Bazı yazılar kuru kuru okunursa hep bir tarafı eksik kalırmış... İşte tam da bu sebepten aşağıdaki parça da eşlik etsin bize:
Uzak uzak diyarlarda kocaman bir çınar ağacı ve
onun yanı başında da suyu hiç bitmeyen bir çeşme varmış. Köydeki insanlar çeşme
başına su almaya geldiklerinde çınar ağacının gölgesinde bazen soluklanır bazen
de dertleşirmiş. Gel zaman git zaman bu heybetli ağaç insanların buluşma,
sevgililerin bakışma noktası olmuş.
Ne güzel sözler dinlemiş ne sırlara ortak olmuş bu koca çınar ve elbette çeşme.
Kaynak: burada |
Lakin ayrılık vakti çok erken gelmiş. Köyünden,
evinden, arkadaşlarından, ağacından, suyundan koparılmış bu insanlar bir
"mübadele"ye katılmış. Gittikleri yer de belki anavatanmış,
aynı toprakmış ama çınar ağaçları; dertleştikleri çınar ağacı değilmiş.. Dahası
kuşların cıvıltısı, su sesi, komşular hepsi “geride” kalmış.
Uzun bir deniz yolculuğundan sonra kurumuş gözyaşları.
Önlerinde onları bekleyen yepyeni bir hayat ve çınar ağaçları olmuş.
Ama hiç unutmamışlar gölgesinde serinledikleri
heybetli ağacı ve suyu bitmeyen çeşmeyi; çünkü onlar hep orada, anılarda kalmış…
Ta ki… Geçenlerde bizimkiler toplaşıp bu anıları
canlandırıncaya dek :)
Hüzünlü
bir hikaye bu aslında ama tüm hüzünlü hikayeler gibi hüzünlü bir sonla bitmesi
gerekmiyor,değil mi?
Ben
ve bizim ailenin işte bu sebepten köyümüz yok. Ya da köyümüz uzaklarda demek
daha doğru. Büyüklerimiz “Dedemin İnsanları” filmindeki gibi mübadele zamanında
-1923’te- kayıklarla ve arkalarında bir dolu güzel anıyla gelmişler Türkiye’ye.
Yabancı bir memleket değil elbette burası ama aniden gelmeleri ve geride
bıraktıkları onları çok etkilemiş, hiç unutmamışlar.
Anneannem,
dedelerim ve birçok büyüğümüzü bu anıları 1. ağızdan dinleyemeden kaybettik.
Babaannemi de hayal meyal hatırlıyorum. Yani çınar ağacı ve çeşme, oradan
gelenlerin anlattığı ortak bir mekanmış ancak biz bunları hep 2. Kuşaktan yani
anne ve babalarımızdan dinledik. Bana hep “neverland” gibi geliyordu. Ancak
adları başkaydı; “Matlisa” ve “Poroy”: Selanik’e yakın iki kasaba (ya da köy)
O
yüzden de “nerelisin” sorusuna “Atatürkün memleketinden” cevabı vermiş olmam
şaşırtıcı değil;ki şimdi böyle demiyorum :)
Sonra
ne değişti?
Bizimkiler
memleketlerini merak etti ve 50 kişilik bir otobüsle “çıkarma yaparak” çınar
ağacını aramaya gittiler.
Sizce
bulmuşlar mıdır?
2
tane bulmuşlar; ikisinin yanında da çeşme varmış :)
Ama
yine anlatılanlara göre hangisinin dert dinleyen çınar ağacı olduğunu keşfetmeleri
zor olmamış.
Oradayken
çok fazla konuşamadık zaten çoğu belli bir yaşın üstüydü ve cep telefonlarıyla
uğraşacak vakitleri yoktu. İşte orada “zaman çok muydu yoksa yok muydu?” …
Sadece
kuzenimin çektiği fotoğraflardan ve videolardan görme şansımız oldu.
Sınıra
geldiklerinde annem “biz iyiyiz” diye telefon açtı; ben hemen –sabırsız insan-
sordum tabii; “nasıldı oralar?” diye. Sonra derin bir sessizlik oldu.
Belli
ki annemin kalbi orada kalmıştı…
Kaynak: burada |
Yemyeşilmiş,
suların ve kuşların sesi çok güçlüymüş,herkes gülümsermiş, mutluymuş bizim
oralarda :)
Daha
detaylı yazıyı kuzenimin anılarından okuyabilirsiniz aslında ben sadece 3. Kuşaktan
bir dinleyiciyim.
Kim
bilir belki bir gün “2Balık 1Kedi” biz de gideriz; sohbet ederiz çınar
ağacıyla, eskileri sorarız.
Ne
dersiniz, anlatır mı eski aşıkların sırlarını?
* Hatıralar için büyüklerimize, fotoğraf/videolar ve heyecan için kuzen M.'ye, sırlarımıza ortak olduğu için çınar ağacı ve çeşmeye teşekkürler :)
** Bekle bizi Matlisa ve Poroy :) -belki bir gün-
HERKESE KOOOOOCAMAN ÇINAR AĞAÇLARINDA YEMYEŞİL ORMANLARDA MASMAVİ SULARDA MUTLU TATİLLER DİLERİZ :)