Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




17 Nisan 2013 Çarşamba

Teknoloji Özrü ve Bloglovin :)

Blogun yeni yüzü ile "Merhaba" yazısından sonra bu ilk yazım. Blogda yapmak istediğim ama nasıl yapacağımı bilemediğim  ve nette araştırıp bulduğum halde yapamadığım bazı eklentiler, değişiklikler hala sırada beklerken kendimi "Bloglovin" eklerken buldum.
Blogları daha kolaylıkla takip etmemize yarıyormuş :)
Üye sayısı 11 olan bir blog için "Bloglovin" ne kadar gerekli diyordum ama Temmuz ayında galiba zaten bu uygulamaya geçilecekmiş.(ya da ben öyle anladım :)
Belki fark etmezsiniz diye yazmak da istedim, bu blogda da artık bir "Bloglovin" bağlantısı var :)


HERKESE MUTLU PAYLAŞIMLAR :)
Devamını oku »

16 Nisan 2013 Salı

"2 Balık ve 1 Kedi" olduk :)

Blog maceram nasıl başladı hatırlamıyorum ama yaklaşık 1,5 sene oldu bu dünya ile tanışalı.. Seyrek aralıklarla yazıyordum başlarda, ürkektim sanırım :)
Şimdiyse sık aralıklarla yazıyorum, sanırım burada yazdıkça rahatlıyorum, kendimi daha iyi hissediyorum..
Ne kadar okunuyor bu site bilmiyorum :)
Sessiz okuyucularımı da arada da olsa yorum bırakanları da seviyorum, teşekkür ediyorum.
"Kahvenin yanında" demiştim bu bloga en başta, "kahvenin yanında sohbet etmek keyifli olur" diye düşünmüştüm, ki nitekim benim için öyle oldu..
Şimdi ise;
2 Balık ve 1 Kedi olarak karşınızdayım(z).
2 Balık : Ben ve eşim.
1 Kedi : Lokum.

Evde, dışarıda (sokağa çıkmayan bir kedi olsa da biz yokken neler yapıyor bilemiyoruz:) bazen bilgisayar başında bazen de ayaklarımız ve patilerimiz değmişken suya, çimene ya da kar'a yaşadığımız "macera"ları anlatmak özünde paylaşmak niyetimiz :)
O zaman yine yeniden kooooocamaaaan bir MERHABA :)
Devamını oku »

15 Nisan 2013 Pazartesi

El Bebek Gül Bebek :)

Çocuğunuzu pamuklara sararak yetiştirmek ister misiniz? :)
Ben istemem. (yani umarım başarabilirim.)
Ama bir de var ki çocukluğunuz biraz böyle geçmişse bu dürtüden siz de kolay kurtulamıyorsunuz.. Okulda arkadaşlarım "anne gibisin" derlerdi. Kötü bir şey miydi kastettikleri bilmiyorum. Yanımda illa ilaç, yemek, içmek vb. şeyler olurdu. Kalem, kağıt,mendil hep vardı :) Şimdi yazınca bana da bir garip geldi ama hangi kadının çantasında yoktur ki bu saydıklarım?
Lafı çokça dolandırmadan, hafta sonu tanıştığım Kırçiçeği Yayınları imzalı "El Bebek Gül Bebek" kitabından bahsetmek istiyorum aslında.
Kaynak: burada :)
Biraz da kızgınım haliyle, ne kadar da geç yayınlamışlar bu kitabı, bizim anne babalarımız da okusa ne iyi olurmuş diye :)
Metin, kardeşlerinden bir hayli küçük, minik, minnacık bir fare.. (kitapta da yazı şekli böyle olunca ben de küçüklüğü böyle göstermek istedim :) Annesinin de el bebek gül bebek göz ağrısı..
Hiçbir şey yapmasına izin verilmiyor; dışarı çıkmak, oynamak, gezmek vs. yazak. Sürekli evde..
Hatta bir müddet sonra annesi onu pamuklara sarıp sarmalıyor, daha güvenli olsun diye..(Nasıl fikir ama :)
Pamuklar aracılığıyla gün geliyor o da "hayat"la tanışıyor ve çeşitli maceralardan sonra eve dönebiliyor. Annesiyle olan diyalogu ise süper;
"Yaşıyorum Anne..." :)
Bizim ailedeki "prenses" ve "prens" durumlarına çok benzettim bu pamukları..
Çocukları koruyacağınızı düşündüğümüz "yardım"ların aslında onların lehine olmayabileceğini çok da güzel anlatıyor..
Bu yazıdan sonra BDK'nın yazısını okuyunca üzüldüm, güldüm, sevindim çünkü Banu ile neredeyse aynı şeyleri yazmışız, komik olmuş :) Neyse ki onun çocukluğu Metin'inki gibi geçmemiş :) BDK'nın El Bebek Gül Bebek ile ilgili yazısını okumak isterseniz :)
Bu ara kütüphanede okuyorum kitapları, okumasam diyorum daha iyi olacak, zira okuduğum sırada gülmeden - sırıtmadan yapamıyorum :)

HERKESE SERBESTÇE ISLANABİLECEĞİ, ÜŞÜYEBİLECEĞİ, GAGALANABİLECEĞİ, KOVALANABİLECEĞİ, KOŞABİLECEĞİ KISACA HAYATI "HAYAT" GİBİ YAŞAYABİLECEĞİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »

12 Nisan 2013 Cuma

Günün Karikatürü (yine) SemraCan'dan :)

Dünkü yazımda  konuşurken ne kadar heyecanlandığımdan vs. bahsetmiştim, hatta bir de üstüne İngilizce eklenince ortaya çıkan süper sonuçlardan örnekler vermiştim..
İşte bu durumumu özetleyen- geçen haftaya ait- bir karikatürle durumu pekiştireyim dedim;
Kaynak: Penguen-Semracan
HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

11 Nisan 2013 Perşembe

"This is Zemin, Come Here" :)

Ülkemizde İngilizce bilmemek hala çok ayıp karşılanıyor, ben bunu anlayamıyorum.
Anlıyorum da anlamak istemiyorum.
Beynimin demek ki o bölgesinde çeşitli kıvrımlar oluşmamış demek ki İngilizceyle iletişimim hep kısıtlı oldu.
Hazırlık, Anadolu Lisesi, üniversitede gidilen çeşitli kurslar neticesinde doğru yolu "Lost" ile buldum..
Bana inanmayanlar yakın çevreme sorabilirler..Sonunun saçmalığı haricinde oldukça heyecanlı izlerdik, sayesinde İngilizce öğrendim. Türkçe altyazı gelene kadar İngilizce konuşmalarla anlamaya çalışırdım :)
Genel olarak anlıyordum ama -herkes gibi- konuşamıyordum.
Okuduğumu anlıyordum ama - herkes gibi- yazamıyordum :)
Kaynak: burada

Ben normalde Türkçe de olsa birine bir şey anlatırken hele ki sevdiğim biriyle karşılaşmışsam, yeni tanışmışsam, ünlü biriyse (yazar vs.) velhasıl ben, birçok durumda kendimi anlatamam bir acayip heyecanlanırım. O yüzden de yazarım :)
Hatta Tüyap kitap fuarında Feridun Oral'dan imza isterken "Ben bir şey isteyecektim.. imza.. kitap.. kendim için.. yok aslında kedim var.. bir imza.." gibi saçmalamışlığım, Şuşu ve üçtekerinin yazarı Yıldıray Karakiya'dan imza isterken "Ben hani Ankara'dan geldim, mail atmıştım, ben bir imza.." diye gevelemişliğim ve arkasından bana sorulan üçtekere binebilirsiniz fotoğraf için dediğinde "Yok, yok böyle iyi" diye daha da batırmışlığım var. Ama asıl bomba Ayşe İnan Alican'la yaşandı bence.. Karşılaştığımızda ben sanki o beni hep tanırmış  gibi gülüp, "Aa, Ayşe Hanım, nasılsınız, ben esra" demişliğim, onun da şaşkınlıkla "tanışıyor muyuz" demişliği var :)
Kısacası, ben  konuşamam.
Zor konuşurum..
Bir de bunu İngilizce düşünün...
Çok daha bomba cümlelerim de vardı ama şimdi hatırlayamadım..
Bugün olanı da yazmadan geçmeyeyim dedim..
İşyerindeyim, asma kattan asansöre bineceğim, kapı açıldı, 2 tane amca şaşkınlıkla asansörden indiler bavullarıyla falan. Kendi aralarında "burası değil" gibi bir şeyler söylediler.. Parmaklarıyla da "3" yaparak, "üçüncü kata gidecektik, burası kaçıncı kat" dediler.. Ben de hem asansöre geri binsinler istiyorum hem de bulunduğumuz katı söyleyeceğim ama aklıma "asma kat"ın ingilizcesi gelmiyor.Ki zaten de bilmiyordum :)
Ben ne dedim; "This is 'zemin', come here" ..... Come here derken de elimle onları asansöre çekiyorum :)
Neyse bir şekilde bindiler ama ben, adamlar kesin benim çok salak olduğumu düşündüler falan diyordum.(ki bence çok da umursamamışlardı ama olsun..)
İnerken hiç havam bozulmasın diye; "Have a nice day" diye bir diyişim var ki.. Peh :) Sanki asansörde biz hep "have a nice day" dermişiz falan :)
asansörden inince de güldüm kendime..
Öyle pek bir heyecanlı tipim ben.
Balık mıyım alık mıyım neyim :)
* Asma kat ve zemin aynı şey bile değiller ama çaktırmayın :)

