Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




doğum günü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğum günü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2017 Pazartesi

Mutlu Yaşlar Bizeee :)

Doğum günümle ilgili bir dolu şey yazacaktım aslında ama baktım ki kafamdakileri bile tam toparlayamamışım :)
Ben de genel bir şeyler yazayım istedim.
Önceki doğum günü mesajlarıma baktım. (2013, 2014,2015,2016)
İçinde hep bir hesaplaşma var sanki :)
Geçen seneki yazıma bile "yabancı" hissettim aslında kendimi. Kendim için yaptığım en iyi şeylerden biri Mayıs ayı gibi Tüten ile çalışmaya başlamak ve daha da güzeli çalışmayı 6 aydan sonra bitirmek olmuş :) Ara vermeseydim muhtemelen Tüten'in demek istedikleri bende sadece "teori"de kalacaktı. Pratiğe geçmeye başladığımı geçtiğimiz günlerde fark ettim ve bunu Tütenle de paylaştım. O da dedi ki, "işte bu yüzden ara vermek veya bazen çalışmayı tamamen bitirmek gerçekten iyi oluyor."
Daha geçtiğimiz hafta mesela birden ama gerçekten aniden hiç kabul etmediğim "mükemmeliyetçilik" tarafımın aslında olduğunu fark ettim. Hatta bir de üzerinde nasıl fark etmediğimi düşündüm. Bulamadım ama sanırım asıl sebep bu özelliğin (sadece) annemde olduğuna /olabileceğine kendimi inandırmak olmuş. O an'dan itibaren de daha rahat hareket etmeye başladım.
Bir örnek vereyim, geçen sene bana Eda'nın aldığı bir bluz vardı (iş yeri için gibi) ve ben onu üzerine giyecek cekedim yok diye giymemiştim. Tam bugün dedim ki ceket ceket diye bekliyorsun, al bir hırka giy üstüne, uymayıversin ne olacak yani? (zannedersin iş yerinde veya dışarıda kombin delisiyim ahahaha) Giydim ve çıktım. İş yeri zaten sıcak olduğu için cekede de ihtiyaç kalmadı mı? Bluzla geziniyorum şimdi ve kaç kişi "Aa yeni mi aldın, masmavi ne güzelmiş" dedi.
Bu elbette sadece bir örnek.
Tam bu noktadan GÜVENDE olmaya bağlanıyoruz. Yani güven alanımın dışına çıkmaya o kadar korkuyormuşum ki ay ben bildiğin sadece akvaryumunda yüzen bir balıkmışım onu anladım.
Neyse mevzu derin, çok yazıp doğum günü yazısını araya kaynatmayayım ama bu yazıyı ayrıca yazmak istiyorum.

Bu sene içinde BOL DENİZ VE MAVİ olan, huzur&sağlık dolu bir yeni yaş diledim kendim için. Karabalık kendi adına ne diledi bilmiyorum açıkçası, onun doğum günü nasılsa yarın, o zamana kadar düşünür artık :P

Bu öğlen benim mekan (ahahaha adı böyle kaldı) Grano'ya gittim  ve bir de ne göreyim, oranın şefinin de doğum günüymüş :) Bana kahve ısmarladılar ki :)Bu ara çok güzel mektuplar aldım mektup arkadaşlarımdan. Yanımda taşıyorum onları fırsat buldukça da okuyorum. En sevdiğim çok peynirli salata bitmişti o yüzden sandviç aldım ama açıkçası çok da sevmedim. Kruvasan ise gerçekten efsane. Ve hepsini de yedim. Çünkü bugün benim doğum günüm :)


