Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




kitapkurduanne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitapkurduanne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2015 Salı

Günün Mutluluk Sebebi-12

Önceki yazılara bakmama rağmen, bu sayma işini hala yanlış yapıyorum ama olsun :) Önemli olan niyet sanırım.
Bu yazıyı dün yazmaya niyetlenmiştim ama iyi ki yazmamışım, meğer ekleyeceklerim varmış bugün, haberim yokmuş.
Bu kısmı sona saklayacak olursam,
Geçen hafta iş yerine yakın bir parkta kendi çapımda yaptığım birkaç piknik etkinliği bana nasıl iyi geldi anlatamam.
Elimde Manolito'nun devamı olmadığı için son 1-2 sayfayı okumayı erteliyorum. O kadar çok güldüm ki Can Çocuk'tan İpek'e şöyle bir mesaj yazasım geldi: "Sevgili İpek, lütfen Manolito gibi kitapların kapaklarına şu ibareyi yapıştırın: aşırı dozda kahkaha içerir, parkta yalnızken okursanız sizi deli sanabilirler/çocuğunuz uyurken okumayın, gülme sesinizden uyanabilir" Bence bazı kitaplara buna benzer bir işaret yapıştırılmalı. Buraya bir ara çok aşırı güldüğüm kitapları da yazayım. Aklıma ilk gelen "Osuruk Tozu" oldu. Tamam ismi de komik ama ilk 2 kitap sahiden çok bombaydı. Karabalık o ara beni ne zaman gülerken görse "Sen yine osuruk tozu mu okuyorsun?" diyordu :)

İkinci sefer çok daha güzel geçti, bu kez şalımı serip yere oturdum. Simidimi paylaştığım kuşlarla neredeyse sohbet ettik, kaçmadılar. Lakin heyecanla giden kitabımı okuyamamaya başladım çünkü baskı hatası vardı :( Ve normalde en az bir yedek kitap yanımda taşımama rağmen o gün yanımda yedek kitabım yoktu. Peki dedim, defterim illa yanımdadır, bir şeyler yazayım, not alayım, resim çizeyim(kendimce). Defter vardı ama kalem yoktu yanımda iyi mi. Ben de oturdum ve "hiçbir şey yapmamanın" tadını çıkarttım. Bunu yapamam sanıyordum, bana kaşıntı basar çünkü, illa bir şeyler yapmam gerektiğini düşünürüm. İlginçtir o gün kafamı kaldırıp ağacın dallarını seyretmek bana çok iyi geldi ve aklıma başka da bir şey gelmedi.
Kaybolduğundan emin olmaya başladığım postalarımın bir gün aniden posta kutumu tepeleme olarak doldurduğunu görünce gözlerime inanamadım. Mektup arkadaşlarım var benim, onların ne yazdığını heyecanla bekliyorum. Postcrossing devam ediyor. Bana gelen kartları bir ara buraya da koyayım. Soldaki de can kuşum balığım Ayçam (Eda'yı sayma zaten :P) Sağ taraftaki pandaları hatırlayanınız oldu mu bilmiyorum ama hikayeleri şöyleydi. Sağ üstteki kablo da karabalığın masasından benim tarafa taşanlar. Benden ona sadece kalemler taşıyor oysa ki :)

Bu da bu sabahtan. Elif'in kreşinin tam çaprazındaki parkta kendi haline bırakılmış Japon Elması ağacından. İki tane koparmıştım, birini düşürdüm. Ötekini de keyifle yedim, tadı müthişti. Şalımda kalan saç telini görmezsek elmanın şalım ile uyum içinde olduğunu söyleyebiliriz. Çok mutlu oldum kendisi ile tanıştığıma :)

Veee en sona sakladığım bir haber. Haber yazınca heyecan uyandırdı belki ama "haber değeri" olan bir şey değil. Sadece bir keşif. Yazılarını keyifle takip ettiğim bu blogdaki şu yazı. Bu defteri "mutluluk sebeplerim" ile ben de mi yapsam acaba? Çok heveslendim... Bu yazıda yer alan bir cümle beni bu ara biraz fazla iyi anlatınca kendime bir "dur" demek istedim. İşte şurası:
"Her şeyin bir dönem üst üste kötü gittiği zamanlar olur ya, o zamanlarda hayatımızla ilgili genellemeleri daha çok yaparız. "Çok yorgunum, hep yorgunum. Enerjim yok. Kendime vakit ayıramıyorum. Zaten ben hiç... Zaten sen hiç..." gibi şeyler söylemeye yatkın oluruz ve kalan güzelliği de biz kaçırırız. O zamanlarda açtım defterimi ve baktım. Hayır hiç de öyle olmadığını gördüm. Sonra insan şükür okuya okuya şükreder hale yeniden geliyor. O işe de yaradı."

