Bazı kitaplar var, okudukça okuyasım geliyor.
Neden bilmiyorum her seferinde farklı bir duygu açığa çıkarıyor bende.
Bu ara mutluluk kaynağım da ŞuŞu :)
Sebebi de var elbette.
Şuşu'yu Elif'e o kadar çok okumuşm ki- cidden farkında değilim- Elif benim mimiklerimi, el-kol hareketlerimi kapmış. Bugün fark ettim. Bebeklere kitap okumak çok güzel ancak her kitap bu kategoriye uygun olamayabiliyor. Ya yazıları uzun oluyor ya konusu bebeğin ilgisini çekmiyor(buna kesinlikle inanıyorum) ya da resimleri cezbetmiyor. Halbuki Şuşu tam bize göre. Her sayfada birkaç cümle var, konusu çok eğlenceli ve resimleri de çok şekil :) Bir de yazarını tanıyorum diye hava atayım tam olsun. Gerçi herkes tanıyor Yıldıray'ı çünkü kendisi BDK'nın kapaklarından biri :)
Sevdiğim insanlardan harika işler çıkınca çok mutlu oluyorum.
Gelelim bugüne.
Bugün yine Elif'e Şuşu'yu okurken "yaşasııııın" diye bağırdığımda kollarımı kaldırdım(farkında değilim) bir baktım ki Elif sıpası da aynı şeyi yapıyor. Tesadüf heralde dedim. Birkaç denemeden sonra anladım ki durum tesadüf değil. Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Çocuklar sahiden oyunun içinde öğrenirlermiş ya, sanırım o hesap. Yoksa "yaşasın" dendiğinde kollarını kaldırması için bir uğraş vermemiştim hatta bunun farkında bile değilim. (demek ki ben böyle şaşkın devam edebilirim halime)
1. kitap yani "Şuşu ve Üç Tekeri"nde Şuşu ile tanışıyoruz hem de doğum gününde. Yaklaşık 4-5 yaşlarında sanırım ve oldukça heyecanlı bir kız. Dayısıyla önce muhallebiciye gidiyorlar sonra da tabii ki oyuncakçıya. Ve oradan aldıkları üç tekerden eve gidene kadar inmiyor Şuşu. Hatta evde bile inmiyor üzerinden. Sonra da... Sonrasını anlatmayayım orası da size kalsın ama okuması/canlandırması pek keyifli. O yüzden "yaşasııııın" diyoruz :)
Bu kitaptaki muhallebici, üç teker, doğum günündeki aile birliği, nenenin/teyzenin/halanın ayrı ayrı söyledikleri gibi detayları çok sevdim. Nine tam bir nine :)
Resimlerdeki ayrıntılardan da bahsetmeden geçemem. Dayısının kapının önündeki yorulmuş dili dışarıda haline çok güldüm. ŞuŞu uyurken etrafındaki tüm oyuncakların da uyuması çok tatlı :) Oyuncakçıda resmen Moli ile Olaf ve Kedimiyo'yu gördüm, selam verdim onlara da. Ağaçta oturmuş örgü ören siyah bir karga var, onu keşfetmek bile keyif verdi.Hatta aynı kargayı Şuşu'nun penceresinde bile gördüm, gerçekten! Klasik bir ev halinde dede ve baba ne yapar? Tabii ki tavla oynar :) Hemen her karede yer alan minik yuvarlak oyuncakların birbirini çekiştirmesi de ayrı bir neşe katmış. Kısacası resimlerine bayıldım.
2. Kitabın beni bu kadar çok etkileyeceğini de hiç düşünmemiştim. "Dört teker" denince aklınıza ne geliyor, en başta onu sorayım. Benim aklıma yine bisiklet gelmişti hani kenarlarına destek yapılır ya, o sanmıştım. Halbuki Yıldıray'ın dört teker olarak adlandırdığı ve hikayede "normal/sıradan" olarak anlattığı şey aslında tekerlekli sandalye. Ve bu dört tekeri süren de Şuşu'nun parkta tanıştığı Can! Tanışma demişken işin içine azıcık aksiyon da girmiş olabilir. Bu kitapta en çok, Can ile Şuşu'nun sorgusuz sualsiz kaynaşmalarını sevdim. Hani biz büyükler çekiniriz hatta acırız yaklaşamayız ya çocuklar hiç öyle değil. Bence bu güzel bir şey ve bu kitaptaki bu "sıradan"lık bana farklı ufuklar kattı. Kitabın sonunda "anne/baba ve öğretmenlere" diye bir bölüm var; onu özellikle buraya eklemek istiyorum. Bence bu metni hepimiz okumalıyız.
