2013 Çarşamba

"Maviş" Yuvadan Uçtu Gitti, Yolu Açık Olsun :)

Başlıktaki "maviş"i bir muhabbet kuşu zannedenlere evdeki (kuşlarla arkadaş!) kedimizi hatırlatırım, dolayısıyla "maviş" bir kuş değil bir araba, hem de okyanus mavisi..
Tüketim toplumundayız ve maddeye çokça değer veriyoruz farkındayım.
Ama tüm bunların dışında bizim için önemli olan ya da özel olan "nesne"lerin varlığını da yadsıyamayız herhalde.. Sevdiğimiz bir terlik de olabilir bir kalem ya da bazen bir araba da.
Bahsettiğim şey aslında o "nesne"ye sahip olmaktan çok, onun bize hissettirdikleri ya da yaşattıklarıdır.
Nasıl anlatsam???
Hani son model bir araba vardır ve caka satmak için biniliyordur, onun yeri ayrıdır..
Bir de kredi çekilen, bazen zar zor ödenen, kliması dahi olmadığı için yazın dışarıdaki sesten radyonun bile dinlenemediği, uzuuun yollar kahır çeken bir araba vardır, onun yeri apayrıdır.
O, benim "maviş"imdir :)
Dün, yollarımız ayrıldı onunla.
Yaklaşık 4 yıldır birlikteydik..
İlk arabamdı ve sanırım "araba" ile ilgili öğrendiğim ne varsa onun sayesinde-idi.
Kaynak: burada

* Arabada mutlaka şemsiye bulundur.
* Radyo çekmezse diye yanına kaset al.
* Arabadan duman çıkarsa hemen kenara çek ve meraklı kalabalıkla birlikte arabayı izle, yok yok izleme o araba senin, bir zahmet müdahale et, ya da en iyisi bir tamirci çağır :)
* Kaza da yapsan arabanı bırakma..
* Arabayı en az 6 ayda bir yıkat :) (tamam belki ayda 1 daha iyi olacak ama ben süper üşengeç bir Balık'ım lütfen kayıtlara geçsin:)
* Lastiği patlamış arabayı ısrarla sürmeye devam etme, kenara çek,yol sapa da olsa, çekici çağır ve arabada bekle, radyoyu aç :)
* Uzuuuun yollara çıkmadan önce yağ,su,filtre,egzos neyi varsa bir bilene göster :)
* Yazlık ve kışlık lastik diye bir şey var, bunu unutma.. Kar yağdığında yazlık lastikle sokaklarda dolanma..
* Otomatik vitesin tüm nimetlerinden faydalan, keyfine de olsa yokuşlarda geri geri git :)
* Otomatik kilit güzel bir şey olsa gerek, biz marketten sonra elimizde poşetlerle manuel olarak arabayı açmaya alışmıştık ama :)

Daha daha nice şeyler öğrendim/öğrendik arabamızdan, mavişten..
Belki size çok saçma bir yazı gibi gelecek, basit bir araba işte ne abartıyorsun diyeceksiniz ama özel-di o benim için. Tarihe not düşmek için yazdım sanırım bunu da.

Yolun açık olsun maviş, yeni konuklarına da mutluluk getir :)

HERKESE OKYANUS RENGİNDE MAVİLİKLER, KEYİFLİ YOLCULUKLAR, BOL GÜNEŞLER DİLERİM :)
Devamını oku »

8 Nisan 2013 Pazartesi

Yaratıcılığımı (Sevmediğim) İşime Borçluyum :)

