Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




17 Temmuz 2013 Çarşamba

İnsan İlişkileri : Kapalı Kutuda Açık Saha Maçı Mı?

Biri bir şey söylediğinde gözlerinizden alev, kulaklarınızdan duman çıkar da ağzınızdan 1 şey çıkmaz da "çıkmak istenen" yutulur ya; ben öyleyim-çoğu zaman-
İnsan ilişkilerinde zorlandığımı görebiliyorum.
Zaman zaman Semracan karikatürü gibiyim; iki lafı bir arayı getiremediğim çok oluyor. O yüzden de yazıyorum zaten :)
İnsan ilişkilerinin başlıkta da yer aldığı gibi "kapalı kutuda açık saha maç"" olduğunu düşünüyorum. Yani başlıkta soru gibi sorduğum şeyin aslında benim için çoktan verilmiş bir cevabı var.
Doyasıya bir mücadele, paslaşmalar, kazanan/kaybeden vs. var sanki; ki sanırım benim zorlandığım kısım da bu.
Paslaşmalar ve "mücadele" yalnızca "dostluk maçı" olarak kalsa istiyorum herhalde.
Ya da nedir bu mücadele, anlayamıyorum.
Çıkarlar çatışmadığı müddetçe herkes birbiriyle lokum gibi, ancak tersi bir durumda saklanan tüm sopalar ortaya dökülüyor.
Kendimi de ne lokumların ne de sopaların dışında tutamam, tutmam da.
Sadece ben kendimi konuşarak çok iyi ifade edemediğimi düşündüğümden olsa gerek - herkese de mektup yazacak halim yok :) - içime kapanıp duruyorum.
İş yerinde sıklıkla yaşadığım bu durum neticesinde keyifli öğle aralarım var ama bazen öyle durumlar oluyor ki ne diyeceğimi bilemediğimden herhalde kendi sesimi duymadan geçiyor gün (telefonlar hariç)
Bugün niyetim çok tatlı, çok gezgin bir kitabı paylaşmaktı ama aklım "açık saha maç"ta kalmış, belli.
Ben de sütten çıkma ak kaşık değilim ama bazı insan davranışlarına o kadar sinir oluyorum ki:
- Güven zedeleyen: Bir ilişkide "güven" temelde ise seninle paylaştığım bir konuyu neden koşarak başkalarıyla paylaşıyorsun? Hakikaten neden?
- Cümlesini çoğunlukla "anladın mı?" diye bitirenler size sesleniyorum; neden bu soruyu sorup onay beklediğinizi cidden anlayamıyorum.
- Benimle konuşmayıp dolaylı yoldan haber gönderenler: Tamam bazen çok alıngan ve sinirli olabiliyorum ama şimdiye kadar kimseyi yemedim, seni de yemem -herhalde-
- Okuduğum kitaplarla dalga geçenler; size zaten gülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- Sürekli özel sorular sorup bunaltanlar; ben de sizi tenhada yakalayıp ıcık cıcık sormaz mıyım... (sormam ama olsun bu tehdit bile yeter :)
- Kendisiyle övünen tanıdıklarım; ne olur siz kendinizi övmeyin de bir izin verin başkaları sizi övsün.
- Bana "sen hep sakin misin?" diyenler; "değilim.. benim de dişlerim, tırnaklarım var sadece kullanmayı beceremiyorum)
- Ortak yaşam alanlarında sigara içmeye devam edip içmeyenleri de zehirleyenler; size diyecek lafım yok yani henüz bulamadım, kelimelerim kifayetsiz kaldı..

Ben biraz dolmuşum sanki :) Canım sıkkın da değil aslında ama yazınca ne kadar çok şeye takılıp, zorlanıyormuşum ortaya döküldü..
İnce bir çizgide galiba "insan ilişkileri",
hatta o kadar ince ki ben bazen göremiyorum, üzerine basabiliyorum.

Bu yazı da böyle olsun.
Keşke Rose gibi "Ben, can sıkıştırıcılar tarafından canımın sıkıştırılmasından hiç hoşlanmam, dolayısıyla bağırdım: 'Çakılın! Yoksa arka yastıklarınıza tekmeyi basarım!" diyebilsem..
Ne güzel olurdu :)

Kaynak: deviantart
***Unutmadan, hakkını yemeyeyim, kırmızı kapaklı kitabı bulma "etkinliği" gibi insan ilişkilerini çok seviyorum. Yine yeniden teşekkürler herkese...
Devamını oku »

16 Temmuz 2013 Salı

3 Bilinmeyenli Bir Denklem: Kırmızı Kapaklı 1 Kitap :)

Bir süredir bir kitap arıyorum.
Bulamıyorum.
Neden mi?
Kitabın adını hatırlamıyorum.
Yazarın adını hatırlamıyorum.
Yayınevini hiç bilmiyorum.
Peki ben nasıl bir kitap arıyorum?
Kırmızı kapaklı :)
Bulamamam sanırım normal..

