"Dolap" demek, "her şey çok üst üste geldi, biraz sakinleşmeye ihtiyacım var" demek gibi.
Daha önce hiç ard arda "bu aralar" yazısı yazmamıştım, ikinciyi yazana kadar toparlamış oluyordum genelde.
Olmadı.
Bunu fark etmem de güzel.
Kendimi zorlamamam ya da "yoo ben gayet iyiyim" diye inkar sürecinde olmamam da güzel.
İki hafta önceki "dalga" beni yere serdikten sonra ben kalkar ve hayatıma kaldığım yerden devam ederim diyordum ki...
Yerimden pek kalkamadığımı gördüm.
Bunu itiraf etmek de güzel. (her şey güzel de :)
Perşembe ve cuma günleri tavan yapan sinir katsayım cuma günü -pek de hoş olmayan- bir bağırtıyla sonlandı.
Daha doğrusu sinir, yerini kabuğuna dönme ve sakinleşmeye bıraktı.
Bağırdığım kişinin Elif olmasını hiç istemezdim ama sanırım bunun da yaşanması gerekiyormuş.
İnsan kendini yaşadığı yeni durumlarda çözebiliyor bence.
Başına gelmemiş bir olay hakkında sadece fikrin veya yorumun oluyor; tecrüben olamıyor.
İki gün üst üste Elif arabada ateşli ve huysuzken -dışarıda da sağanak varken- arabamız bozuldu. İlkini daha kolay atlattık, ikincisinde kendime "birkaç gün sonrasını hayal et, elinde kahven/kitabın huzurla oturuyor olacaksın, bu an da sadece bir anı olacak" dedim.
Evet bunu söyleyebilmek ve o an bu hayalle teselli bulmak güzel.
Ancak arka arkaya gelen diğer şeylere de benzer tepkileri gösterebilecek gücüm kalmadı.
Kalmamıştı.
O an yanımda biri olsaydı Elif'i ona bırakıp "Ben şu sağanak yağmur altında bir koşup geleyim" derdim. Hani filmlerde katarsis sahnesi olur, yağmurla beraber her şey normale döner, belki onu umdum.
İşte o ara bir bağırtı koptu içimde.
23 ayda bu belki 2 veya 3.dür benim için.
Elif de bana bağırdı ilk başta ancak sonrasında durdu ve şoka girmiş gibi bana bakınca ben de kendime geldim.
Sonrası zaten kucaklaşmalar, ağlaşmalar ve bolca vicdan azabı.
Her şeyi anladığı ama kendini tam olarak ifade edemediği geçiş döneminde olmak biraz zorluyor bizi. Ya da hala kesintisiz uyumaması.
Bunlar hep olan şeyler-di gerçi.
Son haftalarda benim için değişik olan biraz bir şeylere ilgimi kaybetmek oldu.
Canım bloga yazı yazmak istiyor ancak kendimde kelimeleri bir araya getirecek gücü bulamıyorum.
İnstagramı eskiden seviyordum ancak şu an yaptığım şey "bir şeyler paylaşmak" veya "timeline'da insanlar neler yapmış" diye bakınmak o kadar saçma geliyor ki.
Gereksiz bir alışkanlığa dönmüştü instagram hesabıma bakmak, son haftalarda oldukça az bakındım etrafa. Çünkü merak etmedim kim-nerede-ne yapıyor.
Takip ettiğim çizerler ve ne okuduğunu ilgiyle takip ettiğim insanlar olmasa hesabımı daha kolay kapatacağım. Şu an hala ikilemdeyim. (bu da bir hayat memat meselesi değil elbette)
Kendimi dolaba kapatmamın neticesinde birtakım değişim rüzgarları fark ediyorum.
"Hiç öyle biri değilim" dediğim konu başlıklarını kendimde görüp şaşırıyorum.
Belki büyüyorum, şunun şurasında yeni yaşa ne kaldı :)
O yüzden de kendimi depresif gibi değil de bir değişimin içinde hissediyorum.
Bunu ilk başta "dalga" olarak nitelendirmiştim ancak şu an "yeni" geliyor her şey.
Biraz daha tepeden bakınca olaylara aslında kendimizi ne kadar fazla önemsiyoruz diyorum.
Günlük dertlerimizin de tam bu sebeple içi bomboş geliyor.
İnstagram hesabından takip ettiğim, blog yazılarını da okuduğum bu adreste yazılanları okudukça kendimi daha iyi /umutlu hissediyorum.
Kaynağı hatırlamıyorum |
Bu yüzden de "dolap" bana biraz güven veriyor.
(yazmanın faydası) Şimdi fark ettim neden "güvende olma" ihtiyacı hissettiğimi.
Tüm bu gelişmelerin başlangıcında bir ay önceki patlama var sanırım.
O gün içim çok sıkılmıştı, bulunduğum yere yakın bir bölgede biz ayrıldıktan 1 saat sonra patlama olunca insan bazı şeylerin ne kadar yakın olduğunu, her an her şey yaşayabileceğini fark ediyor.
Ve şunu da ekliyor: Dünyada bu hisle yaşayan milyonlar var ama sen günlük rutininde bunu görmüyorsun bile. O akşam çok korkmuş ve bencil hissettiğimi hatırlıyorum.
Yazınca kırılma noktamı buldum iyi oldu.
Teşekkürler blog!
O kırılma noktasından sonra nerelere geldim. Birkaç hafta hiçbir şey okuyamadım. Okuduğumu anlamıyordum çünkü. 15 kere de okusam yazılanlar yabancı bir metinden farksızdı çünkü aklım başka yerdeydi. Çok şükür bu durumu bayağı toparladım. Okuduğumu anlar hale geldim. Lizbon'a Gece Treni'ni -hazır olmadığımı hissedince- bıraktım.
İçsel yolculuk, şu an gerçekten beni daha da dağıtırdı.
Son dönemde okuduğum kitapları ayrıca yazayım ama çocuk kitaplarına geri döndüm diyebilirim.
Bu ara gece yatmadan yanıma cips ya da muzır bir şey + elma alıp komik bir şeyler okumak ve bunun için heyecan duymak çok iyi hissettiriyor.
Bir de bu hafta 2 ayrı etkinliğe biletim var.
Of çok havalı!
Son 3 yıldır toplamda 2 kere sadece sinemaya giden biri için "etkinlik" demek, "karnım çok aç ama bu sefer sade makarna ile doymam sen bana beyaz peynirli, cevizli, kurutulmuş domatesli, kekikli bir spagetti hazırla" demek gibi. (böyle bir sosu hiç denemedim, karabalık sen aldın notunu :P )
Sonrasında da doğum günüm var zaten, yaşasın.
Gelsin pastalar gitsin börekler (gerçekler, sade bir halley üstü mum :)
Belki bir yoldur bu yaşadığım, keşif yolu.
Belki sonrasında anlayacağımdır bana ne olduğunu.
Ama YENİ olan bir şeyler filizleniyor ruhumda, ben de soranlara "bunu kendim yaptım ben" diyorum. (ya da soran olursa derim artık :)
En doğrusu masumane çocuk kitapları okumak. Onlardan feyiz almak. Ayrıca çocumqkları daha iyi anlamak demektir.
YanıtlaSilKesinlikle öyle... İnsanı rahatlatan bir tarafı var çocuk kitaplarının :)
Silben de alet edavat buldum mutluluğumu yapmak istiyorum bakalım becerebilecek miyim..dolabın dibindeyim bu ara..
YanıtlaSilOyy kuzum Aslı, dipte olmak fena oluyr, keşke yakın olsak da bir kahve içip sohbet edebilsek... Bu formülü sen de uygula, Kubişi ve seni öperim
SilÖptüm seni güzel kız. Ne olursa olsun sonuçta bulduğu şey kendin oluyorsun, biraz şaşkın, biraz hayal kırıklığına uğramış ama her durumda ''büyümüş'' bir sen.
YanıtlaSilBen de seni öperim Elif, büyümüş bir ben oluyorum hakikaten yavaş yavaş :)
Sil