Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




23 Mayıs 2015 Cumartesi

Yoğurt Tatlısı: En Acemi Mutfak Kullanıcıları İçin :)

Canımın tatlı çektiği ve benim üşenmeyip bir şeyler yapmaya niyetlendiğim  nadir anlardan biriydi. Sorun şu ki, fazla tarifim yoktu ve ben ne istediğimi bilmiyordum.
Derken aklıma yıllar önce yediğim bir yoğurt tatlısı geldi, Eda bana şöyle demişti "çok kolay bir tarif, rahat yaparsın" Hemen telefona sarıldım ve Edayı aradım, "acil, revani tarifin lazım". Revani ile yoğurt tatlısının farklı şeyler olduğunu öğrendikten sonra tarifi edindim ve cidden çok pratik bir şekilde yaptım.
"Harika oldu, parmaklarımı yedim" der miyim? Demem :) Ama acil durumlar için yapılabilecek ve yenebilecek bir lezzet olarak not edildi. 

İçindekiler:
3 yumurta
3 fincan şeker
3 fincan un
2 yemek kaşığı yoğurt
1 paket kabartma tozu

Şerbet(soğuk)
2 su bardağı su
1 su bardağı şeker

Yapılışı:
Önce şeker ve yumurtalar ardından da un, yoğurt ve kabartma tozu iyice çırpılıyor. Kare şeklindeki borcama alınıp üzeri kızarana kadar 170 derecede pişiriliyor.
Tam bu sırada şerbet soğuk olarak hazırlanıyor.
Kek kısmı pişince önce dilimleniyor(evde bebe varsa ona şerbetsiz hali azıcık ayrılıyor), şerbet üzerine dökülüyor ve yanında kahve ile bu güzel ve pratik tatlı bir güzel hüpletiliyor.
*Kaç dakikada piştiğine bakmayı unuttum. Mikser, kap vb bulaşıkları yıkadım, çamaşırı serdim, telefonumu biraz kurcaladım derken pişti. Belki 20-25 dakika olmuştur, bilmiyorum ama bana güvenmeyin elim yavaştır :)

Yoğurt Tatlısı :)