Evren bana mesaj mı veriyor acaba, defterime hemen başlamam için? Bu yazıyı "yayınla" demeden az önce (30 saniye kadar) postacı amca bu pakedi getirdi. Ben şok oldum açıkçası. Hiç beklemiyordum böyle bir kutu. İçindekileri çeksem sanırım neden inanamadığımı anlardınız :) Canım kitapkurduanne arkadaşım Akça göndermiş bana, nasıl mutlu oldum anlatamam. Kattaki herkese kutuyu gösterdim sanırım :) Kutunun yanındaki defterim "her şey" defterim oldu ama aslında blog defterim. Kutunun üst tarafındaki çantayı ise bana canım Özlem çizmişti, onu kullanmaya kıyamıyorum ama kullanmayınca da üzülüyorum. Kısacası bugünün şükür sebepleri bir dolu :) Öğlen de kkk(küçük kıvırcık kuzen) ile piknik yaptık, heyooo :)

                                                                                ***
Blogda birkaç değişiklik yaptım ve "evim" dediğim yeri biraz daha düzenlemiş oldum. Bunları tek başıma yapmayı beceremediğim için Sevgi Hanımdan yardım aldım. Aklımdaki birkaç ufak değişiklik dışında blogun son hali böyle, kategorili :)
                                                                                ***
O değil de üzerinde ismim yazılı kutum var artık benim ya, ben uçmayayım da kimler uçsun... Bir de içini görseniz :)
Devamını oku »

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Anne(lik) Sohbetleri : Akça ve Masal









Çocuk kitapları söz konusu olunca akan suları durdururan biri ile tanıştığıma çok memnun olmuştum bundan aylar önce. Akça'nın "Kitapkurduanne" instagram hesabındaki kitap paylaşımları beni hep çok mutlu etti ancak yorumlarının kısa olmasına da içten içe biraz kızdım. Bu kızgınlığım sebebiyle de "Akçaaa, site ne zaman açılacak" sorularıyla Akça'yı bunalttım. Oh iyi ki de yaptım. Bu sayede harika bir kitap paylaşım alanı ortaya çıktı. Ama tabii ki bu paylaşımların asıl sebebi Masal'dı. Tüm bu hikayeyi 1 Balık Akça'ya sormazsam da olmazdı :)






Sevgili Akça,


Aklımda bir dolu soru varken öncelik-sonralık yapamadım, o yüzden Masal'dan başlamak istedim. İsmi çooook güzel bir kızın var maşallah. 5 yaşında olduğuna göre tüm malum krizleri atlatmışsınızdır diye ümit ediyorum. Sence en zor dönem hangisi?
a) doğum sonrası alışma-kaynaşma-süt-gaz çokgeni


b) biraz büyüdüğünde dişler patladı-aman yürüdü peşinden git kafasını kötü yere çarpmasın halleri


c) Aman Tanrım bu da ne böyle, 2 yaş sendromu


d) Yok canım büyük konuşmuşum, 3 yaş daha zormuş, "ben bunu giymem"tripleri


e) 4 ve 5 yaş konusunda bir fikrim olmadığından yorum yapamadım ama sanırım her şey süt liman olmuştur temennileri


Yani ilk sorun çoktan seçmeli :)






Esracım bu soru beni bayağı düşündürdü, çoktan seçmeyeyim de hepsini birlikte değerlendireyim dedim :) Masal, ( Allaha şükür) rahat bir bebekti kısa bir süre gaz derdimiz oldu, sonra o da geçti. Beni en çok korkutan Masal'un uykusuz bir bebek olma ihtimaliydi doğumdan önce zira ben uykuya çok düşkün ve "uykusuzken ben ben değilim" bir tipim. Şansım bu konuda yaver gitti ve kızım sabahın seherinde kalkan babasına değil de bana çekti. Sadece ilk başlarda sıkıntılı gecelerimiz oldu, hatta bir gece hiç unutmuyorum Serdar'la yorgunluktan bitmişiz Masal uyumuyor ve sürekli ağlıyor yatakta sırt sırta verip birbirimize destek olduğumuzu sırayla Masal'ı alıp bir yandan da bu böyle giderse yandık kıvamında bir konuşma yapışımızı.


Masal'ın dişleri erken çıktı 4. Ayda iki dişi çıkmıştı, tabii ki o dönemler daha huysuz oluyordu ama süreçler çok uzun sürmüyordu.


11 aylıkken yürümeye başladı Masal, hep peşinde olmak son derece yorucu bir süreçti, daha önceki zamanların ne kadar da rahat geçtiğinde işte ayaklandığında daha da iyi anladım. Eve basit bazı güvenlik önlemleri koyduk masa kenarları falan ama çok da abartmadık açıkçası sürekli peşinde biri olduğu için.


Masal'ın 2-4 yaş arası ciddi sıkıntılı süreçleri oldu tabii ama ben bunlar hangi yaşın sendromuydu anlayamadım pek. 3 yaşına kadar doğru düzgün konuşamadığı için biraz onun sıkıntısı da vardı sanırım. Konuştuktan sonra bu kriz dönemlerinin atlatılması daha karmaşık oldu çünkü acayip laf yetiştiriyordu... Hiç unutmuyorum 3,5 yaşında bana çok kızdığı bir anda bana gelip biz babamla dışarı çıkıyoruz dedi, nereye diye sorduğumda " bana ev bakmaya ben ayrı eve taşınıcam" dedi.. O an anladım ki hayat bundan sonra bize daha zor olacaktı :))


Nitekim şimdi de en büyük sıkıntımız çok inatçı, dediğim dedik ve asi bir ruh olması, ha bir de papuç kadar dil tabii :))


Ben Masal'la doğduğundan itibaren çok konuştum, konuşmadığı üç sene boyunca benim çenem durmadı, konuştum, sohbet ettim, anlattım, kitap okudum. Sanırım çok sıkı bir kelime haznesi olmasının temelinde bu yatıyor. Konuşmaya başladıktan sonra bu sefer hep o sordu, her sorusuna ciddiyetle ve açıklayarak cevap verdim ( Hatta annem kızım abartma çocuk 3-4 yaşında niye bu kadar detay anlatıyorsun diye sık sık uyarırdı beni ve halen uyarmaya devam ediyor ! )






Annelik maceran nasıl başladı? Çok yoğun bir iş temposundan bir anda evde-bebekli yaşama geçmişsin sanırım?






2007 Aralık ayında eşim Serdar'la evlendik ve ben ondört senedir çok yoğun bir tempoda, bol yurtdışı seyahatli, gece yarılarına kadar çalışmacalı işimde çalışıyordum. Bir tekstil firmasında Genel Müdür Yardımcısıydım ve tüm ihracatı yönetiyordum, çok seviyor fakat çok da yoruluyordum. Evlenince de bu tempo iki sene devam etti. Hep iki çocuğum olsun istemiştim ve biran önce çocuk sahibi olmak istiyordum. Tüp bebek yöntemi ile hamile kaldım ve denemeler sırasında iş tempomu azaltıp haftada iki gün ofis, kalanı evden şeklinde danışman modelinde bir tempoya geçtim. Tüp bebek sürecinde çok şanslıydık, ilk seferde başarılı oldu, transfer edilen iki embriyonun biri hayata tutundu ve biz 2010 yılının Haziran ayında Masal kızımıza kavuştuk. Ben hamileliğimin dördüncü ayında işi tamamen bıraktım çünkü iş stresinin bana ve bebeğime zarar vereceğini düşündüm. Hamileliğim çok fazla kilo almam ve korkunç bel ağrılarımı saymazsak çok zor geçmedi.








Doğum hikayeni anlatabilir misin? İlk günlerde yanında birileri var mıydı? En çok hangi konularda zorlandın?






