Yurt dışına hiç çıkmadım ama gidecek olsaydım elbette ki ilk tercihim Avustralya olurdu, oradan Yeni Zelanda, Hindistan... Sanki tekneyle geçiyorum kıyılardan :)
Avrupada merak ettiğim ülke ise pek yok. İskandinav ülkeleri başta olsa da bisikletli hayatı merak ettiğim Hollanda, yeşilliklerini görmek istediğim Macaristan ve tabii ki kan bağından dolayı Selanik hep kalbimde olan yerler.
Peki, Londra?
Richie Rich'in 5 çayı dışında çok fazla fikrim yoktu Londra hakkında. Ben de Özlem'in kapısını çaldım. Tık! Tık! Tık! (Bu da Elif'e kitap okurken çok kullandığım bir replik :)
Aklımda ne varsa ona sordum ve sağ olsun bir dolu yazmış o da. Lafı uzatmış olmayalım diye 2'ye böldük bu sohbeti hatta sohbetin sonunda Özlem'in sizin için harika bir sürprizi var... Ne olduğunu söylemeyeceğim ama Özlem bana bu sürprizden bahsettiğinde "Neeaaa, kimselere veremem ben onu" demişliğim var, itiraf ediyorum :)
Kütüphaneler bu kadar yaygınken belki de kitapçılar sinek
avlıyordur :) Sanırım orada da zincir mağazalar var, buradakine benzer. Sence
fiyatlar nasıl? Burada –ne yazık ki- insanlar “paramız yok” yakınmasıyla ya
kitap okumuyor ya da korsan kitap alıyor. Orada kitaba erişim daha mı
çok/rahat? Korsan kitap diye bir şey var mı sokaklarda? Bir de unutmadan
sahafları sorayım, sahaflar yaygın mı?
Devamını oku »
Avrupada merak ettiğim ülke ise pek yok. İskandinav ülkeleri başta olsa da bisikletli hayatı merak ettiğim Hollanda, yeşilliklerini görmek istediğim Macaristan ve tabii ki kan bağından dolayı Selanik hep kalbimde olan yerler.
Peki, Londra?
Richie Rich'in 5 çayı dışında çok fazla fikrim yoktu Londra hakkında. Ben de Özlem'in kapısını çaldım. Tık! Tık! Tık! (Bu da Elif'e kitap okurken çok kullandığım bir replik :)
Aklımda ne varsa ona sordum ve sağ olsun bir dolu yazmış o da. Lafı uzatmış olmayalım diye 2'ye böldük bu sohbeti hatta sohbetin sonunda Özlem'in sizin için harika bir sürprizi var... Ne olduğunu söylemeyeceğim ama Özlem bana bu sürprizden bahsettiğinde "Neeaaa, kimselere veremem ben onu" demişliğim var, itiraf ediyorum :)
Sevgili Özlem,
Londrayla ilgili o kadar az şey biliyorum ki. Hep yağmurlu
bir ülke, Kraliçesi var ve Roald Dahl’ın kulübesi orada :) Yani senden Londra hakkında
öğreneceğim çok şey var.
İlk sorum; havadan sudan aslında. Sahi, hep yağmurlu mu
oralar?
Maalesef :) Şöyle söyleyeyim aslında kışın 5C yazında 20C civarında
seyrediyor hava. Çok aşırı soğuklar yaşanmıyor. Tam bir ada iklimi diyebilirim,
nemli ve ılık (Ankara’ya göre tabi :) Yağmur mutlaka gün içinde
yağıyor ama yoğunlukla geceleri yağıyor, gündüz yağdığı da oluyor tabi. Ama
bence asla kasvetli bir şehir değil, bol yeşillikten dolayı sanırım. Biz zaten
yağmura çamura aldırış etmiyoruz. Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır
mantığıyla hareket ediyoruz. Su geçirmeyen ayakkabılarınız ve yağmurluğunuz
varsa Londra dadından yinmez. Biz hiç yağmurdan bunalmadık şimdiye kadar. Hatta
yağmur yağdığında çıkıp su birikintilerinde zıplamak gibi özel bir hobimiz var.
Ara ara konuşmalarımızda ya kitapçıda oluyorsun ya
kütüphanede ya da müzede. (Seni kıskanıyorum tabii ama çaktırmıyorum :) Londra’ya ilk defa
gelen biri hangi müzelere mutlaka gitmeli hangi kütüphanede şaşkınlık ve
sevinçten bayılmalı ve tabii hangi kitapçılarda saatleri unutmalı?
Müzeler:
Londra’nın müzelerinin her biri
aslında ayrı bir yazı konusu olur. Londradaki çocuklar çok şanslı,doğduklarından
itibaren okullarda işledikleri konuları müzelerde yerinde görme imkanı
bulabiliyorlar. Gezerken mini mini kuzuları Van Gogh’un "Ayçiçekleri" tablosunun
önünde yerde oturmuş, öğretmenlerinin acaba bu adam bu tabloyu yaparken ne
hissetti sorularına cevap verirken görebilirsiniz. Yada fen derslerinde ilk
buharlı makineyi yerinde görmelerine şahit olursunuz. Tarih derslerine
mumyaları ve piramit parçalarını dokunarak öğrendiklerini görürsünüz. Neyse kıskançlıkları bırakalım, kısa kısa
hepsine değinelim. :)
Öncelikle Londra’nın en güzel
yanlarından biri bence dünyaca ünlü birçok müzelerinin ücretsiz olması.Çok
fazla müze var, ama buraya gelip de mutlaka görmeden gidilmez diyebileceklerimi
ve bizim tatillerde genelde zaman geçirdiğimiz vazgeçilmez müzelerimizi
yazıyorum. Klasik üçlüden başlayayım. (Bu üçlü yan yana.)
1-Doğa Tarihi Müzesi (Natural
History Museum): Adından anlaşılacağı gibi 70 milyonluk dünyanın bugüne kadar
gelen sürecini özetler nitelikte ders gibi bir müzedir. Devasa dinozor iskeletlerinden
memelilere kuşlara, doldurulmuş hayvanlara,
dünyanın oluşumundan, günümüzdeki depremlere volkanik patlamalara, uzaya
kadar türlü türlü koleksiyonlar içerir. 1753 yılından beri toplanan 5 ana
koleksiyonda (botanik, entomoloji, mineroloji, paleontoloji ve zooloji) 80
milyon parça sergileniyormuş. En önemlilerinde biri de Darwin’in kendi
çalışmalarının sergilendiği bölüm. Müze halen eğitim ve araştırma
faaliyetlerine devam ediyor. Ayrıca binanın içinden çok dışından da mükemmel
bir görünümü var. 1883 yılında yapılan bina mimari açıdan da çok önemli bir
bina,“Waterhouse Building” olarak adlandırılıyor. Gün içerisinde çocuk
etkinlikleri, hayvan incelemeleri, hikaye anlatımları olabiliyor. Geldiğinizde
mutlaka etkinlikleri sorun derim.
2- Bilim Müzesi (Science Museum): Aslında
bilim tarihi müzesi desek yanlış olmaz. İlk buhar makinasından, aya giden
Apollo’ya, ilk arabalardan, ilk röntgen makinasına kadar tam bir bilim
yuvasıdır. Hele bir mühendis için üniversitede gördüğü teoremlerin modellerini
orada görmekte ayrıca bir keyiftir. Müzede hem büyüklerin hem çocukların çok
şey öğreneceği türlü türlü aktiviteler interaktif sergiler vardır. Bilim dünyası üzerine ne ararsanız
bulursunuz, bir girdiniz mi uzun saatler çıkamazsınız.
3- Victoria ve Albert Müzesi (Victioria and
Albert Museum): Önce Doğa Tarihi Müzesini gezdiniz, hemen yanında Bilim
Müzesine girdiniz. Hemen karşıdaki Victoria ve Albert’a girmeden olmaz. Farklı
medeniyetlerdeki insanlık tarihinin sanat ve tasarım alanında yaklaşık 3000
yıllık koleksiyonlarını görebilirsiniz. Rönesans heykellerinden, mücevher
galerilerine, İngiliz sanat tarihinin diplerine dalabilirsiniz. Müzeyi gezerken
heykellerin önünde çizim derslerine rastlarsınız. Özellikle kafesine uğramanızı
ve bir İngiliz çayı yanında da kurabiye yemenizi tavsiye ederim.
4- Ulusal Galeri (National Galeri):
Benim yine girip de çıkamadığım müzelerden biri. 13.-20. yy'lar arası dehşet
bir resim koleksiyonu barındırmaktadır. Rembrandt’tan, Rubens’e,
Michelangelo’dan Van Gogh’a Seurat’a birçok ünlü ressamın tablolarını
görebilirsiniz. Müzede çok yorulup dünyaca ünlü Tarafalgar meydanında soluklanabilirsiniz.
5- İngiliz Müzesi (Biritih Museum):
Yaklaşık 5.5 dönüme kurulmuş öyle 1-2 günde gezilemeyecek büyüklükte bir
müzedir. Mısır hiyeroglifleri, mumyalar, Akropolisten gelen rölyefler, Rosetta
taşı, mükemmel asur kabartmaları, Fethiye Ksantos’tan gelen anıt mezarlarını,
suttonhoo gemi mezarlığı, tunç ve fil dişinden Afrika heykelcikleri, Güney
Amerika İnka ve Maya sanat eserleri, Kızılderili eserleri, Anadolu ve Osmanlı
kültürü… daha saymakla bitmez dünyanın dört bir yanını bu müzede
bulabilirsiniz. Mükemmel bir mimarisi, iç holüve cam çatı çözümlemesi vardır.
6-Tate Modern: Açıkçası benim en çok
keyif aldığım müzelerden biri. Eski bir enerji santralinin modern sanat
müzesine mükemmel şekilde dönüşümünü bu müzede görürsünüz. Dali, Picasso,
Matisse, Miro gibi eskilerin yanında yeni sanatçıların tablolarını görebilir,
değişik temalar altındaki modern sanat eserlerini vay anasını diye dolaşabilirsiniz
bu müzede. Ben kitapçısını çok seviyorum. Ayrıca çok güzel aile ve çocuk
etkinleri mevcuttur.
Bu müzelerin dışında ufak tefek bir
sürü müze var. Mesela Children Discover Story Center, Roald Dahl müzesi (gerçi tam
Londra’da denemez Londraya 1 saat mesafe uzaklıkta), Pollock’s Toy Museum, V&A
Museum of Childhood önerebileceğim müzelerden.
Araya gireceğim ama merak ettim, müzelerdeki sistem buradakinden farklı mı yoksa bizim sistemimizle aynı mı? (Açık/kapalı günler, ücretler, giriş kartı vb. açılardan)
Müzeler genellikle ücretsiz dediğim gibi. Bir kart vesaire almanıza gerek yok. İsterseniz bağış kutularına bağış yapabiliyorsunuz. Paralı olan müzelerde var tabi. Onlara direkt kapıda bilet alarak giriş yapıyorsunuz. Müzelerin geneli pazartesi günleri kapalı olabiliyor. Ama çok büyük müzeler çok turistik oldukları için tüm hafta açık olabiliyorlar. Gitmeden bir kontrol etmekte fayda var.
Kitapçılar,
Sokaklarda gezerken çeşit çeşit
kitapçılara rastlayabilirsiniz. Büyük zincir kitapçılar var mesela Foyles,
Waterstones , WHSmith, DauntBooks gibi. Bu zincir kitapçılar çok fazla yerde
karşınıza çıkabilir. Ya da bağımsız olanlar var ve müzelerin kitapçıları var.Biz
genelde karşımıza çıkan kitapçıya dalıyoruz. Ama Piccadilly’ deki 5 katlı
Waterstones’a bir girdiniz mi saatlerce çıkamayabiliyorsunuz. Ayrıca
Marylebone’ dakiDauntBooks’ u ve CoventGarden’da ki Stanfords’u da öneririm. 2.
el kitap içinse Charing Cross caddesinde karşılıklı çok şirin 2. el kitapçıları
zevkle dolaşabilirsiniz.
Londra’da o kadar çok kütüphane var
ki yaklaşık 360 tane olduğunu duymuştum. Her belediyeye bağlı bir sürü
kütüphane var ve hepsi de iyidir diyebilirim. Biz kütüphane konusunda
şanslıyız, mahalle kütüphanemiz bölgenin büyüklerinden biri o yüzden bize çok yetiyor
artıyor. Ekstra kütüphane ihtiyacı duymuyoruz. Ama hani Londra’ya gelince
mutlaka görülmeli dediğim kütüphane İngiliz Kütüphanesi (Britih Library)’dir.
British Library her dilde her çeşit bilgi barındıran bir çeşit araştırma
kütüphanesi aslında, İngilizlerin milli kütüphanesi. Shakespeare’ in ilk
taslakları, LewisCarol’un Alis Harikalar Diyarında metni, John Lennon’un el
yazması Beatles şarkı sözleri hep burada. Biraz prosedürü var ama
reader pass denilen kartla kitap alabiliyorsunuz.
Sona saklayıp şimdiden iç geçirmeyeyim diyordum ama
yapamadım, çocuk kütüphaneleri nasıl? Çocuklar özgürce yere oturup
kitaplarını-başlarında bir görevli olmadan- okuyabiliyorlar mı? Kaç kitap ödünç
alınabiliyor ve kitapları geri verme süresi ne kadar? Son çıkan yayınlar
kütüphaneden temin edilebiliyor mu?
Aslında tam bir çocuk kütüphanesi
kavramı yok. Her mahallenin kendine ait büyük kütüphanesi ve bu
kütüphanelerinde çocuklara ayrılmış bölümleri var. Görevliler pek etrafta
dolaşmıyor kütüphanelerde, çok ta sessiz yerler değiller aslında bence. Bir
tarafla kitap grupları okudukları kitapları tartışır, diğer tarafta ücretsiz
haftalık etkinlikler olur. Özellikle
çocuk bölümü baya şenlikli diyebilirim. Bizim kütüphane için örnek vereyim
mesela, çocuklar gelir hemen bir kitap seçer yere yayılır, ya da annesine
babasına oku diye sokulur, seçimlerini kendileri özgürce yaparlar. Burada da
üyelik sistemi mevcut. Kitap alacak herkes üye olmak zorunda. Çocuk kitapları
için bir kerede 6-7 kitap alabiliyorsunuz ve 20 gün boyunca sizde kalabiliyor.