Bir doğum günü yazısını ilk defa gününde yayınlayamadım. Denk gelmedi. Ben de hafta sonumuzu nasıl geçirdiğimizi anlatayım o halde. İçinde azıcık kutlama şeysi de var :)
Cuma akşamı uzun zamandır dışarıda biraz daha afilli bir yerde yemek yemediğimizi fark edip benim önerimle sushi yemeğe gittik çünkü ben sushi çok severim. hele ki saki maki olan somonlu sushiyi :) Gittiğimiz mekan ve yemeklerden sonra şunu hissettim. Hava güzel olsaydı da bahçede ekmek peynir yeseydik... Concon mekanlar ve bu mekanlarda paraları olduğu için kendini bir yerlerde gören insan modellerinden hiç haz etmiyorum ve ortamı hemen terk etmek istiyorum. O sebeple mekan ismi vermeyeyim belki siz seversiniz ama biz neredeyse hiç sevmedik. Ama işin güzel tarafı şu oldu, en son 4 sene önce yemiştim sushi ve sushi yemeyi hiç özlemediğimi fark ettim. Hatta buraya da "sushi" mi yoksa "suşi" mi yazsam kararsız kaldım, o kadar yabancılaşmışım :)

Sırayla: Esra,Elif, Karabalık :)
Kısacası doğum günümde çılgınlar gibi eğlendik diyemem ama kendi çapımızda farklı bir şeyi deneyimledik. Ertesi gün yani cmts günü karabalıkçım evde olmadığından Elifle evdeydik, keyifliydi. Pazar günü ise gerçekten güzel bir gündü. Tekrarı kısa sürede olur inşallah diyeyim :)
Pazar sabahtan Elifle babası mini avm'deki tiyatroya gitti ben de uzuuuuuuun zamandır istediğim filme gittim: Kırmızı Kaplumbağa. Sinemada afişi bile yoktu, muhtemelen bu hafta vizyondan kalkar ama ben bu filmi sinemada izlemiş olmaktan acayip mutluyum. Filmi ayrıca yazacağım.

Filmden çıktığımda zaten biraz dağılmıştım ama çabuk toparladım çünkü niyetimiz Hamamönüne gitmekti, eğlence şimdi başlayacaktı :)
Öncelikle yemek yemek için dolandık. Mekan çok ancak ancak bundan 2 sene öncesinde gidip oturduğumuz rastgele bir şey olmasın daha düzgün bir yer olsun derken karşımıza CUMBA çıktı. İsminden de vuruldum ve iyi ki girip burada yemeğimizi yemişiz.




Biz içeride sobanın yanına oturduk. Sahipleri oldukça sıcak ve samimi insanlardı. Köftenin sadece tadına baktım çünkü ben kaşarlı patatesli gözleme söyledim ama ben sevdim diye biberden 2 tane daha yolladılar :) Bir de hemen sobanın yanında olunca sahibi abi, "İstediğin zaman çayını al, sen sayarsın kaç tane içtiğini." dedi. Ben de -evde bile o kadar içmem- 3 çay içtim, üzerine de kumda türk kahvesi söyledim. Mekanın sıcaklığı haricinde yemeklerinin lezizliği çok hoşuma gitti. İnanır mısınız o sushi ve sushici mekana 10 basardı benim için. Hamamönüne yolunuz düşerse CUMBA 'yı gerçekten tavsiye ederim. (Ki bilenler bilir, yemek mekanı pek de tavsiye etmem çünkü genelde dışarının yemeğini sevemem.)
Sonrasında Enderun'a uğradık. Mekan zaten kalabalıktı ve biz de az önce çay içmiştik. Ben biraz gezindim kitaplığında ve baskısı olmayan kitapları görünce çıkardığım seslere ben bile inanamadım :) Resmen orada öylece duruyormuş yavrucaklar ehehe iyi mi, neyse artık sahipsiz değiller :)

Bir hafta sonu ve doğum günü programı da böylece geldi geçti.
Hayat da öyle değil mi zaten?
Geliyor, yaşıyorsun ve gidiyor.
Bazen duraklı bazen de duraksız...
Yazının başında MAVİ demiştim, içini doldurmayı çok istiyorum, şu an dolduramadığım için de Elife anlattığım masallara ekliyorum.

İyi ki doğduk biz diyeyim ve şimdilik kaçayım.




