Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




mutlu eller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutlu eller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2014 Salı

Anne(lik) Sohbetleri: Semi (Mutlu Eller) & Kai Felix & Peer Ole :)

(Annelik sohbetlerine ara vermişiz gibi oldu sanırım bugünlerde. Soruların cevaplarını gönderip yayınlanmasını bekleyen annelerden kısaca özür dileyeyim buradan.)
Semi... Mutlu Eller :) Blog dünyasına girdiğimde (evet böyle bir dünya varmış sahiden; orta dünya gibi) karşıma çıkan ilk bloglardan biri. Semi ne yazsa ben ilgiyle takip ediyor, yazdıklarını okudukça mutlu oluyordum. Gezmeyi çok seven bir aile, pozitif ve sıcacık bir aile hayatı (maşallah diyeyim de) ve kahve sohbeti yapmak istediğim mutfakları :) (mutfağı nereden gördüysem hem değil mi :) Yolumuz böyle kesişti Semi ile. Blogunun adı "Mutlu Eller" olan birinden de daha sıcak bir sohbet düşünemezdim doğrusu:


Semi Merhaba,
Çok hoş bir tatilden yeni döndünüz. Önce oradan başlayalım; tatiliz nasıldı, nereleri gezdiniz? Çocuklarla tatil için tüyoların var mı?
Bizim gibi kurtlu bir aile için tatil her zaman biraz farklı. Hep böyleydi, bebeğimiz varken de sonrasında da.  Havuz başında ve açık büfede geçen tatiller bize göre hiç değil. Tatil bizim için yeni keşifler, yeni yerler, imkan varsa yeni kültür ve dolayısıyla yeni bir bakış açısı demek.
He yaz gittiğimiz gibi bu yaz da Hamburg tatiliyle başladı, malum babaannemiz ve dedemiz orada yaşıyor. Sonrasında aylar öncesinden planladığımız gibi İzlanda tatiliyle devam etti. İzlanda`yı anlatmak zor, bizim gibi doğayı, yürümeyi seven ve hava şartlarını kafaya takmayan bir aile için olağanüstü bir yer! Devamını merak edenler bloguma bakabilirler.
Çocuklarla tatil için çok özel bir sistemim yok. Biraz çocukların ilgi alanlarına ve karakterlerine göre zamanla kendiliğinden taşlar yerine oturuyor. Bebekliklerinde de çok sıkıntıya girmedim doğrusu. Peer Ole (ilk oğlum) ilk kez uçtuğunda 2,5 aylıktı ve sonrasında çok kez karayolu veya havayoluyla seyahatlerimiz oldu. (o dönem Polonya`da yaşadığımızdan uçak yolculukları, Türkiye ziyaretleri daha çoktu) Polonya`da orman, park çok. Hafta sonları çok yürüyorduk. Peer Ole`yi içine oturtabileceğimiz dağcı bir sırt çantamız vardı, her yere bizimle geldi bu sayede.
Aslında bebekle/çocukla şu yapılmaz veya zor yapılır diye düşündükçe işler daha da zorlaşıyor. Çok büyütmemek lazım. Her şey yapılır, zamanı iyi ayarlamak lazım. Tabii ki iki kişilik seyahat gibi olmuyor, her şey düşünülenden daha uzun sürüyor en basiti. Arabayla 3-4 saatlik yol, sık verilen molalardan dolayı çocukla daha uzun sürüyor mesela... Bunları göze almak lazım, sonuçta çocuğun da normal yaşama bir şekilde alışması lazım, sürekli evde oturacak hali yok.

