Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




25 Nisan 2013 Perşembe

Bir "Kurt Kadın" Kolay Yetişmiyor :)

Hani insan bazen dalgalıdır tıpkı deniz gibi.
Az önce çarşaf gibiyken az sonra ne olacağını kestiremezsiniz.
Bende de oluyor işte o dalgalar, tıpkı herkes gibi..
Erkeklerin daha çok "regl" dönemi diye kastettikleri bir şeydir belki.
Ama bazen de değil..
İşte böyle zamanlarda kimi zaman nefes almak için camı açtığımda kimi zaman da gökyüzünde ne var ne yok diye başımı yukarı kaldırdığımda karşılaşıyorum onunla; dolunayla..
Uzay, gökyüzü, ay, yıldızlar hepsini çok severim, izlemeyi de keşfetmeyi de üzerilerinde düşünmeyi de..
Hatta Ankara Üniversitesinin Rasathanesinde geçirilen onca vakitten sonra daha da yakınlaştığımızı düşünürüm gökyüzüyle..
Ancak bazen de öyle olur ki hırçınım-en azından bunu fark ediyorum- ama sebebim yok; ki bu beni daha da sinir ediyor..
Birilerine kızacağım ama ortada kızacak bir şeyim yok..
İşte böyle an'larda göz göze geliyoruz Dolunayla..
Ben evde ne kadar "kurt kadın" kıvamında gezsem de "kurt adam" da boş durmuyor elbette o da dolanıyor etrafta :)
Ve sırf kendimizi şartlandırmamak için ayın dördünlerini takip etmekten kaçınsak da yakalıyor bizi bir yerlerden..
Bir tek ben mi böyleyim diye paylaşmak istedim; yok mu başka kurt kadın/adamlar aramızda?
Ve evet, bir kurt kadın kolay yetişmiyor :)
Kaynak: burada
***Bu gece ay tutulması da varmış, hadi hayırlısı :)
Devamını oku »

24 Nisan 2013 Çarşamba

Her 'Doğum' Sancılı mı Geçer?

Hayatımda birkaç defa "doğum" yapmış biri olarak aslında bu sürecin de eylemin de sancılı olduğunu biliyorum/düşünüyorum.
Elbette ki bahsettiğim gerçek anlamıyla bir çocuk dünyaya getirmek değil ama süreç olarak bakılınca sancı olarak düşünülünce; içinden çıkan başka şeyler de bu sürece ortak oluyor.
Hani bazen umutsuz değilsinizdir ama durgunsunuzdur..
Durgunsunuzdur ama mutsuz değilsinizdir.
Az gülüyorsunuzdur çünkü çok düşünüyorsunuzdur.
Şimdiye kadar hem çok düşünüp hem de çok gülmeyi becerememişim,bu anlaşıldı :)
Hani bir şeylerin doğru gitmediğini bilirsiniz ama nasıl gitmesi gerektiğini de kestiremezsiniz.
Kimi yollar çok cesaret gerektirir kimisi içinize sinmez..
Kaynak: burada
Sorgulayan her insan gibi (sanırım makul bir tanımlama girişi) hayatın belli evrelerinde yaşadıklarınızı bünyeye adapte etme durumu vardır. Evet elbise bazen büyük gelir çünkü başkasının kıyafetidir ya da dardır çünkü siz büyümüşsünüzdür..
Ben şu an ikisini de hissediyorum..
"İş" deyip geçememeye, karşımda işsizler ordusu varken "evet benim işim var, sadece şükretmeliyim" diyememeye başladım.
Asıl mesele hissediyorum ki yaptığım işten ziyade üretmeyişim.. Üretmedikçe de o "üretmenin hazzı"ndan mahrum kalışım.
Evet tembelim ve eve gidince -hele ki yemeği yedikten sonra- hayat yeni başlıyor gibi yapamıyor ve bir müddet sonra kıçımı devirip yatıyorum sağ tarafıma ..
Önceleri daha bir telaş vardı, acele etmem lazım, yetişemiyorum diye, sanki arkamdan kovalayan vardı.
Vardı bence ama o da benden başkası değildi :)
Nicedir; ruhuma aykırı da olsa plan yapmamaya, yapılacaklar listesi oluşturmamaya başladım, biraz sabır gerektiğini kavradım sanırım.
Her doğum sancılı mı geçer, bilmiyorum..
Ama benim "doğum"larım sancılı, o yüzden de umutsuz ya da mutsuz değil sadece durgunum/düşünmedeyim..
"Kendi gelende de hayır vardır" lafını sık sık tekrarlamaktayım..
Ve bu sürecin en güzel katkısı da kendimi mutfak işlerine vermiş olmam oldu sanırım..
Mide dostu oldukları ve akşam 7den sonra (ki bu bazen 8 oluyor) bir şey de yiyemediğim için -şimdilik- kilo da yapmıyor..
* Sancısız doğum da olmazdı heralde değil mi, "doğum" olduğunu bile anlamayabilirdim :)
Ne dersin sessiz okuyucu :)

MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

22 Nisan 2013 Pazartesi

Yarın 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan :)

 Bayramları -genelde- severim,
23 Nisanı da severim aslında ama bir anımı anlatmadan da geçmeyeyim..
İlkokulda 2. sınıftayız, sınıf olarak 23 Nisan kutlamaları için stadyumdaki provaları izlemeye gittik.(niye sadece provalar bilmiyorum..)
Ve hani benim 6,5 yaş civarı minyon bedenime göre stadyum koooocamandı :)
Öğretmen tabii kimse gruptan ayrılmasın diye herkese pür dikkat bakıyor. El ele tutuşun, sakın bırakmayın birbirinizi falan diyor..
Ama..
Bu telkinler ben ve arkadaşıma yetmemiş olacak ki biz bir anda kendimizi gruptan bambaşka bir yerde bulduk, kooooocaman stadyumda kaybolmuştuk.
Tam olarak ne düşündüğümü ne hissettiğimi hatırlayamasam da arkadaşıma "nasılsa bizi bulurlar" dediğimi anımsıyorum.
Onlar muhtemelen tüm stadyumu gezdiklerinde biz olduğumuz yerde kalıp yanımızdaki yiyecek-içeceği tüketmiştik..
Ara ara korktuğumuzu da biliyorum; çünkü "Ya bizi hiç bulamazlarsa" falan da demiştik ama ben o ara ne alakaysa -bir garip- "abla" oluvermiştim ,kendimden 1 yaş küçük arkadaşıma..
"Korkma" falan diye telkinde bulunduğumu hatırlıyorum şimdi gülümseyerek..
Hatta..
Anonsta isimlerimizi duyunca da -23 Nisan prova sesleriyle karışık- "Ünlü olduk, karşıda kameraya bizi çekiyorlar, el sallayalım" falan demiştim. Neden böyle bir şey yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok..
Genelde sıçık bir durumla karşılaşmışsak ve yanımdaki benden önce tırsma/bozulma göstermişse ben hemen bir "ablalık" moduna geçiyorum, sakin davranmaya çalışıyorum; bunu sonraki yaşlarda da tecrübe ettim.
Ama fırsat bu fırsat kötü bir olayda ilk korkan/tırsan/bozulan bensem de sonuna kadar bunu devam ettiriyorum, manyak mıyım neyim :)
Neyse gelelim kameralara..
Ben olayı abartmış, "kameralara poz verelim, aaa bak bizi anons ediyorlar, çok ünlü olduk" falan derken kafama yediğim bir tokatla kendime gelmiştim.. Öğretmen bizi bulmuştu, bir hayli kızgındı ve ortada kamera falan da yoktu..
Kaybolduğumuza inanmamıştı çünkü ağlamıyor gülüyorduk :)
Oysaki ben arkadaşımı sakinleştirmeye çalışıyor, "ünlü" olmanın da tadını çıkarıyordum :)
Siz siz olun başınız derde girince olayla dalga geçtikten sonra sizi bulduklarında inandırıcı olması için biraz ağlayın; zira biz hocanın tokadı ve sınıfın alaylarıyla zaten ağlamıştık :)
İşte 23 Nisanlarda aklıma bu yaşadıklarım geliyor..
Unutkan bir Balık olmanın tadı da burada; eğlenceli, rezillik içeren kısaca içinde "duygu" barındıran anı'lar unutulmuyor..
Kaynak: burada

HERKESE AMA EN ÇOK DA ÇOCUKLARA NEŞELİ BAYRAMLAR, RENKLİ BALONLAR, ŞEN KAHKAHALAR DİLERİM :)
Devamını oku »

19 Nisan 2013 Cuma

Günün Şarkısı : Living in Limbo ve Mutluluk Sebebi :)

Günlerdir kuzen M. ile dinlediğimiz bir şarkıyı paylaşmak istedim bu kez.
Ne anlatıyor bilmiyorum-yine- :) Ama "limbo" "araf" demek-miş.. Belki depresif sözleri var ama ben sevdim :)