** Ordulu Tezel Teyzenin tarifi, ona da teşekkür edeyim :)
Devamını oku »

Bu Aralar: Biraz Temizlenme Vakti

Genelde bahar mevsimi gelince bana bir haller olur, yüklerimden kurtulmak isterim. Fazlalıklar, ağırlıklar gidince de rahatlarım.
Öncelikle kıyafetlerden başladım bu sene. 5 büyük boy poşet kıyafet ayırdım ve ihtiyaç sahiplerine verdim, mutlu oldum. Dolabıma bakınca şunu dedim: "Oh be, rahatladım." Zaten o kıyafetler varken de giymiyordum,topu topu 4-5 aynı kıyafet arasında dönüp duruyordum. Yenilerini almaya aslında hiç niyetim yoktu lakin olaylar pek öyle gelişmedi. Kıyafet alışverişinden inanılmaz derecede nefret eden ben, kendimi yengeçli rahat bir pantolon almış buldum :) Ama çok şirin...
Yakın zamanda evdeki kıvır zıvır vb şeylerden de gözüme gönlüme ağır gelenleri göndereceğim. O da aklımda.
Bir de blog vardı, son zamanlarda çok "yüklü"görünen gözüme. Biraz daha sadeleştirmeye çalışıyorum bu dönem. Tasarım canım Özlem'e ait, baktıkça gülüyorum ve çok seviyorum bu çizimi. Kategorilerimi azalttım. Çocuk kitaplarına alt kategori yapmak istiyordum, kod html vs anlamayınca yapamadım :) Eski yazılarımın da tek tek-vakit buldukça- üstünden gidiyorum. Güncelliyorum, taslağa kaldırıyorum veya siliyorum.Bir nevi yenilenme vakti yani blogum için.
Elifle ilgili ek gıda, uyku, 1. yaş vb yazılar için notlarımı güncelliyorum,umarım bir gün yayınlayabilirim :)
Bu ara zihnimi boşaltan şey yine okumak. Her fırsatta ve ne bulursam okumaya çalışıyorum. Kitap, dergi,blog bu listenin en başı tabii. Son okuduğum kitapları buraya yaz(a)mıyor olmaktan hala suçluluk duyuyorum. Dergi listemin ilk sırasında Dünyalı var. Araştırmacı Çocuk'u da seviyorum. Son dönemde Kafka Okur dergisi hoşuma gidiyor. Eskiden Penguen alırdım, Semracan için, fark ettim ki uzun zamandır almıyorum. Bir de kendime bile komik gelen bir şeyi itiraf etmiş olayım: Evim dergisi alıyorum 2 aydır. Baktım ki ev ile ilgili şeylerden ciddi anlamda anlamıyorum. (yani keşke biri benim yerime halı,perde vs seçse) Ben de fikir edinmek için bu dergiyi aldım. Bu dergiyi küçümsediğimden falan da değil olayın komikliği, beni tanıyanlar niye olduğunu anlamıştır, hani o kadar alakam yok ki ev ve düzen vs işleriyle. Elifin odasına, girdiğimiz ilk perdeciden kadının gösterdiği ilk seçeneği aldık mesela. perde dediğin şeyin biraz daha gezilerek alınması gerektiğini, çok renkli olursa odayı kalabalık gösterdiğini ve benim her baktığımda içimin dolduğunu vs yeni tecrübe ettim.Bir de terimleri öğrenmek için aldım "evim" dergisini işin aslı. Mağazaya gittiğimizde sorulan sorulara "o ne ki" demekten bıktım :) Örnek vermek istemiyorum şu an, "yuh esra"demeyin diye:) Hani bazı insanların doğuştan bir yeteneği olur, uyum renkler düzen uydurabilir...İşte hayranım ben o insanlara. "Ben niye yapamıyorum" diye düşündüm geçen gün. "Farkında bile değilim ki" diye cevap verdim kendime. Yani perdenin "stor" olanı, "zebra"olanı, çift ya da tek dikişlisi ya da teğellisini ben görmüyorum bile. Hani öküz erkekler vardır ya "saçım nasıl olmuş"dersin de "saçın da bir şey mi var"der... İşte ben bu ev, düzen, kıyafet konularında öyle olduğuma karar verdim. Ama bence kötü niyetli de değilim, sadece biraz dalgınım ve cidden görmüyorum çünkü aklım hep bambaşka yerlerde oluyor. Aslında bu da oldukça kötü bir şey, "an'ı yaşamak" olgusuna ters düşüyor. Sadece bulunduğum an'da olamama olgusu benim hep yaşadığım bir şey,o yüzden de artık garipsemiyorum.Neyse ki geçen hafta kardeşim Eda geldi de bana bir"ne neyle giyilir" turu yaptı :) Mesela şu meşhur yengeçli pantolonumu neşeli bir t-shirt ile giyersem "cool" oluyorum, düz bir body ile giyersem "yataktan az önce çıktım, bu pijamalarımı da çok seviyordum o yüzden bunlarla geldim" mesajı veriyorum. Bu ara görüştüğüm insanlar hep aynı şeyleri görecek yani üstümde, çok neşeli :) (Bir de ben kot pantolon dışında rahat bir pantolon grubunun da olduğunu-yaz için- bilmiyordum, ne ara üretilmişler,efil efil ne güzel :)

Ve gelelim asıl kaçmak istediğim konuya: annelik mevzusu. Bir taraftan kafam dolu dolu karmakarışığım diğer taraftan "bu yaşadıklarım herkesin başına geliyor, yalnız değilim, sadece anneyim" diyecek kadar rahatım. (Son zamanlarda okuduğum beni en çok rahatlatan yazılardan biri de bu) Bu yazının devamını anne olanlar okumasın çünkü yeni bir şey yazmayacağım, anne adayları da okumasın ki gözleri korkmasın, bekarlar sırf meraktan okuyabilir :)

