İlk defa ama sahiden de ilk defa olarak bir anne kendi rızasıyla annelik sohbetlerine katılmak istedi hem de 2015 yılı dileği olarak. Ne kadar şaşırdım, sevindim, gurur duydum (kendimle) anlatamam. Yani bir anne kendi deneyimlerini benimle paylaşmak istiyor, vay be dedim. Derken Elifle tanıştık, yazıştık ve baktık ki biz zaten tanışıyormuşuz. Yani karşılıklı olarak öyle hissetmişiz :) "İyi ki blog yazıyorum" dedirten bir olay oldu bu güzel dilek benim için. Elif'in blogunda harika yazılar ve müthiş bir tecrübe var. Gerisi de annelik sohbetlerinde elbette :)
Uzun
zamandır blog yazıyormuşsun ancak yolumuz yeni kesişti. Seni tanıdığıma çok
mutlu oldum, yazılarını okumak bana büyük bir keyif verdi/veriyor. İlk sorum
blog hakkında olacak o yüzden; “Ayın Aydınlık Yüzü” blogunu açmaya nasıl karar
verdin, yazarken neler hissediyorsun? Ara ara eski yazılarını okuyup “iyi ki
yazmışım bunları, ne de güzel anı oldu” diyor musun yoksa “amanııın bunları ben
mi yazmışım” dediklerin de var mı :)
Blog
dünyası ile tanışmam ilk gebeliğimde oldu. İnternette dolanırken Blogcuanne'ye
denk geldim. Okumak çok hoşuma gitti. Doğal doğumu araştırıyordum galiba, emin
değilim. Bir çırpıda bütün arşivini okudum. Sonra yeni bloglar keşfettim. Deli
Anne ile başka bir boyuta geçtiğimi hissettim:)
Oldum
olası okumayı ve yazmayı çok severim. kelimeler ve kelimelerle yapılan şeyler
yani okumak, yazmak ve konuşmak hobi değil, bir varoluş biçimi
olarak var benim hayatımda. Blog yazma fikri hemen kalbimde yer ettiyse de
oğlum 3 aylık olana dek başlayamadım. Teknik kısmından hiç anlamıyorum çünkü
bilgisayarın. ''Link nasıl verilir'' sorusuna cevap bulmam bile epey zor oldu
örneğin. Doğum izninde iken bir cesaret başladım.
İsmini
benim kült kitabım ''Mahrem'' den aldı blog. Eh, ne de olsa yazmak biraz da
teşhirciliktir ve genellikle aydınlık yüzümüzü teşhir ederiz. Niyetim, ayın
karanlık yüzünü de yazmak, gün ışığı görmemiş duygu ve düşüncelerimi de
paylaşmaktı, gerçek bir günlük gibi, cesaret edemedim :)
Büyük
oğlum Emre 6 aylıkken blogspot kapatıldı , başlangıçta bu nedenle sonra da
soğuduğum için 6 ay yazmadım. Sonrasında ise tam bir buçuk yıl yazmaya ara
verdim çünkü hayatımın en sıkıntılı dönemecini yaşadım. Korkunç bir uykusuzluk,
depresyon, umutsuzluk, işe dönme ve tez yazma (galiba en karanlık nokta bu
oldu), eşimin başka bir ile tayini, bakıcı ile travmatik bir ayrılış ..2012
ocakta hepsi bitti, güneş doğdu, eşimin bulunduğu ile taşındım, bir yıllık bir
''kendini onarma ve keşif'' sürecinden sonra mart 2013 de tekrar yazmaya
başladım.
Yazarken
çok mutlu oluyorum, iyi hissediyorum, görselleri aramak, bulmak, yerleştirmek,
imla hatalarını düzeltmek ve sonunda bir şey üretmiş olmak en büyük hazzım.