Senin annelik maceran nasıl başladı ve tabii devam etti?
Hamile kalmam maceralı olmadı. İstediğimiz bir zamanda ve tam hazırken anne-baba olmaya karar verdik. İki hamileliğim de gayet iyi geçti, sıkıntı yaşamadım. Hamileliğimin 6.ayında Bursa`dan Polonya`ya, ikinci hamileliğimin 4.ayında Polonya`dan Bursa`ya taşındık. Hatta blogumda şöyle yazmıştım bu durum için: “evet bizim ailede taşınmak için hamile olmak birinci şart”

Doğumlarını Türkiye’de mi yaptın? Kısaca doğum hikayelerini anlatabilir misin?
Birinci doğum Hamburg`da, ikincisi Bursa`da gerçekleşti. İkisi de normal doğum. Hamileyken taşındığım Polonya`da, dilini hiç bilmediğim yerde doğurmak yerine Hamburg`da doğurmayı tercih ettim. Ufak bir ev kiraladım, doğum ve sonrasını birkaç ay tek başıma orda geçirdim. (eşim bu arada Polonya`da çalışıyordu ve hafta sonları ziyarete geliyordu.) Ailesi Hamburg`daydı tabii ama onlarla da arada görüşüyordum. Doğuma tek başıma taksiye atlayıp gittim, eşim sonradan geldi ve yetişti. Doğum esnasında da yanımdaydı.
İki doğum arasında çok fark var. Çok detaya girmeyeyim ama bizim ülkemizde her şey hızlandırılmış film gibi yaşanıyor. Kimsenin doğum sancısı bekleme gibi bir sabrı yok. Normal doğum anlayışı bile “ver suni sancıyı, hızlandır doğumu” şeklinde. Eğer şanslıysan normal doğum yaparsın bu ülkede. Gerekli durumları bilmem, tıp uzmanı değilim sonuçta, ama bu sezaryen için gereken tüm durumlar her neyse sadece bizim ülkemize özel anlaşılanJ Konu derin, benim ısrarımla ikinciyi de normal doğurdum diyerek konuyu kapatayım.

Seni biraz eski günlere götürmüş olacağım ama doğumdan sonra ilk günlerde yanında birileri var mıydı? Zorlandın mı?
Yukarıdaki cevabımda da biraz anlattığım gibi ben yalnızdım. Biz ailelerinin yanında yaşayan insanlar  değiliz. Ben ailemin yanından 19 yaşında üniversite için ayrıldım ve bir daha da dönmedim. Dolayısıyla alışkınım işlerimi kendim halletmeye. İyi ki de öyleJ
Bence doğumdan sonra anne ve bebek yalnız bırakılmalı. Evet biraz yardım edilebilir elbette. Ama her kafadan ses çıkan, gelenin gidenin her şeye karıştığı, ziyaretçilerinin eksik olmadığı bir evde bir annenin bebeğini tanıması çok da kolay değil.
Ben bu yalnızlığımı şansa çevirdim. Şans olarak gördüm bunu, karışan kimse yoktu. Bazı şeyleri okudum, bazı şeyleri ebeye sordum. Peer Ole uyuduğunda uyudum, onunla uyandım. Misafir ağırlama derdim olmadığımdan böylelikle dinlenebildim, birlikte bir ritim oluşturabildik.

İki dil iki farklı kültürle çocuk büyütmek zor mu yoksa daha kolay mı?
Nasıl algınlandığına bağlı. Kolay olduğunu söyleyemem ancak biz fırsat olarak görüyoruz. Aidiyet, milliyetçilik, din gibi konularda daha toleranslı olmak gerekiyor, ağzımızdan çıkana daha çok dikkat ediyoruz. İster istemez yaşadıkça farklı kültürleri kıyaslama yoluna gidiyorlar.  Kıyaslama olabilir ancak ince bir çizgi var, bir kültürün diğer kültürü ezmesine izin vermiyoruz.
Dil konusu ilginç. Daha önce iki dilli çocuklarla ilgili uzunca bir yazı blogumda da yazmıştım. Onlar için çok rahat bir konu aslında. Farkında bile olmadan öğreniyorlar. Ben 4 dille büyüyen çocuklar bile gördüm! Zaman zaman komik şeyler de olmuyor değil.  Karşılığını bulamadıkları bir kelimeyi tercüme ettiklerinde meselaJ Mekanizma doğuştan farklı çalıştığı için ileriki yaşlarda başka dilleri de öğrenme ihtimalleri yüksek.