Devamını oku »

17 Mart 2016 Perşembe

Mutlu Yıllar Bize :)

2013, 2014 ve 2015te neler yazmışım diye şöyle bir baktım. Zaman ne kadar da hızlı geçiyor.
Son yıllarda hep aynı şekilde kutlamışız doğum günlerimizi, sade.
Hatırlıyorum da önceki yıllarda arkadaşlarımızla bir mekana giderdik, büyük pasta alırdık, hediye alırdık.
Sanki o zamanlar çoook gerilerde kaldı.
Pazar günkü patlamadan beri Kızılay'ı ve Ankara'da nasıl yaşadığımızı düşünüyorum.
2002'de geldiğimden beri pek sevemedim aslında kendisini ama hissettiğim hep "güven" ve "huzur" duygusu olmuştu. Ankaradan uzak kaldığımda Ankarayı özlerdim. (neyini özlediğimi hiç bilemedim) Belki yılların getirdiği bir alışkanlıktı. Neticede 14 yıldır buradayım(z).
Kızılay'a normalde yolum hiç düşmez ancak geçen günkü etkinlikten önce bir saat kadar Kızılaydaydım ve normalde Dostta daha çok vakit geçirecekken içim sıkılıp kendimi opera binasına atmıştım. Herkes benzer bir cümle kuruyor zaten: "10 dakika önce oradaydım.", "İki gün önce oradaydım" gibi. Bu konuda şu yazı bence çok güzel, hislerime ortak olmuş.
Doğum günümle ilgili bir şeyler yazacaktım ama doğum varsa ölüm de var gerçeğini yine yakından hissettik. Bu konu hakkında konuşmayı hala sevmiyorum oysa ben. Daha o kadar büyüyemedim demek ki. İnsanın "var"ken bir anda "yok" olması (kalanlar için) oldukça zor. Oysa inancıma göre ölüm çok doğal bir şey ve kötü bir yanı da yok. Bu ikilemde kalıyorum çoğu zaman. O yüzden de Allah hepimize sağlıklı ömürler versin diyorum.
Geçen seneki yazımda şunu gördüm: anne ve baba olmuşuz ama bunun ne anlama geldiğini pek de anlayamamışız. Elif küçükken tek derdimiz uyudu mu, yürüdü mü, kaka yaptı mı idi :) Şimdi de benzer şeyler var elbette ama şu an karşımızda "BEN BEN BEN" diyen ve bazen ne yapacağımızı bilemeyip göz göze geldiğimiz bir kızımız var. Ki bu daha başlangıç. Daha da dillendiğinde daha da inatlaştığında bazen sahiden ne yapacağımızı hangi davranışın daha "doğru" olacağını kestirmeye çalışacağız. Şimdi bunun tam ortasındayız gibi hissetsek de çevremdeki çocuğunun yaşı Eliften büyük ebeveynlere bakınca bu durumun ortasında değil de daha başlangıcında olduğumuzu görebiliyoruz. (Selcen'in, "Elif 4 yaşına gelince beni anacaksın" lafı hala kulaklarımda :) Hepsi bir dönem elbette. Geçen sene "ah şu azı/köpek dişleri ne zor çıkıyor" diyorduk. Bu sene de "maşallah Elif bu inat keçi eti yemenden mi geliyor?" diyoruz.
Hazır doğum günüm gelmişken anneliğimin iç hesaplaşmasını da yapabilirim sanki.
