Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




21 Mart 2013 Perşembe

Karlar Kraliçesi ile Tanıştım :)

Buraya bir şeyler yazacağımı hatırlamış ama ne yazacağımı unutmuştum ki bir önceki yazımda konunun geçen hafta Cumartesi etkinlikleri olduğunu hatırlayınca.. Karlar Kraliçesi ile tanışmamı anlatmadan geçmeyeyim dedim..
Cumartesi neredeyse tüm gün boş olduğumu bildiğimden faydalı bir şeylerle günümü doldurmak istedim.. Ne de olsa ertesi gün doğum günümdü :)
Ben de Devlet Tiyatrolarının Çocuk oyunu olan Karlar Kraliçesini izlemeye gittim.
İyi ki de gitmişim, malum Kraliçe ile tanışmışım :)
Tanışıklığımız ayrıca bana verilen (2 lira karşılığında verilen:) oyun tanıtım kitapçığı ve de içinden çıkan inanılmaz güzellikteki kullanmaya kıyamayacağınız kitap ayıracı ile taçlandı..

Karlar Kraliçesi hepimizin yakından tanıdığı Andersen'in ünlü bir masalı..
Kitabını okuduğumu hatırlamıyorum ama sanki filmini izlemiştim.. Ama adını hatırlamıyorum :)
Konusu; devlet tiyatrolarına göre "Gerda ve Kai bir İskandinav şehrinde, Büyük anneleri ile bir tavan arasında yaşayan iki yakın arkadaştır. Karlar Kraliçesi, Kai’a büyü yaparak kaçırır ve onu Kuzey Kutbu’ndaki buzdan sarayına götürür. Oyun, cesur Gerda’nın arkadaşını kurtarmak için çıktığı yolculuğu anlatır. Gerda, bu tehlikeli yolculukta kimi zaman ona yardım eden iyi kalpli kimi zaman da onu engellemeye çalışan kötü niyetli kişilerle ve hayvanlarla karşılaşır. Ama arkadaşına olan sevgisi sayesinde, sonunda Kraliçe’nin sarayına ulaşır ve …  "
Kaynak: http://www.cicicee.com/cocuk-haber.aspx?sayfaId=22062
Bana göre konusu ise; dostluk/arkadaşlık/sevgi/koşulsuz sevgi vb. temaları kapsıyor.. Kraliçe rolündeki oyuncu rolünü o kadar iyi oynamış ki seyirciyi selamlamak için sahneye çıktığında ona dil çıkaran çocuklar vardı :)Gerda  rolündeki oyuncuyu da çokça sevdik.. Moo adlı geyik de pek sevimliydi..
Oyunun en çok hoşuma giden yeri de sanırım çok sık aralıklarla seyircilerin arasına karışmaları oldu..
Benim gibi dikkati çabuk dağılan çocukları kendine getirdi diyebilirim :)
7 yaş ve üzeri için uygun görülmüş bu eser.. Belki 5 ve 6 yaşlar da izleyebilir. (çünkü salonda 7 yaş altı olduğuna emin olduğum çocuklar gördüm..)
Detaylı bilgi için buraya bakabilirsiniz
Hani bunları anlattım da ben ne öğrendim?
Gerda'nın şartlar ne olursa olsun arkadaşından, onu kurtarmaktan vazgeçmemesi..
"Sevgi" sözcüğünün kraliçeyi eritmesi..
Ben kimin için ya da kimler için böyle bir yolculuğa çıkabilirdim?
O da bende kalsın ama değil mi canım :)

HERKESE BOL GÜNEŞLER, KOŞULSUZ SEVGİLER :)
Devamını oku »

18 Mart 2013 Pazartesi

Bir Yaş Daha Almanın Mutluluğu :)

