Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




16 Aralık 2015 Çarşamba

Yeni Yıl Kartları - 2015

2013 ve 2014teki kartlarıma bakınca zamanın nasıl da çabuk geçtiğini, ne tatlı arkadaşlar edindiğimi ve kart konusunda (yalan yok) kendimi geliştirdiğimi gördüm :)
Kesimlerin hemen hiçbiri hala benim değil, bizde o işlere karabalık bakar, santim şaşırtmaz. Bana kalsa ters ve yamuklarla o kağıdı mundar ederim.
Bu sene de olay şöyle başladı, tee Ekim ayıydı ve ben "nasılsa hızlı yapamıyorum, Aralık'a kadar ancak yetiştiririm, şimdiden başlayayım yapmaya" dedim.
Karabalık dedi ki:
"Aklında nasıl bir şey var ve kaç kişiye göndereceksin?"
Hmmm,
Plan insanı olmak böyle olsa gerek.
Listem çok değişti, eklemeler oldu ama sonunda bizim mahalledeki kırtasiyecide istediğim kartonları buldum.
Oradaki amcayı, oranın havasını, Elifin ne zaman girsek çok mutlu olmasını seviyorum.
Birkaç seferin sonunda amca dayanamadı zaten:

"Kızım siz öğretmen misiniz?"
"Yok"

"Kartpostalları hani hep çocuklar ödev için alıyor da"
"Yok ben onları yurt dışına gönderiyorum."

"Bu kartonlarla kızınıza bir etkinlik mi yapacaksınız?"
"Yok, arkadaşlarıma yıl başı kartı hazırlayacağım"

Bir daha bir şey sorduğunda sırf üzülmesin diye "evet aynen öyle" diyesim var :)
Birkaç seferin sonunda topladığım kartonları uygun ebatta kestik.
Aklımda yaprak toplamak vardı.
Topladım.
Ben onları yapıştırıncaya kadar (doğal olarak) kurudular.
Bir daha yaprak toplayana kadar yağmur yağdı.
Bekledim.
Yaprakları topladım, ki işyerinden bana yardım eden arkadaşlarım oldu :)
Onları kurumadan yapıştırdım.
Ve kartları oluşturmaya başladım.
Herkesin kartı aşağı yukarı aynı olsa da yaprağı farklı oldu :)
"Benim yaprağım"ı da kimseye vermeye kıyamadım.
Bu yaprak beni anlatıyor gibi geldi :)
Renk değişimleri çok güzel ve "mükemmel" ya da "eksiksiz" değil ama bu durum "bütün"e zarar vermiyor. O da benim kendime yeni yıl kartım oldu :)




4 seferde kargolarımı hallettim, annemler burada olmasa 10 seferde ancak yapardım :)
En çok adres toplamakta ve onları doğru yazmakta zorlandım.
Umarım yanlış kişiye yanlış kart gitmemiştir :)

Yaprak toplamak en keyifli kısmıydı,
Çok şükür ve çok teşekkürler tüm sevdiklerim için :)

Devamını oku »

15 Aralık 2015 Salı

Doğa Günlüğüm 1

Geçen yazıdan sonra aldığım bir takım kararlar vardı, mesela fırsat bulduğun an'larda doğada olmak gibi, onu uygulamaya bu öğlen başladım.
Önce karnımı doyurdum ki aman başım falan dönmesin, tansiyonum düşmesin diye :)
Sonra düştüm yollara.
Aradığım şeylerin çok uzağımda olmadığını biliyordum.
İş yerine yakın bir parka ve iş yerinin hemen yakınındaki ağaçlıklı alana gidince benim için bir hazineyle karşılaştım.
Olayın başlangıcı:
Elmasız yapamam :)
Altında oturduğum ağacı çok sevdim, kendisinin ismini bilmiyorum ama dikenliydi. Yoksa çam mıydı?
Bugün neyi fark ettim?
Doğada gezerken ve keşifler yaparken çaktırmadan spor yapıyor insan, yaşasın :)
Ve ilk günün ilk ağacı:
Aslında bu, gördüğüm 3. ağaçtı ama(yakından baktığım) ilk olmasının sebebi, kendisini tanımış olmam, işte o bir İĞDE çünkü altında iğdeler var :) (bulmaca çözdüm sanki)
Günün en değişik çekimli ağacı,bu buğuyu ben yapmadım, çekerken güneşin açısından oluşmuş:
Bu ağaç da ilk ağaç gibi çam mı yoksa?
Doğayı iyi bilenler lütfen benim yazılarımı okumasın, "yok artık bu kız nerede büyümüş/yaşıyor" diyebilir :)
Günün tatlısı:
Bunlar mimoza değil mi?
Gördükçe mutlu oluyorum :)
Ta taaa
Geçen yazıda bahsettiğim "çer çöp takas" etkinliği için ilk topladıklarım.
İnstagramda da duyurdum ama "ben varım" diyen olmadı.
Bu güzellikleri almak isteyen ve bana kendi yöresinden çer-çöp göndermek isteyen olursa çok sevinirim.
Ve günün canlısı:
Salyangoz, canlı gibi duruyordu ama emin değilim.
İlk gün maşallah çok güzel geçti benim için.
Darısı diğer günlere :)
İş yerinden bir arkadaşıma bir kozalak hediye ettim, sevindi.
Sabah ilk saatlerde okuduğum şu yazı da hala aklımda, bence mutlaka okuyun.
Bir de bugün çok şükür o kadar güzel paketler aldım ki, çok mutlu oldum.
Bir tanesi ile hala bakışıyoruz ve ben hala şoktayım.
Şokta olmak nasıl desem, hani çok yüksek bir yere çıkarsın, doğa harikadır ve orada şöyle hissedersin: o yüksekten bir an soğuk suya atladım, aşağıda nefessiz kaldım, çıktığımda 'bu harika ve yeniden yapmalıyım' dedim çünkü yaşadığımı hissettim. işte böyle hissettim, gözümden yaş geldi. (nasıl devrik bir ifade olduysa)
Hala şokta olmasam daha da yazardım :)

