Tabii bir de hem istediğin kadar ağlayabilirsin hem de ammman çok ağlama, sütüne bir şey olmasın, demek olabilir.
Hamilelik öncesi halimi hatırlayamıyorum bazen. Kendimi zorladıkça görüntü iyice flulaşıyor sanki.Ne düşünürdüm ne yapardım hatta ben nasıl bir insandım :) Belki kulağa komik geliyor ama öyle hissediyorum.
Önceden de canımın her istediğini hemen yapan biri değildim ya da başına buyruk bir hallerde hiç değildim. Ama şimdi durum cidden değişti. Hamileliğin 9 ay olması gerçekten boşa değilmiş, insanı sürece hazırlıyormuş. Bebekle aranda öyle güzel bir bağ kuruyormuş ki buna sen bile inanamıyormuşsun.
Zaten oldukça evcimen bir insan(d)ım; geceleri bir yerlere gitmeyi vs sevmem, sıkılırım. Bana göre en güzeli evde kalıp mısır patlatmak :) Yanında kitap olur, film olur, sohbet olur hatta jenga da olur. Ama bahar geldi mi de "tutmayın beniiii" halleri yaşarım. Kendimi o çim senin bu sahil benim atasım gelir. Ankara'nın sahili sadece göl kenarları ama onu bulamayan da vardır diyip kendimi avutuyorum. Zira denizi, kokusunu, dalgasını ne kadar çok çok özlediğimi duymayan kalmadı. Loğusa günlerinin bahara denk gelmesi hem iyi hem kötü. Hava geç karardığı ve etraf uzun süre aydınlık kalabildiği için evde bile olsan için kararmıyor.(kış mevsimine göre) Ancak dışarıda kuşlar cıvıldayıp komşular arabalarına piknik malzemelerini güle oynaya doldururken evde olmak da insana biraz koyuyor. Kendimi eve kapatmış değilim ama istediğim saatte dışarıda istediğim kadar kalamayacağımı da biliyorum. Yürüyüşlerime henüz dönemesem de arada temiz havada çekirdek çitlemeye çıkıyoruz karabalıkla :) Önümüzdeki baharın inş. bizim için dolu dolu olacağını hissedebiliyorum. Elif'i çimlere atayım ben de yanına yatayım diyorum, planım bu. Ankarada ne kadar mümkün olabilirse avm'lere gitmeme niyetim var ancak hava kötüyken ve sen bir şeyler almak istediğinde başka bir çare kalmıyor. Kızılay bu durumda pek iç açıcı gelmiyor o şahane kaldırımlarıyla :)
Tabii ki Amelie :) |
Kafama ilk dank eden şeylerden biri de "Kimseyi yadırgamamak" oldu aslında. Başkalarına laf ederken ben de ne çok eleştiren biriymişim onu gördüm. eleştirdiklerimi de ohh bir güzel yuttum :)
elifle beraber oyunlar oynayacağımız, parklarda koşturacağımız günleri iple çekerken yaşadığımız günün kıymetini de bilmeye çalışıyorum. Ne de olsa zaman aslında çabuk geçiyor. Bir bakmışım ağzı süt kokulu kızım gitmiş yerine "hadi anne sinemaya gidelim" diyen tatlı bir çocuk gelmiş.
Bir de loğusalık demek bence bolca alınganlık, çokça salya sümük, "yetemiyoruuuuum" halleri demek.
Elifle eve geldiğimizde onu nasıl tutmam gerektiğini bile bilmiyordum. Dikişlerimden eğilip de altını değiştiremiyordum. Çok acayip bir acemilik vardı üzerimde, ki hala var. bazen "iyi ki var, her şeyi Elifle beraber öğrenmek çok güzel" diyorum; bazen de "daha tecrübeli olsaydım da kendimi yetersiz hissetmeseydim" diyorum... Burada da yine içgüdülerime güveniyorum ancak kıpır kıpırken üstünü değiştirmekte zorlandıkça aklıma "Yavru ahtapot olmak çok zor" kitabı geliyor :)
Kendini kötü hissettiğinde bunun "geçici" bir şey olduğunu bilmek, Elif ağladığında bunun onun kendini ifade etme dili olduğunu hatırlamak, insanlar boş konuştuğunda gülüp geçebilmek en güzeli. Tabii ki her zaman bunları yapamıyorum ama en azından farkında olmak da 1 adımdır değil mi?
Kısaca sevgili blog,
Adı "büyümek" mi, "evrilmek" mi bilmiyorum ama değiştiğimi ve bunun beni daha güçlü/mutlu hissettirdiğini biliyorum.(maşallah diyeyim de)
*Bu seferki "my time" da böyle geçti, bakalım diğerlerinde beni neler bekliyor :)
HERKESE NUTELLALI KREP TADINDA MUTLU PAZARLAR :)
Ne güzel bilinçli farkında bir annesin..maaşallah diyorum..
YanıtlaSilOradan bakınca öyle mi görünüyor?
Silİnşallah öyleyimdir, teşekkürler :)