Berna'yı "ekinvebiz" olarak BDK sayesinde tanıdım. Aslında itiraf etmem gerekirse Berna'dan daha çok Ekin ve çizimleri/okudukları ilgimi çekmişti :) Bir de maşallah o hep gülümseyen yüzü. Elif daha 7 aylık ama nedense Ekin'i Elif'e, Elif'i de Ekin'e benzetiyorum. Belki de hayalimdeki Elif, Ekin'dir kim bilir :) O zaman hayalimdeki anneliği de Berna ile konuşmam lazım :)
İzmir, çocuk büyütmek için ideal bir şehir sanırım değil mi?
Devamını oku »
Berna Merhaba,
Sana ilk sorum tabii ki çocuk kitaplarıyla ilgili olacak.
Ekin’den önce de okur muydun çocuk kitaplarını yoksa bu dünyaya Ekinle mi
girdin?
Doğrusu,
her zaman kitap okumayı severdim ama çocuk kitapları Ekin’le birlikte hayatıma
girdi, daha doğrusu ben o dünyaya giriş yaptım J Hem şunu da belirtmem gerek, Ekin
8 yıl önce doğdu ve o zamandan bu zamana çocuk kitapları çok daha arttı ve
çeşitlendi, ne mutlu ki ;)
Annelik maceran nasıl başladı?
Genellikle
hisleriyle hareket eden biriyimdir, içimden geldiği gibi davranır, aşırı plan
programı hiç sevmem. Ama bir bebek dünyaya getirmek konusunda hiç öyle değildim
J Yani Ekin’e ne zaman hamile kalayım, ne zaman
doğurayım, hepsini aklımda planlamıştım. Önce jinekoloğuma gittim, “biz bebek
istiyoruz, bedenim hazır mı, sağlıklı mıyım, hangi kontrolleri, testleri
yaptırmam gerek” diye sordum. Bana bir liste verdi, kan testleri, hormon
testleri, ne varsa hepsini yaptırdım. Demir eksikliğimi demir iğneleriyle
telafi edip depoları doldurdum (bu arada 5 kilo aldım, iyi de oldu), folik
asitlerimi aldım. Troid hormonlarımda küçük bir sıkıntı oldu, tüm hamileliğim
boyunca her ay kontrol ettirdim, hormon takviyesi aldım. Ve ilk denemede Ekin
bize katılmak için hevesli olduğunu gösterdi bize ve tam istediğim tarihte
(sonbaharda eylül-ekim gibi doğursam ne iyi olur demiştim hamile kalmadan önce)
2 ekimde dünyaya, dünyamıza geldi, iyi ki de geldi J Bu konuda çok komik bir anımız
var, onu anlatayım; ben ilk denemeden sonra Ahmet’e “hissediyorum, kesin
hamileyim” dedim. Ahmet benim her konudaki aşırı heyecanımı ve sabırsızlığımı
bildiği için “abartma canım, daha yeni başladık denemeye, hemen heyecan yapma”
dedi. Ben reglim birkaç gün gecikince hemen test aldım, Ahmet bu arada sürekli
telkin halinde, heyecan yapmamı önlemeye çalışıyor. Test sonucu tahminim doğru,
evet, hamileyim! Ahmet şok oldu tabi, hala inanamayarak “istersen kan testi de
yaptıralım, bunlar kesin sonuç vermiyordur, sen yine de kaptırma kendini” falan
demişti J Galiba
heyecanımın boş çıkmasından etkilenmemen içindi bunlar. Hatırladıkça çok
gülerim J
Doğum hikayeni anlatabilir misin?
Doğumum
genel olarak çok rahat ve kısa bir doğum oldu diyebilirim. Ekin 38. hafta
bittikten sonra, daha fazla bekleyemeyeceğim diyerek dünyaya gelmeye karar
verdi, 2 hafta daha içerde kalacağını düşünen anne babasını yanıltarak J. Yorgun bir günün sonunda (bütün
gün ayaktaydım ve hep yürümüştüm) saat
23.00’te başlayan bel ağrısı, saat 01.00’de doktorumu aramam (bu nedir diye,
çünkü hala doğumun başladığını anlamamıştım) hastaneye gidiş, 04.20’de Ekin’i
doğurmam, yani toplamda 4-5 saatlik bir maceraydı, bu sürecin bir kısmını evde
yaşamış olmam da güzel tarafı tabi J. 2 Ekim 2006’da sabaha karşı 04.20’de normal
doğumla Ekin’imiz aramıza katıldı J
İlk günlerde yanında birileri var mıydı?
Babamın
sağlık sorunları nedeniyle annem yanımda olamadı. Bu hala beni üzen bir
konudur, o yüzden hayatta olursam eğer, ileride kızımı bu süreçte yalnız
bırakmamak, yanında olup destek olmak istiyorum, umarım yapabilirim bunu. İlk
zamanlar kayınvalidem vardı yanımda, ama çok çok kısa bir süre. Sonrasında hep
Ekin’le yalnızdım, elbette eşimin desteği büyüktü, ama yükü de büyüktü. Biz meslektaşız,
mimarız ikimiz de. Birlikte çalışıyorduk, ben ofisteki işleri yürütüyordum,
eşim üniversitede de görev yapıyor, doktorasını hazırlıyordu. Hatta Ekin’in
doğumundan sonra bitirdi doktora tezini. Ben Ekin’i büyütmek için işime ara
verdim, eşim okuldaki görevinden ayrılıp ofisteki tüm işleri yüklendi. Zor ve
yorucu bir süreçti ve yalnızdık. Birbirimize destek olmaya çalıştık. Ekin’in
büyüme sürecinde ailelerimden ve dışarıdan hiç destek almadık, bir süre sonra
aslında bunun yorucu ama çok avantajlı bir durum olduğunun farkına vardığımı
söylemeliyim. Çekirdek aile olarak çok bağlı ve güçlü yaptı bu bizi. Kalabalık
ortamda çocuk büyütmenin anneye kolaylık olduğu kesin ama bebeğinizle baş başa
olma duygusunu yaşayamıyorsunuz. Bence bu bağ çok önemli ve bunun uğruna her
türlü zorluğu yaşamaya değer J
Ekin şimdi tam 8 yaşında. Bu yaşın da kendine göre
zorlukları oluyor mu?
Her yaşın
kendine özgü zorlukları oluyor tabi. Her zaman birey olarak saygı gösterdik biz
Ekin’e, fikirlerine saygı duyduk. Büyüdükçe bağımsızlığı artıyor, ama bu
yaşlarda hem bağımsız, hem size ihtiyacı var. Bu bazen sıkıntı yaratıyor. O
yüzden mümkün olduğu kadar bağımsızlığını destekleyerek ama yine de bir adım
yanında olduğunuzu hissettirerek hareket etmek gerekiyor. 8 yaşında artık,
evdeki yaşamla dışarıda görüp tanık oldukları arasında kıyaslama yapabiliyor,
hak-haksızlık, adalet konularında çok duyarlı, mücadeleci, kararlı ve hala çok
meraklı bir çocuk. İkna olmak istiyor, anlayana, öğrenene, ikna olana kadar
soruyor. Hiçbir şeyi geçiştirmedik şimdiye kadar, hep detaylı ve uzun
anlattım/anlattık, anlamaz demedik. Sonuçta büyüdükçe daha çok anlıyorum bunu,
yaşadığımız ülkede hayretle karşıladığı, anlayamadığı, anlamlandıramadığı şeyler
o kadar çok ki ve üzgünüm giderek artacak gibi. Bizim için de aynı şey geçerli
tabi, maalesef…
Ekin nasıl bir bebekti; uykuyu sever miydi, iştahı iyi
miydi?
Ekin meme
konusunda çok iştahlı bir bebekti, 31 ay sınırsız meme hizmetinden faydalandı
kendisi J))))
Genel olarak iştahlıydı, hiçbir zaman yemek sorunlu bir çocuk olmadı. Yemek
seçmezdi, hala da öyledir. Mantar hariç (ki onu da bol bol yedi zamanında,
birkaç yıldır yemiyor) her şeyi yer. Sebze çok sever, meyve ayırt etmez, et de
çok sever bunun yanında. Bir İzmirli olarak, balık ve otlar (cibez, deniz
börülcesi vs) vazgeçilmezidir. Salatasız yemeği eksik bulur, alışkanlık tabi J Bizim beslenme şeklimize adapte
oldu kolayca, dengeli ve her gruptan besin olur soframızda. Ek gıdaya ilk
geçtiği dönem hariç, Ekin’e ayrı yemek pişmedi hiçbir zaman. Hep sofrada
bizimle, biz ne yersek onu yedi ve yiyor J
Uyku
konusunda da ilk aylar, hatta emzirme olayı bitene kadar, yani 31 ay, ben uyku
nedir bilmedim pek. Hep uyandı, hep emzirdim, koyun koyuna uyuduk. Emzirme sona
erince kendi kendine ve kolaylıkla uyudu. Geçiş çok rahat oldu, o yüzden bu
konuda biraz esnek olmalı, stres yapmamalı. Ben eşim ertesi gün erkenden işe
gittiği için, geceleri de Ekin’le ilgilendim, biliyorum, çok zor ve yorucu. Ama
inanın geçiyor, hatta bu süreçte hep kucağımda, koynumda olduğu için Ekin, daha
rahat geçiş yaptığını bile söyleyebilirim, evet J Şimdi de akşamları 9, en geç
9.30’da uyur. Sabahları okul yoksa, sabah uykusuna da bayılır J
Bu arada
not: uyku eğitimi falan yapmadım, kendi çapımda karşıyım “uyku eğitimi” lafına
da J
Sadece “çocuğumu” iyi gözlemledim, uyku saatlerine göre hayatımızı düzenledim.
Ona sıkıntı yaratmayacak çözümlere yöneldim, mesela benimle rahat uyuyordu,
göğsümde, bunu verdim ona. Yat yerine bensiz demedim J)) Çok yorucu, kabul. Ama bebeğim
mutluydu, huzurluydu, benim için önemli olan bu. Bence Ekin’in uykuyla problemi
olmamasının temelinde bu ihtiyacının karşılanması yatıyor, ben öyle düşünüyorum
J
Ekin’e okuduğun ilk kitabı hatırlıyor musun?
Ekin
bebekliğinden beri kitaplarla iç içe. Tabi o zaman bu kadar çok kitap yoktu,
kaynaklar sınırlıydı. İlk kitaplarını
babası aldı Ekin’e, hediye paketleriyle getirirdi mutlaka J O paketler açılır, içinden
Ekin’in şaşkın bebek bakışları arasında kitaplar çıkardı J Daha oturamıyorken bile, birkaç
aylık bebekken yani, babasının getirdiği bir sürü çocuk kitabıyla haşır neşir
oluyordu. Ama sanırım ilk kitabı, şu kumaş kitaplardandı. Hala saklıyorum onu. Hem
yiyor, tadına bakıyor, hem de benim resimlerden uydurduğum hikayeleri
dinliyordu. Sonra da nesneler, renkler vs gibi küçük kitaplara geçti. Okumaya
başlayana kadar hep ben okudum ona kitapları, artık 3 yıldır kendi okuyor J
Bu fotoğraf benim favorim :) |
İzmir bu
ülkede yaşayabileceğim tek şehir, kendi adıma söylüyorum. Ekin’in bir kız
çocuğu olarak İzmir’de büyümesinden son derece memnunum J
Eve bir kitap girdiğinde Ekin’den önce sen mi okuyorsun;
itiraf et J
Esra’cığım,
o eskidendi J)) Çünkü artık onun kitaplarını ondan önce
okumama izin yok J Önce Ekin okuyor, sonra sıra bana geliyor. Eve
her kitap aldığımızda heyecandan deliriyorum ama beklemek zorundayım J Arada kaçamak yapmaya çalışıyorum
ama anlıyor o zaman da. Çünkü dayanamayıp anlatıyorum J))
Biz 1 kere gittik ama
Mordoğan’ı çok sevmiştik. Siz tüm yaz oradaydınız. Çocuklar denizi, sahili,
taşı, toprağı seviyor değil mi?
Elbette J Mordoğan’da köyde bir taş evimiz
var. İşimiz restorasyon olduğu için bu eski taş evi alıp restorasyonunu
kendimiz yaptık. Bu konuda eşimin hakkını vermem gerek, harika bir iş çıkardı
;) Ekin yazları orada köy hayatı yaşıyor. Bahçemiz var, salatalık, domates,
roka, semizotu ektik bu yıl. Çıplak ayak çimde oynuyoruz. Her gün denize girip
yüzüyoruz, kumlarla oynuyoruz. Ekin keçiler, tavuklar, köpeklerle ilgilenmeye
bayılıyor. Tavuk koromuz var, bazen şarkı söylüyorlar, ya da biz öyle hayal
edip gülüyoruz. Çeşitli böcekleri takip edip, inceliyoruz, Ekin’in müthiş
keşifleri oldu bu yıl. Müthiş sesler var doğada. Oradaki evimizde TV yok,
almadık. Uyanırken doğanın sesini duyuyoruz. Herhangi bir an, mesela bir eşek
anırması duyup kahkahalarla gülüyoruz. Değişik bir ses duyup bahçeye
fırlıyoruz, ses nereden geliyor diye inceleme yapıyoruz. Sürekli takip
ettiğimiz bir yavru baykuşumuz var mesela. Ben ilk kez baykuş sesi duydum
Mordoğan’da. Yani birkaç ayımız doğayla iç içe geçiyor ve biz çok mutluyuz bu
durumdan J
Ekinle favori kitaplarınız hangileri?
Olamaz!
Bu sorulardan çok korkuyorum, çünkü seçmek çok zor. Hatta Ekin’e de sordum.
“Hepsi anne hepsi!” dedi J Kitaplığımız gerçekten çok geniş ve Ekin kitapları
seri bir şekilde arka arkaya okuyan bir çocuk. Kendi kendine okumaya 6 yaşında
başladı. O günden beri yüzlerce kitap okudu, dolayısıyla ben de o kadar çocuk
kitabı okudum, şimdi nasıl seçelim? J)))
Sen mimarsın ve kızın harika çizimler yapıyor. Bu genetik
bir şey sanırım. Ekin’in çizimlerini kitap haline getirmeyi düşünüyor musunuz?
(Ben, ilk alan kişilerden biri olurum kesin J
Ekin
sanatsal yönü güçlü bir çocuk. Eline kalem, boya aldığından beri çiziyor, boyuyor.
Bu hayatının bir parçası, tıpkı müzik gibi. Yani Ekin’i tanımlayan ana
özeliklerden biri. Resim yapmadan, bir yerlere bir şeyler çizmeden duramaz.
Duvar, yer, kağıt, lokantadaki servis, peçete, eline geçen her şeyle, her yere
resim yapar. Bebekliğinden beri sergilere götürürüm ben Ekin’i. Gezeriz,
mümkünse sanatçıyla tanıştırırım. Yapanı, yapılanı görsün diye. Ve evimize
gelenler bilirler, evin her yeri resim sergisi gibidir. Koridorda bir askı
sistemimiz var, bu sayede sürekli açık bir koridor sergimiz oluyor J Zaman zaman yenilenir, eski resimler yenilerle
yer değiştirir. Bazı resimleri (büyük tuvale yaptıkları) salonda duvarlara asılıdır.
Bazıları dosyalanmıştır, çünkü o kadar üretken ki, tarihleyip dosyalamazsam başa
çıkamıyorum J Şu anda mesela evde koliler dolusu resim var J Bu konudaki genetik yeteneğini
babasından almış Ekin, eşim de resimle ilgilenirdi bir zamanlar. Şimdi
vakitsizlikten yapamıyor ama kesinlikle çok yetenekli olduğunu düşünüyorum. İyi
resimden de anlar, o nedenle eşimle Ekin’in yaptığı resimler üzerine konuşmayı
seviyorum J Bu arada, hiçbir zaman Ekin’in çizdiği hiçbir
şeye sözle ya da başka şekilde müdahale etmedik, bunu çok önemsiyorum. Kendiyle
baş başa üretim halinde oldu, bu anların gerçekten önemli anlar olduğunu
düşünüyorum. Kitap haline getirmek için benim çok uğraşmam, bu işle ilgilenmem
gerek. Bilmem, neden olmasın? J
Bu çizimleri azıcık (ç)aldım kabul :) |
Sence sen nasıl bir annesin? (sabırlı, oyuncu, hoşgörülü,
kararlı, tutarlı…)
Bunu
Ekin’e soruyorum bazen ben de. Çok objektif yanıtlar veriyor J Ama genellikle eğlenceli bir anne
olduğumu söyler, çünkü kızımla iyi vakit geçirmeye çalışıyorum. Onunla kendim
ilgileneyim diye işimi bıraktım, okul hayatı başladığından beri onu mutlaka
evde ben karşılarım. Yanında olduğumu ve onu sevdiğimi, değer verdiğimi
hissettirdim. Sonuçta güçlü bir anne-kız bağımızın oluştuğuna inanıyorum.
Onunla bir şeyler yapmaktan hoşlanıyorum ve o da farkında bunun. Birlikte
konserlere gideriz, sohbet ederiz, fikirlerimizi paylaşırız, okuduklarımız hakkında
konuşuruz, film izleriz, kıkırdarız, kahkaha atarız, kudururuz, eğleniriz,
tartışırız. Bunları keyif alarak yaptığımı bildiği için bana sen eğlenceli bir
annesin diyor sanırım J Ha, tabi kuralcı bir yanım da vardır, mesela
uyku saati konusunda çok esnemem. Sağlıklı beslenme konusu zaten evde kabul
görmüş bir konudur, herkes hemfikir bu konuda. Biraz sabırsız ve fazla
heyecanlı bir yapım var, e o da bu yaştan sonra pek değişmiyor, beni de böyle
kabul ediyorlar sanırım J))))) Ben duygularımı hiç gizlemedim Ekin’den,
üzüntümü de bilir, ağladığımı da görür, sevinçten deli deli dans ettiğimde,
sokakta zıplayarak yürüdüğümde hep yanımdadır, tanıktır bu hallerime J Sanırım ben içten bir anneyim,
normalde neysem öyle yani J
Ekin ileride nasıl biri olduğunda kendini iyi hissedersin?
Şu anda
zaten kişiliği ortada. İleride nasıl bir insan olacağına dair bir fikir veriyor
J
Ben Ekin’in hep vicdanlı bir insan olmasını istedim. Kendi haklarının ve aynı
zamanda başka insanların haklarının bilincinde olsun. Sorumluluklarını bilsin
ama bunlar uğruna yaşamanın güzelliğinden vazgeçmesin. Tıpkı şu anda olduğu
gibi algısı, ilgisi, merakları hayatın güzellikleri üzerine olsun. Müzik
yapmaktan (müzik eğitiminde 5.yılı, 3 yıldır recorder çalıyor), resim yapmaktan
hiç vazgeçmesin. Sanat hep hayatında olsun. Ve en önemlisi umutları hiç
tükenmesin…
Henüz erken ama eğitim sistemimiz çocukları yarışa hatta
maratona sokuyor. Bu konu hakkında yani Ekin’in eğitim-öğretim hayatıyla ilgili
planların(ız) var mı?
İşte
benim bam telim… Bu konu hakkında çok şey yazabilirim. Eğitim sistemi sizi
nasıl tek tipleştirmeye çalışıyor, bireyselliklerinizi nasıl önemsizleştiriyor,
bakış açınızı nasıl köreltiyor, bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bu
ülkede yaşayıp çocuğu okula giden herkes aşağı yukarı bunları biliyor. Anaokulundan
beri sürekli bir mücadele içindeyim, her ne kadar kafamıza uygun okullar bulduğumuzu
düşünsem de, daha gidilecek çok yol olduğu kesin. Yerleşik kalıpların değişmesi
çok zor. Eğitim sistemi içinde ufku geniş, bakışı geniş eğitimcilere ihtiyaç
var, çok şükür ki bunların bazılarına denk geldik. Ekin’in eğitim hayatı ile
ilgili temel prensibim şu, hiçbir zaman kontrolü, denetimi, bağlantıyı,
iletişimi bırakmamak. Gözüm sürekli Ekin’in ve okulun üzerinde. Yanlışları da
doğruları da beraber gözlemliyoruz Ekin’le. Okul hayatıyla ilgili yaşadığı
güzel şeyleri de olumsuzlukları da mutlaka konuşuyoruz anne-baba olarak. Her
şeyin fazlasıyla farkında olan bir çocuk. Bazen bunun avantajları yanı sıra
dezavantajlarını da yaşıyor haliyle. Ama bu süreçte onu dinleyen ve dikkate
alan anne-babası olduğunu biliyor. Gerisi sorun değil, her koşulda
çözümlenebilir. Bir şekilde bu sistemin içindeyiz, ama kendimizi korumaya
çalışıyoruz. Özetle bunu söyleyebilirim.
Ekin’den “mutlaka ama mutlaka okuyun bu kitapları” listesi
alabilir miyim? (Onun zevkini çok beğeniyorum (şurada güzel bir şeyler buldum sanki)
Ekin bu
soruya yanıt vermek istemedi, “hepsini hepsini seviyorum kitaplarımın!” dedi J Ben de Ekin’in zevkini çok
beğeniyorum. Uzun zaman ben seçtim kitaplarını, sonra beraber seçtik, şimdi
kendisi seçiyor, ama benim önerilerimi de dikkate alıyor. Yine de isim vermem
gerekirse, sıkı bir Roald Dahl hayranı Ekin. Ayrıca elbette Pıtırcık serisine
bayılıyor, Andrew Clements’i, Ursula K. Le Guin’i çok severek okuyor. Bunları
yazdığımı görse kızar bana, şu da vardı bu da vardı diye J Çocuk kitapları gerçekten çok
derin, güzelliklerle dolu bir dünya. Hiçbir zaman çocuk kitabı okumayı
bırakmayacağım bu yüzden. Ekin’in de bu tadı aldığını biliyorum, bu konuda
şanslıyım J
Zaman zaman bizden tavsiye isteyen, liste isteyen dostlarımız oluyor, onlarla
paylaşıyorum. Ama hep eksik kalıyor, tüh şunu da yazsaydık, hay Allah bu da
vardı falan diye J Çocuğu olsun olmasın, herkese tavsiyem, güzel
çocuk kitapları okuyun. Gerçekten okumanın eğlenceli ve tatlı bir duygu
olduğunu hissedeceksiniz J
Anne adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye
edersin?
Çok
tavsiye vermeyi seven biri değilim aslında. Hele söz konusu olan annelikse.
Çünkü her anne-çocuk ilişkisi kendine özgü dinamikleriyle var olur. Her biri
ayrıdır ve her biri özeldir. Ama kısaca şunu söyleyebilirim, anne olmaktan,
bunun getirdiklerinden keyif alıyorsanız, çocuğunuz bunu hissediyor. Çok
kasmadan kendimizi, biraz akışına bırakmak gerek. Çocuğumuzu dinlemek çok
önemli. Kitabi bilgilere birebir uyacağım derken hırpalamayalım kendimizi.
Bilmek, okumak, öğrenmek harika, asla bunlardan vazgeçmem. Ama kesin bir şey
var, bana anne olmayı Ekin öğretti. Ekin’dir beni eğiten, gerektiğinde
dönüştüren, hatalarımı gösteren, doğrularımı yansıtan… Birlikte büyüyoruz,
birlikte öğreniyoruz. Sevildiğini, birey olarak değer verildiğini hisseden
çocuk, daima sizinle iletişime açık olacaktır. “Sen bizim ailemizin bir
parçasısın, varlığın çok önemli, fikirlerin bizim için değerli” biz bunu
hissettirdik Ekin’e hep. Gerçekten Ekin bizim kızımız olduğu için mutluyuz J
Bu sohbetten sonra "hemen yaz gelsin, İzmir'e gidelim yok yok Mordoğan'a gidelim, Ekinle evin bahçesinde beraber kitap okuyalım" gibi bir istek oluştu bende :) Berna'nın annelik tarzını da çok sevdim; pozitif, rahat, ilgili, sabırlı... Kendim için notlar aldım yine bu sohbetten de.
Ekin'in kitaplığını ise hala meraktayım :)
Katıldığınız ve harika fotoğraflarınızı paylaştığınız için çok teşekkürler Berna, Ekin'i saçlarından benim yerime de öper misin :)