Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




29 Kasım 2013 Cuma

Günün Şarkısı: Imany / Take Care :)

Bu şarkıyı muhtemelen çokça duymuş ve sevmişsinizdir.
Ben de daha ilk duyduğumda sevmiştim, aramızda sıcak bir bağ olmuştu şarkıyla - o bunun farkında olmasa da- :)
Ankarada havalar iyice soğuyup öğle aralarında yürüyüşler gittikçe zorlaşırken içimizi ısıtacak bir şarkı olsun istedim, günün şarkısı.
İlk cümlesi ve devamı yani anlamı çok güzel bence:
 
"Take care of the one you love,
Take care of the one you need,
Take care of the one who needs you most,
The one far from home, the one that fills your soul.
Take care of the one that holds your hand,
When it's cold."

Daha önce bu şarkıyı hiiiiç duymamış/dinlememişseniz sanırım dinleyince sahlep kıvamında ısınırsınız şarkıya :) Klip de süper -bence-


HAFTA SONUNUZ SICACIK, MUSMUTLU, GÜNEŞLİ, KEYİFLİ, KEDİLİ /PATİLİ GEÇSİN :)
Devamını oku »

28 Kasım 2013 Perşembe

Gönül Öğretmen :)

Daha önce söyledim sanırım, annem tipik bir Başak burcu olmasının yanısıra tipik bir emekli öğretmen. Hatta hala kendini tanıtırken "Gönül Öğretmen" diyor, soyadı yerine..41 sene çalışınca insanın mesleği kendinin önüne geçebiliyor sanırım, ama o bu durumdan çok memnun. Elbette o mutlu olunca bize bir şey demek düşmez ama "Gönül Öğretmen" başlığının asıl sebebi annem değil.
Herkesin hayatında çok sevdiği, örnek aldığı, unutamadığı bir öğretmeni - ilkokulda değilse "hoca"sı- olmuştur herhalde. Çoğu insan için bu kişi ilkokul öğretmeni olur. Benimki de ortaokulda 3 sene derslerimize giren Türkçe hocamız Gönül Dörtgöz'dü.
Onun gözüne girebilmek, ondan bir "aferin" alabilmek için neler yapmazdım :) Derslerini o kadar çok seviyordum ki ilerde ben de kesin(!) Edebiyat bölümünde okuyacaktım, öğretmen olayım ya da olmayayım.Dersler kesinlikle klasik bir havada geçmiyordu. Her öğrencinin öyle ya da böyle derse katılması için türlü numaralar, oyunlar yapardı. Sadece onun dersinde kimsenin çıtı çıkmazdı. Herkes o kadar saygı duyardı ki -belki erkek öğrenciler ona aşıktı onu da bilmiyorum- Türkçe derslerini sevmeyen birini hatırlamıyorum. Ailesi uzakta olduğundan tek başına küçük bir evde yaşadığını biliyorduk ama özel hayatıyla ilgili sorduğumuz soruları hep geçiştirirdi. O öyle yaptıkça tabii biz daha da merak ederdik :) Çok sade giyinirdi toplamda birkaç kıyafetini hafta boyu dönüştürerek giyer, saçını hep aynı şekilde toplardı. Derslerde mutlaka münazara, tartışma, kompozisyon vb. etkinlikler yapardı. O kadar destekleyiciydi ki ilerde ben çok mühim bir yazar olacaktım :) Kısacası çok severdim(k) onu.
Ertesi ders yılının başında bambaşka bir şehre tayini çıktığını öğrendik, vedalaşamamıştık bile. Sonradan sınıfa 1 adet kartpostal gönderince direk bana göndermiş gibi sevinmiştim. Ben de hemen o adrese 1 kartpostal göndermiştim, sanırım yılbaşıydı ve üzerinde noel baba vardı.
Tanıdığım herkesten çok kitap okuyordu. Bizi de kitap okumamız için teşvik ediyor ama öyle özet falan istemiyor, derste direk kitapla ilgili soru soruyordu "sen olsan bu durumda ne yapardın" diye. Ben ballandıra ballandıra anlatıyordum ama sınıf bence benden sıkılmıştı :)
Bir arkadaşımız "hocam siz hiç okuduğunuz bir kitabın sonunu merak edip sonuna hemen bakmıyor musunuz?" demişti.
Gönül Öğretmen de utanıp sıkılarak "aslında öyle bir şey yapmıyordum ama geçen gün evden çıkmam gerekiyordu, yola gideceğimden kocaman kitabı da yanıma alamadım ve dayanamayıp son sayfasına bakmıştım" dedi.
Bizimle paylaşmasının güzelliği bir tarafa ben hep merak ettim acaba o kitabın adı neydi diye :)
Şimdi nerededir, neler yapıyordur bilmiyorum. Hakkında tek "bildiğim" -o da rüyamda gördüğüm için - evli, 2 çocuklu ve gayet mutlu olduğu.
Karşılaşsak mesela ne derim?
Beni tanır mı?
Bilmiyorum.
Fark ettim ki hayatımda 2 adet "Gönül Öğretmen" olmuş.
Öğretmenler Günü vesilesiyle aklıma geldi , kendi ilkokul öğretmenimi -annemin arkadaşı ve hep beni soruyor- aramayıp (çekiniyorum, ne derim nasıl konuşurum diye)  Türkçe öğretmenim Gönül Dörtgöz'ü burada yazmak istedim.
* Annemi arayan bir dolu öğrenci, bu satırları görmezsiniz belki ama annem çok mutlu oluyor siz arayınca :)
** Kardeşim de öğretmen ama onun böyle anılması için daha önünde uzuuun yıllar var :)
Sahi sizin var mı unutamadığınız sizde emeği çok büyük bir öğretmeniniz?
Kaynak: burada

HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

25 Kasım 2013 Pazartesi

Kış Mevsimini Neden Seviyorum/Sevmiyorum :)

Kış mevsimini seviyorum. Çünkü;
- Kestaneyi doyasıya yiyebiliyoruz :) Boğaz işleri elbette ki en başta gelir :)
- Sevdiğim botlarımı ve HIMYM'deki Ted'in kırmızı çizmeleri gibi olan çizmelerimi bu mevsim giyebiliyorum,ayağımı sıcacık yapıyorlar.
- Yılbaşı yaklaşıyor demek, evin süslenmesi heyecanlar demek :) Bu sene yılbaşı ağacındaki süslemelere Lokum'un attığı patileri göstermeye çalışayım da bizim evde nasıl bir eğlence olduğunu anlayın.
- Sonbaharda dökülen yapraklar hala etrafta ya da kafamıza yağabiliyor demek.
- Kar yağsa da kardan adam yapsak, kar topu oynasak hatta tam o sırada burnumuz aksa ama bunu hiç önemsemeden doyasıya eğlensek :) (tabii kar tatili de fena olmazdı)
- Sıcacık çayın/kahvenle hava dışarda ne kadar soğuk olursa olsun kitabına gömülebilir hatta benim gibi daha ilk sayfalardayken uyuyakalabilirsiniz :)
- Bir ara örgü örmeyi öğrendiğimde buraya onunla ilgili de güzel şeyler yazacağıma inanıyorum-şimdilik-

Kış Mevsimini sevmiyorum. Çünkü;
- Geceler bir inanılmaz uzun. Bazen gerçekten sıkılıyorum. Bazen saat 6da uykum geliyor ama uyumak da istemiyorum yoksa gece 11de uyanıp Koyun Russell gibi uykum gelsin diye ne yapacağımı şaşırıyorum.
- Havanın erkenden kararması durumu hiç hoşuma gitmiyor.Hele ki işyerinden çıktığımda selam veren insanları bile tanıyamıyorum,onlar beni nasıl tanıyor ona da şaşırıyorum zaten.
- Kış demek, canım nasııııl da deniz tatili çekerken bunu ancak rüyalarımda görebilirim demek...
- Canın istediğinde kendini çimlere atamazsın, pikniğe gidemezsin, burnun kıpkırmızı olmadan yürüyüşe çıkamazsın.
- Kat kat lahana bebek gibi oluyoruz ya,o şekilde bazen tuvalete gitmek zor oluyor,bunu da eklemezsem olmaz :)
                                                                           ***
Siz en çok hangi mevsimi ve ne sebeple seviyorsunuz bilmiyorum. Daha önce de "her mevsimin tadı başka" demişiz zaten.
Ama bu kışın benim için en güzel taraflarından biri battaniyenin altına girip Kış Masallarını okumak olacak;  battaniyemi çekiştiren tüy yumağından bana yer kalırsa tabii :)


Devamını oku »

20 Kasım 2013 Çarşamba

Bu kediler çok akıllı çok :)

