(Annelik sohbetlerine ara vermişiz gibi oldu sanırım bugünlerde. Soruların cevaplarını gönderip yayınlanmasını bekleyen annelerden kısaca özür dileyeyim buradan.)
Semi... Mutlu Eller :) Blog dünyasına girdiğimde (evet böyle bir dünya varmış sahiden; orta dünya gibi) karşıma çıkan ilk bloglardan biri. Semi ne yazsa ben ilgiyle takip ediyor, yazdıklarını okudukça mutlu oluyordum. Gezmeyi çok seven bir aile, pozitif ve sıcacık bir aile hayatı (maşallah diyeyim de) ve kahve sohbeti yapmak istediğim mutfakları :) (mutfağı nereden gördüysem hem değil mi :) Yolumuz böyle kesişti Semi ile. Blogunun adı "Mutlu Eller" olan birinden de daha sıcak bir sohbet düşünemezdim doğrusu:
Devamını oku »
Semi... Mutlu Eller :) Blog dünyasına girdiğimde (evet böyle bir dünya varmış sahiden; orta dünya gibi) karşıma çıkan ilk bloglardan biri. Semi ne yazsa ben ilgiyle takip ediyor, yazdıklarını okudukça mutlu oluyordum. Gezmeyi çok seven bir aile, pozitif ve sıcacık bir aile hayatı (maşallah diyeyim de) ve kahve sohbeti yapmak istediğim mutfakları :) (mutfağı nereden gördüysem hem değil mi :) Yolumuz böyle kesişti Semi ile. Blogunun adı "Mutlu Eller" olan birinden de daha sıcak bir sohbet düşünemezdim doğrusu:
Semi Merhaba,
Çok hoş bir tatilden yeni döndünüz. Önce oradan başlayalım;
tatiliz nasıldı, nereleri gezdiniz? Çocuklarla tatil için tüyoların var mı?
Bizim gibi kurtlu bir aile için
tatil her zaman biraz farklı. Hep böyleydi, bebeğimiz varken de sonrasında
da. Havuz başında ve açık büfede geçen
tatiller bize göre hiç değil. Tatil bizim için yeni keşifler, yeni yerler,
imkan varsa yeni kültür ve dolayısıyla yeni bir bakış açısı demek.
He yaz gittiğimiz gibi bu yaz da
Hamburg tatiliyle başladı, malum babaannemiz ve dedemiz orada yaşıyor.
Sonrasında aylar öncesinden planladığımız gibi İzlanda tatiliyle devam etti.
İzlanda`yı anlatmak zor, bizim gibi doğayı, yürümeyi
seven ve hava şartlarını kafaya takmayan bir aile için olağanüstü bir yer!
Devamını merak edenler bloguma bakabilirler.
Çocuklarla tatil için çok özel bir
sistemim yok. Biraz çocukların ilgi alanlarına ve karakterlerine göre zamanla
kendiliğinden taşlar yerine oturuyor. Bebekliklerinde de çok sıkıntıya girmedim
doğrusu. Peer Ole (ilk oğlum) ilk kez uçtuğunda 2,5 aylıktı ve sonrasında çok
kez karayolu veya havayoluyla seyahatlerimiz oldu. (o dönem Polonya`da
yaşadığımızdan uçak yolculukları, Türkiye ziyaretleri daha çoktu) Polonya`da
orman, park çok. Hafta sonları çok yürüyorduk. Peer Ole`yi içine
oturtabileceğimiz dağcı bir sırt çantamız vardı, her yere bizimle geldi bu
sayede.
Aslında bebekle/çocukla şu yapılmaz
veya zor yapılır diye düşündükçe işler daha da zorlaşıyor. Çok büyütmemek
lazım. Her şey yapılır, zamanı iyi ayarlamak lazım. Tabii ki iki kişilik
seyahat gibi olmuyor, her şey düşünülenden daha uzun sürüyor en basiti.
Arabayla 3-4 saatlik yol, sık verilen molalardan dolayı çocukla daha uzun
sürüyor mesela... Bunları göze almak lazım, sonuçta çocuğun da normal yaşama bir
şekilde alışması lazım, sürekli evde oturacak hali yok.
Senin annelik maceran nasıl başladı ve tabii devam etti?
Hamile kalmam maceralı olmadı.
İstediğimiz bir zamanda ve tam hazırken anne-baba olmaya karar verdik. İki hamileliğim
de gayet iyi geçti, sıkıntı yaşamadım. Hamileliğimin 6.ayında Bursa`dan
Polonya`ya, ikinci hamileliğimin 4.ayında Polonya`dan Bursa`ya taşındık. Hatta
blogumda şöyle yazmıştım bu durum için: “evet bizim ailede taşınmak için hamile
olmak birinci şart”
Doğumlarını Türkiye’de mi yaptın? Kısaca doğum hikayelerini
anlatabilir misin?