Son çıkan yayınların çoğunu bulabiliyorsunuz. Ek bilgi olarak kütüphaneler
verdikleri hizmetleri, yenilikleri hep bölgede yaşayan insanlara sorarak onların
ihtiyaçlarına göre yapıyor. Kütüphane mantığı sadece kitap hizmeti vermek değil
İngiltere’de bölgedeki insanların sosyalleşmesini, daha aktif olmasını
destekleyen kurumlar.
Bizim mahalle kütüphanemiz |
Kitap okuma kültürü bence eğitim
sistemiyle alakalı birazda. Eğitim sistemi de toplum kültürü yaratıyor. Tabi
eğitim sistemi dediğim dayatma anlayışıyla ödev olarak verilen okunması zorunlu
kitaplarla oluşturulan bir kitap okuma alışkanlığı değil. Burada gördüğümü
anlatayım: Çocuklar çok küçük yaşlarda ücretsiz kütüphanelerde kitaplarla
tanışabiliyorlar. Kütüphaneye gitmiyor mu kreşte veya okulda haftada 2 kez okul
kütüphanesinden öğretmenleri tarafından verilen kitaplarla eve geliyorlar. Çok
düşük gelirli bir ailenin çocuğu hiç kütüphaneye veya kitapçıya gitmese bile
ayda 8 kitap evine getiriyor. Bence bu da kalıcı bir okuma kültürü oluşturuyor.
Ayrıca kütüphaneye gidenlerde yine ücretsiz kitap edinebiliyorlar. Tabi bu
devletin eğitime, kitaba, kütüphaneye ayırdığı bütçelerle de alakalı bir durum.
Başka bir açıdan ele alalım. Kitapçı
sayısı ve basılan kitap çok fazla olduğu için kitaba ulaşmanın daha kolay
olduğunu söyleyebilirim. Fiyatlar için de şöyle bir örnek vereyim. Türkiye'de 1000
TL maaş alan bir kişi en düşük 25 TL civarına orijinal kitap bulurken; burada 1000
Pound kazanan birisi 10 pound civarına aynı kitaba ulaşabiliyor. Burada alım
gücü bizim ülkemize göre daha fazla. Korsan kitaba hiç rastlamadım, öyle bir
mantık olduğunu sanmıyorum. Genelde yeni kitap fiyatları zincir mağazada olsa,
küçük bir kitapçıda olsa aynı. 2. el kitap çok yaygın, 2. el pazarlarında bile enteresan kitaplara
rastlayabiliyorsunuz.
Gezmek, görmek elbette ki bambaşkadır ama farklı şehirlerde/ülkelerde yaşayanlar ile konuşmak beni hep mutlu etmiştir. Merak ederim, orada insanlar ne yapar ne yer ne içer ve neler okurlar? Müzelerin bu kadar yaygın ve sayıca çok olması, ücretsiz ulaşılabilmeleri bence harika. Kütüphane ve kitapçılar da öyle.
Bu yazının 2. bölümünde de genel olarak Londra'da yaşam, bisikletli hayat, metroda kaybolmadan yolu bulabilme, ana yüreğinden sorular: kreş gibi konu başlıkları var.
Sürpriz hediyeyi de 2. bölüme saklayacağım ;ayrılmak biraz zor gelecek ama hadi bakalım söz verdim bir kere :)
*Görsellerin tamamı Özlem Korçak'a aittir, lütfen izinsiz kullanmayın.
Gezmek, görmek elbette ki bambaşkadır ama farklı şehirlerde/ülkelerde yaşayanlar ile konuşmak beni hep mutlu etmiştir. Merak ederim, orada insanlar ne yapar ne yer ne içer ve neler okurlar? Müzelerin bu kadar yaygın ve sayıca çok olması, ücretsiz ulaşılabilmeleri bence harika. Kütüphane ve kitapçılar da öyle.
Bu yazının 2. bölümünde de genel olarak Londra'da yaşam, bisikletli hayat, metroda kaybolmadan yolu bulabilme, ana yüreğinden sorular: kreş gibi konu başlıkları var.
Sürpriz hediyeyi de 2. bölüme saklayacağım ;ayrılmak biraz zor gelecek ama hadi bakalım söz verdim bir kere :)
*Görsellerin tamamı Özlem Korçak'a aittir, lütfen izinsiz kullanmayın.