Çok iddialı bir giriş cümlesi olduğunun farkındayım. Ancak insan sevmediği bir işte çalışınca ve bu, gün geçtikçe daha da çekilmez hale geldikçe olaya farklı bir yönden bakma ihtiyacı duydum.
Geçen yazımda bahsettiğim "mutluluk" hafta sonu da işyerine nöbete gelmemle az biraz lekelense de hatta en sevdiğim kalemim bir anda bitiverse de Cumayı ve yoğun geçen hafta sonunu bir şekilde atlattık :) Atlattık diyorum çünkü pek de hoşlanmadığım bir koşturmacanın içinde "Ben bir de bunu yapacaktım"ları sayıklayarak kendimi avuttum.
Gelelim Pazartesiye,
Bugün (2 gündür böyle) Ankara'da hava o kadar anlaşılmaz ki dilini ben çözemedim. "Kalın giy yağmur yağacak" mı diyor, "ince giy sıcak var" mı diyor, anlamadım. Neredeyse bir elimde şemsiye diğerinde de güneş gözlüğüyle geçirdim öğle arasını ve yürürken fark ettim ki sevmediğim işyerine borçlu olduğum şeyler de var. Misal; yaratıcılık :) Bunlar nedir diye sıralayacak olursam;
* Sevdiğin işi yaparken mutlu olduğun an'ın tadına daha çokça varmak..
* Sabır.. Yaratıcılıkla ilgisi yok belki ama öğrenilebilen bir şey, yani kısmen de olsa :)
* Joy Fm ve Karnavalı daha bir dikkatle dinlemek :)
* Neredeyse hiç hazır cevap bir insan olmadığım halde- şu sıralar özellikle- çok güzel cevaplar verebildiğimi fark ettim. Tamam sonrasında "kırdım mı acaba, üzüldü mü" diye düşündüğüm an'lar da oluyor ama cevap vermezsem de kendimle mücadele ediyorum.. Ama çoğu zaman sessizlik daha da güzel bir cevap, onu da biliyorum :)
* Hayalgücü... Kendini bambaşka diyarlarda hissedebilmek için olmazsa olmaz itici güç :) Ege'de minik kasabada beni bekleyen zeytin ağacının gölgesinde dinlenirken okuduğum kitaplar, mavinin huzurunda kendimden geçmişliğim var. (hakkaten var :)
* Öğle arasının kıymetini daha çok anlama ve evden getirilen mutlu yemeklerle mideyle yeniden dost olma ve öğle arası yürüyüşlerinde tanıştığım yeni insanlar var..
* Ortamda sigara içildiğinden, bunun engellenemediğinden, benim de bir acayip rahatsız olduğumdan bahsetmiştim sanırım. Benimle aynı durumu yaşayan insanlar varsa ve bu satırları okuyorsa faydam dokunsun diyerek işyerinde muhtelif yerlere astığım kampanya örneklerimden ekliyorum. Bu afişleri görüp "Sen cidden mi rahatsız oluyorsun" diyenlere de cevap olarak gülümsememin çok şey anlattığını düşünüyorum.
Afiş-1
Afiş-2
Velhasıl, ben de biliyorum ki, sadece kendimi avutuyorum.
En kıymetli saatlerimi çoğu zaman saçma bir "nefret" içerisinde geçiriyorum.
İnanıyorum ya da belki inanmak istiyorum bunun da son bulacağına.
Hem de en sevdiğim, gönlümün hoş gittiği, ayaklarımın hep orada kaldığı, sevdiğim işe, deniz kenarındaki zeytin ağacının altına gitmeye az kaldığına.
İnanmak istiyorum.......... :)
Kaynak: burada
HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)

Devamını oku »

5 Nisan 2013 Cuma

Mutlu Olma Nedenleri-1 :)

Bahar havasından mıdır bilinmez, mutluyum bugün. (maş. diyeyim hemen :) Hani bu aralar genelde mutluyum ama öyle sırıtkan değil de durgun/durağan benimkisi. Malum balık burcu olunca daimi mutluluk biraz bünyeye aykırı :)
Sanırım özellikle bugün mutlu olmamın "Cuma" olmasının dışında pek de bir sebebi yok..
Buraya neden yazıyorum öyleyse?
Sanırım, hatırlamak için..
İş yerinde ara ara -benim açımdan- konular öyle tavan yapıyor ve benim kulaklarımdan çıkmaya çalışan duman, etraftaki sigara dumanına öyle bir karışıyor ki (iş yerinde sigara içildiğini söylemiştim sanırım) ve sonra midemdeki ejderhayla buluşuyor :)
İşte tam da o an'larımda okuyacağım, dönüp dönüp okuyacağım bir yazı olsun bu,
Hatta Deli Anne'deki tam da "Mutluluk & Şükür" Dersleri gelmişken aklıma :)
Kaynak: Çizimin hemen altında :)
* Evvela, uyandığım(z), güzel bir güne sevdiceğimle uyanabildiğim(z), sağlıkla nefes alabildiğim(z) için..
* Koşturmacalı da olsa keyifle yenen kahvaltı sofraları,mutluluk kokan salatalıklar, memleket kokan domatesler (bunu sonra anlatırım) hala olduğu için,
* Suyun dengeleyici enerjisi ile güne başladığım için,
* Her sabah burun buruna uyandığımız Lokum kedimiz için,
* Güneşin tam da bugün parlaklığını bize gösterdiği için,
* Günün okunacak kitapları ile göz göze gelip heyecan duyduğumuz için,
* Etrafımızda ne kadar "kılığında" varsa, "içinde" de insan olduğunu görebildiğimiz için,
* Radyoda çalan enfes şarkılara -serviste de olsa- mırıldanarak da olsa eşlik etmeye çalıştığım için,
* Gazetelerin sevdiğim kitap eklerinin bugün daha da kalın basıldığını gördüğüm için,
* Evimize misafir olan (ki aslında ben misafirden bir acayip gerilirim ama hangisinden daha sonra anlatacağım) iki yaşlı insanın yüzündeki çizgilerin ardında memnuniyetle ve şefkatle bize gülümsediklerini gördüğümüz, hatta evdeki kediyle bile keyifle oynamalarına ortak olduğumuz için,
* Sanırım en çok, her gün yeni bir şeyler öğrenebildiğimiz/bunu fark ettikçe de coştuğumuz için,
* Öğle yemeklerimi parkta yeşillik arasında yiyebildiğim, kitap okuyup kahve içebildiğim zamanlar geldiği için,
* Baharda dallar kendini gökyüzüne daha da yakınlaştırdığı, tomurcukların patlamadan duramadığı, bahçelerin mis koktuğu zamanları görebildiğimiz için,