İlk yıl her ne kadar daha çok zorlansam da kreşten ve benim işe dönmemden sonraki süreçte aramıza bir ayrılık girdiğini hissettim Elifle. Çok daha fazla babasına düştü Elif, ben de çok daha fazla sorumluluğun altında ezildim. (Bir ara "vıck" diye ses geldi hatta :) Kreşteki psikolog ile görüştükten sonra farklı bir yol çizdik. Anne saati, baba saati, anne ve baba saati, anne-kız saati, baba-kız saati, anne-baba-kız saati. Hepsi dengeli değil elbette ama bu bile güzel bir başlangıç oldu. Anne saati için geçen hafta iki ayrı etkinliğe bile katıldım.
Sevmediğim bir işte çalıştığım için en çok zorlandığım şey, -hala- iş çıkışlarında Elif'i almadan hemen önce bir molaya ihtiyaç duymak. Sabah 8.30da bıraktığımız kreşten akşam 18.00de alabiliyoruz onu ve bu süre bana gerçekten çok uzun geliyor.
Yaz gelince niyetimiz, ayakkabılarımızı çıkarıp ayağımızı toprağa değdirip sonra Elif'i almak.
Tüm gün yaptığım/yapmaya çalıştığım işler bana kendimi o kadar yabancı hissettiriyor ki, işten çıktığımda kendime gelip "öz Esra"ya kavuşma ihtiyacında oluyorum, Elif'i  "yabancı Esra"ya bırakmak istemediğimden. Biliyorum o da benim, Mr. Hyde& Mr. Jekyll değilsem yani :)
Bu açıdan karabalığa gerçekten hayranım. Beynindeki şalteri işe gidince kapatıp işten çıkınca açabiliyor. Belki ben de büyüdükçe bu şalteri önce bulup sonra da kullanmayı becerebilirim.
Annem telefonda bile anlayabiliyor: "iş ses tonun" diye. Normalde daha umutlu, neşeli, güler yüzlü bir insanken işyerinde aynaya baktığımda çatık kaşlarımı görüyorum, ne fena.
Bununla yaşamayı öğrenmem gerek.
Bu da yeni yaşımın yeni öğrenme becerisi olsun. (kendime ödev :)
Kendime bu sene için, "spora gideceğim, gezeceğim, acayip yemekler yapacağım" gibi hedefler koymuyorum.
Ailemin sağlıkla yanımda olduğu, güzel anılar biriktirdiğimiz ve benim istediğim kitapları okuyabildiğim bir yeni yaş diliyorum.
Son aylarda her gün 1 adet Türk kahvesi içiyorum, söylemiş miydim? Ben normalde haftada 1-2 kahve ancak içerdim çünkü ya başımı ya da midemi rahatsız ederdi. Şu an o tek kahvemi içmeden rahatlayamıyorum. Daha doğrusu o keyif anı çok hoşuma gidiyor. Büyüdükçe anneme benzedim :) Ama ben yanında bitter çikolata yemiyorum.Güzel bir çifte kavrulmuş lokum varsa yerim yoksa en güzeli kahveyi sade içmek, o an'ın tadını çıkarmak.
Geçtiğimiz yıl çok güzel insanlarla tanıştım ve ufkum bir hayli açıldı. Tek tek isim saymaya kalksam olmayacak ama bu satırları okuyanlar ne demek istediğimi anlamıştır, hepinize pek çok teşekkürler.

