Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




26 Ağustos 2014 Salı

80 Günde Devrialem :)

İlkokuldaydım bu kitabı ilk okuduğumda. Evde çizgi-roman halinde olan bir baskısı vardı. Ne heyecanlanmıştım. Yemeyi içmeyi bırakıp Bay Fogg ile dünya turuna çıkmıştım.
Ve söz vermiştim kendime.
Büyüyünce ben de dünya turuna çıkacaktım.
Kesin.
Üniversitede bir ara interrail'e heveslendim, o bile olmadı.
Hatta hala bir pasaportum yok :)
Gemilerde kaçak yolculuk için de biraz fazla anne oldum sanki :)
Şansıma da tüm dünyayı gezmiş bir eş çıktı.
Hayal kuramıyorum birlikte şöyle gideriz buralara da gideriz diye.
Jules Verne'in tüm kitaplarını okumasam da bence 80 Günde Devrialem en harika kitabı.
Filin üzerinde oldukları, trende seyahat ettikleri, fırtınaya yakalandıkları an'lar hep birer macera.
Hayalimde bir de Avustralya vardı benim sahi :)
Geçen gün yine okuyunca yine o duygularım kabardı.
Ben de mi iddiaya girsem de atsam kendimi yollara? Benim Maymuncuk'um nerede :)


Devamını oku »

Anne Olunca Anladım :)

En başta annemin kıymetini, değerini, önemini.
Benim/bizim için yaptığı fedakarlıkların ne anlama geldiğini...
Bir süre anneme "Gönül" demiştim de dayanamadı "sen de bana Gönül dersen, bana kim anne diyecek" demişti.
Haklıydı.
Benimki de saygısızlıktan değildi aslında belki samimiyetten.
Şimdi yolda, Adana'dan geliyor.
Birkaç hafta bizimle kalacak.
Daha bayramda beraberdik ama yine özlemişim.
Ben ki üniversitede sadece tatillerde o da sıkılarak memlekete giderdim...
Annemi günlerce aramadığım zamanlar geldi aklıma.
O hep "işin varsa da, bir ara iyiyim de kapat"derdi de ben anlamazdım ne demek istiyordu.
İyiydim ya işte ...
Şimdi anlıyorum.
Bana "bu kadar korkak olma" dediklerinde "daha yeni anne oldum ve Elif benim ilk bebeğim, istediğimi olurum" diyorum.
Temizliği konusunda itiraf edeyim hiçbir titizliğim yok. Her gün banyo yapıyor gerçi ama üstüne kusmuş, altına yapmış; bunlarla gayet eğleniyoruz. Üstü hemen kirlenince de değiştirmiyorum mesela.
Geçen gün giriş kattaki komşu teyze balkondan kolunu uzattı... Oradan alacakmış Elif'i... Hani yok artık :) Nasıl bir anne olurum bilmiyorum ama helikopter kıvamına gelmeden yavrusunu koruyan/kollayan biri olmak isterim. Arada o kadar ince bir çizgi var ki. Onun düşmesine, hata yapmasına da KESİNLİKLE izin vermek lazım. Sanırım bu da zamanla oturacak bir şey. Her hareketimi de şöyle mi böyle mi diye kısıtlayamam.
Bu satırları da Elif'i ayağımda uyutmuşken yazıyorum. "Sen uyurken de güzelsin be yavrum" diyorum ama uykusunu almış boncuk gözleriyle de mutluluk duyuyorum.
Anne olunca kafama dank eden birçok şey var. Daha hoşgörülü oldum belki de, bilmiyorum. Giriş kattaki meraklı teyzeye sinir olsam da torun hasretinden Elif'i her gördüğünde kucağına almak istiyor.
Ya da gıcık olduğum bazı insanları düşünüyorum; onlar da bir annenin evladı, kıymetlisi.
Zaten öyle yaklaşınca kızacak/küsecek pek az şey kalıyor.
Ama bir de inadına inadına kötü konuşanlar var ya... Ne yapsam onlara iyi bakamıyorum. Kötü bakmamak için de iletişimi kesiyorum.
Torunum olunca ne hissederim bilmiyorum çünkü annemin gözlerinde bambaşka bir mutluluk var. Sabah yola çıkmadan konuştuğumuzda sesi çok heyecanlıydı : "Fıstığımı göreceğim" diyordu.
Ben odada yokken Elif'e şunları söylerken buluyorum annemi :" Sen benim mor menekşem, sarı papatyam, kırmızı gülüm, hayat enerjimsin. İçimi açayım seni oraya alayım sonra da fermuarı çekeyim." :)
Torun sevgisi güzel bir şey sanırım.
Anne olunca -her ne kadar normal doğum yapmamış da olsam- doğum an'ının ne mucizevi bir şey olduğunu anladım.

