Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




londradaki müzeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
londradaki müzeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2015 Çarşamba

Londra Turuna Hazır Mısınız?

Yurt dışına hiç çıkmadım ama gidecek olsaydım elbette ki ilk tercihim Avustralya olurdu, oradan Yeni Zelanda, Hindistan... Sanki tekneyle geçiyorum kıyılardan :)
Avrupada merak ettiğim ülke ise pek yok. İskandinav ülkeleri başta olsa da bisikletli hayatı merak ettiğim Hollanda, yeşilliklerini görmek istediğim Macaristan ve tabii ki kan bağından dolayı Selanik hep kalbimde olan yerler.
Peki, Londra?
Richie Rich'in 5 çayı dışında çok fazla fikrim yoktu Londra hakkında. Ben de Özlem'in kapısını çaldım. Tık! Tık! Tık! (Bu da Elif'e kitap okurken çok kullandığım bir replik :)
Aklımda ne varsa ona sordum ve sağ olsun bir dolu yazmış o da. Lafı uzatmış olmayalım diye 2'ye böldük bu sohbeti hatta sohbetin sonunda Özlem'in sizin için harika bir sürprizi var... Ne olduğunu söylemeyeceğim ama Özlem bana bu sürprizden bahsettiğinde "Neeaaa, kimselere veremem ben onu" demişliğim var, itiraf ediyorum :)

Sevgili Özlem,
Londrayla ilgili o kadar az şey biliyorum ki. Hep yağmurlu bir ülke, Kraliçesi var ve Roald Dahl’ın kulübesi orada :) Yani senden Londra hakkında öğreneceğim çok şey var.
İlk sorum; havadan sudan aslında. Sahi, hep yağmurlu mu oralar?

Maalesef :) Şöyle söyleyeyim aslında kışın 5C yazında 20C civarında seyrediyor hava. Çok aşırı soğuklar yaşanmıyor. Tam bir ada iklimi diyebilirim, nemli ve ılık (Ankara’ya göre tabi :) Yağmur mutlaka gün içinde yağıyor ama yoğunlukla geceleri yağıyor, gündüz yağdığı da oluyor tabi. Ama bence asla kasvetli bir şehir değil, bol yeşillikten dolayı sanırım. Biz zaten yağmura çamura aldırış etmiyoruz. Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır mantığıyla hareket ediyoruz. Su geçirmeyen ayakkabılarınız ve yağmurluğunuz varsa Londra dadından yinmez. Biz hiç yağmurdan bunalmadık şimdiye kadar. Hatta yağmur yağdığında çıkıp su birikintilerinde zıplamak gibi özel bir hobimiz var.




Ara ara konuşmalarımızda ya kitapçıda oluyorsun ya kütüphanede ya da müzede. (Seni kıskanıyorum tabii ama çaktırmıyorum :) Londra’ya ilk defa gelen biri hangi müzelere mutlaka gitmeli hangi kütüphanede şaşkınlık ve sevinçten bayılmalı ve tabii hangi kitapçılarda saatleri unutmalı? 

Müzeler:
Londra’nın müzelerinin her biri aslında ayrı bir yazı konusu olur. Londradaki çocuklar çok şanslı,doğduklarından itibaren okullarda işledikleri konuları müzelerde yerinde görme imkanı bulabiliyorlar. Gezerken mini mini kuzuları Van Gogh’un "Ayçiçekleri" tablosunun önünde yerde oturmuş, öğretmenlerinin acaba bu adam bu tabloyu yaparken ne hissetti sorularına cevap verirken görebilirsiniz. Yada fen derslerinde ilk buharlı makineyi yerinde görmelerine şahit olursunuz. Tarih derslerine mumyaları ve piramit parçalarını dokunarak öğrendiklerini görürsünüz.  Neyse kıskançlıkları bırakalım, kısa kısa hepsine değinelim. :)




Öncelikle Londra’nın en güzel yanlarından biri bence dünyaca ünlü birçok müzelerinin ücretsiz olması.Çok fazla müze var, ama buraya gelip de mutlaka görmeden gidilmez diyebileceklerimi ve bizim tatillerde genelde zaman geçirdiğimiz vazgeçilmez müzelerimizi yazıyorum. Klasik üçlüden başlayayım. (Bu üçlü yan yana.)

