Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




annelik sohbetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
annelik sohbetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2014 Pazar

Anne(lik) Sohbetleri : Mervin & Mira :)

Hamilelik günlüğü tuttuk birlikte Mervinle. 
"Aaa kızımız olacakmış" dedik, "ne isim koysak" diye düşündük, kısaca her anne adayının yaşadığı şeyleri aynı zamanlarda yaşadık.
Mervin Mira'sına kavuştuğunda biz Elifle hala beraberdik; onlar gaz işlerini atıp bize devrettiler sanırım :) Ve duydum ki baba-kız aşkı onlarda da aynıymış... 

Mervin Merhaba,
Öncelikle çok yakın bir zamanda işe döndüğün için; “işe dönme kararı almak zor oldu mu, neler hissettin? Mira’ya kim bakıyor?” diyeceğim :)
Elbette her anne için yavrusunu bırakıp işe gitmek zordur, açıkçası ben de zorlandım ilk zamanlar. Ama biliyorum ki güvenilir ellerde kızım, hatta benden daha iyi bakan biri var diyebilirim. Yani annem, en güvendiğim insan. Çalıştığım yer kendi işimiz olduğu için işe her gün gitmiyorum, bu yüzden kızıma da vakit ayırabiliyorum. Şanslı annelerden olduğumu düşünüyorum.

Annelik maceran nasıl başladı?
Her kadın gibi benim de en büyük hayalim anne olmaktı, bunun için çok uğraştım tam umudumu kestiğim bir zamanda hamile olduğumu öğrendim. Eşimle sarılıp ağladığımız dün gibi hatırımda. O zamanlar o duygunun hayatımdaki en büyük mutluluk olduğunu sanmıştım yanılmışım, en büyük mutluluk kızıma kavuşmakmış.

Doğum hikayeni anlatabilir misin? Bir de şunu sorayım: Senin için pozitif bir doğum muydu?
Maalesef elde olmayan nedenlerden dolayı kızımı epiduralla sezaryen doğum yaparak dünyaya getirdim. Doğacağı gün ve saati bir hafta önceden planlanmıştı. Doğumdan bir gün önceki geceye kadar bende her şey normaldi. Ama o gece çok fazla strese girdim, nedense kendimi hazır hissetmiyordum. Sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum, anne olmak beni çok korkutmuştu. Doğuma giderken de ağlamıştım, eşime de “sakın buradan ayrılma” diye tembih etmiştim. Doğumhanede ise korkularım bir anda uçtu gitti. Hem doktorum çok yakın aile dostumuzdu hem de anestezi uzmanımız yakın tanıdığımızdı. Onlar sayesinde gayet rahat bir doğum gerçekleşti. Zaten kızımı görünce çok heyecanlanmıştım, o an anladım ki bütün o korkularım çok gereksizmiş. Kısacası başı öyle olmasa bile sonunu düşündükçe pozitif bir doğum geçirdim diyebilirim.

Mira ile aranızdaki ilişki ilk görüşte aşk mıydı yoksa zamanla mı oluştu?
Dikkat ettiysen ben her şeyi sonradan anlıyorum. Mira’yı ilk gördüğümde o duygunun aşk olduğunu sanmıştım ama ne zaman kızım beni tanımaya başladı, beni görünce gülücükler atmaya ve kucağıma atlamaya çalıştı, işte o zaman o duygunun tam bir aşk olduğunu anladım.

İlk günlerde yanında birileri var mıydı? Hangi konularda zorlandın?
Evet ilk günlerde yine en büyük destekçim annemdi, tabii kayınvalidem, ablam, arkadaşlarım kısacası herkes yanımdaydı. Emzirmek ilk günlerde tam bir işkenceydi, hem kızım zorlanıyordu hem ben pozisyonu bir türlü tutturamıyordum, o kadar kolay değilmiş yani. İkimiz de öğrenince çok keyifli oldu tabii ki. Sanırım 3. Gündü, bir ağlama bizim kızda sormayın, tanıdığımız bütün doktorları aramıştık, meğer gaz sancısıymış. Yaklaşık 2 ay sürdü ve bir gün kendiliğinden son buldu.

Bebek alışverişini büyük bir hassasiyetle yaptığını anımsıyorum. “İyi ki almışım” dediğin ürünler neler? (marka da verebilirsin)
Alışveriş deyince can evimden vurdun beni, en büyük zevkim kızıma alışveriş yapmak. Abarttığım olmuştur ama niye aldım ki dediğim hiçbir şey yok. Belki sadece kıyafetler için söyleyebilirim, o da kullanmak için çok zaman olmadığındandır, malum çabuk büyüyorlar. O yüzden kıyafetler değil de uzun süre kullanacağım ihtiyaçlarını alırken daha seçici oldum. Hamileleğimde alıp önce kendimin de kullandığı Medisana’nın buhar makinesi hala vazgeçilmezim. Herkese tavsiye edebilirim. Bir de bebek arabası var, ben Chicko’nun travel sistem trio living smart modelini aldım. Özellikle port bebesi çok işime yaradı. Mira 6 aylık olana kadar çok rahat kullandım. Akşam dışarı çıktığımızda sanki kendi yatağındaymış gibi çok rahat uyudu kızım, bir de yatılı gittiğimiz yerlerde yatak sorunu ortadan kalkmış oluyor. Fiyat olarak oldukça pahalı ama ben memnun kaldım. Biliyorsun ben kızıma çok güzel bir oda hazırlamıştım hatta herkes “boşuna yapıyorsun zaten yanında uyuyacak” deyip moralimi bozmuştu. Ama öyle olmadı Mira 4 aylıkken odasında yatmaya başladı ve şuanda da odasında vakit geçirmekten çok hoşlanıyor. Durumu elverenlere oda takımını da tavsiye edebilirim ben Caploonba’dan almıştım ve çok kaliteli ürünleri var.

Mira ile günler nasıl geçiyor, hangi aktiviteleri yapıyorsunuz?
Mira ile günlerin kötü geçme ihtimali var mı, onla geçen zamanımı hiçbir şeye değişmem. Renkleri ve şekilleri tanımasına yardımcı oyuncakları var her gün onlarla mutlaka oynuyoruz, kitap okurken dinlemeyi pek sevmiyor ama sayfalarını büyük insan gibi çevirmeye bayılıyor. En büyük eğlencesi de aynanın karşısında kendiyle konuşmak, ben de yanına geçip burnunu gözünü falan göstererek öğretmeye çalışıyorum.

Muhtemelen ilk tatilinize de gitmişsinizdir. Bebekli tatil nasıldı? Sen dinlenebildin mi :)
Biz bu sene tatilimizi yurt dışından yana kullandığımız için güvenip kızımı götüremedik. Anneanne ve teyzeyle kalmak zorunda bıraktık onu. Seneye inşallah kızımla giderizJ

Adana’da çocuk  büyütmenin avantajları/dezavantajları neler sence?
Mira ek gıdaya başladığında yazın başıydı ve sen de bir Adanalı olarak bilirsin en güzel ve en taze meyveler burada mevcut. Kızıma her gün organik çeşit çeşit meyve yedirebilme imkanı bulduğum için şanslıyım. Ve yine çok iyi bilirsin ki Adana’nın sıcağı fenadır. Kızım sıcaktan nefret ediyor, bu yüzden doktorumuzun önerisiyle klima çalıştırmak zorunda kaldık. Hiç bir zararı olmadı, tavsiyem şudur yaz için eğer klima çalıştırmak zorundaysanız kapınızı da açık tutun. Böylece bebeğe zararı olmuyor.

Doğum koçluğu hakkında ne düşünüyorsun? Doğumda bir destekçi gerçekten iyi bir fikir sanırım değil mi?
Adana’mız da doğum koçluğu maalesef pek yaygın değil, ama bence şart. Hem hamilelik de hem doğumda, hem doğum sonrasında güveneceğin, akıl danışabileceğin, tavsiyelerinden emin olduğun birisi mutlaka olmalı. Çünkü belki sen de yaşamışsındır herkes akıl vermeye çok meraklı. Kime inanacağını şaşırıyorsun ve en önemlisi ben bu işin içinde olmama rağmen çok korkmuştum doğumdan.

İleride Mira nasıl biri olursa kendini iyi hissedersin?
“Vatana millete hayırlı bir evlat olsun yeter” diyerek kısa kesmeyeceğim tabii ki. sağlıklı olsun, çalışkan olsun, başarılı olsun, güzel olsun, mutlu olsun, hep gülsün ve hep benim olsun....

Sence “anne” kime denir?
Hımm zor geldi bu soru, anne bana denir mi desem, yoksa anne benim annemdir mi desem. Yoksa evladına elinden gelenin en iyisini verip onu mutlu edendir mi desem. Sanırım hepsi...

Mira’nın 1. Yaş günü için aklında neler var :)
Ooooo aklımda neler var neler ama hiç birini yapmayacağım. Biraz daha büyüsün Sadece ailemizin ve yakın dostlarımızın olacağı evimizde güzel bir kutlama yapmayı planlıyorum. Belki pastası özel olur ve süslemeleri.

Baba-kız arasında cidden özel bir bağ oluyor. Sen ne dersin?
Ah ah kıskançlıktan geberiyorum, ben kızıma aşığım ama o da babaya aşık. Henüz anne diyemeyen Mira hanım babasını görünce “baba” diye çığlıklar, gülücükler atıyor. Akşamları emziğini alıp babasının kucağına gidiyor, o uyutsun istiyor. Eğer babası yoksa da baba diyerek ağlıyor ve öyle uyuyor. Her kapı çalışında babası geldi sanıyor, gelen babasıysa sevinçten dört köşe oluyor, değilse kıyamet kopuyor evde. Daha neler neler...

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?

Gebeliğin ayrı bir yeri vardır bende, her gün kızımla konuşuyordum. Beni duyduğuna inanıyordum çünkü. Hatta doğumdan sonra da uzun bir süre alışkanlıktan karnımla konuştuğumu hatırlıyorum. Çok sevdiğim bir söz vardır, “söz uçar yazı kalır” diye. Çok doğru, hamileyken tuttuğum günlüğü zaman zaman okuyup bazen gülümsüyorum, bazen duygulanıp ağlıyorum. Çoğu şeyi unutmuşum bile, bu yüzden iyi ki yazmışım diyorum. Ve amacım onu kitap haline getirip kızıma hediye etmek. Kim bilir gün gelir kızım da bir anne adayı olduğunda okuyup bana teşekkür eder. 

Adana'yı, taze meyveleri ve en çok da mandalinayı özlediğimi anladım Mervin'in sohbetini okurken.
Bir anne yavrusuna bu kadar mı düşkün olur, ben de mi böyleyim acaba diye de düşündüm, itiraf ediyorum :) Sevgili Mervin iyi ki tanışmışız ve izin verirsen tatlı kızının son fotoğraftaki ayaklarından bir lokma almak istiyorum :) Mutluluğunuz daim olsun...
Devamını oku »

21 Eylül 2014 Pazar

Anne(lik) Sohbetleri : Tanla & Can :)

Bu yazıya nasıl başlayacağımı bilemez haldeyim. Annelik sohbetindeki tüm anneler benim için özel ancak kusura bakmazlarsa Tanla'nın yeri bende apayrı. 
Tüüüüm hamileliğim boyunca yanımda olan ve sabırla "eyvaaah" dediğim her konuda beni aydınlatan, teee Amerikadan sesimi duyan, on parmağında 15 marifetle günün 24 saatine meydan okuyan bir anne kendisi :) 
Ne kadar yazsam, anlatsam az gelir. 
Bebek ve ben sitesinde hamilelerin, taze annelerin ve aklına bir şeyler takılan tüm annelerin işine yarayacak harika bilgiler var. Biiir dolu araştırma neticesinde kaleme aldığı konularsa benim favorim. Gerçi ben "hamilelik günlükleri"ni de atlamayayım da kendime haksızlık yapmayayım. Zira orada minicik bir günlüğü olan, Elif'e uzun süre "Bıdış" diyen de benim :)
Bir dakika sahi ben Tanla ve Can'dan bahsedecektim:
Sevgili Tanla,
Fark ettim ki sana soracak ne çok sorum birikmiş. Bir yerden başlayayım:
Amerikada  anne olmak nasıl bir duygu? Orada neler farklı, neler aynı?Hangi konularda daha rahatsın?Hangilerinde zorlanıyorsun?
Annelik şahane, Amerika bahane! diyerek sorunu yanıtlamaya başlıyorum :)
Amerika’da anne olmak bana şüphesiz geniş bir bakış açısı kazandırdı. Çevremizde gerçekten 75 milletten insan var. Kültürler, yaşam tarzları, hayata bakışları öyle farklı ki… Annelik tarzları da elbette öyle.Bu durum sanırım Türkiye’de bulamayacağım bir güzellik, bir şans…Öteden beri insanları gözlemlemeyi çok severim.Biri Bizi Gözetliyor kıvamında değil ha… Yanlış anlaşılmasın. Sosyal ortamlarda ve makul sınırlar çerçevesinde…Türkiye’deki annelik yaklaşımlarını ve buradaki uygulamaları göz önüne alarak, kendi doğrularımı bulmaya çalışıyorum, çalışıyoruz.
Bu anlamda, sanırım Can’ın yemek alışkanlıkları konusunda klasik Türk ailesine göre daha rahatım. Bizde öyle kaşıkla beslemek, zorla yedirmek, yalvarmak gibi yaklaşımlar fazla yok. Tamamen yok diyerek böbürlenmek istemiyorum. Çünkü yeri geldiğinde biz de bunları yapıyoruz ama sıklığı çok az diyebilirim. Yemek konusunda Can’a sağlıklı ve dengeli seçenekleri doğru saatlerde sunmak, ancak yediği miktar konusunda onu özgür bırakmak yaklaşımını izliyoruz.
Uyuduğu saat konusunda daha kuralcıyız. “Ne yapalım uyumuyor, biz de uykusu gelene kadar bekliyoruz...” yaklaşımını kabul etmiyoruz. Uyku hepimizin zaman zaman zorluk çekebileceği bir konu.Ancak uyku alışkanlıklarının büyük ölçüde düzenlenebileceğine inanıyoruz.
Amerika’da annelik yaparken en zorlandığım konu, yardıma ihtiyacım olduğunda yardım isteyecek herhangi bir yakınımın olmaması… Bu anlamda annesine/ailesine yakın oturan tüm arkadaşlarımı fena halde kıskanıyor ve onların kıymetini bilin diyorum.

Annelik maceran nasıl başladı?
Kuzey ile evlendikten sonra uzun bir süre aklımızda çocuk yapmak yoktu.Ara ara birbirimize yoklama çekiyorduk çocuk konusunda, ama, uygulamaya koymak için acele etmedik. Ülke değişikliği ve eğitim de araya girince haftasonları sabahları geç saatlere kadar uyuma şansı bulduğumuz bayağı bir zaman geçti :) Nihayet ikinci eğitimleri tamamlayıp, işlere girince artık konuya sıcak bakmaya başladık. Ancak bebek dediğin ha deyince olmuyor. Birkaç denemede tutturamayınca bu sefer “Eyvah!” dedik… Evde hamilelik testi yaptığım günü hatırlıyorum. Nasıl olsa yine negatif çıkacak diye pek de ciddiye almamıştım. Testin üzerine 2 paralel çizgiyi görünce Kuzey’e nasıl seslendiğimi, birbirimize nasıl sarıldığımızı dün gibi hatırlıyorum. Annelik maceram işte böyle başladı.

Doğum hikayeni anlatabilir misin?
2011 senesinin Nisan ayında, 7 saatlik bir süreçte, epidurelle normal doğum yaparak Can’ı kucağıma aldım.
Ben doğal doğumdan yanayım.Doğum sırasında uygulanmasını istediğim yöntemleri doğuma 3 ay kala listeledim ve doktorumla paylaştım.Doğum Tercihleri Listemde belirttiğim yöntemlere mümkün olduğunca uymak istediğimi ama doğumda beklenmedik bir durum olursa esneyebileceğimi belirttim.Doktorumla mutabık kaldık.Doğum esnasında beklemediğim birkaç durum oldu.Ancak bunların moralimi bozmasına izin vermedim.Sadece Can’ı sağlıkla kollarıma almaya odaklandım.
Doğumumu pozitif bir deneyim olarak hatırlıyorum.Seneler önce en samimi arkadaşımın doğumuna destekçi olarak girmiştim. O zamandan beri hamilelik ve doğumun mucizesi beni çok heyecanlandırıyor. Elbette her anne için kendi hamileliği ve doğumu en özeldir. Benim için de Can’ı kollarıma aldığım o ilk dakikalarda yaşadığım karmakarışık, yoğun ve güçlü duygular hayatım boyunca unutamayacağım bir deneyim... Doğum hikayemin tamamı burada… 

İlk günlerde zorlandın mı?Yanında birileri var mıydı?
İlk günlerde zorlanmayan bir anne var mı acaba? Bebek yaşantılarımıza çok büyük bir mutluluk ve bir o kadar da büyük sorumluluklarla geliyor. Özellikle o ilk aylarda anne ve babanın yaşantısı büyük ölçüde mini-insanın çevresinde dönüyor. Hamilelik dönemimde annemin doğumdan bir süre önce yanımıza gelmesi ve doğumdan sonra bir müddette yanımızda kalmasını hedeflemiştik.Dedemin beklenmedik bir sağlık sorunu nedeniyle, annem geldiğinin ikinci haftası, henüz ben doğum yapamadan Türkiye’ye geri dönmek durumunda kaldı.Çok şanslıyım ki Kuzey’in annesi ve babası imdadımıza yetişti. Kayınvalidem doğumuma girmekten tutun, o en zor ilk ayda yemek, ev işleri gibi yaşantımızı kolaylaştıracak her türlü yardımı yaptı. Kayınpederim Can ile oyunlar oynadı ve çok ihtiyacım olan uykuyu bana verdi. Onların borcunu asla ödeyemem.Bu sayede zorlukları büyük ölçüde atlattık diyebilirim.

Can da hem çok tatlı, hem de azıcık zor bir bebekmiş sanki değil mi?
Can’ın her çocuk gibi dönem dönem zorlukları oldu ve hala daara ara olmaya devam ediyor.Bebekken bir dönem uyku konusunda çok zorluk çekmiştik. Kuzey’in slingi takarak saatlerce evde bir duvardan diğer duvara yürüdüğü dönemlerimiz var.Şu aralar en büyük zorluğumuz istedikleri reddedilince tutan bebeksi damarı… Ancak genel olarak baktığımda uyumlu bir çocuk, yuvarlanıp gidiyoruz işte... 

Şimdilerde kreşe gidiyor sanırım.Bir gününüz nasıl geçiyor?
Babası ve ben çalıştığım için Can hafta içi 5 gün sabah saat 8’den akşam 18’e kadar yuvaya gidiyor. Montessori felsefesine göre eğitim veren ve çok memnun olduğumuz bir okul bu. Akşam eve gelince el-yüz yıkanıp, elbiseleri değiştirdikten sonra akşam yemeğini beraberce yiyoruz.Ardından oyun ve aktivite saatimiz başlıyor.O günkü modumuza  göre lego, puzzle, arabalar, resim yapmak gibi pek çok aktivite yapıyoruz. Saat  20’de yatış hazırlıkları için odasına geçiyoruz. Pijama giyilip, dişleri fırçaladıktan sonra hikaye kitabı okuyoruz.İdeal yatış saati 20:30, ama, bazen 21’i de buluyor.Bu rutinin biraz değiştiği tek gün bu yaz boyunca devam ettiği yüzme okulunun günleri oldu.Okuldan sonra yarım saat yüzme okuluna gitti.Oldukça faydasını gördüğüne ve eğlendiğine inanıyoruz.
Haftasonları Can ile Kuzey beraberce erkenden kalkıyorlar.Kuzey bize kahvaltı hazırlıyor.Biraz uyumama fırsat tanıdığı için ona sonsuz minnettarım.Beraberce yapılan güzel bir kahvaltıdan sonra ben bulaşıkları hallederken Kuzey ile Can genelde oyun oynuyor.Eğer ev temizliği günümüz değilse, ki onu da ailecek yapıyoruz, ben de onlara katılıyorum. Öğlen 12 gibi uyku saatini ihmal etmemeye gayret ediyoruz. Can uyandıktan sonra genelde dışarıya çıkıyoruz. Parka gitme, haftalık market alışverişi gibi aktivitelerden sonra eve geldiğimizde gün zaten bitmiş oluyor.Pek rutin bir hayatımız olduğunu söyleyebilirim :)

Amerika’daki kreşlerden de biraz bahsedebilir misin?
Bizim Montessori okulu konusunda deneyimimiz olduğu için ondan bahsedebilirim.Montessori felsefesi keşif yollu eğitim; çocukların sınıf içindeki aktivitelere katılımında esneklik; değişik yaş gruplarınınaynı sınıfta eğitim görmesi gibi klasik yuva anlayışında pek rastlamadığımız özellikler içeriyor.Öğretmenin bilgi aktarıcı, çocuğun pasif dinleyici olduğu öğrenme modelinden çok, öğretmenin çocukta doğal olan öğrenme hevesini teşvik edici ve destekleyici bir rolde olması hedefleniyor. Kişiliğin gelişmesinin yanısıra, ayakkabı bağlamak, kişisel temizlik, yemek adabı gibi hayatla ilgili temel becerilerin de gelişmesi Montessori’nin amaçları arasında… Eğitim ortamı hem grup aktiviteleri hem de bireysel aktivitelerin kolayca yapılabileceği şekilde düzenlenmiş.
Can Montessori okuluna başladığından beri kişiliğinde, dil gelişiminde, sosyal davranışlarında ve fiziksel gelişiminde pek çok yol katettik. Artık daha bağımsız, daha konuşkan ve girişken bir çocuk. Kuyruğa girmek, sırasını beklemek, restoranda bağırıp çağırmadan sakince yemeğini yemek, hatta kendi siparişini vermek J, ayakkabı bağlamak, kendi kendine tuvaletini yapmak, ev temizliğine yardımcı olmak gibi pek çok olumlu huyu Montessori okulunda edindi ya da pekiştirdi.
Okula başladığından beri 2 öğretmen değiştirdi. İlk öğretmeni toddler (henüz yürümeye başlamış ufak çocuk) sınıfındaydı. Bu sene bir üst sınıfa geçti. Eğitimde okul kadar öğretmenin kalitesinin de çok önemli olduğuna inanıyorum. Şansımıza her iki öğretmenimiz de son derece ilgili, işini seven ve ciddiye alan insanlar. Can’ın gelişiminde en az bizim kadar katkıları vardır.
Montessori eğitimi hakkında daha detaylı görüşlerimi merak edenler blogumdaki şu yazıyı okuyabilirler. 
(Can’ın okulunda sene sonundaki International Festival’den Can’ın sınıfı olan Antartika...)
Hem annelik hem de home-office web tasarımı cidden zor olmalı. Şimdi Can büyüdü; işlerin azıcık kolaylaşmıştır sanki… İşleri nasıl yetiştiriyorsun?
Yetiştirebildiğimi kim söyledi? :) İşler yetişmiyor canım, yetişmiyor! Şaka bir yana, bir gün 24 değil, 124 saat olsaydı yine zamansızlık çekerdim herhalde...
Web tasarımı eğitimini aldığım ana iş alanı. Bununla beraber yaptığım tek iş değil. Eğitim sektöründekiözel bir şirkette part-time olarak test sorularının yanıtlarını puanlamaişinde çalışıyorum. Yine eğitim sektöründeki bir organizasyon için Türkçe-İngilizce çeviri konusunda part-time danışmanlık yapıyorum. Çok yazarlı kadın websitesi Biricik Dünyam’da ve kadınlara/annelere yönelik etkinlikler organize eden Pozitif Düşünceler’de kurucu üye ve webmasterım. Milliyet Bebek ve Çocuk bölümü yazarlarındanım. Kişisel blogum olan BebekveBen’de, her ne kadar son dönemde ihmal etsem de, yazıyorum. Elbette bunların hepsi, her zaman aynı yoğunlukta olmuyor. Tüm çalışmalarım genellikle proje bazlı oluyor. Ama bazen birden fazla iş aynı anda bastırıyor. O zamanlar kimseler karşıma çıkmasın. Yaptığım işler bana büyük bir tatmin duygusu veriyor. İşlerimi keyifle yapıyorum. Yanlız, zaman sıkıntısı çektiğim dönemlerde uykumu ve sağlığımı biraz ihmal ediyorum maalesef 
Can’ın büyümesi ve hafta içi her gün yuvaya gitmesi işlerimi bir ölçüde kolaylaştırdı. Ancak yine de çok ufak bir çocuk ve anne ilgisine muhtaç. Onu da ihmal etmemek en önemli hedeflerimden biri... Nihayetinde tüm bu çalışmalar, kendimi gerçekleştirmenin yanısıra, ona daha iyi bir gelecek sağlamak için de...

Şimdilerde bambaşka bir sitenin kurucularındansın.Biricik Dünyamda tam olarak yapmak istediğiniz nedir, içerikte neler olacak?
Biricik Dünyam Ağustos 2014’de açılışını yaptığımız yepyeni , çok yazarlı, ağırlıklı olarak kadınlara  ve annelere yönelik bir websitesi. Kadın dünyasını kucaklayacak samimi, güncel, eğlenceli ve bilgilendirici bir çizgiyi hedefliyoruz. Her biri birbirinden değerli çoklu yazar kadromuzla aile, bebek, çocuk, fırsatlar, güzellik, diyet, makyaj, moda, hobi, kültür, kitap, müzik, sinema,  magazin, mutfak, örgü, sağlık, sosyal sorumluluk, ürünler ve yaşam gibi pek çok konuda okurlarla buluşuyoruz. Ayrıca kadın, anne ve çocuk sağlığı gibi konularda uzmanlarımız okur sorularını yanıtlıyor. Mutlaka ziyaret etmenizi, emaille üye olarak okuma listenize eklemenizi tavsiye ederim. www.biricikdunyam.com

Bebek ve Ben sayesinde yolumuz kesişmişti seninle, bende zaten yerin apayrı :) Orada “Okur Mektupları” bölümün gerçekten bir harika.Olayları kendi başına gelmiş gibi ele alıyorsun çünkü, çok gerçekçi… Bu kadar detaylı cevap vermeyi nasıl başarıyorsun?
Teşekkür ederim.Senin de bende yerin çok ayrı.Hayatının bu çok özel dönemini benimle ve okurlarımla paylaştığın için bir kere daha teşekkür ederim. Kendimi minik Elif’in teyzesi gibi hissettiğimi biliyorsun…
Okur soruları konusuna gelince… Okur sorularını yanıtlamaya bayılıyorum.Yazdığım yanıtlar sadece bir anneye bile yardımcı olsa, yol gösterse, farklı bir bakış açısı verse, misyonumu yerine getirmiş sayıyor ve o gece yatağa çok mutlu bir insan olarak giriyorum. İnternetin mucizesi sayesinde dünyanın bir ucundaki başka bir anneyle iletişime geçmek, onunla aramızda kurduğumuz bağ benim için çok kıymetli... Kim olduğumuz, nerelerden geldiğimiz önemli değil. Anne olmak, kadın olmak bizleri birleştiriyor. 
Sorulan soruların bir kısmını, Can ile yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak daha kolay yanıtlayabiliyorum. Bazı durumlarda da önceden tecrübe etmediğim konularda sorular geliyor. Bu durumda kendimi o annenin yerine koyarak, bu durum bizim başımıza gelseydi ne yapardık sorusunun yanıtını bulmaya çalışıyorum. Ancak her iki durumda da, kendi yaptığım uygulamaları doğru kabul etme yanılgısına düşmemeye, konu hakkında bilimsel kaynaklardan araştırma yapmaya, konuya tek yönlü değil, farklı bakış açılarından bakmaya özen gösteriyorum.
Bence çocuk yetiştirmekle ilgili hemen her konuda tek bir doğru yok. Seçimler ve o seçimlerin avantajları/dezavantajları var. Ben seçenekleri okurlarıma sunarak, sağduyularını kullanmalarını ve kendi durumlarına en uygun çözümü bulmalarını öneriyorum. Bu nedenle yanıtlarım genellikle kısa olmuyor. Sorulan soruları savuşturmak, hızla yanıt vermek adına işe yaramayacak, genel bilgiler vermek bana göre değil. Eğer bir anne zamanını ayırarak benden bir konuda yardım istemişse, fikrimi sormuşsa doyurucu bir yanıt almayı hak ediyor. Okur mektuplarına yanıtlarım bazıları için uzun gelebilir, ama, soru sahiplerinden gelen geri beslemelerden işe yaradıklarını duyunca çok seviniyorum.

Blogun Bumerang ödülü de kazanmıştı, o heyecana ben de o ara ortak olmuştum. Neler yaşadın, neler hissettin bu ödül haberiyle?
2013 senesinde Hürriyet Bumerang Ödülleri’nde, yarışmaya katılan 1,700’ü aşkın blog arasında, En Çalışkan Blog kategorisinde ilk 3’e girdim. Yarışma süreci gerçekten çok tempoluydu. İlk 50, ilk 10 ve ilk 3 açıklandı. Hem halk oylaması yapıldı, hem de birbirinden değerli jüri üyeleri seçim yaptılar. Finale kaldığımı duyduğumda kulaklarıma inanamadım. Çünkü ilk 10’a kalan blogların hepsi gayet başarılı  bloglardı. Ödül töreni gecesine davet edilince adeta uçarak (gerçekten de uçakla :))Türkiye’ye gittim. Harika bir organizasyonla çok güzel bir gün ve gece geçirdim. Pek çok blogcu arkadaşımla ve çok sevdiğim bir yazar olan Ayşe Arman ile tanışma fırsatını buldum. Bugün ödülüm evimde en güzel köşede duruyor ve yazmaya devam etmek için bana cesaret veriyor. Elbette verdikleri oylarla beni bu noktaya taşımış olan okurlarımın, arkadaşlarımın ve ailemin desteklerini unutmak mümkün değil...

Sosyal imkanlar olarak Amerika’da daha fazla seçenek olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sosyal imkanlar açısından Amerika’da yaşamanın en hoşuma giden yönü, çocukların gelişimini bütünsel olarak ele almaları.Örneğin bir şehir planlaması yapılırken ya da hükümet bütçeleri düzenlenirken ailelerin nefes alabileceği park alanları mutlaka düşünülüyor.Marketlerde, restoranlarda çocuklu ailelerin ihtiyaçları düzenlenerek öncelikli park yerleri, özel sandalyeler, alt değiştirme üniteleri çok yaygın. Türkiye’de de bu konuda gelişmeler olması beni mutlu ediyor.
Amerikan kültüründe okul çağındaki çocuklar için devlet okullarında dahi extracurricular activities denilen müfredat dışı aktivitelerin önemi çok büyük.Spor, topluluk içinde konuşma (hitabet), drama, koro çalışmaları, tartışma grupları, okul bandoları, okul gazeteleri, üniversitelerdeki sorority ve fraternity grupları (kız ve erkek kardeşliği birliği), toplum faydası için gönüllü olarak yapılan aktiviteler gerçekten önem taşıyor.Bu aktiviteler sayesinde kendine güvenen, yaratıcı, topluluk önünde konuşabilen, sorumluluk alabilen, lider ve girişimci insan tipi yetiştirilmeye çalışılıyor. Okul mezuniyetinden sonraki işe alımlarda diplomanın ya da akademik notların yanısıra bu aktivitelerin de önemi oluyor.
Bir açıdan bakarsak, Türkiye’de de çocuklar için çeşitli sosyal imkanlar var. Arayan, sosyal aktivitelere çocuğunu dahil etmek isteyen bir anne, biraz uğraşıylaçocuğuna uygun bir aktiviteyi mutlaka bulacaktır. Tek üzüldüğüm ve kabul etmek istemediğim nokta Türkiye’de bu tür sosyal imkanlara erişimin belli bir gelir grubunun üstündeki çocuklar için mümkün olabilmesi... Aslına bakarsanız, çocuklarımızı seven bir toplum iddiasında olmamıza rağmen çocuğun birey olarak varlığı önemsenmiyor ve hakları göz ardı ediliyor. Yaman bir çelişki bu…
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün 130’u aşkın gençlik merkezi var, ancak bunlardan yalnızca 40’ı kendi bina ve imkânlarına sahip, dolayısıyla Türkiye’nin tamamına erişemiyor. Türkiye’de ergenlerin ve gençlerin en yaygın boş zaman etkinlikleri TV seyretmek, arkadaşlarla sohbet ve alışveriş merkezlerinde gezmek.Gençlerin %75’i büyük alışveriş merkezlerini gezmenin en çok sevdikleri boş zaman etkinliği olduğunubelirtmiş.Gençlerin ve ergenlerin, boş zaman geçirecek başka yerleri olmadığı, maddi güçleri yetmediği ve aileleri kısıtlama getirdiği için boş zamanlarını böyle yerlerde geçirmek zorunda kaldıkları söylenebilir.Buna karşılık, fiziksel ve zihinsel yetenekleri geliştirme potansiyeli en yüksekolan boş zaman etkinlikleri çok daha az tercih edilmekte. Türkiye’de gençlerin sadece yüzde 36’sı günlük gazete, yüzde 27’si de kitap okumakta. (Türkiye’de Çocukların Durum Raporu, UNICEF, 2011)
Çocuğun ihtiyacı sadece karnının tok, sırtının pek olması değil. Sosyal ihtiyaçlar hep göz ardı ediliyor ya da edilmek durumunda kalınıyor. Biz bırakın çocukların sosyal haklarını hala çocuk işçilerin, çocuk gelinlerin, çocuklara uygulanan şiddetin yüksek oranlarını konuşuyoruz Türkiye’de... Bu konuda sadece devletin değil, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının da hemen şimdi harekete geçmesi gerekiyor.

İki yaş halleri ile ilgili duygu ve düşüncelerini de merak ediyorum.Yalnız kolikten yeni çıktık bizi çok korkutma olur mu? :)
“İki yaş bir şey değil, siz asıl üç yaşı görün” dermişim... Şaka bir yana her yaşın kendine göre güzellikleri ve zorlukları var bence... İki yaşla ilgili zor durum tam bir geçiş dönemi olması...Çocuk bir yandan yürümek, kendi başına yemek yemek gibi bazı gelişim milatlarını başarıyla yerine getirirken, konuşmak, kendini ve isteklerini doğru ifade etmek konusunda yetersiz kalabiliyor. 2 yaş efsanesinin :) çoğu buradan ileri geliyor. Adeta minik bir bedene hapsolmuş bir ergenle mücadele ediyorsunuz. Ama o ergen çoook tatlı... Bir saniyede sizi çileden çıkarırken, diğer saniyede ıslak bir öpücük ya da ufacık bir sözcükle kalbinizi eritiyor. İki yaşta da, üç yaşta da (ve muhtemelen 5 ve 15 yaşta da) en önemli nokta: sabır, sabır, sabır… Sıkıldığınızda aynanın karşısına geçip şu sözleri tekrar edin: “Bunları yaşayan ilk anne ben değilim, son anne de ben olmayacağım.” Sonra da dönüp, minik cüceyi kucaklayın. Sıkıntılar uçup gidecek...

Can ileride nasıl bir çocuk olursa kendini iyi bir anne gibi hissedersin?
Uff, Pandora’nın kutusunu açtırdın  bana... Her anne sanırım bu konuda saatlerce konuşabilir. Ama bizim konuştuklarımız sadece temenni düzeyinde kalmalı. Sonuçta geleceğini belirleyecek olan çocuğun kendisi... Can, bağımsız; insanlara ve tüm canlılara karşı saygılı ve sevgi dolu; sevdiği bir işi ve yapmaktan keyif aldığı hobileri olan; pek çok arkadaşı, yeterli sayıda dostu ve özel bir hayat arkadaşı olan; çok yönlü düşünebilen; sorumluluk sahibi ve hoşgörülü bir yetişkin olursa bir anne olarak kendimi iyi hissederim.Sanki biraz uzun mu oldu? Demiştim Pandora’nın kutusunu açtırma diye… :)

Bir de sahiden “iyi anne” kavramı var; oldukça göreceli. Sence anne kime denir?
Anne bence sadece çocuğu doğuran değil, çocuğun yetişmesi için emek verendir.  Doğum her ne kadar mucizevi bir eylem olsa da ve klasik aile tipinde çocuğu doğuran kadın, aynı zamanda yetiştiren ve en çok emek veren kişi olsa da; çoğunlukla zorunluluklardan ya da bazı durumlarda tercihlerden, çocuğun biyolojik annesinden uzakta yetiştiği pek çok aile modeli de var. Bu anlamda çocuğa emek veren büyükanneler ya da diğer kadın akrabalar, evlatlık sahibi anneler ve kimi durumlarda öğretmenler bile en az biyolojik anne kadar önemli ve kutsal bir görev yapıyor. Bence anne, çocuğa emek verendir.

Can ile okuduğunuz kitaplardan yaptığınız aktivitelerden de bahsedebilir misin? Eskiden blogunda daha sık yazardın, şimdilerde yazmaz oldun, meraktayım…
Blogumda daha sık yazmayı çok istemekle beraber yaptığım projelerin yoğunluğu beni engelliyor. Bu konuda kendimi suçlu hissediyorum, çünkü yazmak benim için adeta bir alışkanlık. Yazarken nefes aldığımı hissediyorum.
Kitap konusuna gelince... Can’ın şimdiden oldukça dolu bir kütüphanesi var. Kitapların ağırlığı İngilizce’de... Ancak Türkiye ziyaretlerimiz oldukça Türkçe kitaplar da eklemeye gayret ediyoruz. Bir iki tane de çok basit İspanyolca kitabımız var. Okuduğumuz kitaplar dönemsel olarak ve Can büyüdükçe değişiyor. İlk dönemlerde yaşına uygun olarak kalın karton sayfalı, görsel ağırlıklı ve bir iki kelimeden oluşan kitaplar tercih ederken, artık ufak hikaye kitapları okuyoruz. Kimi zaman Can’dan gördüğü resimleri anlatmasını istiyoruz. Kendince öyle tatlı hikayeler uyduruyor ki...
Bu aralar en favori kitaplarından biri “He's Got the Whole World in His Hands” (Kadir Nelson) Bu kitap bir çocuğun gözünden dünya üzerindeki tüm insanların birbirleriyle bağlı olduğunu, yaşamaktan keyif almayı ve dünyaya bağlılığı anlatıyor. Diğeri de Aysun Berktay Özmen’in “Çevreci Kral Kurbağa” kitabı.Adından da anlaşılacağı gibi hayvanların gözünden çevreyi korumanın önemini anlatıyor.


Sence bir kadın doğuma en yalın/keyifli/dolu dolu nasıl hazırlanır?
Doğuma hazırlığın büyük kısmı bence kafada, düşüncede hazır olmaktan geçiyor.Bilgi sahibi olmak kesinlikle doğum sürecinin daha pozitif geçmesine yardımcı oluyor.Bu anlamda kitaplar okumak; hamilelik, emzirme ve doğum konusunda kurslara gitmek;doğum sürecine ve bebek bakımına ilişkin videolar izlemek faydalı. Doğum süreci hakkında tecrübeli annelerle konuşmak faydalı, ancak sürecin bizde farklı bir şekilde gelişebileceğini aklımızdan çıkarmamak gerek. Olumsuz hikayelerden fazla etkilenmemeye çalışmalı, gerekirse olumsuz konuşmaların yapıldığı ortamlardan uzaklaşılmalı.Tüm anne adaylarına doğum yapacakları hastaneyi mümkünse gezmelerini öneririm. Doğum yapılacak ortamın tanıdık olması insanı rahat hissettiriyor. Bu mümkün değilse de üzülmesinler. Çünkü doğum süreci, benim de yaşadığım gibi, planlanan şekilde gerçekleşmeyebiliyor. O nedenle doğum ile ilgili plan yapmak güzel ama esnek olmakta da fayda var. Annenin tek bir hedefe odaklanmasında fayda var: Bebeği sağlıkla dünyaya getirmek. Geri kalan her şey ikinci planda çünkü...

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Anne adaylarına rahat olmalarını tavsiye ederim. Annelik bir yarış değil. Kimse bir şeyi en iyi yaptığınız için size madalya takmıyor. Sosyal medyadaki allı pullu annelik gösterişlerine kulakasmayın. Annelik inişli çıkışlı bir macera. Hem çok mutluluk verici, hem de tüketici anları var, ama, yaşanan zorluklar ne olursa olsun mutlulukları, verdiği tatmin duygusu hep bir kademe yukarıda oluyor.Çocuğunuzla yaşadığınız her anın kıymetini bilin... Ben öyle  yapmaya çalışıyorum...

İyi ki tanımışım seni.Çok teşekkürler katıldığın için.

Asıl bu güzel soruları yanıtlama fırsatını verdiğin için ben teşekkür ederim.

Can'ın neler yaptığını merak ediyorum, hele ki yeni okulunda. Bizi bu haberlerden mahrum bırakan annesine buradan duyurulur :) 
Bazen "bloglar neden var" diye düşündüğümde aklıma gelen güzel örneklerden biri "Bebek ve Ben" ve tabii Tanla. Bir gün aklımdakileri yazarım umarım ama kısaca bloglar, güzel bir arkadaşlık, samimi paylaşımlar ve yazdıkça  rahatlamak için var sanırım.
İyi ki tanımışım seni Tanla ve iyi ki Elif'in teyzesi olmuşsun. 
Sahi sana söylemeyi unuttum, Elif kapısının üstüne astığımız uğur böcekli "Elif" yazısını çok sevdi, o böceğe her seferinde el atıyor, yeniden teşekkür ederiz :)
Devamını oku »

16 Eylül 2014 Salı

Anne(lik) Sohbetleri: Semi (Mutlu Eller) & Kai Felix & Peer Ole :)

(Annelik sohbetlerine ara vermişiz gibi oldu sanırım bugünlerde. Soruların cevaplarını gönderip yayınlanmasını bekleyen annelerden kısaca özür dileyeyim buradan.)
Semi... Mutlu Eller :) Blog dünyasına girdiğimde (evet böyle bir dünya varmış sahiden; orta dünya gibi) karşıma çıkan ilk bloglardan biri. Semi ne yazsa ben ilgiyle takip ediyor, yazdıklarını okudukça mutlu oluyordum. Gezmeyi çok seven bir aile, pozitif ve sıcacık bir aile hayatı (maşallah diyeyim de) ve kahve sohbeti yapmak istediğim mutfakları :) (mutfağı nereden gördüysem hem değil mi :) Yolumuz böyle kesişti Semi ile. Blogunun adı "Mutlu Eller" olan birinden de daha sıcak bir sohbet düşünemezdim doğrusu:


Semi Merhaba,
Çok hoş bir tatilden yeni döndünüz. Önce oradan başlayalım; tatiliz nasıldı, nereleri gezdiniz? Çocuklarla tatil için tüyoların var mı?
Bizim gibi kurtlu bir aile için tatil her zaman biraz farklı. Hep böyleydi, bebeğimiz varken de sonrasında da.  Havuz başında ve açık büfede geçen tatiller bize göre hiç değil. Tatil bizim için yeni keşifler, yeni yerler, imkan varsa yeni kültür ve dolayısıyla yeni bir bakış açısı demek.
He yaz gittiğimiz gibi bu yaz da Hamburg tatiliyle başladı, malum babaannemiz ve dedemiz orada yaşıyor. Sonrasında aylar öncesinden planladığımız gibi İzlanda tatiliyle devam etti. İzlanda`yı anlatmak zor, bizim gibi doğayı, yürümeyi seven ve hava şartlarını kafaya takmayan bir aile için olağanüstü bir yer! Devamını merak edenler bloguma bakabilirler.
Çocuklarla tatil için çok özel bir sistemim yok. Biraz çocukların ilgi alanlarına ve karakterlerine göre zamanla kendiliğinden taşlar yerine oturuyor. Bebekliklerinde de çok sıkıntıya girmedim doğrusu. Peer Ole (ilk oğlum) ilk kez uçtuğunda 2,5 aylıktı ve sonrasında çok kez karayolu veya havayoluyla seyahatlerimiz oldu. (o dönem Polonya`da yaşadığımızdan uçak yolculukları, Türkiye ziyaretleri daha çoktu) Polonya`da orman, park çok. Hafta sonları çok yürüyorduk. Peer Ole`yi içine oturtabileceğimiz dağcı bir sırt çantamız vardı, her yere bizimle geldi bu sayede.
Aslında bebekle/çocukla şu yapılmaz veya zor yapılır diye düşündükçe işler daha da zorlaşıyor. Çok büyütmemek lazım. Her şey yapılır, zamanı iyi ayarlamak lazım. Tabii ki iki kişilik seyahat gibi olmuyor, her şey düşünülenden daha uzun sürüyor en basiti. Arabayla 3-4 saatlik yol, sık verilen molalardan dolayı çocukla daha uzun sürüyor mesela... Bunları göze almak lazım, sonuçta çocuğun da normal yaşama bir şekilde alışması lazım, sürekli evde oturacak hali yok.

Senin annelik maceran nasıl başladı ve tabii devam etti?
Hamile kalmam maceralı olmadı. İstediğimiz bir zamanda ve tam hazırken anne-baba olmaya karar verdik. İki hamileliğim de gayet iyi geçti, sıkıntı yaşamadım. Hamileliğimin 6.ayında Bursa`dan Polonya`ya, ikinci hamileliğimin 4.ayında Polonya`dan Bursa`ya taşındık. Hatta blogumda şöyle yazmıştım bu durum için: “evet bizim ailede taşınmak için hamile olmak birinci şart”

Doğumlarını Türkiye’de mi yaptın? Kısaca doğum hikayelerini anlatabilir misin?
Birinci doğum Hamburg`da, ikincisi Bursa`da gerçekleşti. İkisi de normal doğum. Hamileyken taşındığım Polonya`da, dilini hiç bilmediğim yerde doğurmak yerine Hamburg`da doğurmayı tercih ettim. Ufak bir ev kiraladım, doğum ve sonrasını birkaç ay tek başıma orda geçirdim. (eşim bu arada Polonya`da çalışıyordu ve hafta sonları ziyarete geliyordu.) Ailesi Hamburg`daydı tabii ama onlarla da arada görüşüyordum. Doğuma tek başıma taksiye atlayıp gittim, eşim sonradan geldi ve yetişti. Doğum esnasında da yanımdaydı.
İki doğum arasında çok fark var. Çok detaya girmeyeyim ama bizim ülkemizde her şey hızlandırılmış film gibi yaşanıyor. Kimsenin doğum sancısı bekleme gibi bir sabrı yok. Normal doğum anlayışı bile “ver suni sancıyı, hızlandır doğumu” şeklinde. Eğer şanslıysan normal doğum yaparsın bu ülkede. Gerekli durumları bilmem, tıp uzmanı değilim sonuçta, ama bu sezaryen için gereken tüm durumlar her neyse sadece bizim ülkemize özel anlaşılanJ Konu derin, benim ısrarımla ikinciyi de normal doğurdum diyerek konuyu kapatayım.

Seni biraz eski günlere götürmüş olacağım ama doğumdan sonra ilk günlerde yanında birileri var mıydı? Zorlandın mı?
Yukarıdaki cevabımda da biraz anlattığım gibi ben yalnızdım. Biz ailelerinin yanında yaşayan insanlar  değiliz. Ben ailemin yanından 19 yaşında üniversite için ayrıldım ve bir daha da dönmedim. Dolayısıyla alışkınım işlerimi kendim halletmeye. İyi ki de öyleJ
Bence doğumdan sonra anne ve bebek yalnız bırakılmalı. Evet biraz yardım edilebilir elbette. Ama her kafadan ses çıkan, gelenin gidenin her şeye karıştığı, ziyaretçilerinin eksik olmadığı bir evde bir annenin bebeğini tanıması çok da kolay değil.
Ben bu yalnızlığımı şansa çevirdim. Şans olarak gördüm bunu, karışan kimse yoktu. Bazı şeyleri okudum, bazı şeyleri ebeye sordum. Peer Ole uyuduğunda uyudum, onunla uyandım. Misafir ağırlama derdim olmadığımdan böylelikle dinlenebildim, birlikte bir ritim oluşturabildik.

İki dil iki farklı kültürle çocuk büyütmek zor mu yoksa daha kolay mı?
Nasıl algınlandığına bağlı. Kolay olduğunu söyleyemem ancak biz fırsat olarak görüyoruz. Aidiyet, milliyetçilik, din gibi konularda daha toleranslı olmak gerekiyor, ağzımızdan çıkana daha çok dikkat ediyoruz. İster istemez yaşadıkça farklı kültürleri kıyaslama yoluna gidiyorlar.  Kıyaslama olabilir ancak ince bir çizgi var, bir kültürün diğer kültürü ezmesine izin vermiyoruz.
Dil konusu ilginç. Daha önce iki dilli çocuklarla ilgili uzunca bir yazı blogumda da yazmıştım. Onlar için çok rahat bir konu aslında. Farkında bile olmadan öğreniyorlar. Ben 4 dille büyüyen çocuklar bile gördüm! Zaman zaman komik şeyler de olmuyor değil.  Karşılığını bulamadıkları bir kelimeyi tercüme ettiklerinde meselaJ Mekanizma doğuştan farklı çalıştığı için ileriki yaşlarda başka dilleri de öğrenme ihtimalleri yüksek.

KaiFelix ve Peer Ole J Bildiğim kadarıyla aralarında çok fazla yaş farkı da yok. İki kardeşin arası nasıl; birlikte neler yapıyorsunuz? (Mandala, Legolar, okumalar, pasta pişirmeler bir dolu şey yapıyorsunuz değil mi J
Çocukları büyütürken her aşamada onlarla yapacak yığınla şey buldum. Çok küçük yaşlarda başladım diyebilirim. Bu konuda pek mütevazı olamam, el becerileri yaşıtlarına göre ikisinin de çok iyi mesela. Okula başladıklarında daha eline makas almamış çocuklar vardı, çok şaşırmıştımJ Çocuklar için artık Türkiye`de de çok güzel aktivite setleri var bu konuda. Şart mı, asla değil. İnternet bir derya önümüzde. Üstelik çocuklar basit malzemeleri daha çok seviyorlar. Karton bir makarna kutusunu renkli renkli boyayıp ya da kaplayıp mesela bir kumbara yapmak çok mu zor! Ya da bitmiş bir kağıt havlu rulosundan hayvanlar, dürbün vs. yapmak. Ev dediğimiz yer atık malzeme cenneti! Benim mutfakta alttan iki çekmece çocukların atık malzeme deposu, malzeme her an elimizin altında.
İki kardeşin arası 3 yaş. Birlikte elbette bir şeyler yapıyorlar ancak kavga da ediyorlar. Bildiğimiz kardeşler yaniJ Birlikte bir şeyler yapmak büyüdükçe biraz daha değişiyor, eskiden aktiviteler çoktu ve keyifliydi. Şimdi birlikte fen deneyleri yapıyoruz, Okey, Mandala turnuvası yapıyoruz, kutu oyunları oynuyoruz, Origami ve Lego hayatımızda hep var zaten, mutfak da öyle...

Bir yorumda Alman sistemine göre uyku eğitimi verdiğini söylemiştin. Ondan bahsedebilir misin?
Aslında Alman sistemi falan demeyelim, aklın yolu bir diyelim. Benim etrafımda tanık olduğum örnekler daha çok Alman bakış açısı olduğundan öyle kaldı. Yoksa pek çok Avrupa ülkesinde durum aynı. Uyku dediğimiz şeyi de diğer şeyler gibi çocuğa öğretmemiz gerekiyor. Bir bebek istisnadan zor anlar, dolayısıyla bebeği çanta gibi gezdirerek uyku saati gelince hadi uyu bakalım demek ne kadar doğru olur. Bizim bebekler dışarda, parkta, ormanda gezip temiz hava solumak yerine çoğu evlerde vakit geçiriyor. Hele kışın en sık duyduğum şeydir “aman hasta olmasın, hava soğuk”.  Bu konuda gene Almanların sevdiğim lafı devreye girer “kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır”. Peer Ole`yi doğurduğumda hastanedeki çocuk doktoru mutlaka her gün dışarı çıkarın tavsiyesinde bulunmuştu. Temiz hava çocuğu daha rahatlatır, uyumasına yardımcı olur çünkü. Peer Ole, Polonya`nın soğuğunda öğle uykularını genelde dışarda uyudu. Hatta bıraksam birkaç saat uyurdu ama ben akşam normal saatinde uyusun diye uyandırırdım. Her akşam aynı şeyleri yapardık, pijama giy, (ilk dişten sonra diş fırçalama sıraya girdi) kitap okuma, şarkı söyleme ve öpüp koklayıp yatağa bırakma.  Böyle anlatınca ay ne kolaymış diyesi geliyor insanınJ Yok bu kadar kolay değildi tabii, arada ağlamalar, uyumak istememeler, diş çıkarma huzursuzlukları, burun tıkanmalar vs. oluyordu. Genelden bahsettiğimde iki çocuğum için de uyku bizde sorun olmadı diyebiliyorum.
Bu konu da aslında bazı konular gibi kültürden de kaynaklanıyor. Bizde çocuk ağlayınca kimse dayanamıyor. Araba koltuğu için de aynı şey söz konusu. Yolda görünce dayanamıyorum bazen söyleniyorum. Çünkü ufacık bebeği araç içinde kucakta görmek bana cinayet gibi geliyor. Neden diye soruyorsun “ araba koltuğunda ağlıyor, durmuyor” deniyor. Bazı şeylerin istisnası olamaz, güvenlik meselesi gibi çok ciddi konularda hiç.  Ya da başka bir cevap “zaten yakın mesefe, uzak değil”. E tamam o halde, zaten kaza dediğimiz şey de gelmeden önce haber veriyor nasıl olsa...

Ergenlik halleri sanırım sizde de başlamıştır. Çocuklarda sahiden bir dönüm noktası olarak yaşanıyor değil mi? Sen neler gözlemliyorsun?
Ergenlik henüz çok yeni bizim için. Birkaç sinyal aldık ancak başımıza tam olarak neler gelecek bilmiyoruzJ

“İyi ki yapmışım” dediğin neler var annelik hakkında?
Evet. İyi ki kendim büyütmüşüm diyorum. Bebeklik, ilk adımlar, ilk heyecanlar...hepsine tanık oldum. Öncelikle tek elden büyüttüğüm için kontrolü de kolay oldu. Zaman içinde birlikte çok şey yaptık, bu onları çok iyi tanımamı sağladı. Bir annenin tüm gününü bu şekilde geçirmesi elbette kolay değil, kafayı yer insanJ Ama eşler var neyse kiJ Ben bunaldığımı hissettiğimde bir hafta sonu birkaç saatimi arkadaşlarımla kahve içerek, sohbet ederek geçirebilmeliyim mesela...

Biz şimdi gazdır uykudur uğraşıyoruz ve bazen zorlanıyoruz. Size bakınca “ohh rahatlamışlardır” diyorum J Büyüyünce de daha farklı şeyler geliyor gündeme sanırım değil mi?
Çocuk büyütmenin hiçbir aşaması çok kolay değil bence. Zorluğun derecesi biraz değişiyor belki. Büyüdüklerinde kendi kendilerine hareket etme diye bir rahatlık var mesela. Bu da anne-baba olarak kendimize daha çok zaman ayırmamızı sağlıyor. Arkadaşlarında geceleyebiliyorlar ya da oynamaya gidiyorlar vs. Buradaki zorluk daha çok okulla birlikte başlıyor. Doğru okul seçimi, arkadaşların seçimi gibi. Eğitim Türkiye`de bir dert yumağı maalesef. Bunu da başka zaman anlatırızJ

Faydalandığın  çocuk eğitimi kitaplarını hatırlıyor musun?
Çok aşırı kitap okuduğumu söyleyemem. İki dilli büyütmeyle ilgili kitaplar ve bebekken hafta hafta beni nelerin beklediğini takip edebildiğim bir kitabım vardı. Almanca idi çoğu okuduğum kitap. Haluk Yavuzer`in kitapları da kitaplığımda vardır mutlaka tavsiye ederim.

İnanılmaz güzel çantalar yapıyorsun. Onlardan da bahsetmeden geçmek istemiyorum. Ne kadar zaman oldu, nasıl başladın ve nelerden ilham alıyorsun bu güzel çantaları yaparken?
Çok teşekkürlerJ Öncelikle dikiş hayatımda hep vardı. Annemden dolayı, çocukken de dikerdim onun yanında. Gençlik ve üniversite yıllarımda dikmedim elbette. Sonradan gene bir şekilde hayatıma girdiJ
Çanta fikri de kendiliğinden çıktı. İhtiyaçtan yaniJ Plastik poşet sevgisizliğimdenJ Önce bizim ev için her boy diktim, sonra diktiğimi yakınlarıma hediye etmeye başladım. Ben uzun yıllardır markete bez çantayla giderim, yolculuklarda arabada mutlaka bez çanta içinde kitap, oyuncak vs. olur, çocukların kendi çantaları var zaten. Bez çanta hem çevreci, hem daha sağlam.

Anne adaylarına ve benim gibi taze(cik) annelere neler tavsiye edersin?
Çok bilmiş gibi davranmak istemem ancak mutlaka bir şey söylemem gerekirse bebeklerinizle/çocuklarınızla mümkün olduğu kadar vakit geçirin, onları birey olarak önemseyin derim. Sevginizi belli edin ve yaptıklarına, düşüncelerine saygı duyun mutlaka ki o da büyüdüğünde size saygı duysun.  Duygularının ciddiye alındığından, önemsendiğinden emin olan bir çocuk size karşı güven duygusuyla büyür, sevgi besler.

Katıldığın için çok teşekkür ederim J
Ben teşekkür ederim, çok güzel hazırlanmış sorulardı

Semiyle sohbetimizi kahveler eşliğinde yapsaydık sanırım buraya sığdıramazdım. Ona soracak daha bir dolu sorum var-dı. Herkesin annelik tarzı farklı elbette ama Semi'nin tarzını çok seviyorum. Tatlı-sert ama disiplinli, sıcakkanlı olduğu kadar olayları soğukkanlı bir şekilde göğüsleyebilen, yenilikçi... Daha da uzatmak istemem ama katıldığın için sahiden bir dolu teşekkürler Semi; iyi ki kesişmiş yolumuz :)
* Kediniz için de çok ama çok üzgünüm :/
** Bir sonraki sohbet tee Amerikalardan hem de çok Can'lı :)




Devamını oku »

8 Eylül 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri : Sinem & Bade :)

"Ne kadar yavaş; o kadar hızlı..." :)
Bugünlerde Dost kitabevine gitsem çocuk kitapları bölümünde aynı kitaba el atabiliriz diye düşünüyorum Sinem için :) Tatlı Badeliko'nun ahenkle dans eden saçlarına bayılıyorum. (maşallah diyeyim de ben) Ve tabii giydiklerine. Çünkü Bade "giydiranneeee" diyor; bize de keyifli bir sohbet kalıyor :)

Sinem Merhaba;
Yepyeni 1 yaşınız kutlu & mutlu olsun. Oradan başlayayım; ay dönümlerinde bile çok değişiyor bebekler. Yıl dönümünde neler değişti hayatınızda?
Yıldönümünde ne zaman gelecekler acaba diye merakla beklediğimiz dişler geldi.Dişlerle birlikte sancılar,sancılarla birlikte gelen tuhaf  huylar,yemek yeme biçimini ve daha pek çok şey değişti diyebilirim.

Annelik maceran nasıl başladı?
2012 senesinin Ekim ayında hayatımın en güzel haberini aldım ve bir bebeğim olacağını öğrendim sonrasında keyifli bir hamilelik dönemi geçirdim.

Doğum hikayeni anlatabilir misin?
40.haftamı doldurmuş 41'in ortalarındaydım kendimi normal doğuma şartladığım için merakla geleceği günü bekledim ancak ne bir sancı hissettim ne de farklı bir belirti oldu.Son muayenemde artık daha fazla bekleyemeyeceğimi söyledim doktora ve bunu söyledikten 1 saat sonra ameliyathanede buldum kendimi.Genel anestezi uygulandı ve son duyduğum cümle "İyi uykular"dan hemen sonra kendi ağlama sesime uyandım.Hiç bu kadar endişelendiğimi hatırlamıyorum,tek başımaydım içimde tuhaf bir yokluk hissi! Biraz kendi sesimi dindirmeye başlamıştım ki dışardan gelen sesleri duydum.Annemdi! Neden çıkarmıyosunuz giricem diye bağırıyordu.O an hissetiklerimin tarifi yok.Sürekli bebeğim diye sayıklıyordum.Nasıl? İyi mi! Götürün beni!!! Ve kapı açıldı,ilk gördüğüm kişi annemdi sonra ailem,dostlar! Herkesin yüzüne bakıyordum tek tek ve "Sinem çok güzel bir kızın oldu" Çok sağlıklı,tıpkı sana benziyor!!! İşte bütün kaygılarımın sona erdiği andı o an! Asansörde  çıkarken eşimin yüzündeki mutluluk benim sürekli soru sormam derken odaya geldik bir kaç dakika sonra Bade geldi.Sevindiğim,hüzünlendiğim,şaşırdığım,üzüldüğüm,kızdığım ve şimdi yazamadığım ne varsa tüm duygular biranda silinmiş yerini tarif edemeyeceğim bir mutluluğa bırakmıştı.

Bade ile aranızda “ilk görüşte aşk” mı yaşandı? :)
İlk görüşte aşk,hayat,nefes...

Loğusalık günlerinde yanında birileri var mıydı? Hangi konularda zorlandın?
Lohusalık yaşamadım.Daha doğrusu yaşayamadım.Annem ve teyzem vardı yanımda ancak ben tüm sorumluluğu almıştım çoktan.Bade'yle çok keyifli bir bağ vardı aramızda.Emzirdiğim dönem hayatım boyunca unutamayacağım en kutsal zamanlardı.Bu süreçte ona her anlamda iyi bir anne olabilmek için kendimi sürekli motive etmeye çalıştım.Tabi sonrasında özellikle 6.ay sonrası travmalarım oldu.Fakat aşılamayacak durumlar değil.Tedavisi çok kolaydı.Onun gözümün içine bakıp benimle iletişim kurması ve gülücüğü...
Bade’ye kendi tasarladığın/diktiğin kıyafetler giydiriyorsun sanırım değil mi? Bu merak/hobi nasıl başladı?
Hamilelik dönemimde dikiş kursuna gittim.Konservatuvar-Sinema Tv eğitimleri sonrasında yoğun tempo iş derken çok eski zamanlarda şevkle yaptığım çizimlerimi ve dikiş hevesimi ötelemek zorunda kalmıştım.Benimde çoğu kadın gibi çocukluk dönemim bebeklerime elbiseler dikerek geçmişti.Neticede bu özlemimi Bade gibi bir modelle gidermek çok keyifli.Yaklaşık 6 ay önce vintage bebek giysileri tasarladım.Çok yakında yeni koleksiyonumu yaratma sürecine giricem.

Bu ara gündeminizde yeme-içme halleri var sanırım. Bade en çok neleri seviyor? (sevmediklerini de sorsam mı bilemedim :)
Yaşına kadar sevmediği hiçbir şey yoktu diyebilirim.12.aydan sonra makarna-karpuz ve krep üçgeninde dolaştık.Şimdi şimdi eski yeme alışkanlığına dönüyor.

Müzikli bir oyun grubuna katılıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Bade kaç aylıkken başladınız? Orada neler yaptınız ve Bade de ne gibi değişimler gözlemledin?
Müzikli bir oyun grubuna katılmıyoruz :) 6.ayından itibaren ebeveyn katılımlı bebek-çocuk gelişim programı uygulayan çok güzel bir okula gidiyoruz.KindyRoo Ataşehir bizim gelişimimizde bir dönüm noktasıdır.Onun dışında bu yıl okulun alt katında bulunan ve yeni açılan AtölyeRoo'ya katılıcaz.

Çocuk kitaplarından dolayı yolumuz kesişmişti; çok mutluyum. Bade ile birlikte okuduğunuz/sevdiğiniz kitaplar neler? (Tavşan Peter ile başlayalım :)
Çocuk kitapları Bade'den önce girdi hayatıma.Okumaktan büyük zevk alıyorum ve hayal dünyamı şenlendiren cümleler renk katıyor hayatıma.Çocuk kitapları olarak kategorize edilmek zorunda olsalarda onlar 30 yaşındaki Sinem'i mutlu ediyor ve dolaylı olarak henüz farkında olamasakta Bade'ye bulaşıyor bu virüs :) En sevdiğim kitapları biraz sınırlamak zorundayım :) Şu an aklıma gelen ilk Üç:Bulutların Arasında,Mış Gibi ve SerChe 

“Editör Yako”yu anlatırken Ankara’da sevdiğim okuma mekanları var demiştin; çok özel değilse nereler olduğunu sorabilir miyim?
Aslında benim okumak için özel bir mekana ihtiyacım yok bangır bangır müzik çalan bir barda da tuvalette de sokakta yürürkende okuyabilirim :) Ama Ankarada en sevdiğim mekanlar hala duruyorlarmı bilmiyorum ama Lise dönemimde Ezgi Cafe,Tenedos ve Bestekar sokakta ismini malesef hatırlayamadığım bir cafe vardı.O kadar zaman geçti ki hafızamın esiriyim şu an.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah uyanır uyanmaz mutfaktayız! Radyo'yu açıyorum ilk olarak mütemadiyen Radyo 3 veya Voyage açılıyor.Kahvaltımızı hazırlıyoruz ardından biraz oyun uyku sonrasında park ve birlikte yapabileceğimiz işlerimizi hallediyoruz.Arkadaşlarımızla buluşuyoruz kimi zaman ve kapanış :) 

Bade’nin nasıl biri olması seni mutlu eder?
Kendini bilen,farkında olan,sevgi dolu ve mutlu biri olması sanırım.

Çalışma hayatına dönmeyi düşünüyor musun?
Evet düşünüyorum.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Kaliteli vakit geçirmelerini :) Hamilelikleri boyunca bol bol kitap okumalarını ve bebekleri için kıyafet vs dışında nefis bir kütüphane oluşturmalarını.

Katıldığın için çok teşekkürler. Badeliko’nun mis saçlarından öperim :)
Blogunda artık bizimde bir yerimiz olduğu için çok mutluyum nazik davetin için ben teşekkür ederim.

Güzel bir kütüphane tavsiyesine çokça katılıyorum. Odası, abajuru, kıyafeti derken kitaplara pek sıra gelmiyor ama bence çocuklar onlarla daha mutlu oluyor. Bir masal battaniyesinin üzerinde masal dinleyerek yani :)
Sevgili Sinem, iyi ki tanımışım seni ve tatlı Bade'yi... "Giydiranneeee"yi merakla takipteyim :)
Devamını oku »