Eski
yazılarımı çok severek, tekrar tekrar okuyorum. Birkaç tane favorim var, onları
yazdığım için kendimle gurur duyuyorum. Keşke yazmasaydım dediğim yazım yok ama
sildiğim bir yazı oldu, bazı yanlış anlaşılmalardan dolayı.
Annelik
maceraların nasıl başladı? Ve hemen burada sormam lazım, ikinci çocuğa karar
vermek zor oldu mu?
İlk
gebeliğimde 21. haftaya kadar gebe olduğumu, anne olacağımı bir türlü
hissedememiştim. O hafta Hakan Çoker'in Doğal Doğum kursuna gittik eşimle
birlikte. Yaptığımız en iyi şeylerden biriydi. İçimde bir bebek olduğunu ilk
kez orada, tam olarak anladım hatta bebeğin doğumunu, kucağıma verildiğini
hayal ettiğimiz noktada ağladım. Kurs bende büyük bir farkındalık yarattı,
gebeliğin ve doğumun ticari kaygılarla ''hastalık'' gibi algılatıldığını, anne
adaylarının daimi bir korku ve endişe içinde tutulduğunu, doğumun doktor değil
ebe işi olduğunu, hastane doğumlarındaki yanlış uygulamalarla nasıl da kadınlık
ve annelikten soğutulduğumuzu ve daha bir çok şeyi kursta keşfettim.
Oğlumu
mümkün olduğunca bu sisteme kurban etmemek azmi ve kararı ile annelik maceram
başlamış oldu.
İkinci
çocuğa karar vermek benim için zor olmadı çünkü en başından tek çocukla
kalmayacağımı biliyordum. 35 yaşından sonra bir çok şey daha da
zorlaşacaktı çok düşünmeden ikinciye hamile kaldım, ilk oğlum tam olarak 2.5
yaşında iken.
Sence
“kardeş şart”mı?
Bu tip
cümlelere karşıyım. Şart veya şart değil demek kimin haddine. Her anne, baba,
aile, çocuk birbirinden o kadar farklı, o kadar kendine özgü iken benim için
iyi olanın başkası için de iyi olacağını varsaymak en hafif tabirle cahillik.
İkinci
çocuğu istememde önemli nedenlerden biri içgüdülerimle bunu istiyor olmak ve
eşimin de aynı şekilde düşünmesidir. Çok önemli diğer bir neden ise bir evin
içinde tek çocuk olmasındansa iki ya da daha fazla çocuk olmasının herkesi için
daha kolay olduğunu düşünmemdir. Çünkü çok yalnızız hepimiz. Ailelerimizden
uzaktayız. Akrabalarmızı ise neredeyse unutacak kadar az görüyoruz. Aynı avluda
en az 5-6 çocuğun oynadığı bir yaşam tarzından , 80 metrekare betondan bir
kutunun içinde, yorgun ve tükenmiş ebeveynlerin olduğu, ekranlara ve AVM'lere
mahkum bir yaşam tarzına geçiş yaptık. Komşuluk kavramı bitti. Çat kapı birine
gitmek imkansız. Bu yaşam tarzı içinde çocuğumun oynayabileceği en azından bir
çocuk daha olsun istedim açıkçası.
Bir
çocuk daha doğurmak istiyor muyum sorusunun cevabı kadının gebelere bakışlarında
gizlidir diye düşünüyorum. Hamile birini gördüğünüzde içiniz kıpırdıyorsa
doğurun gitsin :)
Sizin
evde kardeş kavgaları oluyor mu ya da kıskançlıklar?
Emre 4.5 , Eren 1.5 yaşında. Kavga etmiyorlar henüz ama ikisinin
birden kucak istediği anlar oluyor. Abisi büyüklük avantajını kullanarak
kucağıma atlarken, küçüğümün paytak paytak adımları ve acıklı bakışları ile
içimi sızlattığını söylemeliyim.
Canı çok
sıkkın değilse büyük oğlum kardeşine anlayış gösteriyor, kucak sırasını ona
veriyor. Ağladığı zaman türlü şebekliklerle onu güldürmeye çalışıyor.