Birinci doğum Hamburg`da, ikincisi
Bursa`da gerçekleşti. İkisi de normal doğum. Hamileyken taşındığım Polonya`da,
dilini hiç bilmediğim yerde doğurmak yerine Hamburg`da doğurmayı tercih ettim.
Ufak bir ev kiraladım, doğum ve sonrasını birkaç ay tek başıma orda geçirdim.
(eşim bu arada Polonya`da çalışıyordu ve hafta sonları ziyarete geliyordu.)
Ailesi Hamburg`daydı tabii ama onlarla da arada görüşüyordum. Doğuma tek başıma
taksiye atlayıp gittim, eşim sonradan geldi ve yetişti. Doğum esnasında da
yanımdaydı.
İki doğum arasında çok fark var. Çok
detaya girmeyeyim ama bizim ülkemizde her şey hızlandırılmış film gibi
yaşanıyor. Kimsenin doğum sancısı bekleme gibi bir sabrı yok. Normal doğum
anlayışı bile “ver suni sancıyı, hızlandır doğumu” şeklinde. Eğer şanslıysan
normal doğum yaparsın bu ülkede. Gerekli durumları bilmem, tıp uzmanı değilim
sonuçta, ama bu sezaryen için gereken tüm durumlar her neyse sadece bizim
ülkemize özel anlaşılanJ Konu derin, benim ısrarımla ikinciyi de normal doğurdum
diyerek konuyu kapatayım.
Seni biraz eski günlere götürmüş olacağım ama doğumdan sonra
ilk günlerde yanında birileri var mıydı? Zorlandın mı?
Yukarıdaki cevabımda da biraz
anlattığım gibi ben yalnızdım. Biz ailelerinin yanında yaşayan insanlar değiliz. Ben ailemin yanından 19 yaşında
üniversite için ayrıldım ve bir daha da dönmedim. Dolayısıyla alışkınım
işlerimi kendim halletmeye. İyi ki de öyleJ
Bence doğumdan sonra anne ve bebek
yalnız bırakılmalı. Evet biraz yardım edilebilir elbette. Ama her kafadan ses
çıkan, gelenin gidenin her şeye karıştığı, ziyaretçilerinin eksik olmadığı bir
evde bir annenin bebeğini tanıması çok da kolay değil.
Ben bu yalnızlığımı şansa çevirdim.
Şans olarak gördüm bunu, karışan kimse yoktu. Bazı şeyleri okudum, bazı şeyleri
ebeye sordum. Peer Ole uyuduğunda uyudum, onunla uyandım. Misafir ağırlama
derdim olmadığımdan böylelikle dinlenebildim, birlikte bir ritim
oluşturabildik.
İki dil iki farklı kültürle çocuk büyütmek zor mu yoksa daha
kolay mı?
Nasıl algınlandığına bağlı. Kolay
olduğunu söyleyemem ancak biz fırsat olarak görüyoruz. Aidiyet, milliyetçilik,
din gibi konularda daha toleranslı olmak gerekiyor, ağzımızdan çıkana daha çok
dikkat ediyoruz. İster istemez yaşadıkça farklı kültürleri kıyaslama yoluna
gidiyorlar. Kıyaslama olabilir ancak
ince bir çizgi var, bir kültürün diğer kültürü ezmesine izin vermiyoruz.
Dil konusu ilginç. Daha önce iki
dilli çocuklarla ilgili uzunca bir yazı blogumda da yazmıştım. Onlar için çok
rahat bir konu aslında. Farkında bile olmadan öğreniyorlar. Ben 4 dille büyüyen
çocuklar bile gördüm! Zaman zaman komik şeyler de olmuyor değil. Karşılığını bulamadıkları bir kelimeyi
tercüme ettiklerinde meselaJ Mekanizma doğuştan farklı
çalıştığı için ileriki yaşlarda başka dilleri de öğrenme ihtimalleri yüksek.