2006'dan bir ben :)
Bu yazıya birkaç gün önce başlamıştım.
 Bugün aslında benim doğum günüm.
İçim hala buruk patlamadan dolayı. Ölenler varken kutlama yapmak bana hala çok anlamsız geliyor. Neyse ki öyle bir şey planlamamıştık. Halley üstü mum hepimize yeter de artar. Önemli olan birlikte olabilmek değil mi ki?
Yeni yaşıma yeni kararlar ile girdim.
Yazmaya kalksam uzun olacak. Uygulamaya başladıkça buraya da yazarım zaten.
Temel prensip şu: (kendine) sahtekar olma, kendine dürüst davran ve kendini önemse.
Canım karabalık, sen de hala 25'sin biliyorum ama ben yine de yarınki doğum gününü kutlayayım :) İyi ki varsın, canımsın :)

*Buruk hissetsem de "hala yaşıyoruz!" algısında olsak da, yaşamak güzel şey!
Devamını oku »

17 Mart 2015 Salı

Hoş geldin 30 :)

İnanamıyorum, vay canına resmen 30 oldum :)
Yaşasın yuppi...
Kendimi daha "yaşlı" hissederim diye düşünüyordum 30 olduğumda ama öyle olmadı, belki bir olgunluk geldi(annelikle beraber) ama gerisi hep küçük çocuğun elinde gibi. belki sürekli çocuk kitapları okumamın da bunda bir payı vardır.
30. yaş bence birçok açıdan dönüm noktası. Bir "son" gibi değil elbette ki, bambaşka bir kapının aralanması gözüyle bakıyorum.
20 ve 30 arası nasıl geçmiş genel bir özetleme yapacak olursak,
17 yaşında üniversiteye başlamıştım.(Ankara İletişim)
18 yaşındayken babam aramızdan ayrıldı. Ben bu durumu anlamlandırabilmek ve bir yere koyabilmek için uzun yıllar uğraştım ki bu yaklaşık 5-6 sene yapıyor.
17-21 arası üniversitedeyken çeşitli yurtlarda çeşitli oda arkadaşlarıyla birlikte yaşadım ve sonunda 3 arkadaş bir eve çıktık. Bir tanesiyle şu an görüşmesek de diğer arkadaşımın hayatıma çok şey kattığını söyleyebilirim.(Çitos) Aklıma geldi de buraya yazmazsam olmaz, hayatımda ilk defa bakla yedim-çitos yapmıştı- yarım saat sonra acillik oldum, meğerse böbrek taşı döküyormuşum ama hastaneler yer yok diye beni içeri almamış, en sonunda birine girebilmişiz ama durum anlaşılana kadar bana ağrı kesici de vermiyorlar, bağırmalarımdan beni doğum yapıyor zannetmişlerdi, çitosun elini sımsıkı tutmuşum o sırada güvenlik geldi "refakatçi kalamaz" diye. Ağrının etkisiyle adama nasıl küfettiğimi hatırlamıyorum, "bu kız burada kalacak" diye :) Hatırladın mı çidem?
17-21 arası tam bir aileden kopuş, ayakların üzerinde durmaya çalışma, insanlardan gerçekten farklı olduğunu anlayıp ne yapacağını bilememe, yakın arkadaşım dediklerinden yenilen kazıklar gibi şeylerle beraber geçti ve ben üniversiteden mezun oldum. (Belki ben de kazık atmışımdır, hakkımı yemeyeyim :)
Hani her şey güllük gülistanlık olacaktı?
Üniversite -bence- bizi hayata ve iş ortamına hiç hazırlamadı, her şey hep "kuramsal" ilerledi, "teorik" dersler oldukça azdı ve kontenjanı hep sınırlıydı.Aklımda kalan 2 hoca var, biri Ali Hoca(senaryo), diğeri de Siyasaldan gelen Ayhan Hoca(dersleri bahçede işliyordu)
mezun olduktan sonra sudan çıkmış balık misaliydim. "Hiii, onca zamanı ben boşa harcamışım" dediğim zamanlar çok oldu. "Peki ben şimdi ne yapacağım?" süreci de yaklaşık 2 sene sürdü. Yapmak istediklerimin sanki Türkiyede bir karşılığı yoktu. mezun olduğum bölüm de -bence- bana çok fazla bir şey katmamıştı.
23 yaşında işe girdim ki aslında 24 olmama az bir süre kalmıştı. O zamandan beri de çok da sevmediğim ama kendimce bir düzen oturttuğum, ülke şartlarına bakacak olursak bir işim olduğu için şükrettiğim bir yerde çalışıyorum.
O arada sevdiğim adamla evlendim ve Eliftrişko doğdu yani ben anne oldum.
30 yaşımdan az önceki en büyük gelişme ise "teyzoş" olmuş olmam olabilir.