MUTLUYUM / MUTLUSUN/ MUTLU :)

HERKESE "MUTLU OLMA NEDENLERİ"Nİ YAZMAKTAN YÜZÜNDEKİ GÜLÜMSEMENİN HİÇ GİTMEDİĞİ GÜZEL GÜNLER, KEYİFLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

4 Nisan 2013 Perşembe

"Sen Islık Çalmayı Bilir Misin?" :)

Ben ıslık çalamam..Ama çalmayı çok isterdim.
"..Ama eğer ıslık çalmayı biliyorsanız, bırakın şiiri,ıslık çalmaya devam edin. Çünkü ıslık, şiirdir." demiş Necdet Neydim kitabın ön sözünde.
Hangi kitabın tabii önce onu söylemem lazım :)
Birkaç gündür bu kitabı okuyordum.. Uzunluk olarak 1 saatte bitebilecek bir kitap da olsa içerik olarak benim için üzerinde bir müddet daha durmayı gerektirecek bir kitap..
Yazarından bahsetmek isterdim ancak kendi sitesi sanırım bunu benim yerime ve çok daha güzel olarak yapacaktır, "Necdet Neydim kim" derseniz :) buraya ziyarette bulunabilirsiniz.
Beni en çok çocuklarla yaptığı söyleşiler/aktiviteler etkiledi.
Bir kitabın çocuğa hitap edebilmesi demek hele hele o kitabın çocuklar tarafından sevilmesi demek, bence, oldukça zor. Çünkü çocuklar -neyse ki- yalan söylemeyi beceremiyor..
Yani okudukları yazıyı sevmemişlerse "Hiç sevmedim" diyebiliyorlar.. Bu da bir yazarın -sanırım- kaldırabileceği ağır yüklerden biri olsa da, bu gerçekçi söylem karşısında mutluluk duymayacağını da sanmam..
"Sen ıslık çalmayı bilir misin?" adlı şiirini özellikle eklemedim, merak edenler alıp okusunlar diye.
İçerisinde birbirinden güzel şiirler var. Ve bence hiçbiri çocuklara "ellerini yıka, dişlerini fırçala, arkadaşına vurma" demiyor,iyi ki de demiyor :)
İçerisinde sevgi, arkadaşlık da var deprem ve ölüm de.. Bunları söyleyince korkmayın, çocukları "plastik kutu"lara hapsetmektense hoş bir üslupla onları hayatla tanıştırmak fena fikir değil bence..
Lafı çok uzattım, sizi şiirlerle başbaşa bırakayım :)

Devamı da var :)
Benim favorim de aşağıdaki :)

Favori olunca yandan bakıyor :)
Bir çocuğun bakış açısından, annesinin sobayı, ocağı, lambayı yasaklamasına rağmen muzip bir ifadeyle
"Ama annem 
Benim her sabah
Kocaman güneşi kucakladığımı
Bilmiyor..." :)

HERKESE KUCAKLAMALIK KOCAMAN GÜNEŞLER, ISLIKLI ŞİİRLER, MUTLULUKLAR DİLERİM :)
Devamını oku »

3 Nisan 2013 Çarşamba

Bisiklet İstiyorum; Bahara Karışmak İçin :)