Annelik konusunda zaman zaman öyle tökezliyorum ki duvara çarpmış gibi kalakalıyorum. İşin ilginci yine kendi kendime çıkış yolu bulabiliyorum ve bundan da büyük mutluluk duyuyorum. Sanırım şunu kabullendim: annelik, ömür boyu sürecek bir kişisel gelişim süreci. Yani o kadar çok bilmediğim yönümle tanışıyorum ki "sen de mi burdaydın"diye gülümsüyorum çoğu kez. Bir şeyleri başardığımda yani sorunu halledebildiğimde de çok gurur duyuyorum kendimle. O yüzden de yolun inişli çıkışlı olmasına alıştım(sayılır) Tam yaş dönemecinden beri Elif de oldukça değişti. O değiştikçe biz de yeni hallerine ayak uydurmaya çabalıyoruz. Aslında her çocuk gibi yani çok "farklı"bir yanı yok. Uyku, iştah, keşfetme merakı, inat, öfke nöbetleri vb inişli çıkışlı gidiyor. Biz de kendi analık-babalık hallerimizi keşfediyoruz, olan bu :) Yani bu kadar basit. Bu, fotoğrafın üst çekimi. Biraz daha detay çekimlerde ise uykusuz kaldığı günlerde sabrı azaldığı için kendini oldukça kötü hisseden ve çocuğuna sert cümleler kurduğunda vicdan yapan bir acemi anne var. Tanıdınız mı? Bana benziyor sanki... Bazen de benzemiyor. Yani "amanın, o cümleleri ben mi kurdum, vay bana vahlar bana" diyorum. Oyun kurmayı çok beceremem belki ama oyun oynamayı ve çocuklarla vakit geçirmeyi severim. Geçen gün parkta Elifin 2,5 yaşındaki bir kız ile keyifle oynadığına tanık oldum,nasıl mutlu oldum anlatamam. "Merhaba, ben Seniha, sizin adınız ne?" diye yanıma gelen bu sarı-kıvırcık kıza Elif kendi dilinde anlaşarak kum verdi, Seniha da onları tencerede toplayarak bize makarna yaptı :) Çok şükür havalar ısındı da parkta bolca vakit geçirebiliyoruz, Elif istediği kadar debelebiliyor. Elif de kuşları çok seviyor. "Aa bak kuş gelmiş" dediğimde Seniha "Onlar kuş değil, güvercin" diyerek beni gülümsetti. Ama asıl bomba şuydu, yanındaki kovayı(içi de boştu) kafasına geçirip şapka yaptı ve o kadar tatlı oldu ki ben kahkaha attım.Uzaktaki bakıcısı da koşarak yanımıza gelip "Senihaaa, naapıyorsuuun" diyerek hemen o "pis" şeyi kafasından çıkardı. Bir de "doğal olarak" parkta koşmak isteyen çocuğa bakıcının "parkta sadece yaramaz çocuklar koşar" demesi cidden beni düşündürdü.Biliyorum çocuk emanet olunca işler farklı oluyor ama çocuk parkta da koşmayacaksa acaba nerede koşacak? (Bu yazıya sıkıştıramayacağım bir başka yazının konusu da eleştirmek... Bu ara bunu sık yapar olduğumu gözlemledim, kendime çeki düzen vermeliyim.Hem eleştirdiğim şeyi yaşamak zorunda kalmayayım da :)
Nereden başlayıp nereye geldiğimi okurken fark ettim, kafam yine dağılmış ya benim :) Etrafımda olan biteni görmediğimi bugün daha iyi anladım. Geçen gün sevdiğim bir arkadaşıma benim meşhur kurabiyeden yaptım, o gün bir şey fark etmedim. Bugün -ne hikmetse- canım tatlı çekti, Edadan basit bir yoğurt tatlısı tarifi aldım, yaptım."Bu mikser değişmiş sanki" dedim ama kullanırken sebebini anlayamadım. İşim bitip de mikserin ucunu temizlemeye çalışınca anladım ki mikserin ucundaki 2 adet yardımcı karıştırıcı "doğru" olanlar değilmiş!!! "Amanın bunlar ne ki" dedim. Sanırım mikserle uyumlu olan farklı uçlar ama kim bilsin ne işe yarıyorlar ve ne kadar süredir ben onları kullanıyorum??!!
Vaktim varken uyumak yerine bloga yazı yazıyorsam bil ki çok dolmuşum :) Allah sağlık versin, şükür sebepleri versin, gerisi boş aslında değil mi? Yazdığım şeyleri sonradan okuyunca "incir çekirdeği" olduklarını fark edip sevinmek için mi yazıyorum acaba, sahi ben neden blog yazıyordum? 
Onu da bir sonraki yazıda paylaşayım :)
*Rodari-Alis Masallarda kitabından sevdiğim bir görsel :)

Devamını oku »

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri : Damla ve Can

Damla'yı blogundan uzun zamandır tanıyordum, "keşke gerçek olsa" diyerek ne demek istediği üzerine uzun süre kafa yormuşluğum var :) Yazıları o kadar neşeli o kadar komik ki sanki karşımda benimle sohbet ediyor gibi geliyor-du. Ben de bu sohbeti buraya taşımaya karar verdim:


Damla Merhaba,
Öncelikle “damlanın plakları”ndan biraz bahsedebilir misin? Neler yapıyorsun bu plaklarla :)
Merhaba Esra’cım, plak sevgim çocukluk yıllarıma dayansa da son 4-5 yılda bu kadar su yüzüne çıktı diyebilirim. Sahafları geziyorum , antika pazarlarında antikacılarla ahbap oluyorum, deli pazarlıklar yaparak yeni plaklara sarılıyorum. Ayrı bir dünya onlar benim için. İflah olmaz bir mutluluk duyuyorum o plak cızırtısında ve beni yazmaya teşvik ediyor. Ve inanmayacaksın belki ama çoğunlukla dinlemeye kıyamıyorum. Çünkü dinledikçe eskiyen bir şey onlar , bebeklerim gibi bakıyorum her birine  :)
Benim gibi plakseverler vardır belki diye de blogumda her Cuma bir “Damlanın Plakları” bölümü yapıyorum.

Annelik maceran nasıl başladı?
Annelik maceram çok erken yaşta başladı. Can’ı kucağıma aldığımda 19 yaşındaydım ve etrafımdaki herkes yaptığım en büyük çılgınlık olduğunu düşünürken ben hayatta yaptığım en doğru şeyi kucağımda tutuyordum.

Doğum hikayeni anlatabilir misin?
Can planlı bir bebek olmasa da ben hamile olduğumu öğrendiğim andan beri iki şeyden emindim.
1    1) Bu bebek erkekti.
2    2) Ben bu bebeği sezaryen ile dünyaya getirecektim.
Bu kesin kararım sebebi ile doktorların beni ikna etmesi çok zordu. Zaten sonrasında istesem de sağlık sebebi ile normal doğum yapamayacağım belli oldu.
Doğuma az bir süre kala İstanbul’da yalnız başıma doğum yapmak istemediğimden annemlerin yanına Didim’e gittim. Doktor değişimi sebebi ile çok sıkıntılar yaşadım. Tam 41 hafta 3. gündeyken bir doktorun muayenehanesine ağlayarak salıp doğurt beni demişliğim vardır- ayrı bir hikayeye konu olabilir- . Neyse ki sağlıkla kavuştuk.

İlk günlerde zorlandın mı; yanında birileri var mıydı?
Annemlerin yanında 45 gün kaldım ve evime döndüm. İlk günler çok kolaydı , ev kalabalık bebek elden ele dolaşıyor vs.  Evimize döndüğümüzde de bu böyle devam etti. Can çok uslu , uykuyu seven , ağlamaya üşenen ve sürekli gülen bir bebekti :) Çok şanslıydım.

Can kocaman oldu artık :) Sence çocuklar büyüyünce işler biraz daha zorlaşıyor mu yoksa sadece şekil mi değiştiriyor? Sanırım artık uykusuz kalmıyorsundur :)
Can gerçekten kocaman oldu Esra. Aslında biz anne-oğul kocaman olduk. Can doğduğunda 19 yaşındayım demiştim ya hani , bizim ev her zaman bir panayır alanı bir şenlik meydanıydı. Hepimiz çocuktuk, Can büyürken bizi de büyüttü.
Evet, büyüdükçe işler çok daha zorlaşıyor. İlk önceleri yemek düzeni ,uyku düzeni, aşılar vs. Gibi dertler varken şimdilerde iyi bir birey yetiştirme çabasının yanında doğru okul , doğru arkadaşlar , doğru kararlar , doğru seçimler derken kafayı sıyırmamak elde değil. 

Uyku demişken… Sahi, uyku konusunda zorlanmış mıydın? (Uykusuzluk, Can’ı uyutma vb.)
Annesini ilk 6 ay 1 saat bile uyutmamış bir bebek olarak en korktuğum şeydi uykusuzluk!
Bu  konuda Can’a minnettarım. Gece 21:30 da yatırırdım ben Can’ı  sabah 06:20 de uyanırdı. Geceleri uykusunda beslerdik :)

İstanbul'da yaşayanlara bu soruyu sormadan geçemiyorum. Büyük şehirde yaşamak çocuk büyütmek açısından avantaj mı yoksa dezavantaj mı sence?
Büyük şehirde çocuk büyütmenin bir dezavantaj olduğunu asla düşünmüyorum. Sadece yeşile hasret çocuklar büyüttüğümüz için çok çok üzülüyorum hepsi bu.

Ek gıda-tuvalet-2 yaş krizleri hepsini yaşadın. Hangilerini daha çabuk atlattın, hangilerinde zorlandın?
Esra, burada yazdıklarım sebebi ile anneler benden nefret edebilirler ama ben fazlasıyla rahat bir anne olduğumdan sanırım çocuğum da çok rahat bir çocuktu.
Yemek konusunda iştahlı bir çocuğum vardı. Ne ek gıdaya geçişte ne de sonrasında hiç zorlanmadım. Bu yüzden pratik bilgiler de veremem. Sadece asla bir çocuğun peşinden elimde kaşıkla koşmadım ,koşmam. Siz annesi beslemediği için açlıktan ölen çocuk duydunuz mu?
Tuvalet konusu en korktuğum ve en zorlanacağımı düşündüğüm şeydi. Yaz aylarıydı Can’ı 2 ay anneannesi ve ninesinin yanına bırakmam gerekti. Can eve döndüğünde o büyük sorun hallolmuştu. Anneanneme minnettarım!!!
2 yaş krizleri < 10 yaş krizleri
Saçıma dokunma bozulacak ,  şunu giymem , bunu takacağım , o çantayı kullanmam, oraya gitmem , o arkadaşımdan nefret ediyorum, hayır o dündü bugün en sevdiğim o , okul neden var , tatile kaç gün kaldı , her şey neden bu kadar sıkıcı.... Uzar gider vallahi

Çocuk eğitimi konusunda faydalandığın kitaplar oldu mu yoksa annelik içgdüsü sence çocukları büyütmek için yeterli mi?
Kitaplar her alanda başvurduğum en büyük yardımcılarım olmasına rağmen çocuk yetiştirmek konusunda en güvenilir kaynaklar olmadığına inanıyorum. Annelik içgüdüsü , çevresel faktörler, diğer annelerin deneyimleri , doktorlar bana çok daha faydalı oldular.  Hala da oluyorlar.

Can ile beraber neler yapıyorsunuz, nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Aslında bu soruyu “Can ile beraber neler yapmıyorsunuz” olarak değiştirsek cevap vermek çok daha kolay olacak.
Anne olduğumda yaşımın küçük olmasının tek dezavantajı etrafımdaki hiçbir arkadaşımın anne olmamış olması ve dolayısı ile Can’ın okula başlayana kadarki arkadaşlarının hep yetişkinler olmasıydı. Bu da ona bizimle yapabilecekleri konusunda sınır tanımamayı öğretti.  Hem iyi hem de kötü belki ama biz sosyal yaşantımızda bir tek gece hayatımıza Can’ı dahil etmiyoruz. Geri kalan tüm etkinliklerimizde Can da her zaman bizimledir.

Can ile ne kadar süre vakit geçirebildin tam bilmiyorum aslında ama kreş zamanı gelene kadar onunla beraber evde olmayı tercih eder miydin?
Çalışma hayatına dönmem gerektiğinden Can kreşe başladığında tam 19 aylıktı. Ve ben gece saat 22:00 den önce eve dönemiyordum , zor zamanlardı.
Çalışma hayatım normale döndüğü ilk gün akşamüstü eve geldiğimde Can’ın şok olmuş suratını ömrümce unutamam. O günden sonra hep düzenli saatleri olan işlerde çalışmaya çok ama çok özen gösterdim. 
Bir annenin hayatını çocuğuna adamasının yanlış olduğunu düşündüğüm kadar ,beraber geçirilecek zamanın kısıtlı olmasının da çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Annelik kocaman bir denge tahtası değil de ne ki?

Sana da sormak istiyorum; ‘sence anne kime denir?’
Anne ; kayıtsız şartsız sevebilendir ve seveceği insanı doğurması gerekmez.

“Can olmadan yap(a)mam” dediğin neler var? (tatil, gezme, yeme, okuma vs.)
Can doğduğundan beri nereye gitsem ne yapsam o bana ayak bağı değil yol arkadaşı. Benim “Can olmadan yapmam listem “çok kabarıktır bu yüzden.
Ama onun gözünden bakarsan ilk aklıma gelen “asla”larından biri tiyatroya gidemem! Tiyatroyu çok sevdiği  için onsuz gittiğimde çok üzülüyor.

Siz çocuk kitaplarını da birlikte okumaya başladınız sanırım. (darısı bize) Evde “ilk kim okuyacak bu kitabı” yarışı oluyor mu? Bir de ne tür kitapları seviyorsunuz?
2 sene öncesine kadar okumalarında benim de ona yardımcı olmam gerektiğinden –yorulup sıkılmasın diye- itiraf ediyorum benim de okumaktan zevk alabileceğim kitaplar seçmeye özen gösteriyordum.
Şimdilerde kendi kitaplarını kendi seçiyor ve merak ettiklerimi ondan önce-sonra okuyorum. Bazı kitaplarını sevmiyorum ama yine okuma şevki solmasın diye tepki vermiyorum.
Her erkek çocuğu gibi macera kitapları tam bizim tarzımız :D


Can ileride nasıl biri olsun/olmasın istersin?
Sadece ve sadece vicdanlı biri olsun istiyorum. Bunun için çabalıyorum , umarım başarırım.

Anne adaylarına ve taze annelere neler tavsiye edersin?
Annelik bir meslek değil, çocuğunuz da sizin çevrenize sunmanız gereken bir proje değil. Rahat olun , mutlu olun ve en önemlisi kulaklarınızı ben dahil herkese kapatın :)

Katıldığın için çok teşekkürler.
Davetin ve soruların için çok teşekkür ederim Esra’cım. Cevaplarımdan da anlayabileceğin gibi ben pek örnek anne sınıfına girmiyorum, öyle bir sınıf var mı gerçi onu da bilmiyorum.
Bildiğim tek şey anne olmanın mutlak bir aşkı garantilediği.... 

Sevgili Damla, senin tavsiyene uymayarak bu sohbetten kendim için bir dolu not aldım. "Ben rahat olursam bebeğim de rahat olur" gibi :) "Mikemmel annelik" kavramına zaten hiçbir zaman inanmamıştım, "örnek anne"lik de bana göre değil, o yüzden bu sohbet inan çok hoşuma gitti. Ankarada olsaydınız, Can ile kitap sohbeti yapma şansımız olurdu. "Keşke gerçek olsa" belki de bu demektir, ne dersin :)
Tatlı oğlunu ve seni öperim...Maceralı kitapların ennn heyecanlı yerinde buluşmak üzere :)
Devamını oku »

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Avusturya-Mattighofen Tatili :)

En son "neredeyim" demiştim ve ortadan kaybolmuştum :)
Londrada değildim, Avustralyada ise hiç değildim.
Avusturya'nın Mattighofen isminde minnnacık bir kasabasında tatile gittik, "hala" tatiline.
Daha önce yurtdışına çıkmadığım için neler yaşarız, Elif durur mu uyur mu bir dolu soru vardı.
Oradayken de döndüğümüzde de şunu dedik:"İyi ki gitmişiz"
Yurtdışının benim gördüğüm kısmı gayet "normal"di yani çok acayip vurulduğum bir şey olmadı.
Ya da oldu mu yoksa?
Dur şimdi kafam karıştı yazarken :)
Etrafın yemmmyeşil olması, yolların düzenli/temiz olması, insanların saygılı olması gibi gibi şeyleri sayarsak -ki sanırım yurtdışına giden herkes hele ki Avrupaya gitmişse böyle hissetmiştir- dengeler değişiyor.
Elif küçük olduğundan aklımızda delice gezme planları yoktu. Sahiden de amacımız Elifin halasını ziyaret etmek ve kuzenleriyle bolca vakit geçirmesine imkan sağlamaktı.
Öyle de oldu.
Sağolsun fırtına "violet" seviyesine çıktı ve 2 gün sirenler çaldı "dikkat edin" diye.
Biz de dikkat ettik.
Ama en çok Elifin uyku saatlerine dikkat ettik diyebilirim :)
Bu oldukça kısıtlayıcı gibi görünse de aslında tam olarak değil. Saatlerini bilince çocuğun huysuz değil de mutlu gezmesi bence daha mühim.
2 yaşından 17 yaşına kadar bir dolu çocukla kaynaştı Elif. Kuzenleri, onların kuzenleri, arkadaşları vs derken bazı günler ortam kreş gibiydi ama Elif o kadar mutluydu ki...
Sanırım onu peşimize takıp uzak yollara gezmeye gitsek bu kadar mutlu olmazdı.
Neden? Çünkü arabayı sevmiyor.
Arabada Elifi oyalama timi vardı resmen :)
Evi otel olarak kullanan ve insanlarla temastan pek de haz etmeyen "kedi" isimli kediyi Elif pat pat emekleyerek kovaladı. Kedinin en son şu tercih arasında kaldığını gördüm: a)arkadan gelen tanımadığım bir minik var ama sanki beni mıncıracak gibi duruyor b) hava çok soğuk, dışarı çıkarsam çok üşüyeceğim. ne yapsam diye baktı baktı ama tercihini b şıkkından yana kullandı :) halbuki Elif ne sevinmişti onu gördüğüne.
Pretzel isimli simitlerinden bolca yedik, önce tuzlarını temizledik sonra bıraktık, bizden çok Elif sevmiş gibiydi.
Yazmayı unuttum ama bizim ek-gıda diye bir şeyimiz pek kalmadı, Elif -yüzde 95 oranında- biz ne yersek ondan yiyor. (kuruyemiş vb. hariç)
Elif orada azı dişlerinden 2 tanesini çıkarmaya karar verdiğini önceden söylese daha iyi olurdu tabii :)
Yukarıdaki bölümü yaklaşık 1 ay önce yazmışım...iyi ki yazmışım çünkü şimdi okuyunca ne dedim biliyor musunuz?
"Aaa biz bunları mı yaşamışız?"
Ve şimdi defotoğraflara baktım... ne güzel eğlenmişiz :) Mattighofen'e en yakın turtistik yer Salzburgmuş ama biz oraya da gitmedik daha önce yazdığım sebeplerden,Viyana zaten 3 saat mesafedeydi.
Bu küçük tatlı kasabadaki tüm kitapçıları doyasıya gezdim(zaten sayısı pek azdı :) Bolca tuzlu simitlerinden yedim, insanların sıraya girme konusundaki saygılı davranışlarını hayretle izledim, o çok meşhur şahane İngilizcemle de alışveriş yaptım :)
Elife sürprüz bir doğum günü partisi yaptı halası, o da çok keyifliydi.
Kısacası güzel, dolu dolu, biraz gezmeli çokça sakin ve dinlenmeli, keyifli bir tatil oldu bizim için.
Avusturyaya gideceklere verebileceğim tek tavsiye; simitlerinden yiyin gari! :)



Gelelim Elif konusuna;
Uçakta kendisini önce tanıttı, "merhaba ben elif, çeşitli ulaşım araçlarında ağlamam ile ünlüyümdür" dedi. Bir müddet sonra da kucağımda uyudu. İniş ve kalkışlarda yutkunmasına dikkat ettim. Avusturyada uyku saatlerinin çoğuna uyduk, ona göre hareket ettik diyebilirim. Bir dolu çocukla haşır neşir oldu ve anladık ki Elif sosyal bir çocuk ve bize bir bağımlılığı yok-muş.Bebekli tatilin kısıtlayıcı yönleri tabii ki var ama bir bebeğin olması tatile çıkmak için engel de değilmiş gibi geldi bize ki orada diş krizleri de yaşadık.
1 ay önce yazsam belki daha detay yazardım ama şimdilik aklımda bunlar kalmış, ne yapayım :) Balık mıyım neyim ya :)
Devamını oku »