Geçenlerde yine bir öğle arası yürüyüş yaparken gölgeden gittiğimi ve gayet de üşüdüğümü fark ettim. Hemen yolun karşısına geçip güneşin tüm nimetlerinden faydalanayım, d vitaminlerimi depolayayım derken güneşte mayışmakta olan 1 kedi gördüm, utanmasam yanına çimlerin üzerine kıvrılacaktım :) Sanki yıllardır Lokum'u köşe bucak güneş ararken gören ben değildim..Niye şaşırdım bilmiyorum. Lokum da öyle, günün tüm güneş ayarlarını bilir ve her saat belli odaların belli köşelerinde güneş banyosunu yapar.
Bu kediler çok akıllı çok!
Banyosunu kucağımda yapıyor :)
Daha önce bahsetmiştim sanırım midemle ilgili reflü benzeri bir şikayetim var, o yüzden de her şeyi yiyemiyorum. Ama doktora gitmeden önce maş. midem kötü de olsa tam bir öğrenci zihniyetiyle yemek buldum yiyeyim diye düşünüyordum :) Sonra endoskopi,doktorla konuşmalar neticesinde az ve sık yemem gerektiğinde karar kıldık. İşte o günlerde Lokum gözüme daha bir farklı gelmişti. Biz ne kadar mama verirsek verelim hatta ıslak mamada bile (arada verdiğimiz ve onun hüüppp diye yuttuğu yoğurtlar tabii ki hariç) azar azar yiyordu sıpa. Nee yoksa o düzgün beslenmenin sırrını benden önce mi çözümüştü?
Bu kediler çok akıllı çok!
Yer kapmaca sanırım Lokum'un bizimle oynamaktan en çok hoşlandığı oyun.Önüne yün yumağı versek bu kadar sevmez herhalde. Ne zaman ki biz oturduğumuz yerden kalkıyoruz ama bu süre 5 saniyeliğine de olabilir, uyuyor numarası yapıp aslında gözleri yarı açık bizi izleyen Lokum anında gelip yerimizi kapıyor onra da böyle şaşkınlık pozu veriyor :)
Bu kediler çok akıllı çok!
Eskiden hemen her Pazartesi günü Lokumla anlaşma yapmaya çalışırdım; evde ben kalayım işe benim yerime sen git diye. Şimdiye kadar hiç yanaşmadı bu duruma. Ben de üstelemedim bunalmasın diye. Ta ki kış mevsiminin o engiiin havasından etkilenip yataktan çıkmakta zorlanana kadar. Şimdi yine her gün anlaşma yapmak için ona dil döküyorum ama beni dinleyip şu pozu verdiğine göre cevabı hala hayır :(
Bu kediler çok akıllı çok!
Sanırım Lokum ve bizim maceralarımız hiç bitmeyecek, arada unutmadan yazayım istiyorum :)
* Hatta daha önce şöyle bir yazıda "kedi gibi olmak istiyorum" bile demişim :)
Siz ne dersiniz bu kediler çok mu akıllı? :)

HERKESE TATLI PATİLİ, GÜNEŞLİ GÜNLER :)

Devamını oku »

19 Kasım 2013 Salı

Günün Şarkısı: Vanessa Paradis/ La Seine

Çoook sevdiğim bir filmin harika müziği :)


Devamını oku »

11 Kasım 2013 Pazartesi

Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)

Daha önce bahsettim mi bilmiyorum, küçükken çok fazla çocuk kitabım olmadı. Çoook küçükken gözümde bir rahatsızlık olmuştu, o zaman annem çay pansumanını rahat yapabilmek için bana evdeki yaşıma uygun tek kitap olan içinde minik bir ayının geçtiği kitabı okuyordu. Kitap o kadar hoşuma gidiyordu ki gözüm hiç iyileşmesin istemiştim, hatırlıyorum. Bir de pansuman bitip de uykum gelince kitaba sarılarak uyurdum, kitap da buruş buruş olmuştu. Sonra o kitabı bir daha görmedim, ne oldu bilmiyorum.
Okumaya başladığımda da (okula erken başlayan çocuk kaderi) 5,5 yaşımda keşke oyunlara devam etseydik dediğim dönemde matematiğin yanı sıra Türkçe ile yani okuma-yazma ile tanıştım. Her şeyi okumaya çok hevesliydim.Eve gelen günlük gazetenin siyah beyaz satırları fazla ilgimi çekmiyor, renkli bir şeyler arıyordum ki... Evde gizli bir köşede (muhtemelen bayağı ortadaydı ama bana çok gizli bir köşe gibi geliyordu) Jules Verne'in çizgi roman şeklinde koocaman siyah kapaklı bir kitabına rastlamıştım. İçerisinde 3 adet hikayesi vardı ancak benim aklımda en çok 80 günde devrialem kalmış, en çok onu okuyordum demek ki :) O balon havalandıkça sanki benim içimde bir yerler havalanıyordu. Biri o kitabı okurkenki fotoğrafımı çekse gözlerimin kooocamanlığından korkabilirdi -belki- Bir de unutamayacağım Heidi var. Beyaz ekmek ne demek, neden bu kadar kıymetli, kırlarda gezip oynadığı için Heidi ne kadar şanslı olduğunu biliyor mu,bir bardak süt ile karnı nasıl doyuyor (bendeki oburluğa bak), ne güzel arkadaşları var, bu kız ne güzel hep gülümsüyor gibi düşüncelerim olduğunu hatırlıyorum.


O dönemde ne yazık ki başka da çocuk kitabım olmadı. Okulda zorla okutulan Ayşegüllerden nefret ettiğim için - ki ben böylesine yapay bir karakteri hiç ama hiç sevmemiştim- öğretmenin verdiği kitapları sadece okuyordum ama hiç işime işleyen olmamıştı. Sonra bir gün Cuma günleri dersin son 1 saatini "Çocuk Kalbi" okumaya ayıracağını söylemişti. O kadar merakla bekliyordum ki her hafta o saatin gelmesini ve ilk defa olarak zilin çalmasına üzüldüğümü hatırlıyorum. (tamam aralarda gözümden yaş da geliyordu) Ama kitap bir şekilde bitmedi,neden bilmiyorum.
Ve ben büyüdüm..
Büyüdüm...
O ara hep büyüdüm :) Ve sadece yetişkin kitapları okumaya başladım. Çocuk kitapları okursam yine çok mu ağlardım yoksa ben çok mu büyümüştüm,o aralar da kayıp.
Derken bir şey oldu (keşke o olan şeyin ne olduğunu da hatırlasam) kendimi Dostta çocuk kitaplarına bakarken bulmaya başladım. Hani nasılsa oraya girdiğim zaman 2,3 saat geçiriyordum,o ara yolum da düşmüş olabilir ya da minik minderlerine vurulmuş olabilirim.
Ve ben yeniden çocuk kitapları okumaya başladım. Eskiden çok okumuşluğum yoktu yani bu türe neredeyse hiç hakim değildim ama bir yerden başladım. Yani yaklaşık olarak 10 yıldır başladığım bu serüven son 5 yıldır güzel bir tutkuya dönüştü.
Bu kadar şeyi neden anlattım?
Özel ve güzel günleri akılda tutmayı pek beceremem ama Günışığı Kitaplığı sabah bir mail göndermiş:

Benim de aklıma geldi.
Sahi, ben çocuk kitaplarını neden okuyordum diye.
Neden kısmı şimdilik kalsa da "nasıl başladığım"la ilgili bir şeyler yazmış oldum.

Keşke sevdiğim tüm karakterleri buraya tek tek yazabilsem ve bana kazandırdıkları için onlara tek tek teşekkür edebilsem..Ama malum bir hafıza sorunu var :)

Araya Roald Dahl karakteri sıkıştırmış olabilirim :)
Tüm çocukların, çocuk kitabı okumaktan inanılmaz keyif alan herkesin Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)

*Çocuk Kalbi kitabı hala kitaplığımda yok, okuyanınız/hatırlayanınız varsa söylesin, hala çok mu hüzünlü?
Devamını oku »

8 Kasım 2013 Cuma

1 Kitap 1 Mektup'ta Bu Kez Soruları Lokum Sordu, BDK Banu ve Kedimiyo Yanıtladı :)

Bir Dolap Kitap ile nasıl tanıştığımızı ve neden konuşamadığımızı oldukça detaylı bir şekilde yazmıştık. BDK Banu'su geçtiğimiz aylarda Hayykitap'tan çıkan pek sevimli bir kitap doğurdu yani yazdı :)
İçinde kediler, Moli ile Olaf ve bizim için evin 2. kedisi olan Kedimiyo var. Hal böyle olunca Banu'ya soruları bu kez Lokum sormak istedi (çok sıkıştırma dediysek de dinletemedik :) :

Lokum ciddiyetle kitabı inceliyor :)
Sevgili Banu,
Sana kocaman merhaba :) Bizimle ilgili bir kitap yazmışsın, geçen gün okudum. Hatta bu kız ne kadar çok şey biliyormuş diye de düşünmedim değil. Bunu düşünürken bıyıklarım bile titredi :) Böyle bir kitabı yazmak nereden aklına geldi? Yoksa sen, yolda karşılaşınca durup bizi sevmeden geçmeyenlerden misin?
Kitabın kahramanı olan sevimli çocuklar Moli ile Olaf uzun zamandır hayatımdalar. Hatta Bir Dolap Kitap'tan önce bile varlardı. Zaman içinde zihnimin içinde büyüyüp geliştiler. Onların nasıl çocuklar olduklarını, neyi merak edip, nelerle ilgilendiklerini düşünüp duruyordum. Onların merak ettiklerini fasiküller halinde bir araya getireyim dedim. Sonra bir gün Kedimiyo diye bir karakter ortaya çıktı. Moli ve Olaf'ı Kedimiyo ile tanıştırınca ilk kitabın konusu da belli oldu: Kediler. 

