Bu kitabı Leylak Dalı Nurşen Abla sayesinde öğrenmiş ve bir yere not etmiştim, baskısı yoktu sahaflarda aranıp bulunacaktı. Yalnız neyi aradığımı unutunca kapağında tavşan fotoğrafı olan ve adı üç harfli olan bir kitabı bu özellikleriyle sormak biraz tuhaf kaçacağından kitabı Yasemen bana sorana kadar resmen unuttum.
"Bu kitabı bulabilir miyiz?" diye mesaj atınca, "A-ha, tabii buluruz hem de 2 tane" diye havamı attım.
Atmasam iyiymiş :)
Nadirkitapta 60 liraya buldum ve şok oldum.
Sonrasında "Baskısı Olmayan Kitapların Dedektörü" Kırvırcık Kuzen Merve yayınevinin sitesinde son 1 adet bulduğunu söyleyince havalara uçtum. (GECE, sen demiştin değil mi, pdf var diye, ben henüz pdf kitap okumaya başlamadım 🙈 )
Peki bu kitap kimin olacaktı?
Dırın dırın...
Tabii ki Yasemen'e verecektim ama öncesinde "okuyabilir miyim?" dedim, o da "sakın dokunma bile" demek yerine "istediğin gibi not al, çiz" deyince (ki bunu demese iyiydi) kitapta ağladığım yerleri bile not aldım. (tam burada ağladım gibi :)
Kitap bana ilk başta "ağır/anlaşılmaz" gibi görünüp gözüm korkmuştu çünkü çoğunlukla çocuk edebiyatı okuduğumdan ağır veya ağdalı dile alışmakta zorlanıyorum.
İlk 50 sayfada korktuğum başıma geldi ve kendimi bir yol ayrımında buldum.
Tamam mı devam mı?
Bu noktada Nurşen Ablaya kulak verdim ve devam ettim, içimden bir ses devamının daha akıcı olacağını söylüyordu veya ben dile alışacaktım.
Tam da öyle oldu, iyi ki devam etmişim.
Kitabın içerisinde neredeyse hiç diyalog yok ve "aksiyon" olarak yaşanan sadece birkaç olay var: öldü-taşındı-gezdi-geri döndü gibi (ölen ve gezen başka kişiler tabii yoksa zombi kitabı olurdu) Kitapta 4 ana bölüm var: Toprak, Ateş, Su ve Hava (5. element tahta demeyeceğim, kitabın ruhuna ayıp etmiş olurum :P )
Hikayenin içerisinde de toplamda 9-10 karakter olsa da asıl olay yaşlı amca Vince, onun karısı Etelka, kızları Iza ve onun eski eşi Antal arasında geçiyor diyebilirim. Ama daha da özelinde ben bu kitabı anne-kız kitabı olarak yorumladım.
Vince öldükten sonra İza annesini yaşadığı şehir Budapeşte'ye götürür ve ikisi de bu yeni duruma alışmaya çalışır.
Nadiren İza'ya da hak vermeye çalışsam da yok ana yüreği kalbim yine ihtiyar anasından yanaydı. İkisi neden oturup düzgün şekilde konuş(a)madılar bilmiyorum. Onların yerine kitap boyunca ben konuştum, Yasemen bu notları okurken eminim çok gülecek :)
İlk olarak eşine ölesiye bağlı bir kadının hasta da olsa eşini ani bir şekilde kaybetmesi beni çok etkiledi:
"Yaşlı kadın ona daha dikkatli bakınca, önceki günden bu yana değişenin burnu değil, çukurlaşan yanakları olduğunu anladı. Beni terk etti diye düşündü. Beklemedi beni. Kırk dokuz yıl boyunca bütün düşüncelerinden haberdar oldum. Ve şimdi, öteki tarafa ne götürdüğünü bilmiyorum. Beni terk etti."
Sonra Etelka İza'nın yanına taşınır ve onun için bir şeyler yapmaya çalıştıkça daha da dibe batar.
"Bunu da açıklamayı beceremem ona diye düşündü ihtiyar kadın. Ona sevgisinden ötürü iyi bir kahya rolü oynamak, eve göz kulak olmak, onca zahmetle kazandığı parayı koruyup arttırmak istediğini nasıl anlatacaktı ki İza'ya?"
Tam buralarda gözleri kör olmuş anasının yaptığı şeyleri görmeyen İza'yı bir acayip dövesim geldi, hele ki o yazar bozuntusu sevgilisi Domokos'a iki çift lafım bile hazırdı :)
"Terez'e fedakarlığını kabul edemeyeceğini, yük olduğunu hissetmektense ölmeyi yeğleyeceğini anlatamadan, yeniden sokaklarda aylak aylak dolaşmaya koyuldu."
Sonrasında annenin 76. yaş gününde yaşananlar ve kuru pasta detayı ile bende gözyaşları durdurulamadı, Etelka'ya misafir olup tombala oynayasım geldi.
İza'nın annesini oyalamak için bulduğu saçma sabuk yöntemleri her seferinde "bunları bulacağına dışarı çıkartıp bir Türk kahvesi içip annenin gözlerine bakıp sohbet etsen daha iyi küçük hanım" diyesim geldi.
"İza annesinin dönen oyunu anladığını tahmin etti: Onu meşgul etmek istiyorum, ama yeleği asla giymeyeceğimi, mağazalardan çok daha güzellerini aldığımı biliyor. Ne yapmalı?"
Ah teyzecim, ver sen o yelekleri ben giyerim...
Ama en sonunda Etelka Teyzecim patlar: "Boş ver! Yarın sabah gidiyorum işte, azarlama beni..."
"Eve dönüş, geçmişle buluşma. Canlı bir varlık olan evi ona kendi hikayesini anlatıyor, hiçbir soruyu yanıtlamayan yaşlı kadın ona dilsiz cevaplar veriyordu."
Daha da yazacaktım ama okuyacak olanlar için spoiler olmasın diye kendimi tutuyorum.
Anne-kızın rol değişimleri, Iza'nın hayata karşı bencil ve soğuk tutumu, Etelka'nın içsel konuşmaları, tedirginlikleri, çekinceleri, üzüntüleri beni çok etkiledi.
Bu kitaptan nerelere gittiğimi anlatsam ayrı bir yazı konusu olur :) Ama şunu hatırlayacağım, anacım benim için yelek örecek olursa onu mutlulukla giyeceğim. Nokta. Benim ördüğümü Elif giymezse de ona bu kitabı okuturum :P
Yazarın KAPI kitabı ile devam etmeyi düşünüyorum.
Kitap Yasemen'e gitmeden önce Yağmur ile buluşacak, bakalım o ne notlar yazacak kitaba.
Canım Nurşen Abla, nitelikli kitaplar tavsiye ederek bize ne kadar iyilik yaptığının farkında mısın bilmiyorum.
Bilmiyorsan diye yazıyorum: İYİ Kİ VARSIN!
Devamını oku »
"Bu kitabı bulabilir miyiz?" diye mesaj atınca, "A-ha, tabii buluruz hem de 2 tane" diye havamı attım.
Atmasam iyiymiş :)
Nadirkitapta 60 liraya buldum ve şok oldum.
Sonrasında "Baskısı Olmayan Kitapların Dedektörü" Kırvırcık Kuzen Merve yayınevinin sitesinde son 1 adet bulduğunu söyleyince havalara uçtum. (GECE, sen demiştin değil mi, pdf var diye, ben henüz pdf kitap okumaya başlamadım 🙈 )
Peki bu kitap kimin olacaktı?
Dırın dırın...
Tabii ki Yasemen'e verecektim ama öncesinde "okuyabilir miyim?" dedim, o da "sakın dokunma bile" demek yerine "istediğin gibi not al, çiz" deyince (ki bunu demese iyiydi) kitapta ağladığım yerleri bile not aldım. (tam burada ağladım gibi :)
Kitap bana ilk başta "ağır/anlaşılmaz" gibi görünüp gözüm korkmuştu çünkü çoğunlukla çocuk edebiyatı okuduğumdan ağır veya ağdalı dile alışmakta zorlanıyorum.
İlk 50 sayfada korktuğum başıma geldi ve kendimi bir yol ayrımında buldum.
Tamam mı devam mı?
Bu noktada Nurşen Ablaya kulak verdim ve devam ettim, içimden bir ses devamının daha akıcı olacağını söylüyordu veya ben dile alışacaktım.
Tam da öyle oldu, iyi ki devam etmişim.
Kitabın içerisinde neredeyse hiç diyalog yok ve "aksiyon" olarak yaşanan sadece birkaç olay var: öldü-taşındı-gezdi-geri döndü gibi (ölen ve gezen başka kişiler tabii yoksa zombi kitabı olurdu) Kitapta 4 ana bölüm var: Toprak, Ateş, Su ve Hava (5. element tahta demeyeceğim, kitabın ruhuna ayıp etmiş olurum :P )
Hikayenin içerisinde de toplamda 9-10 karakter olsa da asıl olay yaşlı amca Vince, onun karısı Etelka, kızları Iza ve onun eski eşi Antal arasında geçiyor diyebilirim. Ama daha da özelinde ben bu kitabı anne-kız kitabı olarak yorumladım.
Vince öldükten sonra İza annesini yaşadığı şehir Budapeşte'ye götürür ve ikisi de bu yeni duruma alışmaya çalışır.
Nadiren İza'ya da hak vermeye çalışsam da yok ana yüreği kalbim yine ihtiyar anasından yanaydı. İkisi neden oturup düzgün şekilde konuş(a)madılar bilmiyorum. Onların yerine kitap boyunca ben konuştum, Yasemen bu notları okurken eminim çok gülecek :)
İlk olarak eşine ölesiye bağlı bir kadının hasta da olsa eşini ani bir şekilde kaybetmesi beni çok etkiledi:
"Yaşlı kadın ona daha dikkatli bakınca, önceki günden bu yana değişenin burnu değil, çukurlaşan yanakları olduğunu anladı. Beni terk etti diye düşündü. Beklemedi beni. Kırk dokuz yıl boyunca bütün düşüncelerinden haberdar oldum. Ve şimdi, öteki tarafa ne götürdüğünü bilmiyorum. Beni terk etti."
Sonra Etelka İza'nın yanına taşınır ve onun için bir şeyler yapmaya çalıştıkça daha da dibe batar.
"Bunu da açıklamayı beceremem ona diye düşündü ihtiyar kadın. Ona sevgisinden ötürü iyi bir kahya rolü oynamak, eve göz kulak olmak, onca zahmetle kazandığı parayı koruyup arttırmak istediğini nasıl anlatacaktı ki İza'ya?"
Tam buralarda gözleri kör olmuş anasının yaptığı şeyleri görmeyen İza'yı bir acayip dövesim geldi, hele ki o yazar bozuntusu sevgilisi Domokos'a iki çift lafım bile hazırdı :)
"Terez'e fedakarlığını kabul edemeyeceğini, yük olduğunu hissetmektense ölmeyi yeğleyeceğini anlatamadan, yeniden sokaklarda aylak aylak dolaşmaya koyuldu."
Sonrasında annenin 76. yaş gününde yaşananlar ve kuru pasta detayı ile bende gözyaşları durdurulamadı, Etelka'ya misafir olup tombala oynayasım geldi.
İza'nın annesini oyalamak için bulduğu saçma sabuk yöntemleri her seferinde "bunları bulacağına dışarı çıkartıp bir Türk kahvesi içip annenin gözlerine bakıp sohbet etsen daha iyi küçük hanım" diyesim geldi.
"İza annesinin dönen oyunu anladığını tahmin etti: Onu meşgul etmek istiyorum, ama yeleği asla giymeyeceğimi, mağazalardan çok daha güzellerini aldığımı biliyor. Ne yapmalı?"
Ah teyzecim, ver sen o yelekleri ben giyerim...
Ama en sonunda Etelka Teyzecim patlar: "Boş ver! Yarın sabah gidiyorum işte, azarlama beni..."
"Eve dönüş, geçmişle buluşma. Canlı bir varlık olan evi ona kendi hikayesini anlatıyor, hiçbir soruyu yanıtlamayan yaşlı kadın ona dilsiz cevaplar veriyordu."
Daha da yazacaktım ama okuyacak olanlar için spoiler olmasın diye kendimi tutuyorum.
Anne-kızın rol değişimleri, Iza'nın hayata karşı bencil ve soğuk tutumu, Etelka'nın içsel konuşmaları, tedirginlikleri, çekinceleri, üzüntüleri beni çok etkiledi.
Bu kitaptan nerelere gittiğimi anlatsam ayrı bir yazı konusu olur :) Ama şunu hatırlayacağım, anacım benim için yelek örecek olursa onu mutlulukla giyeceğim. Nokta. Benim ördüğümü Elif giymezse de ona bu kitabı okuturum :P
Yazarın KAPI kitabı ile devam etmeyi düşünüyorum.
Kitap Yasemen'e gitmeden önce Yağmur ile buluşacak, bakalım o ne notlar yazacak kitaba.
Canım Nurşen Abla, nitelikli kitaplar tavsiye ederek bize ne kadar iyilik yaptığının farkında mısın bilmiyorum.
Bilmiyorsan diye yazıyorum: İYİ Kİ VARSIN!