Sizleri bir süredir beklettiğimizi fark ettik. Ve etkinliğimize kaldığımız yerden devam edelim istedik.
"1 Kitap 1 Mektup" bu kez sefere çıktı ve uzak denizlere yol aldı :) Geri döndüğünde yanında kaptan da vardı. Biz de bulduk 1 Kaptan, kaçırmayalım dedik ve ona uzak denizleri sorduk :)
Kaynak. burada |
Merhabalar Alper,
Sanırım ilk soru
olarak neden “denizci” olmak istediğini sormamız gerekiyor çünkü hikayenin
başlangıcı orası.
Aslında bu soru için tirajı komik bir cevabım var
diyebilirim. Dinleyince siz de öyle olduğunu göreceksiniz. Henüz lise 2. sınıf
öğrencisi iken arkadaş grubumuzla beraber dershaneleri geziyoruz, hangisi
nereye öğrenci göndermiş onu tartıp, kayıt için karar vereceğiz. Malum sonraki
yıl büyük final var, ÖYS’ye girilecek. Dershanenin birinde kantin duvarlarına
kazandırdıkları öğrencilerin isim ve bölümlerini yazıp asmışlar, sıradan okuyoruz,
tıplar mühendislikler var, bir de "İTÜ Güverte" yazmışlar. Benim için hiçbir şey
ifade etmediğinden başladım makaraya almaya, ama arkadaşları nasıl
güldürüyorum, yok efendim adı İTÜ olsun da isterse tüpçülük olsun, İTÜ’de okudum
demek için insanlar ne bölümlere gidiyorlar, daha neler neler, çok iyi
hatırlıyorum, abartısız bir saate yakın insanları güldürmüştüm.
Sonra aradan zaman geçti sınav yaklaştı, bir banka hesap
açtırana meslek tercihler rehberi veriyor. Sıradan meslekleri ve iş alanlarını
okuyorum. G harfinde Güverte var, anımsadım hemen insanları ne güldürdüğümü,
neymiş diye daha bir dikkatli okudum. Güvertenin ne olduğunu bilmiyordum ama
okuduğumdanda pek bir şey anlamamıştım, bir şey hariç; "Yatılı üniformalı bir
okuldur, mezuniyetten sonra zorunlu hizmeti vardır (o yıllar içindi), mezunları
gemilerde uzakyol vardiya zabiti olarak çalışır. Armatör şirketleri mezunların
bir çoğu için zorunlu hizmet tazminatlarını ödeyerek yüksek ücretle gemilerinde
çalışmaktadır" demekteydi. Bu açıklamada yüksek ücret hariç pek bir şey
anlamamıştım. Armatör nedir, uzakyol vardiya zabiti ne demek. Sonra daha fazla
hakkında okuyup daha fazla araştırınca fırsatların fazlaca olduğu bir sektör
izlenimi bıraktı ve tercih ettim. Hani derler ya insan dalga geçip küçümsediği
şey başına gelmeden ölmezmiş diye, bu tabir için iyi bir örneğim herhalde.
Kısacası çocukluğumda babamla yelkenli turuna çıkardık, yaz tatillerinde
kayıklardan teknelerden hiç ayrılmazdım veya deniz benim için bir zevk değil
tutkuydu o yüzden tercih ettim diyebileceğim duygusal bir hikayem yok ne yazık
ki. Ama gün sonu itibari ile, hem keyif hem de profesyonel hayat açısından
alternatif zenginliği itibari ile girilebilecek en iyi sektöre girdiğimi
görüyorum.
Kaynak: burada |
Karadan ayrıldığın
ilk seferde kendini nasıl hissettin? Sadece deniz görmek bir süre sonra tuhaf
bir duruma dönüşmüyor mu?
İlk seferi unutmak mümkün değil. Bugün bile o günün
heyecanı, seferin devamında yaşadığım hem motivasyon hem de sıkıntılar aklıma
net bir şekilde geliyor. Acente botu ile boğazdan geçen bir konteyner gemisine
katılmıştım. Varış saatine göre 6 saat gecikeceğinden botta uyumak zorunda
kalmıştım, deniz hırçın hava sert, bot inanılmaz sallanıyor ve ben alışmaya
çalışıyorum. Ama hiç kolay olmuyor. Kendimi gemi, bu botun 1000 kat büyüğü o sallanmaz
diyorum. Ama sallantıya alışmak zor. Sonra ayrılıyoruz iskeleden ve boğaz
girişinde demirde bekleyen gemime doğru gidiyoruz. Şeytan çarmıhından (İki halat arasına ağaç basamaklarla yapılan bordadan sarkıtılan merdiven) çıkarken
biraz içim burkuluyor, meğer bu burkulma bir şey değilmiş. Demir alıpta
pervaneye yol verilince kara gözünde bir perde arkasında gibi gözükmeye
başladığında asıl anlıyorum yola yolculuğu özleme hasrete ait gerçekleri
ve asıl özlem saatlerini. Bu, kalbimin
bir parçası. Diğer parçası heyecanlı. Ufukta ise pürüzsüz engin bir deniz var.
Yeni heyecanlar ve maceralar var. Her şeyden önce sefer boyunca 5 ülke
göreceğim. Beş medeniyet, beş lisan, beş ayrı dünya. Her biri için ayrı ayrı
heyecanlıyım. Staj için çıktığım bu gemide bir gün ben de kaptan olacağım.
Gemiyi ben yönetecek, kararları ben vereceğim. Birileri canını, başka birileri
canı bildiklerini bana teslim etmiş olacak. Başka birileri gemisini, daha
başkaları gemiden de kıymetli mallarının emanetçisi olacağım. Büyük iş. Bir
üniversite öğrencisi için büyük motivasyon açıkçası. Bu ilk seferimde bana vardiya
teslim etmemişlerdi ama ikinci seferle beraber bu andığım sorumlulukların
hazzını bizzat yaşadım. Birileri aşağıda yataklarındayken geminin sevk ve
idaresi köprüüstünde bendeydi. Yani birilerinin canı, başka birilerinin ise
malı.
360 derecelik ufuk boyunca denizi görerek gemi ile
ilerlemekle, bir çölde bulunmak arasındaki yegane fark birinde tuzlu su
diğerinde ise kum görüyor olmandır. Deniz, kara ile bir bütünken güzel ve
büyüleyicidir diye düşünmüşümdür. Yoksa günler boyunca bir okyanus geçişi yaparken,
vardiya usulü çalışıyor olduğundan hep aynı 3-4 yüzü görür, boyları değişmekle
dalgalar aynılıklarını korur ve tabi
bulutlardır şekilden şekle girip dolaşan üstünde. Onların değişiklikleri de hep
aynıdır. Sıkar bir süre sonra. Ta ki radarda veya ufukta bir gemi görürsün.
Karanın gözle görülmesi ayrı bir zevktir, müthiş bir mutluluk. Hele hele
gözüken kara varacağınız limansa.
Aileni,arkadaşlarını
özlüyorsun ama sıklıkla arayamıyorsun da galiba, bu durumla nasıl baş ettin?
Aslında alternatif çoktur iletişim için. Bir okyanus
geçişinde telsiz üzerinden ‘Türk Radyo’ ya frekansından ulaşabilir, uygun
fiyatla istediğin görüşmeyi yapabilirsin. Görüşme kalitem yüksek olsun ben
paradan çekinmem dersen uydu telefonlarla irtibat mümkün. Neredeyse tüm
gemilerde internet var artık. Limana geldiğinden yerel bozukluklarla veya
telefon kartı temin ederek de arayabilirsin aileni. Cep telefonları ayrı bir
avantaj. Gemiden dünya ile irtibat kurmak aslında sanıldığı gibi ciddi bir
handikap değildir. Göremezsin özlersin hala ama iyi olduklarını bilirsin, iyi
olduğunu bilirler, bu da yeter.
Kaynak: burada |
Denizde -hele ki uzak
bir seferde- 1 gün nasıl başlar, nasıl biter?
Bir kere klasik olarak çalışmalar vardiya usulüdür. Seyirde
de limanda da güverte sınıfına vardiya vardır. Geminin ihtiyaçları bitmez.
Bakım ister, boya ister. Kimse boş bırakılmaz. Hiçbir iş yoksa uluslararası
uygulamalar kapsamında role talimi dediğimiz tehlikeli durumlarla mücadele
provaları yapılır. Batan gemiyi terk etme, yangın, denize adam düştü, dümen
arızası gibi. Ama rutin olarak köprü üstü dediğimiz, geminin sevk ve idaresinin
yapıldığı tüm seyir cihazlarının bulunduğu ve geminin çevre hakimiyetinin görsel
açıdan en üst düzeyde bulunan yerinde, 24 saat boyunca üç vardiya zabiti tarafından
4 saat boyunca vardiya tutulur ve bu vardiyayı 8 saatlik istirahat izler.
İstiharat, anladığımız anlamda istirahat değildir, ilk 8 saatlik istirahatinizde
gemini size ait diğer işlerini hallederseniz. İkinci 8 saatlik istirahatte ise
dinlenirsiniz. Vardiya esnasında esas geminin seyir ekipmanları kullanılarak
sağlıklı ve selametli bir şekilde sevkinin devamının sağlanmasıdır. Radarlar,
gözcü veya serdümen
dediğimiz gemiadamları bu esnada size yardımcı olur. Gemi mevkisini kontrol ederek rotada olduğunu aralıklarla kontrol edersiniz. Rotadan düşmüşse
gereken manevra ile gemiyi rotaya alırsınız. Çapariz veren, yetişen, pruvadan
gelen gemilerle emniyetli geçiş kuralları çerçevesinde kontrollü geçişlerinizi
tamamlarsınız. Meteorolojik bildirimleri takip edersiniz. Örneğin 8-12
vardiyacısı iseniz ve vardiyanız bittiğinde, öğlen yemeğinizi yer bu sefer
gemiye ait sorumluluklarınızın peşine düşersiniz. Yangın söndürücelerin, can
güvenliği ekipmanlarının bakım tutum ve kontrollerini yapar, evrak işlerinizi
halledersiniz. Akşam 8-12 vardiyasına çıkarsınız. Bu sefer gece
seyrindesinizdir. Onu tamamlar istirahatinize gidersiniz ta ki sabah 8-12
vardiyasına kadar.
Kaynak: burada |
Kara görmeden en
fazla kaç gün denizde seyir halinde kaldın?
En uzun seferim Kuzey Avustralya’nın Gove limanından kalkıp,
İzlanda’nın başkenti Reykavik’e yaptığımız seyirdi. Gove, Aborjin bölgesiydi ve
Aborjinleri görüp tanıma fırsatım oldu. Seyir tam 48 gün sürdü. Avustralya’dan
çıkıp Hint Okyanusu boyunca Somalinin şimdi korsanlıkla meşhur Scotra Adasına
kadar 23gün boyunca hiç kara görmemiştik. İlk kez farklı bir yüzle de Süveyş
geçişi esnasında 30 gün sonra karşılaşmıştık. Daha önce dediğim gibi değişen
tek şey hayatınızda dalgaların boyları ve bulutların şekilleri, kalan herşey
aynı, dışarıdan bu durumu hayal etmek güç.
Denizcilikte bildiğim
kadarıyla çok fazla terim var. Yabancı dil öğrenir gibi mi öğrendiniz bu
terimleri?
Eğitim esnasında birçok yükleme yapılıyor. Ama esas öğrenme
staj ile başlıyor. Öğrenci iken bizzat gemiye çıkıyorsunuz ve daha bu safhada 1
yılınız gemi üzerinde uzak seferlerde geçiyor. En güzel mektep burası, işin
pratiğinin yapıldığı yer. Ama hocalarımızın sıralarda yaptıkları katkıyı da
ihmal etmemek gerekir.
Yaşadığın en maceralı
olay neydi, nasıl kurtuldun?
Aslında iki maceralı olayım var, paylaşmak istediğim. İlki
ikinci stajımdan. Gemiye katıldıktan sonra Brezilyaya doğru yol alıyoruz. Varış
Limanımız Paranagua. Okyanusu bir nehir girişinden terkedip, nehir boyunca
ilerledikten sonra limana varıyorsunuz. Nehir ağzına demirlememiz istenildi,
süperkargo gelip gemi ambarlarının yüke uygun olup olmadığına karar verecek.
Demir manevrasından dolayı vardiyamdan önce kalkmıştım ve demir atıp demir
vardiyasına başladım. Süperkargo geldi ve ambar diplerinin raspo boya
yapılmasını istedi ve bu iş için iki gün verdi. Yükü kaçırmamak için hummalı
bir çalışma başladı. Ben ya demir vardiyasındayım veya ambarın birinde ekibe
yardım ediyorum. Zaman geçti ve neredeyse son 30 saattir yere paralel olamadan
geçen yorucu bir zaman dilimi var. Bunun üzerine 4 saat daha demir vardiyası
tuttum, akşam 8-12’yi. Vardiya devir tesliminde geminin üçüncü kaptanı bana
ikinci kaptana gözük öyle yat yatacaksan dedi, ama ikinciyi arayacak mecal yok.
Gittim yattım kamarama, ne de olsa ambarlar hazır sabah süperkargo gelecek biz
limana gireceğiz. Daha yarım saat olmamıştı kamarama gireli ki, telefon çaldı,
ikinci neredesin diye soruyor, geliyorum dedim ve çıktım. Bana tüm ambarları
gezmemi ve herşeyin yolunda olup olmadığını rapor etmemi istedi. Buna sancak
iskeleye yerleşik 36’ya yakın ambar havalandırmasının gemi kreynlerinin kaide
kulelerinin yerleştirilmiş olduğu ve herbirine ayrı ayrı tırmanmanız gereken portuç
dediğimiz yerlere çıkarak yaptım. Artık inanılmaz yorgunum, ikinci kaptanı arıyorum
herşey yolunda demek için ama yok, kendisi bana işi verip yatmış. Bunun üzerine,geminin
ikinci mühendisi yakın arkadaşım, aslında okuldan benden önce mezun o nedenle
abi diyorum. Onun kamarasına gidip uyandırdım, ikinci kaptanla ilgili biraz
serzenişte bulundum, o yatağında bense onun kamarasındaki çekyatta uyumuşuz.
Birkaç saat sonra manevra için onu aramışlar o da tulumunu giyip makine
dairesine inmiş, ben uyumaya devam ediyorum onun kamarasında.
Sonra pilot geliyor gemiye, gemi hazır süperkargodan geçmiş limana girecek. Dördüncü kaptan (ikinci stajımda 4. Kaptanlık yapıyordum) yok.
İkinci kaptan en son ambarlara gönderdiğini rapor ediyor süvariye, üçüncü kaptan en son ikinci
kaptana yönlendirdiğini söylüyor. Kamarama, tüm ambarlara olası heryere
bakıyorlar gemide yokum. Makine dairesine bile iniyorlar, odasında uyuyor
olduğum ikinci mühendis anlamıyor ama kalabalığı seziyor, aslında geminin olası
her ücra köşesinde beni arıyorlar. Sonra Brezilya Arama Kurtarma'ya haber
veriliyor. Kayıp gemiadamı muhtemelen denize düşme veya intihar diye. Sonra ben
uyanınca doğrudan köprü üstüne çıkıyorum, herkes önce şaşkın sonra kızgın. Boş
olan pilot kamarasında uyuyakalmışım diyorum, ikinci mühendisinde başı ağrımasın
diye. Gemiye gelen pilot tekrar arama kurtarma birimleri ile irtibata geçiyor.
Kayıp şahıs bulundu, yorgun çıktı diye.
Kaynak: burada |
İkincisi ise, tam bir kaostur. Ölümü beklediğim bir
hadisedir. İtalya ile Yunanistan arasındaki bölgeye Mataban denir ve fırtınaları
ile meşhurdur. Gemi tweendeck tulum ambar bir gemi yani ambarın içinde açılıp
kapanabilen kapaklar var, bu özelliği ile de alt ambarda başka kapakları kapatıp
oluşan üst ambarda başka yük taşınabiliyor. Gemi boşken ara kapaklar kalkık ve
gemi iç bordasına dayalı duruyor. Kapatma esnasında kullanılan uzun demir kütük
ve bloklar ise yaşammahalli önünde ambar içine sabitleniyor. Mataban geçişinde
çok şiddetli bir fırtınaya girdik, ben istirahatte kamaramdayım. Gemi
dayanılmaz bir şekilde sallanıyor. Birden büyük gürültüler gelmeye başladı. Ben
anladım demir kütük ve bloklar lashinglerini yani zincirlerini kırmış ve
yaşammahalli önünde istiflendikleri yerde gezmeye başlamıştı. Göremiyordum ama
artık gemi sancağa yattığında tüm bu kütle sancağa kayıyor ve gemi tamamen
suyun içine gömülüyor, tekrar iskeleye yöneldiğinde o kuvvetle hızla savruluyor
ve gemiyi bu sefer iskeleden suyun içerisine gömüyordu. Bulundukları yerden
sancak iskele yönünde değil de daha serbest hareket etmeye başladıklarında ise
bu kütük ve bloklar boş olan ambarın içerisine yüksekten düşecek ve gemi dibini
delerek su almasına sebep olacaktı.
Bu sallantı esnasında hem bunları düşünüyor hemde kamaramda
savrulan herşeye rağmen kendim bir alabandadan diğerine uçmamak için kendimi
yatağımın yanındaki alabanda ile yatağımın korkulukları arasına annekarnı
pozisyonunda şıkıştırdım. Gemiyi terk sirenleri çalıyordu. Koşturmaca sesleri
duyuyordum, herkeste bir panik. Ama ben bu havada filikaları (can kurtarma
botları) denize indiremeyeceğimizi muhtemelen filikaların indirme operasyonu
sırasında gemi bordasına çarparak parçalanacağını düşünerek, ondan da öte, bu
korkunç denizde geminin sallantısına tahammül edemezken küçük filikanın
içerisinde o işkenceye kesinlikle tahammül edemeyeceğimi biliyordum. Yatağımdan
hiç kalkmadım, mücadele edecek bir şey yoktu. Suların kamaraya girmesini
bekliyordum. Nasıl öleceğimi düşünüyordum, boğulmak nasıldı acaba. Muhtemelen
suya da çok fazla direnmeyecektim, ve o sallantı bitecekti.
Gemi terk sirenleri çalmaya devam ederken, birden demir
bloklardan biri biraz öne kayıyor ve diğer blokların hareketini engelleyecek
şekilde sıkıştırıyor. Gemi kaptanı bunu fırsat bilip, geminin rotasının rüzgara
doğrudan alıyor ve 180 derece değiştiriyor. Rüzgar kıçtan gelmeye başlayınca
gemi rahatlıyor ve personel ambar içerisine inip tekrar demir
bloglarılaşingliyor.
O nedenle en çok hayranlık duyduğum insanlardan bir grup da balıkçılardır. O küçücük teknelerinde o sallantı ile mücadelelerini çok önemli
buluyorum. Bir balıkçı teknesi boyutunda olan gemi filikası ile hayata
tutunmanın olasılığına bile tahammül edememiştim.
Sen anlatırken biz heyecanlandık,bayağı maceralı olaylar yaşamışsınız gemide. Peki, geminin sallantılarına karşı normalde nasıl dayanıyorsunuz?
Aslında dayanamıyoruz. Eğer birisi büyük denizci edasında bana bir şey olmuyor
demeye başlamışsa o zaman anlıyorsun onu da tuttuyor olduğunu veya tutmaya
başladığını. İnsan gemi üzerinde sürekli yaşamak üzere yaratılmamış diye düşünüyorum.
Fizyolojisi buna uygun değil. Sadece tahammül etmeye alışıyorsun. Durdurun
sağda ineceğim deme şansınız yok. İlk stajımda Mataban’ı (Yunanistan İtalya
arası, fırtınası ile meşhur) geçerken neden doğdum diye ağladığımı bilirim.
Beni deniz tutmuyor diyen insan aslında aldırış etmiyorum demek istiyor. Değil
sancak iskele (sağ sol ) yalpası veya geminin baş kıç (ileri geri) yapması ben
geminin dev dalgaların içine başını gömüp havada 8 çizdiğini bilirim. Bu
durumu da gülün dikeni olarak değerlendirmek lazım.
Kaynak: burada |
Şu an karada
çalışıyorsun, peki denizi özlüyor musun; belki bir gün döner misin gemiye?
Herzaman hayatımda A, B ve C planları
vardı. Deniz şimdilik C planı olarak da olsa var hayatımda. Benim mesleğim altın
bilezik gibi ve herzaman bir yeri olacak. Ama tahmin ediyorum artık denize
çıksam kabotajda çalışmak isterim veya en azından Akdenizde dolaşan bir gemide,
daha kara ile bütün bir deniz daha güzel diye düşündüğümden muhtemelen. Ama
arada bir de olsa rüyalarımda köprüüstünde vardiya tutuyor veya ambara inip
reise iş vermiyor değilim. Gemi kadar geminin pek de hoş olmayan o kendine ait
kokusunu sanki daha çok özlüyorum. Tekrar deniz hayatı neden olmasın, tabi ki
olabilir.
* Denizcilik terimleri için buraya da bakabilirsiniz
Alper'den 2balık1kedi için özel not :) |
Denizi biz de ev'cek çok zeviyoruz. Hele Lokum... Deniz olsun da pardon balıklar olsun da işin içinde :) Alper ile konuşunca Aborjinlerle tanışmış, fırtınalarda kaybolmuş, uzak diyarları keşfetmiş kadar olduk; bu keyifli sohbet için ona çokça teşekkürler :)
24 Ekim 2013 tarihine kadar "Gemi ile nereye yolculuk yapmak istersiniz?" sorusunu yanıtlayarak bu yazının altına yorum bırakanlar arasında yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Moby Dick" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
Pusula Lokum'un, yanlış anlaşılmasın :) |
* Bu çekiliş haberini sosyal medyada duyurmak zorunlu değil; sadece gönüllüdür :)
HERKESE KENDİ KAPTAN KÖŞKÜNDE KEYİFLİ SEYİRLER DİLERİZ :)