KaiFelix ve Peer Ole J
Bildiğim kadarıyla aralarında çok fazla yaş farkı da yok. İki kardeşin arası
nasıl; birlikte neler yapıyorsunuz? (Mandala, Legolar, okumalar, pasta
pişirmeler bir dolu şey yapıyorsunuz değil mi J
Çocukları büyütürken her aşamada
onlarla yapacak yığınla şey buldum. Çok küçük yaşlarda başladım diyebilirim. Bu
konuda pek mütevazı olamam, el becerileri yaşıtlarına göre ikisinin de çok iyi
mesela. Okula başladıklarında daha eline makas almamış çocuklar vardı, çok
şaşırmıştımJ Çocuklar için artık Türkiye`de de çok güzel aktivite setleri
var bu konuda. Şart mı, asla değil. İnternet bir derya önümüzde. Üstelik
çocuklar basit malzemeleri daha çok seviyorlar. Karton bir makarna kutusunu
renkli renkli boyayıp ya da kaplayıp mesela bir kumbara yapmak çok mu zor! Ya
da bitmiş bir kağıt havlu rulosundan hayvanlar, dürbün vs. yapmak. Ev dediğimiz
yer atık malzeme cenneti! Benim mutfakta alttan iki çekmece çocukların atık
malzeme deposu, malzeme her an elimizin altında.
İki kardeşin arası 3 yaş. Birlikte
elbette bir şeyler yapıyorlar ancak kavga da ediyorlar. Bildiğimiz kardeşler
yaniJ Birlikte bir şeyler yapmak büyüdükçe biraz daha değişiyor,
eskiden aktiviteler çoktu ve keyifliydi. Şimdi birlikte fen deneyleri yapıyoruz,
Okey, Mandala turnuvası yapıyoruz, kutu oyunları oynuyoruz, Origami ve Lego
hayatımızda hep var zaten, mutfak da öyle...
Bir yorumda Alman sistemine göre uyku eğitimi verdiğini
söylemiştin. Ondan bahsedebilir misin?
Aslında Alman sistemi falan demeyelim,
aklın yolu bir diyelim. Benim etrafımda tanık olduğum örnekler daha çok Alman
bakış açısı olduğundan öyle kaldı. Yoksa pek çok Avrupa ülkesinde durum aynı.
Uyku dediğimiz şeyi de diğer şeyler gibi çocuğa öğretmemiz gerekiyor. Bir bebek
istisnadan zor anlar, dolayısıyla bebeği çanta gibi gezdirerek uyku saati
gelince hadi uyu bakalım demek ne kadar doğru olur. Bizim bebekler dışarda,
parkta, ormanda gezip temiz hava solumak yerine çoğu evlerde vakit geçiriyor.
Hele kışın en sık duyduğum şeydir “aman hasta olmasın, hava soğuk”. Bu konuda gene Almanların sevdiğim lafı
devreye girer “kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır”. Peer Ole`yi doğurduğumda
hastanedeki çocuk doktoru mutlaka her gün dışarı çıkarın tavsiyesinde
bulunmuştu. Temiz hava çocuğu daha rahatlatır, uyumasına yardımcı olur çünkü.
Peer Ole, Polonya`nın soğuğunda öğle uykularını genelde dışarda uyudu. Hatta
bıraksam birkaç saat uyurdu ama ben akşam normal saatinde uyusun diye
uyandırırdım. Her akşam aynı şeyleri yapardık, pijama giy, (ilk dişten sonra
diş fırçalama sıraya girdi) kitap okuma, şarkı söyleme ve öpüp koklayıp yatağa
bırakma. Böyle anlatınca ay ne kolaymış
diyesi geliyor insanınJ Yok bu kadar kolay değildi tabii, arada ağlamalar, uyumak
istememeler, diş çıkarma huzursuzlukları, burun tıkanmalar vs. oluyordu. Genelden
bahsettiğimde iki çocuğum için de uyku bizde sorun olmadı diyebiliyorum.
Bu konu da aslında bazı konular gibi
kültürden de kaynaklanıyor. Bizde çocuk ağlayınca kimse dayanamıyor. Araba
koltuğu için de aynı şey söz konusu. Yolda görünce dayanamıyorum bazen
söyleniyorum. Çünkü ufacık bebeği araç içinde kucakta görmek bana cinayet gibi
geliyor. Neden diye soruyorsun “ araba koltuğunda ağlıyor, durmuyor” deniyor.
Bazı şeylerin istisnası olamaz, güvenlik meselesi gibi çok ciddi konularda
hiç. Ya da başka bir cevap “zaten yakın
mesefe, uzak değil”. E tamam o halde, zaten kaza dediğimiz şey de gelmeden önce
haber veriyor nasıl olsa...
Ergenlik halleri sanırım sizde de başlamıştır. Çocuklarda
sahiden bir dönüm noktası olarak yaşanıyor değil mi? Sen neler gözlemliyorsun?
Ergenlik henüz çok yeni bizim için.
Birkaç sinyal aldık ancak başımıza tam olarak neler gelecek bilmiyoruzJ
“İyi ki yapmışım” dediğin neler var annelik hakkında?