Evet ben de kendini bahara kaptıranlardanım.
Zaten önceki yazımda da belirttiğim gibi, 1 mart dedin mi "Bahar" gelmiştir benim için.. Ki genelde doğum günüm (17 Mart) soğuk ya da karlı geçer ama olsun ağaç dallarındaki tomurcuklara odaklanırım ben..
Ben çektim :)
Güney memleketinde büyümüş olmanın sıcak sevmekle bir ilgisi varsa, ben belki baharı tercih edebilirim :) Fazla sıcak bunaltıyor, hatta geçen sene bunun için burada ve bir de burada çözüm önerilerim olmuştu :)
Nisan ve Mayıs geçiş ayları da olsa, Badem'in, Can Erik'in, Çilek'in doyasıya yendiği, pikniklere hava kontrolünde çıkıldığı, günün upuzun, sohbetlerin doyumsuz olduğu, hele hele karpuzun yavaş yavaş kendini gösterdiği aylardır. Ben severim..
Şimdi de bu bahara karışmak için, bisikletimle gezinmek istiyorum :)
Pardon, "bisikletim" mi dedim, benim -henüz- bir bisikletim yok :) Ama olsa neler neler yapardım ..
Küçükken bir bisikletim vardı, çok da severdim ama anlatılacak çok da hoş hikayeleri yok, ne yazık ki..
Belki -almayı düşündüğüm- yeni bisikletimle yeni kapılar açar, hayallerin dibine dalar,bir süre oralarda gezinir sonra da yavaş yavaş eve dönerim  :)
Bisiklet konusunu birkaç yere danıştım, ortaya çeşitli fikirler çıksa da fotoğrafından görüp çokça vurulduğum şu bisikleti almaya niyetim var. Gidip görmedim, bakıp ellemedim hiç. Cesaretim yok.. Almadan çıkamazsam diye korkuyorum :)
Kaynak: http://www.performansbisiklet.com/
Sizin, bahara karışmak için "aracınız" ne :)

HERKESE BOL BAHARLAR, PÖTİKARELİ PİKNİKLER, İSTEDİĞİ BİSİKLETE KAVUŞMALAR DİLERİM* :)
* Amin :)
Devamını oku »

Henüz Tanışmayanlar İçin "Söz-Bul" Uygulaması :)

Ne zaman tanıştık bu uygulamayla bilmiyorum ama her gün severek takip ediyorum, daha doğrusu o beni takip ediyor, mailime geliyor :)
"uygulama" deyince cep telefonlarına eklenen uygulamalardan bahsetmiyorum aslında..
Türk Dil Kurumu -yanlış olmasın- yaklaşık 2,3 yıldır her gün "Söz-Bul" uygulaması adı altında bir "bilgilendirme" postası gönderiyor..
İçerisinde de;
-Türkçe Sözlük'ten günün sözü
Yabancı sözlere TDK'nin önerdiği Türkçe karşılık
Bir yazım kuralı
Günün atasözü/deyimi var.

Sözlük karıştırmaktan çokça keyif alsam da son zamanlarda bunun için vakit ayırdığımı söyleyemem..Bu postalar sayesinde kendimi bir nebze "Söz"lenmiş hissediyorum :)
Hatta ne kadar az sözcük kullanıyorum diye de hayıflanıyorum :)

Katılmak isterseniz buraya "tık"layabilirsiniz :)


Kaynak: Google :)
HERKESE GELİNCİK DANSI KIVAMINDA MUTLU GÜNLER, GÜZEL "SÖZ"LER DİLERİM :)
Devamını oku »

2 Nisan 2013 Salı

İki Dolap Kitap ve Bir Duyuru :)

Kitaplarla ilgili bir proje/etkinlik vb. duyduğumda inanılmaz heyecanlanıyorum.
Yalnız olmadığımı düşünüp, mutlu oluyorum.
"Hala iyi şeyler oluyor" diyorum :)
Daha önce BDK'dan bahsetmiştim, şimdi de "iki dolap kitap"tan bahsedip, bir duyuru yapmak istiyorum:
Kaynak:http://emekbahceli.blogspot.com/2013/03/davetlisiniz-ankarada-bir-ilk.html
Kuzen M'den kitaplarla ilgili bir duyuru maili gelince merakla açtım ve "Meral-Yaman Okay Kitap Dolabı" ile karşılaştım..
Ankara'da olanlar ya da Ankaralı olanlar bilir; Emek-Bahçeli Ankara'nın en eski semtlerindendir..
Bu adresten tüm detayları öğrenebilirsiniz..
"Kitapsız girilmez" denmesi hoşuma gitti :)
Kaynak:http://www.barnesandnoble.com/u/summer-reading/379003570/
HERKESE AÇIK ALANLARDA, YEŞİL ÇİMLERDE, TEMİZ HAVAYI SOLUYARAK OKUYACAĞI ENFES KİTAP SAATLERİ DİLERİM :)
Devamını oku »