Bizimle ilgili bu kadar bilgiye nereden eriştin? İtiraf et, yoksa oturup bizi mi izledin?
Evet, sizi çok izlerim. Çocukluğumdan beri pek çok kedi dostum oldu. Bunların bir kısmıyla aynı evi paylaştım. Sokakta kedilerle karşılaşınca selamlaşmadan geçmem. Siz kedileri seviyorum; sizi gözlemeyi de öyle.

Evde Kedimiyo’dan başka arkadaşım var mı? Yeri gelmişken sorayım, Kedimiyo bize gelip kalabilir mi?
Ne yazık ki sadece kağıt üzerindeki Kedimiyo ile arkadaşım şu sıralar. Evde kedimiz yok. Çünkü benim geçmişte kısmen tedavi edilen kedi alerjim yine hortladı. Eşim Yıldıray'ın durumu daha feci. Bir de bahçeli bir evimiz olmadığı için evde hayvan beslemeyi doğru bulmuyoruz. Onların özgürlüğünü ksıtılıyormuşuz gibi geliyor. Hem kedi yerine artık bir bebeğimiz var. Şimdilik o bütün vaktimi alıyor zaten.

Düştüğümde kaç ayağımın üzerinde olduğunu hiç saymamıştım. Ama kitabını okuyunca öğrendim. Bu kitabının birçok arkadaşıma kendilerini tanımaları için de başvuru kitabı olacağını düşünüyorum. Peki ya siz insanlar, siz düşünce kaç ayağınızın üzerine düşüyorsunuz?
Şansılıysak iki ayağımızın üzerine düşmeyi başarabiliyoruz. Şanslı değilsek ayak, kol, kafa, sırt... Farklı yerlerimizin üstüne düşüp kendimizi sakatlayabiliriz. Biz, sirkte çalışmadığımız sürece, asla siz kediler kadar atletik olamayacağız.

Süt ile ilgili yazdıkların hiç hoşuma gitmedi. Ben de sütü çok seviyorum ama kimse bana –zararlı olabilir diye- süt vermiyor. Neyse ki yoğurdu daha çok seviyorum. Ve ondan arada da olsa yiyebiliyorum. Yoğurdu su ile karıştırmadan yememde bir sakınca var mı? Varsa da kulağıma fısıldasan yeter. Yer yemez üzerine bir güzel su içerim ben :)
Aman Lokumcum süt içme sakın. Biz insanların yavrularına da bol süt içirirler, ama ben bunu da doğru bulmuyorum. Süt, onu üreten hayvanın yavrusu için yararlıdır, başkası için değil. Ama yoğurdu afiyetle yiyebilirsin sanırım. Bu konuyu bir araştırayım.

Kaynak: burada
Kitabında yazmamışsın ama saç kurutma makinesi ve süpürge gibi neresinden ses geldiğini anlamadığım bu aletlere sinir oluyorum. Sahi bunlar olmadan insanlar yaşayamaz mı?
Hi hi hi. Yaşayamazlar. Gerçi yaşayanları var. (Mesela biz.) Ama süpürgeyi az kullandığımız için evimiz pis (!). Saçımızı kurutmadığımız için de zaman zaman sinüzit oluyoruz. Tozlu bir evde yaşamaktansa, birazcık şu gürültüye katlanabilirsin bence.
Bu arada sen kulak tıpası takmayı düşünmez misin? (Hiç düşünür müyüm kıhkıhkıh :)

Benim bıyıklarım çok kaşınıyor. Her türlü bilgisayar kenarında kitap köşesinde ve kapıların çıkıntılarında bıyıklarımı kaşıyorum. Bildiğin başka “bıyık kaşıyıcı” var mı?
Zımpara kağıdını bir dene. Ama daha iyi bir yöntem biliyorum. Sahibinin seni seven elleri.

Bir de ben bazen evde çok sıkılıyorum. Kendimi uzaklara atmak istiyorum. Kitabında gördüm. Ben de “gemi kedisi” olmak istiyorum. Bunun için ne yapmam lazım?
Öncelikle bir liman bulmalısın. Limana gelen gemilerden birini gözüne kestir. Yük gemilerinde işler daha zor olabilir. Ama bir yolcu gemisini seçersen, seni sevecek birilerini mutlaka bulacağına eminim. Kimselere görünmeden gemiye girmeyi başarırsan, gemi limandan ayrılana kadar kuytu bir köşede saklanırsın. Sonra da ver elini uzak diyarlar!