Pazar günü yani ayın 17sinde doğum günümdü, bir yaş daha "yaşlandım" demek istemediğim gibi bir yaş daha aldım diyorum :)
Ayın 16'sında kendimle başbaşa süpeeer bir gün geçirdikten sonra (detayları sonraki yazılarımda yazacağım) 17sine eşimin sürpriziyle başladık, çok mutlu oldum :)
En güzel pasta, yenen ilk pasta sanırım :)
Yaşlanmaktan değil de olgunlaşmaktan diyelim, doğum günüm için beklentilerimin de değiştiğini gördüm..Kalabalıklardan değil de sade bir ortamdan, yapaylıktan değil de kendi sürecini yaşayabilen, sohbet ortamı olan, keyifli bir ortamdaydık, evdeydik :)
En keyifli kısmı sanırım benim ilk defa yaptığım mozaik pasta, yenilerde yapmaya başladığım patetes kekim ve kısırım oldu, yapım süresinde bayağı bir eğlendik :)-kuzen m'ye mozaik pasta tarifi için de teşekkürler.
Hatırlanmak, önemsenmek gerçekten güzel duygular. Kimileri aradı, kimisi mesaj attı, kimi sosyal paylaşım sitelerinden mesaj gönderdi.. Kimini de ben yüreğimde hissettim.
Velhasıl; hatırlanmak güzel şey-di :)
Aldığım hediyeleri çokçe sevdim, mutlu oldum.
Kısaca, ben doğdum..
Bir yaş daha almanın hüznünde hiç değil gayet de mutluluğundayım :)
Bugün de eşimin doğum günü olduğunu söylemiş miydim?
Bizde doğum günleri başladı mı 2 gün 2 gece kutlanır o yüzden :)
Mutluluğuma ortak olan herkese teşekkürler,
Cumartesi maceralarımı da unutmadan yakın zamanda yazmayı düşünüyorum :)

HERKESE HUZURLA BAŞLADIĞI BİR HAFTA, KEYİFLE DEVAM EDEN HAFTA ORTALARI VE  BOL GÜNEŞLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

15 Mart 2013 Cuma

Bir Sihrin Adı; Miguel :)