Geçen gün Elifle yolda yürürken yanımızdan tekerlekli sandalyeli bir teyze geçti. Elbette ki kaldırımda gidemiyordu çünkü kaldırımlar bizim gibi yayalar için değil, olsa olsa şekil amaçlı yapılmış şeyler ne yazık ki. Yani mecburen ikimiz de yoldan gidiyorduk ve arabalar geçtikçe kenara çekiliyorduk. Bana gülümser gibi olduğunu hissettim. Önceden olsa belki daha çok çekinirdim ama Şuşu'yu okuduktan sonra ben de teyzeye kocaman gülümsedim. Yanlış anlamayacağını bilsem onunla konuşmak isterdim. Tekerlekli sandalyede olduğundan değil ama bu kadar insan içinde bize kendisi ilk önce gülümseyen nadir biri olduğundan. Aslında bu konuda söyleyecek çok lafım var ama yeri burası yani bu kitabın olduğu sayfa değil, bambaşka bir yazıda içimdekileri dökmek istiyorum.
Gelelim çizimlere, yaşasııııın :) (Bu ara bizim evin en favori cümlesi)
İlk kitaptaki 3 minik oyuncak bu kitapta da var :) Unutmadan şunu da söylemek istiyorum; bence resimli çocuk kitaplarında çizerin başarısı çocuklar okuma-yazma bilmediği dönemlerde (belki 3-4 yaş civarında) onların sadece resimlerine bakıp o kitabın dünyasına girebilmelerinden geçiyor. Ve bu kitap da bunu çok iyi başarıyor. Şuşu hareketli bir kız ve dur durak bilmiyor; bu çizimlerde o kadar tatlı yansıtılmış ki her sayfada bir hareket var :)
Parkta geçen bir sayfada arkada görme engelli iki kişiyi ellerinde çubuklarıyla fark ettim. Çok minik bir detay gibi belki ama aslında değil.
Zıplayan kurbağaları da çok sevdim.
Şu 3 minik oyuncak bana sanki Şuşu'nun tüm kitaplarında olacak, bu da bir devamlılık sağlayacakmış gibi geldi. "Yaşasııın" :)
Aklımda sorular olunca "1 kitap 1 Mektup" etkinliği düzenliyorum biliyorsunuz hatta Yıldırayla "21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi" kitabı ve "Dünyalı" dergi olarak iki tane röportajım var. İşte tam da o sebepten Şuşu ile soru sormaya çekindim. Ama kim bilir belki Şuşu'nun birkaç kitabından sonra kapısını çalabilirim :)
Devamını oku »
Neden bilmiyorum her seferinde farklı bir duygu açığa çıkarıyor bende.
Bu ara mutluluk kaynağım da ŞuŞu :)
Sebebi de var elbette.
Şuşu'yu Elif'e o kadar çok okumuşm ki- cidden farkında değilim- Elif benim mimiklerimi, el-kol hareketlerimi kapmış. Bugün fark ettim. Bebeklere kitap okumak çok güzel ancak her kitap bu kategoriye uygun olamayabiliyor. Ya yazıları uzun oluyor ya konusu bebeğin ilgisini çekmiyor(buna kesinlikle inanıyorum) ya da resimleri cezbetmiyor. Halbuki Şuşu tam bize göre. Her sayfada birkaç cümle var, konusu çok eğlenceli ve resimleri de çok şekil :) Bir de yazarını tanıyorum diye hava atayım tam olsun. Gerçi herkes tanıyor Yıldıray'ı çünkü kendisi BDK'nın kapaklarından biri :)
Sevdiğim insanlardan harika işler çıkınca çok mutlu oluyorum.
Gelelim bugüne.
Bugün yine Elif'e Şuşu'yu okurken "yaşasııııın" diye bağırdığımda kollarımı kaldırdım(farkında değilim) bir baktım ki Elif sıpası da aynı şeyi yapıyor. Tesadüf heralde dedim. Birkaç denemeden sonra anladım ki durum tesadüf değil. Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Çocuklar sahiden oyunun içinde öğrenirlermiş ya, sanırım o hesap. Yoksa "yaşasın" dendiğinde kollarını kaldırması için bir uğraş vermemiştim hatta bunun farkında bile değilim. (demek ki ben böyle şaşkın devam edebilirim halime)
1. kitap yani "Şuşu ve Üç Tekeri"nde Şuşu ile tanışıyoruz hem de doğum gününde. Yaklaşık 4-5 yaşlarında sanırım ve oldukça heyecanlı bir kız. Dayısıyla önce muhallebiciye gidiyorlar sonra da tabii ki oyuncakçıya. Ve oradan aldıkları üç tekerden eve gidene kadar inmiyor Şuşu. Hatta evde bile inmiyor üzerinden. Sonra da... Sonrasını anlatmayayım orası da size kalsın ama okuması/canlandırması pek keyifli. O yüzden "yaşasııııın" diyoruz :)
Bu kitaptaki muhallebici, üç teker, doğum günündeki aile birliği, nenenin/teyzenin/halanın ayrı ayrı söyledikleri gibi detayları çok sevdim. Nine tam bir nine :)
Resimlerdeki ayrıntılardan da bahsetmeden geçemem. Dayısının kapının önündeki yorulmuş dili dışarıda haline çok güldüm. ŞuŞu uyurken etrafındaki tüm oyuncakların da uyuması çok tatlı :) Oyuncakçıda resmen Moli ile Olaf ve Kedimiyo'yu gördüm, selam verdim onlara da. Ağaçta oturmuş örgü ören siyah bir karga var, onu keşfetmek bile keyif verdi.Hatta aynı kargayı Şuşu'nun penceresinde bile gördüm, gerçekten! Klasik bir ev halinde dede ve baba ne yapar? Tabii ki tavla oynar :) Hemen her karede yer alan minik yuvarlak oyuncakların birbirini çekiştirmesi de ayrı bir neşe katmış. Kısacası resimlerine bayıldım.