Moli ve Olaf, Kedimiyo ile birlikte merak etmeye devam edecekler mi? Ben de çok meraklıyımdır. Bir sonraki gezinizde limonata içerken ben de size eşlik edebilir miyim :)
Tabii ki edecekler. Onların merakı hiç bitmez. Tıpkı siz kediler gibi her yere burunlarını sokabiliyorlar. Şaka bir yana, Moli ve Olaf'ın soruları devam ediyor. Yakında ağaçlarla ilgili sorularına yanıt arayacaklar. Limonata demişken, kediler ekşi sever mi? (Ekşi miiii??? Sarı limon ekşisinden bahsediyorsan,lütfen o benden uzak olsun :)

Seni çok sevdim ben. Benim sorularıma cevap verdiğin için de teşekkür ederim.
Seni, Yıldıray’ı, Tayga’yı koooocaman yalarım, tatlıca patilerim.
Ben de senin kulaklarının arkasını, göbeğini kaşırım sevgili Lokum. İyi mırlamalar...
                                                                              ***
Valla ne desem bilemedim. Lokum hemen kaynaşmış Banuyla halbuki yabancılara karşı çok mesafelidir (aa aynı ben :) Bu işte Banu'nun ve Kedimiyo'nun parmağı/patisi olabilir elbette :)

"Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabıyla ilgili BDK'nın radyo programını dinlemek veya İyi kitap'ta yer alan yazıyı da okumak isteyebilirsiniz tabii :)

29 Kasım 2013 tarihine kadar "Kedilerle ilgili en çok merak ettiğiniz şey nedir?"  sorusunu yanıtlayarak  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz. (Mektubu Lokum yazabilir :)


Lokum'un keşfettiği yerlerden dört ayağı üstüne düşme maceralarını da anlatmak isterdik ama o başka yazının konusu olsun. "Lokum halleri"ni merak ederseniz burayı okuyabilir, birbirinden şahane Moli ile Olaf, Dedikodulu Evler ve Kedimiyo çizimlerini almak isterseniz Banu'nun Bobin Dükkanını ziyaret edebilirsiniz. (Kedimiyoları lütfen bitirmeyin, bize de saklayın :)

HERKESE BOL PATİLİ, MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

7 Kasım 2013 Perşembe

Günün Şarkısı: Barcelona / Giulia y Los Tellarini

Kaç zaman oldu "günün şarkısı"nı dinlemeyeli :)
Bu ara severek dinlediğim 1 şarkı olsun o zaman;


HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

6 Kasım 2013 Çarşamba

Anne Yemeği Neden Daha Lezzetli Oluyor :)

Kim ne derse desin "anne yemeği" daha lezzetli oluyor.
İçerisinde alıştığımız lezzetler olduğu için midir bilmiyorum.
Annemin yanında çırak olarak da bulunsam telefonda tarifi bir kere daha detaylıca anlattırsam kullandığı malzemeleri aynı marka da alsam yok, olmuyor.
Annelerin kesinlikle gizli bir tarifi var bize söylemedikleri. Onları hep özleyelim yemeklerinin tadını evden ayrıldıktan sonra daha çok mu bilelim diye yapıyorlar belki de bunu :) Ya da sadece herkesin elinin tadı başka mı?
Benim annemle yemek yaparken en büyük farkın özenmemek ve ona kalırsa soğan (bazen de sarmısak). Ben pratik yemekler seviyorum ve işimi çabucak bitirmeye çalışıyorum. Bazen elimi kesiyorum bazen patatesin yarısı kabuğunda kalıyor o ayrı :)

Kaynak: burada
"Anne eli değişmiş gibi" lafı boşa söylenmiş gibi durmuyor, siz ne dersiniz? Anne yemeği neden daha lezzetli oluyor :)
Devamını oku »

5 Kasım 2013 Salı

Lokum'un Arkadaşı Şirin :)