Çok sevdiğim doktorum Bora Cengiz ( ki geçen yıl kanserden kaybettik kendisini) tüp bebek tercihimizin başından itibaren bizimleydi. Hep beni rahatlattı, çok destek oldu. İlk baştan itibaren normal doğum istiyordum ve Bora bey beni hep destekledi. Ben her doktor kontrolüne bir sayfa soruyla gidiyordum, sorularım, endişelerim hiç bitmiyordu... Sonunda 41.haftada ben artık korkunç bir kiloya ulaşmışken gelin cumartesi suni sancıyla halledelim dedi. Gittik güle oynaya hastaneye ama suni sancı bende pek etkili olmadı, tam 24 saat gerekli açılma bekledik, sinirler bozuldu ama Bora bey gelip bana ctesi gecesi sen merak etme eve gitmeyeceğim hastanede kalıyorum dedi ve beni çok rahatlattı ( bunu yapacak çok az doktor var ne yazık ki, başkası olsa kesin ctesi akşamına sezeryana alıp evinin yolunu tutardı) Ertesi gün yani 20 Haziran ( ki babalar günüydü) saat 11 de Masal'ı hayal ettiğim gibi normal doğumla doğurdum. Üstelik ultrasonlarda çıkan gibi 3,5 kg değil tam 4,270 gr idi. Bora bey bile şaştı kaldı :) bu arada epiduralle normal doğum yaptım o yüzden çok da zor olmadı.


İlk günler heyecan içinde ve acemilik ile geçti, gündüzleri annem veya ablam dönüşümlü olarak yardıma geliyordu, ben fazlaca ürkek ve neyi nasıl yapacağım konusunda çok endişeliydim ama Allaha şükür kısa zamanda adapte oldum.Beni genel olarak en çok zorlayan kendi kendime fazla endişeli olmak oldu, yani kendi kendimi zorladım açıkçası, çok daha rahat bir anne olabilmeyi çok isterdim.






Veee gelelim çocuk kitaplarına. Masal ile ne zamandan beri kitap okuyorsunuz? Kitap okuma köşeniz, rutininiz var mı?


Masal’ı sanırım 3-4 aylıkken yumuşak kitaplarla tanıştırdım, o zaman hikaye okumuyordum ama bu kitaplar üzerinden sürekli konuşup anlatıyordum, 6 aydan sonra kitaplarımız çeşitlendi, bir çok ilk kelime kitabı edinmiştim, hepsini birlikte hatmediyorduk. Ben de kitapçıların bebek ve çocuk kitapları bölümlerine abone olmaya başlamıştım. İlk kez hikaye dinlemeye başlaması 11-12 ay civarında oldu, Bebek Koala serisi favorisi idi, kitapları teker teker çıkartıyordum ve defalarca aynı kitabı okuyup sıkılmadan diğerine geçmiyorduk. Sadece hikayeyi okumak değil de resimlerine bakıyor, üzerinde konuşuyorduk ( yani ben konuşuyordum da o gösteriyordu) İki yaşından sonra kitap sevgimiz, ilgimiz iyice coştu, gün içinde çeşitli seferler kitap okumaya başladık, bir de gece uyumadan evvel mutlaka birkaç kitap okuyorduk. Bizim kitap okumak için özel bir köşemiz olmadı, rahat ettiğimiz yerde, salonda, Masal’ın odasında hatta mutfakta hep içiçeydik kitaplarla. Masal konuşmaya başladıktan sonra kitap okumak çok daha zevkli hale gelmeye başladı çünkü hikayelerin, çizimlerin üzerine yorumlar yapıyor ve keyfini çıkarıyorduk. Bu da beni hep yeni hikayeler, iyi çocuk kitapları bulmaya teşvik ediyordu. O sıralarda piyasada çok fazla çocuk kitabı olduğunu farkettim ve başta okumadan aldığım bazı kitaplarda hüsrana uğrayınca önceden okumadan asla kitap almamam gerektiğini anladım. İçinde korkunç resimleri olan, cümlenin düşüklüğünden benim bile ne dediğini anlayamadığım, son derece bozuk bir Türkçe ile yazılmış pek çok kitaba rastladım bu dönemde.