Arkadaşlarına ''kardeşim'' değil ''bebeğimiz'' olarak bahsediyor . Genel olarak
sevgi dolu Eren'e karşı.
İlk yıl
iyi bir bakıcı/ yardımcımızın olması hayatımızı kurtardı. Bebek karnı doyduğu,
uyutulduğu sürece mutlu çünkü. Biz bütün boş vakitlerimizi abi ile geçirdik.
Çok değişen bir şey olmadı hayatında. Destek bulamayacak annelere, asla 4
yaştan daha az ara ile çocuk doğurmalarını önermem. Büyük çocuğun ebeveyn ile
çok rahat iletişim kuran, kendi başına yemek yiyen, uyuyan , oyalanan seviyeye
gelmiş olması lazım.
Doğum
hikayelerini anlatabilir misin?
İki
gebeliğim de çok mutlu, çok rahat geçti. Ne midem bulandı, ne kustum, ne oram
buram ağrıdı. Kendimi tanrıça gibi hissederek, son güne kadar aktif, dinamik,
keyifli gebelikler geçirdim.
İlk
gebelikte, doğal doğum kursunun etkisiyle rahatça bekledim 40 haftanın
dolmasını. Asla 38-39'da doğsun diyenlere itibar etmedim. 37. haftada galiba,
Çapa'da 4400 gr ölçmüşlerdi kilosunu ve ''Asla normal doğurmayı düşünme''
demişlerdi. Canım sıkılsa da bekledim. Ebemiz vardı ,Asude Oflaz. Onunla
konuşarak, çalışarak huzurla geçirdim son günlerimi. 40+ 1 de nişanım geldi.
Hastaneye gitmedim. 3 gün geçti, kasılmalar istenen boyuta gelmedi bir türlü.
Son gece sabaha kadar pilates topunun üstünde oturdum. Dakika tuttum.
Doktorumla kursta tanışmıştım, güveniyordum, ebeme de. İkisinin de ortak kararı
ile sezaryen oldum.
İkinci
gebeliğimde amniyotik bant şüphesi vardı. 12. haftadan doğum yaptığım 38.
haftaya kadar ara ara paranoyalara kapıldım. Daha sıkıntılı hissettim ilkine
göre. Eşim de ben de tıp doktoruyuz, SSVD kesinlikle mümkün biliyoruz ama o
süreci kaldıramayacağımız da biliyoruz. Yine de kasılmalarım başlamadan
kesinlikle sezaryene girmemeye kararlıydım hatta doktordan köşe bucak kaçtık
eşimle :) 37+5 te düzenli kasılmalarım başlayınca sezaryen oldum.
İlk
günlerde zorlandın mı, yanında birileri var mıydı?
İki
doğumumda da sadece ilk 15 gün evde birileri vardı. 15. günden sonra eşimle
yalnızdık. İlkinde kolaydı, Emre sakin, gazsız bir bebekti ama Eren'le çok
sıkıntılı bir 3 ayımız oldu. Gece gündüz uyumayan, zor bir bebekti. 40
günlükken annemlere gittim ve 20 gün kadar kaldım, döner dönmez de bakıcı
bulduk. Yoksa çok zordu idare etmem.
Bodrumda
yaşıyorsunuz, bu güzel bir şey sanırım değil mi? Bodrum’da çocuk büyütmek büyük
şehirlere göre daha mı kolay?
Bodrum'a
taşınmamız planlı değildi, rastlantı eseri geldik. Büyük şehirlere göre çok ama
çok daha kolay çocuk büyütmek. Trafikte vakit harcamak yok, 100 tane çocuğun
salıncak sırası beklediği bir parka gitmek için bütün gününü harcamak yok,
denizi ve havası harika. Ilıman bir iklim, insanı huzurla dolduran harika bir
hava var. Bir çok ''sürüden ayrılmış'' insan için bir çekim merkezi Bodrum.