Evde kedi ile birlikte yaşamanın bir dolu güzel tarafı var. Aklıma gelen tek kötü şey bir yere gittiğinizde bu sevimli arkadaşınızı nereye bırakacağınızı bilememeniz oluyor.Bunun kötü olması,onun sorumluluğunun da elbette sizde olması.Öylece evde bırakıp gidemiyorsunuz. Neyse ki biz ev hayatını seven bir çiftiz ama arada şehir dışı ziyaretlerimiz de oluyor. Bir seferinde Lokum'u evde tek başına bırakmıştık,gün aşırı eve arkadaşlarımız, kuzen, kardeş kim müsaitse geldi baktı sevdi ama gittiler neticede :( Ve eve geldiğimizde Lokum'u çok perişan bulmuştuk. Kediler yalnızlığı sever ama bir yere kadar. Tüylerini temizlememiş tam tersine sinirinden kabartmıştı. O durumu 15-20 gün sürdü. Ne kadar üzüldüğümüzü anlatamam. İnsanın içi sızlıyor. Başka bir şehir dışı ziyaretinde bir dolu kedinin kendilerine ait kutulu odacıklarının olduğu bir yere bıraktık. Arada dışarı çıkartacaklarını söylemişlerdi ama geldiğimizde bizim kuzu inanılmaz içine kapanmıştı, mutsuzdu. Bu duruma yine çok üzüldük. Ben her seferinde bırakırken 3 posta ağlıyorsam aldığımızda 5 posta ağladım.
Ta ki...
Lokum için en uygun tatil yerini bulana kadar. Bu sefer süre de kısaydı,1 hafta. Meğer aradığımız yer kendi veterineriymiş, burnumuzun dibi yani :) Ben bu ayrılığı kaldıramayacağım diye gitmedim, evden ağlamaya devam ettim.. Arada arıyorduk "iyi mi" diye,veteriner de arkadaşıyla gayet iyi anlaştığını söyleyince de elbette "ya dönünce evi beğenmezse" telaşına kapıldım ben.(Yok, insana yaranmak mümkün değil :)
Veterinerin kendi kedisi olan Şirin ile ilk karşılaşmaları şöyle olmuş:


1 haftanın sonunda Lokum'u gayet keyifli, mutlu bulduk. Resmen tatil yapmış, gezmiş, dolaşmış, yeni insanlarla tanışmış. Arkadaşıyla çabuk kaynaşmışlar ve veteriner ikisini genelde başbaşa bırakmış. Bizimkinin çok geveze olduğunu söylediğinde de şaşırmıştık ama eve geldiğinde anlattıklarına inanamadık. Yok yani Lokum bildiğin konuşmaya başlamış :) Acaba biz onunla çok konuştuğumuz için mi garibim "bari ben susayım" demiş, bilmiyorum. Şimdi maşallah susturabilene aşk olsun. Rahatsızlık vermiyor bu durum hatta öyle mır mır'ları var ki arada küfür mü ediyor onu bile çözdük :)
Sağolasın Şirin kardeş diyecektik ki; dün akşam hayırdır rüyamda Şirin'i gördüm. Bizim eve geliyormuş, artık bizim evde kalacakmış... Bu fikre aslında soğuk değiliz ama eve şimdilik 1 geveze kedi yeter mi ne :P


* Lokum'un "Kedimiyo" arkadaşı ile ilgili pek güzel haberler için de az kaldı,sürprizi kaçırmayın :)
Devamını oku »

2 Kasım 2013 Cumartesi

Lokum Halleri :)

Aklıma geldikçe yazayım, unutmayayım istiyorum bu Lokum hallerini. İlerde ona anı olsun, okudukça gülsün diye değil de keyif aldığımız, mutlu olduğumuz an'ları hep hatırlayalım diye..
* Evde tek başına karanlıkta kalmışsa : Biz eve geldiğimizde -zaten illa ki kapıda karşılar bizi- ışığı açtığımız anda gözler mahmur ve anında söylenmeye başlar, biz onu şöyle tercüme ediyoruz: "Nerde kaldınız, hani çok geç kalmayacaktınız, ışığı niye açık bırakmadınız, karanlıkta kaldım ben, mır mır mır, bak size çok kızdım haberiniz olsun, ne bakıyorsun öyle alsana beni kucağına, (kucağa alınınca) tamam şimdi barıştık,öpeyim biraz sizi ama bir daha yapmayın, mır mır mır :)
* Çaktırmadan mobilya/koltuk tırlamamışsa: Anında "Lokum!" diye kızılacağını bilir ve tavşan misali koşarak kaçar ve bir süre saklanır(süre kısadır genelde) sonra saklandığı yerden çıkar ama yanına gelmek için uzaktan masum bakışlar fırlatır " ne yaptım ki ben" bakışları, yavaş yavaş yine gelir yanına "yok yok bir daha yapmayacağım" demeye çalıştığını düşünmek isteriz ve usulca oturur yanımıza.


