Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




londrada kreşler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
londrada kreşler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mart 2015 Salı

Londra Turunun Devami ve Bir Sürpriz :)

1. yazıdan sonra 2. yazıyı çoook sonra yayınlayıp sizi çatlatma gibi hain bir planım vardı itiraf ediyorum ama dayanamadım yine :)
İlk bölümde yazdığım "yurt dışına hiç çıkmadım" ironisine katkısı olacak bir bilgi vereyim: bu satırları yazdığım yerde Türkçe konuşulmuyor yani Türkiyede değilim ama nerede olduğumuzu ve detayları dönünce yazayım. (Avustralyada da Londrada da değilim :)
Lafı uzatmadan sözü yine Özlem'e devredeyim:

Genel olarak Londra’da yaşam –bir yabancı açısından- zor mu? Ne gibi zorluklar var?
Londra aslında yabancıların şehri diyebilirim. Etnik köken olarak dünyanın en kozmopolit şehriymiş. Öyle ki Londrada İngiliz görürseniz şanslısınız. 300 den fazla dil konuşulduğunu öğrendim şaşırmadım. O kadar yabancı kökenin bir arada yaşadığı uzay gibi bir yer, ama bence çok güzel bir zenginlik oluşturuyor. Bundan dolayı da kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz. Özellikle Mira’nın bu kadar çeşit arkadaşı olması, kimsenin farklı olmadığını görmesi çok hoşuma gidiyor.  Yabancıların yaşadığı zorluklar yok burada çok fazla herkes birbirine karşı çok saygılı ve hoşgörülü, inanılmayacak bir şey değil mi.
Ama tabii İngiliz düzeni, ilk zamanlarda düzene alışana kadar zor aslında. İngiliz mantığını kavradıktan sonra daha kolay geliyor her şey. Düzenleri çok ağır ama sağlam işliyor. Bir ev inşaatı yıllarca sürebiliyor. Ama yaptıkları o ev 200 yıl dayanıyor. Bir kere burada yaşıyorsanız beklemeye alışacaksınız, ben tez canlıyım falan yok, o kuyruklar beklenecek.  Restoranlardan, ufak kafelere, doktorlardan biletçilere, okula girerken otobüs beklerken trafikte, hatta ekmek alırken bile kuyruk beklersiniz. Her yerde size uygun bir kuyruk vardır.
Prizler farklı, arabaların direksiyonları sağda, trafik sağdan akıyor gibi klasik şeyleri geçiyorum. Daha gündelik şeyleri yazayım. Mesela bir ev tutacaksınız; ev tutmak için banka hesabınızın olması gerekiyor. Ama Londra'da banka hesabı açtırmak dünyanın en zor şeylerinden biri. Banka hesabı açtırmak içinde ev adresinizin olması lazım. Ama ben zaten ev için şey kem küm deyip kısır döngüye giriyorsunuz. Eğer iyi bir işiniz falan varsa bir referans mektubuyla aşabilme şansınız var. Yoksa işiniz zor. Bunun gibi çok absürt kural var ama kendi içinde hepsinin mantığı var. Londra’da adresiniz sizin kimliğiniz gibi. O yüzden çok önemli. Süper bir posta kodu sistemi var. 5 haneli posta kodunu bildiğiniz bir adresi bulamamanız mümkün değil. O posta kodu ve o adres İngiltere adasında tek olduğu için tüm harita aplikasyonlarında da şak diye bulabiliyorsunuz, kaybolma diye bir şey yok memlekette. Kiralar dehşet pahalı, televizyon seyretmek için, yaşamak için, arabanızı evin önüne park etmek için vergiler ödüyorsunuz. Sağlık sistemi kötü ve yavaş mesela.

Ülkemizde “çimlere basmayın” yazılsa da Londrada halkın parkta bahçede gönlünce vakit geçirebildiğini duymuş, okumuştum. Kitabımızı kahvemizi alıp çimlerde kitap okumak biraz da sincaplarla sohbet etmek istesek nerelere gidebiliriz?

Sadece sincaplar mı, tilkiler, kuğular, tavus kuşları, kazlar, çeşit çeşit ördek ve kuş türleri ve hatta geyiklerle bile sohbet edersin. Londra dünyanın en fazla yeşil alana sahip şehirlerinden biri. Londranın neresinde kalırsanız kalın mutlaka yürüyüş mesafesinde güzel bir park bulabilirsiniz. Böyle modern ve kalabalık bir şehirde bu kadar geniş alanların bu kadar doğal kalması (AVM yapılmaması), bu kadar hayvanın kendi doğal hayatında yaşamını sürdürebilmesi mükemmel bir şey. Hava sıcaklığı kaç olursa olsun azıcık güneş varsa herkes parktadır. Hafta içi bile çalışanlardan öğle yemeğini yanına alan parkta piknik yapar, yada iş çıkışı parkta stres atar.Hafta sonu o büyük parklarda oturacak yer bulamazsınız. Londra ve park denilince akla ilk olarak Hyde Park gelir. Hyde Park Londra'nın tam göbeğinde ve devasal bir alan kaplar (253 hektar). Regent’s Park, Greenpark ve St.James’s Park’ ta yine şehir merkezindeki görülmesi gereken parklardandır.






Bana ağaçlar canlanacakmış gibi geliyor hepJ

Londra’nın –bildiğim kadarıyla- toplu taşıma sistemi oldukça yaygın. Metrosu karmakarışık görünüyor ama sanırım çoğu yere metro ile gidilebiliyor, değil mi? Bir de bisikletliler için özel yollar var mı, onu sorayım.
Londra’da dehşet bir toplu taşıma mantığı mevcut. Şehirde her yere toplu taşıma ile ulaşabilirsiniz.Toplu taşıma olarak bahsettiğim metro(metro terimini kullanmıyorlar "tube" diyorlar), otobüsler ve banliyö şeklindeki üstten giden trenler.Şehir merkezine (yani zone1’e) giriş özel araçlara paralı olduğu için şehir merkezinde çoğunlukla Cab dedikleri taksileri, kırmızı otobüsleri ve bisikletlileri görürsünüz. Londra’da çalışanlar genellikle hızlı olduğu için metroyu) ve bisikleti tercih ediyorlar. Londra metrosu şehrin altında örümcek ağı gibi bütün şehri sarıyor. 12 hattan oluşan tube haritasını çözmek için profesör olmaya gerek yok 1-2 binişte rahatça çözülebiliyor. Tabi bizim ülkemize metro kavramı yeni yeni girdiği için trenler eski gelebilir, ama adamlar 1863'te yapmışlar ve hala sorunsuz canavar gibi çalışıyor hatları.


Londra metrosunda yolculuk yapan herkes mutlaka gazete kitap, e-kitap, dergi okuyor.
Gelelim bisiklete; Londra genellikle düzlük bir şehir olduğu için bisiklet kullanmaya çok uygun.Bisiklet ücretsiz, özgür ve en hızlı ulaşım aracıdır Londra’da. Trafikte bir ulaşım aracı olarak adam yerine konulur yol verilir. Londra’da ayrılmış bisiklet yolu mantığı çok fazla yok. Bunun yerine, yoğun olarak işaretleme ve düzenleme yapılmış,  ortak yollar geliştirilmiş.
Birçok insan, bizim babiş te dahil işe bisikletleriyle gidip geliyorlar. Hatta çalışanların bisiklet kullanmalarını teşvik için bisiklet masraflarının bir kısmını şirketleri karşılıyor. Bisiklet üzerinde kasklı kokoş kıyafetli kızlar veya takım elbiseli erkekler görebilirsiniz. Bizde üçlü olarak şehir içinde veya dışında gezintiler yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca Londra’ya gelenler ve şehrin içinde dolaşanların gözüne çarpmıştır: görünürlüğün arttırılması ve dikkat çekici olmaları nedeniyle maviye boyanmış bisiklet yolları var. Bunlar “Cycle Super Highway” tabir edilen ve Londra’nın banliyölerini şehrin merkezine bağlayan, araba yollarından mümkün olduğunca ayrılmış bisiklet yolları.Hatta geçen ay eski kullanılmayan metrotünellerini bisikletliler için yeraltı yolları yapılacağı haberini duydum.



Tabi birde Boris bisikletlerinden bahsetmeden geçmeyelim. Boris Johnson Londra belediye başkanı, bisiklet hastası, kendiside işe bisikletle gidip gelen değişik bir adam (Hatta Türk kökenliymiş J). Bu Boris, Barclays Bikes adında şehir bisikleti kiralama projesini geliştirmiş. Şehrin 400 den fazla noktasına bisiklet istasyonları kurmuş. Çok ilgi gördüğü için halk arasında Boris Bikes diye geçiyor.Herhangi bir istasyondan aldığınız bisikleti gitmek istediğiniz yere gidip oradaki başka bir istasyona bırakabiliyorsunuz. Bisiklet için günlük 1 pound depozito ödeniyor. Sonra saat başı ücret tarifesi var. Özellikle turist olarak gelenler için harika bence, yada bir yere geç kaldınız atlayın bisiklete.

Kültürel anlamda Londrada bizi başka neler bekler? Tiyatroya bilet bulmak zor mudur? Kurslar, aktiviteler pahalı mıdır yoksa ücretsiz olanlar daha çok mudur? Sinemaları nasıldır?
Londra kültürel anlamda bir cennettir. O kadar çok etkinlik vardır ki onları kaçırmamak için tam bir etkinlik avcısı olmanız lazım.  Olacak etkinliği sadece görmeniz yeterli değil çok önceden görüp hemen bilet almanız gerekiyor. Çünkü şehir çok kalabalık olduğu için ve şehirdeki çoğunluk aynı etkinlerin peşinde olduğu için bilet bulamama şansınız çok çok yüksek. Şöyle örnek vereyim: Benedict Cumberbatch’in (Sherlock Holmes’ü oynayan) 31 Ağustosta oynamaya başlayacağı Hamlet oyununa bilet geçen seneden bitti. O kadar takip etmeme rağmen bilet bulamadım.
Ücretsiz tiyatro etkinliği görmedim açıkçası. Ama çok çeşit tiyatro var yüksek fiyatlılar da var çok uygun olanlarda. Çok çeşit te oyun var, Matilda, Çarli’nin Çikolata Fabrikası, Billy Eliot gibi büyük müzikallerden modern dansa, baleye, operaya, konserlere her türlü etkinliği yoğun bir şekilde bulabilirsiniz. Çocuk oyunları genellikle ünlü çocuk kitaplarının tiyatroya uyarlanmış hali. Çok güzel çocuk kitaplarını tiyatroda izlemek çok keyifli oluyor. Biz çok fazla çocuk tiyatrosuna gidiyoruz.
Kurslar ve aktivitelerde çok fazla özel atölyeler de var belediyelerin, kiliselerin, halk merkezlerinin, kütüphanelerin, müzelerin ücretsiz veya çok çok cüzi fiyatlara kursları ve aktiviteleri var. Children center adı verilen çocuk merkezleri mantığı çok hoşuma gidiyor. 5 yaş altında çocuk sahibi anne babaların veya bakıcıların hem çocuklarının sosyalleşmesi hem kendilerinin sosyalleşmesi yeni aileler tanıması amacıyla her belediyede çokça sayıda ücretsiz children center’ları var. Burada hem çocuklara aktiviteler varken, hem de ailelerin katılacağı kurslar esnasında çocuklara bakılabiliyor.

Harika çizimler yapıyorsun, Londrada bu konuyla ilgili seminerlere katıldın mı?
Bu tatlı yorumun için çok teşekkür ediyorum öncelikle. Hiç çizim eğitimim olmadığı için Londra’da bunun üzerine gitmek istedim. Aslında Cambridge School of Art’ta çocuk kitabı çizerliği yüksek lisansına kabul edildim ancak hem maddi hem manevi sebeplerden dolayı devam edemedim maalesef. Şu an onun yerine University Art of London’dan kitap ve çocuk kitabı çizerliği ile ilgili programlara devam ediyorum. Ayrıca çizer workshoplarını kaçırmamaya çalışıyorum.



Özlem'in bizi çizdiği görsel :)
Sokak sanatçılarını çok merak ediyorum. Onlardan biraz bahseder misin?
Londra da gezerken bir çok yerde sokak sanatına rastlarsınız.  Sokak gösterilerinin yoğun olduğu bölgeler CoventGarden ve Southbank taraflarıdır. Havada asılı cansız heykellerden, büyük prodüksiyo nsokak gösterilerine, akrobatlardan, müzik gruplarına çeşit çeşit sokak sanatını bu söylediğim bölgelerde adım başı görebilirsiniz. Bunun dışında  kentin doğusunda yer alan Shoreditch ve Brick Lane son birkaç yıldır dünyanın çeşitli yerlerinden gelen sokak sanatçılarının uğrak yeri haline gelmiş durumda. Bu bölgelerde duvar resimlerinin ve graffitinin pek çok örneğiyle karşılaşmak mümkün. Binaları, kapıları, duvarları ve çeşitli boyutlardaki resimlerle dolduran sanatçılar sokakları neredeyse bir açık hava galerisine dönüştürmüşler.

Gerçekten de “5 çayı” diye bir şey var mı ve çayı sütlü mü içiyorlar? (Aklıma Richie Rich geldi şimdi :)
Evet Londra’da 5çayı diye bir şey var :) İngilizler çayı çok seviyor. Ama biz onları geçmişiz son senelerde çay tüketimi olarak. Genelde earlgrey içiyorlar, sütlü tabiki. Çok hoş çay evleri var. Bir İngiliz geleneği olarak 5 çayında hoş bir mekana oturup sütlü çayınızın yanına üzümlü scone (üzümlü ekmek gibi bir şey) tereyağ ve çilek reçelinizi bir güzel yemenizi tavsiye ederim.

Vee gelelim “anne yüreği”ne, Mira ve kreş nasıl gidiyor? Alışma süreci ne kadar sürdü, şu an okulunu seviyor mu? Londraki kreş sistemini- belki biraz Türkiye ile kıyas da yaparak- anlatabilir misin?
Biz ilk geldiğimizde Ocak 2014'tü. Mira geldiği gibi anaokuluna (nursery) başladı. 2014 Eylülde ise zorunlu olarak Reception denilen bizde ilkokul hazırlık dediğimiz sınıfa başladı. Buradaki eğitim sistemi bizimkisi ile farklılıklar gösteriyor. Anaokulları (nursery) 3-5 yaş çocukların gittikleri yerler, zorunlu değil. Aileler çalışma durumlarına, adreslerine ve bütçelerine göre ücretli veya devletin yaygın olarak sağladığı anaokullarına gidebiliyorlar. 5 yaşına girmesine az kalmış ve azıcık geçmiş çocukların zorunlu olarak okul hayatı reception ile başlıyor. Bu ülkede zorunlu eğitim 5 yaşında başlayıp 11 yıl sürüyor, sonra üniversiteye gidiyorlar.
Miranın okulundan bir gün
Eğer devlet okuluna yollayacaksanız taa eylülde göndereceğiniz çocuğunuzu sene başında ocak gibi (9 ay öncesinde) adresinize en yakın okullardan 6 adet seçip liste yaparak belediyeye başvuruyorsunuz. Onlarda sınav sonuçlarını öğrendiğiniz heyecan misali size hangi okula çıktığınız heyecanını nisan gibi yaşatıyorlar. Eylülde de çocuk yeni okuluna başlıyor. Mira geçen yıl anaokuluna gitmişti. Bu sene yaşı geldiği için Reception’a (ilkokul hazırlık) başladı. Kolay adapte oldu diyebilirim. Anaokulunda 6 aya kalmadan İngilizce olayını halletti. Tabi baya çabamız oldu bu konuda, kitaplar ve kütüphanenin yardımı çok oldu. Artık İngilizceden ve buradan keyif alıyor, arkadaşlarını ve öğretmenlerini çok seviyor. Reception’ da nasıl bir sistemse 2 ay içinde okuma ve yazmaya geçti. Artık kendi kitaplarını yavaş yavaş kendisi okuyor. En çok hoşuma giden her okulun kendi armalı formasının olması, kıyafet derdi yok yani :) Diğer üst sınıfları çok bilemiyorum ama Mira’nın sınıfını gözlemlediğim kadarıyla çocukların özgüvenlerini ve kendilerini ifade etmelerini geliştirmek için çok uğraşıyorlar. Sosyal aktiviteler çok ön planda, her yaptıklarına değer verip sergiliyorlar ve yaratıcılık konusunu önemsiyorlar. Masa sıra mantığı yok çocuklar yuvarlak halıda bağdaş kurarak ders dinliyorlar.
Zorunlu okula başlama yaşı dedim ama İngilterede homeschooling yapılabiliyor. Aileler düşünce yapılarına, kafalarına uyan bir okul bulamazlarsa yada kendi destekledikleri modellere göre çocuklarını eğitmek istiyorlarsa evde eğitim başvurusu yapıyorlar, çocuklarını okula yollamadan kendileri evde eğitim verebiliyorlar. Çocuklar evde eğitim alarak ülke genelinde yapılan tüm snavlara girebiliyorlar, ardından üniversiteye gidebiliyorlar. Yine evde eğitim için zorunlu yaş 5. Yaşadığınız bölgedeki homeschooling danışmanlarıyla iletişim halinde kalarak evinizde çocuğunuzu eğitiyorsunuz. 
Çocuklar okula çok büyük çoğunlukla scooterlarla gidip geliyorlar. Okullarda ve birçok yerde scooter park yerleri varJ
Londradayken Ankara’ya ve Bursa’ya dair neler özlüyorsun? “Türk bakkalı” var mı orada yoksa?
Aslında her şey var burada. Bize çok yakın değil ama kuzeyde türklerin yaşadığı yerler çoğunlukta. Türk mahalleleri var her tür kebapçıyı baklavacıyı bakkalı manavı buluyorsun. Simitçi de açıldı. Uzakta olsa arada gidip birkaç alışveriş yapıp kebap yiyip dönüyoruz. Ankara çok sevdiğim bir şehir değil aslında sevdiklerimle anlamlı bana, onlarla yediklerimle. Ama Ankara simidini ve aspavayı özlüyorum :) Bursa'nın her şeyini özlüyorum doğduğum şehir diye herhalde, zaten annemler kardeşim, akrabalarım hep hasretiz birbirimize. Ama yiyecek olarak tahinli pide ve cevizli tuzlu lokumu özlüyorum. (Bursalılar iyi anlar beni:)

“Bunu sormamışsın ama Londra ile ilgili konuşuyorsak yazmam gerek” dediğin neler var?
Londra genel olarak yaşanacak çok güzel bir şehir, herkesin gelip görmesini tavsiye ederim. Mutlaka aksayan veya eleştirilecek yönleri de var ama o kadar çeşit kültürün birlikte bu kadar birbirine saygılı ve birbirine gülümseyerek yaşadığı, sokakların insan öncelikli olduğu, şehir demenin sadece beton yığını demek olmadığı, çocukların en az büyükler kadar haklarının olduğu, sanatın değer verilecek ve bizi ileriye götürecek bir olgu olduğu, devletin başbakanının metroya binebildiği, belediyede yeni yapılacak yapılar hakkında belediyenin o bölgenin insanlarına görüş ve onay sorduğu bir şehirden dilim döndüğünce özetin özeti şeklinde çok kısaca anlatmaya çalıştım. Umarım sizin de hoşunuza gitmiştir.






Özlemden cevaplar geldiğinde "Londraya gitmiş kadar oldum" diye düşündüm. Sanırım dünyanın en kozmopolit şehri ancak bu kadar yalın ve detaylı anlatılabilirdi, çok teşekkürler Özlem.
Yani röportaj bence burada bitti-bitmeliydi :) Ama olmadı, "senin bir de sürprizin vardı" diyen iç sesime kulak asamadım.
O halde sürpriz kendini anlatsın:

Bu çantayı Özlem kendisi boyadı ve birine hediye etmek istedi.
Tek yapmanız gereken 11 Nisan 2015 tarihine kadar, Londra'da merak ettiğiniz şeyleri yazmak. 
( Roald Dahl kulübesi gibi :)
*Özlem'in yaptığı çalışmalara web sitesinden göz atabilir, kızı Mira ile dünyasında gezinebilirsiniz.

Devamını oku »