KaiFelix ve Peer Ole J Bildiğim kadarıyla aralarında çok fazla yaş farkı da yok. İki kardeşin arası nasıl; birlikte neler yapıyorsunuz? (Mandala, Legolar, okumalar, pasta pişirmeler bir dolu şey yapıyorsunuz değil mi J
Çocukları büyütürken her aşamada onlarla yapacak yığınla şey buldum. Çok küçük yaşlarda başladım diyebilirim. Bu konuda pek mütevazı olamam, el becerileri yaşıtlarına göre ikisinin de çok iyi mesela. Okula başladıklarında daha eline makas almamış çocuklar vardı, çok şaşırmıştımJ Çocuklar için artık Türkiye`de de çok güzel aktivite setleri var bu konuda. Şart mı, asla değil. İnternet bir derya önümüzde. Üstelik çocuklar basit malzemeleri daha çok seviyorlar. Karton bir makarna kutusunu renkli renkli boyayıp ya da kaplayıp mesela bir kumbara yapmak çok mu zor! Ya da bitmiş bir kağıt havlu rulosundan hayvanlar, dürbün vs. yapmak. Ev dediğimiz yer atık malzeme cenneti! Benim mutfakta alttan iki çekmece çocukların atık malzeme deposu, malzeme her an elimizin altında.
İki kardeşin arası 3 yaş. Birlikte elbette bir şeyler yapıyorlar ancak kavga da ediyorlar. Bildiğimiz kardeşler yaniJ Birlikte bir şeyler yapmak büyüdükçe biraz daha değişiyor, eskiden aktiviteler çoktu ve keyifliydi. Şimdi birlikte fen deneyleri yapıyoruz, Okey, Mandala turnuvası yapıyoruz, kutu oyunları oynuyoruz, Origami ve Lego hayatımızda hep var zaten, mutfak da öyle...

Bir yorumda Alman sistemine göre uyku eğitimi verdiğini söylemiştin. Ondan bahsedebilir misin?
Aslında Alman sistemi falan demeyelim, aklın yolu bir diyelim. Benim etrafımda tanık olduğum örnekler daha çok Alman bakış açısı olduğundan öyle kaldı. Yoksa pek çok Avrupa ülkesinde durum aynı. Uyku dediğimiz şeyi de diğer şeyler gibi çocuğa öğretmemiz gerekiyor. Bir bebek istisnadan zor anlar, dolayısıyla bebeği çanta gibi gezdirerek uyku saati gelince hadi uyu bakalım demek ne kadar doğru olur. Bizim bebekler dışarda, parkta, ormanda gezip temiz hava solumak yerine çoğu evlerde vakit geçiriyor. Hele kışın en sık duyduğum şeydir “aman hasta olmasın, hava soğuk”.  Bu konuda gene Almanların sevdiğim lafı devreye girer “kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır”. Peer Ole`yi doğurduğumda hastanedeki çocuk doktoru mutlaka her gün dışarı çıkarın tavsiyesinde bulunmuştu. Temiz hava çocuğu daha rahatlatır, uyumasına yardımcı olur çünkü. Peer Ole, Polonya`nın soğuğunda öğle uykularını genelde dışarda uyudu. Hatta bıraksam birkaç saat uyurdu ama ben akşam normal saatinde uyusun diye uyandırırdım. Her akşam aynı şeyleri yapardık, pijama giy, (ilk dişten sonra diş fırçalama sıraya girdi) kitap okuma, şarkı söyleme ve öpüp koklayıp yatağa bırakma.  Böyle anlatınca ay ne kolaymış diyesi geliyor insanınJ Yok bu kadar kolay değildi tabii, arada ağlamalar, uyumak istememeler, diş çıkarma huzursuzlukları, burun tıkanmalar vs. oluyordu. Genelden bahsettiğimde iki çocuğum için de uyku bizde sorun olmadı diyebiliyorum.
Bu konu da aslında bazı konular gibi kültürden de kaynaklanıyor. Bizde çocuk ağlayınca kimse dayanamıyor. Araba koltuğu için de aynı şey söz konusu. Yolda görünce dayanamıyorum bazen söyleniyorum. Çünkü ufacık bebeği araç içinde kucakta görmek bana cinayet gibi geliyor. Neden diye soruyorsun “ araba koltuğunda ağlıyor, durmuyor” deniyor. Bazı şeylerin istisnası olamaz, güvenlik meselesi gibi çok ciddi konularda hiç.  Ya da başka bir cevap “zaten yakın mesefe, uzak değil”. E tamam o halde, zaten kaza dediğimiz şey de gelmeden önce haber veriyor nasıl olsa...