1-Doğa Tarihi Müzesi (Natural History Museum): Adından anlaşılacağı gibi 70 milyonluk dünyanın bugüne kadar gelen sürecini özetler nitelikte ders gibi bir müzedir. Devasa dinozor iskeletlerinden memelilere kuşlara, doldurulmuş hayvanlara,  dünyanın oluşumundan, günümüzdeki depremlere volkanik patlamalara, uzaya kadar türlü türlü koleksiyonlar içerir. 1753 yılından beri toplanan 5 ana koleksiyonda (botanik, entomoloji, mineroloji, paleontoloji ve zooloji) 80 milyon parça sergileniyormuş. En önemlilerinde biri de Darwin’in kendi çalışmalarının sergilendiği bölüm. Müze halen eğitim ve araştırma faaliyetlerine devam ediyor. Ayrıca binanın içinden çok dışından da mükemmel bir görünümü var. 1883 yılında yapılan bina mimari açıdan da çok önemli bir bina,“Waterhouse Building” olarak adlandırılıyor. Gün içerisinde çocuk etkinlikleri, hayvan incelemeleri, hikaye anlatımları olabiliyor. Geldiğinizde mutlaka etkinlikleri sorun derim.



2- Bilim Müzesi (Science Museum): Aslında bilim tarihi müzesi desek yanlış olmaz. İlk buhar makinasından, aya giden Apollo’ya, ilk arabalardan, ilk röntgen makinasına kadar tam bir bilim yuvasıdır. Hele bir mühendis için üniversitede gördüğü teoremlerin modellerini orada görmekte ayrıca bir keyiftir. Müzede hem büyüklerin hem çocukların çok şey öğreneceği türlü türlü aktiviteler interaktif sergiler vardır.  Bilim dünyası üzerine ne ararsanız bulursunuz, bir girdiniz mi uzun saatler çıkamazsınız.

3- Victoria ve Albert Müzesi (Victioria and Albert Museum): Önce Doğa Tarihi Müzesini gezdiniz, hemen yanında Bilim Müzesine girdiniz. Hemen karşıdaki Victoria ve Albert’a girmeden olmaz. Farklı medeniyetlerdeki insanlık tarihinin sanat ve tasarım alanında yaklaşık 3000 yıllık koleksiyonlarını görebilirsiniz. Rönesans heykellerinden, mücevher galerilerine, İngiliz sanat tarihinin diplerine dalabilirsiniz. Müzeyi gezerken heykellerin önünde çizim derslerine rastlarsınız. Özellikle kafesine uğramanızı ve bir İngiliz çayı yanında da kurabiye yemenizi tavsiye ederim.




4- Ulusal Galeri (National Galeri): Benim yine girip de çıkamadığım müzelerden biri. 13.-20. yy'lar arası dehşet bir resim koleksiyonu barındırmaktadır. Rembrandt’tan, Rubens’e, Michelangelo’dan Van Gogh’a Seurat’a birçok ünlü ressamın tablolarını görebilirsiniz. Müzede çok yorulup dünyaca ünlü Tarafalgar meydanında soluklanabilirsiniz.


5- İngiliz Müzesi (Biritih Museum): Yaklaşık 5.5 dönüme kurulmuş öyle 1-2 günde gezilemeyecek büyüklükte bir müzedir. Mısır hiyeroglifleri, mumyalar, Akropolisten gelen rölyefler, Rosetta taşı, mükemmel asur kabartmaları, Fethiye Ksantos’tan gelen anıt mezarlarını, suttonhoo gemi mezarlığı, tunç ve fil dişinden Afrika heykelcikleri, Güney Amerika İnka ve Maya sanat eserleri, Kızılderili eserleri, Anadolu ve Osmanlı kültürü… daha saymakla bitmez dünyanın dört bir yanını bu müzede bulabilirsiniz. Mükemmel bir mimarisi, iç holüve cam çatı çözümlemesi vardır.


6-Tate Modern: Açıkçası benim en çok keyif aldığım müzelerden biri. Eski bir enerji santralinin modern sanat müzesine mükemmel şekilde dönüşümünü bu müzede görürsünüz. Dali, Picasso, Matisse, Miro gibi eskilerin yanında yeni sanatçıların tablolarını görebilir, değişik temalar altındaki modern sanat eserlerini vay anasını diye dolaşabilirsiniz bu müzede. Ben kitapçısını çok seviyorum. Ayrıca çok güzel aile ve çocuk etkinleri mevcuttur.