2. Kitabın beni bu kadar çok etkileyeceğini de hiç düşünmemiştim. "Dört teker" denince aklınıza ne geliyor, en başta onu sorayım. Benim aklıma yine bisiklet gelmişti hani kenarlarına destek yapılır ya, o sanmıştım. Halbuki Yıldıray'ın dört teker olarak adlandırdığı ve hikayede "normal/sıradan" olarak anlattığı şey aslında tekerlekli sandalye. Ve bu dört tekeri süren de Şuşu'nun parkta tanıştığı Can! Tanışma demişken işin içine azıcık aksiyon da girmiş olabilir. Bu kitapta en çok, Can ile Şuşu'nun sorgusuz sualsiz kaynaşmalarını sevdim. Hani biz büyükler çekiniriz hatta acırız yaklaşamayız ya çocuklar hiç öyle değil. Bence bu güzel bir şey ve bu kitaptaki bu "sıradan"lık bana farklı ufuklar kattı. Kitabın sonunda "anne/baba ve öğretmenlere" diye bir bölüm var; onu özellikle buraya eklemek istiyorum. Bence bu metni hepimiz okumalıyız.
Geçen gün Elifle yolda yürürken yanımızdan tekerlekli sandalyeli bir teyze geçti. Elbette ki kaldırımda gidemiyordu çünkü kaldırımlar bizim gibi yayalar için değil, olsa olsa şekil amaçlı yapılmış şeyler ne yazık ki. Yani mecburen ikimiz de yoldan gidiyorduk ve arabalar geçtikçe kenara çekiliyorduk. Bana gülümser gibi olduğunu hissettim. Önceden olsa belki daha çok çekinirdim ama Şuşu'yu okuduktan sonra ben de teyzeye kocaman gülümsedim. Yanlış anlamayacağını bilsem onunla konuşmak isterdim. Tekerlekli sandalyede olduğundan değil ama bu kadar insan içinde bize kendisi ilk önce gülümseyen nadir biri olduğundan. Aslında bu konuda söyleyecek çok lafım var ama yeri burası yani bu kitabın olduğu sayfa değil, bambaşka bir yazıda içimdekileri dökmek istiyorum.
"Bunun neden pedalı yok?" diye sordu Şuşu.
"Bu bisiklet değil, tekerlekli sandalye de ondan, akıllım" dedi çocuk."
Gelelim çizimlere, yaşasııııın :) (Bu ara bizim evin en favori cümlesi)
İlk kitaptaki 3 minik oyuncak bu kitapta da var :) Unutmadan şunu da söylemek istiyorum; bence resimli çocuk kitaplarında çizerin başarısı çocuklar okuma-yazma bilmediği dönemlerde (belki 3-4 yaş civarında) onların sadece resimlerine bakıp o kitabın dünyasına girebilmelerinden geçiyor. Ve bu kitap da bunu çok iyi başarıyor. Şuşu hareketli bir kız ve dur durak bilmiyor; bu çizimlerde o kadar tatlı yansıtılmış ki her sayfada bir hareket var :)
Parkta geçen bir sayfada arkada görme engelli iki kişiyi ellerinde çubuklarıyla fark ettim. Çok minik bir detay gibi belki ama aslında değil.
Zıplayan kurbağaları da çok sevdim.
Şu 3 minik oyuncak bana sanki Şuşu'nun tüm kitaplarında olacak, bu da bir devamlılık sağlayacakmış gibi geldi. "Yaşasııın" :)
Aklımda sorular olunca "1 kitap 1 Mektup" etkinliği düzenliyorum biliyorsunuz hatta Yıldırayla "21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi" kitabı ve "Dünyalı" dergi olarak iki tane röportajım var. İşte tam da o sebepten Şuşu ile soru sormaya çekindim. Ama kim bilir belki Şuşu'nun birkaç kitabından sonra kapısını çalabilirim :)
Bu kargaya da bayıldım :) |