Ergenlik halleri sanırım sizde de başlamıştır. Çocuklarda sahiden bir dönüm noktası olarak yaşanıyor değil mi? Sen neler gözlemliyorsun?
Ergenlik henüz çok yeni bizim için. Birkaç sinyal aldık ancak başımıza tam olarak neler gelecek bilmiyoruzJ

“İyi ki yapmışım” dediğin neler var annelik hakkında?
Evet. İyi ki kendim büyütmüşüm diyorum. Bebeklik, ilk adımlar, ilk heyecanlar...hepsine tanık oldum. Öncelikle tek elden büyüttüğüm için kontrolü de kolay oldu. Zaman içinde birlikte çok şey yaptık, bu onları çok iyi tanımamı sağladı. Bir annenin tüm gününü bu şekilde geçirmesi elbette kolay değil, kafayı yer insanJ Ama eşler var neyse kiJ Ben bunaldığımı hissettiğimde bir hafta sonu birkaç saatimi arkadaşlarımla kahve içerek, sohbet ederek geçirebilmeliyim mesela...

Biz şimdi gazdır uykudur uğraşıyoruz ve bazen zorlanıyoruz. Size bakınca “ohh rahatlamışlardır” diyorum J Büyüyünce de daha farklı şeyler geliyor gündeme sanırım değil mi?
Çocuk büyütmenin hiçbir aşaması çok kolay değil bence. Zorluğun derecesi biraz değişiyor belki. Büyüdüklerinde kendi kendilerine hareket etme diye bir rahatlık var mesela. Bu da anne-baba olarak kendimize daha çok zaman ayırmamızı sağlıyor. Arkadaşlarında geceleyebiliyorlar ya da oynamaya gidiyorlar vs. Buradaki zorluk daha çok okulla birlikte başlıyor. Doğru okul seçimi, arkadaşların seçimi gibi. Eğitim Türkiye`de bir dert yumağı maalesef. Bunu da başka zaman anlatırızJ

Faydalandığın  çocuk eğitimi kitaplarını hatırlıyor musun?
Çok aşırı kitap okuduğumu söyleyemem. İki dilli büyütmeyle ilgili kitaplar ve bebekken hafta hafta beni nelerin beklediğini takip edebildiğim bir kitabım vardı. Almanca idi çoğu okuduğum kitap. Haluk Yavuzer`in kitapları da kitaplığımda vardır mutlaka tavsiye ederim.

İnanılmaz güzel çantalar yapıyorsun. Onlardan da bahsetmeden geçmek istemiyorum. Ne kadar zaman oldu, nasıl başladın ve nelerden ilham alıyorsun bu güzel çantaları yaparken?
Çok teşekkürlerJ Öncelikle dikiş hayatımda hep vardı. Annemden dolayı, çocukken de dikerdim onun yanında. Gençlik ve üniversite yıllarımda dikmedim elbette. Sonradan gene bir şekilde hayatıma girdiJ
Çanta fikri de kendiliğinden çıktı. İhtiyaçtan yaniJ Plastik poşet sevgisizliğimdenJ Önce bizim ev için her boy diktim, sonra diktiğimi yakınlarıma hediye etmeye başladım. Ben uzun yıllardır markete bez çantayla giderim, yolculuklarda arabada mutlaka bez çanta içinde kitap, oyuncak vs. olur, çocukların kendi çantaları var zaten. Bez çanta hem çevreci, hem daha sağlam.

Anne adaylarına ve benim gibi taze(cik) annelere neler tavsiye edersin?
Çok bilmiş gibi davranmak istemem ancak mutlaka bir şey söylemem gerekirse bebeklerinizle/çocuklarınızla mümkün olduğu kadar vakit geçirin, onları birey olarak önemseyin derim. Sevginizi belli edin ve yaptıklarına, düşüncelerine saygı duyun mutlaka ki o da büyüdüğünde size saygı duysun.  Duygularının ciddiye alındığından, önemsendiğinden emin olan bir çocuk size karşı güven duygusuyla büyür, sevgi besler.