O zaman;
HERKESE "HAVE A NİCE DAY"ler, MUTLU GÜNEŞ'LER :)
Devamını oku »

10 Nisan 2013 Çarşamba

"Maviş" Yuvadan Uçtu Gitti, Yolu Açık Olsun :)

Başlıktaki "maviş"i bir muhabbet kuşu zannedenlere evdeki (kuşlarla arkadaş!) kedimizi hatırlatırım, dolayısıyla "maviş" bir kuş değil bir araba, hem de okyanus mavisi..
Tüketim toplumundayız ve maddeye çokça değer veriyoruz farkındayım.
Ama tüm bunların dışında bizim için önemli olan ya da özel olan "nesne"lerin varlığını da yadsıyamayız herhalde.. Sevdiğimiz bir terlik de olabilir bir kalem ya da bazen bir araba da.
Bahsettiğim şey aslında o "nesne"ye sahip olmaktan çok, onun bize hissettirdikleri ya da yaşattıklarıdır.
Nasıl anlatsam???
Hani son model bir araba vardır ve caka satmak için biniliyordur, onun yeri ayrıdır..
Bir de kredi çekilen, bazen zar zor ödenen, kliması dahi olmadığı için yazın dışarıdaki sesten radyonun bile dinlenemediği, uzuuun yollar kahır çeken bir araba vardır, onun yeri apayrıdır.
O, benim "maviş"imdir :)
Dün, yollarımız ayrıldı onunla.
Yaklaşık 4 yıldır birlikteydik..
İlk arabamdı ve sanırım "araba" ile ilgili öğrendiğim ne varsa onun sayesinde-idi.
Kaynak: burada

* Arabada mutlaka şemsiye bulundur.
* Radyo çekmezse diye yanına kaset al.
* Arabadan duman çıkarsa hemen kenara çek ve meraklı kalabalıkla birlikte arabayı izle, yok yok izleme o araba senin, bir zahmet müdahale et, ya da en iyisi bir tamirci çağır :)
* Kaza da yapsan arabanı bırakma..
* Arabayı en az 6 ayda bir yıkat :) (tamam belki ayda 1 daha iyi olacak ama ben süper üşengeç bir Balık'ım lütfen kayıtlara geçsin:)
* Lastiği patlamış arabayı ısrarla sürmeye devam etme, kenara çek,yol sapa da olsa, çekici çağır ve arabada bekle, radyoyu aç :)
* Uzuuuun yollara çıkmadan önce yağ,su,filtre,egzos neyi varsa bir bilene göster :)
* Yazlık ve kışlık lastik diye bir şey var, bunu unutma.. Kar yağdığında yazlık lastikle sokaklarda dolanma..
* Otomatik vitesin tüm nimetlerinden faydalan, keyfine de olsa yokuşlarda geri geri git :)
* Otomatik kilit güzel bir şey olsa gerek, biz marketten sonra elimizde poşetlerle manuel olarak arabayı açmaya alışmıştık ama :)

Daha daha nice şeyler öğrendim/öğrendik arabamızdan, mavişten..
Belki size çok saçma bir yazı gibi gelecek, basit bir araba işte ne abartıyorsun diyeceksiniz ama özel-di o benim için. Tarihe not düşmek için yazdım sanırım bunu da.

Yolun açık olsun maviş, yeni konuklarına da mutluluk getir :)

HERKESE OKYANUS RENGİNDE MAVİLİKLER, KEYİFLİ YOLCULUKLAR, BOL GÜNEŞLER DİLERİM :)
Devamını oku »