Son zamanlarda kendimi neden bilmiyorum çok yorgun hissediyorum. Böyle zamanlarda "günün mutluluk sebepleri" daha da güzel geliyor gözüme. Dönüp okuduklarım bile oluyor :) Bayram tatilinde bir hafta babanne-dede yanında Uşaktaydık. Orada da bana mutluluk katan şeyler oldu. Onları yazmadan geçmeyeyim çünkü unutmak istemiyorum.
- Eski demirci ustası Fikri Amcanın kendi yaptığı demirden telefon kabı, benim yeni kalem kabım oldu,biraz ağırca ama olsun. Kendisini çok seviyorum.
- İçinde biraz hüzün de var ama kendimce başlattığım "Roald Dahl okuma şenliği"ni eylül ayı bitmeden tamamlamış oldum. Son olarak "Tek Başına" isimli biyografisini de köydeyken bitirdim ve yazarın gözlem gücünden ve hafızasından etkilendim.
- Uşakta ve köydeyken gerçekten çok güzel yemekler yedim(k) ama beni en çok etkileyen Meryem'in "hamursuz"u oldu. Nasıl mütevazi nasıl hayat dolu bir insan. Yanında yaşayanların hayata çok daha olumlu baktıklarını/bakacaklarını düşünüyorum. İki tane de dünya tatlısı kızı var: Serap ve Saadet. Elif'i alıp köpeklere, tavuklara, parka götürdüler köy yerinde. Elif çok mutlu oldu tabii.
-Pazar gezmesini de çok severim ama Ankaradakilerden hiç keyif almıyorum, o yüzden de artık gitmiyoruz. Uşakta ise köylülerin de olduğu çarşamba pazarına gittik, aman nasıl mutlu oldum anlatamam. Kayınvalidemin belirli satıcıları var ve illa hepsiyle pazarlık yapıyor çünkü köylüler pazarlık seviyormuş :) Sohbetleri çok neşeliydi zaten, ben hep güldüm aralarındaki diyaloğa.
- Karabalığın ananesinde bulaşıkları çekmecelere yerleştirirken eski güzel fincanlar gördüm. Nasıl baktıysam artık fincanlara sağ olsun ebe(onlar öyle diyorlar) "beğendiysen senin olsun" dedi ve fincanları bana verdi. Kayınvalidemin çocukluğunda zaten var olduklarına göre acaba ebenin çeyizinden miydi diye düşündüm. kabaca bir hesapla 50 yıllık olduklarını tahmin ettim ama belki daha da fazladır. Amanın elimde antika var :) Tabak altları hiç olmamış ve kendileri de 4 tane. Aslında tam bana göre çünkü minicikler. Onları nereye koysam acaba kullansam mı yoksa saklasam mı diye ikilemde kaldım. Bir tanesini arada yine kullanırım ben, bu fincanlarla çok mutlu oldum.
- Bir de şöyle bir mutluluk sebebim var: fasülyeler :) Normalde ben hiç kış hazırlığı yapmam, tam bir ağustosböceğiyim. Karınca olan da sevgili kayınvalidem. Sağ olsun her şeyimi hazırlar, bana verir. Bu sene de verdi ama pazardan yine de fasülye aldık. Fasülyenin ayıklanması ve şoklanması sürecini daha önce bir kez birlikte yaptığımız için görmüştüm ama kendi başıma hiç yapmamıştım. "Yaparım tek başıma da" diye gaza geldim ve dün akşam bize 3 yemeklik olacak olan fasülyeyi ayıklayıp şoklayıp buzluğa kaldırdım. Yapanlar için bu cümlelerim komik gelecektir ama makarna pişirmeye üniversite son sınıfta başlamış biri olarak bence ben kendimi aştım. Fasülye ayıklarken kendime bir de film açtım. Sevmedim gerçi ama film izlemeyi özlemişim. (Anneme dün telefonda "fasülye ayıklıyorum, şoklayıp buzluğa koyacağım" dedim mesela, bir beş saniye kadar kendine gelemedi :)
Elif Uşak'ta iyice konuşmaya başladı sanki :) "Hala, Ayça, düştü" demeye başladı. Dün de bana çamaşır sepetini getirip "anne al" dedi. Çok mutlu oldum, maşallah benim tombalağıma dedim.
Neredeyse hiç dinlenemediğim için biraz üzülmüş olsam da Elif ve karabalık çok keyif aldı bu tatilden. Ben de kendimce "mutluluk sebepleri" buldum işte :)
-Köy ile ilgili değil ama okuduğum şu yazı da benim için aydınlatıcı oldu. Hangi konularda aydınlandığımı yazarım belki bir sonraki sefere.
Devamını oku »
- Eski demirci ustası Fikri Amcanın kendi yaptığı demirden telefon kabı, benim yeni kalem kabım oldu,biraz ağırca ama olsun. Kendisini çok seviyorum.
Çeviremedim fotoyu iyi mi :) |
Dövme yaptırdım ehehe :) |
-Pazar gezmesini de çok severim ama Ankaradakilerden hiç keyif almıyorum, o yüzden de artık gitmiyoruz. Uşakta ise köylülerin de olduğu çarşamba pazarına gittik, aman nasıl mutlu oldum anlatamam. Kayınvalidemin belirli satıcıları var ve illa hepsiyle pazarlık yapıyor çünkü köylüler pazarlık seviyormuş :) Sohbetleri çok neşeliydi zaten, ben hep güldüm aralarındaki diyaloğa.
- Karabalığın ananesinde bulaşıkları çekmecelere yerleştirirken eski güzel fincanlar gördüm. Nasıl baktıysam artık fincanlara sağ olsun ebe(onlar öyle diyorlar) "beğendiysen senin olsun" dedi ve fincanları bana verdi. Kayınvalidemin çocukluğunda zaten var olduklarına göre acaba ebenin çeyizinden miydi diye düşündüm. kabaca bir hesapla 50 yıllık olduklarını tahmin ettim ama belki daha da fazladır. Amanın elimde antika var :) Tabak altları hiç olmamış ve kendileri de 4 tane. Aslında tam bana göre çünkü minicikler. Onları nereye koysam acaba kullansam mı yoksa saklasam mı diye ikilemde kaldım. Bir tanesini arada yine kullanırım ben, bu fincanlarla çok mutlu oldum.
- Bir de şöyle bir mutluluk sebebim var: fasülyeler :) Normalde ben hiç kış hazırlığı yapmam, tam bir ağustosböceğiyim. Karınca olan da sevgili kayınvalidem. Sağ olsun her şeyimi hazırlar, bana verir. Bu sene de verdi ama pazardan yine de fasülye aldık. Fasülyenin ayıklanması ve şoklanması sürecini daha önce bir kez birlikte yaptığımız için görmüştüm ama kendi başıma hiç yapmamıştım. "Yaparım tek başıma da" diye gaza geldim ve dün akşam bize 3 yemeklik olacak olan fasülyeyi ayıklayıp şoklayıp buzluğa kaldırdım. Yapanlar için bu cümlelerim komik gelecektir ama makarna pişirmeye üniversite son sınıfta başlamış biri olarak bence ben kendimi aştım. Fasülye ayıklarken kendime bir de film açtım. Sevmedim gerçi ama film izlemeyi özlemişim. (Anneme dün telefonda "fasülye ayıklıyorum, şoklayıp buzluğa koyacağım" dedim mesela, bir beş saniye kadar kendine gelemedi :)
Elif Uşak'ta iyice konuşmaya başladı sanki :) "Hala, Ayça, düştü" demeye başladı. Dün de bana çamaşır sepetini getirip "anne al" dedi. Çok mutlu oldum, maşallah benim tombalağıma dedim.
Neredeyse hiç dinlenemediğim için biraz üzülmüş olsam da Elif ve karabalık çok keyif aldı bu tatilden. Ben de kendimce "mutluluk sebepleri" buldum işte :)
-Köy ile ilgili değil ama okuduğum şu yazı da benim için aydınlatıcı oldu. Hangi konularda aydınlandığımı yazarım belki bir sonraki sefere.