Kendi üzerine bir şey almayıp yavruna alışveriş yapmanın zevkini de anladım. (tamam bu kısım işime bile gelmiş olabilir.) Çok yakın arkadaşlarımızın düğünü var haftaya ve benim de Elif'in de düğüne giyecek bir şeyi yok. Ailemizin  kıyafet/moda/makyaj/tasarım uzmanı kardeşimi aradım, ne alayım nerden alayım diye. "Elif kolay da seninle uğraşırız" dedi. Peki ben ne yaptım? Elif o ara slingde olduğundan deneme şansımın olmadığı önden düğmeli bir elbiseyi aldım :) Ve gerçekten süper oldu. Bana sorarsanız bir bebek her yerde bebektir ve en güzel kıyafeti de tulumdur :) Düğüne de böyle gidebileceğini düşünüyordum ama karabalığın kızını süsleyesi varmış. Neyse kot elbisenin üstünde hafif bir dantelle olayı kapattık. Elif'i görenler o yüzden mi erkek sanıyor ki :) Ben hiç elbise almadım ona. Hediye gelenleri giydirdim. Onlar da küçüldü tabii.
Konu nerden nereye geldi :) Kısacası Elif'e 3 saatte bir şeyler bakıp kendime 10 dakikada elbise almaktan mutluyum :)

Sahi sizin anne olunca anladığınız neler var?

Devamını oku »

24 Ağustos 2014 Pazar

Uyku Kardeş, Ver Elini :)

Elif doğmadan önce bir bebeğin nasıl uyuduğu/uyutulduğu ile ilgili bir şeyler bilmiyordum. Tek bildiğim küçükken kuzenimin çocuklarını arada hamakta sallardım, o kadar.
Ama kitaplar okurken, kendimi bebekli hayata hazırlarken hiç aklıma uykunun sorun olabileceği gelmemişti.
(evet yine bir itiraf)
Beklemediğim yerden soru geldi :)
Çünkü bence bebekleri yatağına koyardın ve onlar uyurdu. Safım ben ya cidden...
İlk 10 gün (Elif 2. gün sarılık olmuştu ve 24 saat hastanede kalmıştık) Elif'i zorla uyandırıyorduk :)) Hahahaha yazınca bile güldüm ya :) İnternette bakmıştık, bebekler nasıl uyandırılır diye. Burnunu falan sıkmıştık, ayak altını gıdıklayıp, altını değiştirmiştik... Ve ben şu cümleyi kurmuştum: "İlerde de uyutmak için çaba harcayacağız ve bugünleri arayacağız değil mi?"
Çok değil 10 gün sonra, mutfağımızda ciddi bir patlamanın yaşanıp apartmanın komple acil tahliyesi ve benim 10 günlük bebem kucağımda şoka girmemle aynı zamanda, hayatımıza kolik diye bir şey girdi.
O ara Elif'i uyutmak gibi bir derdimiz olmadı açıkçası.
Daha çok sakinleştirmeye çalışmak diyelim yaptığımız işin adına.
Elif neredeyse havalara atılsa bile korkmayan ve bundan keyif alan bir bebek.
Kolikten miras bir şekilde de kucakta sallama (hatta aynı zamanda halay başı misali sen de sallanma,koridorda yürüme, saç kurutma mak. açma) gibi bizi şu an oldukça zorlayan bir sürece alışmış olduk.
Yarım saat uyutmakla uğraşırsam ve Elif sadece yarım saat uyumuşsa benim halimi bir düşünün.
O ara tuvalete gidip yiyeceğim yemeklerin altını açabilmişsem çok şükür diyordum.
4. ayın yazısında GeCe'nin yorumu aklıma yatmıştı ve ertesi gün ayakta sallamaya başladım.
Çok komik geliyordum kendime; çünkü ben bebeğimi asla ayağımda sallamayacaktım :) Safım demiştim değil mi?
10 gündür de o şekilde uyumaya/uyutmaya çalışıyorum(z)
Anladım ki -şimdilik- çözüm bu da değil.
Elif sallanmaktan hoşlanıyor diyorum ama bir de bakıyorum sallanmaktan nefret ediyor.
Hatta kaç defa işleri biz mi zorlaştırıyoruz acaba diye sakinken ışığı kısıp, müziği açıp yatağında bıraktık.
Öylece yatağında oyalanan ve belki bir ümit uyur mu diye parmaklarımızı cross yaptığımız anlarda Elif çığırarak ağlamaya başladı.
Kolikten hatıra bir ağlama şekli bu.
Bebeği ağlayanlar lütfen buna üzülmesin.
Bebeğin çığlıklarla çığırması, nefesini tutması, kendini 1 saniyede kızartıp morartması çok daha fena oluyor anne/baba için. Kaç defa "yatakta bir yere mi sıkıştı" diye panikledik. Ama yok. 1 saniye önce uyku arkadaşını seven bebek saniyesinde çığlıklar atıyor. Hayır ne oluyor acaba?
Akşam oldukça rutin bir şekilde banyosu yapılıyor, masajı-o izin verdiği kadar- yapılıyor, pijamalar giyiliyor, sakin ortama gidiliyor, güzel müzik açılıyor, gülüşüp sakinleşiliyor. Ve Elif gözler kıpkırmızı esnemeye başlıyor.
İşte uykusu gelmiş bir bebe diyoruz :)
Ama Elif ısrarla uykuya direniyor.
10 gündür bizde olan babaanne "3 çocuk büyüttüm, 3 torun baktım, böyle bir uyku direnci görmedim, böyle çığlıklar duymadım" diyor :)
Evet bizim kızımız opera sanatçısı olacak zaten, alıştırma yapıyor babaannesi :)
Biliyorum ki bu uyku mücadelesinde yalnız değilim. Bunları yaşayan ilk anne/baba değiliz; sonuncusu da olmayacağız.
Milenyum çocukları madem dokunmatik ekranda işlem yapabilmeyi doğuştan beceriyor...Bravo :) O halde neden kendi kendilerine uyuyamıyorlar arkadaş? Bilgiler mi çok geliyor :)
Elif'e şunu söylerken buldum kendimi "canım kızııım, az sonra seni uyutacağaım. bana izin verir misin, yardımcı olur musun" :)) Elif de güldü tabii...
Uyku direnci çok acayip bir şey.
Gündüz uykularının çoğu 30-45 dakika. O yüzden de ayağımda salladığımda ayağımı çekmiyorum, yanıma su/yiyecek ve kitap alıp yoluma devam ediyorum çünkü 20 dakika sonra da uyanabiliyor. Ve uyandırılırsa çok sinirli oluyor :/ Ben de kendime buradan pay çıkardım ve bu süre zarfında her gün 1 kitap bitirdim.(ortalama 150-200 sayfa)
Daha önce "sanki ayakta sallamak daha mı iyi" diye ablayı terslemiştim. Şimdiyse level atladığımızı düşünüyorum.
İşte hayat böyle bir şey sanırım, ettiğin lafları güzelce yutarsın :)
Sanmayın ki ayakta sallamak kolay ya da Elif seviyor...
Mesela akşamları kesinlikle ayakta sallanmak istemediğini beyan ediyor sıpam. Biz de peki diyoruz.
Sırta pışpışlama, yanına yatırıp birlikte uyuma falan Elif için geçerli değil.
Elif bize şöyle diyor bence "hey siz, minik balıklar, uykum gelmiş olabilir, evet gözlerim kan çanağı ve sürekli esniyorum ama UYUMAYACAĞIIIIIIIM.o kadar KESİN VE NET. bence boşuna uğraşmayın yani tatlılarım"... Cidden bu mesajı her uyku seansında yüzümüze söylüyor.
Bizi parmağında oynattığından şüpheleniyorum.
Dışarı çıkıp arabasına koysak da çoook nadir uyuyor.
Ama sling her zaman işe yarıyor, onu söyleyebilirim.
Acaba diyorum Elif hala anne karnını mı özlüyor. Hani zaten 41. haftada doğmuştu. Hatta "ben gelemeyeceğim anacım, siz gelin beni alıverin" demişti :)
Dolayısıyla benim/bizim uykular da hep bölük pörçük.
Beni kendi uykusuzluğumdan daha çok Elif'i nasıl uyuturum halleri yoruyor, onu fark ettim.
Çünkü ben normalde de hafta sonları 6.30'da kalkan biriy(d)im. Hiç öyle öğlenlere kadar yatmayı sevmem.
Uykuda düzeni severim ve hamileliğim boyunca da 22-23 arası uyuyup 6.30-7.00 arası kalktım.
O halde nedir be güzel yavrum senin uykuya direncin?
O yüzden ne diyoruz?
Uyku kardeş, ver elini...
Ve yanımızdan hiç ayrılma olur mu :)
* Uyku konusunu ben daha çok yazacakmışım gibi bir his var içimde, hadi hayırlısı...
** Uyku eğitimi konusunda da gel-gitlerim var. Öncesinde bana bir "sabır eğitimi" gerekebileceğinden korkuyorum :)

Bu arada sanmayın ki dertliyim.
Tamam uyanıkken de sallanıyor olabilirim ama gerçekten Elifle hayatı çok seviyorum.
Hem o ne öyle aynı saatte yatıp kalkmalar falan, ne monotonmuşum yahu :))
Devamını oku »

Büyük Resim :)

Geçen yazımdan sonra sevdiğim birinden bir mesaj aldım. "Müsait olunca ara beni" yazıyordu. Aradım. Karşımdaki "e anlat" dedi. Deli mi ne, dedim. "Sen aradın ya, sen anlat"... Meğer benim yazıma dertlenmiş, konuşmak isterim de konuşamam/arayamam diye kendisi aramış :) "Aslında anlatacak çok da bir şey yok"un altından 40 dakika geçti :) Bir de anlatacaklarım olsaydı, vay halimize.
Yazının altına yorum bırakanlar, bana mesaj atan, mail atan... Aaaa şaştım kaldım yahu. Teşekkürler öncelikle.
Ben de "acaba pire için yorgan mı yakıyorum" diyordum.
Çünkü blogumu çok seviyorum.
Ve fark ettim ki bazı şeyleri ben içselleştirmişim. (tabii bunu anlamamda karabalığın da yardımı oldu)
Azıcık daha büyüyüp yoluma devam etmeye karar verdim :)
Önceki yazımda bahsettiğim minik değişiklikleri düşünüyorum şimdi.
Ve tabii ne kadar süreceğini bilmesem de keyifli sohbetlerin peşindeyim.
Belki de yazdım, rahatladım.
Umuyorum ki, şimdilik buralardayım,
Çünkü büyük resme odaklanmak istiyorum...



Devamını oku »

22 Ağustos 2014 Cuma

Bu Aralar

Canım biraz sıkkın.
Neden olduğunu bilmiyorum.
Belki biliyorum da kendime itiraf etmesi zor geliyor.
Bazen diyorum; keşke balık burcu olmasaydım.
Bu kadar duygusal, hassas ve kırılgan olmazdım.
Sonra düşünüyorum...
O zaman da "ben" olmaz, başka biri olurdum.
Bunu da istemiyorum.
Birisi kötü bir söz söylediğinde ya da alanıma girdiğinde sınırları çok net çizebilmek isterdim, kendimle savaşmak yerine.
"Aman karşı tarafı kırmayayım" diye diye bazen kendimi ne kadar hırpaladığımı görüyorum.
Nedense yazma ihtiyacı hissettim, ben bu blogu ya da buradaki yazıları tamamen hobi amaçlı yazıyorum.
Yazarken rahatlıyorum, yeni ve güzel insanlarla tanışıyorum, öğreniyorum, araştırıyorum, şimdi yaptığım gibi dertleşiyorum.
Kaynak: burada
Birkaç gündür fark ettim ki blogumu ve sosyal medyadaki tüm hesaplarımı kapatmayı düşünmüşüm. (bilinçaltı)
Bundan kimsenin- doğal olarak- bir eksiklik hissetmeyeceğini de biliyorum.
Ama benim için yazmak/paylaşmak gerçekten bir ihtiyaç.
Neyse ki karşıma dürüst ve güzel insanlar çıkıyor.
Bazen de tıpkı hayat gibi gönlümü incitenler.
Sanal bir dünyada kime neye kırılıyorum halbuki değil mi :) Saf mıyım neyim :)
İşte o zaman diyorum yine "keşke bu kadar kırılgan olmasaydım" diye.
Ama "keşke" demek de istemiyorum.
Bloga henüz yazmadım ama "2 balık 1 kedi"deki "1 kedi" olan Lokum'a bir hayli çok üzülüyorum.
Elif uykuyu pek sevmeyen, uykuya geçişi zor olan ama çok tatlı bir bebek :)
Belki biraz uykusuz kaldığımdan olsa gerek sağlıklı düşünemiyor da olabilirim.
Hani bazen karşındakini samimi görürsün ve sen de öyle davranırsın hatta fazla fazla içini dökersin.
Sonra bir de bakarsın ki aslında aynı yöne bakmıyormuşsunuz.
İşte böyle zamanları ben kolay atlatamıyorum. "Ama neden ki" ler beynimde sürüp gidiyor.
Halbuki hayat kısa değil mi, antin kuntin işlere de bu kadar takılmamak lazım.
Ama işte değer verdiğin biri(leri) bunu yapınca ben biraz dalgalanıyorum.
Neyse ki sonra duruluyorum.
Eğer blogu kapatmazsam birkaç değişiklik düşünüyorum, öyle basit bir şeyler. "Amatörce" yani :)
Dedim ya ben blogumu sadece hobi amaçlı görüyorum.
"Annelik sohbetleri"ni de aynı şekilde sohbet etmek amaçlı yazıyorum, paylaşıyorum.
Kim bilir belki ben de biraz dolmuşumdur...
Neyse Elif, ayaklarıyla oynadığı perdeyi kafasına indirmeden ben kaçayım.
-Umarım- yine görüşmek üzere, blog :)

** Yazdıklarımı kimse üzerine alınmasın olur mu; bu yazıyı mesaj amaçlı yazmadım. Sadece içimdekileri yazmak istedim.


Devamını oku »

21 Ağustos 2014 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri : Filiz & Eylül & Duru :)

Hani bazı insanlar vardır; görmeseniz de yüz yüze konuşmasanız da sadece yazdıklarından kanınız hemen o insana kaynar. İşte Filiz onlardan biri benim için. Blog sayesinde tanıştık ve her gün sosyal medyada neler yaptıklarını, bahçeden ne topladıklarını merakla takip eder oldum. Hazır bu kadar meraklıyken annelik sohbetinde de buluşalım istedim Filizle :)

Sevgili Filiz;
Merhaba Esra, ilgiyle takip ettiğim Annelik Sohbetlerine dahil olmak mutluluk verici, teşekkür ederim :)

İlk sorum “2 çocuklu hayata alıştın mı?” olacak :)
Yaklaşık 2,5 aydır iki çocuk annesiyim ama hala durumu tam olarak idrak edemedim diyebilirim. Bazen Duru’ya bakıp ‘Sen bir hayal değilsin di mi?’ diye soruyorum. Her iki çocuğun da farklı aşamalardan geçişi başlı başına bir alışma süreci olduğu için ne zaman kendime ‘tamam ben oldum’ diyebileceğim bilmiyorum. Ama uykusuzluğa alıştım orası kesin :)

Annelik maceraların nasıl başladı?
Eylül evliliğimizin ikinci yılında dünyaya geldi. Evlendiğimde bebek için daha uzun süre bekleriz diye düşünüyordum ama hormonlar devreye girdi sanırım, çocuklara karşı son derece mesafeli birisiyken bir anda çocuk sahibi olmayı istediğimi fark ettim. Bebeklerin de her çağrıya cevap vermediğini, gebeliğin şıp diye olan bir şey olmadığını da tecrübe ettim :)
İkinci çocuk için karar verirken en önemli etkenlerden birisiEylül’ün gelişimiydi. Eylül 5 yaşına yaklaşırken ailecek hazır olduğumuza karar verdik.
Böyle yazınca bebek ‘sipariş formunu’ doldurunca kapınıza geliyormuş gibi oldu sanki :) Anne-baba olmak isteyenleri yanıltmayayım, siz hazırım deseniz de eskilerin dediği gibi bebekler ‘vakti-saati’ dolunca geliyor…

Doğum hikayelerini anlatabilir misin?
İlk gebeliğim sorunsuz geçti, önceliğin normal doğumdu, sezaryen de doktorumun gerekli görmesi durumunda kabulümdü yeter ki sancı çektikten sonra ameliyata gitmeyeyim diye düşünüyordum. Artık nasıl bir mesaj gönderdiysem her iki sezaryene de sancı eşliğinde gittim! İlkinde suni sancıyla normal doğumu denedik, mecburiyetten operasyona geçildi; ikincide de Duru annesi gibi dediğim dedik bir ‘ikizler’ olduğunu kanıtlayarak ‘siz çağırdınız diye değil, kendim istediğim için geliyorum’ dedi ve önce çaktırmadan doğum ağrılarını başlattı, sonrasında da operasyon saatine kadar annesini kıvrandırdı ;)
İlk doğumumdan sonra fiziken zor toparlandım Allahtan Eylül  tam anlamıyla ‘yeni başlayanlar için ideal’ bebekti. Sıkıntı çıkarıp acemiliğimizi yüzümüze vurmadı :)
Duru da doğum sonrası yoğun bakımda kalınca ben kendimi unutup iki günde ayaklandım, hastane ziyaretleri, süt sağma çabaları derken ilk on beş gün uyuşturulmuş gibiydim…Kızımızı alıp evimize gelince start verdim ben lohusalığa :)

İkinci çocuk kararını alırken zorlandın mı; çekincelerin oldu mu? ( Çok özel değilse)
Karar aşaması benim için sancılı bir dönemdi;hem uygun zaman diliminin geldiğini, Eylül’ün kardeş istediğini görüyordum hem de kardeşi gelince Eylül’e haksızlık olacakmış, ondan zaman/ilgi çalacakmışım gibi düşünüyordum. Gebelik sürecinde de bu dalgalı ruh halim devam etti. İkinci bebeğimi de Eylül kadar sevebilir miyim diye düşünüyor, hem de bunu aklıma getirdiğim için kendimekızıyordum. Ama Duru doğup da gebelik hormonlarının kıskacından çıkıncaherşey normale döndü. Kızlarıma sarılıp gözlerimi kapatınca, dünyanın en mutlu insanı benim :)

Bahçeli bir evde yaşıyorsunuz ya da bağ/bahçe işlerine yakınsınız sanırım. Toprakla uğraşmak sana, Eylüle iyi geliyor mu?
Benim çocukluğum bahçeli bir evde geçti, toprakla olan bağım hiç kopmadı. Eşim de ormanlık bir kampüste büyüyen şanslı çocuklardan, bu yüzden çocuklarımızı mümkün olduğunca doğal bir ortamda büyütmek; toza toprağa dokunarak oynamaları, ağaçları/hayvanları tanımaları en büyük hayalimizdi. Yaşadığımız ilçeye üç yıl önce tayin olduk, ailelerimize (Konya ve Antalya’ya) yakın oluşu ve şehir karmaşasından uzak oluşu tercih nedenimiz oldu. Evimizin iki komşumuzla paylaştığımız büyük bir bahçesi var,önceden yan komşumuzu bile tanımazken burada eski dizilerden hatırladığımız komşuluk ilişkilerinin sürdüğünü gördük…
Bahçeyle uğraşmak benim için terapi gibi, Eylül’ün de çok hoşuna gidiyor bu işler. Bu sene kendisine bir bahçe yaptı; kendi elleriyle mısır, ayçekirdeği ekti, bizden gördüklerini uygulayıp onları suladı-gübreledi :) Havuç, mısır, patates gibi pek çok sebzeyi de Eylül nasıl yetiştiğini öğrensin diye ektim, birlikte büyüme süreçlerini takip ettik. Şimdilerde yediği her şeyin tohumunu-çekirdeğini götürüp bahçesine ekiyor :)
Doğadan aldıklarımızı bir şekilde yerine koymalıyız, toprağın kıymetini bilmeliyiz, bunun farkında olan nesiller yetiştirmeliyiz diye düşünüyorum. 

Eylül, Duru eve geldiğinde neler yaptı; nasıl tepki verdi?
Doğum sonrasında yaşayacaklarımızı, bebeğin ilk günler çok ağlayacağını, benim ameliyat sonrası dinlenmeye ihtiyaç duyacağımı detaylı olarak Eylül’e anlatmıştım ama ilk iki hafta planladığımızdan çok farklı oldu. O karmaşayı anlamasını bekleyemezdim çünkü ben bile bazen doğum yapıp yapmadığımı sorgulayan bir ruh halindeydim…
Eve döndükten sonra Eylül kardeşine karşı nazik ve şefkatli davrandı ama dışarından gelenlere karşı çok hırçındı. Benimle birlikte kardeşinin kıyafetlerini katlıyor, seviyor ama komşuya çıkınca ‘Duru’nun ne çok kıyafeti var, bana hiç yeni birşeyler almıyorlar’ diye dert yanıyormuş :) Gel-gitleri devam ediyor yani. Okullar açılıp eski düzenine dönünce daha rahat olur diye umuyorum…
amaniiin, doğuştan kartal bu kızlar :)

Kardeş kıskançlığı diye bir şey var mı sahiden?
Kıskançlık canlıların doğasında var, makul sınırlar içerisinde kaldığı sürece engelleme taraftarı değilim. Şikayet etsin, gerekirse ağlasın, aklından geçenleri ifade etsin; kardeşinin varlığına bir şekilde alışacak ve kabullenecek diye düşünüyorum. Sadece kıskandığı durumun acısını çıkartma gibi bir girişimde bulunmasın, şimdiye kadar da böyle bir durum yaşamadık çok şükür.

İkinci çocuğu düşünen/planlayanlara neler tavsiye edersin?
İki çocuk arasında standart olarak ‘şu kadar yaş olmalı’ genellemesine takılmamak gerekli, önemli olan çocuğunuzun gelişim süreci, ailecek hazır olup olmadığınız. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da yük annelerin omuzlarında; karar verme stresi, duygusal dalgalanmalar sizi korkutmasın. İşi biraz da oluruna bırakın, planlama/düzenlemeleri doğum sonrasında halletmek daha kolay olacaktır. Çocuklarla ‘soyut’ bir kardeş kavramı üzerinden yapılan konuşmalar bir yerden sonra etkisinikaybediyor, herşeyi kolaylıkla kabullenen çocuğun kardeşi gelince çok daha farklı düşüncelere sahip olduğunu tecrübe edebiliyorsunuz.
Bildiğim kadarıyla ücretsiz izne ayrılacaksın ama bir müddet sonra çalışma hayatına geri döneceksin. 

Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
15 Ağustos itibariyle ücretsiz izne ayrıldım, maalesef resmi doğum izni komik sayılabilecek kadar kısa!!
Çalışıp çocuklarına daha iyi imkanlar sağlamak mı; evde onların yanında olmak, okuldan gelen çocuğunu karşılayabilmek mi? Çalışan annelerin çıkmazı bu…Ben çalışan bir anne olmaktan çoğunlukla memnunum ama hasta çocuğunu bakıcıya/kreşe bırakıp gitmek gibi içimi acıtan durumlar da olmuyor değil.

Çocuklarla ilgilenirken sabrının cidden tükendiği zamanlar oluyor mu? O an’larda neler yapıyorsun? 
Zaten yapı olarak sabrı bol, sakin insanlardan değilimdir. Zaman zaman sabrımın tükendiği, patladığım anlar olabiliyor. Eylül’le girdiğimiz sözlü tartışmalar beni zorlayabiliyor, kurallara uymayı reddettiği zamanlar oluyor. Bu durumlarda eşim evdeyse durumu ona devrediyorum, O yoksa odadan çıkıp Eylül’ü de düşünmesi/sakinleşmesi için yalnız bırakıyorum. Sinirlendiğim durumlarda Eylül’e sarılmak da (tabi inadını kırabilirsem) sakinleşmemi sağlıyor :)

Yanlış bilmiyorsam Duru ile bir gaz/kolik maceranız sizin de oldu değil mi? Siz neler yaşamıştınız?
Evet Duru sayesinde kolik ile tanıştık ve da tanıştığımız memnun olmadık!!Üçüncü haftadan sonra bir anda başladı ağlama krizleri, akşama doğru aynı zaman aralığında bacaklarını karnına çekip ağlıyordu (nispeten azaldığı için geçmiş zaman muamelesi yapabiliyorum :) ). İlk günler çok zorlandık, tam da uykusuzluğumun ortaya çıktığı saatlerde Duru da ağlamaya başlayınca, kendimi uyuşmuş, algıları kapanmış gibi hissediyordum. Eşime bırakıp gidemiyor, hep kendim susturmaya çalışıyor, başaramıyordum, akşam saatleri yaklaştığında beni de stres sarıyordu. Zamanla ve de tecrübeyle ufak tefek müdahele şekilleri bulduk; ‘şşşşttt’ sesiyle sallamak, emzik vermek, arabayla dolaşmak, ılık kompres yapmak, saç kurutma makinesi açmak. Doktorumuzun önerisiyle birçok takviye/ilaç kullandık ve hemen hepsinin ise yarayıp yaramadığını anlayamadık :) Sonunda kendi rutinimizi oluşturduk; Duru yediye doğru huysuzlanıyordu, öncesinde ilacını veriyor, yıkıyor, karnını doyuruyor ve altı buçuk gibi uyutuyoruz. Banyonun da etkisiyle derin uykuya geçince sıkıntılı saatleri bazen uykusunda kımıldanarak geçiriyor, bazen de uyanıp ağlıyor. Hatta ben ‘Duru uyusun da şu işimi halledeyim’ dersem kesin ağlıyor :) Ağladığı durumlarda battaniye içinde sallamayla sakinleştiğini keşfettik, bugünlerde bolca kol kası yapıyoruz :)
Üçüncü aya girince biraz azaldı en azından süresi kısaldı ağlamalarının (çok şükür)…

Çokça kitap okuduğunu biliyorum ve ters durmadığım müddetçe her durumda kitap okuyabilirim demiştin :) Günün en çok hangi zamanları senin ve kitaplarının olabiliyor?
Kitap okumak biyolojik bir gereklilik gibi benim için, hemen her ortamda okuyabilirim :) Duru balkon salıncağında (serin havanın da) etkisiyle uyumayı seviyor, ben de yanında oturunca kitap okumak için ideal ortam oluşuyor :) Akşama doğru Duru’nun uyuduğu Eylül’ün de bahçeye oynamaya çıktığı saatler yine bana kalıyor…
Eylül’le rutin uyku öncesi okumalarımız bu ara biraz aksadı, şimdilik babayla devam ediyorlar, eski düzenimize en kısa zamanda dönebiliriz umarım…

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Aslında tam olarak bir düzen oturtamadık, Duru’nun uyku süresi ve Eylül’ün tribal durumlarına göre şekilleniyor günümüz. Duru ile günümüz erken başlıyor; karnını doyurup sabah bakımını yapıp mutfağa geçiyoruz, ben kahvaltı hazırlarken Duru oyuncak ineğiyle hasbihâlediyor :) Eylül daha geç uyanıp kahvaltı yapıyor. Günümüz ise Duru’yu açık havaya çıkarmak, bolca konuşmak, oyuncaklarla ilgisini çekmek, banyo faslı, Duru uyurken Eylül’le oynamak, bahçe sulamak, kitap okumak, öğle/akşam yemeği hazırlamakla geçiyor…Ah bir de bakıştığım eliptik bisiklet var ki henüz ona sıra gelmedi, gelemedi…

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Annelik çok kıymetli bir durum, dileğim arzu eden herkesin çocuk sahibi olması… Tecrübelerimden yola çıkarak; Anne adaylarına bolca okumalarını, araştırmalarını ve en önemlisi de her bebeğin farklı özelliklere sahip birer birey olduğunu unutmamalarını öneririm. Tecrübelere kulak verirken kıyaslama,genelleme yapmamak önünüzü açacak, sizin ve bebeğinizin daha huzurlu olmasını sağlayacaktır…

Katıldığın için çok teşekkürler çilek kızlarını öper& koklarım :)
Ben de çok teşekkür ederim, benim için farklı bir deneyim oldu :) Minik kitap kurdunu ilgiyle takip ediyorum…Sevgiler :)

"Acaba Filiz bugün hangi kitabı okudu/okuyamadı", "Eylül'ün keyfi nasıl?", "Duru'nun gazları geçti mi?" :) Aklıma geliyor öyle bunlar benim. 
Gerçekten de her doğum apayrı bir hikaye. Çoğumuz normal doğum istiyor ama kısmetimizde ne varsa onu yaşıyoruz sanırım. Kardeşler arası yaş farkına çok takılmamak, bunu biraz da ablayı/abiyi gözlemleyerek vermek konusunda Filiz'e hak verdim. Hayat bu neticede. Her şey her zaman planlarımıza uymayabiliyor.
Kısacası bu annelik sohbetini de çok ama çok sevdim ve bir dolu şey öğrendim.
Yeniden teşekkürler Filiz :)


Devamını oku »