Dolayısı ile yoga, meditasyon, alternatif tıp ve şifa ile ilgilenen çok insan
var burada.
Bodrum'un
şaşalı gece hayatı, barları vs bizim için anlam taşımıyor, o taraklarda hiç
bezimiz yok. Yazları çok kalabalık, zor bir şehre dönüşüyor. Bir de burada aile
olarak yaşayacaksanız, kira, taksitler, krediler ve kredi kartları ödemelerini
yaptıktan sonra elinizde en az 3000-4000 lira para kalmalı. Pahalı bir bölge.
Blogunu
okurken annelik hakkında çok güzel yazılarına denk geldim,bazılarında
serzenişler de vardı :) Ben de zaman zaman bloga yazıyorum annelik hakında,
günlük işler hakkında. Sen de yazdıkça/paylaştıkça rahatlayanlardan mısın?
Kesinlikle
yazmak ve paylaşmak bana çok iyi geliyor. Yazarken düşüncelerimi sıraya sokmuş
oluyorum. Böylece kafamın içinde çağıl çağıl çağlayan, fokur fokur kaynayan
çağrışım seli duruluyor, yazarken bazı düşüncelerimin ne kadar yersiz
olduğunu fark ediyorum, kendimi yargılıyorum, süzüyorum. Ben teorik bir
insanım, pratikte çuvallıyorum, hep dağınık bir zihinle yaşamaktan yoruluyorum;
yazmak hepsinin ilacı.
Kendine
vakit ayırabildiğin an’larda, “your time”larda neler yapıyorsun? Öncesinde plan
yapsan bile bazen kafası karışabiliyor insanın :)
Tek
başıma sinemaya gitmeyi çok seviyorum. Kitapçılarda dolaşmak, kahve keyfi
yapmak, vitrinlere bakmak gibi şeyler yapıyorum dışarı çıkabilmişsem.
Evdeysem
ve çocuklar uyumuşsa kesinlikle ev işi yapmamak gibi bir kuralım var:) Hemen
sıcak bir içecek alıp kitabıma dalarım, Evim dergisini karıştırırım, beğendiğim
resimleri kesip düş defterime koyarım. Çok sevdiğim bir- iki dizi var , onları
tekrar tekrar izlerim internetten. Film seyretmeye çalışırız eşimle ama ya
teknik sorunlar çıkar ya da ortak zevkimize uygun film bulamayız, o nedenle
nadiren birlikte izleyebiliyoruz. Kış geldi ve evde şömine var, onu yakıp
battaniye altında komik bir şeyler izlemek de çok keyif verici.
Bakımlı
olabilen o süper kadınlardan değilim, kuaföre nadiren gidiyorum ama düzenli
olarak masaja gitmek gibi bir hayalim var :)
Çocuklarla
beraberken en çok hangi aktivileri yapıyorsunuz? Kitap okumayı çok sevdiğinizi
de kuşlar söyledi hatta BDK sizin de favorinizmiş :)
Bu soruya şöyle cevap vermek isterdim: Haftanın her günü için
planımız var, kutu oyunları, yap boz, boyama, lego, dışarda yapılan etkinlikler
ve bilimsel deneyler için birer gün ayırdık :)
Şaka ,
şaka :) Tamamen kafamıza göre takılıyoruz. Ev-okul yapan anneler var,
karbonatla yanardağ yapanlar vs, saçları daim fönlü, tırnakları yapılı anneler
gibi onların da önünde saygı ve hayranlıkla eğiliyorum. Çalışıyor olmakla
ilgili değil, evde de olsam aynı olurdu.