Bazı kitaplar vardır, ya geç kaldığınızı düşünürsünüz ya "niye benim aklıma gelmedi" diye hayıflanırsınız ya da okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalırsınız..Başka başka seçenekler de olsa elbette benim için Miguel "okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalınacak" bir kitap.
Neden mi?
Tanışma hikayemizle başlıyor sanırım bu bağ.. Bir sosyal paylaşım sitesinde -daha önce bahsettiğim- BDK'nın  kitabın kapağıyla ilgili bir fotoğraf görmüştüm. -Yaklaşık 2 ay önce- Çokça ilgimi çekti ancak o, orada kaldı. Gün boyu "Miguel" diye gezdiğim de doğrudur bu arada :)
Kaynak: BDK
BDK'nın radyo programlarını canlı olarak pek fazla dinleyemiyordum, ancak uzun zamandır yoklardı ve bir radyo programıyla geri döneceklerini söyleyince dinlemek için radyonun sesini açtım. (1950'lerde bir film sahnesi gibi oldu, hani ben zaten çevirmeli düğmesi olan radyonun hep yanı başındaymışım da hatta ortam da siyah beyaz olsun, sesini açmışım gibi :)
Radyonun konuğu Miguel idi..
Aklıma takılan olta bu kez beni cidden yakalamıştı ve yarışmaya katıldım ancak kazanamadım kitabı..
Günlerden de Pazar'dı ve benim dışarı çıkmak hele hele AVM'ye gitmek gibi bir isteğim yokken kendimizi bir AVM'de Miguel'i alırken bulduk, ki bu da kitabın ironisi olsun-benim adıma :)
Hala kitaba giriş yapamamış olmam, aslında bu detaylarda gizli..
Unutmadan kitabın yazarının Alfredo Gomez Cerda olduğunu ve pek güzel resimleri de Javier Zabala'nın çizdiğini belirteyim. Yayınevi de İletişim.. Kaç yaş için uygun derseniz de; ben pek yaş gruplamasından hoşlanmasam da sanki 8 ya da 9 artı diyesim var :) belki de 7 yeterlidir ama uzman değilim, hoş görün :)
Kitap toplamda 7 gün içerisinde geçiyor ve ayrı bölümler halinde anlatıldığı için benim önerim kitabı bir solukta okumaktan ziyade sindirerek okumak için bölümler arası ufak molalar vermeniz.(ben öyle okudum :)
Arka kapakta da yazdığı üzere "herkesinki gibi sıradan bir hayatı olan bir çocuk"tan bahsediyor kitap.. Sıradanlığı da şehir hayatında olmasından ve AVM'lere yabancı olmamasından, video oyunlarına çokça tanıdık olmasından geçiyor.
                                                                       ***
Çevresinde "neler olup bittiğini" bilmeyen / göremeyen / duymayan birine bunları "göstermenin" yolu ne ola ki?
Ben sadece kitabın sihri kaçmasın diye çok detay vermemeye çalışacağım ancak, bu "gösterme" olayını kitabı okumadan bir düşünün derim.. Ben okuduktan sonra düşündüm, aklıma Miguel'inki kadar etkili bir yol gelmedi.. Bu yöntemi Miguel bulmuş da değil bu arada..
Ama hani yaşadıkları neticesinde "empati" yapabilen bir çocuğa dönüşmesi de oldukça etkileyici..
Daha ilk sayfadan bir şeylerin değişeceğini bize anlatan, Miguel'in "steril" ortamına tezat biriyle tanışması ve ardından başına gelenler..Sadece yiyecek ve kitap hırsızlığı yapan bu adam karşısında Miguel'in çikolata hikayesi ve okuduğu 2,5 kitap da hoş bir hava katıyor ilk bölüme.
Kaynak: Benim kitabım :)
Kitabın içinde çokça yeri geçen şiire de yer vermeden Miguel anlatılmaz sanırım;
" Her gün dışarı çıkan bir çocuk vardı
Ve baktığı ilk şeyde
Dönüşüverirdi o nesneye.."
Kitaptaki yardımcı "oyuncu"lar da bir o kadar keyifliydi; Casilda, Loren, Chuiqi,Mario,Afrika, Akerdeon...
Sanırım Mario ve Afrika bambaşka yerlere götürecek okuyanları.
Kitabı benim için unutulmaz yapacak olansa ilk sayfadan itibaren aklıma getirdiği Kafka'nın-Dönüşüm'ü, kendi çocukluğum ve şehir hayatında kendi "görmediklerim/duymadıklarım"...
Ara ara benim de başım dönüp, etrafımda beyaz bulutlar gördüğümde ben de mi bir yerlere gidiyorum sahi :)
Döndüğümde haber vereyim :)

Herkese KOOOOCAMAN MUTLU, BOL GÜNEŞLİ, ÇOK KAHKAHALI HAFTA SONLARI :)

Kaynak: https://addons.opera.com/tr/themes/details/sunny/

Devamını oku »

14 Mart 2013 Perşembe

Sevgili Mart; Sana Söyleyeceklerim Daha Bitmedi :)

Geçen yazımın üzerinden bir hayli zaman geçti ; hatta o kadar ki aklımdan geçenleri yazdım diye düşündüğümden olsa gerek, sanki hep buralardaymışım gibi hissettim :)
Mörfi Amca, bu 2 hafta en çok seni andım herhalde biliyor musun :)
1 Marttaki süper enerjik :) yazımın üzerine o akşam hasta oldum, hatta eve giderken boğazım ağrımaya başlayınca gülümsedim çokça.. nitekim o pek kıymetli hafta sonu boyunca yattım.. sonraki hafta rapor almak zorunda kaldım, evet o çok sevdiğim iş yerinden uzaklaşmak ne kadar dokundu bilemezsin, bunu bilen patronlar "sen özlemişsindir" diye işleri eve gönderdi, evden iş yaptım, daha süper oldu :)
adaçayına yapılan ballı, limonlu karışımları hatta bitki çaylarıyla yapılabilen bir dolu karışımı yeniden keşfettim, güzel oldu..
daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama midemdeki bir süredir devam eden kıvılcımlar meksika dalgasına dönüşeli beridir endoskopi korkulu rüyam olmuştu, geçen günlerde "bir bayılıp bir ayılarak" onu da yaptırmış oldum, şikayeti olan herkese şiddetle tavsiye ederim, korkulacak bir şey yok-muş..
Neticesi daha süper oldu; ben kesin asitlerle ilgili bir şey diyordum (uzmanım ya) eşim de yok seninki tamamen psikolojik diyordu hatta iddiaya bile girdik, nesine hatırlamıyorum, kesin halley'inedir :) sonuç; mide kapağım gevşekmiş-gevşemiş.. "O ne ki?" dedim ben tabii.. Hani reflü, gastrit, ülser duymuştuk da gevşeklik neydi? Doktorumuz biraz "doktor"du hani kimse kızmasın da kendi diliyle anlattı, benim anladığım da şu oldu; "Az yemek ye.."
Zaten almış başını giden kilolara süper çözüm, terbiye midemden geldi..
"Ben önceden nasıl yiyormuşum ki" dedim hatta.. Porsiyonları küçültünce aradaki farkı anladım :)
Akşam 7'den sonra yemek yeme.. Hmmmmmm... İyi de ben zaten akşam 6 da eve geliyorum, eşim hazırlamamışsa yemeği ya da evde yemek yoksa yemek zaten 7de hazır oluyor :) -Hala bu konuda evdeki kediyi eğitmemiş olmama hayıflanıyorum :) - Neyse çok katı kurallar olmasa da kendime daha bir çeki düzen vermek için kolları sıvadım, işleri rayına oturtmaya başladım diyebilirim..
Bak unutmadan 4 yasaklı var; alkol, sigara,kahve, çay.. Aralarında "kahve" zaten en çok dikkatimi çeken oldu. Kahve mi??? Hani kahveyi su gibi içmiyorum tamam ama "Bir Türk kahvem geldi" de derim yani :)
Onu da yavaş yavaş oturtacağımı düşünüyorum..
Ama bak sigaraya bir şey diyemem..
Onu bırakamam dedim doktora..
Bırakacaksın dedi..
Yok dedim, yanlış anladınız, ben bıraksam, o beni bırakmaz..
Ben içici değilim..
Ben sadece pasif içiciyim..
Bahsetmiştim sanırım işyerimde içiliyor pofur pofur..
Ona bulduğum çözümleri de bir sonraki yazıma saklıyorum, baya eğlenceliler çünkü -bence- :)
Kaynak: http://www.fit4females.com/blog/2013/03/06/march-break-kids-camp-hamilton-stoney-creek/
Sevgili Mart;
İşte sana söyleceklerim daha bitmedi..
Birkaç güne kadar doğum günüm var..
Belki asıl söyleyeceklerimi ona saklıyorumdur..(ya da sadece gizem yaratmak için mi kurdum bu cümleyi?) :)

Yazımı bitirmeden;
Midesiyle ilgili sıkıntısı olanlara tavsiyem;
Ege'nin kalbinden toplanmış bulursanız ne ala, bulamazsanız da kekik çayı süper geliyor o asitlere :)

Ya sizin Mart ayınız nasıl geçiyor, malum uzun bir ay bu :)
Herkese kocaman güzel günler dilerim :)

Birkaç güne kadar- bu da göreceli olur aslında- beni çokça etkileyen bir kitapla geri döneceğim.. O zamana kadar çokça kitaplı, bol ayıraçlı günler dilerim :)
Devamını oku »

1 Mart 2013 Cuma

Mart Geldi Holey Holeeey :)

Kedi miyim neyim, mart'ın geldiğine niye bu kadar seviniyorum?
Bu sene tam olarak kendini göstermese de kış, "mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktır"sa da kimi zaman :) Mart demek benim için ilk bahar demek.. Bu ay doğum günüm de olmuş olması pek fena olmadı tabii :)
Ertesi gün de eşimin doğum günü,ona da holey holey :)
Cemrelerin tamamı düşmüş diyemeyeceğim, kaç tane varlar bilmiyorum ama sanki radyoda son cemre toprağa 5 martta düşecek falan diye duydum..
bir de bu ay saatleri de değiştiriyoruz ya, ileri mi geri mi bak onu da hatırlayamadım ama o da bu ay değişiyor yani iş yerinden çıkınca hava kararmış olmayacak, yuppiisisii :)
Mart gelince bahar gelmiş gibi hissediyorum sanırım..
Sadece ben böyle düşünmüyorum herhalde, toprak, ağaçlar, çiçekler de öyle düşünüyor olacak ki bahar gelmiş gibi davranıyorlar :) doğum günümde kar yağdığına da şahit oldum ama orası ayrı :)

Japonya'daki kiraz çiçeklerine de buradan selam, sevgi,öpücük :)

Kaynak: http://blog.tatil.com/sakura-buyusu/

HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER, KİTAP OKUMALI HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

27 Şubat 2013 Çarşamba

Kahvenin Yanında Ne Gider; Sohbet Mesela :)

Bu bloga giriş cümlem buydu sanırım. "Kahvenin yanında" da neler gitmez ki aslında değil mi?
Bu arada son günlerde midemdeki asit güzelliğinin katkılarıyla kahve içemiyor olmam da bir ironi midir ya da annemin Türk kahvesi bağımlısı olması(bu da literatüre geçsin, böyle bir bağımlılık da var :) Ama en çok da "sohbet" yakışır kahvenin yanına sanki.. İşte öyle bir sohbet olsun bu da.Bir yerden gelmesi ya da bir yerlere gitmesi gerekmesin , önemli olan yol'un kendisi olsun :)
Zaten evcimen bir yapım olduğunu daha önce söylemiştim sanırım ama bu aralar -nedense- evde daha çok vakit geçirmek istiyorum. İş-ev arası kendimi başka başka gönderdiğimden falan değil aslında ama hani kafan çok doludur ve yapacakların /yapmak istediklerin hep evdedir-ya.. Tabii bunda işyerinde "olmadıkolağanüstü"* sıkılmanın da (*Clarice Bean'e sevgilerle :) etkisi yok mudur? Vardır elbet.. Olmaz mı?
Tam şu sırada Joy Fm'de çalmaya başlayan şarkı da eşlik etsin bize;

