Böyle bir yazı yazmak için açmadım bilgisayarı ve blogger hesabımı ama kendimi birden burada ve bu yazıyı yazarken buldum.
Sabahki yazıyı yazarken fark ettim ki beni de annelik yolumda zorlayan en büyük madde KALIPLAR. Daha doğrusu bu kalıplara sıkışmış hissetmek ve bu kalıplar içerisinde olmazsam kendimi güvende hissedememem. Buradan da "normal" olana ve normalliğin kime göre belirlendiğine göre gideriz. O yol çok uzun olur ve bugün -hele bugün- uzun bir yola çıkmak değil niyetim. Şimdi yavaşça kestirmeden gidelim ve patikaya sapacak olursak yolumuzdaki güzellikleri kaçırmayalım.
Geçen gün buraya bir şeyler yazacaktım ve başlığı da "Yarım Yamalak" olacaktı. Yazdığım yazıların içeriği başlıktan sonra gelir bazen. Bir anda gözümün önüne başlık çarpar. Birkaç gün üzerinde düşününce aslında "yarım yamalak" dediğim şeylerin biraz da bana öyle geldiğini anladım ve fark ettim. Yani bir şeyin illa o yoldan veya o şekilde olması gerekmiyor. Değil mi? Bunun için yazılı bir kural/kaide mi var? Yok. Ama öyle bir inanç/ kod kaydı var ve ne zaman o dizeye gelinse aynı kod diziliyor. Seksek mi oynayacaksın diyelim, illa ki sırayla 1-2/3-4-5/6-7/8-9/10 diye bir kod yazılıyor ve birinden birini atlasan telaş/panik/endişe çanları çalıyor ve bunu fark etmen de yeterli olmuyor. Bunun için "kişisel gelişim" kitabı okuman da kesmiyor. Çünkü teorik bilgin zaten deli gibi ve hatta rahatsız edecek kadar çok. Sana pratik lazım. Bunun için de ara ara yoluna "fırsat" olabilecek engeller çıkmalı ki aslında kodları yeniden yazman gereksin. Sıralamaya 4'ten başladığında dünyanın yıkılmadığını veya evi su basmadığını, sadece hayatın o veya bu şekilde devam ettiğini gör.
İşte bu yüzden krizleri fırsatlara çevirmek lafı son dönemde çok "para" koksa da aslında çok doğru bir ifade.
Daha önceki bir yazımda bahsetmiştim.
Son haftalarda kendimde MÜKEMMELİYETÇİLİK gözlemliyorum diye. Hatta daha ilgincini yazayım mı? Bu durum zaten hep varmış da ben yeni fark ediyorum desem ve tam burada bir kahkaha patlatsam ne dersiniz? Ben ilk fark ettiğimde, yüzüme orada olduğunu anlamadan yoluma devam ettiğim ve aniden şak diye alnıma çarpan cam bir yüzey varmış gibi hissettim. Hayatta da bu yüzeylerden var bence. İlk bakışta fark edilmiyor ama yüzünüze çarpınca bir anda kendinize geliyorsunuz. İşte bu da öyle oldu. Hatta belki benim mükemmeliyetçilik tarafımı benden önce keşfedenler benden çoktur :) Bu da ne demek biraz anlatasım var.
Mesela "yatak şöyle toplanır", "yemek şu şekilde ve şu kaşıkla/bu tencerede yapılır", "Elifin şu saatte ve kendiliğinden uyuması gerekir.", "Ben bu filmleri izlemeyi seviyorum, diğerleri mi ıyy hiç tarzım değil."Gibi gibi zilyon tane örnek yazabilirim.
Beni belki de bu yazıya iten az önce bir blogda okuduğum (Ayşe'nin Kozası) "Bir Kadın" yazısıdır kim bilir. Sokağın ortasında seslere aldırmadan yürüyen bir kadından bahsedilen bir yazı. Hani bazen sizin de dünya yıkılsa bir saçımı tarayayım veya kahve için su koyayım diyesiniz gelir ya, hah işte tam orada buldum kendimi :) Sokaktaki kadın "deli"miydi bilmiyorum belki sadece kahve suyu koymaya gidiyordu, olabilir.
Hazır fark etmişken pratiğe dökebilmek adına elimdeki okuyamadığım kitapları raflarına kaldırdım, yerlerine yeni kitaplar aldım. "Tarzım değil" bir filme bu akşam gitmek için ayarlama yaptım. Gidersem yine yazarım. Kendi kurduğum o küçük dünyanın haricinde neler olduğunu biraz da MERAK etmeye başladım ve açıkçası yeni deneyimlere açık hale geldim. Ya da "geliyorum" diyelim.
