İnanamıyorum, vay canına resmen 30 oldum :)
Yaşasın yuppi...
Kendimi daha "yaşlı" hissederim diye düşünüyordum 30 olduğumda ama öyle olmadı, belki bir olgunluk geldi(annelikle beraber) ama gerisi hep küçük çocuğun elinde gibi. belki sürekli çocuk kitapları okumamın da bunda bir payı vardır.
30. yaş bence birçok açıdan dönüm noktası. Bir "son" gibi değil elbette ki, bambaşka bir kapının aralanması gözüyle bakıyorum.
20 ve 30 arası nasıl geçmiş genel bir özetleme yapacak olursak,
17 yaşında üniversiteye başlamıştım.(Ankara İletişim)
18 yaşındayken babam aramızdan ayrıldı. Ben bu durumu anlamlandırabilmek ve bir yere koyabilmek için uzun yıllar uğraştım ki bu yaklaşık 5-6 sene yapıyor.
17-21 arası üniversitedeyken çeşitli yurtlarda çeşitli oda arkadaşlarıyla birlikte yaşadım ve sonunda 3 arkadaş bir eve çıktık. Bir tanesiyle şu an görüşmesek de diğer arkadaşımın hayatıma çok şey kattığını söyleyebilirim.(Çitos) Aklıma geldi de buraya yazmazsam olmaz, hayatımda ilk defa bakla yedim-çitos yapmıştı- yarım saat sonra acillik oldum, meğerse böbrek taşı döküyormuşum ama hastaneler yer yok diye beni içeri almamış, en sonunda birine girebilmişiz ama durum anlaşılana kadar bana ağrı kesici de vermiyorlar, bağırmalarımdan beni doğum yapıyor zannetmişlerdi, çitosun elini sımsıkı tutmuşum o sırada güvenlik geldi "refakatçi kalamaz" diye. Ağrının etkisiyle adama nasıl küfettiğimi hatırlamıyorum, "bu kız burada kalacak" diye :) Hatırladın mı çidem?
17-21 arası tam bir aileden kopuş, ayakların üzerinde durmaya çalışma, insanlardan gerçekten farklı olduğunu anlayıp ne yapacağını bilememe, yakın arkadaşım dediklerinden yenilen kazıklar gibi şeylerle beraber geçti ve ben üniversiteden mezun oldum. (Belki ben de kazık atmışımdır, hakkımı yemeyeyim :)
Hani her şey güllük gülistanlık olacaktı?
Üniversite -bence- bizi hayata ve iş ortamına hiç hazırlamadı, her şey hep "kuramsal" ilerledi, "teorik" dersler oldukça azdı ve kontenjanı hep sınırlıydı.Aklımda kalan 2 hoca var, biri Ali Hoca(senaryo), diğeri de Siyasaldan gelen Ayhan Hoca(dersleri bahçede işliyordu)
mezun olduktan sonra sudan çıkmış balık misaliydim. "Hiii, onca zamanı ben boşa harcamışım" dediğim zamanlar çok oldu. "Peki ben şimdi ne yapacağım?" süreci de yaklaşık 2 sene sürdü. Yapmak istediklerimin sanki Türkiyede bir karşılığı yoktu. mezun olduğum bölüm de -bence- bana çok fazla bir şey katmamıştı.
23 yaşında işe girdim ki aslında 24 olmama az bir süre kalmıştı. O zamandan beri de çok da sevmediğim ama kendimce bir düzen oturttuğum, ülke şartlarına bakacak olursak bir işim olduğu için şükrettiğim bir yerde çalışıyorum.
O arada sevdiğim adamla evlendim ve Eliftrişko doğdu yani ben anne oldum.
30 yaşımdan az önceki en büyük gelişme ise "teyzoş" olmuş olmam olabilir.
Yaklaşık 3 sene önce de bu blogu açtım. "Kahvenin yanında" idi o zamanki ismi, sadece "merhaba" deyip çıkmıştım. İlk yazılarım da haliyle şimdikilerden oldukça farklı. O yazılarda "ses" demeye korkuyormuşum sanki :) Şimdiyse canım ne istiyorsa yazıyorum. Blogun "okunurluk" ve "istatistiksel" değerlerine arada bakıp gülümsüyorum ama kim neyi ne kadar okuyor, bilmiyorum. Bilmek istediğim bir şey değil zaten, benim amacım sadece içimden geleni yazmak. Gerisi güzel bir etkileşim.
Blogda da yenilikler oldu, 1 Kitap 1 Mektup etkinlikleri düzenledim, Annelik sohbetleri ile sevdiğim annelerle muhabbet ettim(ne yazık ki hepsi sanal ortamda), farklı mecralarda yazılarım yayınlandı, çocuk kitaplarından ve Elifli hayattan bahsettim aslında genel olarak. Aralara da kendimi sıkıştırdım sanırım.(kaç kişi ile sohbet ettim, bir ara saymak istiyorum :)
Fiziksel olarak da bence çok değiştim. 20li yaşlarda daha kiloluyken işyerindeki stres ile 48 kiloya kadar düştüm, üfleseler uçabilirdim :) neyse çabuk toparlandım, hamilelik vs. derken de hala "fazla" kilom olsa da halimden çok şikayetçi değilim. Bu arada saçlarım bir acayip beyazladı. 20li yaşlarda ve üniversitedeyken bolca farklı renklere boyattım(kırmızı, mor, kızıl) ve sonunda şu an saçlarım beyazladı :) Karabalık ve birkaç kişi hariç herkes boyatmamı söylüyor hatta bu konuda ısrar ediyorlar, çok kötü görünüyor-muş diye. İşin aslı ben halimden gayet memnunum. Sadece insanlardan bu lafları duymaktan yoruldum ve sıkıldım. Keşke insanların ne söylediğinden bu kadar çok etkilenen bir yapım olmasaydı. Gerçi öyle olsa kendimi kuaförde bulmaz mıydım :) Bu ne yaman çelişki :) 20li yaşlarda daha sivilceliydim, şimdi onların izleri var sadece. Yani fiziksel olarak "çökmüş" diyemem kendime, değişmişim diyebilirim.
Ruhen de çok değiştim aslında. 20li yaşların başındaki esoş, daha karamsar biriydi ve özgüveni daha azdı. Şimdiyse çok daha aydınlık birini görüyorum aynaya bakınca. Arada darlandığım oluyor elbette ama neticede ben de insanım :)
Hala inanamadığım diğer bir şey de hayatıma bir adet kedinin girmiş olmasıydı. Kedi ve beni yan yana gören arkadaşlarım photosop yaptığımı sanmışlardı. Lokum gitti halbuki :/ Evde olsaydı Elifle ne kadar güzel oynarlardı diye hep aklıma geliyor. Hala konserve kutusu açarken koşup içeriden gelecek sanıyorum...
Kendime mektup yazsaymışım diyorum şimdi, açar okurdum. Ne söylerdim acaba o zamanlar 30. yaş günüm için? Hiç tahmin edemiyorum. Bunu 40. yaş günüm için düşünmeliyim sanki, 10 yıl sonraki Esoşa mektup yazmak, neşeli geldi kulağıma.
30. yaşıma az bir zaman kala Ö.T.E.K.İ'lerden biri olmak bana büyük mutluluk verdi. İçimde onun heyecanı var bolca :)
Yazıların hızına yetiştiğinden şüpheli olsam da bu yazıyı er ya da geç okuyacağını bildiğim sevgili karabalık, hayal arkadaşım, arada kaynadı zannetme, senin de yarın doğum günün. Biliyorum hala 25 yaşındasın ve yaş alan sadece benim :) İyi ki doğmuşsun, büyümüşsün, gezmişsin bir dolu ve sonra tanışmışız, arkadaş olmuşuz ve hayatımıza Elif girmiş. İyi ki varsın :)
Bu sene galiba en az kişiyle kutladığım doğum günüm olacak. Karabalık, eliftirişko ve ben :) yeter mi yeter aslında ama alışmışım hep aile ya da arkadaşlarla kutlamaya, annemden kart almaya. özlediğim insanlar var, burnumda tüten mink yeğenim var... Yok canım ağlamıyorum zaten.
"Sanal" da olsa -ki bana hiç öyle gelmiyor- çok güzel arkadaşlarım oldu, canım sıkıldığında ya da aklıma bir şey takıldığında "pist" diyip sorabiliyorum, paylaşabiliyorum. Ankarada olanlarla bir ara görüşmek de istiyorum aslında, anneleri unutup bebeleri sevmek için :))
Dolu dolu geçti son 30 yıl :) Hoş geldin sevgili 30.
Güzel şükür ve mutluluk sebepleri ver bana/bize, olur mu?
30. yaşıma not: Biraz yorgunum ve molaya ihtiyacım var gibi hissediyorum ama maş. genel olarak keyfim yerinde ve ailem için şükrediyorum.
Devamını oku »
Yaşasın yuppi...
Kendimi daha "yaşlı" hissederim diye düşünüyordum 30 olduğumda ama öyle olmadı, belki bir olgunluk geldi(annelikle beraber) ama gerisi hep küçük çocuğun elinde gibi. belki sürekli çocuk kitapları okumamın da bunda bir payı vardır.
30. yaş bence birçok açıdan dönüm noktası. Bir "son" gibi değil elbette ki, bambaşka bir kapının aralanması gözüyle bakıyorum.
20 ve 30 arası nasıl geçmiş genel bir özetleme yapacak olursak,
17 yaşında üniversiteye başlamıştım.(Ankara İletişim)
18 yaşındayken babam aramızdan ayrıldı. Ben bu durumu anlamlandırabilmek ve bir yere koyabilmek için uzun yıllar uğraştım ki bu yaklaşık 5-6 sene yapıyor.
17-21 arası üniversitedeyken çeşitli yurtlarda çeşitli oda arkadaşlarıyla birlikte yaşadım ve sonunda 3 arkadaş bir eve çıktık. Bir tanesiyle şu an görüşmesek de diğer arkadaşımın hayatıma çok şey kattığını söyleyebilirim.(Çitos) Aklıma geldi de buraya yazmazsam olmaz, hayatımda ilk defa bakla yedim-çitos yapmıştı- yarım saat sonra acillik oldum, meğerse böbrek taşı döküyormuşum ama hastaneler yer yok diye beni içeri almamış, en sonunda birine girebilmişiz ama durum anlaşılana kadar bana ağrı kesici de vermiyorlar, bağırmalarımdan beni doğum yapıyor zannetmişlerdi, çitosun elini sımsıkı tutmuşum o sırada güvenlik geldi "refakatçi kalamaz" diye. Ağrının etkisiyle adama nasıl küfettiğimi hatırlamıyorum, "bu kız burada kalacak" diye :) Hatırladın mı çidem?
17-21 arası tam bir aileden kopuş, ayakların üzerinde durmaya çalışma, insanlardan gerçekten farklı olduğunu anlayıp ne yapacağını bilememe, yakın arkadaşım dediklerinden yenilen kazıklar gibi şeylerle beraber geçti ve ben üniversiteden mezun oldum. (Belki ben de kazık atmışımdır, hakkımı yemeyeyim :)
Hani her şey güllük gülistanlık olacaktı?
Üniversite -bence- bizi hayata ve iş ortamına hiç hazırlamadı, her şey hep "kuramsal" ilerledi, "teorik" dersler oldukça azdı ve kontenjanı hep sınırlıydı.Aklımda kalan 2 hoca var, biri Ali Hoca(senaryo), diğeri de Siyasaldan gelen Ayhan Hoca(dersleri bahçede işliyordu)
mezun olduktan sonra sudan çıkmış balık misaliydim. "Hiii, onca zamanı ben boşa harcamışım" dediğim zamanlar çok oldu. "Peki ben şimdi ne yapacağım?" süreci de yaklaşık 2 sene sürdü. Yapmak istediklerimin sanki Türkiyede bir karşılığı yoktu. mezun olduğum bölüm de -bence- bana çok fazla bir şey katmamıştı.
23 yaşında işe girdim ki aslında 24 olmama az bir süre kalmıştı. O zamandan beri de çok da sevmediğim ama kendimce bir düzen oturttuğum, ülke şartlarına bakacak olursak bir işim olduğu için şükrettiğim bir yerde çalışıyorum.
O arada sevdiğim adamla evlendim ve Eliftrişko doğdu yani ben anne oldum.
30 yaşımdan az önceki en büyük gelişme ise "teyzoş" olmuş olmam olabilir.
Yaklaşık 3 sene önce de bu blogu açtım. "Kahvenin yanında" idi o zamanki ismi, sadece "merhaba" deyip çıkmıştım. İlk yazılarım da haliyle şimdikilerden oldukça farklı. O yazılarda "ses" demeye korkuyormuşum sanki :) Şimdiyse canım ne istiyorsa yazıyorum. Blogun "okunurluk" ve "istatistiksel" değerlerine arada bakıp gülümsüyorum ama kim neyi ne kadar okuyor, bilmiyorum. Bilmek istediğim bir şey değil zaten, benim amacım sadece içimden geleni yazmak. Gerisi güzel bir etkileşim.
Blogda da yenilikler oldu, 1 Kitap 1 Mektup etkinlikleri düzenledim, Annelik sohbetleri ile sevdiğim annelerle muhabbet ettim(ne yazık ki hepsi sanal ortamda), farklı mecralarda yazılarım yayınlandı, çocuk kitaplarından ve Elifli hayattan bahsettim aslında genel olarak. Aralara da kendimi sıkıştırdım sanırım.(kaç kişi ile sohbet ettim, bir ara saymak istiyorum :)
Fiziksel olarak da bence çok değiştim. 20li yaşlarda daha kiloluyken işyerindeki stres ile 48 kiloya kadar düştüm, üfleseler uçabilirdim :) neyse çabuk toparlandım, hamilelik vs. derken de hala "fazla" kilom olsa da halimden çok şikayetçi değilim. Bu arada saçlarım bir acayip beyazladı. 20li yaşlarda ve üniversitedeyken bolca farklı renklere boyattım(kırmızı, mor, kızıl) ve sonunda şu an saçlarım beyazladı :) Karabalık ve birkaç kişi hariç herkes boyatmamı söylüyor hatta bu konuda ısrar ediyorlar, çok kötü görünüyor-muş diye. İşin aslı ben halimden gayet memnunum. Sadece insanlardan bu lafları duymaktan yoruldum ve sıkıldım. Keşke insanların ne söylediğinden bu kadar çok etkilenen bir yapım olmasaydı. Gerçi öyle olsa kendimi kuaförde bulmaz mıydım :) Bu ne yaman çelişki :) 20li yaşlarda daha sivilceliydim, şimdi onların izleri var sadece. Yani fiziksel olarak "çökmüş" diyemem kendime, değişmişim diyebilirim.
Ruhen de çok değiştim aslında. 20li yaşların başındaki esoş, daha karamsar biriydi ve özgüveni daha azdı. Şimdiyse çok daha aydınlık birini görüyorum aynaya bakınca. Arada darlandığım oluyor elbette ama neticede ben de insanım :)
Hala inanamadığım diğer bir şey de hayatıma bir adet kedinin girmiş olmasıydı. Kedi ve beni yan yana gören arkadaşlarım photosop yaptığımı sanmışlardı. Lokum gitti halbuki :/ Evde olsaydı Elifle ne kadar güzel oynarlardı diye hep aklıma geliyor. Hala konserve kutusu açarken koşup içeriden gelecek sanıyorum...
Kendime mektup yazsaymışım diyorum şimdi, açar okurdum. Ne söylerdim acaba o zamanlar 30. yaş günüm için? Hiç tahmin edemiyorum. Bunu 40. yaş günüm için düşünmeliyim sanki, 10 yıl sonraki Esoşa mektup yazmak, neşeli geldi kulağıma.
30. yaşıma az bir zaman kala Ö.T.E.K.İ'lerden biri olmak bana büyük mutluluk verdi. İçimde onun heyecanı var bolca :)
Yazıların hızına yetiştiğinden şüpheli olsam da bu yazıyı er ya da geç okuyacağını bildiğim sevgili karabalık, hayal arkadaşım, arada kaynadı zannetme, senin de yarın doğum günün. Biliyorum hala 25 yaşındasın ve yaş alan sadece benim :) İyi ki doğmuşsun, büyümüşsün, gezmişsin bir dolu ve sonra tanışmışız, arkadaş olmuşuz ve hayatımıza Elif girmiş. İyi ki varsın :)
Bu sene galiba en az kişiyle kutladığım doğum günüm olacak. Karabalık, eliftirişko ve ben :) yeter mi yeter aslında ama alışmışım hep aile ya da arkadaşlarla kutlamaya, annemden kart almaya. özlediğim insanlar var, burnumda tüten mink yeğenim var... Yok canım ağlamıyorum zaten.
"Sanal" da olsa -ki bana hiç öyle gelmiyor- çok güzel arkadaşlarım oldu, canım sıkıldığında ya da aklıma bir şey takıldığında "pist" diyip sorabiliyorum, paylaşabiliyorum. Ankarada olanlarla bir ara görüşmek de istiyorum aslında, anneleri unutup bebeleri sevmek için :))
Dolu dolu geçti son 30 yıl :) Hoş geldin sevgili 30.
Güzel şükür ve mutluluk sebepleri ver bana/bize, olur mu?
Birkaç yıl önce çektiğim ve sevdiğim bir fotoğraf; GÜLÜŞ (bence) :) |