Devamını oku »

14 Aralık 2015 Pazartesi

1 Kitap 1 Mektup: "Hayal Peşinde" Züleyha Ersingün :)

Çocukken sınıfta dalar giderdim, öğretmen bir şeyler sormuş olurdu ama ben duymazdım, kim bilir hangi dünyalarda olurdum. Züleyha ile tanıştıktan sonra "keşke benim ilk okul öğretmenim olsaymış" demiştim, "Hayal Peşinde"yi okuyunca neden böyle hissettiğimi daha net anladım: "Çocukça konuşabilen bir öğretmen bulmak kolay değil çünkü" :)
                                                                                   ***
Sevgili Züleyha,
Seninle tanıştığımızdan beri merak ediyorum kütüphaneni. O yüzden de oradan başlamak istiyorum sorulara. Kütüphanenin en değerli kitapları çocukken okuduğun kitaplar mı? En sevdiklerin, seni besleyenler ve “Hayal Peşinde”nin kaynağı olan kitaplar hangileri?
Esra'cığım Merhaba,
Benim kitaplarla ilişkim son yıllarda değişti. Eskiden kitabı bir şekilde okumak (Birinden alarak ya da kütüphaneden edinerek) yeterliyken, son yıllarda mutlaka kitap benim olsun istiyorum.(Yaşlanıyorum galiba) Bu nedenle çocukken okuyup sevdiğim pek çok kitabı farklı yayınevlerinden baskılarıyla kütüphanemde bulunduruyorum. Küçükken günümüz çocuklarının kitap bolluğuna sahip değildik kuşkusuz. Yine de o yıllara göre bol kitaplı bir evde büyüdüm diyebilirim. Babam arşivciydi, kitapları dergileri saklar biriktirirdi. Sonraları bu rolü ben üstlendim evde. Tam bir Jules Verne delisiydim, fantastik aşkım o günlerden kalmadır. Ayrıca Alice Harikalar diyarında( Özellikle Deli Şapkacı karakteri), Tom Sawyer, Oliver Twist, Pal Sokağı Çocukları,Pinokyo, Küçük Kara Balık, Küçük Kadınlar, Şimdiki Çocuklar Harika ilk aşklarım arasındadır. Bu kitaplar hep kütüphanemin baş köşesinde oldu. Zamanla eklenen kıymetlilerim ise ayrım yapmadan Michael Ende,Astrid Lindgren, Christine Nöstlinger, Roald Dahl, Rodari ve Sevim Ak ve Behiç Ak kitapları. Süleyman Bulut'u yazmasam olmaz. Bu yıl onlara David Almond da eklendi. Bir de en en çok sevdiğim Islık Çalabilir misin Johanna var. (Kesin unuttum bazılarını :) )
Gördüğün gibi pek ayrım yapamıyorum ama hepsi beni çok etkileyen tekrar tekrar okuduğum kitaplar. Calvino ve Ursula Le Guin ise tüm zamanlarımın yazarları.
Sadece Hayal Peşinde'nin değil muhtemelen yazdığım ve yazacağım pek çok kitabın ilhamı onlar.


“Hayal Peşinde”nin ortaya çıkışı nasıl oldu, olay örgüsü ve karakterler zihninde bir anda mı canlandı yoksa her biri yıllardır seninle miydi :)
Doğrusu sürpriz bir ziyaretçiydi Hayal Peşinde. Başka bir hikaye üzerinde çalışırken, sırf çocukları eğlendirip şaşırtmak için yazdığım bir mini hikayeyle başladı. Artık meşhur olan 4-F'lilerle yaptığımız zıpır ve matrak bir çalışmayla. Doğal afetler konusunu işleyen tüm normal öğretmenler gibi depremi, seli anlatmak yerine kitapta bahsedilen afeti yazdım ve arkası geldi işte.

İlk okuyucuların kimler oldu, Civan ne tepki verdi, 4-f'liler sevdi mi “Hayal Peşinde”yi?
İlk okuyucularım eşim ve Civan :) Bunun dışında görüşlerine başvurduğum sadık okuyucularım var. Can dostlar... Civan ciddi bir okur o anlamda şanslıyım. Böylece minik bir kitapkurdu ile ilk test sürüşünü gerçekleştirme fırsatı buluyorum. Katkıları ve kritik eleştirileri oluyor. 4-F'liler sevdi kitabı. Çok keyifli bir buluşma yaşadık fuarda, onlara da büyük sürpriz oldu.

Kitapta yer alan "babaanne"yi ben çok sevdim. Anneannem, babaannem ve dedelerimi tanıma şansım olmadı benim, o yüzden de kitaplarda yer alan anneanne ve babaannelere daha da çok kanım kaynıyor. Senin var mıydı sana hikayeler anlatan büyüklerin?
Hayattaki en büyük şansım, dedemdir. Annem ve babam çalıştığı için altı yaşıma kadar anneannem ve dedemle yaşadım ben. Dedem, bir çocuğun hayatta başına gelecek en güzel şeydi. Nasıl özlüyorum...
Doğanın, ağacın, kuşun, böceğin dilinden anlayan yerel bir filozoftu o. Karakterimin, hikayelere ve doğaya duyduğum aşkın kaynağıdır. Onun da gönüllülerden biri olduğunu düşünüyorum :)

Hayal ve Maja'nın başucunda görüp sevindikleri yazar için tahminde bulunmak istiyorum: Roald Dahl mı yoksa :) Bu sorunun cevabını kitapta bulamamak beni gülümsetti. “Yazar” sanki bu kısmı bizim doldurmamızı istiyor gibiydi, ne dersin?
Kesinlikle...
Tutkuları olan insanları seviyorum. Hayatına bir kitap, bir yazar katanları biraz daha çok :) Ben okuduklarının, izlediklerinin içine kendini koymayı, kendini o hikayenin baş kahramanı olarak hayal etmeyi seven bir çocuktum. Benim gibiler için boş bıraktım orayı.

Uluslar arası bir dil ile yazmışsın kitabını aslında, “çocukça”... Böyle bir dilin gerçekten olduğuna inanıyor musun?
Bu ifade çok mutlu etti beni. O dile inanıyorum. Bu inanç benim hayata, geleceğe ve güzel günlere inancımın da kaynağı. Hepimizi o dil kurtaracak.

Öğretmen olmanın en büyük avantajı çocuk dünyasından, çocukların hayallerinden kopmamak ve tabii ‘çocukça’ konuşabilmek midir acaba?
Doğrusu büyük avantaj. Büyüdükçe baş gösteren unutma ve sıkıcılaşma hastalığına karşı panzehir taşıyorsunuz yanınızda sanki. Zamanın ruhunu yakalamak fırsatı aynı zamanda.

Kitaplardaki bilgelerin erkek olmasına fazlasıyla alışmıştık :) Bilgirus'un kadın olmasına hem şaşırdım hem de sevindim. Bu, özel bir tercih miydi senin için?
"Offf ne güzel bir soru" diye karşıladım bu soruyu. Bunu ifade etme fırsatına kavuşmaktan ayrıca mutlu oldum. Özellikle istedim kadın olmasını. Cinsiyetçilik, çocuk kitaplarında dahi, rahatsız olduğum bir konu. Bilginler güçlüler hep erkek, mağdurlar ve kurbanlarsa kadın.

Kitabın içerisinde mini bir İstanbul turu, güzel kitap önerileri hatta tatlı bir melodi tınısı var. Tüm bu detaylarla hikayeyi çok güzel işlemişsin ve zenginleştirmişsin. Bu kadar detay aklına nereden geldi?
Ne güzel ifadeler bunlar :) Ben hikaye delisiyim. Ve hikayeler de genelde detaylarda gizli diye düşünürüm. Bir filmin kimsenin çok aklında kalmayan sahnesini hatırlamak, bir olayda herkesin unuttuğu ayrıntıyı hafızama kazımak, bir albümde kimsenin favorisi olmayan şarkıyı sevmek gibi bir huyum var. Belki onlarla ilgilidir.

Sevinince sen de yerinde duramayıp Hayal gibi dans eder misin? (Bunu ben sık sık yapıyorum ve evdekiler de bana eşlik ediyor :) Bu dansa kitapta rastlamak da çok hoşuma gitti)
Ahh işte benim hikayem. Her şeyi şarkıya dönüştürebilirim. Civan'la günlük olayları veya gördüğümüz şeyleri besteleriz. Buna 30 yıllık halk dansları kariyerimi de eklersem, sürekli şarkı söyleyip dans eden biriyim diyebilirim:)

“ ‘Teknoloji kötü değil’ dedi Molly. ‘Ona teslim olmak kötü. İnsan beyni ve yaratıcılığının ürünü olan bir şeye benim yerime düşün, hisset ve karar ver demek kötü.” Hepimizin yaşadığı durum bu sanırım. Çocuklara laf ediyoruz ellerinden tablet, telefon düşmüyor diye ama teknlojiye ve sosyal medyaya bağımlı yaşayan bizleriz sanki. Kitapta bu konuya çok güzel ve yerinde bir çözüm getirmişsin. Bu çözümü gerçekleştirebiliriz miyiz yeterince istersek, ne dersin?
Sorma, kanayan bir yara bu. Her 4-5 yılda bir yeni jenerasyonla tekrar tanışıyorum. Bu yıl ikinci sınıfları okutuyorum. Dikkat sürelerinin kısalığı ve odaklanma problemi inanılmaz maalesef. Düşününce, tablet ve diğer teknolojik araçlarla doğarken tanışmış bir kuşak bu. Yetişkin alışkanlıkları ve değerleri ile kuşatılarak büyüyorlar. Bağımsız karar verip tercih yapma haklarını ellerinden alıyoruz. Onlara ait, doğal ve bizim müdahalemizden yargılamamızdan uzak bir ortam sağlayabilsek yeter. Gerisini onlar halleder aslında.

Hikayenin devamı gelecek mi, Hayal ve Maja yeniden bir araya gelip yeni maceralara atılacaklar mı?
Civan hep bu hikayenin devamını istedi. FOM ekibi ile tanıştığımız anda onların da ilk söylediği bu oldu. Bunun üzerine düşündüm ben de. Aklımda bir şeyler var diyelim. Neden olmasın :)

Yazma rutinini de soracağım ama asıl ben okuma rutinini merak ediyorum. Her gün belirli saatlerde okuma, notlar alma şansın oluyor mu? Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla oldukça donanımlı bir masan var ve ben o masanı yoo hayır, kıskanmıyorum :)
Tıpkı benim seninkini kıskanmadığım gibi:)
Her gün belli saatlerde okurum ve notlar alırım. Hayatımı buna göre planlıyor ve olağanüstü bir durum olmadığı sürece rutini bozmuyorum. Aynı anda bir kaç kitap okurum. Masamda ayrı, çantamda ayrı başucumda ayrı kitap olur genelde. Yayın takip etmeye de çalışıyorum.
Yazma ise rutine bağladığım bir şey değil. Küçük notlar alır, pasajlar, hikaye parçaları, tasvirler ve kahramanlar yazarım bazen. Onlar, planlamadığım bir hazırlık gibidir. Detaylar buradan çıkar genelde.

Son sorum tabii ki “Hayal Peşinde” kitabından. Bu kitabı okuyan tüm yetişkinler bu soruyu kendilerine soracaktır. Ben de sana sormak istiyorum: “Çocuk Ülkesi”ne gittin mi hiç?
Hepimiz gitmedik mi?
Ben ülkemi unutmamaya çalışıyorum ve sembolümü kaybetmemeye. İlk fidanımı sulamaktan ve yeni fidanları çoğaltmaktan asla vazgeçmeyeceğim :)

Katıldığın için çok teşekkür ederim, arkadaşlığın ve sohbetlerimiz beni çok mutlu ediyor.
Ben de çok teşekkür ederim. Nasıl güzel sorulardı. Doğru soruları doğru cevaplardan daha çok önemserim ben. Seninle paylaştığım her şey çok değerli. İyi ki varsın :)
                                                                   ***
Bu kitabı size eski bir dostunuzun/ çok sevdiğiniz ilk okul öğretmeninizin yazdığını düşünün ve 1 hayaliniz olmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlayarak, hep o hayallerin peşinden gidin, fidanınıza sıkıca sarılın.
Çocuk Ülkesi'nden ayrılmayı hiç istemeyeceksiniz...

27 Aralık 2015 Pazar akşamına kadar "Benim hayalim..."cümlesinin devamını yazan 1 kişiye "Hayal Peşinde" kitabı Elif'in minnak ellerinin çekeceği çekilişle gidecek, ben de yanına 1 mektup koyacağım :)
                                                                         ***
"Bir çiçeğin hikayesi bir ülkeyi kurtarmaya yeter mi?
Eğer bu hikaye sizi anavatanınıza,çocukluğunuza,götürüyorsa neden olmasın...
Yeter ki siz çocukluğunuzun masal bahçesini bulmak isteyin"






Devamını oku »

13 Aralık 2015 Pazar

Mutlu Yıllara Edoş :)

Kardeşinin olması başlı başına güzel bir şey ama insanın kız kardeşinin olması bence ayrıcalık :)
Küçükken kedi-köpek gibi olsanız, siz doğduğunuzda kardeşiniz(ablanız) güneşi siyah çizse bile öyle.
Kız kardeş güzel bir şey.
Şimdiye kadar istisnalar haricinde Edoşla doğum günlerimizde genelde birlikte olduk.
Farklı şehirlerde yaşadığımız zamanlarda bile bir araya gelme vesilesiydi aslında doğum günleri.
Şimdi her şey değişti.
Eda Adanaya taşındı ve artık Ayça var, bizde de Elif :) Ha deyince uçağa atlayıp gidemiyorsun :(
Geçen sene yine bir vesile olmuştu ama bu sene denk gelmedi ve Edoşla ayrıyız.
Ergenlik dönemlerimizde olsak "ıyy uzak dursun benden" derdik birbirimize, ben onun Tarkan şarkıları dinleyip ağlamalarını anlayamazdım, kim bilir o da benim nelerimi sevmezdi. Hatırladığım kadarıyla hiç anlaşamazdık.
Sonra büyüdük, araya mesafeler girdi ve birbirimizin kıymetini anladık.
Oysa küçükken tam olarak şöyleydik, ben Eda'nın yanından ayrılmaz ve onun bütün işlerini -bence- bozardım :)
Seninle okula geldiğim için nasıl da mutlusun ehehehe:)
Aynı kıyafetler giydirirlermiş, sebebi ne olabilir ki :)
"Bak yavrum sevmesen de kardeş diye bir şey var, onu kaybedersen ve kim olduğunu bulamazsan aynı elbiseli sarı kafa birini ara" :)
Bu anıları insan unutabiliyor çünkü çoook eski tarihliler (28 sene vardır)
Ama bir de yakın tarihli olanlar var ki:)
 "Niye kardeşim diyorsun ablana?" diye soranlar Eda ile tanışınca sebebini anlıyor :)
Tam bir "yay" burcu çünkü o, ayakları yere basmasın da yaylanarak gezinsin yeter :)
*Serra burada seni andım, "özgürlüğüne de düşkündür kardeşin o halde", "evet hem de fazlasıyla" :)
İyi ki doğmuşsun,
Can kardeşim,
Elifin teyzoşu,
Ayça'nın anası
Öğrencilerinin "Eda teacher"ı
Nice Mutlu Yıllara
"I love you" :)

Devamını oku »

12 Aralık 2015 Cumartesi

Sevdiğim, Doğa :)

Doğada keşifler yaparak büyümedim.
Ormanda "gizli bahçem" olmadı.
Ağaç evim de olmadı.
Doğada gördüklerimin adını koymakta hep zorlandım, "Bu ne ağacı?", "Aa bitki mi o, ben çiçek sanmıştım."
Evde büyütmeye çalıştığım menekşeler hep küstü, fesleğenler de kurudu. (bir ara da Lokum yemişti.)
Yanımdan bir kuş geçtiğinde onu sadece "güvercinse", "evden kaçmış muhabbet kuşuysa" veya "karga" ise tanıyabiliyordum. Diğerleri "başka bir tür"idi, o kadar.
Bir "köy"ümüz olmadığı için karabalığın ananesinin köyüne gittiğimizde 7 oluklu çeşme bana dünyanın en tarihi şeyi gibi gelir(di)
Yılın hangi mevsiminde hangi bitkilerin dallanıp budaklandığını, hangi coğrafyada ne yetiştiğini sadece ezberlediğim coğrafya derslerinden biliyordum. Konya tahıl ambarı, Egede zeytin var, Karadeniz çay ve fındık gibi :)
"Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?" Bilmiyorum.
Tavuk ve yumurtası bilmecesinde olduğu gibi bir cevabı olmalı bu sorunun: "gezerken okuyan biri çok bilir çünkü görerek öğrenmiştir, unutmaz."
Yukarıda saydığım geçmiş zaman ekiyle kurulmuş cümlelere ne zaman ve nasıl bir sünger çekildi bilmiyorum, bunu hatırlamıyorum.
"Bir anda" değil ama "yavaş yavaş" bir şeyleri "görmeye" başladım. Önümde buzlu bir cam varmış da ben ona "hoh" demişim ve sonunda dışarıyı görebilmeye başlamış gibiyim. Tuhaf ve eğlenceli.
İlk olay sanırım şöyle başladı. Ekim ayı gibiydi, iş yerinin civarında bir dolu at kestanesi vardı ve ben onları toplamaya başladım, eve götüreyim masama koyarım diye. Unuttum. Ertesi gün bir taş gördüm eve götürürüm diye. Unuttum. Ertesi gün mimoza (bunu da yeni öğrendim) gördüm ve yine eve götürmeyi unuttum. Derken onların iş yerindeki masamda bana mutluluk verdiği için yerlerinin orası olduğunu düşündüm. Hemen hemen her gün yeni bir şeyler eklenince masam şöyle bir şey oldu ki son hali burada yok :)
Sağdaki sarı yapraklar sayesinde şunu öğrendim: topladığın yaprakları kısa sürede kitabının arasına koymazsan onlar kurur ve sen onları bir yere yapıştıramazsın. Bunu birinden öğrensem bu kadar kalıcı bir öğrenme olmazdı. Yeni yıl kartlarını hazırlarken o yüzden biraz zorlandım çünkü topladığım yapraklar hemen kuruyordu. (niye acaba :)
Ama en bomba olanını kozalaklarda yaşadım. Onların durduğu yerde açılabildiğini bilmiyordum. Ben de "kapalı kozalaklarımı kim aldı ki?" diye düşünüyordum.
                                                                          ***
Yazın annemlerin oradan getirdiğim taşlar, hala yazamadım ama, Yıldız Kız'daki "mutluluk vagonu" projesi içindi, fıstıklar da midem için :) (meğerse iki yazıda birden yazmışım, hafızam şahane, yazılar burada ve şurada)
İsimlerini bilmiyorum ama "succulent" buysa, bizde sanırım "succulent" var :)
                                                                                 ***
İş yerim doğa konusunda benim için oldukça güzel hazinelerle dolu aslında.
Öğle aralarında ve bazen çok bunaldığımda bir 15 dakikalık temiz hava molası almak bana iyi geliyor.




En son fotoğrafta soldaki yuvarlakları "yaprak mantarı" sanıyorduk ki sanırım öyle bir şey bile yokmuş. Meğerse onlar arı larvasıymış. Yasemen bize, arı yavrularına siz bakın, ben Elife bakarım demeseydi durum daha farklı olabilirdi :) Neyse ki onları doğaya geri bıraktım :)
                                                                                ***
Geçtiğimiz haftalarda gittiğimiz Seğmenler Fotoğraf Çekme ve Doğayı Keşfetme Günü ben 23 Nisan temsiline çıkacak çocuklar gibi şendim :)
Niye hazıroldayım bilmiyorum :)

Toprak, yaprak, ağaç ve Elif :)
O gün doğadayken de kendimi "yıldız kız" gibi özgür hissetmiştim. (Ülkü, aklıma sen geliyorsun "yıldız kız"dan bahsedince) Hatta şu tatlı fotoğraf da o günden, belki bu fotoğraf için de bir hikaye yazarım, kim bilir :)
Doğayı keşfetmek ve doğanın içinde olmak her zaman sevdiğim şeylerdi ama ben hiç farkında olamadım, olamamışım. Ekim ayı öncesinde çektiğim birkaç kare yakaladım arşivimde.

Pikniği, Adana dürüme bile tercih ederim (çok aşırı özlemediysem :)




 Bu görsele kaynak veremedim çünkü çok önceden yani Gizli Bahçe kitabını okuyup "kızılgerdan" kuşunu araştırırken eklemişim dosyaya. (Görselin sahibi hani olur da burayı görürse diye kaynak belirtemediğim için özrümü yazayım.)
Son zamanlarda bildiğim 3 çeşit kuş türüne (güvercin,evden kaçmış muhabbet kuşu, karga) ekleme yapmak istediğimi belirtebilirim. Bunun için sahaftan bulduğum Tübitak Yayınlarının birkaç kitabı beni bekliyor :)
Doğa konusunda beni en çok etkileyen de zaman geçiyor algısını yaşamam oldu. Bunca yıl fark etmemiş olmam ne garip değil mi? Hayatı sadece yaz, kış, ilkbahar ve sonbahar olarak görmem; "yazın sıcak olur meyve yeriz, baharda ağaçlar tomurcuklanır, kışın kar yağar doğada bir şey olmaz ki, kestane yeriz, son baharda ise balkabağı olur yaprak olur" şeklinde kendimi kısıtlamam ne kadar sığ geldi. Eskiden olsa bu duruma "vah tüh" derdim ama şimdi hiç öyle hissetmedim. Ekimden beri kendimce bir şeyler biriktirdim ve onları çok sevdiğim için sakladım. Saklama yöntemimden emin olamadım aslında, neticede yaprak bir canlı ve ben ona uhu sürdüm ama aklıma başka bir şey gelmedi. (başka yöntem bilen varsa yazsın)


Bu görseli de bugün çektim, kkk buluşması sırasında işe doğru yürürken. Ucunda kalem olsa yazacağım neredeyse :) Akşam işyerinden ayrılırken baktım, iyice içe doğru kıvrılmıştı, çalışma masamdakiler doğa gözlemim için bana çok iyi kaynak oldu.
(Facebookta "Doğa Arkadaşım"diye bir grup ve etkinliği varmış sanırım ama facebook hesabım olmadığından katılamadım, sanırım pek güzel bir şeymiş.)
Yazıyı buraya kadar okuyabilenlere bir minik sürprizim var :)
Benimle çer çöp değiş tokuşu yapmak isteyen olur mu?
Bu ne demek?
Doğada gördüğümüz yaprağın, dalın, kozalağın, yere düşen bitkinin...kısacası doğada gördüğümüz ve bizi mutlu eden "şeyleri" toplamak ve bir zaman sonra birbirimizle bu birikenleri değiştirmek :)
Doğada gördüğüm çoğu şeyin adını ben de bilmiyorum ve benim size göndereceğim zarftakilerin bu sebeple ismi olmayacak. Ben de sizden isim istemeyeceğim. (ne yaprağı gibi)
Sadece değişik coğrafyalardaki ve sizin bakış açınıza yansıyan doğayı merak ediyorum, o kadar :)
Katılmak isteyen olursa buraya yorum da yazabilir, bana 2balik1kedi@gmail.com'dan mail de atabilir.
Son tarih de yok.
Doğa, gördüğüm kadarıyla kendi döngüsünü tamamlıyor sürekli olarak ve bir şeyler -biz müdahale etmediğimiz müddetçe- bitmiyor, şekil değiştiriyor.
Sevgili Gece, senin yazdığın yorumdan sonra "doğa gözlemleri" yaptım, çok teşekkürler önerin için.
Aklıma Haiku düştü yine, benzedi mi tam bilmiyorum, ölçüleri aklımda değil ama bugün "doğa" için yazdığım haiku şöyle:

Doğa
Ne güzelsin
İçimde



Devamını oku »

10 Aralık 2015 Perşembe

Elif'in Kreş Günlüğü 6: Büyüyor/ 20 Aylık :)

Elif maşallah 20 aylık oldu, 4 ay sonra 2 yaşını dolduracak inşallah.
Geçen seneki çok kalabalık (!) doğum gününden sonra bu sene neler yaparız bilmiyorum :)
Onu da şimdiden düşünmeyeyim değil mi?
Elif'in kreş günlüğü ve 20. ay yazısını birleştirdim aslında, aklımdakilerin ortak noktası "Elif" nasılsa.
Elif'in kreşinden çok şükür ki hala memnunuz. "Kreş memnuniyeti" ne demektir ki? "Eğitim" demek saçma ama orada neler yaptığını tam olarak bilmiyorum. Yapılan aktivitelerden örnekler gösteriliyor bize ama şimdilik eve götüremiyoruz, ara dönemde dosyasında bir bütün olarak vereceklermiş, onu merak ediyorum.
Aradan geçen 5 ayda kayıt için gerekli hiçbir evrağı vermemiş olmamız ve zaten bunun farkında bile olmayışımız ise tam bizlik. "Aaa vermedik mi? ""Hıı, ne lazımdı ki?" :)
Kreşte benim en sevdiğim şey, samimiyet. Hislerimde çok yanılmam genellikle, o yüzden insanların ve ortamın bana ne hissettirdiğine odaklanıyorum. Öğretmenini çok seviyoruz evcek. Bunu söyleyince karabalık gülüyor ama keşke benim de öğretmenim olsa (geçmiş zaman eki yok yani bu cümlede, şimdiki zaman eki var :) Yardımcı öğretmenlerini de Elif çok seviyor çünkü eline hemen her gün aydede/yıldız/kalp çiziyor ve saçlarını değişik şekillerde topluyor. Elif daha çoook küçükken de tarzımızın aynı olmadığını anlamıştım zaten, bence Elif süsü seven bir kız olacak. Kafasına geçirdiği bantlardan, sabahları kıyafetine göre ayakkabı seçmesinden belli. (sadece 2 ayakkabısı olmasına rağmen :)

Aydede demişken, sebebini tam bilmiyorum ama Elif tam bir "aydede" hayranı. O kadar güzel "ay-dede" diyor ve gökyüzünde onu arıyor ki. Bu aralar gökyüzü hep bulutlu, aydedenin evine uyumaya gittiğini öğrenmek Elifte hayal kırıklığı yaratıyor.
Öğretmenler Günü, bizim için oldukça özel geçti, öğretmeni yıllaaaar sonra da Elifi unutmasın diye ikisinin fotoğrafının çıktısını alıp yanına da Uçan Sınıf'ı ekledik. O akşam Elifi aldığımızda verdiği duygusal tepkiden hediyemizi sevmiş olduğunu anlamak, bizi de çok mutlu etti.
Bir ara bu huyundan vazgeçer gibi olmuştu ama Elif arkadaşlarını hala ısırmaya devam ediyor. Sınıflarında Eliften başka ısıran bir çocuk da yok, evde de biz Elifi ısırmıyoruz :) (Yasemen, senden öğrendi bu çocuk ısırmayı :P Kendinden büyük ya da küçük fark etmeksizin çocukları itekliyormuş da! Tüm bu hareketler kendini savunma içinse, sınıfındaki çocuklar Eliften korunmak için ne yapıyor meraktayım (sormadım) Bir de minik Azra var, onu ısırmasına hele hiç dayanamıyorum, o kadar güler yüzlü ve tatlı ki...
Her sabah çok istekli bir şekilde kapıdan içeri girmeyebiliyor ama bizim ne kadar kararlı olduğumuzu görünce strateji değiştiriyor.
Saat 17.30da arkadaşlarının ailesi gelip sınıftaki çocuklar azalmaya başlayınca canının sıkıldığını söylüyor öğretmeni ama bizi kapıda görünce koşarak sarıldığını görmedim. Kreşten biz çıkarmasak,orada takılmaya devam edecek gibi bir hali var. İlla birine gidecekse,o kişi ben olmuyorum tabii :) "Annem mi? Babam varken hem de"(Elif'in iç sesi)  :)
Kreşteki yemek listesini çok beğeniyorum hatta gün sonunda kalan yemeklerden bize sarıp verseler (ücreti karşılığı) kesinlikle alırız. Bunu sorsam tuhaf olabilir diye sormuyorum ama belki bir gün sorarım.
Şimdilik kreşten haberler bu kadar.
Diyecektim ki aklıma geçen haftalarda yapılan seminer geldi.
Kreşteki çocuk psikologu abla (muhtemelen benden küçük) "sınır ve kural koyma" isimli bir seminer verdi bize. Aldığım notlar, genel olarak hemen her yerde okuyabileceğimiz şeyler aslında. Aklımda kalan en önemli cümle ise : "Kurallar ve sınırlar, bebeklerin kendilerini güvende hissettirir." Bir de sonunda psikolog şu cümleyi kurdu ki, onu daha da çok sevdim: "Size ideal olanı anlattım evet ama bunları her an yapmak oldukça zor. Sadece aklınızın bir köşesinde olsun ve anlattıklarımın 1/5'ini dahi yapsanız bence gayet yeterli." :)
Geleyim Elif ne kadar büyüdü, neler oluyor hallerine:
Konuşmalar:
Anne (18 Aylıkken başladı :),baba(ikinci kelime), dede(ilk kelimesi), anane (bir de bunun şarkılı anaane versiyonu var), hala, te (teyze), ayciş / ay-ç(d)a (ayça), ali, ede (eda), apla (abla), a-bi (abi),
ayrı(a)n (ayran), mama, bu (su), patitis (patates), bilav (pilav), ayı, bil(fil), pişi pişi (kedi), hav hav (köpek), ku (kuş), akka (ayakkabı), mini mini (mahna mahna şarkısı), pe-çe-te (en düzgün söylediği kelime :), a-baba (araba), Nü (Nur), oto (otobüs), ka (kamyon), süt (süt), ay-dede (Elif aydedeye aşık bence, her yerde onu arıyor), nana (uyku oyuncaklarının adı), dit (git), gırger (çubuk kraker), alma (elma), tek (kek), bu (bu, ne? anlamında), bi da (bir daha), önlük (yemek yerken taktırmaz ama kek vs yiyecekse kendi takıyor :), geldi, a-cıdı (acıdı, bir yerini acıttıysa gelip öptürüyor babasına -nadiren de bana :P )
Cümleler daha çok: "Süt bitti, anane gitti, a-baba geldi" şeklinde. "bitti" ve "gitti" sanırım hem favorisi hem de rahat söyleyebildiği bir şey. bir de babası yanımıza geldiğinde bana dönüp "anne dit(git)" diyor :)
Papağan gibi oldu ve hemen her şeyi taklit ettiği bir dönem, videoya çekip kaydetmeye çalışıyoruz anı olsun diye.
Yeme / İçme:
Elif konusunda kendimi takdir ettiğim tek konu bu sanırım :) Yemesine içmesine pek karışmamak, yediğini içtiğini saymamak, nasıl yediğine karışmamak. Bunu içsel olarak yapabildiğim için hiç zorluk çekmedim maşallah. Elif'in yanaklarını görenler "e yiyor tabii rahatsın" diyor ama hiç alakası yok. Kreşte biraz daha düzenli yiyor olsa da evde çoğunlukla sebze yemiyor (yedikleri, o da canı isterse: ıspanak, taze fasülye) "Bilav bilav" diye çırpınıyor çorbadan hemen sonra. "Bilav" yoksa evde yoğurt ekmeğe talim çocuk :) Çorbasını 16 aydan beri zaten kendisi içiyor ki öncesinde içememesinin sebebi çok basit: ben çorba yapmıyordum ki. (Yazınca kötü oldum, neden yapmıyordum acaba, yapsaymışım dedim şu an :/ ) Çorbanın dibini kaseyi eline alıp sıyırması, ekmeğini çorbaya banması, kaşığıyla çenesinden akanları toplaması hep kreşin etkisi, biz sadece bakıyoruz "aa ne güzelmiş/komikmiş" diye.
Sevdiği yiyecekler: yoğurt, kraker, ekmek, yumurta(genelde beyazı), balık (genelde yer), patitis elbette ki
Hiç sevmedikleri: Sebzelerin birçoğu, peynir(kaşarı bazen yiyor), zeytin, biber (babası kılıklı)
Uyku Düzeni:
Nasıl? Kim? Uyku mu? "I-ıh" Elife soruyorum, "Uykun geldi mi? Uyuyalım mı?"
O ara beni ısırmadıysa cevap belli, kaşlar çatılmış "ı-ıhhh" bir de "dit(git)" diye beni kovalıyor.
Kreşte maşallah yatağına konduğunda uyuyor-muş. (yok, hiç gıcık olmadım :P )
Evde hala ayakta sallıyoruz. Yaklaşık 3 aydır yer yatağında yatıyor. Bu niye daha önce aklıma gelmemiş ki dedim :) Bazı geceler "kabul günümüz" oluyor ve o gecelerde Elif hiç durmadan ağlıyor, ağlıyor ve ağlıyor :/ Maşallah diyeyim kesintisiz uyumaya yakın olduğu günler&geceler de oluyor ama :) Bu konuda dertlenmeyi bıraktım diyemem ama azalttım. Hala arada çok darlanabiliyorum, sorguluyorum "neden" diye. Sağlığına şükredip yoluma bakamıyorum çünkü çok uykusuz oluyorum ve işin aslı önümü falan göremiyorum. Karabalık sağolsun kızına bu kadar düşkün olmasa ve her gece Elife ben baksam ne yapardım bilmiyorum. Bünyesi bana göre daha dayanıklı uykusuzluğa, buna da bir bin şükür diyeyim (Esen sen geldin aklıma :)
Daha geç uyutuyoruz artık. En erken uyuduğu saat 22.30-23.00 arası. En geç de 24.00. Gece "zaten" uyandığını göz önüne alırsak bence kaçta uyuduğun da pek önemli değil esasen :)
Güvercin kitabından daha önce bahsetmiştim ama o günlerde kitabı yeni aldığım için Elifteki etkisini yazamamıştım. "Güvercin" bizim evin olmazsa olmazı, uykudan önce okunan son kitap. Temel mantık şu: "Güvercin BİLE uyuduysa, e hadi bari ben de uyuyabilirim" "Gu" yani güvercinin tüm replikleri ezberde, "nee" cümlesi ise Elifin favorisi. Dede'nin ona bir görev vermesi ve sonunda teşekkür etmesi Elifi çok mutlu ediyor.
Neler Yapıyoruz:
Bu başlık, benim en zayıf olduğum alan. Kreşte yapıyorlar nasılsa'nın tembel haliyim :) Yazın genelde parkta bahçedeydik iyiydi. Şimdi akşamları hava oldukça karanlık, soğuk oluyor ve midemiz de iyice boş oluyor, eve giriyoruz hemen.
Yemek sonrası Elif uyuyana kadar -yaklaşık 3-4 saat- "serbest" takılıyoruz. Elifin favorisi çoraplarını çıkarıp aralarında kalan pamukları çıkarmak, araba oynamak, kitaplarını hızlıca kitaplıktan indirmek(neyse sonra toplamayı kabul ediyor, dikey pek koyamıyor ama kitapları yatay olarak sıralıyor), yeni aldığımız masa ve sandalyesinde vakit geçirmek, babayla güreş, salondaki eşyaların üzerine çıkıp yere atlamak, annenin açıksa çanta ve cüzdanını muzip bir gülümsemeyle karıştırmak...
Aktivite demişken... Bu konuda çok kötüyüm, çok tembelim :( Bir yerde okumuştum, aynı renkteki eşyaları bir arada görmesiyle ilgili. Bir gün aklıma geldi ve hadi elif mavi bir şeyler seçelim dedim. İşin içinde oyun varsa elimi tutar. El yıkamaya gidiyorsak benden kaçar. Elif için bir şey ifade etti mi bilmiyorum ama mavi bir poşet de varmış meğerse, onun içine koyup çıkardık, hoşuna gitti.
Sosyal medyada gördüğüm anneler, tam bir aktivite uzmanı. (bu konuda biraz doluyum ama bu yazıda değinmeyeceğim) Elife baktığımda ise zaten tabağındaki yemeği babasının tabağına kaşığıyla koyuyor, çamaşırlarını sepetten makineye de dolduruyor, oradan oraya kendince aktarıyor, ellerini kendisi yıkadığı için suyla da arası iyi, kalemi ve boyamayı da seviyor. Daha ne olsun diyip kendimi savunacağım neredeyse ama yok, aldığım kitapları okumanın ve uygulamanın zamanı geldi. "Aktivite uzmanı anne"olamam ama en azından "bir şeyler" yapabilirim. İşin aslı zıt kavramlar, eşleştirmeler, renkler, sayılar öğrenmesi değil benim derdim, birlikte keyifli (kaliteli değil) vakit geçirelim, gülelim, eğlenelim yeter.
Elifin odasının ilk ve tek süsü geçen hafta yaptığımız baykuşlar :)
Bu yaş grubu çocuklar nasıl oluyor bilmiyorum, okumadım. Elif, biz ne yaparsak aynısını yapmaya çalışan (gözüme kalem sürerken görmüştü, kalemi gözüne soktu :/ ), istediği bir şey olmayınca anında carlayıp kendini yere atan, babasına sahiden çok düşkün, ikinci sıraya da ananesini koyan, ben nerelerdeyim acaba :), kime neyi yaptırabileceğini çok iyi bilen, yeme-içmesi kendine göre 'yeterli', yeni bir şeyler keşfetmeye oldukça meraklı, 'tehlikeli' kavramını yavaş yavaş öğrenen (elimde sıcak bir şey varsa ve ben bu 'sıcak' dememe rağmen istiyorsa onu eline veriyorum-kitaptan okuduğum bir şey değil, yaşayarak öğrenmesi daha kalıcı olur diye düşündüğümden), yürümeye başladığından beri bebek arabasına kesinlikle binmeyen, dişlerini fırçalamayı oyun gibi gören, saçlarına üst üste bant takan, kakasını bazen önceden bazen de yapınca "kaka bitti" diye söyleyen, çok şükür ki keyifli, oldukça da inatçı bir çocuk.
Öğretmeninin deyişiyle "2 yaş halleri"ni yaşamaya başlaşımız. Hıı, iyi :)
 Kitap demişken de bir hızla okuduğum tüm "çocuk büyütme" kitapları şimdi rafta :) Herkese göre bir şey düşünmekten yorulduğum bir anda bırakmıştım, zamanının geldiğini hissettiğimde belki yine okurum, şimdilik bize göre takılıyoruz.
                                                                                     ***
Bu yazıyı hazırlamıştım ama ben yayınlayana kadar tabii vakit geçti, Elif de dün gece ilk defa olarak kustu :( Allah başka rahatsızlık vermesin ama aklım hep onda kaldı, kreşte de mutsuzmuş ve öğretmenine sarılıyormuş (bence onu ananesi gibi görüyor).
İnşallah gece anne baba moral desteği ve yemekleri ile birlikte iyice toparlar.
Çok özledim kuzumu, sarı papatyamı...
Devamını oku »