Sevgili blog, yoğun geçen hafta sonumu anlatasım var.
Öncelikle baharın +20 derece ile hani olmadı en az +17 ile gelmesini umut ediyorum; yoksa soğuk memlekette olanlardan biri olarak isyan bayrağımı çıkartacağım: tez, güneş çıksın ve bizi ısıtsın.
Cumartesi ve pazar günü hava oldukça kapalı ve soğukken biz 2 gün de dışarı çıktık. Elifi hafta sonu evde gündüz vakti uyutmaya çalışıp kafayı sıyırma noktasına gelmemek için uykusunun geldiği saatte attık kendimizi sokağa. Eskiden arabada uyumayan çocuk son aylarda uyumaya başladı, o kadar mutluyum ki :) Elif arabada uyurken Migrostan 23 Nisan indirimini kurcaladım ve güzel şeylere denk gelebilmenin keyfine vardım. Çoğu için ise aynı şeyi söyleyemeyeceğim... Ardından Tunalı taraflarına geçtik ve Kuğulu Parka gittik.
Yürürken YKY ve İş Bankası'na da uğradık. D&R'a sadece Sabit Fikir Dergisi'ni almak için girdim. İçeride ne nefes alabiliyorum ne de kitap seçebiliyorum. Dost'un hemen yanındaki daha önceden gözüme kestirdiğim Padam'dan kahve alıp çıktık, o kadar çok soru sordum ki barista çocuk "Ay bi git be kadın" diyecek diye korktum.
Merak eden olursa, 1 yıl önce açılmışlar ve kahvelerini Federal Coffee'den alıyorlarmış.
Ardından arkadaşımızın atölye arkadaşları ile ortaklaşa açtığı fotoğraf sergisine gittik.
Fotoğrafların çekilmesinde değil belki ama düzenlenmesi ve fikir verilmesi aşamalarında emeğim olduğu için merakla gitmiştim sergiye. İnsanların TV karşısında boş oturmakla kalmayıp dışarı çıkıp bir şeyler üretmesi hoşuma gidiyor. Bu dediğim arkadaş da hani bana Grano'da kahve ısmarlatan var ya işte o :)
Ertesi gün Cer Modern'deki "Çocuk Kitapları Şenliği"ne koşarak gideriz diyorduk ki sabah kar yağması ve Elifin heyheyli uyanması ile dışarı çıkmamız öğleden sonrayı buldu. Elif arabada uyurken ben Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve Frida sergisini gezdim. Zira gerçekten şenlik adına ortada pek bir şey yoktu :(
Benim ilgimi en çok mektuplar ve çantası çekti. Kişinin "özel"ine olan ilgim beni bazen korkutmuyor değil :) Ama heyecan duyuyorum bir yazarın yıllar önce yazdığı mektubu okuyunca, ne yapayım...
Oradan sonra da KKK ve annesinin yanına gittik. İyi ki gitmişiz; hayatta en sevdiğim tatlı olan elmalı pasta vardı, oyy yanıma bile verdiler. Az sonra hapur hupur yicem valla :)
Buraya kadar çok neşesiz anlattığımı fark ettim.
Sebebi "annelik" mi yoksa benim "desperate" lığım mıdır bilmiyorum.
Adını "tükenmiş çaresizlik" koydum.
Şuraya azıcık ağlayayım da sonra kahvemi içip elmalı pastamı yiyeyim.
***
Allah sağlık ve huzur versin (amin) çok şükür keyfimiz yerinde, lakin bu çocuk gerçekten NEDEN bu kadar ÇOK ağlıyor? Ve bu İNAT neresinden geliyor ki sihirbazların içlerinden renkli fular çekip insanı şaşırtmaları gibi, inat da Elifin bir yerlerinden çıkıyor ancak sonu gelmiyor?!
Doğum günü yazısından hemen sonra bezini çıkarma kararı aldı(k). Olay nasıl gelişti bilmiyorum. Şu an alıştırma külodundayız. Bezini sadece kakası gelince takıyoruz (burada Şebocum seni andım :) Çişini bu kadar tutabildiğini bilmiyordum açıkçası ve dışarıda çocuğu çişe götürmenin neşeli olabileceğini. Devamında ne derim bilmiyorum ama "false alert"lerde bile eğlendim ya da vitesi boşa aldım artık bilmiyorum...
Lakin hafta sonu yaşadığımız inat ve ağlama krizlerinde akıl ve ruh sağlığımızı pek koruyamadık. Şimdiye kadar bizi az biraz idare eden tüm yöntemler sanırım bu kez çöktü. İçimden sadece "AAAAYYYHHHHH" diye bağırmak geldi, onu da yapmadım. Seçenek sunmanın adını "tehdit" saymazsak seçenek sundum diyebilirim ama bizim gerçekten en acil ve tez zamanda bahsettiğim psikologtan randevu almayı başarmamız lazım yoksa Elifi bir yere bırakıp karabalık ve ben gideceğiz psikologa. Durumumuz bu...
Bir de Elifi kısacık görüp "Aaa ne kadar sakin bir çocuk!" diyenler; ağlama krizlerinin kayıtlarını tutuyorum artık. İsteyene video, görüntü, ses kaydı ne isterse yollayabilirim. Çünkü bir yerden sonra kendimden şüphe etmeye başladım. "Ağlamıyor da acaba biz mi öyle duymaya başladık?" diye ama yok hani bariz bir şekilde "hiç bir şey yapmıyor olmamız" veya "ilgimizi doya doya göstermemiz" ya da "tam ortası" hallerimiz çocuğumuza batıyor. Yani batacak bir şey çıkıyor. Bazen gerçekten kendimi mayın tarlasında yürüyor hissediyorum. Her an -farkında olmadan- bir şey yapabilir veya söyleyebilir ve Elifin inat ve ağlama krizini tetikleyebilirim diye... (Mustafa Yolaşan'ın "Şans Yolu" programı ile büyümüş bir nesiliz ne de olsa...)
Sabah uyandığında boğazı oldukça kötüydü, kreşe bırakmaya kıyamayarak da olsa elbette ki bıraktık. Şu an dünya bu dünya, yapabileceğim bir şey yok...
Geçen gün bahsettiğim bir kitap vardı hani, işte orada geçen şeyleri yapmaya çalıştığımda daha iyi hissettim ama. Geçen hafta bu yazıyı yazmadıysam bir sebebi var yani.
"Öfke" ve "tükenmişlik" hissini fark edip ondan kaçmaya çalışmadım. Onların içimden geçmesine izin verdim. Bu güzel bir duyguydu...
Şimdi sırada Elif ağlarken yeni tanıştığım duygularım var. Onları da fark edip içlerinden geçebilirsem güzel bir yol kat etmiş olacağım.
Ya da aklına bir şey gelen varsa söylesin.
"Dönemsel" veya "Bu da geçer" haricinde olursa çok müteşekkir olurum :)
Devamını oku »
Öncelikle baharın +20 derece ile hani olmadı en az +17 ile gelmesini umut ediyorum; yoksa soğuk memlekette olanlardan biri olarak isyan bayrağımı çıkartacağım: tez, güneş çıksın ve bizi ısıtsın.
Cumartesi ve pazar günü hava oldukça kapalı ve soğukken biz 2 gün de dışarı çıktık. Elifi hafta sonu evde gündüz vakti uyutmaya çalışıp kafayı sıyırma noktasına gelmemek için uykusunun geldiği saatte attık kendimizi sokağa. Eskiden arabada uyumayan çocuk son aylarda uyumaya başladı, o kadar mutluyum ki :) Elif arabada uyurken Migrostan 23 Nisan indirimini kurcaladım ve güzel şeylere denk gelebilmenin keyfine vardım. Çoğu için ise aynı şeyi söyleyemeyeceğim... Ardından Tunalı taraflarına geçtik ve Kuğulu Parka gittik.
Yürürken YKY ve İş Bankası'na da uğradık. D&R'a sadece Sabit Fikir Dergisi'ni almak için girdim. İçeride ne nefes alabiliyorum ne de kitap seçebiliyorum. Dost'un hemen yanındaki daha önceden gözüme kestirdiğim Padam'dan kahve alıp çıktık, o kadar çok soru sordum ki barista çocuk "Ay bi git be kadın" diyecek diye korktum.
Merak eden olursa, 1 yıl önce açılmışlar ve kahvelerini Federal Coffee'den alıyorlarmış.
Ardından arkadaşımızın atölye arkadaşları ile ortaklaşa açtığı fotoğraf sergisine gittik.
Fotoğrafların çekilmesinde değil belki ama düzenlenmesi ve fikir verilmesi aşamalarında emeğim olduğu için merakla gitmiştim sergiye. İnsanların TV karşısında boş oturmakla kalmayıp dışarı çıkıp bir şeyler üretmesi hoşuma gidiyor. Bu dediğim arkadaş da hani bana Grano'da kahve ısmarlatan var ya işte o :)
Ertesi gün Cer Modern'deki "Çocuk Kitapları Şenliği"ne koşarak gideriz diyorduk ki sabah kar yağması ve Elifin heyheyli uyanması ile dışarı çıkmamız öğleden sonrayı buldu. Elif arabada uyurken ben Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve Frida sergisini gezdim. Zira gerçekten şenlik adına ortada pek bir şey yoktu :(
Benim ilgimi en çok mektuplar ve çantası çekti. Kişinin "özel"ine olan ilgim beni bazen korkutmuyor değil :) Ama heyecan duyuyorum bir yazarın yıllar önce yazdığı mektubu okuyunca, ne yapayım...
Oradan sonra da KKK ve annesinin yanına gittik. İyi ki gitmişiz; hayatta en sevdiğim tatlı olan elmalı pasta vardı, oyy yanıma bile verdiler. Az sonra hapur hupur yicem valla :)
Buraya kadar çok neşesiz anlattığımı fark ettim.
Sebebi "annelik" mi yoksa benim "desperate" lığım mıdır bilmiyorum.
Adını "tükenmiş çaresizlik" koydum.
Şuraya azıcık ağlayayım da sonra kahvemi içip elmalı pastamı yiyeyim.
***
Allah sağlık ve huzur versin (amin) çok şükür keyfimiz yerinde, lakin bu çocuk gerçekten NEDEN bu kadar ÇOK ağlıyor? Ve bu İNAT neresinden geliyor ki sihirbazların içlerinden renkli fular çekip insanı şaşırtmaları gibi, inat da Elifin bir yerlerinden çıkıyor ancak sonu gelmiyor?!
Doğum günü yazısından hemen sonra bezini çıkarma kararı aldı(k). Olay nasıl gelişti bilmiyorum. Şu an alıştırma külodundayız. Bezini sadece kakası gelince takıyoruz (burada Şebocum seni andım :) Çişini bu kadar tutabildiğini bilmiyordum açıkçası ve dışarıda çocuğu çişe götürmenin neşeli olabileceğini. Devamında ne derim bilmiyorum ama "false alert"lerde bile eğlendim ya da vitesi boşa aldım artık bilmiyorum...
Lakin hafta sonu yaşadığımız inat ve ağlama krizlerinde akıl ve ruh sağlığımızı pek koruyamadık. Şimdiye kadar bizi az biraz idare eden tüm yöntemler sanırım bu kez çöktü. İçimden sadece "AAAAYYYHHHHH" diye bağırmak geldi, onu da yapmadım. Seçenek sunmanın adını "tehdit" saymazsak seçenek sundum diyebilirim ama bizim gerçekten en acil ve tez zamanda bahsettiğim psikologtan randevu almayı başarmamız lazım yoksa Elifi bir yere bırakıp karabalık ve ben gideceğiz psikologa. Durumumuz bu...
Bir de Elifi kısacık görüp "Aaa ne kadar sakin bir çocuk!" diyenler; ağlama krizlerinin kayıtlarını tutuyorum artık. İsteyene video, görüntü, ses kaydı ne isterse yollayabilirim. Çünkü bir yerden sonra kendimden şüphe etmeye başladım. "Ağlamıyor da acaba biz mi öyle duymaya başladık?" diye ama yok hani bariz bir şekilde "hiç bir şey yapmıyor olmamız" veya "ilgimizi doya doya göstermemiz" ya da "tam ortası" hallerimiz çocuğumuza batıyor. Yani batacak bir şey çıkıyor. Bazen gerçekten kendimi mayın tarlasında yürüyor hissediyorum. Her an -farkında olmadan- bir şey yapabilir veya söyleyebilir ve Elifin inat ve ağlama krizini tetikleyebilirim diye... (Mustafa Yolaşan'ın "Şans Yolu" programı ile büyümüş bir nesiliz ne de olsa...)
Görsel buradan |
Geçen gün bahsettiğim bir kitap vardı hani, işte orada geçen şeyleri yapmaya çalıştığımda daha iyi hissettim ama. Geçen hafta bu yazıyı yazmadıysam bir sebebi var yani.
"Öfke" ve "tükenmişlik" hissini fark edip ondan kaçmaya çalışmadım. Onların içimden geçmesine izin verdim. Bu güzel bir duyguydu...
Şimdi sırada Elif ağlarken yeni tanıştığım duygularım var. Onları da fark edip içlerinden geçebilirsem güzel bir yol kat etmiş olacağım.
Ya da aklına bir şey gelen varsa söylesin.
"Dönemsel" veya "Bu da geçer" haricinde olursa çok müteşekkir olurum :)