* Evde balık/tavuk/et pişiyorsa:  Kokuyu alır almaz koşarak gelir, bu onun "benim payımı unutmayın haa" bakışıdır :) Yemeğe oturduğumuzda önceleri kapıdan kendini hatırlatıyordu, şimdilerde masaya kadar yaklaşıp  mırrr mırrr diyerek payını istiyor. Neyse ki biz de ona eziyet etmeyip önce ona minik payını veriyoruz. Yediği gibi kendini temizlemeye uzak bir köşeye gidiyor. Bazen "teşekkür" bakışı da olsa fena olmazdı diyoruz ama...
* Saklandıysa: Kendi istemediği müddetçe onu bulmak neredeyse imkansız. Hani küçücük evde minicik bir kedi en fazla nereye saklanabilir ki diyorsun, ama o an yanılıyorsun çünkü aklına bile gelmeyecek yerler keşfediyor :)
* Kucak kuşu Lokum: Kucakta gezmeyi çok sevdiği gibi yattığında senin üzerine uzanmayı da pek seviyor..Onun hırlamaları da eğlenceli oluyor aslında.
* Tuvaleti temizlenmemiş/yemeği konmamışsa: Sanırım her kedi gibi oldukça asabi oluyor,haksız da sayılmaz heralde.. Yoksa biz evde niye varız değil mi :)
* Kitap, dergi, gazete okuduğumuzda: İlla ki kitabın köşelerinde bıyıklar kaşınır ve belli bir müddet okuma süreci baltalanır :)

Kısaca, evde kedili olma hallerini ve Lokum'u pek seviyoruz.
Sizin kediniz neler yapıyor? Nelere kızıp nelerle mutlu oluyor :)

HERKESE MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

1 Kasım 2013 Cuma

Takvim, Planlar, Notlar...Hiç Bitmez :)

Zaman gerçekten tuhaf bir kavram. Yaşarken  farkında olmuyoruz ama geçtikten sonra kocaman anılar biriktiriyoruz. Plansız yaşamayı çok sevmesem de "planlılık"tan bıkmış ve  bir süre plan yapmamaya ve yazmamaya karar vermiştim. Fark ettim ki yazmasam da aklımdan bir dolu şey geçiyor ve ben onları henüz sıcacıkken değil de tazecik vakitleri geçmişken hatırlıyorum ve bunun için de hayıflanıyorum. Kendime bir ceza mıydı acaba bilmiyorum yazmamak. Zaten unutkan olan bünyeye bu baskıya gerek var mıydı, ondan da emin değilim. Gerçi o ara istediğim takvimi de bulamamak bana iyi bahane olmuştu. Yanımdaki not defterleri (ki hepsinin farklı işlevleri var, belki bir ara anlatırım) karmakarışık olmuş, notlar, ünlemlerle dolmuştu. Sonuç: Ben yine bir şeyleri ya unutuyor ya da kaçırıyordum. Hakkımı yemeyeyim, hatırladıklarıma da ben üşeniyordum :) Duyan da diyecek ki ne meşgulsün hayırdır, ülkeyi mi kurtarıyorsun :) Ülkeyi olmasa da dağınık zihnimi toparlamaya çalışıyorum diyelim.. Herkesin zihni kendine elbette ama benimki sağolsun daha çok tek taraflı çalıştığından heralde (sözel lob) bazen aşırı yükleme yapıyor ve sanırım orada bir yerler yanmaya başlıyor. Yoksa niye hep migrende aynı taraf ağrısın değil mi? (Çok bilimsel oldu yahu :)
Nereden geldim bu konuya onu bile unuttum :)
Sanırım asıl anlatmak istediğim takvim, planlar ve notlardı... Eskiden çok uçuk, zorlayıcı ve kesin planlar yazardım deftere ve onların üzerini çizebilmek için uğraşır, baktım bitiremeyeceğim boşverir, sonra da vicdan azabı çekerdim. Sanki orada yazanları başkası yazıyormuş gibi de yazılanlara sinir olurdum. Birçok şeyden soğuduğum böyle kısır döngü zamanlar geçti. Sonra ben bir şey keşfettim: Kendime daha insaflı davranabilir(d)im! Evet sanırım bunu yapabilirim, dedim ve zamanla bu yolda emin adımlar attım. Hatta önce takvim/plan defterimi atmış bile olabilirim :) İşte o ara kafam karıştı tabii, ne yapacaktım ben diye bakacağım defterim yoktu. Ben de an'ı yaşayayım bari dedim,fena fikir değil-di. Ta ki ben an'ı yaşarken yapmak istediklerim, beni mutlu eden şeylerden de uzaklaştığımı fark edene kadar. Yani benim için an'ı yaşamak da bir yere kadar-dı.
Silkelenme zamanı mı geldi yoksa sonbahar beynimdeki açılmadık kapılara mı yaslandı bilmiyorum, henüz. Ama kendim için minik bir iyilik yapıp pek tatlı bir takvim aldım geçenlerde. Şimdilik plan yazmıyorum içine, notlar alıyorum, randevularımı hatırlatıyorum (amanıın ne meşgulüm ben :)
Sizin takvimle, planlarla, notlarla aranız nasıl? Bir ben miyim deli :)


HERKESE MUTLU KASIM'LAR OLSUN :)
Devamını oku »