Her bir kitabı buraya tek tek yazmaya niyetlendiysem de olmadı.
Yapamadım.
Ben de en azından ne okuduğumu yazayım, birkaç satır da olsa fikrimi belirteyim ki unutmayayım hislerimi.
Önce Ocak ile başlayayım.
Yılın ilk kitabı benim için öğretici olan / hayal kırıklığı da yaşatan "Denizin Dibindeki Ev" idi. Yorumum burada.
İkinci kitap, Aralık ayında başladığım Riko ve Oskar'ın 3. kitabı Çalıntı Taş oldu. Steinhöfel ile ilgili detaylı yazım taslaklarda sürünüyor ve ben ona baktıkça üzülüyorum. Ah bir yazsam ne iyi olacak.
Ve bir diğer Steinhöfel kitabı ile devam ettim Ocak ayına:
Yazarın ilk kitabı olduğunu okuduktan sonra fark ettim. Bu kitabı sadece piknikli bölümde makarayı koyvermek ve "sanırım şimdi altıma kaçıracağım" demek için bile okuyabilirsiniz. Kitabın genelini ben çok sevdim ancak yazarın bu kitabı Riko'dan çok önce yazdığını okurken hissetmiştim.Kapağına bayıldım!
Sepulveda'nın bu kitabını 2. kez okudum. Yine çok sevdim. Zorba isimli erkek bir kedinin bu "anaç" halleri gerçekten okunmaya değer. (yorumum burada) Miks, Maks ve Meks'in Öyküsü'nü BDK'da yazmıştım.
Gazeteci Çocuk hakkında detaylı yazmıştım burada. Amerikanvari havası fazlaca hissedilse de konuşma bozukluğu üzerine yazılmış güzel bir hikaye olduğunu düşünüyorum.
Veee gelelim Kipri'ye. Tam bir öğle arası atıştırmalığı kendisi! Pek neşeli pek keyifli. Yorumumu da buraya yazmıştım.
ŞUBAT AYINDA OKUDUĞUM KİTAPLAR
Bu ay biraz daha İran Edebiyatı üzerine düşünme imkanım oldu :) Reçel Kavanozu Kermani'nin okuduğum ilk kitabıydı (sanırım sonuncu olacak) Yazarı tek kitap üzerinden değerlendirmeyi pek doğru bulmasam da Reçel Kavanozu ile bir hayli sıkıldığım için yazarın diğer kitaplarını okuma isteği bende hiç uyanmadı ne yazık ki.
Veee gelelim Şubat ayının en güzel okumasına: Özgürlük Hapishanesi. Detaylı bir yorum yazmıştım hakkında. Geçen gün aklıma bir şey geldi ve bunu nerede okuduğumu düşündüm. Sonra hatırladım: Mişraim'in Katakompları isimli bölümde geçiyordu diye. Ende'nin Momo'su şüphesiz harika bir kitap. Çok daha az bilinen "Özgürlük Hapishanesi" ise bence yazarın baş yapıtlarından sayılabilir. Sahafta peşine düşmeye değer!
Türk yazarlardan pek fazla kitap okumuyorum derken bir anda karşıma "Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku" çıktı, burada da yazmıştım okuma maceramı. Filmini internetten izleyemedim telif hakları sebebiyle. DVD'sini bulursam kaçırmam artık. Çok merak ediyorum bu kitabı nasıl senaryolaştırdıklarını. İletişim Yayınlarının son dönem çıkan kitapları özellikle heyecanla okunuyor :)
Benim için hayal kırıklığı olan bir kitaptı: "Başka Zaman Kütüphaneleri". Hakkında yazı yazacaktım ama fırsatım olmadı. Hazan çok sevince merak etmiştim. Belki yanlış bir dönemime denk geldi veya Özgürlük Hapishanesinden sonra cidden çok "hafif" geldi, bilmiyorum ama ben kitap hakkındaki çoğu olumlu görüşün aksine kitabı sevmedim. Hatta itiraf edeyim, "boşa geçirilmiş bir zaman dilimi" olarak yorumladım. Konu güzel ve değişik evet ama konunun işlenişi o kadar sığ ki. Yazarın sonraki hamlelerinin tamamını doğru tahmin ederek okumak bana keyif vermedi. Hikayelerin sonu şaşırtmadı ve hatta şişirilmiş bir kitap olduğunu düşündüm."Gece Kütüphanesi" bölümünde bir gece kütüphanesi olması fikri hoşuma gitti. KKK bana Adana'da Nöbetçi Kütüphane olduğundan bahsetmişti, onu hatırladım. İçinde "kütüphane" kelimesinin geçmesi kitapta tek hoşuma giden şey oldu desem abartmış olur muyum bilmiyorum :)
Bu kitaptan sonra zaten bir müddet canım kitap okumak istemedi. Daha doğrusu elime hangi kitabı aldıysam 10. sayfadan öte gidemedim. Ve bu döngüyü "Seçilmiş Kişi" ile kırdım, çok şükür. Hakkında uzunca yazmak istemiştim ama olmadı. Buraya bir şeyler yazayım. Bu kitabı bana iş yerinden bir arkadaşım hediye etti. Aradan geçen zamanda -kapağı sebebiyle- hiç ama hiç ilgimi çekmedi kitap. Okuyamama döngüsündeyken şöyle bir elime alınca da bırakamadım. Meğerse oldukça akıcı bir dili olan, güzel bir distopyaymış. (hiç söylemiyorsunuz :) Kitap, favorilerim arasına girmese de konu, kurgu, dil açısından beni tatmin etti. "Seçilmiş Kişi" çevirisinin doğruluğundan ("the giver") emin değilim. Kitaptan sonraki ütü seansıma filmini ekledim. Film, vasatın altındaydı. Goodreads yorumlarına bakınca kitabı çok sevenler ve hiç sevmeyenler olduğunu gördüm. Ortası yok gibiydi :) Goodreads'in faydası olarak da (anlayabildiğim İngilizcemle) kitabın alt metinlerine ilişkin değişik yorumları okudum. Kitabın bir klasik olduğundan, Platon'un Devlet kitabından ve hatta Matrix'ten bahsediyorlar. Kitaptan daha çok hakkında yazılanlar ilgimi çekti :)
Goodreads'i bana aylar önce Gözde söylemişti ama ben pek anlayamamıştım işleyişini ve cepten de girememiştim okuduğum kitapları. Şu an en sevdiğim sosyal medya mecrası oldu. Benim hesabım 2balik. Darısı Mart ayında okuduklarımı yazmaya :)
* Şubat ayında başlayıp bitiremediğim bir diğer kitap da Lizbon'a Gece Treni. Bu içsel yolculuğu son dönem havam kaldırmadı ama kitabın okuduğum ilk 60 sayfasını çok sevdim.Umarım bir gün tamamını okurum :)
Lizbon'a Gece Treni'ni cook ama gercekten cook uzun surede okudum. Iceriginin agir olmasi okuma hizini yavaslatiyor tabi ki ama benimki biraz da kendi tercihimdi, ilk defa bir kitabi nolur bitmesin diye diye bu kadar uzun surede bitirdim :) Bu okumalarin birazi da Lizbon'a olmasa da Londra'ya giderken trende gerceklesti, cok sevdigim tren yolculuguyla bagdastirdigim icin de biraz daha fazla sevmis olabilirim:) Bu kitabin yeri cok ayri benim icin, bazen olur ya farkli hissedersin, anladin bence neden bahsettigimi :D
YanıtlaSilÖzgürlük Hapishanesi'ni de inanilmaz merak ediyorum ve sanki cok sevecekmisim gibi geliyor.
Keyifli okumalar canimbenim, optum cok cok..