Havalar bir açık bir kapalı, güneş bir var bir yokken, elimizde hem şemsiye hem güneş gözlüğü tetikte beklerken ruh halimizin de çok "doğrusal" olması beklenemez sanırım..
Canım ne kadar sıkkın olursa olsun ümitsiz değilim,
"Bir umuttur yaşatan insanı" hem değil mi :)
Bir de aşağıda paylaşacağım fotoğraftaki sevimli kırpığı görüp de gülümsememek mutlu olmamak mümkün mü?
Kaynak: google :)
* HERKESE YEŞİL ÇAYIRLARDA ÇIPLAK AYAKLARIYLA DOYASIYA KOŞABİLECEĞİ VE KARŞISINA ANSIZIN YUKARIDAKİ GİBİ BAKAN KIVIRCIK KIPRIĞIN ÇIKACAĞI, MUTLULUKLARA DOYAMAYACAĞI GÜNEŞLİ GÜNLER, HAFTA SONLARI DİLİYORUM :)
Devamını oku »

18 Nisan 2013 Perşembe

Fırında Patates, Avakado Dip Sos ile Buluşunca :)

Bloga yemek, pasta, kek, börek tarifi vermemiş olmam çok yazık, halbuki ne hamaratımdır :)
Çok alengirli tarifleri sevmesem de son zamanlarda özellikle mide dostu tarifleri denemeye çalışıyorum.
Uzun uzun yıllardır da patates kızartması yapmıyorum, patatesi hep fırınlıyorum.
Aslında bunun ilk sebebi, zannedilenin aksine sağlıktan değil de benim üşengeçliğimden kaynaklanıyordu. Bir işin başında uzun süre duramadığımdan, hemen olsun bitsin dediğimden olsa gerek ocak başında da fazla duramıyorum, içime bir gıdıklanma bir karıncalanma geliyor. İşte o zamanlardan kalma bir alışkanlıktı benim için fırında patates.
-İstediğin kadar patatesi yıka, ister kabuğunu soy istemezsen soyma
- Boyutlarını da ister minnak yap ister elma dilimi yok olmazsa ince uzun
- Yağlı kağıt serdiğin fırın tepsisinin üzerine soyulmuş patatesleri diz(araları ne kadar boş, ne kadar az üst üste yığılmışlarsa kızarmaları o kadar iyi oluyor..)
- Patateslerin üzerine istediğin kadar zeytinyağı, pulbiber, kekik, fesleğen, tatlı biber, tuz, kimyon, nane koy. (bunlar benim sevdiğim baharatlar ama ben azıcık koyuyorum..)
Ellerime -bazen- poşet geçirerek karıştırıyorum ya da kaşıkla harmanlıyorum. (ellerim pek narindir benim :P)
Sonra da fırına ver.
170 derecede 30-35 dak. da pişiyorlar, sonrası mideye :)
Bu benim kurtarıcım zaten.
Bize gelen misafirler de bu patates olayından bıktılar biliyorum ama hapur hupur da yiyorlar :)
Geçenlerde Cafe Nohut'ta avakado dip soslu fırında patates tarifi görünce, dayanamadım onu da yaptım :)


Avakadoyla tanışmama vesile olan bu tarif için Cafe Nohut'a sevgiler ayrıca :)
1 adet avakado alınır, yıkanır, incecik kabuğu itinayla soyulur.
çatal yardımıyla ezilerek yoğurdun içine karıştırılır.
Ne kadar yoğurt derseniz? Damak tadı derim :)
Az bir şey tuz da fena olmuyor.
* Avakado sosu dolapta da olsa fazla dayanmıyor.
** Avakadonun çekirdeğinin tadına bakmaya gerek yok :) Tadı pek acı. (evet, denedim.)

HERKESE AFİYETLER, AZ ŞEKERLER :)

Devamını oku »

17 Nisan 2013 Çarşamba

Teknoloji Özrü ve Bloglovin :)

Blogun yeni yüzü ile "Merhaba" yazısından sonra bu ilk yazım. Blogda yapmak istediğim ama nasıl yapacağımı bilemediğim  ve nette araştırıp bulduğum halde yapamadığım bazı eklentiler, değişiklikler hala sırada beklerken kendimi "Bloglovin" eklerken buldum.
Blogları daha kolaylıkla takip etmemize yarıyormuş :)
Üye sayısı 11 olan bir blog için "Bloglovin" ne kadar gerekli diyordum ama Temmuz ayında galiba zaten bu uygulamaya geçilecekmiş.(ya da ben öyle anladım :)
Belki fark etmezsiniz diye yazmak da istedim, bu blogda da artık bir "Bloglovin" bağlantısı var :)


HERKESE MUTLU PAYLAŞIMLAR :)
Devamını oku »