Ben Masal’ı gün içinde hiç kitap okumaya zorlamadım, teklif ettim, isterse okuduk istemezse okumadık. Özellikle bazı dönemlerde kitap okumak yerine oyunu tercih ettiği zamanlar oldu, hala da oluyor. Hiç bir zaman ısrar etmiyorum, isterse okuyoruz yoksa bazen birkaç gün hiç okumadığımız oluyor. Ama akşamları 3 kitap rutinimiz fazla aksamadan devam ediyor, uzun pazarlıklar sonucu ulaştığımız bir sayı bu, büyüdükçe okuduğumuz hikayeler uzuyor bazen 2ye düştüğümüz, okul yoksa ertesi gün tatilse 4e çıktığımız da olmuyor değil. Kitap seçimini önce ona soruyorum, özel bir tercihi yoksa benim getirdiğim alternatiflerden seçiyor.







"Kitapkurduanne" nasıl doğdu, gelişti? Sitenin tasarımını ve kullanım kolaylığını çok seviyorum. Blog yazıların da hep güncel. Siteyle ilgili aklında başka hangi fikirler var,(tamam tamam aramızda :P )


2014 yazı bu fikir doğdu aslında, evde o kadar çok kitap oldu ve ben o kadar çok bu işin içine girdim ki, bari beğendiğimiz kitapları paylaşayım da başkaları da faydalansın diye düşündüm. Bu ciddi bir vakit işi çünkü, kitapları araştırmak, okumak, doğru Türkçe ile yazılmış düzgün kitap seçmek gerçekten zahmetli. Bir de çocuğu çok iyi tanımak gerekiyor, her çocuğun beğenisi, algısı ve beklentisi farklı sonuçta. 2014 yılı Eylül ayında Masal da tam gün anaokuluna başlayınca benim de bir hayli zamanım olunca, instagramdan bir gün açıverdim "kitapkurduanne" hesabını. Şimdi dönüp baktığımda ne kadar amatörce fotoğraflarla başlamışım diyorum, zamanla gördüm ki bu konu bir çok anne için ilgi çekici ve gelen yorumlar beni daha da motive etti. Kitapkurduanne büyüdü, ben kendimi geliştirdim ve artık daha üst yaş grupları kitaplarına da el attım. Okudukça keyiflendim, beğendikçe paylaştım... Fakat paylaştığım kitap sayısı arttıkça instagram benim bile takip etmekte zorlandığım bir hale geldi, site fikri de buradan doğdu. Eşimin bir yazılım firması olması bu noktada tabii ki çok işime yaradı ve hayal ettiğim gibi bir siteye ulaştık. Ben gene de çok mutlu değilim :) ( rahatsızım ya !) Blog’a yeterince zaman ayıramıyorum, yazmayı istediğim yazıları toparlayamıyorum, hep birşeyler çıkıyor. Hergün şunu da yapsam bunu da eklesem diye kafamda bir dolu düşünce ile yakında kendimi toparlamayı umuyorum...


Sana en çok sorulan sorulardan biridir sanırım, "bebeğim x aylık, kitap okumaya başlamak için erken değil mi?" "çocuğum x yaşında, hangi kitapları okumalıyım?" Sence cidden var mı böyle bir alt sınır ya da kategori? 5 yaş için önerilen bir kitap, 2 yaşındaki bir çocuğa keyif ver(e)mez mi mesela?


Ben bu konuda bir çok kişiden farklı düşünüyorum, bazı kitapların çok erken yaşta çocuklara okunmasının çok keyif alıyor gözükseler de bilinçaltında ilerde farklı şekillerde ortaya çıkacak kaygılara, korkulara ve gereksiz düşüncelere yol açacağı fikrindeyim. Bir yandan da her çocuk farklı, algısıyla, talebiyle, okuduklarını özümsemesi ve bunlardan etkilenmesiyle.. Masal’da ben bunu 3-4 yaş arasında çok yaşadım, kitabın çizimleri olabilir, kullanılan tek bir kelime olabilir veya bir konu olabilir, ne kadar etkilendiğini, korktuğunu, kafaya taktığını gördüm... Ve anladım ki bu konu önemli ! İşin bir diğer yanı da bazı kitapları erken okumak hikayeyi çok da iyi anlamamalarına, bir nevi kitabın heba olmasına yol açıyor. Ben bu yüzden bir fikir vermesi açısından minimum bir yaş fikri vermeye çalışıyorum, karar tabii ki annelerin ve babaların ve tabii ki çocukların :)






Yoğun bir iş temposundan yoğun bir bebek-çocuk bakımına geçtiğinde işe geri dönmeyeceğini tahmin ediyor muydun?