Evet. İyi ki kendim büyütmüşüm
diyorum. Bebeklik, ilk adımlar, ilk heyecanlar...hepsine tanık oldum. Öncelikle
tek elden büyüttüğüm için kontrolü de kolay oldu. Zaman içinde birlikte çok şey
yaptık, bu onları çok iyi tanımamı sağladı. Bir annenin tüm gününü bu şekilde
geçirmesi elbette kolay değil, kafayı yer insanJ Ama eşler var neyse kiJ Ben bunaldığımı
hissettiğimde bir hafta sonu birkaç saatimi arkadaşlarımla kahve içerek, sohbet
ederek geçirebilmeliyim mesela...
Biz şimdi gazdır uykudur uğraşıyoruz ve bazen zorlanıyoruz.
Size bakınca “ohh rahatlamışlardır” diyorum J
Büyüyünce de daha farklı şeyler geliyor gündeme sanırım değil mi?
Çocuk büyütmenin hiçbir aşaması çok
kolay değil bence. Zorluğun derecesi biraz değişiyor belki. Büyüdüklerinde
kendi kendilerine hareket etme diye bir rahatlık var mesela. Bu da anne-baba
olarak kendimize daha çok zaman ayırmamızı sağlıyor. Arkadaşlarında geceleyebiliyorlar
ya da oynamaya gidiyorlar vs. Buradaki zorluk daha çok okulla birlikte
başlıyor. Doğru okul seçimi, arkadaşların seçimi gibi. Eğitim Türkiye`de bir
dert yumağı maalesef. Bunu da başka zaman anlatırızJ
Faydalandığın çocuk
eğitimi kitaplarını hatırlıyor musun?
Çok aşırı kitap okuduğumu
söyleyemem. İki dilli büyütmeyle ilgili kitaplar ve bebekken hafta hafta beni
nelerin beklediğini takip edebildiğim bir kitabım vardı. Almanca idi çoğu
okuduğum kitap. Haluk Yavuzer`in kitapları da kitaplığımda vardır mutlaka
tavsiye ederim.
İnanılmaz güzel çantalar yapıyorsun. Onlardan da bahsetmeden
geçmek istemiyorum. Ne kadar zaman oldu, nasıl başladın ve nelerden ilham
alıyorsun bu güzel çantaları yaparken?
Çok teşekkürlerJ Öncelikle dikiş hayatımda hep vardı. Annemden dolayı,
çocukken de dikerdim onun yanında. Gençlik ve üniversite yıllarımda dikmedim
elbette. Sonradan gene bir şekilde hayatıma girdiJ
Çanta fikri de kendiliğinden çıktı.
İhtiyaçtan yaniJ Plastik poşet sevgisizliğimdenJ Önce bizim ev için her boy diktim, sonra diktiğimi yakınlarıma hediye
etmeye başladım. Ben uzun yıllardır markete bez çantayla giderim, yolculuklarda
arabada mutlaka bez çanta içinde kitap, oyuncak vs. olur, çocukların kendi
çantaları var zaten. Bez çanta hem çevreci, hem daha sağlam.
Anne adaylarına ve benim gibi taze(cik) annelere neler
tavsiye edersin?
Çok bilmiş gibi davranmak istemem
ancak mutlaka bir şey söylemem gerekirse bebeklerinizle/çocuklarınızla mümkün
olduğu kadar vakit geçirin, onları birey olarak önemseyin derim. Sevginizi
belli edin ve yaptıklarına, düşüncelerine saygı duyun mutlaka ki o da
büyüdüğünde size saygı duysun. Duygularının
ciddiye alındığından, önemsendiğinden emin olan bir çocuk size karşı güven
duygusuyla büyür, sevgi besler.
Katıldığın için çok teşekkür ederim J
Ben teşekkür ederim, çok güzel
hazırlanmış sorulardı
Semiyle sohbetimizi kahveler eşliğinde yapsaydık sanırım buraya sığdıramazdım. Ona soracak daha bir dolu sorum var-dı. Herkesin annelik tarzı farklı elbette ama Semi'nin tarzını çok seviyorum. Tatlı-sert ama disiplinli, sıcakkanlı olduğu kadar olayları soğukkanlı bir şekilde göğüsleyebilen, yenilikçi... Daha da uzatmak istemem ama katıldığın için sahiden bir dolu teşekkürler Semi; iyi ki kesişmiş yolumuz :)
* Kediniz için de çok ama çok üzgünüm :/
** Bir sonraki sohbet tee Amerikalardan hem de çok Can'lı :)