8 Mayıs 2015 Cuma

Blogum 3 Yaşında :)

İlk yazıyı sanki dün yazdım :)
Yok o kadar da değil, oldu tabii biraz.
Blogu açarken aklımdan neler geçiyordu şimdi tam hatırlamıyorum ama geçmiş zamanda bir dolugüzellik yaşadım burada. Mektuplaştığım, mailleştiğim, yüz yüze tanıştığım, instagramda yorumlarla haberleştiğim bir dolu güzel insan girdi hayatıma.
İyi ki varsın blog,
3.yaşın kutlu olsun :)
*Görsel sevgili Özlem Korçak'a aittir ve buradan ona bir milyon öpücüğümü gönderebilirim :)
Devamını oku »

Bu aralar

Bu aralar ben pek yokum sevgili blog
Uzun zaman oldu bir şeyler yazmayalı.
Arada girdiğim yazılar çoğunlukla benden  bahsetmiyordu. Özlem ile Londra turu yaptık sonra da Makarna Lütfen'in hikayesini Tuğbadan dinledik ama ben pek ses veremedim.
Yazamadığım için kendimi kötü hissettiğim yazıların başında Elifin 1 yaş ve bizim Avusturya gezimiz geliyor. Ennn kısa zamanda onları da yayınlamayı planlıyorum.
Bu ara Elifin uykusu şahane boyutlara ulaştığından bolca kitap okuyabiliyorum. "Bu ne yaman çelişki?" dediniz mi? Detaylı "uyku" yazısı hazırlıyorum, aynı ekgıda gibi. Benim bir yazıya başlamam ve yayınlayabilmem için arada geçen zamanda olaylar bile değişiyor:)ama neyse ben inatla yazıyorum, varsın taslak doldurmuş olayım...
En son 28martta Avusturyaya gitmiştik, döndüğümüzden beri maşallah evimiz boş kalmadı. Elifle misafir ağırlamak hem kolay hem zor. Bunu da tecrübe ettiğime göre kendi annelik yolumda bir kademe daha ilerlemiş sayılabilirim.
Kitaplar diyordum ki buraya yazmadığım için konularını birbirine karıştırmaya başladığımı fark ettim. En sondan 1 önce okuduğum kitap ile (ne olduğunu sonra yazayım) GABO açık ara favorim oldu. Gerçekten çok etkilendim her iki hikayeden de. (bu arada elif space tuşunu çıkardığı için arada boşluksuz kalabiliyorum :)
sosyal medya ile ilgili değişik şeyler düşünmeye başladım. "değişik" derken neyi kastediyorum... uykuya yenik düşmezsem onu da yazma niyetim var. Twitter hesabımı kapattım ki en başından beri twitteri hiç sevmediğimi anladım çünkü hayatımda hiçbir eksiklik yaşamadım:) sosyal medyada "2balik" ismini kullanıyorum, reklamcıları, yolunu şaşıranları vb. kabul etmiyorum işin aslı. "takipçiye takipçi" yazanları ise anında siliyorum. neyse devamını bir sonraki yazıda yazayım.
buraya azıcık ucundan bahsettiğim "öteki" grubumuz şahane ilerliyor(bence yani), çok keyif alıyorum, iyi ki bu gruptayım diyorum.
Kendimle ilgili keşfettiğim değişik şeyleri de bir arkadaşımla paylaşmaya başladığımdan beri daha iyi hissediyorum :)
İşte bunlar acaba hep uykusuzluk mu yoksa kolik dediğimiz şey aslında hiç geçmedi mi sadece şekil değiştirip "diş"e mi döndü :)
Son zamanlarda hayatıma bana bir dolu şey katan insanlar girdi, bu da en büyük mutluluk kaynaklarımdan biri.
"Karışık pizza" kıvamında olan bu yazıya bakalım nasıl bir görsel ekleyeceğim :)
Bardak takımım kıvırcık kuzenden, kek de anane yapımı :)*foto eskilerden

Devamını oku »