Günün
gidişatını, ne kadar uyuyabildiğim ve kendimi enerjik hissedip hissetmediğim
belirliyor. Dışarda olmak daha kolay ve hem çocuklar yoruldukları ve
sıkılmadıkları için hem de bana iyi geldiği için seviyorum. Arabacılık oynamayı
gayet iyi beceriyorum. Yap-boz, boyama, resim gibi faaliyetler çok ilgisini
çekmiyor büyük oğlumun. Bilgisayarı kaldırdık, bir ara fena derecede bağımlı
olmuştu, Televizyonda minika çocuk ve trt çocuğa takılıyor . Babayla tamir
işleri yapmak , benimle kitap okumak favorisi.
Bakıcı
konusunda şanssızlıklar yaşamışsınız sanırım. O konu başlı başına bir annelik
sohbeti eder sanırım. Sen, bakıcı adaylarıyla görüşürken nelere dikkat
ediyorsun? Genç/ Yaşlı, tecrübeli/ oyuncu, sevecen/ disiplinli…aradığın
kriterler neler?
Şu anda
dördüncü bakıcımızla birlikteyiz. Beş yılda, İstanbul, Urfa, Bodrum olmak üzere
üç şehirde toplam dört bakıcı iyi bir rakam. İçgüdülerime güveniyorum daha çok,
nasıl bir his verdiğine. Her özelliğin artıları ve eksileri var. İdeali 40 yaş
civarında, çocuklarını büyütmüş, eşi olmayan biri :)
Anne
olarak çok müdahaleci değilim, ne yedi ne içti fazla kurcalamam. Sevecen
olması, katı olmaması tek şartım.
Bir
günün nasıl geçiyor? Sanırım çalışan bir anne olduğun için zamanı dolu dolu
geçiriyorsundur?
Yedi
civarında ayaktayız. Keyfim yerindeyse kahvaltı hazırlıyorum küçüğüm yanımda
dolanırken. Sekiz gibi ablamız geliyor. Sekiz buçukta evden çıkmaya
çalışıyorum. Büyük oğlumu kreşe bırakıp dokuz olmadan işte oluyorum (küçük
yerde yaşamanın en güzel tarafı).
Kendime
vakit ayırabildiğim, arada sırada bir şeyler okuyabildiğim bir işim olduğu için
çok mutluyum. Beş-Altı gibi çıkıyorum, oğlumu okuldan alıp , gerekiyorsa
markete vs uğrayıp eve gidiyorum. Sonrası akşam telaşı. Yemek, oyun, uyku ve
derin bir ohhhh..
Uyku
konusunda yazdıklarını tebessümle okudum, “ah ahh” dedim tabii arada, sahi
nedir bu bebeklerde yaşanan uykuya geçememe/direnme hali, çözebilmiş miydiniz?
Tebessümle
okuduysan ne mutlu sana:) Hani Erkan Yolaç'ın ''Evet- Hayır'' diye bir
yarışması vardı, ''Asla ve asla o iki sözcüğü kullanmayacaksınız'' derdi,
hatırlar mısın? ''Uyku'' kelimesi benim için o 'asla kullanılmayacak kelime'
olmuştu, hatta ikinci çocuğumu sırf ''Birincide yaşadığım uyku
sorununu yaşamazsam hayatım nasıl olurdu'' sorusuna cevap bulmak için yapmış
olabilirim . Bu arada küçüğüm de uykuya zor geçiyor,16 aylık ve hala 1-2 kez
uyanıyor ama ben farklıyım. Yaklaşık üç aydır gece emzirmiyorum ve baba ile
aynı odada uyuyorlar :)
Aslında
mesele çok basit, bebekler özellikle ilk 18 ay şartlı refleks mekanizması ile
çalışıyorlar. Hep aynı şekilde, aynı şartları oluşturarak uyutursan çocuk
otomatik olarak o alışkanlığı kazanıyor. Tracy, Ferber, Kim West okudum, bir
uyku danışmanı ve pedagog desteği aldım. Büyük oğlum 3.5 yaşından sonra kendi
kendine uyumaya başladı, bu sabah 8 buçukta ben uyandırdım, küçük oğlumda ise
aynı çuvallama durumu devam ediyor. Benim için başka şeyler sorun, uyku bunun
ifade yolu belki de, bilemiyorum.
Anne
adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye edersin?
Süper
soru! Milletçe en sevdiğimiz iş akıl vermek ne de olsa:)
Anne
adaylarına tavsiyelerim: Sevgili gebeler, insan kızları Havva'dan beri gebe
kalır ve doğurur, dünyanın ilk gebesi siz değilsiniz, sakin olun. Gebe olmak
hastalık değildir, doktorunuzu bunaltmayın, test, ultrason
sonuçlarına kafayı takmayın, bebeğin şekilsiz şemalsiz hallerini görmek için
zırt-pırt ultrasona girmeyin, ''dans etsem / bir kadeh şarap içsem / bir
tanecik ağrı kesici içsem bebeğime bir şey olur mu'' diye kendinizi yormayın.
Aileye bir bebek katılması hem duygusal hem fiziksel olarak ciddi bir
travmadır, hazırlanın. İPC'nin çok güzel , faydalı kursları var bebeğe
hazırlıkla ilgili.Hangi bebek arabasını alsam diye 9 ayınızı heder edip, belki
de 3-5 kez kullanacağınız bir bebek arabasına iki milyar vermektense
paranızı ve zamanınızı buna ayırın, Baba adaylarına da iki çift lafım var;
saçımı koyu kumral mı yapsam soğan kabuğu mu diye günlerce dertlenen eşiniz en
az altı ay saçını taramayacak, ekşi ekşi kokacak, dizi çıkmış pijamalarla ve
memelerini 50 yaşında kadın memesi gibi gösteren emzirme sütyenleri ile
gezecek, olur olmaz ağlayıp,size atarlanacak. Hazır mısınız? Şu cümleleri
ezberleyin : ''Burdayım canım, yanındayım. Sana ne iyi gelir? Senin için ne
yapabilirim? Annelik sana çok yakıştı.'' Asla ve kat'a şu üç cümleyi
söylemeyin:
''Benim
annem üç çocuk büyüttü,hem de çamaşır -bulaşık makinesi yokken''
''Neden
bu kadar abartıyorsun ?''
''Biraz
kendine bakmanın zamanı gelmedi mi?''
İlk 1
yıl : İyi uyumayan bebekleriniz varsa önceliğiniz onlara uyumayı öğretmek
olsun. Kendinizi tanıyın, uyku eğitimi işini beceremeyeceğinizi hissediyorsanız
mutlaka yardım alın, Aysun Bal Ömeroğlu'nu şiddetle tavsiye ederim.
İlk üç yıl ''süper anne'' sendromuna
yakalanmayın, eşinizle mutlaka işbirliği içinde olun. Evliliğiniz ciddi bir
sarsıntı geçirecek, çift olarak bunu bilin ve mutlaka bahsettiğim türden bir
kursa katılın, hele ki eşiniz klasik Türk erkeği ise. Kayınvalidenizi
arada dinleyin. Yenidoğana şekerli su vermek gibi çıldırtıcı hareketlerde
kibarca reddetmeyi öğrenin. Alabildiğiniz tüm yardımı alın. Bebeği babaya
bırakmaktan korkmayın, tepesinde dikilip ''şöyle tut, böyle yap, düşüreceksin ''
diyip adamı çocuktan soğutmayın. Baba kişisi sizin sigortanız, bir saat
bebeksiz AVM gezmenin, bir fincan sıcak çay içmenin tek yolu baba ile
işbirliğinden geçiyor.
1-2 yaş arası ; Biliyorum çok yorgunsunuz.
Kontrol delisi olmayın. Yere düşmüş bir şeyi alsın ,taşın toprağın tadına
baksın, korkmayın. Yeleksiz, hırkasız, şapkasız çıksın bir şey olmaz. Sırtına
bez filan koymayın, polar tulumlarla çocuğa isilik döktürmeyin. Ateş, öksürük,
hapşırık genellikle dişle ilgili, panik yapmayın. Beşte uyanıyor olabilir,
geçecek, korkmayın. Her fırsatta dinlenin. Eşin, dostun, annenizin, yengenizin
kınamasına, bilmiş tavırlarına kafanızı yormayın. Geçecek, her şey unutulacak.