Eski işime geri dönmeyeceğimi biliyordum, çünkü çok yorulmuş ve yıpranmıştım ve bence tüketmiştim kendimi. Farklı bir şeyler yaparım diye hep düşündüm, aslında hedefim Masal 3 yaşına geldiğinde çalışmaya başlamaktı ama beceremedim, hep kendim birşeyler kurayım istedim, erteledim, üşendim...İyi ki de üşenmişim "KitapkurduAnne" ciddi vaktimi alıyor şu an, ve ilerde çocuk kitapları ile ilgili birşeyler yapabilirim diye düşünüyorum, neden olmasın?


Sence "anne" kime denir?


Bence anne bir sabırtaşı ile delilik arasında, aşkların en büyüğü ile cinnet arasında gidip gelen insanüstü varlıktır ! Nokta.







Bu da çok merak ettiğim bir sorudur, annende görüp "asla yapmam" dediğin ama yaptığın ve gülümsediğin bir şeyler oldu mu?


Annemde görüp değil de etrafta görüp yapmam dediğim pekçok şeyi yaptım hala da yapıyorum.. Çocuğum yokken ayıpladığım, aa anneye bak çocuk kendini yerlere atıyor bir şey yapmıyor dediğim, elinde tablet gördüğüm çocukların anne babalarına kızdığım çok oldu. Yapmam dediğim pek çok şeyi şu veya bu şekilde yaptım, pişman değilim gene olsa gene yaparım :)


Masal'ın ve senin favori kitaplarınızı soracağım ama çok mu uzun olur bu liste, ek olarak da koyabilirsin :)


Masal’ın çok sevdiği bir çok kitap var tabii ki, dönem dönem favorileri değişiyor bir de hiç bir kitaba “beğenmedim” diyemiyor, kıyamıyor onun yerine “bunu daha az beğendim” diyor mesela çok hoşuma gidiyor. Son dönemde bana yazarları ve çizerleri de sorar oldu, bir yazar ismini duyunca daha evvel bu yazarın başka kitabını okuduk mu diye soruyor mesela. Bir de güzel çizimli kitaplarda hayran kalıyor çizimlere ve “anne yaa bir insan nasıl bu kadar güzel çizebilir” gibi yorumlar yapıyor.Liste çok uzun olacak ama ben gene de Masal’ın en favorilerinden yazayım.


Rengarenk Kasabası, Kitapkurdu Lily, Rüzgarın Üzerindeki Şehir, Ben Ne Zaman Doğdum, İki Utangaç Panda, Memo ve Ay, Leyla Fonten serisi, Büyükanne ve Miyop Ejderha, Pezettino, Masal Battaniyesi, Sakar Cadı Vini serisi, Meraklı Tavuklar serisi, Kedi Adası, Üç Kedi Bir Dilek, Annemin Çantası, Farklı ama Aynı, 5 Çocuk 5 İstanbul ( bu aralar en favorisi) , Murat Bey ve Işıltı Hanım, Zuzu serisi, Kütüphanedeki Aslan, Büyük Sözcük Fabrikası,Oliver, Dodo’nun Komik Karışımları, Değirmenler Vadisi, Mış Gibi, Nokta, Çilli Begonya.







Bana göre oldukça tecrübelisin, sence,bebeği henüz 15.5 aylık bir anne, yavrusunun hangi dönemlerinden korkmalı, hangi an'ları kaçırmamak için gözünü dört açmalı ve özünde nelere dikkat etmeli?


Valla bu iş bence çocuğa göre çok değişen bir konu ve inan günü gününe uymuyor, tam neyse oldu bir düzen oturttuk diyorsun yeni bir şey çıkıyor karşına. Akışına bırakmak, yaşayıp da görmek en iyisi sanırım. Ben biraz mükemmeliyetçi ve pimpirikli bir tipim, o yüzden şimdi geriye dönüp baktığımda kendime kızdığım çok nokta var. Örneğin bu yemek işini beceremedim, blw falan haberim yoktu ve hep ben yedirdim, hala bunun cefasını çekiyorum o yüzden..Eskiden Masal’la ilgili notlar alırdım, ilerde unutmayayım bakarım diye, uzun zamandır yapmıyorum bu da kendime kızdığım ayrı bir konu. Bir de çok yufka yürekliyim, ağlamasına dayanamıyorum ve böyle durumlarda kendimi çok zorluyorum, doğru olduğunu bildiğim şeyleri yapamayabiliyorum.Özellikle inat ve öfke krizleri için hazırlıklı olmak, sağlam bir sabır, konu büyümeden ilgiyi başka yöne çekmek önemli sanırım. Bir de her dönemin geçici olduğunu kendine hatırlatırsan ( yani başarabilirsen) geçiyor çünkü eninde sonunda...Erken yaştan kendi yemeğini yiyen, özellikle üç yaşından sonra kendi kendine kimseye ihtiyaç duymadan belli süreler kendini oyalayabilen bir çocuk yetiştirmek önemli sanırım. En önemlisi de çocuğu adam yerine koymak, konuşmak, anlatmak ve söylediği şeyi dinlemek


Masal ile ilgili olarak “iyi ki yapmışım” dediğin neler var?


En başta iyi ki ama iyi ki doğurmuşum diyorum tabii ki :) Masal’la hep çok konuştum, anlattım açıkladım, küçüktür anlamaz demedim, iyi ki de yapmışım çünkü kelime haznesi çok gelişti ve pek çok konuda şimdiden fikir sahibi oldu. Kitap okumak, kitaplar içinde büyümesini sağlamak ve kitapların tadını almasını görmek benim için çok önemliydi. Şimdilik başardım ama tabii kendi okumaya başladığında nasıl olacak bilemiyorum :) İyi ki işi bırakıp Masal’a kendim bakmışım ve birebir vakit geçirmişim diyorum bir de...






Anne adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye edersin?


Her çocuk farklı, çocuğu iyi tanımak, nerede ne tepki verdiğine dikkat etmek, hoşlanacağı, hoşlanmayacağı şeyleri bilmek ve buna göre olası krizleri bir nebze de olsa azaltmak. Sürekli olarak ben birşeyleri yalnış mı yapıyorum hissinden kurtulmak, çocuğunu hiç bir çocuk ile kıyaslamamak, her dönemin keyfini çıkartmaya çalışmak, doya doya yaşamak, bol sarılmak, öpmek koklamak ve herkesi de çok dinlememek :) veee akışına bırakmak...


Katıldığın için çook teşekkür ederim.


Esra’cım esas ben sana çok teşekkür ederim güzel blog’unda bana da yer verdiğin için... iyi ki seni tanımışım....






Sohbetler bitince biraz hüzünleniyorum ben. Keşke daha çok hatta daha da çok soru (kumkurduna sevgilerle) sormuş olsaydım diyorum. Ya da daha iyisi bu sohbette neden karşılıklı kahve içemedik ki diye hayıflanıyorum. Ama asıl üzüntüm bu sohbetlerin kaynağı olan bal yanakları sevemedim diye oluyor, itiraf edeyim. Masal'ın ismi o kadar güzel ki yanımda olsa Masal'a hep ismiyle hitap ederdim sanırım :)


Çocukları biraz daha büyümüş annelerle konuşmak, yazışmak, haberleşmek bana çok iyi geliyor.


Akça'nın "Sürekli olarak ben birşeyleri yalnış mı yapıyorum hissinden kurtulmak, çocuğunu hiç bir çocuk ile kıyaslamamak, her dönemin keyfini çıkartmaya çalışmak, doya doya yaşamak, bol sarılmak, öpmek koklamak ve herkesi de çok dinlememek ve akışına bırakmak.." satırlarının altını çizdim bu sohbette.


Yazmayı unutmuşum Akça, sen de iyi ki varsın, tatlı balık arkadaşım benim :)





*Bir dolu "annelik sohbeti"ni güzel bir kahve eşliğinde okumak isteyebilirsiniz :)
Devamını oku »