Yaklaşık 3 sene önce de bu blogu açtım. "Kahvenin yanında" idi o zamanki ismi, sadece "merhaba" deyip çıkmıştım. İlk yazılarım da haliyle şimdikilerden oldukça farklı. O yazılarda "ses" demeye korkuyormuşum sanki :) Şimdiyse canım ne istiyorsa yazıyorum. Blogun "okunurluk" ve "istatistiksel" değerlerine arada bakıp gülümsüyorum ama kim neyi ne kadar okuyor, bilmiyorum. Bilmek istediğim bir şey değil zaten, benim amacım sadece içimden geleni yazmak. Gerisi güzel bir etkileşim.
Blogda da yenilikler oldu, 1 Kitap 1 Mektup etkinlikleri düzenledim, Annelik sohbetleri ile sevdiğim annelerle muhabbet ettim(ne yazık ki hepsi sanal ortamda), farklı mecralarda yazılarım yayınlandı, çocuk kitaplarından ve Elifli hayattan bahsettim aslında genel olarak. Aralara da kendimi sıkıştırdım sanırım.(kaç kişi ile sohbet ettim, bir ara saymak istiyorum :)
Fiziksel olarak da bence çok değiştim. 20li yaşlarda daha kiloluyken işyerindeki stres ile 48 kiloya kadar düştüm, üfleseler uçabilirdim :) neyse çabuk toparlandım, hamilelik vs. derken de hala "fazla" kilom olsa da halimden çok şikayetçi değilim. Bu arada saçlarım bir acayip beyazladı. 20li yaşlarda ve üniversitedeyken bolca farklı renklere boyattım(kırmızı, mor, kızıl) ve sonunda şu an saçlarım beyazladı :) Karabalık ve birkaç kişi hariç herkes boyatmamı söylüyor hatta bu konuda ısrar ediyorlar, çok kötü görünüyor-muş diye. İşin aslı ben halimden gayet memnunum. Sadece insanlardan bu lafları duymaktan yoruldum ve sıkıldım. Keşke insanların ne söylediğinden bu kadar çok etkilenen bir yapım olmasaydı. Gerçi öyle olsa kendimi kuaförde bulmaz mıydım :) Bu ne yaman çelişki :) 20li yaşlarda daha sivilceliydim, şimdi onların izleri var sadece. Yani fiziksel olarak "çökmüş" diyemem kendime, değişmişim diyebilirim.
Ruhen de çok değiştim aslında. 20li yaşların başındaki esoş, daha karamsar biriydi ve özgüveni daha azdı. Şimdiyse çok daha aydınlık birini görüyorum aynaya bakınca. Arada darlandığım oluyor elbette ama neticede ben de insanım :)
Hala inanamadığım diğer bir şey de hayatıma bir adet kedinin girmiş olmasıydı. Kedi ve beni yan yana gören arkadaşlarım photosop yaptığımı sanmışlardı. Lokum gitti halbuki :/ Evde olsaydı Elifle ne kadar güzel oynarlardı diye hep aklıma geliyor. Hala konserve kutusu açarken koşup içeriden gelecek sanıyorum...
Kendime mektup yazsaymışım diyorum şimdi, açar okurdum. Ne söylerdim acaba o zamanlar 30. yaş günüm için? Hiç tahmin edemiyorum. Bunu 40. yaş günüm için düşünmeliyim sanki, 10 yıl sonraki Esoşa mektup yazmak, neşeli geldi kulağıma.
30. yaşıma az bir zaman kala Ö.T.E.K.İ'lerden biri olmak bana büyük mutluluk verdi. İçimde onun heyecanı var bolca :)
Yazıların hızına yetiştiğinden şüpheli olsam da bu yazıyı er ya da geç okuyacağını bildiğim sevgili karabalık, hayal arkadaşım, arada kaynadı zannetme, senin de yarın doğum günün. Biliyorum hala 25 yaşındasın ve yaş alan sadece benim :) İyi ki doğmuşsun, büyümüşsün, gezmişsin bir dolu ve sonra tanışmışız, arkadaş olmuşuz ve hayatımıza Elif girmiş. İyi ki varsın :)
Bu sene galiba en az kişiyle kutladığım doğum günüm olacak. Karabalık, eliftirişko ve ben :) yeter mi yeter aslında ama alışmışım hep aile ya da arkadaşlarla kutlamaya, annemden kart almaya. özlediğim insanlar var, burnumda tüten mink yeğenim var... Yok canım ağlamıyorum zaten.
"Sanal" da olsa -ki bana hiç öyle gelmiyor- çok güzel arkadaşlarım oldu, canım sıkıldığında ya da aklıma bir şey takıldığında "pist" diyip sorabiliyorum, paylaşabiliyorum. Ankarada olanlarla bir ara görüşmek de istiyorum aslında, anneleri unutup bebeleri sevmek için :))
Dolu dolu geçti son 30 yıl :) Hoş geldin sevgili 30.
Güzel şükür ve mutluluk sebepleri ver bana/bize, olur mu?
Birkaç yıl önce çektiğim ve sevdiğim bir fotoğraf; GÜLÜŞ (bence) :)
30. yaşıma not: Biraz yorgunum ve molaya ihtiyacım var gibi hissediyorum ama maş. genel olarak keyfim yerinde ve ailem için şükrediyorum.