Bu müzelerin dışında ufak tefek bir sürü müze var. Mesela Children Discover Story Center, Roald Dahl müzesi (gerçi tam Londra’da denemez Londraya 1 saat mesafe uzaklıkta), Pollock’s Toy Museum, V&A Museum of Childhood önerebileceğim müzelerden.

Araya gireceğim ama merak ettim, müzelerdeki sistem buradakinden farklı mı yoksa bizim sistemimizle aynı mı? (Açık/kapalı günler, ücretler, giriş kartı vb. açılardan)
Müzeler genellikle ücretsiz dediğim gibi. Bir kart vesaire almanıza gerek yok. İsterseniz bağış kutularına bağış yapabiliyorsunuz. Paralı olan müzelerde var tabi. Onlara direkt kapıda bilet alarak giriş yapıyorsunuz. Müzelerin geneli pazartesi günleri kapalı olabiliyor. Ama çok büyük müzeler çok turistik oldukları için tüm hafta açık olabiliyorlar. Gitmeden bir kontrol etmekte fayda var.

Kitapçılar,
Sokaklarda gezerken çeşit çeşit kitapçılara rastlayabilirsiniz. Büyük zincir kitapçılar var mesela Foyles, Waterstones , WHSmith, DauntBooks gibi. Bu zincir kitapçılar çok fazla yerde karşınıza çıkabilir. Ya da bağımsız olanlar var ve müzelerin kitapçıları var.Biz genelde karşımıza çıkan kitapçıya dalıyoruz. Ama Piccadilly’ deki 5 katlı Waterstones’a bir girdiniz mi saatlerce çıkamayabiliyorsunuz. Ayrıca Marylebone’ dakiDauntBooks’ u ve CoventGarden’da ki Stanfords’u da öneririm. 2. el kitap içinse Charing Cross caddesinde karşılıklı çok şirin 2. el kitapçıları zevkle dolaşabilirsiniz.


Piccadily Waterstones
Kütüphaneler:
Londra’da o kadar çok kütüphane var ki yaklaşık 360 tane olduğunu duymuştum. Her belediyeye bağlı bir sürü kütüphane var ve hepsi de iyidir diyebilirim. Biz kütüphane konusunda şanslıyız, mahalle kütüphanemiz bölgenin büyüklerinden biri o yüzden bize çok yetiyor artıyor. Ekstra kütüphane ihtiyacı duymuyoruz. Ama hani Londra’ya gelince mutlaka görülmeli dediğim kütüphane İngiliz Kütüphanesi (Britih Library)’dir. British Library her dilde her çeşit bilgi barındıran bir çeşit araştırma kütüphanesi aslında, İngilizlerin milli kütüphanesi. Shakespeare’ in ilk taslakları, LewisCarol’un Alis Harikalar Diyarında metni, John Lennon’un el yazması Beatles şarkı sözleri hep burada. Biraz prosedürü var ama reader pass denilen kartla kitap alabiliyorsunuz.

Sona saklayıp şimdiden iç geçirmeyeyim diyordum ama yapamadım, çocuk kütüphaneleri nasıl? Çocuklar özgürce yere oturup kitaplarını-başlarında bir görevli olmadan- okuyabiliyorlar mı? Kaç kitap ödünç alınabiliyor ve kitapları geri verme süresi ne kadar? Son çıkan yayınlar kütüphaneden temin edilebiliyor mu?
Aslında tam bir çocuk kütüphanesi kavramı yok. Her mahallenin kendine ait büyük kütüphanesi ve bu kütüphanelerinde çocuklara ayrılmış bölümleri var. Görevliler pek etrafta dolaşmıyor kütüphanelerde, çok ta sessiz yerler değiller aslında bence. Bir tarafla kitap grupları okudukları kitapları tartışır, diğer tarafta ücretsiz haftalık etkinlikler olur.  Özellikle çocuk bölümü baya şenlikli diyebilirim. Bizim kütüphane için örnek vereyim mesela, çocuklar gelir hemen bir kitap seçer yere yayılır, ya da annesine babasına oku diye sokulur, seçimlerini kendileri özgürce yaparlar. Burada da üyelik sistemi mevcut. Kitap alacak herkes üye olmak zorunda. Çocuk kitapları için bir kerede 6-7 kitap alabiliyorsunuz ve 20 gün boyunca sizde kalabiliyor. Son çıkan yayınların çoğunu bulabiliyorsunuz. Ek bilgi olarak kütüphaneler verdikleri hizmetleri, yenilikleri hep bölgede yaşayan insanlara sorarak onların ihtiyaçlarına göre yapıyor. Kütüphane mantığı sadece kitap hizmeti vermek değil İngiltere’de bölgedeki insanların sosyalleşmesini, daha aktif olmasını destekleyen kurumlar.