Sonrası için ben tavsiye alayım, benden bu
kadar:)
Bana göre bir hayli tecrübelisin. “Keşke
yapmasaydım” ya da “İyi ki yapmışım” dediğin neler var? Öncesinde “asla
yapmam” deyip de yaptığın şeyler oldu mu?
Uyku konusunda kendimi çok hırpaladım ilk
oğlumda. ''Neden uyumuyor, ne yapsam, uyku eğitimi versem mi, nasıl versem''
sorularıyla geçerdi gecelerim. Keşke yapmasaydım. Bu kadar dert etmeseydim.
Gece beslenmesini keşke 1 yaş civarında kesseydim .
Asla yapmam dediğim bir şey yoktu, esnek
olmak zorunda kalacağımı biliyordum. İlk 1-2 yıl tatlı yemesin diye uğraştım,
arada kaçamakları oldu. 2-3 arası çok dondurma yedi oğlum, keşke daha kararlı
olsaydım yedirmeme konusunda.
Genel olarak daha kurallı, disiplinli bir
anne olmayı isterdim. Sınırlarım aşırı geniş ve çokça gevşek, Çocuklar
sınırları, kuralları olan bir günlük düzen içinde çok daha mutlu, anneler
de öyle. Büyük oğluma 3 yaşına kadar sesimi bile yükseltmedim, şimdi telafi
ediyorum :)
Sence anne kime denir? 2 Tane çocuğun
olunca içinde 2 kalp daha var mıdır acaba :)
Anne olmak.. ''Birey olmak'' ve
''yaşamak'' gibi iki temel mevzuda daima sınıfta kalan ve kalacak olan Doğu
coğrafyasında kutsallaştırılmış, dokunulmazlık kazanmış çok karmaşık bir duygu
durumu. Bu karmaşada sakin kalabilen, kendini ve dengeyi bulmaya çalışan kişiye
anne denir :)
Kalbim çok ama çok büyüdü anne olunca, üç
oda bir salon oldu. Salonda çocuklarım at koşturuyor, odaların birinde kendim,
birinde eşim, birinde ise meçhul bir kadın oturuyor :)
Hazır yeni yıl gelmişken, 2015 için
dileklerini de öğrenebilir miyim?
Hepsinden önce sağlık. Sonra keyifli anlar,
para, neşe, mutluluk.
Dünyamız için daha az toksik atık, daha
bilinçli tüketiciler, daha az kapitalizm diliyorum.
Sevgili Elif,
Tatlı ve içten sohbetin için ne kadar teşekkür etsem az. Bazen anneler soruların cevaplarını gönderdiğinde o kadar hızlıca okuyorum ki burada yayınlamayı unutabiliyorum. (hani ben nasılsa okudum ya :) Ama senin yazdıklarını en acelesinden yayınlamak istedim, neden bilmiyorum. (Diğer anneler umarım alınmaz) Tavsiyelerin ve tecrübelerin bence çok kıymetli. Oğulların maşallah çok tatlı, müsadenle yanaklarından öperim.
O kadar güzel bir noktaya değinmişsin ki bana göre. Çocuklarımızı aktivite delisi mi yapıyoruz diye düşünmeden edemiyor insan. Bilmem neresini geliştirecek bir oyuncağı almazsak suçlu hissediyoruz. Hepimiz minik Eisntein'lar mı yetiştirmek istiyoruz, bilmiyorum ki :) Sanırım burada da orta yolu bulup biraz eğlenmeli biraz serbest bırakmalı bir şeyler yapmalıyız.
İyi ki yolumuz kesişmiş, ayın aydınlık yüzü :)