Bir diğer konu başlığı mesela, MİSAFİRCİLİK. Daha önce yazmıştım, misafirperver biri değilim ve misafir geleceği zaman çok da gergin hissederim. Bu pazar öğleden sonra evimize daha önce hiç gelmemiş 2 aile gelecek ve onları iyi ağırlamak istiyorum. Böyle olunca ilk tepkim panik oldu. "Ne yapacağım ki ben şimdi?" Çünkü neden, seni sevsinler istiyorsun. Peki seni sevmeleri neden ikrama bağlı olsun ki? Belki ben sohbeti iyi ama mutfağı orta halli biriyim :) Veya 2 çeşit bir şey neden yeterli olmuyor? İlla sofralar mı donatmak gerekiyor? Samimi olmadığımız insanlar olduğundan onlardan önce ben kendimi yargılıyorum. Bu yargılama da bence mükemmeliyetçilik dediğimiz şeyin bir alt komşusu. Hani dışarıdan da alabilirim veya yakın bir arkadaşıma (Elif seni gözüme kestirdim ehehe) "Bana bir kısır yapar mısın?" da diyebilirim :)
Kısacası sanırım ben yeni elbiseler denemek istiyorum.
Kışın t-shirt giyilmez kuralını yıkmak, yağmurda şemsiyesiz dolaşmak ve hiç okumadığım tarzlarda kitaplar okumak istiyorum. (Sonunu yine kitaba bağladı ya!Ahahaha)
* Size 2 ayrı blogdan bahsedeyim. Birincisi Şule'nin HT Hayattaki yazıları. Ben kendisini, yazılarını ve boncuğunu çok seviyorum. Sanırım her yazdığı bende farklı aydınlatmalar yaşatıyor, bu yazıya denk gelirsen Şulecim kocaman sarılırım sana.(özellikle şu yazısını çok sevmiştim.)
İkincisi de Acemi Dünyalı. Bu hesap sanırım yeni bir hesap ve eski hesabının ne olduğunu bilmiyorum. İnstagramdaki "deniz" paylaşımlarına vurulup blogunu keşfetmiştim. İnstagram hesabındaki her paylaşımı benim içimde farklı maviliklere dokunuyor bunu söylemem lazım. Bugünkü yazısı da çok güzeldi. Adını bile bilmiyorum ama acemidünyalı, iyi ki yazıyor, fotoğraf çekiyor ve bizimle paylaşıyorsun :)
** Ghost in the shell'i de deli merak ediyorum bu arada, başka merak eden var mı :) Bir de Nermin Yıldırım'ın Dokunmadan kitabını. Kitap ilk çıktığında ilgimi çekmişti ama şimdi herkeste görünce bir duraksadım :)
Bu güzel farkındalıkların ve değişimin iş yerinde yaşadıklarım ve Elifin kreşindeki psikolog ile görüşmeye çağrılmamız ile bir bağlantısı var mı? İlla ki vardır.
Deniz kenarına deniz kabuğu toplamaya gitmeye nasıl karar verirdim yoksa :)
Devamını oku »
Sabahki yazıyı yazarken fark ettim ki beni de annelik yolumda zorlayan en büyük madde KALIPLAR. Daha doğrusu bu kalıplara sıkışmış hissetmek ve bu kalıplar içerisinde olmazsam kendimi güvende hissedememem. Buradan da "normal" olana ve normalliğin kime göre belirlendiğine göre gideriz. O yol çok uzun olur ve bugün -hele bugün- uzun bir yola çıkmak değil niyetim. Şimdi yavaşça kestirmeden gidelim ve patikaya sapacak olursak yolumuzdaki güzellikleri kaçırmayalım.
Geçen gün buraya bir şeyler yazacaktım ve başlığı da "Yarım Yamalak" olacaktı. Yazdığım yazıların içeriği başlıktan sonra gelir bazen. Bir anda gözümün önüne başlık çarpar. Birkaç gün üzerinde düşününce aslında "yarım yamalak" dediğim şeylerin biraz da bana öyle geldiğini anladım ve fark ettim. Yani bir şeyin illa o yoldan veya o şekilde olması gerekmiyor. Değil mi? Bunun için yazılı bir kural/kaide mi var? Yok. Ama öyle bir inanç/ kod kaydı var ve ne zaman o dizeye gelinse aynı kod diziliyor. Seksek mi oynayacaksın diyelim, illa ki sırayla 1-2/3-4-5/6-7/8-9/10 diye bir kod yazılıyor ve birinden birini atlasan telaş/panik/endişe çanları çalıyor ve bunu fark etmen de yeterli olmuyor. Bunun için "kişisel gelişim" kitabı okuman da kesmiyor. Çünkü teorik bilgin zaten deli gibi ve hatta rahatsız edecek kadar çok. Sana pratik lazım. Bunun için de ara ara yoluna "fırsat" olabilecek engeller çıkmalı ki aslında kodları yeniden yazman gereksin. Sıralamaya 4'ten başladığında dünyanın yıkılmadığını veya evi su basmadığını, sadece hayatın o veya bu şekilde devam ettiğini gör.
İşte bu yüzden krizleri fırsatlara çevirmek lafı son dönemde çok "para" koksa da aslında çok doğru bir ifade.
Daha önceki bir yazımda bahsetmiştim.
Son haftalarda kendimde MÜKEMMELİYETÇİLİK gözlemliyorum diye. Hatta daha ilgincini yazayım mı? Bu durum zaten hep varmış da ben yeni fark ediyorum desem ve tam burada bir kahkaha patlatsam ne dersiniz? Ben ilk fark ettiğimde, yüzüme orada olduğunu anlamadan yoluma devam ettiğim ve aniden şak diye alnıma çarpan cam bir yüzey varmış gibi hissettim. Hayatta da bu yüzeylerden var bence. İlk bakışta fark edilmiyor ama yüzünüze çarpınca bir anda kendinize geliyorsunuz. İşte bu da öyle oldu. Hatta belki benim mükemmeliyetçilik tarafımı benden önce keşfedenler benden çoktur :) Bu da ne demek biraz anlatasım var.
Mesela "yatak şöyle toplanır", "yemek şu şekilde ve şu kaşıkla/bu tencerede yapılır", "Elifin şu saatte ve kendiliğinden uyuması gerekir.", "Ben bu filmleri izlemeyi seviyorum, diğerleri mi ıyy hiç tarzım değil."Gibi gibi zilyon tane örnek yazabilirim.
Beni belki de bu yazıya iten az önce bir blogda okuduğum (Ayşe'nin Kozası) "Bir Kadın" yazısıdır kim bilir. Sokağın ortasında seslere aldırmadan yürüyen bir kadından bahsedilen bir yazı. Hani bazen sizin de dünya yıkılsa bir saçımı tarayayım veya kahve için su koyayım diyesiniz gelir ya, hah işte tam orada buldum kendimi :) Sokaktaki kadın "deli"miydi bilmiyorum belki sadece kahve suyu koymaya gidiyordu, olabilir.
Hazır fark etmişken pratiğe dökebilmek adına elimdeki okuyamadığım kitapları raflarına kaldırdım, yerlerine yeni kitaplar aldım. "Tarzım değil" bir filme bu akşam gitmek için ayarlama yaptım. Gidersem yine yazarım. Kendi kurduğum o küçük dünyanın haricinde neler olduğunu biraz da MERAK etmeye başladım ve açıkçası yeni deneyimlere açık hale geldim. Ya da "geliyorum" diyelim.
Bir diğer konu başlığı mesela, MİSAFİRCİLİK. Daha önce yazmıştım, misafirperver biri değilim ve misafir geleceği zaman çok da gergin hissederim. Bu pazar öğleden sonra evimize daha önce hiç gelmemiş 2 aile gelecek ve onları iyi ağırlamak istiyorum. Böyle olunca ilk tepkim panik oldu. "Ne yapacağım ki ben şimdi?" Çünkü neden, seni sevsinler istiyorsun. Peki seni sevmeleri neden ikrama bağlı olsun ki? Belki ben sohbeti iyi ama mutfağı orta halli biriyim :) Veya 2 çeşit bir şey neden yeterli olmuyor? İlla sofralar mı donatmak gerekiyor? Samimi olmadığımız insanlar olduğundan onlardan önce ben kendimi yargılıyorum. Bu yargılama da bence mükemmeliyetçilik dediğimiz şeyin bir alt komşusu. Hani dışarıdan da alabilirim veya yakın bir arkadaşıma (Elif seni gözüme kestirdim ehehe) "Bana bir kısır yapar mısın?" da diyebilirim :)
Kısacası sanırım ben yeni elbiseler denemek istiyorum.
Kışın t-shirt giyilmez kuralını yıkmak, yağmurda şemsiyesiz dolaşmak ve hiç okumadığım tarzlarda kitaplar okumak istiyorum. (Sonunu yine kitaba bağladı ya!Ahahaha)
* Size 2 ayrı blogdan bahsedeyim. Birincisi Şule'nin HT Hayattaki yazıları. Ben kendisini, yazılarını ve boncuğunu çok seviyorum. Sanırım her yazdığı bende farklı aydınlatmalar yaşatıyor, bu yazıya denk gelirsen Şulecim kocaman sarılırım sana.(özellikle şu yazısını çok sevmiştim.)
İkincisi de Acemi Dünyalı. Bu hesap sanırım yeni bir hesap ve eski hesabının ne olduğunu bilmiyorum. İnstagramdaki "deniz" paylaşımlarına vurulup blogunu keşfetmiştim. İnstagram hesabındaki her paylaşımı benim içimde farklı maviliklere dokunuyor bunu söylemem lazım. Bugünkü yazısı da çok güzeldi. Adını bile bilmiyorum ama acemidünyalı, iyi ki yazıyor, fotoğraf çekiyor ve bizimle paylaşıyorsun :)
** Ghost in the shell'i de deli merak ediyorum bu arada, başka merak eden var mı :) Bir de Nermin Yıldırım'ın Dokunmadan kitabını. Kitap ilk çıktığında ilgimi çekmişti ama şimdi herkeste görünce bir duraksadım :)
Bu güzel farkındalıkların ve değişimin iş yerinde yaşadıklarım ve Elifin kreşindeki psikolog ile görüşmeye çağrılmamız ile bir bağlantısı var mı? İlla ki vardır.
Deniz kenarına deniz kabuğu toplamaya gitmeye nasıl karar verirdim yoksa :)