Katıldığın için çok teşekkür ederim J
Ben teşekkür ederim, çok güzel hazırlanmış sorulardı

Semiyle sohbetimizi kahveler eşliğinde yapsaydık sanırım buraya sığdıramazdım. Ona soracak daha bir dolu sorum var-dı. Herkesin annelik tarzı farklı elbette ama Semi'nin tarzını çok seviyorum. Tatlı-sert ama disiplinli, sıcakkanlı olduğu kadar olayları soğukkanlı bir şekilde göğüsleyebilen, yenilikçi... Daha da uzatmak istemem ama katıldığın için sahiden bir dolu teşekkürler Semi; iyi ki kesişmiş yolumuz :)
* Kediniz için de çok ama çok üzgünüm :/
** Bir sonraki sohbet tee Amerikalardan hem de çok Can'lı :)




Devamını oku »

26 Nisan 2013 Cuma

"Türkiye Posterleri" Basılmaya Hazır :)

Blog dünyası kocaman bir deniz derya haliyle de birçok bilgiye erişme imkanı oluyor. Normal şartlar altında denk gelme ihtimalimin düşük olduğu haber/aktivite/olay/kişi/konu/site vb. ne varsa  takip ettiğim bloglarda okuduğumda ve bilgilendiğimde bir mutlu oluyorum ki sormayın :)
Bugün de öyle oldu, birkaç blogda hoş haberlere rastladım ama en çok da Mutlu Eller'in burada paylaştığı bilgi beni cezbetti.
Neden sanırım algıda seçicilik..
Bu aralar (yazıdaki yorumumda da belirttiğim gibi) eve bir şeyler alalım asalım peşindeyiz. Kardeşimin yaptığı resimlerle salon baya doldu ama hala aklımız resimlerde/fotoğraflarda.
Hele ki eğlenceli ve değişik tarzda poster/afiş imkanı varsa :)
İşte bunu düşünmüş Emrah Yücel ve şirketi bizler için ve elbette Türkiye'nin tanıtımı için Türkiye'yi anlatan hoş afişler tasarlamışlar. Emrah Yücel Kim derseniz; buraya tıklayabilir veya bir Kill Bill afişi açabilirsiniz :)
Tamamen ücretsiz olan ve istediğiniz boyutta (küçük, orta, büyük) bilgisayarınıza kaydetme imkanı sunan bu amme hizmeti için çooookça teşekkürler, Mutlu Eller'e de paylaşımından ötürü sevgiler :)
Gelelim siteye;
http://www.turkiyeposterleri.com/posterler adresinde "Bu nedir?" diyenler için hoş bir açıklama da var;

"Kapadokya’da bir şarap mahzeniniz mi var... Ya da Bursa’da enfes kebaplar yapan bir lokantanız... Belki de Sultanahmet’te hediyelik eşyalar satan bir dükkanınız... Yani her gün, en az hemşehrileriniz kadar turistle de karşılaşıyorsunuz. Onları; ülkemizin göz kamaştıran güzelliklerini anlatan, dünya standartlarında kaliteye sahip, özenle tasarlanmış posterlerle etkilemek istemez misiniz? İşte bu proje bunun için var! İstanbul’dan İzmir’e, Mardin’den Konya’ya, Şanlıurfa’dan Trabzon’a kadar Türkiye’nin her yerini temsil eden çok özel 54 poster arasından dilediğinizi seçin, hiçbir ücret ödemeden yüksek çözünürlüklü ve baskıya uygun olarak bilgisayarınıza yükleyin, ister kendi yazıcınızla, ister herhangi bir profesyonel baskı merkezinde bastırın ve duvarlarınızı süsleyin."

Gelelim benim sevdiklerime;




Derdimin yeme/içmeyle olması gözlerden kaçmadı değil mi :)
Tez zamanda bu afişlerden çıktı alına ve eve asıla :)

HERKESE UÇAN BALONLARDA KAHVE/KARPUZ KEYFİ DİLERİM VE TABİİ MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »