Domingo Yayınları'nın son dönemde çıkan kitaplarını seviyorum. Henüz bloga yazamamış olsam da "Mucizeleri Saymak" beni çok etkilemişti. Geçen hafta bitirdiğim "Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu" kitabının içindeki hüzün ise bana fazla geldi.Çakma Anne'yi tüm annelere tavsiye ederim. Kültür olarak farklı olsak da 'rahatlatıcı' ögeler barındıran neşeli bir kitap.
Banu'nun yazısından sonra "Gökyüzü Çocukları"nı iyice merak ettim ve bu sıcak çikolatayı ben de içmeliyim diye düşünüp kitabıma başladım.
Her ne kadar yaptığım listelere pek uyamasam da Nöstlingerli Steinhöfelli bu ay için biraz daha Alman Edebiyatı okuma niyetim vardı ama Rundell'in kitabının ilk cümlesinden sonra kitabı bırakamayacağımı anladım:
İnsanlarla İngilizce, kedilerle Fransızca, kuşlarla Latince konuşan çok fazla kişi tanımıyorum ne de olsa :)
Charles, zaten sıradışı bir şey yaşamış olan bebeğe sıradan bir isim verir, okyanustan gelen bu bebeğin adı Sophie olur.
Hikaye Londra'da başlar ve Sosyal Hizmetler Uzmanları Sophie'yi Charles'ın evindeki"uygunsuz yaşam koşullarından" dolayı yetimhaneye götüreceğini söyleyene kadar bu tatlı evde devam eder.
"Bir evde ne kadar çok sözcük varsa o kadar iyidir." Charles ve Sophie'nin uygunsuz yaptığı şeylerden biri holdeki duvar kağıdına not yazma alışkanlığıdır.
Patates kızartmalarını tabak yerine Dünya Haritası'nın üzerinde (Macaristan) yemek ise bana çok eğlenceli geldi.
Hikaye, Pariste Sophie'ye ilk yaş gününde okyanus ortasında yatak görevi gören çello kutusunun sahibini arama macerası ile devam eder.
İkinci yarı diyebileceğim bu süreçte Sophie "Gökyüzü Çocukları" ile tanışır. Matteo, Anastasia, Sofi ve Gerald "iyi pisliklere" sahip olan çocuklar; kötü pisliklere ise elbette kimse bulaşmak istemiyor.
Kitaptaki altı çizilesi cümleler, kitabın en sıcak yönü.
"Sevginin bir kokusu olsa bu,sıcak ekmek kokusu gibi olurdu."
Benim en sevdiğim karakterler Charles, Matteo ve Sofi oldu.
Özellikle Matteo ve Sofi'nin insanlardan kaçan halleri beni epey düşündürdü.
Hikayenin hangi yılda geçtiği detayına rastlamadım ama sanırım 1950-60lı yıllar olsa gerek. Kadınların pantolon giymesinin neredeyse yasak seviyede olduğunu okuyunca bu sonuca vardım. Kitapta bir de Charles Maxim'in ne iş yaptığı belirtilmiyordu. Çok önemli bir detay değildi ama eğlenceli bir meslek veya para kazanma şekli yazılsa hoş olabilirmiş.
Charles Maxim'in çocuk yetiştirme tarzını ve kitap sevgisini görünce ona "hayat dersi öğretmeni" diyesim geldi.
Sanırım bizim de Charles gibi 'hayat dersi öğretmeni'ne çok daha fazla ihtiyacımız var...
"Gökyüzü Çocukları"nın en sıcak yanı ise Sophie ve çello kutusunun sahibini yani annesini aradığı an'lar:
Bu yazıyı Anneler Günü'nde yazmam güzel bir tesadüf oldu.
Özel günlerin 'özel' hissettirdiğine inanmam aslında, asıl öz bence günde değil hissettiklerindedir ama bu kitabın bu güne denk gelmesine sevindim.
Annem olsa o da patates kızartmasını Macaristan'ın üzerinde değil, tabağımda yememi isterdi.
Ben de ona "tamam Macaristan'da yemem ama Avustralya için söz veremem" derdim.
İyi ki varsın canım annem :)
* Şömizli güzel bir baskıda kitap ayracı da olsa hoş olurmuş.
**Yazarın ilk kitabı henüz Türkçe'ye çevrilmemiş ama sanırım 'The Wolf Wilder' isimli son kitabını 2017 yılında okuyabileceğiz, yaşasın :)
Gökyüzü Çocukları
Özgün adı: Rooftoppers
Yazan: Katherine Rundell
Çeviren: Duygu Dalgakıran
Yaş grubu: 12+
Domingo Yayınları, 2016, 280 Sayfa, sert kapak, şömizli
Devamını oku »
Banu'nun yazısından sonra "Gökyüzü Çocukları"nı iyice merak ettim ve bu sıcak çikolatayı ben de içmeliyim diye düşünüp kitabıma başladım.
Her ne kadar yaptığım listelere pek uyamasam da Nöstlingerli Steinhöfelli bu ay için biraz daha Alman Edebiyatı okuma niyetim vardı ama Rundell'in kitabının ilk cümlesinden sonra kitabı bırakamayacağımı anladım:
"İlk doğum gününün sabahında bir bebek, Manş Denizi'nin ortasında, yüzen bir çello kutusunun içinde bulundu."
Benim bu bebeğe hemen kanım kaynadı ve denizin ortasına nasıl/nereden geldiğini oldukça merak ettim. Bebeği bulan 36 yaşında 1.90 boyundaki Charles Maxim ise pek çok sevdiğim kitap karakterleri arasına henüz ilk satırlarda girdi.İnsanlarla İngilizce, kedilerle Fransızca, kuşlarla Latince konuşan çok fazla kişi tanımıyorum ne de olsa :)
Charles, zaten sıradışı bir şey yaşamış olan bebeğe sıradan bir isim verir, okyanustan gelen bu bebeğin adı Sophie olur.
Hikaye Londra'da başlar ve Sosyal Hizmetler Uzmanları Sophie'yi Charles'ın evindeki"uygunsuz yaşam koşullarından" dolayı yetimhaneye götüreceğini söyleyene kadar bu tatlı evde devam eder.
"Bir evde ne kadar çok sözcük varsa o kadar iyidir." Charles ve Sophie'nin uygunsuz yaptığı şeylerden biri holdeki duvar kağıdına not yazma alışkanlığıdır.
Patates kızartmalarını tabak yerine Dünya Haritası'nın üzerinde (Macaristan) yemek ise bana çok eğlenceli geldi.
Hikaye, Pariste Sophie'ye ilk yaş gününde okyanus ortasında yatak görevi gören çello kutusunun sahibini arama macerası ile devam eder.
İkinci yarı diyebileceğim bu süreçte Sophie "Gökyüzü Çocukları" ile tanışır. Matteo, Anastasia, Sofi ve Gerald "iyi pisliklere" sahip olan çocuklar; kötü pisliklere ise elbette kimse bulaşmak istemiyor.
Kitaptaki altı çizilesi cümleler, kitabın en sıcak yönü.
"Sevginin bir kokusu olsa bu,sıcak ekmek kokusu gibi olurdu."
Benim en sevdiğim karakterler Charles, Matteo ve Sofi oldu.
Özellikle Matteo ve Sofi'nin insanlardan kaçan halleri beni epey düşündürdü.
Hikayenin hangi yılda geçtiği detayına rastlamadım ama sanırım 1950-60lı yıllar olsa gerek. Kadınların pantolon giymesinin neredeyse yasak seviyede olduğunu okuyunca bu sonuca vardım. Kitapta bir de Charles Maxim'in ne iş yaptığı belirtilmiyordu. Çok önemli bir detay değildi ama eğlenceli bir meslek veya para kazanma şekli yazılsa hoş olabilirmiş.
Charles Maxim'in çocuk yetiştirme tarzını ve kitap sevgisini görünce ona "hayat dersi öğretmeni" diyesim geldi.
"Okumayı biliyor, resim çizmeyi biliyor, kara kaplumbağası ile su kaplumbağası arasındaki farkı biliyor. Bir ağacı diğerinden ayırabiliyor. Bu sabah bana bir karınca topluluğuna ne dendiğini sordu."
Ülkemizdeki eğitim sistemini düşününce "bir ağacı diğerinden ayırabilmeyi" bir "nitelik" değil de içi boş bir özellik olarak algılayacak öğretmenleri, müdürleri aklıma getirdim.Sanırım bizim de Charles gibi 'hayat dersi öğretmeni'ne çok daha fazla ihtiyacımız var...
"Gökyüzü Çocukları"nın en sıcak yanı ise Sophie ve çello kutusunun sahibini yani annesini aradığı an'lar:
Bu yazıyı Anneler Günü'nde yazmam güzel bir tesadüf oldu.
Özel günlerin 'özel' hissettirdiğine inanmam aslında, asıl öz bence günde değil hissettiklerindedir ama bu kitabın bu güne denk gelmesine sevindim.
Annem olsa o da patates kızartmasını Macaristan'ın üzerinde değil, tabağımda yememi isterdi.
Ben de ona "tamam Macaristan'da yemem ama Avustralya için söz veremem" derdim.
İyi ki varsın canım annem :)
* Şömizli güzel bir baskıda kitap ayracı da olsa hoş olurmuş.
**Yazarın ilk kitabı henüz Türkçe'ye çevrilmemiş ama sanırım 'The Wolf Wilder' isimli son kitabını 2017 yılında okuyabileceğiz, yaşasın :)
" Asla bir ihtimali göz ardı etme."
Gökyüzü Çocukları
Özgün adı: Rooftoppers
Yazan: Katherine Rundell
Çeviren: Duygu Dalgakıran
Yaş grubu: 12+
Domingo Yayınları, 2016, 280 Sayfa, sert kapak, şömizli