Devamını oku »

18 Mart 2013 Pazartesi

Bir Yaş Daha Almanın Mutluluğu :)

Pazar günü yani ayın 17sinde doğum günümdü, bir yaş daha "yaşlandım" demek istemediğim gibi bir yaş daha aldım diyorum :)
Ayın 16'sında kendimle başbaşa süpeeer bir gün geçirdikten sonra (detayları sonraki yazılarımda yazacağım) 17sine eşimin sürpriziyle başladık, çok mutlu oldum :)
En güzel pasta, yenen ilk pasta sanırım :)
Yaşlanmaktan değil de olgunlaşmaktan diyelim, doğum günüm için beklentilerimin de değiştiğini gördüm..Kalabalıklardan değil de sade bir ortamdan, yapaylıktan değil de kendi sürecini yaşayabilen, sohbet ortamı olan, keyifli bir ortamdaydık, evdeydik :)
En keyifli kısmı sanırım benim ilk defa yaptığım mozaik pasta, yenilerde yapmaya başladığım patetes kekim ve kısırım oldu, yapım süresinde bayağı bir eğlendik :)-kuzen m'ye mozaik pasta tarifi için de teşekkürler.
Hatırlanmak, önemsenmek gerçekten güzel duygular. Kimileri aradı, kimisi mesaj attı, kimi sosyal paylaşım sitelerinden mesaj gönderdi.. Kimini de ben yüreğimde hissettim.
Velhasıl; hatırlanmak güzel şey-di :)
Aldığım hediyeleri çokçe sevdim, mutlu oldum.
Kısaca, ben doğdum..
Bir yaş daha almanın hüznünde hiç değil gayet de mutluluğundayım :)
Bugün de eşimin doğum günü olduğunu söylemiş miydim?
Bizde doğum günleri başladı mı 2 gün 2 gece kutlanır o yüzden :)
Mutluluğuma ortak olan herkese teşekkürler,
Cumartesi maceralarımı da unutmadan yakın zamanda yazmayı düşünüyorum :)

HERKESE HUZURLA BAŞLADIĞI BİR HAFTA, KEYİFLE DEVAM EDEN HAFTA ORTALARI VE  BOL GÜNEŞLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

1 Mart 2013 Cuma

Mart Geldi Holey Holeeey :)

Kedi miyim neyim, mart'ın geldiğine niye bu kadar seviniyorum?
Bu sene tam olarak kendini göstermese de kış, "mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktır"sa da kimi zaman :) Mart demek benim için ilk bahar demek.. Bu ay doğum günüm de olmuş olması pek fena olmadı tabii :)
Ertesi gün de eşimin doğum günü,ona da holey holey :)
Cemrelerin tamamı düşmüş diyemeyeceğim, kaç tane varlar bilmiyorum ama sanki radyoda son cemre toprağa 5 martta düşecek falan diye duydum..
bir de bu ay saatleri de değiştiriyoruz ya, ileri mi geri mi bak onu da hatırlayamadım ama o da bu ay değişiyor yani iş yerinden çıkınca hava kararmış olmayacak, yuppiisisii :)
Mart gelince bahar gelmiş gibi hissediyorum sanırım..
Sadece ben böyle düşünmüyorum herhalde, toprak, ağaçlar, çiçekler de öyle düşünüyor olacak ki bahar gelmiş gibi davranıyorlar :) doğum günümde kar yağdığına da şahit oldum ama orası ayrı :)

Japonya'daki kiraz çiçeklerine de buradan selam, sevgi,öpücük :)

Kaynak: http://blog.tatil.com/sakura-buyusu/

HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER, KİTAP OKUMALI HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »