Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




31 Ağustos 2015 Pazartesi

Postcrossing :)

"Postcrossing" adını duyuyor ancak yanına yaklaşmaya bir türlü cesaret edemiyordum. Taşındık adresimiz değişti, Yasemen ve Hazan'dan da gerekli gazı aldım ve siteye üye oldum. Elimde 5 adet adres vardı, kartlarım önümdeydi, İngilizcem şahaneydi (yazıyla "ünlem"), postane yakındı, kartlarımı gönderdim. Sonra aklıma takıldı acaba aynı kişiler mi bana kart yazacaktı çünkü ben onlara "hope to see u again" yazmıştım :) Bu sistem nasıl işliyor diye siteye de bakabilirdim ama o zaman bu kadar keyifli olmazdı, ben de sevgili Yasemen ve Hazan'ın kapılarını çaldım. Postcrossing nedir ve sence ne değildir :)Y: Postcrossing kartpostal alıp göndermeyi sevenler için bulunmaz bir fırsat, benim içinse dünyaya açılan pencerelerimden biri. www.postcrossing.com sitesine üye olduktan sonra profilinizi...
Devamını oku »

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Günün Mutluluk Sebebi-9 :)

Bu başlıkta sadece tek bir şey yazacağım. Geçen gün fark etmiştim ama aslında bunu fark etmek için illa bir şey olmasına gerek yok. Bu satırları okuyan sevgili arkadaşlarım, kuzenlerim, karabalığım, canım kerdeşcağızım,bu satırları okumayan ama hep aklımda olan arkadaşlarım,bir "pist" dediğimde bana ses verenler,gecenin bir vakti bunalıp mesaj yazdığımda sabah beni merak edip arayanlar, aradan yıllar geçse de görüşmeye devam ettiğim canım oda/ev arkadaşım, kıvırcıklar ve düz saçlılar, koç burcu olup da aslında bunun farkında olmayanlar, yaptığı işi sevmeyip birlikte hayal kurduklarım, bebek haberini ilk benimle paylaşanlar, "hadi gel bir kahve içelim" diye beni zorla evden dışarı çıkarıp temiz hava almamı sağlayanlar, Lokum'u böğrüne basıp ona da analık yapanlar, teyze olmamı sağlayanlar,...
Devamını oku »

28 Ağustos 2015 Cuma

Günün Mutluluk Sebebi-8

Öncelikle bu yazıyı yazarkenki ruh halimi yazayım da "neden bu kadar mutlu" diye sorduğunuzda cevabı burada olmuş olsun :) Ben uykusuzum. Ama hani öyle bildiğiniz bir şekilde 1 gece uykumu alamamış gibi uykusuz değilim. İş arkadaşlarıma göre gözlerim onlarla konuşurken bile kapanıyormuş, bilmiyorum dalga mı geçiyorlar. Sormadım. Yaklaşık 17 aydır uykusuzum ama bu ara yani bu haftalarda çok acayip çok uykusuzum. Gecenin bir vakti uyanıp aralıksız 2 saat (bazen daha az bazen daha çok) ağlayabilen ve nesi olduğunu anlayamadığımız, doktorun ve psikologun "normal" dediği, "büyüyor" dediği bir bebemiz var. Çok şükür ki var elbette. O olmasa bu satırların düşünüyorum da içi ne kadar boş olurdu. Yok cidden. Dün bu kadar değildim de bugün Alice in Wonderland gibiyim. "Afiyet olsun" diyen...
Devamını oku »

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Anne(anne) Olmak :)

Annem geçen sene bizi yazlığa beklerken bizim arayıp gelemeyeceğimizi söylediğimizde ne kadar bozulduğunu ama ardından sebebini söylediğimizde de ne kadar havalara uçtuğunu daha önce söylemiştim. Annemin ilk torunu oldu Elif. O kadar çok eşya, kıyafet vs aldı ki annem "anneee yeteer" demek zorunda kaldık :) Tüm öğretmen arkadaşlarının torunları vardı ve toplantıda herkes torununun fotoğrafını gösterip ondan bahsediyordu. Anneminse boynu bükük kalıyordu ne yapalım. Derken Elif doğdu. Annem elinde olsa 40 gün 40 gece şenlik ateşiyle falan kutlama yapardı bence :) Bir de duygularını çok fazla ifade etmeyen bir insan olduğu (başak burcu) düşünülecek olursa torun sahiden bambaşka bir şeymiş, onu anladık. "Kuzumun kuzusuuuu" diye seviyor annem Elif'i. İyi de annemin beni hiç "kuzum" diye...
Devamını oku »

25 Ağustos 2015 Salı

Bir Fotoğraf ve Hikayesi - Eşek

Hiçbir şey bilmediğim zamanlardı. Böyle hissettiğimi sonradan anladım tabii. O zaman sorsan daha farklı cevap verirdim, belki "arıyorum" derdim ama ne aradığımı söylemezdim. Söyleyemezdim. Arabanın içindeydim göz göze geldiğimizde. Bakışları beni çok etkilemişti ve o an nasılsa aklıma fotoğraf çekmek gelmişti. Bu kareyi bir kartpostalda görsem muhtemelen fotoğrafı çeken kişinin o an ne hissettiğine odaklanırdım. Eşeğin üstündeki bu minik erkek çocuğunun "minik" olmayan, kareye-bence- sığmayan bakışlarını ben çekmiştim. Duygularını merak ettiğim kişi bendim aslında. Yanında yürüyen annesi ve fotoğrafta pek de görünmeyen kız kardeşi gülerek yürürlerken bu çocuğun bu sert bakışlarına anlam verememiştim. Hatta ilk aklıma gelen neden kızın da eşeğin üzerinde olmadığıydı. Muhacirlikten...
Devamını oku »

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Mini Tatil- Erdemli :)

Başlıkta "mini" yazmış olmam sizi yanıltmasın, kooocaman bir haftalık bir tatildi bizimkisi hem de Elif ile baş başa. Karabalık iş ve izin işlerini ayarlayamayınca, biz de atladık uçağa gittik anane yanına yazlığa, Mersin-Erdemli'ye. Babası yokken ne yaparım, çok yorulur muyum diyordum ama sağ olsun annem gece nöbetlerinde çok yardımcı oldu. "Tatil" dediysem ben tabii ki dinlenemedim ama ailecek bol bol vakit geçirmiş olduk, deniz havası aldık, bunlar da yeterli. Annem, teyzem, Eda, ben, Elif ve tatlışko yeğenim bir balık Ayça ile güzel bir hafta geçirdik. Ara ara kuzenler de eklenince tatilimiz çok neşeli oldu. Tatilden minik notlar da yazayım, inşallah sonraki tatillerimizde dönüp okur faydalanırım bu yazıdan. - Ana-kız olarak bir orta boy bavula sığdık. Aslında küçüğe de sığardık...
Devamını oku »

14 Ağustos 2015 Cuma

Wave - BDK :)

Deniz karşımda olsaydı, ona doğru koşar ve ne yapacağını hiç düşünmeden ona sarılırdım. Bir müddet de öyle kalırdım. Ankara'yı hala sevmiyor olmamda (13 yıldır) deniz eksikliğinin etkisi çok büyük. Oldukça çorak bir arazi ve yüzleri gülmeyen mesafeli insanlar da bu sevgisizliğimi arttırdı sanırım. Yazın gelmesi demek benim için işin aslı denizi görmekten başka bir şey ifade etmiyor. Yıllardır yapabildiğim tatiller sadece 5'er günlük olduğu için "yaşasın yaz geldi, tatile gidelim" havasında değilim. Hatta bugün iyice fark ettim ki ben "yaz insanı" değilim :) Hayalimde güzel bir sonbahar havası var; dışarıda ince bir hırkalık serin hava, yürüyüş yapıp yine hülyalara dalmışım sonra da eve gelip bu hülyaları çalışma masama dökmüşüm. İçinde biraz sonbahar yaprakları biraz da yapmak istediklerim,...
Devamını oku »

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Elif'in Kreş Günlüğü -3

Son yazıdan beri değişen şeyler oldu tabii ki. "Ben kızımı geri istiyorum"dan sonraki gün kreşte kaldım ve uzaktan Elifi gözlemledim. Maşallah gayet de mutluydu. İçime su serpildi, keyfim yerine geldi. Ertesi haftanın başında Elifin 2 yaşındaki iki çocuğu ısırdığını öğrendik. Bu da olabilir... Yarın Elif de ısırılabilir neticede. Öğretmeni Elifin cesaretine hayran kaldığını kaydırak, salıncak, oyun alanı gibi şeylerde arkasına bakmadan her şeyi kendi yapmaya çalıştığını söyledi. O da güzel. Kreşten beri normalde hiç yemediği muz ve domatesi yemeye, süt içmeye başladı. Şaşırdık. Öğretmeni "daha çok şaşıracaksınız" dedi :) Ve geçen hafta hafif burun akıntısıyla başlayan ve yaklaşık 4 gün yoğun olarak ateşli geçen günlerden sonra anladım ki 16 aylık bir bebeği evde tek başına eylemek...
Devamını oku »

11 Ağustos 2015 Salı

Günün Mutluluk Sebebi- 7

Mutluluk sebeplerim git gide artıyor, çok şükür. Ya da aslında onlar hep önümde ama ben bakmayı değil görmeyi tercih ediyorum, kim bilir :) Geçen cuma günü Elif'in kreşini ziyaret ettiğimden beri aklım çok daha rahat, inşallah böyle devam eder. Onu ayrıca kreş günlüğünde yazayım. Cuma günü ayrıca bir şey daha oldu ki... Kendim için bir şey yaptım. Uzun zamandır ilk defa. "Manikür/pedikür" gibi bir şey ama değil yani "kızsal" bir faaliyet değil ama bu işlemi yaptıran insanların ne kadar rahatladıklarını ve mutlu olduklarını gördüğümden ve bildiğimden bu örneği verdim :) Aslında tam olarak önemli olan "yaptığım şey" değil. Sadece onu akıl edebilmiş olmam(düşünce), yapmak için çaba sarf etmem (kararlılık) ve bunu yapmam (eylem). Kendimi formül yazıyor gibi hissettim. Birazdan da bir...
Devamını oku »

4 Ağustos 2015 Salı

Yıldızkız gibi "Özgür" Hissetmek

"Özgür olmak" ve "özgür "hissetmek"
Yıldızkız'ı okuduğumdan beri aklımda olan ifadeler (sorgulamalar)
Kitap yorumumu fark ettim ki kısa yazmışım, sanırım heyecandan.
Burada yazacaklarım ise kitabı okuduktan sonra kitabın bende bıraktığı izleri, düşünceleri.
İkinci kitabı bitirir bitirmez yorumumu yazdığım için ilk kitaptan bahsetmemişim, yazık.
İlk kitabın oldukça etkileyici taraflarını atlamışım.
Bunlardan bence en önemlisi "yıldızkız hissiyatı"
Hani nasıl desem...
Çevrendeki insanlar hakkında ne düşünür ya da ne konuşur acaba diye düşünmeden gerçekten içinden geldiği gibi davranabilmek.
Kişisel gelişim evresinin üst basamaklarından biri olsa gerek.
Hoşlandığı çocuk Leo bu "özgür" hallerden biraz utanıp sıkılmaya başlayınca Yıldızkız sevdiği çocuk için "Susan" olmaya karar verir. Herkes gibi etiketi olan markalı kıyafetler giyer, makyaj yapar ancak çoğunlukla omzunda gezdirdiği sıçanı (fare değil) Tarçın'ı evde bırakır. Yardıma ihtiyacı olan insanları görmezden gelir, alışveriş merkezinde küçük çocuklar bulup sevinsin diye yere düşürdüğü (attığı) bozuk paraları unutmaya başlar ve "sıradan" birine dönüşür.
Tabii ki bu da çözüm getirmez ve neyse ki kısa sürede tekrardan  "Yıldızkız" olur. Zaten Archie de onun bu halini sevmemişti, ben de hem kızmış hem de ağlamıştım.
Karakterlerin değişimleri beni hep çok etkiler. İyi de olsa kötü de olsa bu değişimin satır aralarını okumayı severim. Aklıma ilk olarak hala hakkında yazı yazamadığım Mucizeleri Saymak kitabındaki sosyal hizmetler uzmanı çocuk geldi. Adını hatırlayamadım şimdi ama o kadar kendime benzetmiştim ki uyuşukluğunu :) Neyse kitabın sonunda totosunu kaldırmaya başlamıştı. Oh be :)
Yıldızkız zaman zaman "azize mi olmak istiyorsun" sorularına maruz kalsa ve buna üzülse de aslında  onun tek yaptığı şey, kendi gibi olmak.
Archie'nin ofisinde olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir "iş yeri ofisi" var ve burada doğum günü olan insanlar için kart hazırlıyor.
Bulunduğu kasaba hakkında bu kadar çok bilgiye ise gazetede kimsenin okumadığı "ölüm ilanları/haberler" köşesinden ulaşıyor.
Biri yakınını kaybettiğinde ona çiçek gönderiyor ama asla hiçbir yere ismini yazmıyor. Hatta "neden yazayım ki?" diyor. "önemli olan onun mutlu olmuş olması  değil mi?"
Yazılan hiçbir satır, diyalog, anlatım yapmacık ya da uydurma gibi gelmiyor.
Bu kitabı okurken de sonrasında da "peki ben, ben ne yapıyorum" diye kendime sordum.
Çevremdeki insanları sebepli/sebepsiz mutlu etmeye çalışıyor muyum? Belki bazen.
Kendim için bunu yapıyor muyum? "Günün mutluluk sebepleri"ile biraz farkındalığım arttı denebilir.
Bu kitapla beraber "neden yapmıyorum ki" diye aklıma gelen bir şey hatta en önemli şey de gün doğumlarını kaçırmamak oldu. Bunun için daha sakin bir yere gitmeyi bekliyorum sanırım. Malum şu anki şehir hayatından değil gün doğumunu binaların yüksekliğinden güneşi göremeyeceğiz. Ama neyse ki gün batımını görebiliyorum. Aklıma yıllar önce Nemrutta izlediğim gün doğumu geliyor hep. Gecenin bir vakti titreyerek yaptığımız tırmanıştan sonra güneşin sanki üzerimize doğuşunu izlemiştik. Harikaydı. Bence enerjisi çok yüksek bir olay güneşin doğuşu. Batışta biraz hüzün de var ne de olsa ama onun da fotoğraf kalitesi için rengi harika oluyor.
Yıldızkız'ın toplamda 20 çakıltaşı ve bir adet mutluluk vagonu var. Vagonun içine mutlu oldukça bir taş koyuyor, mutsuzken de bir taşı vagondan çıkarıyor. Bu fikir çok hoşuma gitti. Kendime bir vagon yapmaya karar verdim. Bakalım yapabilirsem paylaşırım burada da.
Çok sevdiğim bir bölümden alıntı yapacaktım lakin tüm sayfa olunca fotoğrafını çektim, kolaya kaçmak böyle bir şey olsa gerek :)

Bir de insanlar için kart hazırlamak demişken sayılır mı bilmiyorum ama ben de son iki yıldır sevdiğim insanlara el yapımı kartlar gönderiyorum yılbaşında. Hatta bu sene için de çok heyecanlıyım daha Ağustosta olmamıza rağmen :)
Eskiden kendimi daha "özgür" hissederdim sanırım. Bir sorumluluğum yoktu belki de. İş hayatı, evlilik ve Elifli hayatta "ha" deyince yapamadığım şeyleri görebiliyorum. Belki önemli olan "yapabildiklerime" odaklanmaktır. Çok klasik bir laf ama doğrusu da bu değil mi? Avucumun içinde olmayan çikolatalar için ağladığımda elime ne geçiyor ki? (Bu örnek de tam yanımda olan m&m's pakedi için :)

Yıldızkız deyince aklıma biraz çakıl taşı biraz gün doğumu ve bolca mutluluk gelecek :)



Devamını oku »

2 Ağustos 2015 Pazar

Yıldızkız ve Yıldızlı Sevgi

Bazı kitaplara torpil yaptığımı hissediyorum. Bu iki kitap da onlardan, okurken torpil yapmayı sevdiklerimden. Bazı yerlerde daha yavaş bazı yerlerde de daha hızlı okuyup kitabı -bence- tam olarak içime sindirebildim. Banu yazdığından beri aklımdaydı ancak "baskısı olmayan" kitaplardan oldukları için birazcık peşlerine düşmem gerekti. Kafamdaki üçlemeden sonra araya giren kitaplar beni çok da mutlu etmemişti,sanırım aradığım böyle bir tatmış. Devam niteliğinde gibi dursalar da aslında bambaşka bir anlatımları var. Hatta neden bilmiyorum, üçüncü kitap beklentisine bile girdim. İkinci kitabın anlatım dili daha çok hoşuma gitti çünkü Yıldızkız'ın bakış açısını birinci kitapta çokça merak etmiştim. Kitabın konusundan da unutmazsam bahsedeyim ama öncelikle beni en çok etkileyen yerleri...
Devamını oku »