Doya Doya itiraf edersem belki kendime de iyi gelir; sevmiyoruuuuum bu işi, işyerini, insanları, saygısızlıkları, sigara içilmesini, otorite kurmaya çalışmalarını, arkandan iş çevirmeye kalkmalarını, küçücük olayları kocaman yapıp canını sıkmalarını, servise binmeyi, servisteki gereksiz muhabbetleri, serviste hala sigara kokmasını, doğru düzgün çay bile içememeyi, aslında kimseye güvenememeyi, kimseyle sır paylaşamamayı, sohbet edecek güvenilir birilerinin olmamasını, bugün söylediklerinin yarın önüne gelmesini, efendi görünmeyi, alttan almak zorunda olmayı, sorun çıkmasın diye hep "evet" demeyi, kendimi ifade edememeyi, iş boyu saatime bakıp iç geçirmeyi, havaya bakıp "dışarıda olmak vardı" demeyi...............................
Sevdiklerimi de yazayım;
Kendimce doya doya yaşadığım öğle aralarını, her gün aklıma eseni yemeyi, aklıma esen yere yürümeyi/oturmayı, bazen sadece yürümekse bazen sadece oturmayı kitap okumayı ya da öylece boş bakıp düşünmeyi..
Sanırım sadece öğle aralarını seviyorum :) O da büyük bir nimet benim için aslında, kıymetini de hep bilmeye çalışıyorum.
Bazen düşünüyorum, sorun nerde, diye.. Ki bu da saçma geliyor bazen, nerdeyse nerde, sanki elimde sihirli değnek var, onu düzelteceğim :)
Ama çoğu zaman "suç"luyu da başkası saymıyorum, kendime bakıyorum. Ki ben bunu çok fazla yapıyorum.. Kendimi "normal" bulmuyorum bir defa. O neyse artık, onu da bilmiyorum. Yalnız bu topluma "uygun" elbise olmadığımı biliyorum; çünkü ben ya taşıyorum ya da eksik kalıyorum.. Sanılmasın ki depresyonda falanım :) Değilim de öylece düşünüyorum ve ben sanırım yazdıkça rahatlıyorum :) "Uygun" olmadığım için de çokça şükredip mutlu oluyorum, bu bir nimet benim gözümde, belki satranç tahtasıdır önümüzde oynanan ve biz de o gerçekten "yukardan bakabileniz"dir, olamaz mı? İnsanlara yukarıdan bakmak, küçük görmek anlamında değil elbette bu, sadece parçaya bütünden bakabilmek ya da tam tersi :) "Uygun" olmayanlar anlamıştır ki zaten beni..
İşimi o zaman neden değişirmiyorum, mu? Bana bunu mu sordunuz? Hala sormadınızsa da sorun lütfen,bu soru çok hoşuma gidiyor, beni kendime getiriyor,silkeliyor,çamaşır ipinde az biraz havalandırıyor,velhasıl bu soru çok hoşuma gidiyor :) Belki bir gün cevap bile veririm .
Kafam dağınık ve unutkanım falan demiştim önceki yazılarda sanırım, hatırlayan olursa, işte bu yazı da şöyle başlamıştı değil mi, "evde olsak ne güzel olurdu" :)
İşte buraya diğer bir şarkı eşlik etsin, daha önce de yer vermiştim;

Evde olsam ne yapardım?
Öncelikle;
-Pijamalar giyilir,
-Sevgiliye öpücük kondurulur :)
- Evdeki zıpır kedi uyuyorsa daha az, uyumuyorsa daha çok sevilir :)
- Mutfakta demleme bir bitki çayı ve ona eşlik edecek incir,badem,ceviz hazırlanır
- Çalışma odasına gidilir ve "burası niye hep dağınık" diye iç geçirilir :)
- Yanı başımdaki kütüphanedeki kitaplar sevilir,
- Masadaki okunmayı bekleyen kitaplara üzülen bir ifadeyle bakılır
- Ruh halime göre kütüphaneden bir kitap seçilir
- Ayaklar itinayla uzatılır, geriye yaslanılır
- Kitaba gömülünür
- Evdeki Lokum'un kendini "ben de burdayım" demesiyle kendine gelinir
- Hava güzelse dışarıda koşturan çocuklara ve güneşe bakılır,
- Apar topar giyinilir
- Bisikletimin olmamasına hayıflanılır :(
- İtinayla Koşulur ,zıplanır, dışarda güneşlenilir :)
Eğer eve gidince benim mutfakta yiğidime mantı açacağımı, birikmiş çamaşıra el atacağımı, ütüye göz ucuyla bakacağımı düşünenler varsa... Yok, ben onlardan değilim :) Henüz olmadım :)

Not: Umarım çok depresif bir yazı olmamıştır, olduysa da olmuştur, yapacak da bir şey yoktur, bu da böyle olsundur :)

HERKESE BOL GÜNEŞLİ, ŞEN KAHKAHALI, KEYİFLİ GÜNLER DİLERİM :)
Devamını oku »