Kaynak: burada (orijinalininde oynama yapmak zorunda kaldım)
Geçen gün Sahaf Kitap'ta George Orwell'in bir kitabının tanıtım yazısına denk gelmiştim.
Orada yer alan son cümle sanırım beni anlatıyordu.
Sadece ben o kadar yaşlı değildim :)
"Sahafta çalışırken -eğer sahafta çalışmıyorsanız bu mekanı kafanızda çekici yaşlı beyefendilerin uçsuz bucaksız deri ciltli kitap sayfalarının arasında gezindiği bir tür cennet olarak canlandırmanız ne kadar da kolay- beni en çok etkileyen şey gerçek kitapseverlerin az bulunurluğu olmuştu. İlk baskı züppeleri, edebiyat sevdalılarından daha fazlaydı; ucuz ders kitapları için pazarlık yapan doğulu öğrenciler onlardan da çoktu; ama en çok yeğenleri için doğum günü hediyesi arayan kafası karışık kadınlar geliyordu. Örneğin 1897'de çok hoş bir kitap okumuş olan, kendisi için o kitabın bir nüshasını bulup bulamayacağınızı soran sevgili yaşlı hanımefendi. Ne yazık ki kitabın adını ya da yazarını hatırlamıyor, tıpkı hangi konuyla ilgili olduğunu da hatırlamadığı gibi; fakat kırmızı bir kapağının olduğunu unutmamış."

Yalnız olmadığıma sevinsem de bu yazının amacı size aklımda kalan birkaç parça anekdot ile birlikte kitabı tanıyıp tanımadığınızı sormak.
Şimdiye kadar bir dolu kitabevinde ve internette aradığımı sanırım söylememe gerek yok.
Aklıma gelen son şey ise bu kitabın sadece bir arayışta kalacağı ve gerçekten hatırlamaya çalıştığım kitabı bulamayacağım :)

Aklımda kalanlar:
- Kitabı okumadım.
- Kitabı geçen sene - muhtemelen yaz ayları gibi- kitap eklerinde görmüştüm (belki de kıştı)
- Polisiye/macera tarzında olduğunu anımsıyorum.
- İstanbul'da İstiklalde geçiyordu-sanırım-
- Baş karakter M. miydi Z. miydi sanırım öyle bir adı vardı(karıştırıyor olabilirim)
- Yazarı Türk'tü ve bir dolu kitabı yoktu -galiba-
- Kapağı kırmızıydı kesin.(ama artık bu bilgiden bile şüpheliyim)

Geçen senenin kitap eklerine, bu tarzdaki kitapların yer aldığı raflara ve hatta kırmızı kapaklı neredeyse tüm kitaplara baktım(Murat Menteş vb.)
Yok, bulamadım.

Hakikaten böyle bir kitap mı yok acaba :)

Ben bu kitabı neden arıyorum?
Ben bu tarz kitapları okumayı pek tercih etmem ancak kitap tanıtımlarında beni çeken birkaç nokta olmuştu(ki ne olduklarını da hatırlamıyorum) ve bu tarz (polisiye/macera vb.) kitapları seven bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak verecektim. Ki doğum günü de geçen hafta geçti; ancak sonrasında da hediye edebilirim.

Bu çok bilinmeyenli denklemde kafasında bir şeyler canlanan, beni bir isme/yazara/kitaba yönlendirebilecek olan varsa lütfen yorum bıraksın ya da 2balik1kedi@gmail.com adresimize mail atsın.

Teşekkürler :)
Devamını oku »

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Rose :)

Birazdan o kadar güzel bir kitaptan ve o kitapta yer alan olmadıkolağanüstü tatlı bir kızdan bahsedeceğim ki sanırım önce sırıtmamı engellemem ve duygularımı bir kenara bırakıp düşüncelerimden de bahsetmem gerek-ki bu biraz zor :)
Colas Gutman ile daha önce "Çocuk" kitabıyla tanışmıştım ve üslubunu çok sevmiştim.
Rose ile de Dünya Kitap Eki'nde "Çocuk Gözü" köşesinin sahibi Sevgili Ayfer Gürdal Ünal sayesinde tanışmış ve BDK ile bu tanışıklık daha da bir meraka sarmıştı beni.
( O dönem yaptığım kitap siparişinde Rose'yi sipariş vermek isterken "Olga"yı istemişim. İnsan bazen bazı şeyleri karıştırabiliyor değil mi?*Bu da başka bir yazının konusu)
Neticede eve gelen siparişlerden kendini apayrı bir yere koyan bir Rose vardı karşımda. Bu "farklılık" benim onu daha da çok sevmemi sağlamıştı.
Kaynak: burada
             Rose, konuşma bozukluğu çektiği için sık sık okul değiştirmek zorunda kalıyor. Anne (vakum) ve babası (patates) ona anlayışlı davransalar da aslında bazen Rose'nin sağır olmadığını unutup onun hakkında dert yanabiliyorlar. Rose da onlar için ayakkabı bağcığından (ayak bağı) başka bir şey olmadığını düşünüyor.
Hatta "gulbayani bir söylenti, bense yaşayan bir efsaneyim" diyor.
             Daha önce anaokuluna ve kreşe neden gitmediğimi anlatmıştım. Ben de ilkokulu 3 sene bir okulda okuyup sonra daha kalabalık olan başka bir okula geçmiştim. Orada özellikle ilk senede yaşadıklarım, konuşma bozukluğu çekmesem de Rose'ninkinden farksız değildi. Okulda hayat gerçekten çok acımasızdı. Biri bana "tenefüste ip zıplayalım mı ya da istersen kutulu köprüde sıçrayabiliriz (seksek oynamak)" dese hemen kabul edebilirdim çünkü kovalamaca oynarken ayağıma çengel takan çocuklardan bıkmıştım.
           Sokak lambaları (yetişkinler) ve yarım sokak lambalarından (büyük sınıflar) uzak durmak gerektiğini bilse de "yalnızlar duvarı"na tek başına yaslanıp küçük sınıfların (bifteği) şefi olmayı engelleyemiyor.
"Ben, can sıkıştırıcılar tarafından canımın sıkıştırılmasından hiç hoşlanmam, dolayısıyla bağırdım: 'Çakılın! Yoksa arka yastıklarınıza tekmeyi basarım!" Okuldaki yarım sokak lambaları ile baş edebilmek için "Yalnızlar" grubunu kuruyorlar çünkü "yalnızlarla insan hiç yalnız kalmaz" :)
           Yarım sokak lambası- Hugo ya da Thomas- ile karşılaşınca fokur fokur kaynar ve mutluluktan içi dışına çıkar(içi içine sığamaz). Kendi kendine acaba kaşık (aşık) mıyım diye sormadan edemez.
           Yeni okulunda da yaşadığı sorunlar sebebiyle acaba yeniden taptışınacaklar (taşınacaklar) mıdır? Steve Rico, Helene ve Momo onunla gerçekten arkadaş olmuş mudur ya da insan gerçekten yalnızlar grubuyla hiç yalnız kalmaz mı?
                                                                         ***
            Kitap, yaklaşık 80 sayfası ile oldukça akıcı, eğlenceli, yer yer düşündürücü. Rose'nin ya da "farklı" özellikte olan bir çocuğun yerinde olsaydık bu kitabı yine böyle güle oynaya yazabilir miydik, bilmiyorum. Dramatik olabilecek bir olayı insanların yüzüne çaktırmadan vurabilen bir yanı var. Çünkü "farklılık" sadece küçükken zorlanılan bir durum değil. İnsan büyüyünce "farklılık"larından bir çırpıda kurtulmuyor ve sokak lambaları da bir anda hoşgörüye bürünmüyor ne yazık ki.
           Böyle bir kitabın çevirisi nasıl olur diye uzun uzun düşündüm; bulamadım. Ama sanırım Tuvana Gülcan bulmuş; kendisini ayrıca tebrik etmek istedim.
           Kitabın içinde şahane diyaloglar var; bizce kaçırmayın :)
           "O zaman size iyi güle; siz sağ biz alamet" :) 
Künye:
Rose
Özgün adı: Rose
Yazan: Colas Gutman
Çeviren: Tuvana Gülcan
Yaş grubu: 7+
İletişim Yayınevi,2012,76sayfa,karton kapak

HERKESE KENDİ FARKLILIĞINDA HOŞBEŞLER DİLERİZ :)

* Rose "keşke hiç bitmese" diyeceğiniz türde bir kitap 
Devamını oku »

Günün Şarkısı: Black Cadillac-No Blues :)

Herkese Kocaman güzel, neşeli, eğlenceli, deniz kokulu günler ve haftalar dilerken bir süredir Joy Fm'de dinlerken keyif aldığımız bir şarkıyı paylaşmak istedik:


HERKESE MUTLU GÜNLER & BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

14 Temmuz 2013 Pazar

Dikkat Dağınıklığı & Unutkanlık: Ne Yapma(ma)lı :)

Daha önce de bahsetmiştim sanırım yıllardır hatta kendimi bildim bileli şiddetli bir dikkat dağınıklığı ve unutkanlık halinde olduğumu.
Bu durumun sadece bana özgü olmadığını kafası bir dolu yerde olan çok fazla insanın benzer şikayetler yaşadığını düşünüyorum.
Peki, ne yapmalı?
Biliyorum başlığı görünce bi dolu çözüm önerisi getireceğimi sandınız.
Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş misali, inanın mucize yöntemler bilmiyorum ben de..
Sadece belki yaşadıklarımdan birkaç tavsiye verebilirim; hani ucundan kıyısından da olsa yardımı olur mu diye (size mi bu yardım bana mı olacak acaba :)
1. Bocalama evresinden sonra kabullendim ortada yolunda gitmeyen bir şeyin olduğunu
2. Bir uzmanla görüştüm ve tasdik etti bu "durum"u
3. Kişi kendinin uzmanıdır diye düşünüp, kendi uzmanlığımda devam ettim :)
4. Not defterleri, post-itler ve kalemlerle yani aldığım notlarla dost oldum (unutkanlık için)
5. Dikkatimi dağıtan şey çoğu kez sevmediğim bir işi yapmak ya da sevmediğim bir ortamda bulunmaksa -elimden geldiğince- yaptığım işi bıraktım ya da ortamı terk ettim.
6. "Aman ayaıp olur"u bir kenara koydum, yoksa bana ayıp olmaya başlamıştı :)
7. Origami, puzzle, maket, el işi vb. şeyleri yaparken çok keyif almak üzereyken çok sıkıldığımı fark edip onları da olduğu kadarıyla bırakıp yeniden başlayana kadar bıraktım. (anaokulu, kreş gibi yerlere gitmeyip küçük kaslarını geliştirmeyenlerin bu tarz aktivitelerde de iyi olmadığını kanıtladım-bu benim tezim tabii)
8. Girdiğim ortamlarda insanları önceden uyardım ve bir süre sonra da herkes alıştı bu halime, ben de rahatladım onlar da :)
9. Kalabalıklarda duramadım (hala da duramıyorum) biraz saklandım biraz kaçtım
10. "Şıpsevdilik"ten, daldan dala atlamaktan kendime düz bir çizgi çizemedim ama fark ettim ki ben zaten ne tek ne de düz çizgi peşindeydim; ben sadece zigzagda olsa o yolda eğlenmeliydim :)
11. Dikkat gerektiren bir işte çalışıyor olmanın zorluğunu yaşadım, yaşıyorum. sık aralar vererek toparlamaya çalışıyorum, başka da önerim yok :)
12. Bazı eşyaları her zaman aynı yere koymak unutkanlığın önüne geçmek için faydalı bir yöntem. (anahtarlar ya da kimlikler şu cepte gibi)
13. Şu an sıkılmadan yaptığım nadir şeylerden biri de kitap okumak hele ki çocuk kitapları. Bu an'ın tadını çıkarmaya doyamıyorum elbette ki. O yüzden de kahvemle kitaba gömülüp bir süre orada kalmak istiyorum-hala ve ısrarla-
14. Yürüyüş iyi geliyor aslında ama farkında olmadan arabanın önüne atlamış bulmayın kendinizi; ben yaptım siz yapmayın :)
15. Dikkat dağınıklığı ve unutkanlık dünyanın sonu hiç değil; hatta bazen daha önce yaşadığın şeyi yeniden farklı hislerle yaşamak hoş bile oluyor; o yüzden en mantıklısı ve güzeli an'ın tadına odaklanmak :)
16. Dikkatim dağınık ya da unutuyorum diye benimle bozuşmayacak arkadaşlarım var; o da önemli..
17. Kendime dertleşecek bir uğur böceği buldum; her gün yolda rastlıyorum ona :)

Bu amatör balık çizimi bana ait :)
Geçen gün kütüphanede uzun zamandır aradığım bir kitabı buldum ve sevinçle getirdim eve onu. Okumaya başladım lakin altını çizmek istediğim o kadar çok yer vardı ki... Kitabı satın alırım, devam etmeyeyim diyerek masama bıraktığımda kitaplığımda aynı kitabı gördüm. Şaşırdım önce yanlış gördüm sandım. Elime alıp sayfaları karıştırınca daha önceden okuduğumu fark ettim. Uzun zamandır aradığım ve kütüphanede bulunca sevindiğim kitap meğerse evdeki kitaplığımda okunanlar rafındaymış :)

Belki sizin de bana önerebileceğiniz hususlar vardır ve paylaşmak istersiniz belki; kim bilir :)
Devamını oku »

12 Temmuz 2013 Cuma

1 Hikaye: Tilki ve Leylek

Biraz sonra size anlatacağım hikayedeki beyaz yavru tilki ve beyaz leylek hiç tanışmamış olmalarına rağmen bizce çok iyi arkadaşlar; bu hikayeyi de bu bilgiyi hatırlayarak okuyun olur mu :)
           Dün gece yani bugün sabaha karşı yani oldukça karanlık bir saatte misafirlerimizi havaalanına götürmek üzere arabamız ile yola çıkmıştık. Bir müddet sonra - ki bu demek oluyor ki ben aslında hala uyuyorum- önümüzdeki arabanın dörtlüleri açarak kenara çektiğini fark ettik. Çok hızlı gitmediğimizden biz de her ihtimale karşı yavaşlamıştık. Sonra ben yani biz yolun sol tarafında kendi etrafında dönen beyaz bir şey gördük ama ilk anda ne olduğunu anlayamadık. Kedi, tavşan vs. bir boyuttaydı ama kar gibi beyazdı ve kooocaman kuyruğu vardı. Ya da aslında ben hala uyuyordum ve rüya görüyordum. Ancak arabadakiler de beni onaylayınca silkelendim ve kendi etrafında dönen "şey"e odaklandım. Amanın bu bir tilkiydi. Hatta daha da ötesi tilki yavrusuydu... Kendi etrafında dönüyordu çünkü sanırım önümüzdeki araba ona çarpmıştı ve o da sersemlemişti. Havaalanı, misafirler,araba, yol derken içgüdüsel olarak arabadan inmeye niyetlendik. Ve o an tilki yolunu bulup ya da korkup kaçtı. İnsek ve yanına gitsek ne yapardık bilmiyorum. "Korkma, sana yardım etmeye geldik." diyebilir miydik? Şaşkınlık ve üzüntüyle yolumuza devam ettik ama aklım yavru tilkide kalmıştı; ne de tatlı kuyruğu vardı :)
            Dönüş yolunda iken hava oldukça aydınlanmıştı. Gecenin gizemi falan da kalmamıştı :) Biz de tini mini ilerlerken önümüze yine beyaz bir "şey" çıktı ancak bu seferki uçuyordu. Bence o bir martıydı çünkü minicikti ve beyazdı. Martılara dair pek fazla anım olmasa ve İstanbul martıları kadar simit yemiş gibi şişmiş durmasa da 1 martıyı poposundan tanıyabilirdim herhalde. Ancak eşim ısrarla onun bir leylek olduğunu söyledi. Ben de -ki hala uyanamamış olduğum buradan da anlaşılabilir- leyleklerin daha kooocaman olduğunu hatta pembe ağızlı olduğunu falan söyledim (tamam sadece aklımdan geçti).Galiba o an gözümde canlanan  bir flamingoydu :) Neticede biz yaklaştıkça uçan beyaz popo daha da büyüdü ve ağzında yiyecek taşıdığı çok belli olan bir leylek olarak karşımıza çıktı.(neyse ki iddiaya girmemiştik :)
Leylek, tilkiye doğru uçuyordu.
Belki de onu çok iyi tanıyordu.
Yok yok kesin çok iyi arkadaştılar.
Hatta leylek onun zor durumda olduğunu anlamış,ona yiyecek götürüyordu :)

Bu hikayenin sonunda leylek tilkiyi kurtardı,
Benim hayvanları hiç tanımadığım ortaya çıktı,
Neyse ki arabayı benim kullanmadığıma şükredildi,
Bu hikaye bir düş müydü, o da okuyanlara kaldı :)

               
Kaynak: burada
               
HERKESE HAVADA GÖRÜLEN LEYLEKLERE EŞLİK EDEN TATLI TATİLLER DİLERİZ :)





Devamını oku »