Geçen yazımda bahsettiğim "mutluluk" hafta sonu da işyerine nöbete gelmemle az biraz lekelense de hatta en sevdiğim kalemim bir anda bitiverse de Cumayı ve yoğun geçen hafta sonunu bir şekilde atlattık :) Atlattık diyorum çünkü pek de hoşlanmadığım bir koşturmacanın içinde "Ben bir de bunu yapacaktım"ları sayıklayarak kendimi avuttum.
Gelelim Pazartesiye,
Bugün (2 gündür böyle) Ankara'da hava o kadar anlaşılmaz ki dilini ben çözemedim. "Kalın giy yağmur yağacak" mı diyor, "ince giy sıcak var" mı diyor, anlamadım. Neredeyse bir elimde şemsiye diğerinde de güneş gözlüğüyle geçirdim öğle arasını ve yürürken fark ettim ki sevmediğim işyerine borçlu olduğum şeyler de var. Misal; yaratıcılık :) Bunlar nedir diye sıralayacak olursam;
* Sevdiğin işi yaparken mutlu olduğun an'ın tadına daha çokça varmak..
* Sabır.. Yaratıcılıkla ilgisi yok belki ama öğrenilebilen bir şey, yani kısmen de olsa :)
* Joy Fm ve Karnavalı daha bir dikkatle dinlemek :)
* Neredeyse hiç hazır cevap bir insan olmadığım halde- şu sıralar özellikle- çok güzel cevaplar verebildiğimi fark ettim. Tamam sonrasında "kırdım mı acaba, üzüldü mü" diye düşündüğüm an'lar da oluyor ama cevap vermezsem de kendimle mücadele ediyorum.. Ama çoğu zaman sessizlik daha da güzel bir cevap, onu da biliyorum :)
* Hayalgücü... Kendini bambaşka diyarlarda hissedebilmek için olmazsa olmaz itici güç :) Ege'de minik kasabada beni bekleyen zeytin ağacının gölgesinde dinlenirken okuduğum kitaplar, mavinin huzurunda kendimden geçmişliğim var. (hakkaten var :)
* Öğle arasının kıymetini daha çok anlama ve evden getirilen mutlu yemeklerle mideyle yeniden dost olma ve öğle arası yürüyüşlerinde tanıştığım yeni insanlar var..
* Ortamda sigara içildiğinden, bunun engellenemediğinden, benim de bir acayip rahatsız olduğumdan bahsetmiştim sanırım. Benimle aynı durumu yaşayan insanlar varsa ve bu satırları okuyorsa faydam dokunsun diyerek işyerinde muhtelif yerlere astığım kampanya örneklerimden ekliyorum. Bu afişleri görüp "Sen cidden mi rahatsız oluyorsun" diyenlere de cevap olarak gülümsememin çok şey anlattığını düşünüyorum.
Afiş-1 |
Afiş-2 |
En kıymetli saatlerimi çoğu zaman saçma bir "nefret" içerisinde geçiriyorum.
İnanıyorum ya da belki inanmak istiyorum bunun da son bulacağına.
Hem de en sevdiğim, gönlümün hoş gittiği, ayaklarımın hep orada kaldığı, sevdiğim işe, deniz kenarındaki zeytin ağacının altına gitmeye az kaldığına.
İnanmak istiyorum.......... :)
Kaynak: burada |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder