Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




22 Nisan 2013 Pazartesi

Yarın 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan :)

 Bayramları -genelde- severim,
23 Nisanı da severim aslında ama bir anımı anlatmadan da geçmeyeyim..
İlkokulda 2. sınıftayız, sınıf olarak 23 Nisan kutlamaları için stadyumdaki provaları izlemeye gittik.(niye sadece provalar bilmiyorum..)
Ve hani benim 6,5 yaş civarı minyon bedenime göre stadyum koooocamandı :)
Öğretmen tabii kimse gruptan ayrılmasın diye herkese pür dikkat bakıyor. El ele tutuşun, sakın bırakmayın birbirinizi falan diyor..
Ama..
Bu telkinler ben ve arkadaşıma yetmemiş olacak ki biz bir anda kendimizi gruptan bambaşka bir yerde bulduk, kooooocaman stadyumda kaybolmuştuk.
Tam olarak ne düşündüğümü ne hissettiğimi hatırlayamasam da arkadaşıma "nasılsa bizi bulurlar" dediğimi anımsıyorum.
Onlar muhtemelen tüm stadyumu gezdiklerinde biz olduğumuz yerde kalıp yanımızdaki yiyecek-içeceği tüketmiştik..
Ara ara korktuğumuzu da biliyorum; çünkü "Ya bizi hiç bulamazlarsa" falan da demiştik ama ben o ara ne alakaysa -bir garip- "abla" oluvermiştim ,kendimden 1 yaş küçük arkadaşıma..
"Korkma" falan diye telkinde bulunduğumu hatırlıyorum şimdi gülümseyerek..
Hatta..
Anonsta isimlerimizi duyunca da -23 Nisan prova sesleriyle karışık- "Ünlü olduk, karşıda kameraya bizi çekiyorlar, el sallayalım" falan demiştim. Neden böyle bir şey yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok..
Genelde sıçık bir durumla karşılaşmışsak ve yanımdaki benden önce tırsma/bozulma göstermişse ben hemen bir "ablalık" moduna geçiyorum, sakin davranmaya çalışıyorum; bunu sonraki yaşlarda da tecrübe ettim.
Ama fırsat bu fırsat kötü bir olayda ilk korkan/tırsan/bozulan bensem de sonuna kadar bunu devam ettiriyorum, manyak mıyım neyim :)
Neyse gelelim kameralara..
Ben olayı abartmış, "kameralara poz verelim, aaa bak bizi anons ediyorlar, çok ünlü olduk" falan derken kafama yediğim bir tokatla kendime gelmiştim.. Öğretmen bizi bulmuştu, bir hayli kızgındı ve ortada kamera falan da yoktu..
Kaybolduğumuza inanmamıştı çünkü ağlamıyor gülüyorduk :)
Oysaki ben arkadaşımı sakinleştirmeye çalışıyor, "ünlü" olmanın da tadını çıkarıyordum :)
Siz siz olun başınız derde girince olayla dalga geçtikten sonra sizi bulduklarında inandırıcı olması için biraz ağlayın; zira biz hocanın tokadı ve sınıfın alaylarıyla zaten ağlamıştık :)
İşte 23 Nisanlarda aklıma bu yaşadıklarım geliyor..
Unutkan bir Balık olmanın tadı da burada; eğlenceli, rezillik içeren kısaca içinde "duygu" barındıran anı'lar unutulmuyor..
Kaynak: burada

HERKESE AMA EN ÇOK DA ÇOCUKLARA NEŞELİ BAYRAMLAR, RENKLİ BALONLAR, ŞEN KAHKAHALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

19 Nisan 2013 Cuma

Günün Şarkısı : Living in Limbo ve Mutluluk Sebebi :)

Günlerdir kuzen M. ile dinlediğimiz bir şarkıyı paylaşmak istedim bu kez.
Ne anlatıyor bilmiyorum-yine- :) Ama "limbo" "araf" demek-miş.. Belki depresif sözleri var ama ben sevdim :)

Havalar bir açık bir kapalı, güneş bir var bir yokken, elimizde hem şemsiye hem güneş gözlüğü tetikte beklerken ruh halimizin de çok "doğrusal" olması beklenemez sanırım..
Canım ne kadar sıkkın olursa olsun ümitsiz değilim,
"Bir umuttur yaşatan insanı" hem değil mi :)
Bir de aşağıda paylaşacağım fotoğraftaki sevimli kırpığı görüp de gülümsememek mutlu olmamak mümkün mü?
Kaynak: google :)
* HERKESE YEŞİL ÇAYIRLARDA ÇIPLAK AYAKLARIYLA DOYASIYA KOŞABİLECEĞİ VE KARŞISINA ANSIZIN YUKARIDAKİ GİBİ BAKAN KIVIRCIK KIPRIĞIN ÇIKACAĞI, MUTLULUKLARA DOYAMAYACAĞI GÜNEŞLİ GÜNLER, HAFTA SONLARI DİLİYORUM :)
Devamını oku »

18 Nisan 2013 Perşembe

Fırında Patates, Avakado Dip Sos ile Buluşunca :)

Bloga yemek, pasta, kek, börek tarifi vermemiş olmam çok yazık, halbuki ne hamaratımdır :)
Çok alengirli tarifleri sevmesem de son zamanlarda özellikle mide dostu tarifleri denemeye çalışıyorum.
Uzun uzun yıllardır da patates kızartması yapmıyorum, patatesi hep fırınlıyorum.
Aslında bunun ilk sebebi, zannedilenin aksine sağlıktan değil de benim üşengeçliğimden kaynaklanıyordu. Bir işin başında uzun süre duramadığımdan, hemen olsun bitsin dediğimden olsa gerek ocak başında da fazla duramıyorum, içime bir gıdıklanma bir karıncalanma geliyor. İşte o zamanlardan kalma bir alışkanlıktı benim için fırında patates.
-İstediğin kadar patatesi yıka, ister kabuğunu soy istemezsen soyma
- Boyutlarını da ister minnak yap ister elma dilimi yok olmazsa ince uzun
- Yağlı kağıt serdiğin fırın tepsisinin üzerine soyulmuş patatesleri diz(araları ne kadar boş, ne kadar az üst üste yığılmışlarsa kızarmaları o kadar iyi oluyor..)
- Patateslerin üzerine istediğin kadar zeytinyağı, pulbiber, kekik, fesleğen, tatlı biber, tuz, kimyon, nane koy. (bunlar benim sevdiğim baharatlar ama ben azıcık koyuyorum..)
Ellerime -bazen- poşet geçirerek karıştırıyorum ya da kaşıkla harmanlıyorum. (ellerim pek narindir benim :P)
Sonra da fırına ver.
170 derecede 30-35 dak. da pişiyorlar, sonrası mideye :)
Bu benim kurtarıcım zaten.
Bize gelen misafirler de bu patates olayından bıktılar biliyorum ama hapur hupur da yiyorlar :)
Geçenlerde Cafe Nohut'ta avakado dip soslu fırında patates tarifi görünce, dayanamadım onu da yaptım :)


Avakadoyla tanışmama vesile olan bu tarif için Cafe Nohut'a sevgiler ayrıca :)
1 adet avakado alınır, yıkanır, incecik kabuğu itinayla soyulur.
çatal yardımıyla ezilerek yoğurdun içine karıştırılır.
Ne kadar yoğurt derseniz? Damak tadı derim :)
Az bir şey tuz da fena olmuyor.
* Avakado sosu dolapta da olsa fazla dayanmıyor.
** Avakadonun çekirdeğinin tadına bakmaya gerek yok :) Tadı pek acı. (evet, denedim.)

HERKESE AFİYETLER, AZ ŞEKERLER :)

Devamını oku »

17 Nisan 2013 Çarşamba

Teknoloji Özrü ve Bloglovin :)

Blogun yeni yüzü ile "Merhaba" yazısından sonra bu ilk yazım. Blogda yapmak istediğim ama nasıl yapacağımı bilemediğim  ve nette araştırıp bulduğum halde yapamadığım bazı eklentiler, değişiklikler hala sırada beklerken kendimi "Bloglovin" eklerken buldum.
Blogları daha kolaylıkla takip etmemize yarıyormuş :)
Üye sayısı 11 olan bir blog için "Bloglovin" ne kadar gerekli diyordum ama Temmuz ayında galiba zaten bu uygulamaya geçilecekmiş.(ya da ben öyle anladım :)
Belki fark etmezsiniz diye yazmak da istedim, bu blogda da artık bir "Bloglovin" bağlantısı var :)


HERKESE MUTLU PAYLAŞIMLAR :)
Devamını oku »

16 Nisan 2013 Salı

"2 Balık ve 1 Kedi" olduk :)

Blog maceram nasıl başladı hatırlamıyorum ama yaklaşık 1,5 sene oldu bu dünya ile tanışalı.. Seyrek aralıklarla yazıyordum başlarda, ürkektim sanırım :)
Şimdiyse sık aralıklarla yazıyorum, sanırım burada yazdıkça rahatlıyorum, kendimi daha iyi hissediyorum..
Ne kadar okunuyor bu site bilmiyorum :)
Sessiz okuyucularımı da arada da olsa yorum bırakanları da seviyorum, teşekkür ediyorum.
"Kahvenin yanında" demiştim bu bloga en başta, "kahvenin yanında sohbet etmek keyifli olur" diye düşünmüştüm, ki nitekim benim için öyle oldu..
Şimdi ise;
2 Balık ve 1 Kedi olarak karşınızdayım(z).
2 Balık : Ben ve eşim.
1 Kedi : Lokum.

Evde, dışarıda (sokağa çıkmayan bir kedi olsa da biz yokken neler yapıyor bilemiyoruz:) bazen bilgisayar başında bazen de ayaklarımız ve patilerimiz değmişken suya, çimene ya da kar'a yaşadığımız "macera"ları anlatmak özünde paylaşmak niyetimiz :)
O zaman yine yeniden kooooocamaaaan bir MERHABA :)
Devamını oku »

15 Nisan 2013 Pazartesi

El Bebek Gül Bebek :)

Çocuğunuzu pamuklara sararak yetiştirmek ister misiniz? :)
Ben istemem. (yani umarım başarabilirim.)
Ama bir de var ki çocukluğunuz biraz böyle geçmişse bu dürtüden siz de kolay kurtulamıyorsunuz.. Okulda arkadaşlarım "anne gibisin" derlerdi. Kötü bir şey miydi kastettikleri bilmiyorum. Yanımda illa ilaç, yemek, içmek vb. şeyler olurdu. Kalem, kağıt,mendil hep vardı :) Şimdi yazınca bana da bir garip geldi ama hangi kadının çantasında yoktur ki bu saydıklarım?
Lafı çokça dolandırmadan, hafta sonu tanıştığım Kırçiçeği Yayınları imzalı "El Bebek Gül Bebek" kitabından bahsetmek istiyorum aslında.
Kaynak: burada :)
Biraz da kızgınım haliyle, ne kadar da geç yayınlamışlar bu kitabı, bizim anne babalarımız da okusa ne iyi olurmuş diye :)
Metin, kardeşlerinden bir hayli küçük, minik, minnacık bir fare.. (kitapta da yazı şekli böyle olunca ben de küçüklüğü böyle göstermek istedim :) Annesinin de el bebek gül bebek göz ağrısı..
Hiçbir şey yapmasına izin verilmiyor; dışarı çıkmak, oynamak, gezmek vs. yazak. Sürekli evde..
Hatta bir müddet sonra annesi onu pamuklara sarıp sarmalıyor, daha güvenli olsun diye..(Nasıl fikir ama :)
Pamuklar aracılığıyla gün geliyor o da "hayat"la tanışıyor ve çeşitli maceralardan sonra eve dönebiliyor. Annesiyle olan diyalogu ise süper;
"Yaşıyorum Anne..." :)
Bizim ailedeki "prenses" ve "prens" durumlarına çok benzettim bu pamukları..
Çocukları koruyacağınızı düşündüğümüz "yardım"ların aslında onların lehine olmayabileceğini çok da güzel anlatıyor..
Bu yazıdan sonra BDK'nın yazısını okuyunca üzüldüm, güldüm, sevindim çünkü Banu ile neredeyse aynı şeyleri yazmışız, komik olmuş :) Neyse ki onun çocukluğu Metin'inki gibi geçmemiş :) BDK'nın El Bebek Gül Bebek ile ilgili yazısını okumak isterseniz :)
Bu ara kütüphanede okuyorum kitapları, okumasam diyorum daha iyi olacak, zira okuduğum sırada gülmeden - sırıtmadan yapamıyorum :)

HERKESE SERBESTÇE ISLANABİLECEĞİ, ÜŞÜYEBİLECEĞİ, GAGALANABİLECEĞİ, KOVALANABİLECEĞİ, KOŞABİLECEĞİ KISACA HAYATI "HAYAT" GİBİ YAŞAYABİLECEĞİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »