Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




7 Eylül 2014 Pazar

Mary Poppins :)

Mary Poppins demek BDK Banu demek :) İkisini ayrı düşünemiyorum :)
Sahi ben bu kitabı neden bu kadar geç okudum bilmiyorum.
Ama cidden her kitabın bir "zaman"ı oluyor.
Kütüphaneden aldığıma yine gıcık olduğum bir kitap oldu benim için. "Neden yanına notlar alamıyorum" diye hayıflandım.
Harika bir dadı Mary Poppins.

Sadece bir dadı mı söylemesi zor ama Elif'e böyle bir dadının bakmasını isterdim.
Kitaptaki hikayeye göre Elif sahiden de konuşuyor ve ben ona "agucuk bugucuk" diyorum.
Boşa değil zaten ona arada "Annecim biliyorum sen derdini anlatıyorsun ama ben anlamıyorum kuzum" demem :)
İki tane tatlı çocuk- Jane ve Michael- ile ikizlere dadılık yapmaya gelir Mary Poppins ama anneleri henüz dadı için ilan vermemiştir :)
İkizler bu maceraya pek dahil olamasalar da Jane ve Michael'ın yaşadıkları oldukça neşeli.
Bay Peruk ile kahkaha gazına yakalanmalarına o kadar çok güldüm ki... O an orada olmak ve sahiden o gazdan yutmak isterdim.
Sanırım birkaç kitap daha var bu tatlı dadıyla ilgili. Onları da hemen alıp okumak istiyorum.
Filmi de var galiba ama ben izlemedim.
Kitap her zaman tercihim oluyor.
Sahiden Banu, sen niye bu kadar çok sevmiştin Mary Poppins'i :)


Devamını oku »

5 Eylül 2014 Cuma

Güneşten Sarı Baldan Tatlı/ Kafrika'nın Gölgeleri Simla Sunay :)

Sanırım ilk defa zürafanın gözünden dinledim bir hikayeyi. Sadece bu özelliği bile yetmişti ilk kitabı sevmeme. Ama ne yazık ki kütüphanedendi ve çizemedim hiç. 2. kitap kütüphanemde zaten vardı çünkü ben o kitabın 2. kitap olduğunu bilmiyordum :) Şaşkınım diyorum da inanmıyorsunuz :)
Son zamanlarda okuduğum en en en içimi ısıtan hikayeydi diyebilirim.
Naz, Beyaz Yolu aramaktadır çünkü dev salyangozun peşindedir. Peki neden? Annesi, babası nerededir? Hikayenin başında ormanda karşılaştıkları zürafa ile birlikte eğlenceli bir yolculuğa çıkarlar. Bana nedense Naz zaman zaman Küçük Cadı Şeroks'u hatırlattı. (hazır 3. kitap da fırından yeni çıkmışken, belki bir özlemdir benimkisi)
Birinci kitap Beyaz Yola doğru uzanan macerayı; ikinci kitapsa beyaz yoldan eve dönüş yolunda yaşadıklarını anlatıyor. İlk kitap tatlı bir zürafanın dilinden -Uzunbal- 2. kitapsa hasır şapkalı Naz tarafından anlatılıyor. Arada araya S. de giriyor :) (Simla Sunay) Normalde yazarın müdahale ettiği hikayeleri pek sevmem bu kez bu özellik beni itmedi hatta zaman zaman sevimli geldi. Yazarın Çengelköy'de yaşayıp bolca Çengelköy salatalığı yediğini de söylemeden geçmeyeyim :)
Yol boyunca karşılarına çıkan değişik insanlar, farklı köyler ve inatçı hayvanlar hikayeye o kadar hoş bir macera katmış ki... Keşke daha da olsaydı dedim :)
"Ben onun yüksekten bakan gözleriyim;
O ise benim toprağa yakın perim." :)
"Naz 'Sana güveniyorum.' dedi. Güvenmek ne demekti? Emin değildim. Sanırım sırt sırta verip rahatça uyumaktı." :)
Naz'ın yol boyu karşılaştığı ona yemek verip yatacak yer sunan kişilere verdiği nane tohumları ise gerçekten çok güzel bir "teşekkür" hediyesi.
Simla Sunay'ı daha önce hiç okumamıştım; tarzını çok sevdim. (Sonra bir baktım ki daha önce okumuşum... neyim ben balık hafızalı falan mı :)
Yazarın Türkçe konusundaki hassasiyetini çok sevdim; anneme okutsam kesin "aferin" derdi; 41 yıllık öğretmen ya :)


Kim bilir belki ben de bir gün Uzunbal ile karşılaşırım. Hem bal "uzun" olur mu hiç :)
* Bizim Uzunbalımız için Elif teyzemize çoook teşekkürler :)

Devamını oku »

Hani Bazen ...

Hani bazen dalıııııp uzaaaaaaklara gidersin.
Nereye ve neden gittiğini bilmezsin.
Sonra gözlerini açtığında etrafında sevdiğin masal kahramanlarını bulursun. "Aaa neden geç kaldın?" der gibi bakarlar.
Sen de onlarla vakit geçirmeyi sevsen de "bir ara" dönmen gerektiğini bilirsin.
Tam zamanı kimse bilemez çünkü sen de bilmiyorsundur.
İşte olur bazen öyle :)
Bu ara her güne 1 kitap okuyup farklı dünyalara dalınca sanırım böyle oldum :)
Kitaplara çok dalınca geri dönmek zor oldu.
Bazen sorgularsın: kimim, neyim, niye varım, ne yapıyorum, nerdeyim.
Çoğu durumda cevapları aramayıp yoluma devam ettiğimde daha huzurlu oluyorum ben.
Çünkü tek bir cevap yok ve ben de bunu istemiyorum.
Sanırım herkesin bir kaçış limanı oluyor.
Benimki de kitaplar diye düşünüyorum, aklıma başka bir yer gelmiyor.
Uzun zamandır yetişkin kitabı da okumadım.. Bir ara okudum baktım ki hep bir hüzün var, vazgeçtim.
O yüzden de çocuk kitapları ennnn sevdiğim arkadaşlarım.
Daldan dala atlayayım da ağzımdaki baklayı çıkarayım: Gidenlere çok üzülüyorum ben.
Hani her daim gözü yaşlıyım ya...
İşte bu "gidenler" aklıma geldikçe daha da sulu çeşme oluyorum.
Haftaya muhtemel bir ayrılığımız olacak.
Onu nasıl atlatacağımı düşünüyorum.
Dünyanın sonu değil biliyorum.
Hayatıma girdiği için şükrediyor;onu tanıdığım için çok şanslı olduğumu hissediyorum.
Dile kolay 4 yıl olacak-tı...
Neyse bu konuyu burada kapatayım.
Şimdi yolda olup Adana'ya dönen kardeşimin neden gittiğini Elif'e uyandığında nasıl anlatacağımı düşüneyim. Ne de olsa herkesin "en cool auntie"si olmuyor...(Kırmızı ojelerini çok sevmişti Elif; ne yapsın anasında hiç görmeyince :)
Bu da benim çocukluğumun "babaannesi". Hep o getirirdi bunlardan bize. Sanırım bu "gidenlere" güzel bir görsel olacak.

Acaba bu yüzden mi hayatıma yeni insanları almaya korkuyorum da "yabaniyim ben" diyorum?
"Kalan" olmaya mı dayanamıyorum?
Devamını oku »

2 Eylül 2014 Salı

Anne(lik) Sohbetleri : Nilay & Ali İsmail :)

Geçenlerde aklıma geldi, "annelik sohbetleri"ni hep annelerle yapıyoruz. Acaba bir "anne adayı" neler hisseder/yer/içer merak ettim. (Sanki daha 5 ay önce ben de "anne adayı" değilmişim gibi)
Nilayla biz 7 sene aynı okulda 2 sene de aynı sınıfta okuduk ortaokul/lisede. Koridorda görüyordum onu kıpır kıpır heyecanlı bir kız ancak sohbet etmemiz ve aynı sırayı paylaşmamız sözel sınıfı seçmemizle oldu. Sınıf 9 kişilik olunca mareca da çok oluyor. Öğle aralarında otostop çekip üniversitenin oradaki kafetaryaya gitmeye çalışmalarımız apayrı bir yazı konusu mesela :) Bir de tarih dersinde ikimiz de soğuk algınlığına kapılmışken öğretmenin verdiği suda eriyen Tylol Hot'ı içip akşama kadar sırada uyuyakalışımız var... "Ne salakmışım" dediğim günlere "iyi ki nilayı tanımışım" dediğim an'lar ekleniyor. Ve şimdi o da bebeğine kavuşmak için günler sayıyor. Geri sayım başladı yani :)

Sevgili Nilo,
Annelik sohbetlerindeki ilk “anne adayı”sın :)  Öncelikle nasılsın ve hamileliğin nasıl geçiyor?
Annemi olacağım şimdi ben , hala inanamıyorum !!!
çok daha rahat bir hamile olacağımı sanıyordum ama biraz kaygılı ve ürkek çıktım ben, hele ilk aylarda...olumsuz fikirleri aklımdan çıkaramadım, ya bebeğime bir şey olursa diye çok kez ağladığımı bilirim. Neyse ki son aylarda bebeğin hareketlerini hissetmemle bu his bayağı bir kayboldu, çok rahat bir hamilelik geçiriyorum aslında en başta çalışmamak çok iyi geldi, 11 yıldır hiç öyle uzun bir tatil yapmamıştım, yılların yorgunluğunu atıyorum üzerimden, yediğim önümde yemediğim arkamda,  (kocam sağ olsun nefis yemekler yapıyor, yumurta kırmayı unuttum diyebilirim :) pek de ağırlaşmadığım için bol bol geziyorum , arkadaşlarla buluşuyorum, minik yolculuklara çıkıyorum, okuyorum , izliyorum...

Annelik maceran nasıl başladı?
Hep 28 yaşında evleneyim 30 yaşımda da anne olsam mis derdim, hatta Ocak ayında hamile kalıp Ekim de doğurmak istiyordum , yaz hamilesi olup efilefil elbiseler giyerim bebeğim de doğup 6. Ayını doldurunca şahane taze meyve sebzelerden yararlanırız diyordum ,öyle de oluyor galiba :)  Evrene doğru enerjiler yollamış olabilirim .Teyze olduktan sonra bu minik mucizelere karşı hevesim daha da arttı tabii, planlı ve çok isteyerek başladık bu maceraya diyebilirim.

Hamile olduğunu nerde/nasıl öğrendin? İlk tepkin ne oldu?
Hamile olduğumu öğrenme anımın ve kocama bunu söyleyişimin, nerede olacağımızın hatta ne  giyeceğimin bile yüzlerce versiyonunu geçirmiştim kafamdan , hiçbiri aslı gibi olmadı :) işim gereği şehir dışında en az 8 hafta geçirmek üzere valizimi hazırlıyordum ki ,içime bir kurt düştü, uçağa binmeden bir test yapayım dedim, ilk haftalarda uçak yolculuğu sakıncalı olabilir diye duymuştum. Evde de ben gidiyorum diye ufak bir uğurlama partisi hazırlığı yapılıyordu ,İstanbul’daki küçük ailemin tamamı bizim evdeydi, ; annem , minik yeğenim , abim , ablam, eniştem, kocam ...o hengamede testi yaptım ve sonuç 2 çizgi, uzun süre bakakaldım, sonra sessizce kocamı çağırıp bir test daha almasını söyledim ikimiz de inanamadık, 2. Testi aldı , yaptım o da 2 çizgi , hala şoktayız öyle şapşal şapşal ve sessizce banyoda birbirimize sarıldık, sonra ev ahalisine söylemeden kan testi yaptırmaya gittim bir bahane bulup , sonra akşam yemeğinde açıkladık herkese , annemin ağlayışını unutamam, çok acayip bir andı..

Bebekli hayata dair zihninde nasıl bir tablo var?
Hayatımızın miladı olacak kesin. Hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak , biliyorum. Düşündükçe heyecandan kalp atışlarım hızlanıyor. Odasına bakıp onun gülüşünü, yatışını hayal ediyorum, uyurken bile onu özleyeceğimi...Tablonun tamamı toz pembe değil tabii; bazen oğlumu kucağımda bile doğru düzgün tutamazmışım gibi geliyor, banyosunu yaptırmak , gazını çıkarmak , ya sütüm yeterince gelmezse ya hasta olursa... koşarak uzaklaşmak istediğim anlarım da oluyor. Sonra da o benim canım, tabi ki ona çok güzel bakacağım , onu o kadar çok seveceğim ki hiçbir şey zor gelmeyecek, ikimiz de birbirimizle yaşamaya alışacağız , birbirimizi anlayacağız diyorum.

Annelik sohbetlerini okuyunca gözün biraz korktu mu yoksa? :)
Çevremde çok da tesadüfü bir şekilde hamilelik dönemini birbirimize yakın zamanlarda yaşadığımız, benden önce doğum yapıp tecrübelerinden yararlanacağım çok arkadaşım  var, ve tabi senin bloğundan ve de başka yerlerden okuduğum sohbetler, deneyimler.. Genel olarak gözüm fena halde korkuyor, belli ki hiç kolay günler beni beklemiyor, çok bocalayacağımı tahmin ediyorum, görüyorum ki inanılmaz bir enerji gerekiyor , aynı zamanda çok düzenli ve programlı olmalı , düzeni rutini oturtmak şart, sonrası geliyor galiba , öyle savunmasız ve masumlar ki bebişler doğumlarından hatta anne karnından itibaren senin ona karşı tüm hislerin ve davranışın onun hayatının çatısını oluşturuyor , sorumluluk çok büyük, onu kötü etkileyebilecek bir şeyi bilmeden yapmaktan korkuyorum en çok.

Hamilelik, bebek bakımı hakkında hangi kitapları okudun/sevdin?
En çok  da canım arkadaşım, senin tavsiye ettiğin kitaplar başucumdan ayrılmadılar, atlamadan sana teşekkürü bir borç bilirim,  Bebek Bakımında Mucize Çözümler, Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler? , İçgüdüsel Doğum , Anne ve Bebek  Bakımı ve Mahallenin En Mutlu Bebeği  en yararlandıklarım, belli ki Ali İsmail doğunca da  bolca karıştıracağım kitapları .

Hamileliğin boyunca spor yaptın mı?
Yoga yapmayı çok istemiştim ama hamileliğim ilk haftalarında doktorumdan izin çıkmadı ,sonra da geç kalmıştım, yoga hep aklımda kalacak.. En çok  yapabildiğim  güzel şey ,spor denilirse, yürüyüş diyebilirim, saatlerce yorulmadan yürüdüm, bir de yazın  bol bol yüzdüm denizde.

Ali İsmail’i ilk ne zaman hissettin? İçinde kelebekler uçtu mu :)
Ali İsmail’i ilk 17. Haftamda hissetmiştim, hiç unutmuyorum kelebek uçuşması gibi içimde pır pır eden bir şey var gibi değil de bebeğim takla atıyordu resmen, bir yerde okumuştum ‘’bebeğinizin hareketlerini ilk hissettiğiniz anın üzerine 21 hafta ekleyin , genelde bebekler o zaman doğar ‘’ diye , Bakalım o hesaba göre 30 eylül ‘de gelecek oğluş :)

İlk günlerde yanında birileri olacak mı?
En az kırkımız çıkana kadar annem yanımızda olacak , 2 aydan daha fazla kalmasını isteyemeyeceğim maalesef , sonra başımızın çaresine bakacağız , bakalım bizi nasıl günler bekleyecek ?

Sence Ali İsmail nasıl bir bebek olacak?
Ali İsmail’in  nasıl biri olacağını tabi ki çok merak ediyorum, kime benzeyecek , hangi huyları kimi hatırlatacak ? Şu ana kadar ultrasonda bir tane bile fotoğrafı yokken tipini de tahmin edemiyorum.Hamileliğim pek de sıkıntılı geçmedi genel de gezdim , eğlendim, onunla hep konuştum , güzel müzikler dinledik, iyi filmler izledik beraber, anne karnındaki zamanların etkisi sahiden olursa mutlu bir bebek olacak diye umuyorum, babası da ben de ailelerimizden öğrendiğimiz kadarıyla pek sorunlu bebekler değilmişiz, genlerinde de husursuzluk pek yok dersek sakin bir tontini bizi bekliyor olabilir...ne diyeyim iyi şeyler düşünüyorum ki iyi şeyler olsun, yoksa bunların hepsi büyük bir muamma !

Doğum çantan hazır mı?
Hazırlıklar neredeyse tamam gibi , etrafımdaki anne adayları pıtır pıtır doğururken onlardan etkilenip erken bitirdim hazırlıkları galiba , hastane çantası da odası da hazır Alişimin :)

Zihninde nasıl bir doğum an’ı var?
Bu ara gündemim oğluşun pozisyonu şimdilik kafası yukarda, makat geliş olabilir böyle giderse, sezeryan fikrine alıştırmaya çalışıyorum kendimi, içimden hep normal doğumla doğurmak geliyor ama , sonuç olarak o nasıl ve ne zaman isterse öyle gelecek aramıza, seçimi oğluma bıraktım, yalnız arada onu kandırmaya çalışıyorum, bak oğlum diyorum baş aşağı dönersen oradaki yerin daha rahat olacak , çok eğleneceksin öyle durunca diyorum ama bakalım :) Doğum anı korkularım başlamadı  henüz, hep güzel şeyler geliyor aklıma, buluşma anımız, onun kucağıma verilişi... zihnim doğum anını atlayıp kavuşma anımıza geliyor hep.

Peki sen anne olmayı düşünenlere/planlayanlara neler tavsiye edersin?
İlk öğrendiğim andan itibaren hayatım değişti, vücudum artık sadece bana ait değil, sırf bu fikir bile çok acayip , her hareketinizde eğilip , kalkmalarınızda , ağlayıp gülmenizde içinizdeki canlıyı da düşünüyorsunuz, büyük bir sorumluluğun altına giriyorsunuz, bunun bilincine ve kararına varmak mühim bence, hemen hayatınızda sizi üzen şeyleri çıkarın derim, sizi yoranlardan uzaklaşın, anne olunca özleyeceğiniz şeylere vakit ayırmalı sanki bir de, daha fazla uyuyarak bayağı iyi bir şey yapılabilinir mesela,  ilk zamanlarda hele hiç zaman olmaz gibi geldiğinden bol bol bebek bakımıyla ilgili kitaplar, yazılar okumalı, listeler hazırlanmalı, neler gaz yapar, neler sütü artırır  vb? bir de tabi en önemlisi her anın tadını çıkarmalı , annelerin en çok özlediği şey araştırmalara göre hamilelik anıymış, kıymetini bilelim  a dostlar!!Herkese mutlu günler :) 

Nilay'in bende yeri apayrıdır; 7 yıllık ortaokul/lise hayatımda görüşmeye devam ettiğim ve bunu "facebook" olmadan yaptığım tek insan :) "Rüzgarla konuşan tay"dı okuldayken tiyatroya gidiyor ve aynı zamanda İstanbul'da okuyabilmek için harıl harıl çalışıyordu. Şimdilerde en çok izlenen tv dizilerinin ve filmlerin yönetmen yardımcısı. Set aralarında konuşmaya çalıştıkça, bazen "nasılsın" demeyi bile unuttukça ama çokça "kardeşlik" dolu bir arkadaşlık bizimkisi.
Ali İsmail sağlıkla gelsin inşallah... Katıldığın için yeniden teşekkürler.(kim bilir belki doğumdan sonra tekrarlarız bu sohbeti :)
Devamını oku »

29 Ağustos 2014 Cuma

Bir Kütüphane Diyalogu :)