Bizim mahalle kütüphanemiz
Kütüphaneler bu kadar yaygınken belki de kitapçılar sinek avlıyordur :) Sanırım orada da zincir mağazalar var, buradakine benzer. Sence fiyatlar nasıl? Burada –ne yazık ki- insanlar “paramız yok” yakınmasıyla ya kitap okumuyor ya da korsan kitap alıyor. Orada kitaba erişim daha mı çok/rahat? Korsan kitap diye bir şey var mı sokaklarda? Bir de unutmadan sahafları sorayım, sahaflar yaygın mı?
Kitap okuma kültürü bence eğitim sistemiyle alakalı birazda. Eğitim sistemi de toplum kültürü yaratıyor. Tabi eğitim sistemi dediğim dayatma anlayışıyla ödev olarak verilen okunması zorunlu kitaplarla oluşturulan bir kitap okuma alışkanlığı değil. Burada gördüğümü anlatayım: Çocuklar çok küçük yaşlarda ücretsiz kütüphanelerde kitaplarla tanışabiliyorlar. Kütüphaneye gitmiyor mu kreşte veya okulda haftada 2 kez okul kütüphanesinden öğretmenleri tarafından verilen kitaplarla eve geliyorlar. Çok düşük gelirli bir ailenin çocuğu hiç kütüphaneye veya kitapçıya gitmese bile ayda 8 kitap evine getiriyor. Bence bu da kalıcı bir okuma kültürü oluşturuyor. Ayrıca kütüphaneye gidenlerde yine ücretsiz kitap edinebiliyorlar. Tabi bu devletin eğitime, kitaba, kütüphaneye ayırdığı bütçelerle de alakalı bir durum.
Başka bir açıdan ele alalım. Kitapçı sayısı ve basılan kitap çok fazla olduğu için kitaba ulaşmanın daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Fiyatlar için de şöyle bir örnek vereyim. Türkiye'de 1000 TL maaş alan bir kişi en düşük 25 TL civarına orijinal kitap bulurken; burada 1000 Pound kazanan birisi 10 pound civarına aynı kitaba ulaşabiliyor. Burada alım gücü bizim ülkemize göre daha fazla. Korsan kitaba hiç rastlamadım, öyle bir mantık olduğunu sanmıyorum. Genelde yeni kitap fiyatları zincir mağazada olsa, küçük bir kitapçıda olsa aynı. 2. el kitap çok yaygın,  2. el pazarlarında bile enteresan kitaplara rastlayabiliyorsunuz. 

Gezmek, görmek elbette ki bambaşkadır ama farklı şehirlerde/ülkelerde yaşayanlar ile konuşmak beni hep mutlu etmiştir. Merak ederim, orada insanlar ne yapar ne yer ne içer ve neler okurlar? Müzelerin bu kadar yaygın ve sayıca çok olması, ücretsiz ulaşılabilmeleri bence harika. Kütüphane ve kitapçılar da öyle. 
Bu yazının 2. bölümünde de genel olarak Londra'da yaşam, bisikletli hayat, metroda kaybolmadan yolu bulabilme, ana yüreğinden sorular: kreş gibi konu başlıkları var. 
Sürpriz hediyeyi de 2. bölüme saklayacağım ;ayrılmak biraz zor gelecek ama hadi bakalım söz verdim bir kere :) 
*Görsellerin tamamı Özlem Korçak'a aittir, lütfen izinsiz kullanmayın.
Devamını oku »