Kitapları çok seviyorum ve kendimce belli aralıklarla kitap almaya çalışıyorum.
Ödünç kitaptan nefret ediyorum çünkü kitapların altını üstünü çizmeden yanına notlar almadan okuması çok zor geliyor. (Evet Uçan Sınıf'ı da hala bu yüzden okuyamadım-Çağla bu not sanaydı)
Ama belirli bir bütçeyle de her kitaba yetişmek oldukça zor.
İnternetteki indirimler resmen can kurtarıcı.
Hediye olarak bana kitap alan arkadaşlarımı ise daha çok sevdiğim doğrudur :)
Bir de -her ne kadar ülkemizdeki hali beni sinir etse de- kütüphaneler var.
Ankara'daki kütüphanelerden sanırım daha önce bahsetmiştim; şurada, burada ve orada :)
Ders çalışmak istiyorsanız Bilkent iyi bir tercih.
MK yani Milli Kütüphane (işyerime de yakındı, her öğlen oradaydım desem abartmış olmam)'de kitapları görmüyorsunuz :) Onlar sizi görüyor diyeceğim ama o da değil... Önce katalogdan aradığınız kitabın numarasını mesai saatlerinde görevli amcaya veriyorsunuz. Sonra bekliyorsunuz. O görevli amca gidip içeriden aradığınız kitabı getiriyor. O içerisi nasıl bir yer hep merak etmişimdir. Dolayısıyla da oradan pek kitap almadım. Ama çalışma odalarını çok kullandım. Bir de gazete/dergi okuma salonunda çokça vakit geçirdim. Kızılay'daki Adnan Ötüken Kütüphanesi'nin de çocuk bölümünün yaş ortalamasını yükseltmiş olabilirim :)
Bu şimdi bahsedeceğim diyalogsa bambaşka bir kütüphaneden, bize yakın ama hangisi olduğunu söylemeyeyim, kişileri ifşa etmeye gerek yok.
Geçtiğimiz yıl kayıt olduğumuz bu kütüphanenin çocuk bölümünden az da olsa faydalanmıştık. (Buradaki "k" aslında karabalığın ben daha çok kitap alabileyim diye yaptırdığı kayıt oluyor :)
Elif'in ilk doğduğu zamanlarda gittiğimde çok da istediğim gibi bir kitaba rastlayamamıştım. (Zaten aklım hep evdeydi, "ya uyandıysa" diye :)
Geçenlerde kütüphane kartlarımızı yine buldum. Çünkü "azıcık dağınık" olan 2 balık evinde her zaman bir şeyler kaybolur ve genelde de alakasız bir yerlerden çıkar.
Hazır anane de gelmişken ve Elif'in uykusu var ama uyumaya niyeti yokken kütüphaneye gidelim dedik.
Giriş katta bulunan çocuk kitaplarının olduğu oda/salon neyse ki klimalıydı :) Ben kitapları genelde 3'er 5'er seçerim, sonra aralarından eleme yaparım. Bu arada görevlinin orada bulunduğum süre zarfında sadece telefonuyla ilgilendiği, arada güvenliğe laf yetiştirdiği ama oldukça dağınık duran kitapların yüzüne bile bakmadığını bilmem söylememe gerek var mı? Var mı?
Ben kitaplarımı seçtim. Şahane bir şekilde Kumkurdu'mu buldum, gözlerimden çıkan yıldızlar kesinlikle bu geceyi aydınlatmaya yetecek, onu biliyorum :)

"Kişi başı 2 kitap alabiliyoruz değil mi?"
"Yok, sadece 1 kitap."
"Bu yeni bir uygulama mı; daha önce 2 kitap alıyorduk."
"Yoo, yeni değil. Çocuğunuz 15 günde 2 kitabı bitirecekse vereyim hadi." ("hadi" ??!!)
"Bitirir :)" "Ben kendime alacağım zaten."
"??!!!..."
Kartlarımızı uzattık, kaydımızı bekledik.
"Bu kartların süresi geçmiş."
"O ne demek?"
"Kitapları veremem. Kartları üst kattan yenileyin"
"Peki."
Bu arada kartlarımızı yırtıp atar.
Biz üst kata çıkarız.
Orada "tammm bir memur amca" vardır.
"Nüfus cüzdanınızla fatura lazım."
"Biz yeni kayıt değiliz ama, sadece yenileme."
"Olsun, lazım. Eski kartlarınız nerde ki?"
"Onu aşağıda yırttılar."
"Siz niye aşağıdaydınız ki? Orası çocuk bölümü."
"Oradan kitap aldık." (karşımdaki başka bir adam da gülüyor bu arada)
"Ama orası 12 yaşa kadar. Ondan sonrası yetişkin kitaplarını istiyor."
"Ben kendim okuyorum kitapları."
"Çocuk kitaplarını mı? Neden ki?"
"Bilmem. Seviyorum."
O karşımdaki adamdan başka bir cümle: "Benim kızım 12 yaşında, bak yetişkin kitaplarından okuyor."
Ben de içimden "İyi, aferin ne güzel ona. Ben de 10 yaşındayım aslında da büyük gösteriyorum" :) diye geçirdim, keşke de deseydim, ne derlerdi acaba.
Kütüphane görevlisi "O yırttığınız kartları getirin, hadi yapayım kaydınızı neyse" ("hadi", "neyse" ??!!!)
Çok şükür kaydımız yapıldı, kitaplarımıza kavuştuk.
Görevli amcalara kız(a)mıyorum çünkü sanırım onlar da işini yapıyor.
Ya da öyle bir şey.
Son bir diyalog da şöyleydi:
"Yeni kitaplar gelmiş. Ne zaman geldi?"
"Bilmem. Ara ara geliyor" :)
Kütüphanedeki Aslan, sahi neredesin kuzum?*


Devamını oku »

Pera Günlükleri / Delal Arya :)

3 kitabı da ardı ardına bitireli biraz oldu ama hakkında yazacaklarım çok olunca fırsat bulup yazamadım. Önceden belirteyim, ne kadar yazarsam yazayım mutlaka bir parçası eksik kalacak bu hikayenin çünkü HAAARİKAAAA bir dizi :)
En son "Yedi Denizlerde"yi okumuş ve "3. kitap nerede?" demiştim, araya Şeker Portakalı'nı almış, tekrardan Delal Arya kitaplarına dönüp bir de üstüne Jules Verne ile "80 Günde Devrialem"i tamamlamıştım. 
Uyku düzenimiz ne yazık ki yine yeniden bozulduğundan benim kitap okuma hallerim de son günlerde baya sekteye uğradı ama neyse ki bölüntülü uykular sayesinde her defasında başka bir maceraya çıkıyorum rüyalarımda. Mesela dün gece "11 Denizlerde" dolaşacağım diye bir tura yazılmışım. (tabii öyle hemen gemiye atlayayım diyememişim bilinçaltımda bile, nazikçe tura yazılmışım..) Ama neyse ki turu bir yerde kaçırıyorum ve marecaraya kendi başıma devam ediyorum. Hatta bir ara aç kalıyorum, etrafta yiyecek hiçbir şey bulamıyorum. Uyandım ki midem gurluyor. Gurlamaya Elif uyanıyor falan. (bu kısım abartı tabii)

Ben bu kitapları okurken sanırım kalbimin güm-güm atışı dışarıdan bile duyulacak seviyedeydi. Çok heyecanlandım. Bir sonraki satır, bir sonraki sayfa ve diğer kitap derken ne yazık ki 3 kitabı 3 günde bitirdim. Ve sanmıştım ki bu bir üçleme yani hikaye bitecek, gizemi çözeceğim. O da olmadı çünkü macera devam ediyor-muş.
Yine upuuzun bir giriş yapıp kitaptan hiç bahsetmedim, aferin bana :)
Pera Günlükleri Venedik'te bir okulda başlayan (bana nedense Hogwarts'ı çağrıştırdı.) ve İstanbul'da Pera Otelinde devam eden bir hikaye. Kahramanlarımız da ikiz kardeşler Ran Eltanin ve Lusin Eltanin. Anne ve babaları Afrikada bir kazıda kaybolunca okulun müdürü onları Pera Palas otelinin sahibi büyük amcaları Kaptan Barnekas'ın yanına gönderir çünkü orası onlar için "daha güvenli"dir. Sadece bu cümle bile kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu. Bu kardeşlerin başına ne gelecekti ki otel onlar için "güvenli" olacaktı?
Yaptıkları tren yolculuğunda karşılaştıkları Çingene de bana Johhny Depp'in bir filmini çağrıştırdı. Aslında ben tüm hikayeyi bir filmmiş gibi izledim/okudum. Hikayede Osman Hamdi Bey'den Agatha Christie'ye kadar birçok ünlüden kesitler var. Ben hikayenin en çok kurgusunu, şifrelerin saklanmasını, içindeki harika coğrafya, tarih, arkeoloji,mistisizm,büyü, mitoloji vb. bilgileri, karakter tasvirlerini... Sanırım her şeyini çok sevdim :) İçindeki bilmeceli şiirler bana "Haritada Kaybolmak" ve "Kraliçeyi Kurtarmak" kitaplarını anımsattı.
İstanbul'u çok fazla bilmiyorum ama sanırım Taksim'de sahiden de böyle bir otel var: Pera Palas isminde. Bu hikayeyi okuyup da soluğu o otelin önünde almak istemeyen yoktur herhalde.
Hikayede sırlar, mühürler, muhafızlar, esrarengiz olaylar ve çok güzel /özgün bir senaryo var.
Çocuk kitaplarını lütfen "aman işte çocuk kitabı" deyip geçmeyin. Mesela bu kitaplar nice macera kitaplarında bulamayacağınız bir serüven vadediyor bence.
Aklımda bir dolu soru var yine.
Ne yapsam ki?
Kitapların yazarı Delal Arya'nın kapısını mı çalsam, ne dersiniz :))
Devamını oku »